22 Ağustos 2016 Pazartesi

VATANA İHANETİN BEDELİ MUTLAKA ÖDENİR.... TÜMER DİYOR Kİ !... ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"VATANA İHANETİN BEDELİ" MUTLAKA ÖDENİR
ZEKERİYA TÜMER
Üzerinde yaşadığı toprakların kıymetini bilmeyen nankörlere mutlaka ALLAH cezasını verir.
Rahmetli Bitlis Milletvekili ve eski Dışişleri Bakanı Kamuran İnan vefat etmeden önce ; “Biz içimizde ne kadar çok vatan haini yetiştirmişiz, yazık”  demişti.
Helal süt emmiş, yediğini inkâr eden, içtiği suyun kıymetini bilmeyen, menf1aati uğruna ülkesine zarar vermeye çalışan kişiye, vatan haini denmez de ne denir?
Osmanlı’nın gümbür gümbür yıkılışını seyreden o zamanın devlet adamlarının ihanetini yaşamadı mı bu ülke?
Koskoca bir imparatorluk yıkılırken, ülkenin kurtuluşu için mücadele etmesi yerine, ülkeyi İngiliz, Fransız, Amerika, hatta Yunan askerine teslim etmek isteyen hainlerin uzantıları bugünlere de mi geldi acaba diye insan düşünüyor!
20.08.1921 de Sadrazam Salih Paşa ne demiş: “İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.”
Yani direnmeyelim, İngiltere’nin boyunduruğu altına girelim ve teslim olup, sömürge olalım demek istiyor.
Daha 1917 yılında İngiliz Ordu Komutanı General Mine’ye hariciye nazırı olan Mustafa Şerif Paşa haini ise şunları söylemiş: “Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmektir.” Demektedir.
Koskoca Osmanlı kendisini idare edememekten aciz duruma düşmüş ve İngiltere’nin boyunduruğu altına girmek istediğini Sultanın da istediğini ifade ediyor. Bu hain ve kişiliksiz insanlar ülkeyi batağa sürüklemişlerdir.
Hariciye Nazırı Sefa Bey “Osmanlı hükümeti Ermenilere toprak verilmesini kabul ediyor”( 29.01.1921.) diye İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’a söylüyor. Neresinden uydurmuş Allah bilir.
Ermenilere nereyi vermeyi düşünüyorlar dersiniz? Kendi öz vatan toprağını, korkularından peşkeş çekiyorlar.
Maalesef bugün de aynı düşüncede olanlar PKK’ya toprak vermeye kalkmasınlar. PKK’nın çoğu Ermeni zaten.
Utanmaz, arlanmaz Osmanlı’nın Adliye Nazırı (Medrese Çıkışlı) Ali Rüştü’nün düşüncesine bir bakalım. Ne demiş: “General Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam eyleyecek olursa, bir haftada Ankara önlerinde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için dua edin. Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur. Bu ordu bizim ordumuzdur.” (12.07.1920)
Hain, alçağın söylediğine bakın. Bir de utanmadan dua edin, diyor. Böyle hain ve alçakların uzantıları da bugünlere kadar gelmiş olmasın.
Kuvay-ı Milliyecilere, Atatürk’ün istiklalleri için savaşan ordusuna, dua edin demiyor, Yunan Ordusunu kendi ordusu kabul ediyor. Bir de utanmadan Yunan ordusunun ilerlemesini hükümetin programına uygun olduğunu söylüyor.  Böyle bir hükümet vatansever olabilir mi?
1920 de Nazır olan Rıza Tevfik haininin düşüncesine bakalım.
“Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.”
Asıl küstahlığı kendisi yapmış farkında değil. Memleketi, karış karış yabancılara satmaya çalışan ve Türk milletini köle yapmaya çalışan bu zihniyetin uzantılarını 2016 yılında da görüyor gibiyiz.
