Tümer Diyor ki!.. Zekeriya Tümer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tümer Diyor ki!.. Zekeriya Tümer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2017 Pazartesi

"GENEL DURUMA DAR BİR ÇERÇEVEDEN BAKIŞ" TÜMER DİYOR Kİ !.. Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
GENEL DURUMA DAR BİR ÇERÇEVEDEN BAKIŞ
CNN Türk'te Ahu Özyurt'un sunduğu Türkiye'nin Gündemi programının da 'yeni devlet' tartışması yaşandı. Programın konuklarından AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan, “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
Her ne kadar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bunu yalanlayarak, Tek millet, tek devlet, tek bayrağımız var, demektedir.
Bu lafları edenlere neden göz yumulmaktadır veya bunlar hangi cesaretle bu sözleri söylemektedirler. Bunlar sorgulanmalıdır.
Şimdi biz burada;
GENEL DURUMU BİRLİKTE GÖZDEN GEÇİRELİM
Sevgili okurlar, bu başlık NUTUK’ TAN alınmıştır.
NUTUK 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci kongresinde okunmuştur.
Nutuk’ta önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı destanını Samsun’a ayak basmasından başlayarak, bütün yaşanılan olayları en ince ayrıntısına kadar anlatmıştır.
Tarihi bir belgedir.
Nutuk’un içerisinde bahsedilen Genel Durumu birlikte gözden geçirelim başlığı altında anlatılanların 2017 yılında ülkemizde de benzer şekilde yaşandığı kanısı ile,  o zamanki durumu burada anlatmak istedim.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Düşman devletler, Osmanlı Devleti’ne saldırmışlar. Onu yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. “
(Bugün de aynı durum söz konusu değil mi? Emperyalist güçler tezgâhladıkları FETO, PKK, DEAŞ gibi örgütlerle ülkemizi bölmeye, parçalamaya, kardeşi kardeşe düşman etmeye çalışmıyorlar mı?)
 “Padişah ve halife olan kişi, hayatını ve tahtını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyor. “
(AKP başta olmak üzere Cumhurbaşkanımız da alacakları kararlar ile hayatlarını garanti altına almak istemiyorlar mı?)
“Hükümet aynı durumda. Başsız kalmış olan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde olup bitecekleri bekliyor.”
(Şu an halkın çoğu kararsız bezgin, üzgün, sıkıntılı ve ne yapacağını bilmez bir şekilde, olup bitenleri şaşkınlıkla izlemiyor mu? )
“Ordu, adı var kendi yok bir durumda. Komutan ve subaylar yorgun. Yurdun parçalanmakta olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor.”
(Ordumuz, Ergenekon, Balyoz olayları ve de son Feto darbe hareketi nedeniyle, ayrıca da Suriye ve PKK başta olmak üzere diğer terör örgütleri ile uğraşmaktan yorgun değil mi? Her gün verilen şehitler anaların yüreklerini yakarken, şehit annesine, sen ne mutlu annesin ki oğlun cennete gitti, diyerek teselli etmek ne kadar fayda veriyor ki?)
 “Ulus ve ordu, aynı zamanda halife de olan padişahın hainliğinden haberdar değil. O nedenle de bu makama içten bağlı. Ulus ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken önce halifeliğin ve padişahlığın kurtuluşunu düşünüyor. Halifesiz, padişahsız kurtuluşun olabileceğini düşünmüyor. Böyle düşünenleri de hemen dinsiz, vatansız, hain olarak niteliyor.”
(Bugün de birbirlerinin siyasi düşüncelerine karşı çıkanlar, tarikatlara karşı olanlar, dinsiz, vatansız, hain olarak damgalanmıyor mu?)
“Kurtuluş yolu ararken, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemeyi düşünüyorlardı. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı tüm kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti’nin yanında koskoca Almanya, Avusturya-Macaristan varken, hepsini yenen İtilaf Kuvvetleri karşısında yeniden onlarla savaşmaya kalmaktan daha büyük mantıksızlık olamazdı. Bu anlayışta olanlar yalnız halk değildi. Seçkin denilen insanlar da öyle düşünüyorlardı.
Kurtuluş yolu ararken, İtilaf Devletlerine karşı düşmanca tavır alınmayacak, padişah ve halifeye sadık kalınacaktı.”
(Bugünde Amerika başta olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gücendirilmemeye çalışılmıyor mu?)
