30 Haziran 2018 Cumartesi

YÖNETİYORMUYUZ, YÖNETİLİYORMUYUZ?.. "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı - Yazar, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:

YÖNETİYORMUYUZ,
YÖNETİLİYORMUYUZ?..

Sevgili okurlar, biz Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayanlar olarak dışa bağımlı mı yaşıyoruz, yoksa içe bağımlı mı olarak yaşıyoruz?

Bizleri yöneten kadrolar, birilerinden icazet alarak yönetiliyorlar mı, yoksa tamamen kendi iradesi ile kararlar vererek bizleri yönetiyor mu?

Devlet kurmak ve devleti yönetmek o kadar kolay olmasa gerek.

Kararlar alınır, yasalar çıkarılır, devleti yönetecek kadrolar oluşturulur, milletin hizmetini yapacak kişiler görevlere atanır.

Bu kadar büyük bir teşkilatı yönetmek, yönlendirmek, herhalde kolay olmasa gerek.

Senin göreve getirdiğin bir kişi hata yaparsa, onun bedelini bile ödemek sana düşer. Nedeni, yetkili sensin, sen onu göreve getirdin.

16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumunda evet denildi ve Anayasa değiştirildi.

Ülkenin başı olan Cumhurbaşkanına geniş yetkiler verildi ve tek adamın yönetmesinin yolu açıldı.

24 Haziran 2018 de de Cumhurbaşkanlığını seçimini Recep Tayyip Erdoğan % 50 barajını aşarak kazandı.

Gerçekten işi çok zor şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Ülkenin geldiği durum belli.

Dışarıdan gelen baskılar, içeride de ne söylediğini bilmeden sözler söyleyen ve halkı gerim gerim geren yöneticiler.

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan Soylularla mı uğraşsın, Soysuzlar la mı? Herkes artık her şeyin sorumlusu olarak o’nu suçlayacak.

Bu da bana göre haksızlık. Ancak, bu kadar yetkiyi kendisinde toplamak da iyi olmadı. Yetkilerin dağıtılması gerek. Denetim mekanizması iyi çalışırsa yöneten yöneticiler bilerek kolay kolay yanlış yapamaz. Adalet tepesine biner.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şimdi akıl vermek isteyenler, ona yağ çekip göreve gelmek isteyenler, devletin kaynaklarından yararlanmak isteyen uyanıklar, etrafında fıldır fıldır döneceklerdir.

Gerçekten çok zor işi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Şu an kimse onun yerinde olmak istemez herhalde.

Zaten Muharrem İnce’de gerçekten istemedi ki, hemen sesini kesti ve ortadan kayboldu.

Allah yardımcısı olsun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Sorunlar çok.

Önümüzdeki günlerde gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşanacak.

Yetki sahipleri iyi idare edebilmek için en ufacık bir eleştiri ve kafa tutmada, karşısındakine derhal ceza verecektir.

Ceza uygulamaları her geçen gün artacaktır. Hapishaneler dolup taşacaktır.

Bunu bilen M.H.P. lideri Devlet Bahçeli onun için af çıkarma peşinde olmasın.

Bahçeli Hükümet içerisinde yer almayacağını söylüyor. Akıllı adam.

Bunca sıkıntı varken neden görev alsın ki! Sorumluluklara ortak olmak istemiyor. Kendince de haklı olabilir. Kafasına yatan kararlara evet der, yatmayanlara da hayır der. Olur biter. Sıkıntıyı Recep Tayyip Erdoğan göğüslesin.

Cumhuriyetin, Demokrasinin ayarları ile oynandı. Buna herkes de göz yumdu.

Şimdi ağlamanın ve sızlamanın hiç yeri değil.

Hatalar düzeltilebilir. Tek kişinin vereceği kararlar isabetli olduğu takdirde, onu uygulayacak yöneticilerde namuslu ve devletini, memleketini, milletini düşünen insanlar olduğu takdirde, dış baskılara milletçe karşı durduğumuz ve Devlete destek olduğumuz zaman, bu ülke kendini çabuk toparlar ve kalkınmış bir ülke haline gelebilir.

Bunun tersi olursa da çok ağır bedeller ödeyebiliriz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gitmeye çalışılsın, onunla uğraşılmasın.

Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği ve bize ışık tuttuğu sözlere dikkat edin. Onun gibi iradeli ve kararlı olmamız, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmamız gerek.

Ne dinimiz ne de Atatürk suiistimal edilmemelidir.

Cumhuriyetçi ve Demokrat görüşlerden ayrılmamak gerek.

Hadi hayırlısı!...