Anadolu zararlı haşereleri elbette temizleyecekti. Zararlı haşere Osmanlıyı yıkan içindeki hainlerdi. Anadolu’nun kahraman yiğitleri bu zararlı haşereleri temizlediler ve yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdular.
Bugünde Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak, parçalamak isteyen haşereler de elbet temizleneceklerdir. Bunu kimse unutmasın.
İngiliz Muhipler Derneği Başkanı, Adliye Nezareti Müsteşarı ve yazar Sait Molla diyor ki: “İngiliz mandası istediğinizi bütün itilaf temsilcilerine, hükümete ve gazetelere bildiriniz.” 23.05.1919 da Belediyelere Genelge gönderiyor. Ardından 01.05.1920 de de “Anadolu’daki Milliyetçi hareket boşa gitmeye mahkûmdur.” Diyor.
Vatan haini şunu idrak edemiyor: Milliyetçi hareket her zaman başarılı olmuştur. Vatanı için ölmeyi göze alan Anadolu’nun kahraman evlatları İngiliz Mandasını istemek bir yana düşmanlarını tek tek temizlemiş ve pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.
Yazar ve Nazır Ali Kemal haini ne demiş: “Bu ülkedeki yabancı askerler, Teşkilat-ı Milliye’den bin kere daha iyidir.” (23.04.1920)
Düşünün, bu adama benzeyen yazar ve çizer takımı 2016 yılında da yazıp çiziyorlar mı? Ne dersiniz?
Gelelim Vahdettin’e. Osmanlı Padişahının sonuncusu. “İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım.”
Başka miras alamamış, İngiliz hayranlığını almış.
Daha o kadar çok yukarıdaki sözlere benzer sözler söylenmiş ki, bu sözleri söyleyenlerin çoğu da devlet görevlileri. Ülke işgal altında, kurtuluş yok. En iyisi teslim olalım, Türklerin yok olmasına göz yumalım. Böyle bir zihniyetin var olduğu 1920 ler de, umudunu yitirmeyen bir kişi var. O da Mustafa Kemal.
SON SÖZ: Amerikalı yazar Prof. Justin Mc. Carty’ye ne demiş:
 “…Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan’da olurdu,  ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası’ndan sürülmeleri ve atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz.” Ve Amerikalı tarihçi devam ediyor: “..Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk neslini kurtardı.”
Yabancı bir yazar, hem de Amerikalı, gerçekleri görebiliyor ve ana gerçeği söylüyor, bizler ise halen Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayamıyor ve tarihten silmeye çalışıyoruz.
26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da  Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan muharebesi kazanılıp, Yunan İzmir’de denize dökülmese idi, Amerikalı Prof. Justin Mc. Carty’in dediği gibi, Türk milleti tarihten silinecek, İslamiyet’te tehlikeye girecekti. Anadolu’da sığıntı halinde yaşamaya mahkûm edilen belki çok az bir Türk kalacaktı, onların da bazılarının babalarının kim olduğu da belli olmayacaktı.
15 Temmuz uyduruk darbe girişimi nedeniyle, Türk milletinin milli duygularının kabarmış olduğu bir anda, 30 Ağustos Zafer Bayramının çok daha görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?
Demokrasi kuruldu diye milyonlarca insanın bayram havası niteliğinde Yenibosna meydanında toplanmasında herhangi bir bomba telaşı olmamışken, 30 Ağustos’ta neden olsun.
Üstelik Cumhurbaşkanının Başkomutanlık sıfatı da üzerinde iken, Ankara’da ve tüm yurtta görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?
Milli Bayramlar, insanların milli ve manevi duygularını yükseldir.
Bazı şeyler lafta değil, sözde yapılmalıdır.
AKP Hükümeti terör bahanesi ile milli bayramların kutlanmasını engelleme yoluna gitmemelidir. Bu hareket, olumlu değil, olumsuzluklara sebep olabilir.
Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmanın tam zamanı…
22.08.2016
Zekeriya TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

15 Ağustos 2016 Pazartesi

KİM SUÇLU!., SUÇLU KİM?., KİM SORUMLU!., SORUMLU KİM.?!., "TÜMER DİYOR Kİ" - ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
KİM SUÇLU!., 
SUÇLU KİM?.,
KİM SORUMLU!., 
SORUMLU KİM.?!...
Sevgili okurlar, 
15 Temmuz 2016 tarihe kara bir leke olarak kaydedildi.
Büyük bir plan ve büyük bir organizasyon.
Olan kime oldu? Türk ordusuna ve Türk milletine.
Bu yapılan darbe girişimi, AKP Hükümetine falan yapılmadı. Eğer öyle olsa idi, siyasilerin üzerine gidilirdi. Gidilmedi ve Ordu içerisinde yapılan hareket, orduyu ikiye bölerek, başarısız olanların tutuklanmalarına ve yok edilmelerine sebebiyet verdi. Bu arada da yıllardır, taa Osmanlı döneminden gelen askeri okullar süratle kapatıldı. Ordu Komutanlarının sivillerden emir almaları kararları alındı. Netice de Türk ordusu 3.cü golü de yedi. Amerika dâhil, bütün dünya’da buna sevindi.
Sakın sevinmediler, üzüldüler demeyin. Üzülmezler. Türk ordusu zayıf olmalı ki, Ortadoğu şekillenebilsin. Adalarımız işgal edilebilsin. Sınırlarımıza terörist gruplar yerleşebilsin. İleride bir gün geldiğinde de, Türkiye bölünüp parçalanabilsin.
Bizlerde aman, Türk ordusu bir daha Darbeye falan kalkmasın, bizi iktidardan alaşağı etmesin diye, orduyu ufaltalım, siyasileri komutan yapalım, askeri okulları kapatalım, kışlaları taşıyalım, ordunun elinden silahların gücünü azaltalım, vs. kararlar almaktayız.
Eh ne diyelim, büyüklerimiz bizlerden çok daha iyi düşünürler ve bilirler mi desek mi demesek mi. Sizler ne dersiniz?
Suçlu kim? Sorumlular Kim?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarihe geçecek bir itirafta bulundu. Ne dedi: “Bunlara yardımcı oldum. (Yani Fettullahçılara, paralel yapıya) Hainlerin gerçek yüzlerini ortaya dökemedim. Rabbim de Milletim de bizi affetsin.” Bu kadar basit. Rabbim’den kasıt Allah herhalde. Yani Allah’ım beni affetsin. Milletim dediği ise, hangi millet? Eğer bu milletin bazı kesimleri aklını kullansa idi, önlerindeki büyük tuzağı görürler ve cahil bir kişinin peşinden gitmezlerdi.
Tamam, Cumhurbaşkanı son derece açık yüreklilik ve cesaretle bu sözleri söyledi. Bu da kim ne derse desin erdemliktir. Yani suçlu olduğunu kabul etmektir. Bu hususta takdire şayandır denebilir.
Ancak, yapılan hata o kadar büyük ki, şahsa zarar verilmedi, koskoca bir devlete ve devletin temel yapılarına zarar verildi. Halk bunun acısını çok çekecek. Bu millet AKP yöneticilerini ve Siyasi kadrolarını nasıl affeder.
Affeder mi, affetmez mi, bilemem! Herhalde affedip affetmediği hususu da seçimlerde belli olur.
Bir gün gelir, hata yapanların hepsi de hesap verebilir, bunu da kimse unutmasın.
Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek’te demiş ki: “Hepimizin günahı var, belki de benim vebalim yüzde 90'dır..."
Çiçek bu yapının 70 li yıllardan beri var olduğunu biliyormuş. Bile bile de feto’cuların bu noktaya gelmesine göz yumduklarını itiraf ediyor. Kendisinin % 90, bazılarının yüzde 5, bazılarının yüzde 1 suçlu olduklarını da söylemiş.