DÜŞÜNÜLEN KURTULUŞ YOLLARI
“Bu durum ve koşullar karşısında kurtuluş için, üç türlü karar ortaya atılmıştı:
Birincisi, İngiltere’nin himayesini (Koruyuculuğunu) istemek;
İkincisi: Amerika Mandasını (güdümünü) istemek.
Bu iki türlü karara varmış olanlar, Osmanlı Devleti’nin bir bütün olarak kalmasını düşünüyorlardı. Osmanlı ülkesinin bütün olarak bir devletin koruyuculuğu altında bulunmasını tercih ediyorlardı.
Üçüncü karar, bölgesel kurtuluş yollarına yönelikti. Bazı bölgeler, Osmanlı Devletinden ayrılmanın yollarını ararken, bazı bölgeler de devletin ortadan kaldırılmayacağını, Osmanlı topraklarının paylaşılacağını düşünerek kendi başlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.”
(Bugün de kendisini kurtarmak çabası içerisinde olanlar yok mu? Bazı güçler, Türkiye’den toprak almak, Kürt devletini kurmak arzu ve inancı içerisinde değiller mi)?
MUSTFA KEMAL’İN KARARI NE İDİ:
“Ben, bu kararların hiçbirini yerinde bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün kanıtlar ve mantık çürüktü. İçinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkeleri parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün yaşadığı bir anayurdu kalmıştı. Onu da paylaşmaya uğraşıyorlardı. Osmanlı Devleti, padişah, halife, hükümet anlamını yitirmiş sözlerdi.
Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız, yeni bir Türk Devleti kurmaktı.
İşte daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Bu kararın dayandığı mantık şu idi:
(Bu Mantığa dikkat edin. Türk milleti her zaman onurlu ve şerefli olmuştur. Onuru ve şerefi uğruna, vatanına, bayrağına, diline ve dinine sahip çıkmış, devletinin çıkarlarını her zaman ön planda tutmuştur.)
“Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır.
Bu, tam bağımsız olmakla sağlanabilir. “
(Bağımsızlığını yitiren milletler, başkasının kölesi olmaya mahkumdurlar.)
“Ne kadar zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan ileri gidemez.”
(Türk milleti uşak olmaktansa ölmeyi tercih eder.)
“Türk’ün onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
Öyleyse: Ya bağımsızlık ya ölüm.
İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Türk ata yurduna, Türk bağımsızlığına saldıranlara ulusça karşı çıkmak ve onlarla savaşmak gerekiyordu.
Bu önemli kararı ilk günden açıklamak yerinde değildi. O nedenle uygulamayı evrelere ayırmak, olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak, adım adım ilerleyerek amaca ulaşmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ulusal savaşa birlikte başladığımız kişiler, ulusal yaşamın Cumhuriyete, Cumhuriyet yasalarına yönelmesi üzerine bana direnmeye başladılar.”
(Son derece dikkat edin. Adım adım, bu sefer başka bir gidişe doğru gidilmektedir. FETO darbesi bunu ispatlamıştır. Türkiye adım adım yeni bir devlet anlayışına doğru gitmektedir, yalan mı?)
Mustafa Kemal bu direnişleri bertaraf etmiş ve Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur. Cumhuriyet durabilir, ancak içi boşaltılmış bir cumhuriyet olması da mümkündür. Laiklik ortadan kalktığında çok şey değişebilir. Cumhuriyet’le idare edilen çok ülke vardır. Ancak; laiklik yoktur. Din ile devlet işleri birbirinden ayrı değildir. Örnek mi: İran’ı, Pakistan’ı, Afganistan’ı gözünüzün önüne getirin.
30 Ağustos Zafer Bayramı, Türk milletini kimsenin yok edemeyeceğinin simgesidir.
Bu topraklar kan ve gözyaşları içerisinde kurtarılmıştır. Bu devleti yıkmaya kimsenin gücü yetmez. Bırakın boş ve saçma düşünceleri, ülkenin muasır medeniyet seviyesine çıkması, kalkınması, barış ve dostluk içerisinde yaşamanın koşullarının oluşturulması için çaba harcayın.
Son Sözümüz:
İnsanları rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün Allah ile aldatmak kitabında dediği gibi, insanların saf ve temiz duygularını suistimal ederek Allah ile insanları aldatmayın. Allah sizi affetmez ve mutlaka cezalandıracaktır da! Son önemlidir. Sonunuzun nasıl olacağını tahmin edemezsiniz.
Kefenin cebi yoktur. Öbür tarafa bir liranızı ve ayağınıza giydiğiniz çorabınızı bile götüremeyeceksiniz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün din hususunda söylediklerinden kısa birkaç sözünü burada sizlere tekrar hatırlatmak isterim.