30.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

28 Haziran 2018 Perşembe

ZÜĞÜRT TESELLİSİ -"TÜMER DİYOR Kİ!." - Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ZÜĞÜRT TESELLİSİ...
Bırakın hikâyeyi, bal gibi mağlup oldunuz ve de teslim oldunuz.
Cesur yürekli Türk Kadını, ne demişti: “Otururum Y.S.K.nın önüne kalkmam, beni jiletle kazımak zorunda kalırlar.”
İnce ne demişti: “50 bin Avukat cübbelerinizi hazır tutun, 24 Haziran’da sizi Y.S.K.nun önüne çağırabilirim.”
Ne oldu, tıssss. Ses yok.
Siz karşınızdaki Recep Tayyip Erdoğan’ı hafife aldınız herhalde. Kesti sesinizi, çıkaramaz hale geldiniz.
5-6 ay sonra bakın daha neler olacak. Gücü tamamen elinde toplayan Recep Tayyip Erdoğan, tek adamlığının hakkını öyle bir verecek ki, herkesin dudakları uçuklayacak.
9. kez mağlubiyet yaşayan Kılıçdaroğlu, halen koltuğunu bırakmak istemiyor.
Ben daha önce de yazdım. İnce kaybederse senin yüzünden kaybeder.
24 Haziran seçimlerine hazırlanırken, hangi illerde açık hava toplantıları düzenledin. Bütün yükü Muharrem İnce’ye bıraktın.
O tek başına fırtınalar estirdi.
Dip dalgayı yarattı.
Yarattı da dip dalga, dalga kıranı aşamadı.
İYİ Parti meclise girdi. İyi de oldu.
HDP’de kendi gücü ve biraz da C.H.P. tabanından aldığı oyla girdi.
Meclis olsa ne olacak olmasa ne olacak.
Anayasa değişti ve tüm yetkiler Cumhurbaşkanında.
M.H.P. de yanında olduktan sonra, eski tas eski hamam devam eder.
Şimdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti kursun, bürokrat kadroyu atasın. İstediği gibi düzeni kursun, ondan sonra göreceksiniz ne tedbirler alacak. Ülkeyi ya tam manasıyla kalkındıracak, ya da yerin dibine sokacak. Vebali günahı, bundan sonra ona ait.
Feto ve PKK ile mücadelesinde başarılı olur, ekonomiyi canlandırır, üretimi arttırır, emeklilerin rahat yaşayabilmeleri için gereken tedbiri alır, işsizliğe çare bulur, sanayiyi geliştirir, dışa bağımlılıktan kurtarırsa ülkeyi, bir daha kimse indiremez Recep Tayyip Erdoğan’ı.
En önemlisi de etrafına Atatürkçü bürokratları alır, belli yerlere onları getirirse, devletin gücü daha da artar. Rüşvet yemeyen, hırsızlık yapmayan, devleti suiistimal etmeyen, sağlam kişiler göreve geldiğinde, çok çabuk her şey düzelir.
Başarılı olmak veya olmamak artık kendi elinde. Vebali ve günahı ile tek lider oldu.
Siz muhalefet başarılı mı olacaksınız zannediyorsunuz. Olamazsınız.
Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşan C.H.P. mücadeleye devam diyor. Bundan sonra Cumhurbaşkanı adayımız Muharrem İnce diyor.
Allah Allah, sanki yeniden seçim olacak.
Herhalde bunlar Recep Tayyip Erdoğan ölürse Cumhurbaşkanı adayımız hazır diye avunuyorlar.
Bırak koltuğu Muharrem İnce’ye. İstanbul’a Belediye Başkanı adayı yapsan belki daha iyi olur.
2023 e kadar Cumhurbaşkanınız koltukta. Gümbür gümbür idare edecek.
Boş yere Başarsızlık beklemeyin R.T.E. den. O başarısız oldukça oyları artıyor.
Halk mı seviyor da oy veriyor, ya da o kendisi mi ayarlıyor da oyları alıyor, hiç önemli değil. Seçim bitiyor, YSK'lı açıklama yapmadan kendisi şu kadar oy aldım deyip, kazandığını açıklıyor. Sonra da YSK'lı aynı oranı açıklıyor iş bitiyor. Sizler de kuzu kuzu kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. İşinize gelirse.
Cesaretiniz varsa itiraz edin. Hiç önemli değil. İtirazlarınızda zaten kabul görmüyor.
C.H.P. içerisinde çok acele yenilenme yapmaz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olamaz ise, sizler hayal peşinde koşarsınız.
Cesaretiniz, kararlılığınız Mustafa Kemal Atatürk’e benzemeli. O Apoletlerini sökerek, halkın içerisine girdi, güven kazandı, halkı ve muhaliflerini bile etrafında topladı, düşmanı yurttan kovdu, hanedanlığa son verdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.
Gereken devrimlerini yaptı, ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarttı, dünya liderlerini ayağına getirdi, elini öptürdü, diz çöktürdü.
Sizlerde bu yetenek ve cesaret, kararlılık var mı?
Koltuk sevdası içerisindesiniz. 9 Kere mağlubiyet yaşa, halen koltuğu bırakma, sonra da başkalarını diktatörsün sen diye suçla.
İyi adam olmak, dürüst insan olmak işe yaramıyor. Halkın güveni çok önemli. Bu halk bir kere sevmedi mi, benimsemedi mi, bir daha zor sever, benimser.
Recep Tayyip Erdoğan kendini belli kesimlere sevdirdi, benimsetti. Onun için ölüme gidecek etrafında birçok insan var, senin var mı Kılıçdaroğlu.
Muharrem İnce de meydanlarda yaptığı toplantılar da sevgi ve sempati kazanmıştı. Ancak, şu an inanın bunu o da yitirdi. Herkes “o da fos çıktı, “ demeye başladı.
Apoletleri sökemedi. Kapatılan askeri okullar açılamadı, bölünen üniversiteler birleştirilemedi, arabanın beyni yapılamadı, saray yetenekli gençlere tahsis edilemedi, yazlık saray engelli ailelerin dinlenebilecekleri yer olamadı verilen sözler, vaatlerin yerine getirilmesi mümkün olamadı. Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit bir ülkeyi kurtaramadı.
Belki 5-10 sene sonra gerçekleştirir Muharrem İnce seçimlerde verdiği sözleri!
Meral Akşener’de eski değerini yitirmeye başladı.
Akşener’de bol keseden çok vaatlerde bulundu.
İşin kötüsü İnce Milletvekili bile değil. Hiç olmazsa orada kürsüye çıkıp eleştirilerini yapabiliyordu. Şimdi ondan da mahrum kaldı.
Akşener de Milletvekili olamadı. Ama o İYİ Partinin Başkanı. İnce’ye göre daha avantajlı. İYİ Parti Başkanı olarak eleştirilerini yapabilir. Bakalım ne zaman sesleri tekrar yükselecek, şu an ondan da ses seda yok.
En tutarlı Karamollaoğlu ama, o da Meclise giremedi.
SON SÖZÜMÜZ:
Cumhuriyet Halk Partisi çok acele olağanüstü kongreye gidip, durumunu değerlendirmeli, içini temizlemeli, gerçek Atatürkçü çizgiye gelmeli, Atatürk’ün siyasi, ekonomik, dünya görüşlerinden ilham alarak halkın karşısına çıkmalıdır.
CHP'si ne ortanın solu, ne de ortanın sağı olamaz. Olabileceği Atatürkçü ve Atatürk Milliyetçiliğidir.
Bunları yapamayan C.H.P. hayal peşinde koşmasın milleti de uyutmasın. Mağlup olmaktan da vaz geçsin artık.

28.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

25 Haziran 2018 Pazartesi

EYYY MİLLET, KORKMAYIN BAYRAKLAR İNMEZ, EZANLAR SUSMAZ, VATAN BÖLÜNMEZ!.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
EYYY MİLLET, KORKMAYIN
BAYRAKLAR İNMEZ,
EZANLAR SUSMAZ,
VATAN BÖLÜNMEZ!..