Ayrıca, Türkiye’nin siyasi, dini ve ticari açıdan kandırılmışların ülkesi olduğunu da çok iyi biliyormuş.
Helal olsun.
Her şeyi çok iyi biliyordun da, neden birilerini uyarmadın ve yetki elinde iken tedbirleri almadın. Yoksa sende mi kandırıldın, aldatıldın. Ya da sizler mi bizleri kandırdınız, aldattınız. Bunları açıklarsanız çok iyi olur.
Her şey şeffaf olursa, denetime tabi olursa, bunlar yaşanmaz da demiş. Denetim deyince aklıma geldi. Sayıştay’a ne oldu. Hiç kimseyi denetleyemiyor. Görevini yapamıyor.
Çiçek Fetullah Gülen taraftarlarının devletin içerisinden temizlendiklerini söylüyor. Ama yerine kimlerin getirileceğinin de çok önemli olduğu vurgusunu yapıyor.
 Doğru söylüyor. Yerlerine kimler gelecek. Ben söyleyeyim kimlerin getirilmesi gerektiğini.
Yıllarca devlette çalışan, hırsızlık yapmayan, rüşvet yemeyen, devletine sahip çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve yolunda giden, vatanını, bayrağını, insanını seven ve eşit davranan emekli bürokratlar var. Onları bulun ve getirin. Bir yıllığına, iki yıllığına da olsa getirin. Üstün yetenekli ve namuslu kadrolar bulunur. Yeter ki istensin. Bakın o zaman devlet nasıl dimdik ayağa kalkar. Pislikler çok çabuk temizlenir. Bütün her birimde çalışmış bu kabil insanların bulunması o kadar zor değil, arşivleri tarayın bulursunuz.
Devamla diyor ki Çiçek: Bu kişiler, liyakat esas alınarak çok iyi kontrol edilerek alınmalı.
Yoksa FETÖ gider, ÇETÖ gelir.”
Doğru, Feto gider Çeto gelir. Kuran kursları, tarikatlar, şeyhler, şıhlar, cübbeliler, cübbesizler, sakallılar, sarıklılar Demokrasi’ye sahip çıkıp, Türk Bayrakları ile gece sabaha kadar nöbet tuttular. Bu kabil vatansever insanlar var iken Feto gider Çeto gelebilir.
15 Temmuz uyduruk darbe girişiminden sonra, hükümet kanadı dâhil, muhalefet ve halk darbeye karşı olduklarını sözleri ve icraatları ile gösterdiler. Dün Fettullah Gülen ile kol kola, yan yana, yanak yanağa resim çektirenler, birlik ve beraberlik içerisinde olanlar, bugün Feto düşmanı kesildiler. Bunlara hayret etmemek mümkün mü?
Hiç merak etmeyin, Türk milletinin karakterinde bu vardır. Eğer Allah muhafaza, Darbeciler başarılı olsa idiler, inanın bu insanların çoğu şimdi Tayyip düşmanı olmuşlar ve feto’yu alkışlamaya başlarlardı. Milletimizin anlayışı ve karakteri bu, ne yapacaksın. İçimizde bu kabil yalaka ve dalkavuklar bulunmakta, atsak atamıyor, satsak satamıyoruz.
Sokaklar halkın algısını darbeye karşı pekiştirmek için Hükümet tarafından değişik afişlerle donatılmakta. Hâkimiyet Milletindir, afişleri dikkati çekmekte. Millette hangi hâkimiyet var, doğrusu çok merak ediyorum.
En önemli afişte BİZ MİLLETİZ, TÜRKİYE’Yİ DARBEYE, TERÖRE YEDİRTMEYİZ, afişi.
Helal olsun diyorum, bu millet, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirtmiyor.
Burada bir yanlışlık var gibi geliyor bana.