“Milletimiz, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalbi ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”3
“Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.”
“Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı ilerlemeye mani hiç bir şey ihtiva etmiyor…(1923)
“Bizim dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine Allah’da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza etmelerini emreder.”4”
Mustafa Kemal Atatürk Türk milletinin dinini daha iyi anlayabilmesi için Kuran-ı Kerimi Türkçeye çevirtmiş ve kendi cebinden masraf ederek, ülkenin birçok yerine dağıttırmıştır. Bunu anlayamayan meczuplar, Atatürk’e ve laikliğe saldırmaktalar.
Bizleri ALLAH İLE ALDATMAYA ÇALIŞANLARA DİKKAT EDELİM.
14.08.2017
ZEKERİYA TÜMER

30 Ocak 2017 Pazartesi

EVET Mİ? HAYIR MI?.., TÜMER DİYOR Kİ!.. Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"EVET Mİ?.., 
HAYIR MI?..,"
Sevgili okurlar, bilindiği üzere Anayasa’daki bazı maddelerin değiştirilmesi ve yetkilerin tek elde toplanması hususundaki Karar T.B.M.Meclisinden geçti. Halk oylamasına gidilecek. Halkın içerisinde bulunmadığı, toplumun ve birçok kurumların görüşleri alınmadan, geniş bir mutabakat sağlanmadan Meclisten geçen yasa, önümüzdeki aylar içerisinde halkın oylarına sunulacak.
EVET Mİ?
HAYIR MI?
Muhalefet kanadı devamlı AKP yanlış yapıyor, demekte. Ancak, tüm bu olumsuzluklara rağmen, başta R.T.Erdoğan olmak üzere AKP de oyunu arttırdıkça arttırıyor. Bu nasıl bir hikmettir. Bu nasıl iştir? Anlayabilene aşk olsun!..
Cumhurbaşkanlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamıdır. Bu makama kadar çıkan R.T.Erdoğan’a  bu makamda az ve dar geldi. Daha geniş yetkilerle, tek hüküm veren ve tek başına kararlarını verip uygulatmak isteyen, ülkeyi istediği şekilde yönetebilmek, istediğini yapabilmek arzusu içerisinde Anayasa değişikliğinin yapılması istendi.  Yani demek isteniyor ki, vebali ve günahı ile her şeyi bana bırakın, ben istediğim kararları alabileyim. Ülkenin geleceğini ben tayin edeyim. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Bekleyin ve görün.
 Recep Tayyip Erdoğan’a helal olsun demek de gerek!  Nedeni ise, tüm AKP milletvekillerini, iş adamlarını, birçok kurum ve kuruluşları, yasaları, emniyet güçlerini avucunun içine aldı ve istediği gibi yönlendiriyor, yönetiyor da. Ancak, bu yetmiyor, daha daha da geniş yetkilerle donanmalıyım, diyor. Tek hüküm sahibi ben olmalıyım, diyor. Olması için de işte,  gereken yapılmak üzere.
Bu güç nereden geliyor? 15 yıllık iktidar dönemi az değil. Başarısız oldu diye eleştirilen AKP’nin oyları arttı ve iktidardan inmedi. Muhalefet ise hep başarısız oldu. Bunların sebeplerini iyi araştırmak gerek.
Bahçeli bile nasıl Recep Tayyip Erdoğan’ın uydusuna girdi. Bunu da anlayabilmek mümkün değil.
Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak sloganı ile yola çıkılmaktadır. Tek Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyet’i kelimesi ise yoktur.
Anayasa’nın temel ilk 4 maddesi’nde değişiklik yoktur. Eh buna da şükür demeliyiz.
Amaç nedir? Arzu nedir? Hedef nedir? Kimler bunun böyle olmasını istemektedir? Neden yetkisiz bir meclis istenmektedir? Neden Milletvekilleri onay vermiştir? Bahçeli neden 180 derece dönmüştür? Bunların cevabını bakalım kimler verecek!
Mustafa Kemal Atatürk bunların cevabını şu sözleri ile vermiştir: “Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.” Mustafa Kemal Atatürk.