Dip dalga Tsunamiye dönüşemedi.
Tayyibin dalga kıranı dip dalgayı engelledi.
Bu seçimin galibi Tayyib ve İnce.
Akşener’de İYİ partiyi meclise taşıdı.
Saadet Partisi ve Karamollaoğlu takdir edildi, ancak istenilen oy verilmedi.
Neden acaba?
Halk 16 senedir alıştı Recep Tayyib Erdoğan’a.
Bir türlü ondan vaz geçmek istemiyor.
Ne yaparsa yapsın haklı, ona her şey mubah, çünkü o Müslüman.
Bükemeyeceğin bileği öpeceksiniz.
Bahçeli’nin iniş ve çıkışlarını da seviyor bu halk.
MHP yok oldu, eridi derken vatan sevgisi ağır bastı, MHP gene de istenilen oyu aldı.
Millet Muharrem İnce’yi de çok sevdi.
Milyonları topladı meydanlara, umut verdi, güven verdi.
Ne var ki Fizik Hocası olması, Diplomasının olması işe yaramadı.
Rahmetli Bölükpaşa'ya döndü. Alkışlar İnceye, oylar Tayyibe gitti.
Millet sevdi sevdi de CHP’nin lideri olmadığından başarılı olup olamayacağı konusunda tereddüt etti.
Gene de tek başına C.H.P.nin oylarını yükseltti.
Helal olsun.
Bir türlü temiz bir karaktere sahip olmasına rağmen Kılıçdaroğlu’nu sevemedi bu millet.
24 Haziran seçimlerinde kaybeden bence CHP oldu.
Derhal C.H.P. nin olağanüstü kongreye gidip, partinin başına Muharrem İnce’yi getirmesi gerek. Yoksa iktidar olmayı rüyasında görür.
Atatürk’ün kurmuş olduğu parti Atatürk’ün çizgisinde değil.
Bu nedenle de devamlı kaybediyor.
Halkımız herhalde 24 Haziran seçimlerinden sonra mutluluğu yaşayacak.
Bunca çabalara rağmen, eski düzenle yürümek ve enflasyonla yaşamak hoş olsa gerek.
Demek ki, muhalefet partileri güveni tam tesis edemedi.
Demek ki, Recep Tayyip Erdoğan sevimli ve güçlü lider.
Diploma o kadar önemli değil.
Soğanın-Patatesin-Samanın-Etin-meyvenin ülkemizde üretilenleri iyi değil, ithal etmek daha iyi.
İsrail'den tohum almak, Hollanda'dan sebze almak, Çin’den ithal malları getirtmek, nişastalı şekeri kullanmak, fabrikaları dâhil her şeyi satmak ve paramızın yurtdışına gitmesi daha iyi.
Olsun köprüler yaptık, hava alanları yaptık.
Şimdi parklar, kıraathaneler de yapılacak. Millet gezecek, bedava kek yiyecek. Bundan daha güzel ne var. El ense yat. Karnın doysun yeter.
Muhalefet partilerinin ekonomik kalkınma projeleri de hazır. Bunları da uyguladı mı, AK Partiyi, hele ki Recep Tayyip Erdoğan’ı bundan sonra kimse yıkamaz.
Hayırlı olsun milletime!
Huzur geliyor, enflasyon düşüyor, sebzelerimiz meyvelerimizi üretmekle uğraşmayacaksınız, ithal edilecek. Köylü de rahat edecek.
Daha ne istiyorsunuz, Demokrasi gelecek, Hukuk gelecek. Adalet ve Kalkınma ile huzur dolu günleri yaşayacağız!
Bundan sonra mutlu ve huzurlu olacaksınız.
Sevinin ve gülün.

25.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

18 Haziran 2018 Pazartesi

Aldanan Halk Uyanıyor, Dip Dalga Geliyor… "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı -Yazar: ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
ALDANAN HALK UYANIYOR!..
DİP DALGA GELİYOR…
Sevgili okurlar; 
24 Haziran’a çok az bir zaman kaldı.
Son haftaya girildi.
Bu hafta en kritik günlerin geçeceği hafta.
Her şey olabilir.
Türkiye üzerinde esen rüzgâr, milletin enerjisi ile birleşerek gittikçe hızını arttırmaktadır.
Hızı artan rüzgâr, denizdeki dalgayı büyütür.
Milletin gerçekleri görmesi denizin dibindeki suyu da harekete geçirdi, rüzgâr hızlandı, dip dalga büyüyerek geliyor.
Bunu artık kimse engelleyemez.
Bu gerçeği 15 yıllık iktidara çok sıkı sarılmış AKP’liler de görüyor ve kuşku ile izliyorlar.
Elbette AK Parti kuşku duyacak ve dalgayı durdurmaya çalışacak.
Ancak, dalga kıranlar da işe yaramayacaktır.
Zaten AK Parti seçmenlerinden bir kısmı sıkılmış ve bunalmış vaziyette olduklarından yönlerini başka partiye çevirdiler.
Şu an açıklamıyorlar ama buna şahit olduklarımız da var.
AK Parti ve bilhassa Recep Tayyip Erdoğan hayranı olan seçmen vatandaş da az değil. Birbirlerine çok sıkı bağlarla bağlılar. 
Ölümüne Reislerinin de yanındalar.
Ne var ki gerçeklerden de kaçmamak gerek.

Kim ne derse desin gerek Recep Tayyip Erdoğan ve gerekse AK Parti 15 yıllık iktidar döneminde günahları ve sevapları ile birlikte çok ama çok yoruldular.
Bu yorgunluk ülkenin geleceğini etkilediğinden dalgalar büyümeye başladı.
Elbette, tüm kurumlara atadıkları yandaşlarını ve ele geçirdikleri kurumları, en önemlisi de devletin büyük kaynaklarını kaybetmek istemeyeceklerdir!..
Fakat şu da bir gerçek ki, Millet İttifakı, Cumhur ittifakından daha çok puan topluyor.
İnce büyük sempati topladı. Esprili ve hazır cevaplılığı ile kitleleri coşturuyor, her gittiği yerde de büyük kalabalıklara hitap ediyor.
Fizik öğretmenliğinin verdiği avantajı da iyi kullanarak, iyi bir eğitmen, öğretmen, öğrencilerini koruyan kollayan, halkı kucaklayan tavırları ve sözleri ile güçlü bir lider olabileceğini kanıtladı.
C.H.P. de Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıktığında elbette bu kadar başarılı olabilmesi mümkün değildi.
Şimdi serbest, bağımsız, istediği gibi hareket etmekte.
Dip dalganın dalgalarını büyütüyor. Önüne dalga kıranlar çıkmaz ise ipi çok rahat göğüsleyeceğe benziyor.
Cumhurbaşkanı olduğunda kadrosu hazır. Ekonomistler, hukukçular, tecrübeli gazeteciler ve devlet adamları Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak göreve gelmeyi bekliyorlar.
Millet İttifakının kadroları da ülkenin içinde bulunduğu sıkıntıyı giderebilmek ve Cumhuriyetin eski ayarlarına dönebilmek için hazırlar.
Millet tek adam rejimine karşı olduğunu ispatlayacak.
Türk milleti baskı rejimlerini hiçbir zaman kabul edemez. Bunu herkesin idrak etmesi gerek.
Demokrasi dinimizin de vecibelerindendir. Halkın iradesi ve istişare ile ülkenin yönetilmesinde her zaman yarar vardır.
Hukukun üstünlüğü olmalı, yargı bağımsız olmalıdır.
Devletin içindeki görevliler, siyasilerin emrinde değil, devletin emrinde olmalıdırlar.
Güçlü devlet, güçlü ordusu ve güçlü ekonomisi, güçlü kurumları ile ayakta durur.
Dışa bağımlı olmayan, üreten ve kendi kendine yetebilecek kaynaklarını iyi değerlendiren ve milletinin birlik ve beraberliğini koruyabilen, ahlaki değerlere önem veren, İktidarlar halk tarafından sevilir ve benimsenir.
Muharrem İnce’de gelse, Meral Akşener de gelse Cumhurbaşkanlığı kadrosu güçlü olacak.
Güçlü bir kadro ile devleti idare etmeye çalışacaklar..
Atatürk’ün ilkelerine bağlı olacaklar.