Tamam, darbeye karşı tankların üzerine çıkıldı, önüne yatıldı, darbeye yedirilmedi. İyi güzel de. 40 yıldır Terör devam ediyor ve terör bizi o kadar çok yedi ki, haddi hesabı yok. Binlerce şehit verdik. Sivil, asker, polis. Ekonomimiz onların yüzünden çöktü. Nasıl yedirmedik, teröre hayret ediyorum. Halen de terör belası, hem ekonomimizi çökertiyor, hem de her gün birkaç insanımızın canını alıyor. Bizler de afişlere bakarak, helal olsun bu millete, Türkiye’yi teröre yedirmiyorlar, diye seviniyoruz.
İyi güzel, darbeye ve teröre Türkiye’yi yedirmeyen bu millet, bir sürü adalarımızı Yunan İşgal etti, şimdi üzerinde oturuyor ve adalarımızdaki verimli mahsulleri yiyor, neden ses çıkarmıyor? Hadi adaları bırakalım, madenlerimizin ruhsatları yabancılara verildi, kamusal birçok yerler yabancılara satıldı. Bankalarımız, Sigorta şirketlerimiz, Fabrikalarımız, devletin temel kurumları yabancılara satıldı, çatır çatır bizim paramızı yiyorlar ve bizi sömürüyorlar, bunları yedirmek mubah mı? Bunlar Türkiye’yi sömürüyor, yiyor, bunlara ses çıkarmak yok.
Türkiye’yi darbeye, Teröre yedirmek istemeyen millet, yabancılara karşı da ülkeni böldürme, parçalatma, yedirme de seni göreyim ve alnından öpeyim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısı ile oynanmamalı. Ağızdan çıkan söz önemli değildir, o sözün yerine getirilmesi önemlidir. Geçmişte Atatürk’e sövenler. Türk Bayrağı gönderden indirildiğinde ses çıkarmayanlar, askerlerimizin kafasına çuval geçirildiğinde susanlar, bugün milli kahraman olmaya heveslenmişlerdir. Bayrağa, vatana, milli ve manevi değerlere sahip çıkmak zorda kalınca olmamalıdır.
Bir olmamız, diri olmamız, her zaman geçerli olmalıdır.
Türk ordusunun temel yapısı ile oynanmamalıdır. İç ve dış düşmanlarımızın artmakta olduğu dönemler yaşanırken, orduyu zayıflatmak, güçsüz kılmak, moral men çökertmek, Türkiye için hiç iyi olmaz.
Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz, demekle iş bitmiyor. Millet olarak Devletimizin tüm temel yapılarına sahip çıkmanın zamanı geldi de geçiyor. En önemli olan husus, milliyetçiliğimiz. Bu Türk milliyetçiliğidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği milli duygu ve düşüncedir.
T.C.ler nerede, andımız nerede? Bunların kaldırılma sebepleri ne idi? Şimdi neden konmuyor?
Son söz, eğer milli birliğimizin çok çabuk toparlanması isteniliyor, iç ve dış düşmanlara karşı güçlü olunmamız isteniyor ise, çok süratle Milli Mutabakat Hükümeti kurulmalıdır. 2 Yıl sonra da erken seçime gidilmelidir. Mecliste gurubu bulunan partiler ve meclis dışındaki partilerden de üye alınarak kurulacak geniş tabanlı bir Milli Mutabakat Hükümeti, darbeyi de önler, terörü de. Kalkınmayı da sağlayabilir. Birlik ve Beraberliğimizin bütünleşmesinde de çok rol oynar.
Haydin bu ülkeyi düşünüyor iseniz, geçmişte yaptığınız hatalar nedeniyle özür dilemek yerine, geçmişten ders alarak geleceği şekillendirin.
NE MUTLU BİZE Kİ, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ BİR ÖNDERİMİZ VAR. ZORDA KALINCA ATATÜRK’E SARILMAK DEĞİL, HER ZAMAN ONUN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİNE DEĞER VERİP, YOLUNDA, İZİNDE YÜRÜMELİYİZ.
