28 Haziran 2017 Çarşamba

"BAYRAM BİTTİ, SEYRAN BAŞLADI", TÜMER DİYOR Kİ !... Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BAYRAM BİTTİ,
SEYRAN BAŞLADI!...
Sevgili okurlar, Bayram bitti, seyran başladı.
Bayramlar gelirken hayat duruyor. Herkes Bayramı düşünüyor ve borcu olan borcunu ödemiyor, alacaklılar alacağını alamıyor, herkes sadece kendisini düşünüyor, karşısındakinin ihtiyacı var mı yok mu, umurunda olmuyor.
Hele bir bayram geçsin, ondan sonra düşünürüz, diyerek konuları bayram ertesine atıyorlar.
Hayat duruyor.
Devlet memurları gevşedikçe gevşiyorlar, canları iş yapmak istemiyor.
Haramzadeler, fırsatları değerlendirip, cukkaları götürüp, kendisi ve ailesini en iyi otellerde veya tatil köylerinde tatillerini yaparak Bayramı güle güle git diye selamlıyorlar.
Bayramlar, kutsal günlerdir ya! Bazıları da günahlarını affettirebilmek için bol bol dua etmeye çalışırlar.
Ramazan Bayramı tutulan orucun bitiminde kutlanır. Oruç tutmak bol bol yemek değil, israftan kaçınarak, aile bütçesine katkıda bulunmaktır. Her aile Ramazan boyunca az yemek yer, az harcama yaparsa, ülke bolluğa kavuşur.
İyi de bizler öyle mi yapıyoruz?
Saraylarda, lüks otellerde iftar yemekleri vererek, evde aç kalacağız korkusu ile bol bol yiyecek alarak israfı daha da arttırmıyor muyuz?.
Adet haline gelen Çadırlarda fakir halka dağıtılan yemekleri pişiren yemek şirketleri de köşeyi dönüyorlar.
Bayramların ne tadı kaldı ne de tuzu.
Hiç birbirimizi aldatmayalım.
Zevksiz ve tatsız bayramlar yaşıyoruz. 
Bu bayramımız da öyle geçti.
Buna kimler sebep oluyor dersiniz?
Hepimiz, millet olarak,  suçluyuz.
Değerlerimize sahip çıkamıyoruz.
Başkalarını suçlamaktan vaz geçip kendimize yönelmeliyiz.
Öz eleştirinizi yapın. 
Bakalım kim suçlu?
Yanındaki komşuya selam vermekten imtina eden toplum, en yakınlarını ziyaret etmekten uzaklaşan, büyüklerine saygıyı unutan, hiç olmazsa bayramlarda gideyim ellerini öpeyim duygusunu yitiren bir toplum Bayram’ın kıymetini anlar mı?
Haram yiyerek, birbirini kazıklayarak, sahtekârlık yaparak, rüşvetle beslenen, adaletten uzak, mazlumları ezerek, ahlaki değerlerden uzaklaşan, dinden imandan uzaklaşan, dindar gözüküp, dini suiistimal eden, Müslüman’ın Müslüman’a eziyet ettiği, kafaların koparıldığı, kendi çıkarı uğruna başkalarını ezen, mahvına sebebiyet veren kişilerin çoğaldığı bir dünya’da hangi Bayramı neşe ve mutluluk içerisinde kutlayabiliriz.?
Hz. Enes:
-Ya Resûlullah! Dua et de Rabbim dualarımı kabul buyursun, demiştin, diye sorar.
Bakalım Peygamberimiz Hz. Enes’e ne demiş:
“Ey Enes! Yiyeceğini helalinden topla. Şayet helalinden yemekle iktifa edersen, duan kabul olur,” demiş. Sonra devam etmiş.
“Haram yiyenin duası kabul olmaz, ibadetleri boşa gider.”
“Haram yiyenin organları kendisine isyan eder.”
(Bunu anlayan kalmadı ki, aldırış bile etmiyorlar.)
“Haram kazanç mümine derttir.”
(Gerçek mümine dert olur. Sahte mümin bunları düşünmüyor maalesef.)
“Haram lokma ile beslenen vücut ancak cehennemin yakıtı olur.”
(Cehennem yakıttan mahrum kalmayacak demek ki!)
“Haram kazanç ateşe çeker.”
“Allah, midesinde haram lokma bulunan kimsenin ibadetini kabul etmez.”
(Haramzadeler, siz boş yere gösteriş için ibadet etmeyin, sizin ibadetiniz zaten kabul olmayacakmış.)
“Kazancının nereden geldiğine aldırış etmeyen kimseyi, Allah hangi kapıdan cehenneme atacağına aldırış etmez.”
(Cehennemin demek ki, o kadar çok kapısı var ki, hiç önemli değil, zebaniler tuttukları gibi kollarından haramzadeleri hangi kapı olursa olsun atacaklar cehennemin dibine.)
“Helâle hesap var, harama azap.”
“Haram lokma, neslin fesadını ve toplumun huzursuzluğunu netice vermektedir. Toplumu huzursuz eden anarşi, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve vahşetin altında yatan haram lokmadır.”
(Demek ki, Müslüman ülkelerin çoğu haram lokma yiyor ki, bütün bu belalar onların topraklarında zuhur ediyor.)
“Yalan, insanın rızkını azaltıp daraltır.”
Müslüman’ım diye geçinenler, bunları bilmiyorlar mı, ya da bilerek bu hataları yapmaya devam mı ediyorlar!
Dini para ile satanlar, dinimizi maddi çıkar amaçlı kullananlar öbür tarafa nasıl gideceklerini hiç düşünmüyorlar mı?
Hak yiyen, hukuk yiyen, adaletten uzaklaşan, haksızlık yapan, zavallı kişileri sürüm sürüm süründüren, devlete ve millete zarar veren, haram lokma yiyenler, nasıl öleceklerini, sonlarının nasıl olacaklarını hiç düşündüler mi?
DÜŞÜNME DUYGUSUNU YİTİREN, OKUMAYAN, ARAŞTIRMAYAN, DİN, DİL, KÜLTÜR VE TARİHTEN UZAKLAŞAN BİR TOPLUM MU OLDUK ACABA!
Siyasi ideolojilerle beyinler dumura uğradı, başkalarının acılarına karşı da duyarsız bir toplum olduk.
Toplum kutuplaştı. Dindarım diyenler, karşılarındakinin dini duygularını bilmeden, namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun diye onları düşman gibi görmeye başladılar.
Yalan söylemek, iftira atmak, karşısındakini terörist ilan etmek ve suçlamak adet haline geldi.
Adalet’i aramak ta suç oldu.
Ezmek, eziyet çektirmek, iftira atmak, insanlara keyif verir oldu.
Suçlu mu değil mi bilmeden insanları suçlamak, düşünmek, yazmak, her şey FETO veya PKK terör örgütüne bağlanmaya çalışılmakta.
Bu gece bir rüya gördüm. Ankara’da Yenimahalle belediyesi Ankara’dan ayrılmış, orası ayrı bir devlet olmuş. Allah Allah, bu nasıl iş diye şaşırıyorum. Eyvah diyorum, İstanbul’un her ilçesi Ankara kadar neredeyse. O zaman İstanbul’da 5 devlet oluşur. Felaket ülkemiz bölünüyor, parçalanıyor diye üzülüyorum.
Korkuyoruz, inanın korkuyor ve üzülüyoruz.
Bu canım güzel memleketim, mahvedilmek isteniyor?
İç ve dış düşmanlarımız bizleri bölüp, parçalamak, ülkemizi dolaylı yollarla işgal ederek, Türk Milletini köle haline getirmek istemekteler.
Neden, birlik olmuyoruz?
Neden sorunlarımızı akılcı yolla halletmiyoruz?
Neden devamlı kavga eder halde oluyoruz?
Neden tüm siyasi partiler bir araya gelerek ülkenin sorunlarını çözmeye çalışmıyor?
Neden kutuplaşma, bölünme, körükleniyor?
Neden laik ve Demokrat Devlet yapısından uzaklaşılmaya çalışılıyor?
Neden kindar ve dindar bir toplum yaratılmaya çalışılıyor?
Neden ahlaksızlık, suiistimal, çalma, çırpma, adam kayırma, memuru memura düşman etme, sen benden değilsen senin yaşamaya hakkın yoktur gibi topluma zarar veren durumlar artıyor ve körükleniyor?
SON SÖZÜMÜZ:
Din insanları doğru yola ileten, ahlaklı ve faziletli bir toplum olmamızı sağlayan, manevi bir güçtür. Din’de kötülük yoktur.
Allah Türk ve Müslüman milletleri Allah’ın yolundan ayırmasın, akıllarını başlarına alsınlar ve birbirlerini yiyeceklerine, birleşip düşmanlarına karşı mücadele etsinler.
Bu dünya kimseye baki değildir. Öbür tarafa giderken nasıl gideceğini düşün. Bizden söylemesi. Gerisi sana kalmış.
“BİR MİLLETİN AHLAK DEĞERİ, O MİLLETİN YÜKSELMESİNİ SAĞLAR.”
(M. Kemal Atatürk. )
Zekeriya TÜMER
27.06.2017
Ulusalhaber1881@gmail.com