İYİ Parti Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’i de takdir etmemek mümkün değil.
Son derece başarılı ve mücadeleci bir Türk kadını.
Bahçeli ile boğuşarak bu günlere geldi.
Atatürk’çülüğü, milli ve manevi değerlere önem vermesi, olumlu, sevecen tavrıyla, dip dalgayı tetiklemektedir.
MHP’nin tabanından ve diğer sağ kesimdeki partililerden büyük destek almaktadır.
R.T.E. nın korkulu rüyası idi, yanına bir de İnce’yi kattı.
Ya Karamollaoğlu? Karamollaoğlu ise, olgunluğu, bilge kişiliği, bilgisi ve görgüsü ile Saadet Partisi olarak halkın gözünde çok pozitif hale geldi.
Tanımayanlar tanıdı. Beğenmeyenler beğenir hale geldi. AK Partiyi ve R.T.E. nı her eleştirdiğinde gerçekleri yansıttığından puanı artmakta.
Muhalefetin iktidar partisini eleştireceği çok şey var.
Örneğin; Yunanistan’a verilen adalardan kimse bahsetmiyor. Acaba neden?
Satılan Bankalar, kurumlar ve topraklarımız ki yer altı madenlerimizden de çok bahsedilmiyor.
Bu paralar Türkiye’de mi kalıyor.
Milli hiçbir şeyimiz kalmadı.
Andımız kaldırıldı, gönderden Türk Bayrağı indirildi, askerimizin kafasına çuval geçirildi.
Bunlar Türk Milletini üzmedi mi? Üzdü ve unutulmadı.
24 Haziran seçimleri tam bir Demokratik düzen içerisinde yapılırsa, milli mutabakat birliğinin kazanmaması mümkün değil.
İnşallah bu son hafta’da hoş olmayan olaylar yaşamayız.
Kindar bir şekilde yetişmiş olan Recep Tayyip Erdoğan taraftarları iktidarı kaybetme korkusu ile inşallah ortalığı karıştırmazlar.

PKK yanlıları da inşallah alçak saldırılarını yaparak, askerimizi, polisimizi şehit etmezler.
Tüm partililer kardeştir. Sahaya çıkılınca mücadele edilir. Ancak, vurmak, kırmak, öldürmek olmamalıdır. Tartışmalar elbette yapılacaktır. Tartışmaların dozajı aşılmamalıdır. Kültürel seviye sokak seviyesine düşürülmemelidir. Halkı gerilime sokmanın, ayrışmanın kimseye faydası olamaz. Seçimden sonra gene hepimiz ülkemizin geleceği için el birliği ile çalışmak, torunlarımıza güzel bir gelecek bırakmak için mücadele etmek zorundayız.
Sakin olmak zorundayız. 
Her ne olursa olsun bu ülke bizim. Gidecek başka ülkemiz yok.
Korkunun da ecele faydası olmaz.
Türkiye Cumhuriyeti, Laik, Demokrat bir devlet olarak, ebediyen yaşamalıdır ve yaşatmak zorundayız.
SON SÖZ:
Mustafa Kemal Atatürk ne demiş: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Eyy millet düşün, taşın ve 24 Haziran’da oyunu ona göre kullan. Dolduruşa gelme, gerçeklerden kaçma, hile ve şer’e tevessül etme.
Adalet hepimize lazım.


18.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

14 Haziran 2018 Perşembe

ART NİYETLİ OLMAK MÜSLÜMANLIĞA SIĞMAZ "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ!..


ART NİYETLİ OLMAK
MÜSLÜMANLIĞA SIĞMAZ


Sevgili okurlar: 
Yarın Müslümanların Dini bayramı.
Önümüzdeki hafta sonu, 24 Haziran Pazar günü de Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçim var.
Müslümanlıkta kimseye pabuç bırakmayan Müslümanlara seslenmek istiyorum.
Seçimi kazanabilmek için hilelere, sahtekârlıklara, düzenbazlıklara, kaba kuvvete, aşırı baskıya sebebiyet verenler, kürsülerde halka hitap ederken yalan söyleyenler, art niyetli olanlar Dini bayramı kutlamasınlar.
İslamiyet’te Allah bizlere "kötülük yapmayın, ağzınızdan çıkan lafı kulağınız duysun" diye ikaz etmiş, uyarmış ve tembihlemiştir.
24 Haziran seçimlerinde "Sandık başından, Yüksek Seçim Kurulunun en tepesine kadar; Bu hayati, hukuki ve ahlâki süreçte görevli tüm kişilerin" vazifelerini hakkaniyetle yapmaları, asla ve kesinlikle taraf tutmadan, hile yapmadan, vatandaş tarafından verilen oyları tam bir dürüstlükle saymaları ve kutsal görevlerini "kendi namusları belleyerek" dikkatle değerlendirmeleri şarttır.
Halk kime oyunu vermişse o kabul görmelidir.
Şu an bir dip dalga gelmek üzere. Tsunami mi olur, deprem mi olur belli değil.
Ancak, Muharrem İnce gerçekten milletin gönlünde taht kurmaya başladı.
Ya Akşener, o da cesur yürekli Türk Kadını olarak çok seviliyor ve takdir ediliyor.
Karamollaoğlu ise, olgun ve babacan tavrı, bilge kişiliği ile çok ama çok değer kazandı.
Millet ittifakı gümbür gümbür geliyor.
Elbette AK Parti ve R.T.E. n 15 yıllık iktidar döneminde yoruldular. Yapılan yanlışlıklar, ülkeyi sıkıntıya soktu. Muhakkak ki onlar da her şeyin kötü olmasını istemezlerdi, ancak Devleti idare edebilmek öyle kolay değildir.
Şu an biryandan Devleti yönetmeye çalışan ve bir yandan da meydanlarda seçimi kazanabilmek için mücadele eden Recep Tayyip Erdoğan’ın yorgun olduğu açık ve seçik belli oluyor.
Hırslardan insanlar yeri geldiğinde vazgeçmelidir. 
Sağlık çok daha önemlidir.
Altın kaplı koltuklarda da otursan, saraylarda da yaşasan, en pahalı eşyaları da kullansan, sağlık hepsinden önemlidir.
Ağızdan çıkan sözlere dikkat etmek gerek. Vaatler tutulabilecek ise söylenmelidir. Art niyetli sözler ifade edilmemelidir.
Konuşma, kötü huylu, art niyetli veya ikiyüzlü insanları deşifre ettiği gibi, güzel ahlaklı, iyi huylu, inançlı insanların tanınmasında da önemli bir ölçüdür. Kalbinde halis imanı yaşayan bir insan doğal olarak, sadece müminlere has olan bir üslupla, yani ‘Müslümanca’ konuşmalıdır.
GERÇEK MÜSLÜMANLARIN RAMAZAN BAYRAMLARINI KUTLAR, 24 HAZİRAN SEÇİMLERİNE HİLE KARIŞTIRILMADAN ADALETLİ, NAMUSLU VE DÜRÜST BİR SEÇİM OLMASINI YÜCE ALLAH'DAN NİYAZ EDERİM.