Zekeriya Tümer

1 Ağustos 2016 Pazartesi

AMAÇ BELLİ, DARBE BAHANE; "TÜMER DİYOR Kİ!.." ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS: ZEKERİYA TÜMER, İSTANBUL

TÜMER DİYOR Kİ:
AMAÇ BELLİ, 
DARBE BAHANE!..
AKP iktidarı, bilhassa AKP’nin değişmez lideri Recep Tayyip Erdoğan istediği hedefe adım adım yaklaşmakta.
Evet, kim ne derse desin, Fetullah Gülen ve taraftarları, paralelciler, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletini altüst etmek için yıllardır mücadele etmekte idiler.
Gülen kendi aklı ile hareket etmedi elbette.
Önemli desteği olmasa, bu işlere kalkışması mümkün değildi.
Bugüne kadar birçok okumuşlarımız, okumamışlarımız, siyasilerimiz, sanatkârlarımız, gazetecilerimiz, askerimiz, polisimiz, iş adamlarımız, Gülenci olmuşlarda kimsenin haberi yok.
Yalan, herkesin her şeyden haberi var.
Gülenin ana merkezi nereye dayanıyor? Said-i Nursi'ye, yani Nur Cemaatine.
Peki, bunu şimdi mi öğrendiniz?
Darbe girişimi bertaraf edildi.
İyi de oldu. Şimdi, asker, polis ve siviller dâhil, olağanüstü bir kıyım yapılıyor.
Bunların Gülenci oldukları hemen nasıl tespit edildi? hayret ki ne hayret!
Bir yerlerde bunların Gülenci diye kayıtları mı vardı?
Temizlik hareketinde, suçluların yanında suçsuzlar da olacaktır.
İşte bu durum çok önemli. Hükümet kanadının çok titizlikle davranması gerek.
Şunu çok merak ediyorum, bürokrasi içerisine atanan memurlara kim vesile oldu, onların göreve gelmelerinde siyasi destek olunmadı mı?
Peki, bu siyasiler kim?
AKP içerisinde, hiç Gülen taraftarı milletvekili, Bakan, İl ve İlçe Başkanları, üyeleri, belediye başkanları, Belediyelerde çalışan personel yok mu? Mutlaka vardır. Onların görevlerine neden son verilmiyor?...
Mademki, Gülenciler çok tehlikeli, bugüne kadar neden onlardan medet umuldu?
Siyasilere gelince, aldatıldık, kandırıldık, deyip sıyrılıyorlar. O zaman, Gülenci dediğiniz ve işten attığınız kişilerde kandırılmış olamaz mı? Onlar da kandırıldık, aldatıldık, derlerse ne olacak?
Bakın ben, 1985 yılından beri Gülenin iyi bir artist olduğunu, ağlayarak, milleti kandırdığını, onun amacının yavaş yavaş devleti ele geçirmek olduğunu, anladım da, sizler neden anlayamadınız.
AMAÇ BELLİ, DARBE BAHANE
Tüm dünyanın çekindiği Türk ordusunun ruhuna Fatiha okuyacağız herhalde.
Her Türk asker doğar, asker ölür. Türk milletinin yeri geldiğinde, kadını, erkeği, genci, yaşlısı hepsi birden asker olabilir. Bunu bilen emperyalist güçler, orta doğuyu şekillendirmek için ilk önce Türk Ordusu’nun zayıflatılması gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle ordunun içerisine sızdırdıkları paralelciler sayesinde, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları ile orduyu zayıflattılar, suçsuz birçok değerli ordu mensubunu ordudan atılar hapishanelere tıktılar ve mağdur ettiler.
Bu zaman zarfında iktidarda kim vardı? AKP.
Sonra ne oldu? Feto ile ara açıldı ve bir şeylerden kuşkulanıldı, paralelci ilan edilen Feto’cuların üzerine gidilmeye başlanıldı.