19 Haziran 2017 Pazartesi

"BEN DE, ADALETİ ARIYORUM" - TÜMER DİYOR Kİ:, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"BEN DE, ADALET'İ ARIYORUM"
ZEKERİYA TÜMER
Sevgili okurlar; 
AK Partinin açılımı nedir? 
“ADALET VE KALKINMA”
Son derece güzel iki kelime. Adaletli davranılacak, Adalet herkese eşit uygulanacak, adaletli toplumların kalkınması da kolay olacaktır. Kalkınma yolunda da hızla ilerleyeceklerini ifade eden iki sözcük.
Adalet’li uygulamalarda aksaklıklar söz konusu olduğu için; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu elinde ADALET Pankartı ile yollara düştü.
Rahmetli Süleyman Demirel, “yollar yürümekle aşınmaz” demişti. CHP Liderinin amacı da zaten yolları aşındırmak değil. Ülkede bozulan ve saygısını yitiren Adaletin yeniden tecelli etmesi için, dikkatleri çekmek.
Adaleti sadece CHP Lideri aramıyor. Benim yakın arkadaşım Gümrük Müşaviri İnci AKGÜN’de arıyor.
Adalet sadece Hukuk’ta, yani mahkemelerde aranmıyor, idari kademelerde de adalet aranıyor.
Gümrük Müşaviri İnci AKGÜN 77 yaşında, yalnız yaşayan bir bayan. Bir kızı ve bir tane de torunu var. Tüm amacı, torununu okutmak, memlekete yararlı bir insan olarak yetiştirmek. Gümrük Müşavirlik karnesini ithalat ve ihracat yapan bir şirkette değerlendirip, oradan üçbeş kuruş maaşına takviye gelir getirilmesini sağlamak. Bakanlık Müfettişlerinden birisi, Belgesinin elinden alınmasını idareye tavsiye etmiş. Merkez Disiplin Kurulu da bu konuda İnci Akgün’den savunma istemiş. Bu demektir ki, senin karnene el koyacam, seni ve şirketi çalıştırmayacam, batmanıza sebep olacam. Bu korku ile İnci Akgün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil, Başbakan’dan ve Gümrük Ticaret Bakanın’dan verdiği dilekçeler ile ADALET istiyor.
Zira, meslekten geçici de olsa men edilmesi ekmeği ile oynanması ve tüm gelirinin elinden alınması demek.
Yazdığı yazının son bölümünü burada yayınlamak istedim.
Diyor ki İnci AKGÜN: (SAYGIDEĞER CUMHURBAŞKANIM, BAŞBAKANIM VE BAKANIM. Lütfen yazım ekinde sizlere göndermiş olduğum savunmalarımı inceleyerek konuya eğilmenizi ve bu haksızlığa dur demenizi rica ediyorum.
Ben hırsız değilim, kaçakçı değilim, rüşvetçi değilim. Evim yok, arabam yok, malım mülküm yok. Tek sermayem emekli maaşım ve Müşavirlikten aldığım para. O para ile de torunumu okutmak zorundayım. Başkaca da bir amacım yok. 77 yaşında yaşayan, ancak halen açık öğretime devam eden, aklı ve bilinci yerinde, AK Partinin de Maltepe Şubesine kayıtlı, Adaletten ve Kalkınma’dan yana olan, Cumhuriyete bağlı bir kişiyim.
Siz büyüklerimden ricam, konunun incelenerek, Gümrük Müşavirlik Belgeme Merkez Disiplin Kurulu ile engel konulmamasını, Mahkeme neticesinin beklenmesini ki, bu konuda savcılık konuya takipsizlik vermiştir. En azından yapılan soruşturma ve suçlamalarda Mahkemeye intikal eden olaylarda Mahkeme sonuçlarının beklenerek ona göre kişilere disiplin cezası verilmesi hususunda da ilgililere gerekli talimatın verilmesini, benim belgeme de herhangi bir kısıtlama getirilmemesini saygılarımla arz ederim.)
ADALET NEDİR: 
Adalet “Adl” ve “adalet” kavramı İslam dininde, dini birer terim olarak, ifrat ile tefrit arasında orta yolda ilerlemek, hak yol üzerinde dosdoğru olmak, İslam dininde haram olan şeyleri terk etmek, farzları ise yerine getirmek, içi, dışı, özü, sözü, fiil ve davranışlar ile eşit olmak, haklı kişiye hakkını, haksız kişiye ise cezasını vermek. Suça ceza verirken eşit olmak, şirk, küfür, nifak ve zulmü terk etmek, anlamlarına gelmektedir.Adalet kelimesi genel manada verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder.
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl.16,90)
 Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar. (En’am, 6/1).
Müslümanım diye geçinen ve Adaleti uygulayan kimselerin, yukarıdaki sözlere göre hareket etmesi gerekir.
Adaletli davranmak, kanun önünde eşit olmak gerekir.
Afaki ve tahmini suçlamalarla kişiler cezalandırılmamalı, ekmekleri ellerinden alınmamalıdır.
Gerçek şu ki; FETO denen bela ülkenin tüm kurumlarına zarar vermiştir.
Devletin içerisinde örgütlenen FETO’cuların temizlenmesinde elbette yarar vardır. Asıl temizlenme de siyasi kadrolar içerisinde yapılmalıdır. Boşalan bu kadroların yerini laik ve demokrat düşüncede olan liyakatlı kişiler bulunup atanmalıdır. Gerekirse emekli olanlar geçici bir süre göreve davet edilmelidir. Devletin temel yapısı sağlamlaştırılmalıdır.
SON SÖZÜMÜZ: ADALET’İ HEPİMİZ ARAMALI, BULMALI VE ADALETLİ DAVRANMAYI DA SADECE DEVLETİMİZDEN DEĞİL, TÜM FERTLERDEN VE KURUMLARI İDARE EDENLERDEN BEKLEMELİYİZ.
“Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır.” 
“Herşey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine herşey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir.  Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir. (1920 )” M.Kemal Atatürk.
Zekeriya Tümer
19.06.2017
Ulusalhaber1881@gmail.com