Zekeriya TÜMER
14.06.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

12 Haziran 2018 Salı

Cehalet, İlk Önce Aileyi Sonra da Ülkeyi Batırır!.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
CEHALET,
İLK ÖNCE AİLEYİ
SONRA DA ÜLKEYİ BATIRIR!..

Sevgili okurlar; bazı kişiler her söylenene körü körüne inanırlar. Bu cahilliğin sebebidir.
Cahil insanları kullanmak kolaydır. Uyanıklar onları çok iyi kullanırlar ve istediklerini de yaptırırlar.
Çünkü cahil insan söylenen bir sözü araştırmaz. O yeteneği yoktur. Sabit fikirlidir. Yorum yapmaz. Kendi söylediğini doğru kabul eder ve hemen saldırıya geçer, karşısındakini yargılar.
Cahil insan okumaz, araştırmaz, düşünmez. Hele ki, yalanı söyleyen kişi beğendiği birisi ise, onun her sözünü doğru kabul ederler ve itaatkar olurlar, her söylediklerine inanırlar. Söylenen sözün doğruluğunu ve yanlışlığını araştırmaya tenezzül bile etmezler.
Cahil insanı en iyi Din ile kandırırsınız. Onlar Dini bildiklerini sanır. Din bilgisini, hocadan, şeyhlerden, şıhlardan, ya da anne ve babasından öğrenmiştir.
Kendisi okumamış, araştırmamıştır. Bu nedenle de tek korkuları vardır, günah işlemek ve öldüklerinde cehenneme gitmek korkusudur.
Doğruyu öğrenebilme imkânları olmadığından körü körüne inanırlar.
Karşılarına doğruyu söyleyen çıkınca çok kızarlar. Dinlemek istemezler. Zannederler ki doğru söyleyen onu günaha sokacak, bu nedenle onu dövmek, yok etmek, katletmek isterler.
Cahil insan basit düşünür. Tek düzedir, asla sosyal olamaz.
Dinimizin en önemli sözü olan “oku” sözünü bir türlü idrak edemezler.
En tehlikeli cahillerde okumuş cahillerdir. Bunların kafaları çoğunlukla şeytani düşünceler ile doludur. Öğrendikleri bilgilerini kötülük yapmaya ve cahil insanları kandırmaya, aldatmaya ve yönetmeye kullanırlar.
Nedeni ise menfaat ve çıkar sağlamaktır. Cahiller onlar için çantada kekliktir. İstedikleri gibi kandırırlar, aldatırlar ve kullanırlar. Sonra da kendilerine köle yaparlar. Cahil insanların sırtlarına binerler, sömürürler ve yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.
Cahil insan okumuş cahillere çabuk inanır. İtimat eder. Güvenir. Onun doğru söylediğini zanneder. Cennete onların sayesinde gideceğini zanneder. Çünkü okuma, araştırma ve sağlıklı düşünerek gerçekleri görebilme yetenekleri yoktur.
Cahil anne ve baba, çocuklarını da kendileri gibi yetiştirmek ister. Çocukları onlara soru sorduklarında, mantıklı bir cevap verebilme bilgisinden yoksun olduklarından cevap yerine sus, konuşma, günaha girme diyerek Allah ile korkuturlar.
Kendileri dinsel baskı altında büyüdüklerinden, çocuklarını da bu baskıya maruz bırakırlar. Yaşamları hep Dinsel baskı ve korku içerisinde geçmiştir.
Okumuş cahillerin verdikleri makarna, un, şeker, onları öyle mutlu eder ki, ufak hediyeler hayatlarını şekillendirir. Dolayısı ile okumuş cahillerin kulu kölesi olurlar.
Cahil insanlar, cehaletin pençesinde olduklarından, kadınlarının, kız çocuklarının aydınlanmasını istemezler. Onların okumalarına, ilim ve bilim sahibi olmalarına, sosyalleşmelerine tahammül edemezler.
Kadını çocuk doğuran, kendisine hizmet eden, her dediğine evet demesini isteyen kişi olarak görürler.
Ahlaki değerleri daha çok kadın üstünde uygularlar.
Yalan söylemek, hile yapmak, kandırmak onlar için fazla günah sayılmaz. Namaz kılıyor, oruç tutuyor ve Müslüman’ım diyorsa o insan makbuldür onlar için. Her şeyi mubah sayarlar.
Medeni insan, olgun insan, akil insan olmak kolay değildir.
Okuyan, araştıran, hisleri, duyguları ile hareket etmeyen, aklını kullanan, doğruyu, yanlışı ayırt edebilen, kendini geliştiren, topluma hizmet eden, çocuklarının geleceğini düşünen, onların ahlaklı, dürüst, medeni, insan olması için mücadele eden kişi medeni insandır.
Medeni insan, kadını ile erkeği ile birlikte yürüyebilendir.
Kadın aydın, okumuş, öğrenme duygusu gelişmiş olursa, o kadın çocuklarını da aydın insan olarak yetiştirir.
Cahil insanlar, cehaletin pençesinde olan insanlar, kadınlarının aydınlanmasını istemezler.
Cehaletin tek korkusu kadınlardır.
Kadın annedir, öğretmendir. Çocuklarını yetiştiren ve onları topluma hazırlayan daha çok annedir.
Baba ve anne medeni olursa çocukları da medeni olacaktır.
Toplumun aydınlanmasını istemeyen uyanık cahiller, çıkarları için her türlü hile ve madrabazlığı kendilerinin hakkı olarak görürler.
Hayat başkalarının yansımaları ile devam eder.
Ne ekersen onu da biçersin.
Gerçi şimdi kimse bir şey ekemiyor ve de hiç bir şey biçemiyor.
Kötülük yapan, mutlaka kötülük bulur. Sen karşındakini beğenmez ve yargılarsan, bir başka kişi de seni beğenmez ve bir gün gelir yargılar.
Sen etrafındaki yapıları yakar, yıkarsan, zamanı gelir seninde yakılıp yıkıldığın olur.
Artan kötülük, ahlaksızlık, yalancılık, dolandırıcılık, hırsızlık, soysuzluk, bir gün gelir seni de bulur.
Medeni insan, okumuş insan, kanundan, Allah’tan korkar ve yanlışlık yapmamaya çalışır.
Sonuç olarak cahillik kötü nesillerin yetişmesine, kötü nesiller kötü bir geleceğe, kötü bir gelecek dünyanın kirlenmesine, dünyanın kirlenmesi yok olmaya mahkûm bir gelecek yaratmaktır.
Ahlaklı ve dürüst olmak bilgi ile olur.
OKUMAK İBADET;
OKUMAMAK İSE VATANA İHANETTİR.
Stratejileriyle ünlü İngiltere’nin Büyükelçisi olan Jane Marriot’un, İngiliz avam kamarasına sunduğu ARAP Dünyasında eğitim konulu raporunda mezunlar arasındaki farkların korkunç olduğu anlatılmıştır.
Bu raporda şöyle denilmektedir:
"En zeki öğrenciler tıp ve mühendisliğe gidiyorlar,
İkinci derece mezunlar ise iş idaresi ve iktisat gibi bölümlere giderek birinci derece mezunların yöneticisi oluyorlar.
Üçüncü derece mezunlar ise siyasete yöneliyorlar ve ülkenin siyasetçileri olarak birinci ve ikinci derece mezunlara hükmediyorlar.
Fakat eğitimde tamamen başarısız olanlar ise ordu ve emniyete katılarak siyaset ve iktisada tahakküm ederek, onları mevkilerinden indirip, isterlerse öldürüyorlar.
Gerçekten dehşet verici olansa, asla hiçbir okula gitmeyenler parlamentoya seçiliyor, kabile şeyhlerini kullanarak herkesin onlara itaat etmesini sağlıyorlar.”
Bu rapor Arap dünyasına yönelik ve Arap halklarının sosyolojisi göz önünde bulundurularak yazılmış.
Ancak, ülkemizde de durum farklı mı?
Araplara özenmiyor muyuz?
Bu nedenle 24 Haziran seçimi çok önem arz etmektedir.
Cehalete kurban olunmamalı, sağduyu ile hareket edilmelidir.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ŞU SÖZÜNE DİKKAT EDİLMELİDİR.
ONUN HER SÖZÜNÜN GERÇEK YANI VARDIR.
“EFENDİLER, CUMHURREİSİ’NİN HALK TARAFINDAN SEÇİLMESİ MAHSURLUDUR, VEKİLLERİN SEÇMESİ EN İYİSİDİR.
NEDENİNE GELİNCE, YARIN BİRİSİ ÇIKAR, “BENİ HALK SEÇTİ, DİYEREK KRALLIĞINI YA DA DİKTATÖRLÜĞÜNÜ İLAN EDERSE DEMOKRASİ TEHLİKEYE GİRER.
TARİHTE ÖRNEKLERİ ÇOKTUR…”