Memleketin yıkılıp kaybolması sonucuna mı gidilmek isteniyor? Yoksa daha da kuvvetli bir devletin nizamımı kurulacak. Birlik ve beraberliğimiz bozulacak mı, yoksa bölünmeden, parçalanmadan, Tek Devlet, Tek Millet, Tek Bayrak, Tek vatan olarak, emperyalist güçlere kafa mı tutacağız. Teröre son mu verilecek? Komşularımız ile eskisinden daha güçlü bir ilişki içerisinde mi olacağız. İhracatımız artacak, ithalatımız azalacak, ekonomik kalkınma mı sağlayacağız. Müreffeh, kalkınmış, huzur dolu bir ülke konumuna mı geleceğiz?
Kimsenin diline, dinine, yaşam tarzına karışılmayan, Demokratik, laik, Hukukun üstünlüğüne sahip, bağımsız hür bir devlet mi olacağız?
Milletvekilleri dâhil, Başbakan’ın Bakanların ve de Cumhurbaşkanının görevlerini devir alırken ettikleri yemin bellidir. Bir insan neden yemin eder. Hem kendisine ve hem de milletine ve de Allaha karşı sorumlu olduğunu, sözünde duracağı hususunda hem kendine, hem milletine ve hem de Allah’a söz verir. İnançlı insan ise sözünde durur.
İnşallah edilen yeminlere sadık kalınır ve herkes sözünde durur.
Eh ne yapalım, herkesin sözünde durması diye  bir mecburiyet de yok herhalde!
Baskının gittikçe arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu şartlar altında hiçbir şeyin sağlıklı gitmesi söz konusu olamaz.
Bu şartlar altında yapılan referandumda yasal olmayacak ve şaibeli olacak. Keşke olağanüstü hal kalktıktan sonra yapılsa idi. Yangından mal kaçırılır gibi, aceleye getirilmese idi herhalde daha iyi olurdu.
Halk kendi geleceğinin şekillenmesi için çok iyi düşünmeli, eksiyi artıyı iyi değerlendirmeli, o’na göre de kararını vermelidir.
ŞU GERÇEK UNUTULMAMALI: 
SEVR HORTLATILMAK İSTENİYOR, EMPERYALİST GÜÇLER ÜLKEMİZ ÜZERİNDE ÇOK GÜZEL TEZGÂHLARINI KURUYORLAR.
TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR.
EYYY MİLLET UYAN VE KENDİNE GEL
TEK YOL VAR, O DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUNDA GİTMEKTİR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ LAİK, DEMOKRAT OLMALIDIR VE ÖYLE DE DEVAM ETMELİDİR.
İNŞALLAH ÖYLE DE DEVAM EDECEKTİR.
BİZDEN SÖYLEMESİ, TAKDİR SİZLERİNDİR.
30.01.2017
Zekeriya Tümer

12 Aralık 2016 Pazartesi

2016 YILININ SON GÜNLERİ YAŞANIRKEN…

TÜMER DİYOR Kİ:
2016 YILI'NIN SON GÜNLERİ YAŞANIRKEN…
"Son üç aydır bizim de hayatımızda bazı iniş ve çıkışlar yaşandı." 
Sevgili okurlar, insanların hayatlarında inişler ve çıkışlar yaşanır. Son üç aydır bizim de hayatımızda bazı iniş ve çıkışlar yaşandı. Bu nedenle de yazmak istediğimiz birçok konuyu yazamadık.
Ülkenin içerisinde bulunduğu durum bizim durumumuzdan daha da karmaşık bir halde.
2015 yılı sıkıntılı geçecek, 2016 yılı 2015 i aratacak demiştik. Öyle de oldu. 2017 yılı ise her iki geçen yılı çok ama çok daha aratacak.
2016 yılının son günleri yaşanırken, 10 Aralık’ta İstanbul’da meydana gelen bombalı saldırıda birçok Polisimiz ve sivil vatandaşlarımız hayatını kaybetti. Kanlı terör ellerini bir türlü üzerimizden çekmiyor. Ölenlere rahmet, geride kalanlara da sabırlar ve başsağlığı dileriz.
15 Temmuz’da yapılan uyduruk darbe girişimi nedeniyle ülkemiz tam bir kaos ortamına sürüklendi. Feto’cu olanlar veya kıyısından geçenler, geçmeyenler tutuklandı. Binlerce kişi haklı veya haksız mağduriyet yaşamaktalar. Bunların sıkıntıları elbette yaşanacaktır.
15 Temmuz olayı affedilecek bir olay değildir. Ülkemize çok büyük zarar vermiştir. Vermeye de devam edecektir. 15 Temmuz olayına bilerek karışanların veballeri çok büyüktür. Onların affedilecek tarafları yoktur. Cezalandırılmalıdırlar. Bu olayı planlayan ve uygulamaya teşebbüs edenler kesinlikle affedilmezler.