5 Haziran 2017 Pazartesi

"AĞLAMA DEĞMEZ BU HAYAT GÖZYAŞLARINA" - TÜMER DİYOR Kİ: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
AĞLAMA 
DEĞMEZ 
HAYAT BU GÖZYAŞLARINA
Sevgili okurlar; insanoğlu dünyaya ilk adımını attığında başlar ağlamaya. Gülerek hiç dünyaya bir bebeğin geldiğini gördünüz mü?
Dünya’ya adımını atan bebek, ilk nefesini ciğerlerine çektiğinde ağlamaya başlar. Annesinin memesini emmeye başladığında susar.
İnsanoğlu hep yaşamı boyunca yemek, içmek derdindedir. 
Sömürmez ve ememezse canı sıkılır ve ağlamaya da başlar.
Bazen insan sevinçli olduğunda  da gözyaşlarını tutamaz.
Ancak, daha çok üzüldüğünde veya çok sevdiği bir şeyleri kaybettiğinde gözyaşlarına boğulur.
Bunların, annesini-babasını-kardeşini-eşini-çocuklarını  ve çok sevdiği arkadaşlarını kaybettiklerinde  hüngür hüngür ağladıklarına şahit olabilirsiniz.
Çoğu zaman duygusal anlarda da gözler buğulanır ve farkına varmadan gözden birkaç damla yaş yanaklardan süzülerek akar.
Doğumlarda, ölümlerde, iyi veya kötü haberlerde, bazen bir film izlerken, gözyaşlarımız süzülüveriyor... BBC Focus dergisi, işte bu gözyaşlarıyla ilgili bilinen ve bilinmeyen bazı gerçekleri derlemiş.
Dünyaya adımımızı ilk attığımızda ve ilk nefesimizi ciğerlerimize çektiğimizde ağlamaya başladık. Bebekken karnımız acıktığında, bir ağrımız olduğunda ağladık. Çünkü elimizden başka bir şey gelmiyordu. Çocukken istediklerimizi elde etmek için ağlama silahını kullandık. Bazen de yediğimiz dayak sonrasında ağladık. Ergenlik çağına geldiğimizde ulu orta ağlamayı bıraktık. Artık yalnız kaldığımız zamanlarda sıkıntıdan, üzüntüden, aşktan ve ayrılıktan ağlar olduk. Büyüdükçe gözyaşını daha az döker olduk. Hayata gözlerimizi yumduğumuzda bu sefer ağlayan biz değil sevdiklerimiz oldu.
Timsah Gözyaşları
Bu gözyaşlarını daha çok siyasilerde görürüz!..
Çokça kullanılan bir gözyaşı deyimi de ‘timsah gözyaşlarıdır’. Timsah gözyaşları döküyor demek bir şeye üzülmediği halde üzülmüş gibi yapmak demektir. Sahtekârlık, iki yüzlülük gibi olumsuz bir anlamı vardır. Timsah gözyaşları denilmesinin nedeni ise timsahlar avlarını yerken, ağızlarını çokça açtıklarında, gözlerinden bir sıvı salgılanmasıdır. Aslında gözyaşı gibi görünen bu sıvının üzüntüyle bir ilgisi yoktur.
Özetle her ne kadar günümüzde ağlamak zayıflık göstergesi olarak görülse ve gösterilse de gözyaşı dökmekten çekinmememiz gerekiyor. Çünkü ağlamak ruhumuzda biriken kirleri atıp hafiflememizi sağlıyor.
Türk Milleti olarak artık ağlamaktan gözyaşlarımız kurudu. Gün geçmiyor ki, vatana hizmet etmek için dağlarda, ovalarda kahrolası teröristlerle mücadele etmek, şehirde yaşayanları rahat ettirebilmek için genç yaşta, annesini, babasını, eşini, çocuklarını, sevdiklerini bir kahpe kurşunla terk eden vatan evlatlarımıza ağlamaktan gözyaşlarımız kalmadı.
Başarılı olan komutanlarımız bir bahane ile yok ediliyor. Kimler, organize ediyor, kimler düşmanlık yapıyor, kimler casus, kimler vatan haini, tahminden öte gerçekleri bilemiyor ve anlayamıyoruz.
Tek bir gerçek var, o da Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığıdır.
Seçimden sonra terör bitecek, referandum bitsin, terör bitecek, beli kırılacak sözlerinin artık hiçbir anlamı yok bizler için.
Vaatler çok kolaydır.  Olmayan parayı bölüşmek, dağıtmak ta kolaydır.
Mübarek günleri yaşıyoruz. Müslüman yalan söylemez. Müslüman dürüst olur. Hırsızlık yapmaz. Hainlik yapmaz.  Müslüman gıybet yapmaz. İftira atmaz.  Atası’na saygılıdır. Müslüman okumalıdır. Çalışmalıdır. Kimsenin hakkını yememelidir. Hukuka uymalı, hakkı ve hukuku yanlı uygulamamalıdır.
Kendi çıkarını değil, ülkenin çıkarını düşünmeli, kendi şahsi hırsları uğruna, karşısındakileri ezmemelidir.
Ben değil, biz demelidir.
Devletin içerisinden Feto’cular temizlenirken, hangi tarikat yanlıları bu boşalan yerlere yerleşiyor.  Bunların da ileride darbe girişiminde bulunmayacaklarını kim garanti edebilir.
Kısaca, bizler bunaldık, sıkıldık, dayanamaz hale geldik. Bir taraf ekonomik rahatlık içerisinde yaşarken, diğer taraf bir lokma ekmeğe muhtaç durumda…
Şehit vermediğimiz gün yok.  
Tek adam bizi  bu sıkıntılardan kurtarabilecek mi? Merakla bekliyoruz.
Benim bildiğim tek yol var, o da MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUDUR.
03.06.2017
Zekeriya TÜMER

10 Mayıs 2017 Çarşamba

"BE HEY GAFİLLER... SİZDE HİÇ UTANMA DUYGUSU YOK MU?" - TÜMER DİYOR Kİ; Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BE HEY GAFİLLER,
SİZDE HİÇ UTANMA DUYGUSU, ALLAH KORKUSU, AR, HAYÂ YOK MU?!..
“Sizlere çok şeyler söylemek isterdim de,  edindiğim ahlaki yapım ve karakterim itibariyle, diyemiyorum.
Sadece sizlere yazıklar olsun, sizler gerçekten bu ülkede yaşamaya layık olmayan, yediği ekmeğe ihanet eden, bu ülkenin ve MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ve SİLAH ARKADAŞLARININ KIYMETİNİ ANLAYAMAYAN, YA DA ANLAMAK İSTEMEYEN kişiler olarak, ALLAH CEZANIZI VERİR, İNŞALLAH DİYORUM.
Beyler, kendinize gelin. Osmanlı’nın şaşalı dönemleri devam ediyor mu? Fazla değil 1920 yıllarına bir göz atın. Osmanlı’dan eser kalmış mıydı?
Sizin şu an üzerinde yaşadığınız bu topraklar kimlerin sayesinde düşman çizmeleri altında çiğnenirken kurtarıldı.
Atatürk, tüm olumsuz koşullara rağmen, karşısında dünyanın en güçlü devletlerine karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş ve emperyalist güçleri ülkesinden kovmuş ve Türk milletini sömürge olmaktan kurtarmış, tam bağımsızlığa kavuşturmuş milli bir kahramandır.
Yaptığı devrimler Asya ve Afrika ülkelerine yol gösterici olmuş, onlara ümit ışığını yakmıştır.
Mustafa Kemal esaret altındaki ülkesinin bir daha aynı duruma düşmemesi için, “muasır medeniyet seviyesine çıkma” prensibini benimsemiş ve halkına çağdaşlaşma yolunu açmıştır.
Atatürk, Türkiye’yi on beş yılda her bakımdan kalkındırmış ve tanınmayacak şekilde çağdaş bir devlet haline getirmiştir.
Atatürk’te her fani gibi görevini tamamlamış ve öbür tarafa giderken de yanında hiçbir şey götürmemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi araştırır ve sözlerine dikkat ederseniz, kesinlikle din düşmanı olmadığını, Allah’a ve Peygambere bağlı olduğunu görürsünüz. Bütün hayatı boyunca Allah’a sığınmış, güç ve kudretini manevi duygusundan almıştır. Şu sözünü iyi okuyun: “Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.”, demiştir.
“Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz.” Diyerek, halkın diline ve dinine sahip çıkmasını da istemiştir.
Laik bir devlet, dini kendi amaçları ve çıkarları için kullanmaya çalışanları önler. Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz. Demokrasinin temel yapısı fikir ve vicdan hürriyetidir.
Hiçbir zaman bizleri yaratan, bu kâinatın âlemin gerçek sahibi Allah ile kul arasına kimse giremez. Girmemelidir de.
Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyeti laiklik prensibinden şu veya bu şekilde uzaklaşırsa, inanın memleket uçuruma sürüklenir.
Ülkenin kalkınması, ileri gitmesi, çağdaşlığı yakalaması, boş, safsata, insanların manevi duygularını rencide etmekle yakalanamaz.
Dinimiz neyi emreder. Ölenin arkasından kötü konuşulmasını istemez. Zira ölen, konuşulan kötü sözlere karşı kendisini savunamaz. Aydınlatılması gereken olayın iç yüzü, kötü konuşanların katkılarıyla anlaşılmaz bir hal alabilir.
Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına kötü söz söyleyenler, halkın gözünde dünyanın lider olarak kabul ettiği bir dehayı küçültme ve yok etme teşebbüsüdür. Bunlar Müslüman olamazlar. Müslüman olan kişi ölenler hakkında gıybet yapmamalıdır. Peygamberimizin bu konuda söylemiş olduğu birçok hadis vardır.  Efendimizin bizlere sunduğu örnekler, yokluğun bıraktığı soğuk boşluğun, sıcak izlerle doldurulmasından yana bir bakış veriyor. Yaşayanlara ölmeden önce iyi bir Müslüman olma yolunu açarken, ölenlere karşı da sorumluluğun ölmediğini gösteriyor.
Ölen kişilere atılan iftiralar ve lekelerin bazen çıkartılması mümkün olmadığı gibi, özür dilemekle de mümkün olamaz.
Siz ey gafiller, siz birine olumsuz bakışınızı atfetmenizle, kendi safiyetinizi koruduğunuzu mu zannediyorsunuz? Hâlbuki ölen kişinin yakınlarını ve onu sevip takdir edenleri incitiyor ve kırıyorsunuz. Kimse, kötü de olsa ölen yakını ve sevdiği insan için kötü söz söylenmesini istemez. Üstelik Mustafa Kemal Atatürk, kendisini Türk milletine adamış, hayatını acı ve ızdıraplar içerisinde, savaş meydanlarında vatanı için canını ortaya koyarak yaşamış, ülkesi ve milletinin aydınlık geleceği için çaba harcamış, söylediği sözler ile sadece Türk Milletine değil Dünyaya ışık tutmuş, Allahın en sevdiği kullarından biridir.
SON SÖZÜMÜZ; TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCULARI, BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARINA KÖTÜ SÖZLER SÖYLEYEREK, HAKARET EDEREK, TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMAYA ÇALIŞAN VE MANEVİ OLARAK YARALAYAN BÖLÜCÜ MECZUPLARIN; BAŞTA TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN OLMAK ÜZERE,  BAŞBAKAN, BAKANLAR, CUMHURİYET SAVCILARI VE HAKİMLER TARAFINDAN; "ÖNCELİKLE ATATÜRK’Ü KORUMA KANUNU  VE TÜRK CEZA KANUNU İLE KAMU VİCDANININ TECELLİ BİÇİMİ İSTİKAMETİNDE, MUTLAKA VE EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRILMALARI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM. AYRICA, KAMU DÜZENİ, HALKIN HUZURU VE ÜLKENİN DÜZENİ BAKIMINDAN GEREĞİNİN YAPILMASIN ŞART OLDUĞU  KANAATİNDEYİM.
10.05.2017
Zekeriya Tümer