***
12.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

9 Haziran 2018 Cumartesi

Kızım Sana Söylüyorum Gelinim Sen Anla!.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
KIZIM SANA SÖYLÜYORUM
GELİNİM SEN ANLA!..
Sevgili okurlar; bu yazımı dikkatle okumanızı isterim.
Nedeni ise; bu yazının, Venezuela’daki yaşam ile ülkem deki yaşamın birbirine benzemeye başlayıp başlamayacağı hususunda görüşlerinizin oluşmasına yardımcı olacağı kanısındayım.
Bir Güney Amerika ülkesi olan Venezuela İspanyol kolonicilerinin yerleştikleri ilk bölgelerden biridir.
Resmi adı Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’dir. Venezuela halkı kolonicilere karşı uzun süren bir bağımsızlık mücadelesi vermiştir.
Ancak ülke, 1522 yılından 1821 yılına kadar İspanyol yönetiminde kalmıştır. Ünlü komutan Simon Bolivar önderliğinde Venezuela, Ekvador, Kolombiya, Panama ve Peru, Büyük Kolombiya adıyla bağımsızlığını kazanmıştır.
Tam bağımsızlığını 1830 yılında kazanan Venezuela, o günden bugüne birçok siyasi krizle karşılaşmıştır. Askeri darbeler, ekonomik krizler, otokrasiler ve isyanlar ülkenin kaderi haline gelmiştir.
Bunun yanında ülke dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olmasına rağmen bugünkü diktatör sayesinde halk açlık ve sefalet içerisinde yaşamaktadır.
(Karakas’ta bulunan Türk Büyükelçiliği Calle Kemal Atatürk no: 6 Quinta Turquesa, Valle Arriba, 1061 Caracas, Venezuela adresindedir. Mustafa Kemal Atatürk Venezuela’da da tanınmaktadır.)
Gelelim asıl konuya:
Venezuela Dünyanın en zengin Petrol rezervine sahiptir.
Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol rezervi varken, Venezuela’nın 295 milyar varil petrol rezervi var.
O halde bu halkın Kanadalılar kadar müreffeh bir hayat yaşamaları gerekirken, iktidarı ele geçirmiş bulunan Diktatör Maduro sayesinde açlık, yoksulluk ve perişanlık içerisinde yaşamasına ne demek gerek!..
Çünkü Venezüella başkanlık sistemi ile yönetilmektedir.
Başkanlık sistemi böyle bir şey midir?
İnşallah bizdeki Başkanlık sistemi netice de Venezuela’dakine benzemez.
Hugo Chavez 1998 yılında Başkan seçilmişti.
Başkan, kendisine taraftar toplamak ve kendisini sevdirmek için yoksul, cahil ahaliyi seçmişti. Onlara gıda kolileri dağıtıyor, gariban mahallelere sağlık ocağı açıyor, devletin kaynaklarını istediği gibi kullanıyordu.
Cahil ve yoksul halk Hugo Chavez’i halkın kurtarıcısı olarak görmeye başlamışlardı.
Hugo iktidarının daha da sağlam zeminlere oturması için zaman kolluyordu. Zamanı geldi, Anayasayı değiştirip istediği hukuki değişiklikleri yaparak gücü eline geçirdi. Artık onun Başkanlıktan indirilmesi mümkün değildi. Bundan sonra, yoksul ve cahil halkın onu sevip sevmemelerinin de önemi yoktu.
Şimdi sıra karşısındaki muhalefete gelmişti.
Muhalefeti susturdu, iş dünyasına yaptığı baskı ile onları sustalı maymuna çevirdi. Basını kontrolü altına aldı. Baskı gittikçe artıyordu.
Ülkeden 1.5 milyon insan bu baskıya dayanamayarak kaçtı.
Kendisini alkışlatabilmek için twitir’den kendisini takip eden üç milyonuncu takipçisine ev hediye ediyordu.
Petrol geliri halkın refahına kullanılmıyor, kendisinin ve yandaşlarının kasalarına akmaya başlamıştı.
Yaptığı yanlış hareketler ve zulümler neticesinde Allah onun cezasını verecekti. Verdi de. Kansere yakalandı. Küba’ya sık sık giderek tedavi olmaya çalıştı.
Ancak, öleceğini bilmesine rağmen halkın refahını düşüneceğine kendisinden daha beter olan otobüs şoförü, lise mezunu Maduro’yu halefi seçti. Sendikacılıktan gelen Maduro Chavez’in sağ kolu olmuştu.
Bütçe dâhil, tüm yetkilerini başkan yardımcısı Maduro’ya devretmişti.
Üniversite mezunu olmayan biri devlete başkan olabilir mi?” diye eleştirildiğinde… Chavez “neden olmasın” diyordu.
“iktidar halkındır, elitler-seçkinler istemesede otobüs şoförü başkan olur” diyordu.
Chavez öldü, otobüs şoförü Maduro geçici olarak başkan oldu.
Nisan 2013’te yeniden başkanlık seçimi yapıldı, başkanlık imkanlarını sonuna kadar kullanan Maduro, yüzde 50.6 oyla kıl payı kazandı. Rakibi yüzde 49.1 almıştı.
Seçimde şaibe olduğunu, oyların çalındığını elbette herkes biliyordu ama itirazlardan netice alınamadı. Çünkü seçim kurulu, yargı, komple Maduro’nun kontrolündeydi. Toplum kabak gibi ikiye bölündü.
Protesto gösterileri başlayınca, halka ateş açıldı.
Harvard mezunu muhalefet lideri tutuklandı.
Bizzat başkan Maduro tarafından “kendisinin başkanlığını kabul etmeyenlere konuşma yasağı” getiren yasa teklifi kabul edildi…
Muhalefete kanunen konuşma yasağı getirildi.
Başkanlık yetkilerini daha da arttıran yasalar çıkarttı.
Mesela, petrol ve madenler konusunda meclise sormadan karar verme yetkisini kendisine aldı!
Yandaş medya oluşturdu, şu anda Maduro haricinde hiçbir şey yazmıyorlar, televizyonlarda devamlı Maduro konuşuyor.
Muhalif medyayı susturdu, yayınlarını beğenmediği televizyon kanallarını kablolu kanaldan çıkardı.
20 milyon kişiye 120 bin ton gıda kolisi dağıttı.
Temel ihtiyaç maddeleri karaborsaya düşmeye başlayınca, başkanlık bünyesinde komisyon kurdu, kıtlığın sebebinin araştırılmasını istedi. Yandaş komisyon araştırdı. Buldukları sebebe gülmemek mümkün değil?
“Halkımızın yüzde 95’i günde dört – beş öğün yemek yiyor, bu nedenle tüketim maddelerinde sıkıntı yaşanıyor” sonucunu buldular.