Feto terör örgütü olarak adlandırılan ve bugüne kadar bu terör örgütünü besleyip büyütenler de mutlaka hesap vermelidirler. Zamanında kürsülere çıkarak Fettullah Gülen hocaya laf söyletme yenler, öve öve bitiremeyenler, aldatıldık, kandırıldık deyip kurtulamazlar.
Dolar ile oynayan ve ülkenin ekonomisine darbe vurmaya çalışan dış güçlerin yanında, içeride de bazı güçler mutlaka vardır. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın vatandaşa seslenerek, dolar bozdurmaları, altına yönelmeleri çağrısı güzel de, vatandaşın hangilerinde dolarlar var. Bizim valla bir dolarımız bile yok. Dolar zengini olanların bozdurmaları gerek.Vatandaşın boz duracağı üç beş dolar ekonomiyi düze çıkarmaya yetmez. Kısa sürede biter ve dolar yeniden fırlar. Daha kalıcı ve tutarlı tedbirler alınmalıdır. Bu da iktidar Hükümetinin görevidir. Halkın kemer sıkacak beli çok inceldi, beli kalın olanlar kemerlerini sıkmalıdırlar.
Lozan bir türlü gündemden düşmüyor. Çok merak ediyorum, Lozan da kaybedildi denen 12 ada Osmanlı döneminde kaybedilmişti. Peki şu an Yunanistan’ın göz göre göre aldığı 18 ada nasıl kaybedildi?. Neden kimsenin sesi çıkmıyor?
 Başbakan Tansu Çiller zamanında ufacık bir kayalığa Yunan bayrağı çekildi diye, Kardak krizi patladı ve bizim komandolar giderek, orayı Yunanistan’dan almışlar, Türk Bayrağını dikmişlerdi.
 Şu an kaybedilen 18 ada için neden ses çıkmıyor? Bu durum çok önemli değil mi? 
Toprak kaybediyoruz, hem de savaşmadan, barış hüküm sürerken. Kıbrıs’ta kaybedilmek üzere.
Bu topraklarımız kıymetli değil mi yoksa?
Askerimiz Suriye içerilerine girdi. Orada resmen savaşıyor. Bu durumun sonucu da inşallah ülkemize çok zarar vermez. Ortadoğu’da 3.Dünya harbinin çıkmasına inşallah biz sebep olmayız.
Sevgili okurlar, yeni yıla girerken hepimiz, gelecek yılın mutlu ve huzur dolu günler getirmesini isteriz. Yılbaşı çekilişi için alınan biletler hayallerimizi süsler. İstanbul’da Nimet Abla’nın milli piyango gişesinin önünde uzun kuyruklar oluşmakta, Ankara’da da Kızılay’da Haydar’ın önünde uzun kuyruklar oluşmakta. Umut, ya çıkarsa! Nimet abla ve Haydar bir kat daha zengin olurken, sıraya girip bilet alan vatandaşta rüyasında zenginliğin tadını çıkarır herhalde!
Umut, umut hep umut, gıdamız oldu simit. Halk bu halde iken kalkıp nasıl dolar bozdursun, bunu da düşünmek gerek.
2017 yılında Anayasa değişikliği, Partili Cumhurbaşkanlığı olayı, ülkeyi gerdikçe gerecek.
Siyaset kargaşası devam ederken, ülkenin bir çok değeri yitirilmekte, kimsenin umurunda değil.
Ahlaklı bir toplum olabilmek için çaba harcayacağımıza, ahlaksız ve duyarsız bir toplum olma yolunda da hızla ilerlediğimizi, maalesef yaşamaya başladık. Sözünde durmayan, birbirini kandıran, yalan söyleyen, kendi çıkarı için başkasına her türlü hileyi yapan, saygısız bir toplum olma yolunda da hızla ilerliyoruz.
Ülkenin selameti için tek yol var, çok acele Milli Mutabakat Hükümetinin kurulması ve en önemli yol da Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde gitmektir. Türk Milletinin geleceği, Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği politikayı uygulamak ve onun izlediği yolu izlemektir.
Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmanın ve birlik-beraberlik içerisinde ülkenin kalkınması için çaba harcamak zorunda olduğumuzu, bizi idare edenler ve siyasilerimiz dâhil herkesin bilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Yerli Malı yurdun malı, her Türk bunu kullanmalıdır.
Yabancı malların sevdasından vazgeçelim.
12.12.2016
Zekeriya Tümer