24 Nisan 2017 Pazartesi

"ÇOŞKU VE SEVİNÇLE KUTLAYAMADIĞIMIZ, 23 NISAN ULUSAL EGEMENLIK ve COCUK BAYRAMI HEPİMİZE KUTLU OLSUN", TÜMER DİYOR Kİ !... ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ÇOŞKU VE SEVİNÇLE KUTLAYAMADIĞIMIZ,
23 NISAN ULUSAL EGEMENLIK ve COCUK BAYRAMI hepimize kutlu olsun.
“NEFİSTEN BÜYÜK BELA OLMAZ. NEFSE YER VE GÖĞÜ VERSEN YİNE DOYMAZ. ONU DOYURACAK TAKVACA YAŞAMAKTIR” (Hoca Ahmet Yesevi)
Sevgili okurlar, 16 Nisan 2017 de yapılan Anayasa değişikliği ile ilgili referandum’un sonucunun sağlıklı olmadığı gün gibi ortaya çıktı.
Referandumdan bir ay önce tanıdığım Tosyalı Mehmet, Aksaray’da arkadaşlarla otururken, referandum sonucunun 51.4 evet ile sonuçlanacağını söylemişti. Kehanet midir, yoksa içeriden aldığı duyum mudur, tahmin midir, bilinmez ama söylediği cuk diye oturdu.
Demek ki, bir plan yapılmış ve neticesi de alındı.
Hayır oyu vermek isteyenlerin çoğu zaten tedirgin idi. Bunlar ne yapıp ederler ve neticeyi kendi lehlerine çevirirler, diye kuşku içerisinde idiler. Olan da oldu.
23 Nisan 1920 Türkiye Büyük Millet Meclisi dualar ile açıldı.
Bugün ise Türkiye Büyük Millet Meclisi sembolik meclis haline dönüştürüldü.
Bilerek veya bilmeyerek, referanduma evet oyu verenler 23 Nisan 1920 günlerini araştırsınlar ve nasıl bir yanlışın içerisine düştüklerini görsünler.
Okumayan, araştırmayan toplumlar, gerçekleri göremezler ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunun da değerlendirmesini yapamazlar!
Dünyanın saygı duyduğu, son yüzyılın dehası, Türk Milleti’nin bağımsızlığı için mücadele eden, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk bakın ne demiş:
“Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız, bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”
Ey evet diyenler, bu sözü duymuş olsa idiniz elinizi vicdanınıza koyarak, kolay elde edilmeyen egemenliğinizi yok etmeye çalışır mıydınız?
Yüz binlerce şehit kanı ile sulanan bu toprakları düşman çizmeleri altında ezilmekten kurtarmaya çalışan ecdadınız, aç, sefil, yoksul olmalarına rağmen, ülkelerine sahip çıkmak için, kadını, kızı, genci, ihtiyarı canları pahasına savaş verdi. Ülkesini işgal eden emperyalist güçlere boyun eğmedi. Onlara uşaklık etmek ve yabancıların boyunduruğunu kabul eden iç düşmanlara da karşı gelerek, egemenliğin halkta olduğu, laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına ön ayak oldular.
Bugün de Millet olarak,  emperyalist güçlerin ülkemiz üzerindeki düşüncelerine karşı bir olmalı, diri olmalıyız.
Daha önceki yazılarımızda da bahsetmiştik.
CIA eski Türkiye Şefi, Paul Bernard Henze’nin 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye raporunda;
“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise; mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz."
Bu sözlere Evet diyenler neden kulak vermedi? Neden dikkate almadılar, çok merak ediyorum!..
Zamanın ABD Başkanlarından Nixon bakın 1970 yıllarında ne demiş. “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin veremeyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz.
Bu doğrultuda tedbirler almak zorundayız.”
Buyurun, Emperyalist güçlerin lideri durumunda olan Nixon’da Müslüman ülkelerde laik ve Demokrat idare olmasına izin verilmemeli, diyor.
Atatürk, 1930 yıllarında sömürge durumunda olan Doğu toplumlarının yakın bir gelecekte özgürlüğe kavuşacaklarını tahmin etmişti. Türk Milletinin bağımsız, laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyeti’ni kurması, sömürge olan devletlerin de uyanmasına ve bağımsızlık savaşı vermelerine sebep olacağını biliyordu.
Netice de olmuştur da. Birçok sömürge altındaki devletler Atatürk’ten ve Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığından etkilenerek bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır.
Bu durum ise sömürgeciliğe ve sömürmeye alışmış emperyalist devletlerin işine gelmemektedir.
Mustafa Kemal Atatürk uyguladığı barışçı ve istikrarlı bir dış politika ile de yurtta sulh, cihanda sulh politikasını tüm dünya ya duyurarak, güvenilirliği ile reformlar yapmış, modern bir Türk Devletinin oluşmasını sağlamıştır.
Bazı insanların neden bu kadar Atatürk’ten ve Cumhuriyetten nefret etmelerinin sebebi nedir? Gerçekten anlamak mümkün değil!..
Vatanını, Bayrağını, Dinini, seven insanlar, yukarıda yazdığım emperyalistlerin düşüncelerine kulak vermeli ve tavırlarını ona göre ayarlamalıdırlar. En önemli şey, ülkemizin bölünüp, parçalanmaması ve bağımsızlığını yitirmemesidir.
Bakın, 1923 de Mustafa Kemal Atatürk ne demiş:
“Milletimizin başına gelen bütün felaketler, kendi talih ve geleceklerini başka birilerinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır.
Bu kadar acı tecrübeleri geçiren milletin bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır.”(1923) M.K. Atatürk.
Ne yazık ki yapılan Anayasa Referandumu ile nasıl oldu ise oldu, egemenliğimiz bir kişinin inisiyatifine terk edilmiştir.
Böylece de: 1919 dan 1923 e kadar Anadolu’da yaşayan insanların bağımsızlık mücadelesinde döktükleri kanın değerini tam anlayamayan birçok kişilerin de olduğunu görmüş bulunmaktayız.
Zaman içerisinde doğru mu yapıldı, yanlış mı yapıldı göreceğiz 
16 Nisan’da ki Anayasa Referandumunda Hayır diyenlerin sayısı kim ne derse desin % 50 nin çok üzerindedir. Gerçekler mutlaka ileriki zamanlarda daha net ortaya çıkacaktır.
Şunu hepimiz çok iyi bilmeliyiz ki, bizim tek vatanımız var, başka vatanımız yok. Bu topraklar şehit kanları ile sulanmıştır. Anadolu evliyalar diyarıdır. Toprakları bereketli ve kıymetlidir. Hepimiz bir ve beraber olmalıyız. Bölünmemeli, parçalanmamalı, Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve yolunda giderek, bağımsız, laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmalıyız.
Yanlışlar yapılabilir. Önemli olan yanlışları anlayıp, tekrar hata yapmamaktır.
23 Nisan 1920 de dualarla açılmış bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi gücünü, kuvvetini, yitirmeden görevini sürdürmelidir.
23 NISAN ULUSAL EGEMENLIK ve COCUK BAYRAMI hepimize kutlu olsun
23.04.2017
Zekeriya Tümer