Kıtlığın sebebi halkın çok yemesiymiş! Yiyecek bulamayan halk nasıl 4-5 öğün yemek yiyor, düşünmek gerek.
Başkanın sorumluluğu, kusuru yokmuş!
Başkan ve yanındaki uşakları mükemmel sofralarda tıka basa yerlerken, israf ederlerken onların kusuru yok, aç olan halkın yemesi suç.
2015 te parlamento seçimi yapıldı. Maduro her türlü hileyi yaptı, ama hezimete uğramaktan kurtulamadı.
Muhalefet ezici çoğunlukla kazandı. Muhalefet parlamentoyu kazandı ama… Başkan hala Maduro’ydu. Ordu, polis, yargı, onun elindeydi. Hükümeti hala o kuruyordu.
Meclis çoğunluğunu ele geçiren muhalefet, 2019 da yapılması gereken başkanlık seçimlerinin öne çekilmesi için, erken seçim talebinde bulundu. Başkan reddetti!
Bunun üzerine, erken seçime gidilmesi konusunda referandum yapılması için anayasal süreç başlatıldı.
Anayasaya göre, referanduma gidilmesi için seçmenin yüzde 20’sinden imza toplandı. Nafile…
Başkanın emrindeki seçim kurulu, imzaları kabul etmedi, referandum falan yapamazsınız dedi, kesti attı!
Muhalefet bir başka yol aradı, meclisten, Maduro’nun başkanlıktan azledilmesini talep eden karar çıkarıldı.
Tüm üyeleri Maduro tarafından seçilen Anayasa Mahkemesi bu kararı reddetti.
Meclisin azil talebinin anayasaya aykırı olduğu açıklandı!
Bunlar yetmezmiş gibi, Aragua eyaletinin valisini, kendisine başkan yardımcısı yaptı. Bu herif “uyuşturucu baronu” olarak tanınıyor!
Eğer Maduro da Chavez gibi ölürse, 2019’a kadar ülkeyi bu arkadaş yönetecek.
Netice?
Şu anda Venezuela’da enflasyon yüzde 700 olmuş. Bu sene yüzde 16 bin’e çıkması bekleniyormuş. Alışverişlerde kredi kartı geçmiyormuş. Hükümet devalüasyonla eriyen banknotları tedavülden kaldırıp, yerine yenilerini sürmek istemiş, para bulamamış! Asgari ücrete güya yüzde 50 zam yapılmış, 40 bin bolivar olmuş. 40 bin bolivar ne ediyor biliyor musunuz, 15 dolar ediyor. Et, un, şeker, pirinç, süt karaborsa satılıyor. Ekonomik kriz gittikçe büyüyor. Öğretmen maaşı 65 dolar, asgari ücret 35-40 dolar.
Elektrikler, sular kesiliyor. Halk gittikçe yoksulluğa ve sefalete doğru sürükleniyormuş.
Ekmek için bile kuyruk varmış, marketler saldırıya uğruyor, yağmalanıyormuş. Hal böyleyken, zengin daha da zengin oluyormuş. Eczane rafları boşalmış, ilaç sıkıntısı çekiliyor, sağlık sistemi çökmüş. Ameliyat malzemesi kalmamış. Yeni doğan bebek ölümleri rekor seviyeye ulaşmış. Bebek bezleri, petler karaborsaya düşmüş.
İthalat bıçak gibi kesilmiş, alt tarafı diş macunu almak isteyen, normal fiyatının yüz misli ödemek zorunda kalıyormuş. Günde 18 saate varan elektrik kesintileri yapılıyor, yeterli elektrik üretilemediği için, kamu kurumları haftada beş gün tatil ediliyor, sadece pazartesi ve Salı çalışıyor, özel sektör haftalık izin gününü üçe çıkarmış.
Şehirlerde günde sekiz saat su kesintisi yapılıyormuş.
Fuhuş patlamış. Suç patlamış, her dakika bir cinayet işlenir hale gelmiş. Sokaklarda yol kesmek, soygun yapmak, adam kaçırıp fidye istemek nerede ise yasal hale gelmiş.
Gasp öyle hale gelmiş ki, insanlar cep telefonları ile sokağa çıkmaktan korkar hale gelmişler, evlerinde konuşmayı tercih ediyorlarmış. Sosyal hayat durmuş. Sinema yok, tiyatro yok, konser yok, hava kararınca korkusundan herkes evine koşuyor, binaların girişlerinde kilitli kapılar, evlerin girişinde, koridorlarda kilitli kapılar, 10.cu ve 20.ci katın pencereleri bile demirli evlerine girip, kapılarını kilitleyerek oturur duruma gelmişler.
Akşam olunca sokaklar sessiz.
Karayolları, limanlar ve havalimanları ordu kontrolünde tutuluyor.
Açlık çekenler tarafından basılan bir çiftlikte büyük baş bir hayvanın sopalarla öldürülmeye çalışılmasının görüntüleri de ülkede büyük yankı uyandırdı. Öldürülen sığırdan bir parça et alabilmek için çakallar gibi halk sığıra saldırıyor ve bir parça et kaparak ailelerinin kursağına et girmesi için çabalıyorlar.
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro ise dünyanın en zengin ham petrol rezervlerinin bulunduğu ülkesinin insani faciaya sürüklendiğine dair haberlerin uydurma olduğunu söylüyor.
Halen gerçekleri göremeyen Maduro, kendisini ve yandaşlarını düşünmekte halkın perişanlığı umurunda olmamaktadır.
Halk yiyecek bulabilmek için marketlere saldırmakta, hırsızlık, fuhuş gittikçe artmaktadır.
Muhalefet bütün gücü ile uğraşmakta Maduro’yu devirebilmek için, ancak Başkan hala Başkanlığı’na devam etmektedir.
Sevgili okurlar, bilemiyorum, bu yazı sizlere bir şeyler anlatabildi mi?
Demokrasisi olmayan ülkelerin akıbetleri bu olmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün temelini sağlam olarak attığı, 10 yılda yoksul halkı refaha ulaştırdığı ülkemizin bugün geldiği durum normal midir?
Amaç nedir?
Yapılmak istenen nedir?
Tek adama bu denli büyük haklar verildiği zaman, ülkenin geleceğinin ne hale geleceğini düşünmek zorundayız!.
İşte bu nedenle 24 Haziran seçimleri çok önemli.
İnşallah ülkemizde Venezuela gibi bir başkanlık sistemi söz konusu olmaz.
Şunu da herkesin çok iyi bilmesi gerek, Türk halkı Venezuela halkına benzemez, çoğunluk Mustafa Kemal’in askerleridir. Bunu da kimse yabana atmasın. Adımlarını ona göre atsın.
Allah hakkımızda hayırlı olanı versin.