Mağdur edilen ordu mensupları serbest bırakıldı ve  “Yaa yanlışlık yaptık, bizleri paralelciler kandırdılar” diyerek, bu sefer de Paralelcilerin üzerine gitmeye başladılar.
Paralelciler baktılar ki, öyle veya böyle kıyıma uğrayacaklar, kimin aklına uydular ise uydular ve uyduruk bir Darbe girişimine kalktılar. Hem kendileri belalarını buldu, hem ailelerini ve çocuklarını perişan ettiler, hem de ülkeyi kaosa soktular.
Şimdi ise, paralelcilerin yapmaya kalktıkları uyduruk darbe girişiminden sonra, üçüncü dalga orduyu tam manasıyla çökertmektedir.
Tamam, yerden göğe haklı AKP iktidarı….
Çünkü Paralelciler, Hükümeti yıkmak, yerine kendileri geçmek istiyorlardı. Devleti çökerterek, İslam Cumhuriyeti’ni kurma niyetleri olduğu malum. İyi oldu, ordunun içerisinden ve diğer kurumlardan temizlenmeleri.
Tamam, buna kimsenin itirazı yok. Ancak, şu son alınan kanun hükmündeki kararname ile orduya yapılmak istenenin amacı ne?
Ordumuz yıpranır, küçülür ise, içimizde ve dışımızda bu kadar hainler ve düşmanlar var iken, kim savunacak Türkiye Cumhuriyetini?
Polisi ordunun yerine koymakla bu iş olur mu zannediyorsunuz! Polisin görevi ayrıdır, ordunun görevi ayrıdır.
Paralelcileri temizlersiniz, orduyu eski gücüne kavuşturursunuz, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, Demokrasiye ve Hukukun üstünlüğüne saygılı bir ordu hiçbir zaman durup dururken keyfi kalkıp darbe girişiminde bulunmaz. Bulunamaz da...
Son kanun hükmünde kararname ile ne yapılmak istendiğine bakalım.
Ya biz anlamıyoruz, ya da hangi amaçla bunlar yapılıyor, bizlere daha iyi açıklasalar da biz de bilsek.
Alınan kanun hükmündeki kararname ile yıllardır orduya asker yetiştirmede temel eğitimi yapan askeri liseler kapatıldı. Harp okulları kapatıldı. Yerine Askeri Üniversiteler açılacakmış.
Temelden yetiştirilen askeri eğitime son veriliyor.
YAŞ yapısına 1. Dışişleri bakanı 2. İçişleri bakanı 3 Başbakan yardımcıları 4. adalet bakanı eklendi
Tüm askeri hastaneler sağlık bakanlığına devredildi
Askeri mahkemeler adalet bakanlığına devredildi
Genelkurmay ve ordu komutanları Başbakanlığa bağlandı

Cumhurbaşkanı ve başbakan Genelkurmay başkanına ve ordu komutanlarına direk emir verebilecek.
Söz konusu kararname de ne yapılmak istendiğini, isterseniz biz anlatmayalım, sizler bulun çıkarın.
Tek söyleyeceğimiz, askerin gücü azaltılmakta, siyasilerin kontrolüne girmekte, askeri okullara her yerden öğrenci alınabilme olanağı sağlanmaktadır.
Eh Ordumuzun ruhuna Fatiha okumanın zamanı geldi demek ki!
Şunu kimse unutmasın, ordumuz azaltılır, zayıflatılır ve morali ve psikolojisi bozulur ise, ülkemiz iç ve dış tehditler karşısında savunulamaz, işgal de edilir, bölünür ve parçalanır da. Ordumuz ile fazla uğraşılmaması gerek. Ordu mensuplarının da durup dururken, darbe falan girişimine kalkmaması, asli görevini yerine getirmesi gerek.
Bırakın Demokrasi içerisinde millet yolunu çizer ve layık olduğu iktidarı başa getirir.
01.08.2016
Zekeriya Tümer