14 Nisan 2017 Cuma

"ALDATMAK İSTERKEN ALDANMAK!.." - TÜMER DİYOR Kİ, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ALDATMAK 
İSTERKEN
ALDANMAK!..
Sevgili okurlar, bugün Nisan ayının 14’ü. 2 gün sonra Referandum için sandığa gidilecek.
Ankara’dayım. Kızılay’a indim. Kızılay’ın merkezinde, gençler, kadınlı erkekli, aşağıda yazacağım yazıyı Ankara Platformu adına dağıtıyorlar.
Sevgili Ankara’lılar, diye hitap ettikleri yazının içeriğini okuduğunuzda ne denmek istediğini anlıyorsunuz. Yazıda gizli bir aldatma taktiği sergilenmiş. Yani son dakikaya kadar her türlü oyun tezgâhlanmakta ve milletin oylarının Evet olması çabası değişik kesimler tarafından da uygulanmak istenmektedir.
Yazıyı hep birlikte okuyalım:
“Sevgili Ankara’lılar,
16 Nisan’da tarihi bir halk oylamasına gideceğiz. (Doğru söylüyorlar, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan milletlerin kaderi belirlenecek. Tarihi bir halk oylaması yapılacak. )
Ülkemiz son dönemde pek çok badireler atlattı. ‘Terör, Darbe girişimi, Ekonomik terör’ gibi pek çok tehditle karşı karşıya kaldı. (Buna da itirazımız yok. Bu badireleri engelleme imkânı olan AKP Hükümeti, neden engelleyemedi, onu da çok merak ediyoruz!) devam ediyor yazı.
ATATÜRK’ün dediği gibi, “dâhili ve harici” düşmanlarımız var. Gün, bir olma, farklılıkları bir yana bırakma günüdür. (Buna da itiraz edilmez. Hem içerde ve hem de dışarıda düşmanlarımızın olduğu malum. Elbette bir olmamız gerek. Peki, ama halkı ayrıştırma ve dinci, dinsiz diye suçlamalar, alevi, Sünni diye, Kürt, Türk diye ayrıştırmak, Hayır diyenleri teröristlerle bir tutmak neden yapılıyor. Bunu da anlamak mümkün değil.) Yazıyı okumaya devam edelim.
16 Nisan günü, Türkiye üzerinde oynanan oyunları bozmak için, hepinizi sandığa gitmeye davet ediyoruz.  Her birimiz farklı siyasi görüşten olabiliriz, herkesin kararı başımızın tacıdır. (Buraya kadar yazılanlara aynen katılıyoruz. Kimsenin de itiraz etmesi söz konusu değildir. Ancak, buradan sonra kandırmaca ve aldatmaca kelimeler başlıyor. Dikkatli okuyalım.)
Ancak şunu unutmayalım ki; Halk oylamasında Hayır oyu çıktığında en çok Güçlü Türkiye’yi istemeyenler sevinecek. (İşte burada şaşırmamak mümkün değil. 2003 den beri iktidarda olan bir siyasi parti ülkeyi neden güçlendirmedi de, bir kişiye verilen olağanüstü yetki ile mi güçlendirecek? Güçlü Türkiye olmasını herkes ister. Ne var ki, bu şekilde ki bir Anayasa değişikliği ile olacağına inanmak mümkün değildir.) Yazıya devam edelim.
Bu nedenle, meselenin Memleket meselesi, söz konusu olanın ise, vatan olduğunu hatırlatmak isteriz. ( Aynen katılıyoruz. Söz konusu memleket meselesidir ve söz konusu ise VATAN’dır. Köşk Danışmanlarının  söyledikleri gibi eyalet sistemi değildir. )
‘Güçlü Türkiye için’, ‘Ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bozmak için’, ‘İstikrar için’ ve ‘Çocuklarımızın geleceği için’ hepinizi sandığa gitmeye ve evet Oyu kullanmaya davet ediyoruz, diyor Ankara Platformu." Kim oldukları belli değil.
Son sözü okuyan vatandaş, tamam diyor, güçlü Türkiye için, ülkemiz üzerinde oynanan oyunları bozmak için, istikrar için, herkes sandığa gitmeli ve hangi oyu kullanmalı.
BU YAZI DA YAZILANLAR EVET OYU İÇİN YAZILMAMIŞ SAN Kİ, HAYIR DEMEK İÇİN YAZILMIŞ BİR YAZI. YANİ BENCE KELİME OYUNLARI İLE BİR ALDATMACA TAKTİĞİ.
FARKINDA OLMADAN ANKARA PLATFORMU BU DAĞITTIĞI YAZI İLE HERKESİN SANDIĞA GİDEREK HAYIR OYU VERMESİNE DAVET EDİYOR.
SİZ NE DERSİNİZ. İNANDINIZ MI BU YAZIYA?
Bakın size bir şey daha hatırlatayım: 
CIA eski Türkiye Şefi, Paul Bernard Henze’nin 2006’da Beyaz Saray’a sunduğu Türkiye raporunda;
“Türkiye’nin bu şekliyle, Amerikan politikalarının yanında olacağından emin olamayız.
Ülkeyi kuranlar, denetim mekanizmasını çok sıkı tutmuşlar. Hükümeti ikna ettiğimizde Meclis; Meclis’i ikna ettiğimizde ordu; orduyu ikna ettiğimizde yargı karşımıza geçebiliyor.
Eğer Amerika’nın çıkarı Türkiye’de bir federal devlet kurulması ise; mutlaka ve öncelikle yargı, ordu, Meclis ve hükümeti tek elde toplayan başkanlık rejimine geçilmelidir.
Bir kişiyi ikna etmek, birbirini denetleyen yapıyı ikna etmekten çok daha kolay olacaktır. Eğer o bir kişi Amerikan çıkarlarını yardım etmek konusunda tereddüt ederse, bir kişi üzerine kurulmuş yapıyı yıkmak Amerika için sorun olmaz."
Demek ki neymiş? Başkanlık sistemi ABD patentli bir BOP projesiymiş…
ŞİMDİ KARARINIZI TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN LAİK, DEMOKRAT, GÜÇLÜ ORDU, GÜÇLÜ HUKUK, GÜÇLÜ DEVLET OLABİLMESİ İÇİN ETKİ VE TEPKİ ALTINDA KALMADAN 16 NİSAN’DA SANDIĞA GİDEREK OYUNUZU NE DÜŞÜNÜYORSANIZ O ŞEKİLDE KULLANIN.
GERÇEKLER ORTADA.
 EMPERYALİST GÜÇLERİN ÜLKEMİZ ÜZERİNDE OYNAMAK İSTEDİKLERİ OYUNU BOZMAMIZ GEREK.
HAKKIMIZDA NE HAYIRLI İSE O OLUR İNŞALLAH.
14.04.2017
ZEKERİYA TÜMER