09.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

Not: Bu linklerden Venezuela hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz.
http://www.rotasizseyyah.com/venezuela-gercekleri.html
http://www.dw.com/tr/venezuelada-a%C3%A7l%C4%B1k-krizine-petrolle-%C3%A7are-aran%C4%B1yor/a-42148908
https://www.youtube.com/watch?v=CK_rYQ6jYr8

5 Haziran 2018 Salı

GÜNEŞ DOĞACAK, AMPULLER SÖNECEK Mİ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
GÜNEŞ DOĞACAK,
AMPULLER SÖNECEK Mİ?..


Sevgili okurlar,
İYİ Parti Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener;
GÜNEŞ DOĞDUĞUNDA
AMPULLER SÖNER, 
diyor!..
Elbette söner. Ampuller enerjilerini suni yaratılan elektrik enerjisinden alırlar. Güneş ise doğaldır. Enerjisi güçlüdür. Bitmez tükenmez bir enerji kaynağı olup, dünya’yı aydınlatan ışıktır.
Güneş enerjisi herhangi bir zararlı gaz salınımının olmadığı temiz bir enerji kaynağıdır.
Ampuller öyle midir? Elektrikler kesilir ampuller söner. Ampul ısınır ısınır, çat diye kırılır, patlar gene söner. Metal yorgunluğu olan ampuller de kırılabilir.
24 Haziran seçimlerinde bakalım göreceğiz Türk Milletinin enerjisi Ampulleri patlatacak ve bitmez tükenmez Güneş’i Türkiye’nin üzerine yansıtacak mı?
Türk Milletinin en büyük enerji kaynaklarından birisi de Mustafa Kemal Atatürk’tür. 19 Mayıs 1919 da Samsun’da bir güneş gibi doğmuş ve kararmış olan ülkeyi aydınlığa kavuşturmuştur.
Keşke anlayabilsek!...
İnce, Akşener, meydanları dolduruyor. Temel Karamollaoğlu’da AK Partiyi ve R.T.Erdoğan’ı sarsacak sözler ile halkı uyandırıyor.
Güçlü bir birliktelik, semeresini vermeye başladı.
Elbette, bu birlikteliğe karşı iktidar mensupları da ellerindeki gücü kaybetmemek için saldırıda bulunacaklardır. Her imkânı kullanıp, her türlü yola başvuracaklardır.
Demokrasi kaldı mı ki!
Benim askerim, benim polisim, benim valim, benim muhtarlarım, benim memurlarım, her şey benim, diyen bir kişiden başka ne bekleyebilirsiniz.
Asker, iftar yemeğine gitmiş, alkışlamış. Ne yapacaktı? O yemeğe gitti ise, zaten kimin askeri olduğu belli. Elbette alkışlayacak. Başka şey yapamazdı.
Gerçekler ortada. Yapılacak olan tek şey var, o da enerjisi tükenen ampullerin sönmesi.
Bunu başarabilirseniz, Türkiye üzerinde Güneşi doğdurabilirsiniz.
Mustafa Kemal Atatürk bunu başarmıştı, siz de başarın da biz de görelim.
Ben İnce’nin, Akşener’in, Karamollaoğlu’nun, yerinde olsam her mitinkte Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Gençliğine hitabesini okuturum, dağ başını duman almış marşını, onuncu yıl marşını çaldırırım, milli duyguların daha da ayağa kalkmasını sağlarım.
24 Haziran 2018 var olma, ya da yok olma seçimidir.
Ülkenin nereden nereye geldiği bellidir. İç ve dış düşmanlarımızın amacı bellidir.
Fizik hocasından Cumhurbaşkanı olur mu, deniliyor. Ben bu söze çok güldüm. Fizik öğretmeni olmak kolaysa sen de olsana?
Sanki kendileri çok üstün ve yetenekliler de, karşısındakileri küçük görmeye çalışıyorlar.!
Bal gibi, Fizik öğretmeninden Cumhurbaşkanı olur. Hem de öyle güzel olur ki, o eğitimci olduğundan, ülkeyi de çok güzel eğitir ve yönetir.
İnce’den de Akşener’den de Cumhurbaşkanı olur.
Daha bu ülkede Cumhurbaşkanı da Başbakan da, Bakan da olabilecek o kadar çok kişi var ki, herkes olabilir. Yeter ki önü açılsın, imkân verilsin. Ben de olabilirim, sen de olabilirsin, o da olabilir. Kimler hangi görevlere getirildi, kimler görev yapmadan maaş alıyorlar, kimler kimler!
Yalnız bir söz vardır, Baba oğluna ne demiş, oğlum ben sana vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim. Bak beni ayağına çağırdın, demek ki halen adam olamamışsın.
İşte bu önemli, her şey olunabilir de önemli olan adam olabilmek. Bunu da unutmamamız gerek.
Bizler, hepimiz adam olabilmenin niteliklerini araştırmamız gerek. Adam gibi adam olmak çok önemli.
Keşke hepimiz adam gibi adam olabilsek.
İnce ikide bir benim diplomam var, sizin ki nere de diye soruyor? Ses yok.
Neden söylüyor bunu acaba?
Demek ki, bu ülkede istendiği zaman her şey yapılabiliyor ve yetenekli olup olmadığı aranmadan, çok kişi de istenildiği zaman istenilen göreve getirilebiliyor. Bu nedenle kimseyi küçük görmenin ve aşağılamanın hiç manası yok.
Ülkede birliği, dirliği, kalkınmayı, çağdaşlığı yakalamayı, adaleti sağlamayı, işsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmayı, üretimi arttırmayı, fabrikaları satmayı değil, çoğaltmayı kim sağlayacaksa onu Cumhurbaşkanı seçmeliyiz.
GÜNEŞ DOĞMALI, AMPULLER SÖNMELİDİR...

05.06.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com