10 Nisan 2017 Pazartesi

"DİNDAR OLAN KİNDAR OLMAMALI" - TÜMER DİYOR Kİ; Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
DİNDAR OLAN 
KİNDAR OLMAMALI!..
Sevgili okurlar, bu hafta sonu Pazar günü Türkiyemizin kaderi belli olacak.
Anadolu insanı sağduyuludur.
İstiklal savaşında ümmet olan bir toplum, Kuvayı-Milliye ruhu ile ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Anadolu topraklarını düşman çizmeleri altında çiğnenmekten kurtarmış, vatan hainlerini de defedip kovmuştur.
Dindar insan kindar olabilir mi?
Olmamalıdır.
Ancak; dini dar açıdan görenler, kendilerinden başkalarının Müslüman olmadıklarını zannederler ve onların cehennemlik olduklarını sanarak, kin ve nefret içerisinde olabilirler.
Hâlbuki Dinimiz son derece hoş görülü ve geniştir. İnsanlar birbirlerine düşman olmamalıdır.
Şu an, referandum sebebiyle Evet’çiler ve Hayır’cılar diye toplum ikiye ayrılmıştır. Evet diyenler hayır diyenleri dinsizlikle bile suçlayabilmektedirler.
Kutsal dinimiz siyasete alet edilmektedir. Tek amaç vardır o da Referandumda Evet oylarının Hayır oylarından fazla olmasıdır.
Evet ve Hayır referandumu bir kişinin geleceği değil, ülkenin geleceğini belirleyecektir.
Türkiye Cumhuriyeti laik ve demokrat prensipler üzerine kurulmuştur.
Türkiye’nin geleceği bir kişinin mutlak idaresi ve kararları ile yönetilmemelidir.
Mustafa Kemal Atatürk’e bağlı olanlar, vatanına bağlı, bayrağına saygılı, dinine, imanına da düşkün, çağdaş ve modern bir devlet olmanın çabası içerisindedirler. Onlar, rüşvet yemez. Hırsızlık yapmaz. Yalan söylemezler. Devletin bütünlüğü ve güçlü olması için çaba harcarlar. Kendi şahsi menfaatleri hiçbir zaman ön plana çıkmamış, devletin çıkarları ön planda tutulmuştur.
Ülkelerinin geleceği için kimseyi aldatmamışlardır. Ancak, aldatıldıkları çok olmuştur.
Bizim gibi olanlar, emekli olsalar da, halen rızıkları peşinde koşmaktadırlar.
Yurtta sulh, cihanda sulh onlar için önemlidir.
16 Nisan 2017 gerçekten ülkemiz için çok önemli bir dönüm noktasıdır.
İktidar partisi 15 yıllık iktidarını ebedileştirmek için elinden geleni yapmaktadır.
Hazırlanan Anayasa taslağı ile tüm kararlar bir kişide toplansın ve o kişi istediğini yapsın istenilmektedir. Bunun sakıncaları sağduyulu kişilerce çok iyi bilinmektedir.
İstanbul’da Rizeli birkaç kişi ile görüştüm. Dedikleri aynen şu: “Ya biz seni (Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyorlar) Belediye başkanı yaptık, Başbakan yaptık, Cumhurbaşkanı yaptık, ha bu yetmiyor mu, bu b…k yemek nereden çıktı, daha ne istiyorsun. Bu nedenle bizim çoğumuz hayır, diyeceğiz” dediler. Ancak, başka bir tanıdığım Rizeli’de Atatürk hayranı olmasına rağmen, Kılıçdaroğlu’na kızdığı için, evet diyeceğini söyledi.
Sevgili okurlar, Türkiye geneline bakarsak, kesinlikle hayır sandıktan çoğunlukla çıkması gerek.
AKP yanlısı bazı kişiler ise % 54.9 Evet çıkacak diyorlar. Bu kadar net tespit nasıl yapılıyor onu da anlamak mümkün değil. Yoksa her şey planlandı mı?
Devletin tüm kaynakları ve kurumları iktidarın emrinde. Bilgisayarlarda istediklerini yapabilme gücü var ise, her şey olabilir kuşkusu da milletin içinde yaşıyor.
Bu referandumun en önemli hususlarından biri de, Türk Kadınının geleceği. Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan kadınlara tanıdığı özgürlük ve bağımsızlık haklarının yavaş yavaş ortadan kalkabileceği kuşkusu da duyulmaktadır.
Her ne olursa olsun, millet kendi kaderini kendisi belirleyecektir.
İnançlı olan bizler her şeyin hayırlı olmasını dileriz.
HAKKIMIZDA NE HAYIRLI İSE O OLUR İNŞALLAH.
***
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

6 Mart 2017 Pazartesi

"ÜLKEM NEREYE GİDİYOR?.. BİZİM HALİMİZ NE OLACAK!!!.." TÜMER DİYOR Kİ: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"ÜLKEM NEREYE GİDİYOR?..
BİZİM HALİMİZ NE OLACAK!!!.."
Sevgili okurlar, inanın yazmamız gereken o kadar çok şey var ki, ancak bazı konuları dile getiremiyoruz.
Zaten okuyan ve okuduğunu anlayan da çok azaldı.
Bilindiği üzere ülkemizde Anayasa değişikliğinin referandum sürecinin propagandası da başladı.
Bilinçli olanlar, kuşkulu ve tedirgin. Anayasa değişikliği ile uygulanacak sistemin ülkemize zarar vereceğinden eminler.
Demokratik idarelerde konuları tartışmak ve yanlış olan uygulamaları engellemek mümkündür.
Bütün yetkilerin tek elde toplanmasının yararı mı olur zararı mı?
Bunu zaman gösterir. Tek kişinin vereceği kararlar toplum için yararlı da olabilir, zararlı da. Vebali, günahı kendisine aittir. Türk milleti tek kişinin otoriter davranışını kaldırabilir mi, kaldıramaz mı?
Türkler baskıyı çok sevmezler. Geçmişi iyi incelemek ve tarihe bakmak gerek.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde laik, demokratik, hukukun üstünlüğü harcı vardır. Bu harç çok iyi karılmış ve temel iyi atılmıştır. Bu temeli kökünden sökmek o kadar kolay değildir.
İnanç özgürlüğü, başta olmak üzere, birbirinden ayrılmayan, vatan söz konusu olunca tek vücut birleşen bir toplum Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşamaktadır.
Müslüman halkın çoğunlukta olduğu ülkemizde, kimseyi sen dindarsın, sen dinsizsin diye ayırt edemezsiniz. İnanmak ve inançlı olmak elbette çok iyidir. Ancak,  inancını gösterişle sergilemek hoş olmasa gerek.
Bu güçlü toplumu yıkıp, parçalamak isteyen emperyalist güçler, yüzyıllardır ülkemiz üzerinde oyunlarını oynamaktadırlar.
BU HUSUSU KİMSENİN UNUTMAMASI VE AKLINDAN ÇIKARMAMASI GEREK
Zamanın ABD Başkanlarından Nixon bakın 1970 yıllarında ne demiş. “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin veremeyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz.
Bu doğrultuda tedbirler almak zorundayız.”
Cumhuriyetin kazanımlarının yok edilmesi çabasının gerçek nedeni belli değil mi?
Laik ve Demokrat Cumhuriyet ile idare edilen ülkeler’ de bağımlılık ve despot idarelerin uzun vadeli hüküm sürebilmesi imkânı yoktur.
Meclisin hâkim olduğu idarelerde kişileri ele geçirmek ve istediğini yaptırabilmek kolay kolay mümkün değildir.
Emperyalist güçlerin geçmişten buyana Müslüman ülkeler üzerindeki düşünceleri ve planları bellidir.
Şimdi halk şu kuşkuyu taşımaktadır.
ÜLKEM NEREYE DOĞRU SÜRÜKLENİYOR?
BİZİM, ÇOCUKLARIMIZIN, TORUNLARIMIZIN GELECEĞİ NE OLACAK?
Referandum da evet mi, hayır mı verilmesi hususunda siyasilerin yaptıkları konuşmalar, vatandaşların zihinlerini bulandırmaktadır. Gerçekler çok daha net bir şekilde halka, tüm TV. Ve tüm basın kuruluşlarınca tarafsız bir şekilde açıklanmalıdır.
4 Mart 2017 Cumartesi gün ki sabahın manşetinde deniliyor ki: “Hani ifade özgürlüğü? PKK ve FETÖ’cü hainlere kucak açan Almanya, Türkiye düşmanlığında sınır tanımıyor. İfade özgürlüğünü çiğneyerek, Bozdağ ve Zeybekçi’nin konuşmasına izin vermeyen Almanya bir utanmazlığa daha imza attı.” Güzel biz de bu yazıya imza atarız. Ancak, Referanduma Hayır diyenlerden birileri Almanya’ya gidip toplantı yapmaya kalksa idi ve de onlara da izin verilmeseydi, bu yandaş basın aynı şekilde tepkisini gösterir miydi? İşte bunu çok merak ediyoruz.
Bir de ifade özgürlüğünü savunanlar, neden Türkiye’de hayır diyenleri engellemeye çalışıyorlar. Neden hayır diyenlerin düşüncelerine saygı duyulmuyor. Basın mensuplarını neden tutukluyorlar? Bunları da açıklasalar çok memnun oluruz.
Türk milleti mağdur olanın yanında yer alır. Acaba, Avrupa ülkelerinin AKP li bakanları konuşturmama yasakları bir oyun olmasın. AKP’yi mağdur duruma düşürerek, Avrupa’daki vatandaşlarımızın oylarının “EVET” olmasının sağlanması düşüncesi ile bu oyun tezgâhlanmasın!
Bilindiği üzere AKP olayları çok iyi değerlendiriyor ve mağduriyet politikasını kendi lehine çevirmesini biliyor. 15 Temmuz Darbe hareketi de çok iyi değerlendirildi ve halen de mağduriyet olayı yaşanıyor ve oya çevirme çalışmaları yapılıyor. 
Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, İsrail gibi devletler yıllarca Türkiye’deki teröre destek vermediler mi?
Bunları herkes biliyor.
Hangi tedbirler alındı bugüne kadar?
Başbakan Yıldırım: 14 yıldır sorumluluğumuzun gereğini hakkıyla yerine getirmeye çalıştık. Türkiye’nin daha hızlı büyümesi için, terörün yok olması için, halkımızın refahı için Türkiye’nin yeni hükümet sistemini vereceğimiz ‘evet’ lerle gerçekleştireceğiz. Demiş. Hayret. 14 yıldır tek başına iktidar olan, istediği kararı çıkaran, istediği şekilde ülkeyi idare etme yetkisine sahip bir iktidar bu söylenenleri neden yapamamış acaba? Cumhuriyetin kurulduğu ve ilan edildiği 29 Ekim 1923 de ülke yoksul ve perişan iken, 10 yılda yatırımlar yapılmış, fabrikalar kurulmuş, dış borçlar ödenmeye başlamıştı. Atatürk’ün onuncu yıl konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim. 14 yılda yapılamayan, bu gelen sistem ile nasıl yapılacak?!  Çok daha açık bir şekilde izah edilirse memnun oluruz.
Başbakan Yıldırım: 
“PKK-FETÖ-DEAŞ da ‘Evet’ ile bitecek, demiş. Nasıl bitecek?..
Şu an bütün yetkiler sizde değil mi? Güvenlik güçleri olağanüstü çaba göstermiyorlar mı? Kim engelliyor? Kim müdahale ediyor? Bir evet ile nasıl son bulacak? Bunun da açıklanmasında yarar var sanırım.
FETÖ’cü olanlar ve FETÖ’yü destekleyen milletvekilleri ve Belediye Başkanları halen içinizde bulunmuyor mu? Onlara neden bir şey yapılmıyor? Neden hesap sorulmuyor? 
Benim bir de anlayamadığım husus şu: Bahçeli diyor ki, ben yemin ettim ‘evet’ diye cem. Allah Allah bu Bahçeli Mecliste Milletvekili olduğu zaman da yemin etmedi mi? O yeminde söyledikleri ve söz verdiklerine nasıl uymuyor. O zaman ayağını kaldırarak mı yemin etti acaba?
Söylenen sözler ile yapılan icraatlar hiç birbirini tutmuyor. Edilen yeminler unutuluyor. Ülkem nereye doğru sürükleniyor, valla şaşırdık kaldık.
Her ne olursa olsun, iktidar partisi bütün gücü ile halka Referandum ’da ‘Evet’ dedirtme çabasında. Bunun karşısında da ‘Hayır’ dedirtmeye çalışanlar var.
Çok önemli bir dönüm noktası bu referandum. Halkın çoğu henüz neye evet ve neye hayır diyeceğini bilmiyor.
Eğer bu ülkede Demokrasi var ise, nasıl Almanya’ya fikir özgürlüğümüzü engellemeye çalıştı diye tepki gösteriyorsak, ülkemizde de fikir özgürlüğünü engellemeye kalkmamalıyız.
BU NEDENLE: ne ‘EVET’ i savunanlara ve ne de ‘HAYIR’ı ve neden HAYIR oyu kullanılması gerektiğini anlatmaya çalışanlar baskı, tehdit ve engellemelere maruz kalmamalı.
 Milletin tahrik edilmesine cevaz verilmemeli ve halkın iradesine herkes saygı göstermelidir.
Sandıklar baskı altında açılmamalı. Devlet görevlileri bilhassa Doğu’da, Güney doğu ’da, ufak il ve ilçelerde halkı baskı altına almamalıdır.
İktidar Partisi tam bir Demokratik tutum içerisinde bu referandumu gerçekleştirmelidir.
Bu başarılırsa, herkes de halkın iradesine saygı gösterir ve göstermelidir de.
Her ne olursa olsun, bu ülke üzerinde yaşayan bizler, kardeşiz, birlikte yaşamaya da mecburuz.
Suriyeli bir bayanın karşısındaki Türk bayana söylediği söz çok önemlidir. Suriyeli bayan demiş ki: “Siz çok aptalsınız” Böyle dediğinde Türk Bayan birden kızmış, “Ne demek istiyorsun” demiş. Suriyeli bayan devam etmiş. “Evet aptalsınız, eğer bizim yaşadığımız durumu siz yaşasa idiniz, sizin hiç birinizi biz ülkemize kabul etmezdik. Sınırı kapatırdık. Siz bizleri kabul ettiniz, para verdiniz, iş verdiniz. Sizden daha değerli vatandaş olduk, üstelik şimdi bizim yerimize siz gidip orada savaşıyor ve ölüyorsunuz, bu aptallık değil de nedir.” Dediğinde bizim Türk bayanın söyleyecek sözü kalmamış.
Şimdi bu durumda bizler kuşku duymayalım da kimler duysun!
Herkesin yapılacak referandumla neleri kazanıp neleri kaybedeceği konusunu iyi anlaması gerek. Bu konuda tüm Tv.lerde ve bütün medyada hazırlanan Anayasa değişikliği tüm maddeleri ile tek tek açıklanmalı ve Hükümet savunduğu Anayasa değişikliği sonucunda neleri yapacağını çok açık ve net şekilde anlatmalıdır.
Ne hayırcılar ve ne de evet çiler, vatan haini değildir. Hepsi bizim vatandaşımızdır. Kim neye inanırsa ona göre oyunu verecektir. Saygı duymalı ve hukukun üstünlüğüne inanmalıyız. 
Emperyalist güçlerin oyununa gelmemiz gerek.
"Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu." GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
SON SÖZÜMÜZ:
ÜLKEMİZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN YAPILACAK REFERANDUMDAN NE ÇIKARSA ÇIKSIN; MİLLETİN KARARININ HAKKIMIZDA HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLEYELİM.
“8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” NEDENİYLE DE ÜLKEMDE YAŞAYAN TÜM KADINLARIMIZIN KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLAR, YAŞAMLARININ HAYIRLI, SAĞLIKLI VE MUTLULUK İÇİNDE SÜRMESİNİ DİLERİM.
06.03.2017
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

30 Ocak 2017 Pazartesi

EVET Mİ? HAYIR MI?.., TÜMER DİYOR Kİ!.. Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"EVET Mİ?.., 
HAYIR MI?..,"
Sevgili okurlar, bilindiği üzere Anayasa’daki bazı maddelerin değiştirilmesi ve yetkilerin tek elde toplanması hususundaki Karar T.B.M.Meclisinden geçti. Halk oylamasına gidilecek. Halkın içerisinde bulunmadığı, toplumun ve birçok kurumların görüşleri alınmadan, geniş bir mutabakat sağlanmadan Meclisten geçen yasa, önümüzdeki aylar içerisinde halkın oylarına sunulacak.
EVET Mİ?
HAYIR MI?
Muhalefet kanadı devamlı AKP yanlış yapıyor, demekte. Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen, başta R.T.Erdoğan olmak üzere AKP de oyunu arttırdıkça arttırıyor. Bu nasıl bir hikmettir. Bu nasıl iştir? Anlayabilene aşk olsun!..
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamıdır. Bu makama kadar çıkan R.T.Erdoğan’a  bu makamda az ve dar geldi. Daha geniş yetkilerle, tek hüküm veren ve tek başına kararlarını verip uygulatmak isteyen, ülkeyi istediği şekilde yönetebilmek, istediğini yapabilmek arzusu içerisinde Anayasa değişikliğinin yapılması istendi.  Yani demek isteniyor ki, vebali ve günahı ile her şeyi bana bırakın, ben istediğim kararları alabileyim. Ülkenin geleceğini ben tayin edeyim. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Bekleyin ve görün.
 Recep Tayyip Erdoğan’a helal olsun demek de gerek!  Nedeni ise, tüm AKP milletvekillerini, iş adamlarını, birçok kurum ve kuruluşları, yasaları, emniyet güçlerini avucunun içine aldı ve istediği gibi yönlendiriyor, yönetiyor da. Ancak, bu yetmiyor, daha daha da geniş yetkilerle donanmalıyım, diyor. Tek hüküm sahibi ben olmalıyım, diyor. Olması için de işte,  gereken yapılmak üzere.
Bu güç nereden geliyor? 15 yıllık iktidar dönemi az değil. Başarısız oldu diye eleştirilen AKP’nin oyları arttı ve iktidardan inmedi. Muhalefet ise hep başarısız oldu. Bunların sebeplerini iyi araştırmak gerek.
Bahçeli bile nasıl Recep Tayyip Erdoğan’ın uydusuna girdi. Bunu da anlayabilmek mümkün değil.
Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak sloganı ile yola çıkılmaktadır. Tek Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyet’i kelimesi ise yoktur.
Anayasa’nın temel ilk 4 maddesi’nde değişiklik yoktur. Eh buna da şükür demeliyiz.
Amaç nedir? Arzu nedir? Hedef nedir? Kimler bunun böyle olmasını istemektedir? Neden yetkisiz bir meclis istenmektedir? Neden Milletvekilleri onay vermiştir? Bahçeli neden 180 derece dönmüştür? Bunların cevabını bakalım kimler verecek!
Mustafa Kemal Atatürk bunların cevabını şu sözleri ile vermiştir: “Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.” Mustafa Kemal Atatürk.
Memleketin yıkılıp kaybolması sonucuna mı gidilmek isteniyor? Yoksa daha da kuvvetli bir devletin nizamımı kurulacak. Birlik ve beraberliğimiz bozulacak mı, yoksa bölünmeden, parçalanmadan, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek vatan olarak, emperyalist güçlere kafa mı tutacağız. Teröre son mu verilecek? Komşularımız ile eskisinden daha güçlü bir ilişki içerisinde mi olacağız. İhracatımız artacak, ithalatımız azalacak, ekonomik kalkınma mı sağlayacağız. Müreffeh, kalkınmış, huzur dolu bir ülke konumuna mı geleceğiz?
Kimsenin diline, dinine, yaşam tarzına karışılmayan, Demokratik, laik, Hukukun üstünlüğüne sahip, bağımsız hür bir devlet mi olacağız?
Milletvekilleri dâhil, Başbakan’ın Bakanların ve de Cumhurbaşkanının görevlerini devir alırken ettikleri yemin bellidir. Bir insan neden yemin eder. Hem kendisine ve hem de milletine ve de Allaha karşı sorumlu olduğunu, sözünde duracağı hususunda hem kendine, hem milletine ve hem de Allah’a söz verir. İnançlı insan ise sözünde durur.
İnşallah edilen yeminlere sadık kalınır ve herkes sözünde durur.
Eh ne yapalım, herkesin sözünde durması diye  bir mecburiyet de yok herhalde!
Baskının gittikçe arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu şartlar altında hiçbir şeyin sağlıklı gitmesi söz konusu olamaz.
Bu şartlar altında yapılan referandumda yasal olmayacak ve şaibeli olacak. Keşke olağanüstü hal kalktıktan sonra yapılsa idi. Yangından mal kaçırılır gibi, aceleye getirilmese idi herhalde daha iyi olurdu.
Halk kendi geleceğinin şekillenmesi için çok iyi düşünmeli, eksiyi artıyı iyi değerlendirmeli, o’na göre de kararını vermelidir.
ŞU GERÇEK UNUTULMAMALI: 
SEVR HORTLATILMAK İSTENİYOR, EMPERYALİST GÜÇLER ÜLKEMİZ ÜZERİNDE ÇOK GÜZEL TEZGÂHLARINI KURUYORLAR.
TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR.
EYYY MİLLET UYAN VE KENDİNE GEL
TEK YOL VAR, O DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUNDA GİTMEKTİR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ LAİK, DEMOKRAT OLMALIDIR VE ÖYLE DE DEVAM ETMELİDİR.
İNŞALLAH ÖYLE DE DEVAM EDECEKTİR.
BİZDEN SÖYLEMESİ, TAKDİR SİZLERİNDİR.
30.01.2017
Zekeriya Tümer

16 Ocak 2017 Pazartesi

“GENÇLİĞİNDE KOT PANTOLON GİYEMEMİŞ SEVGİLİSİNİN ELİNDEN TUTUP SİNEMAYA GİDEMEMİŞ” &TÜMER DİYOR Kİ; ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:

“GENÇLİĞİNDE KOT PANTOLON GİYEMEMİŞ, SEVGİLİSİNİN ELİNDEN TUTUP, SİNEMAYA BİLE GİDEMEMİŞ!..”

AŞAĞIDAKİ YAZIYI BİR ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ, OKULUNUN DUVAR GAZETESİNE YAZMIŞ. İNANILMAZ GÜZEL VE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI İYİ DE YAPMIŞ.
Bu yazıda yazılanlara eklenecek çok şey var. Ancak, bir ortaokul öğrencisinin Atatürk’ü anlaması ve bu yazıyı büyüklerine ve de Atatürk’ü anlamak istemeyenlere ders verircesine okulunun duvar gazetesine cesaretle yazması takdire şayandır.
Watsap’tan tarafıma gönderilen kendisi küçük ama görüşleri ve düşünceleri büyük öğrencimizin yazısını aşağıda sizlere aktarmak istedim.
Belki okuyup ta ders alanlar olur.
Gencimiz diyor ki: “Bu ülkede, yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin himayesinde yaşayan her insanın bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan ATATÜRK’TÜR…
(Buna itiraz eden var mı?)
Atatürk’ün öğrencisi yazmaya devam ediyor:
Gençliğinde kot pantolon giyememiş. (Atatürk’ten bahsediyor.)
Sevgilisinin elinden tutup hâsılat rekorları kıran bir sinema filmine gidememiş…
Burada bir de biz ekleme yapalım. “Diskolara, eğlence yerlerine de gidememiş.”
Padişah ona Trablusgarp Cephesi’nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, fırst class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş…
Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej eşliğinde Mercedes’lerle gezememiş.
(Yüzlerce polis ve koruma eşliğinde, en lüks arabalarla, Anadolu’yu gezememiş ve slayt, TV.yon gösterileri ile de devrimlerini halka anlatamamış,  ancak buna rağmen tüm devrimlerini gerçekleştirmiş büyük lider.)
Anadolu’yu Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi de yokmuş…
Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş…
Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir’den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar…
Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş!
Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks  çekemeden, İsmet Paşa için Safiye Ayla’dan bir istek parçası isteyemeden gitti…
Lozan Zaferi’nden sonra veya Cumhuriyet’in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı.
Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk’e acıyorum…
Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. (Bir de onlara seçme ve seçilme hakkını dünya’da ilk sen tanı)
Aaaah , ah… Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip, rock yapmak, babasının mersedesini alıp şöyle bir Emirgan turu çekmek dururken… Bunları yapmadı, yapamadı Atatürk… Keyif çatmadı… Yan gelip yatmadı… Vatan topraklarını satmadı… Tüm hayatını ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı…
İŞTE ONUN İÇİN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK. HER FIRSAT ELİNDE VARDI. (BAŞKAN’DA OLURDU, PADİŞAH DA OLURDU) O İSE SADECE BU MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞINI İSTEDİ.
TÜM HERŞEYİNİ VATANI VE MİLLETİ İÇİN HARCADI. NE AKRABASINA VE NE DE YAKINLARINA EN KÜÇÜK BİR MİRAS BIRAKMADI, HEPSİNİ DEVLETİNE BIRAKTI.
BÜTÜN SUÇU İSE 2 KADEH RAKI İÇMEKTİ O KADAR…
Genç öğrencimiz içinden gelenleri bildiği kadarı ile kaleme alıp, yazmış.
Atatürk o kadar çok şey söylemiş ve yapmıştır ki, onları yazmakla bitiremezsiniz. Kısacak ömründe, halkının huzur ve refahı için çok şeylere imza atmıştır.
İki kadeh rakısına takılan zihniyet, şunu bir türlü idrak edemiyor. Arapça yazılan Kuran-ı Kerimi halkının anlaması için cebinden yaptığı masrafla Kuran-ı Kerimin Türkçe Mealini Elmalılı Muhammed Hamdi  Yazır’a yaptırmış ve bütün Anadolu’ya dağıttırmıştır. Okuyun da anlayın diye.
Atatürk’ü dünya anladı, biz anlayamadık. O’nun eserlerinin üzerinde oturuyoruz.
Bağımsız ve hür yaşıyorsak, kime borçlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmamamız gerek.
Mecliste tartışılan ve kabul edilmesi halinde ülkenin hangi mecralara sürükleneceği meçhul olan bir Anayasa yürürlüğe konmaya çalışılıyor.
Olayları iyi değerlendirmek, araştırmak, gerçekleri görerek kararını vermek her Türk vatandaşının görevidir.
İki kadeh rakı’yı eleştirmek yerine ülkenin geleceğini düşünmek çok daha yerinde olur kanısındayız.
İSLAM DİNİ’NİN EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ, DOĞRULUK, DÜRÜSTLÜK VE AHLAKLI YAŞAMAKTIR.
16.01.2017
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com