"VATANA
İHANETİN BEDELİ" MUTLAKA ÖDENİR
ZEKERİYA TÜMER
Üzerinde
yaşadığı toprakların kıymetini bilmeyen nankörlere mutlaka ALLAH cezasını
verir.
Rahmetli Bitlis Milletvekili ve eski Dışişleri Bakanı
Kamuran İnan vefat etmeden önce ; “Biz içimizde ne kadar çok vatan haini
yetiştirmişiz, yazık” demişti.
Helal süt emmiş, yediğini inkâr eden, içtiği suyun
kıymetini bilmeyen, menf1aati uğruna ülkesine zarar vermeye çalışan kişiye,
vatan haini denmez de ne denir?
Osmanlı’nın gümbür gümbür yıkılışını seyreden o zamanın
devlet adamlarının ihanetini yaşamadı mı bu ülke?
Koskoca bir imparatorluk yıkılırken, ülkenin kurtuluşu
için mücadele etmesi yerine, ülkeyi İngiliz, Fransız, Amerika, hatta Yunan
askerine teslim etmek isteyen hainlerin uzantıları bugünlere de mi geldi acaba
diye insan düşünüyor!
20.08.1921 de Sadrazam Salih Paşa ne demiş: “İngiltere’ye
direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.”
Yani direnmeyelim, İngiltere’nin boyunduruğu altına
girelim ve teslim olup, sömürge olalım demek istiyor.
Daha 1917 yılında İngiliz Ordu Komutanı General Mine’ye
hariciye nazırı olan Mustafa Şerif Paşa haini ise şunları söylemiş: “Kendim,
kabinedeki arkadaşlarım, Sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve
ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu İngiltere tarafından idare
edilmektir.” Demektedir.
Koskoca Osmanlı kendisini idare edememekten aciz duruma
düşmüş ve İngiltere’nin boyunduruğu altına girmek istediğini Sultanın da
istediğini ifade ediyor. Bu hain ve kişiliksiz insanlar ülkeyi batağa
sürüklemişlerdir.
Hariciye Nazırı Sefa Bey “Osmanlı hükümeti Ermenilere
toprak verilmesini kabul ediyor”( 29.01.1921.) diye İngiliz Yüksek Komiseri
Rumbold’a söylüyor. Neresinden uydurmuş Allah bilir.
Ermenilere nereyi vermeyi düşünüyorlar dersiniz? Kendi öz
vatan toprağını, korkularından peşkeş çekiyorlar.
Maalesef bugün de aynı düşüncede olanlar PKK’ya toprak
vermeye kalkmasınlar. PKK’nın çoğu Ermeni zaten.
Utanmaz, arlanmaz Osmanlı’nın Adliye Nazırı (Medrese
Çıkışlı) Ali Rüştü’nün düşüncesine bir bakalım. Ne demiş: “General
Paraskevopulos’un ordusu, şimdi sürat ve şiddetle harekâta devam eyleyecek
olursa, bir haftada Ankara önlerinde bulunacaktır. Yunan ordusunun başarısı için
dua edin. Yunan ordusunun ilerlemesi hükümetimizin programına uygundur. Bu ordu
bizim ordumuzdur.” (12.07.1920)
Hain, alçağın söylediğine bakın. Bir de utanmadan dua
edin, diyor. Böyle hain ve alçakların uzantıları da bugünlere kadar gelmiş
olmasın.
Kuvay-ı Milliyecilere, Atatürk’ün istiklalleri için
savaşan ordusuna, dua edin demiyor, Yunan Ordusunu kendi ordusu kabul ediyor.
Bir de utanmadan Yunan ordusunun ilerlemesini hükümetin programına uygun
olduğunu söylüyor. Böyle bir hükümet vatansever olabilir mi?
1920 de Nazır olan Rıza Tevfik haininin düşüncesine
bakalım.
“Anadolu direnişi bir blöftür. Avrupa medeniyeti
Anadolu’yu bu zararlı haşereden temizleyecektir. Hüküm galibindir. Medeniyeti
temsil eden İngiltere gibi bir devlete itiraz etmek küstahlıktır.”
Asıl küstahlığı kendisi yapmış farkında değil. Memleketi,
karış karış yabancılara satmaya çalışan ve Türk milletini köle yapmaya çalışan
bu zihniyetin uzantılarını 2016 yılında da görüyor gibiyiz.
Anadolu zararlı haşereleri elbette temizleyecekti. Zararlı
haşere Osmanlıyı yıkan içindeki hainlerdi. Anadolu’nun kahraman yiğitleri bu
zararlı haşereleri temizlediler ve yepyeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini
kurdular.
Bugünde Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak, parçalamak
isteyen haşereler de elbet temizleneceklerdir. Bunu kimse unutmasın.
İngiliz Muhipler Derneği Başkanı, Adliye Nezareti
Müsteşarı ve yazar Sait Molla diyor ki: “İngiliz mandası istediğinizi bütün
itilaf temsilcilerine, hükümete ve gazetelere bildiriniz.” 23.05.1919 da
Belediyelere Genelge gönderiyor. Ardından 01.05.1920 de de “Anadolu’daki
Milliyetçi hareket boşa gitmeye mahkûmdur.” Diyor.
Vatan haini şunu idrak edemiyor: Milliyetçi hareket her
zaman başarılı olmuştur. Vatanı için ölmeyi göze alan Anadolu’nun kahraman
evlatları İngiliz Mandasını istemek bir yana düşmanlarını tek tek temizlemiş ve
pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.
Yazar ve Nazır Ali Kemal haini ne demiş: “Bu ülkedeki
yabancı askerler, Teşkilat-ı Milliye’den bin kere daha iyidir.” (23.04.1920)
Düşünün, bu adama benzeyen yazar ve çizer takımı 2016
yılında da yazıp çiziyorlar mı? Ne dersiniz?
Gelelim Vahdettin’e. Osmanlı Padişahının sonuncusu.
“İngiliz ulusuna karşı beslediğim sevgi ve hayranlık duygularımı babam Sultan
Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım.”
Başka miras alamamış, İngiliz hayranlığını almış.
Daha o kadar çok yukarıdaki sözlere benzer sözler
söylenmiş ki, bu sözleri söyleyenlerin çoğu da devlet görevlileri. Ülke işgal
altında, kurtuluş yok. En iyisi teslim olalım, Türklerin yok olmasına göz
yumalım. Böyle bir zihniyetin var olduğu 1920 ler de, umudunu yitirmeyen bir
kişi var. O da Mustafa Kemal.
SON SÖZ: Amerikalı yazar Prof. Justin Mc. Carty’ye ne
demiş:
“…Atatürk olmasaydı, Türk belki Özbekistan’da
olurdu, ama Trakya ve Anadolu’da kalmazdı. 100 yılda tüm civar büyük
coğrafyadan sürülmüş ve katledilmiş Türklerin Konya Ovası’ndan sürülmeleri ve
atılımları ne kadar sürerdi sanıyorsunuz.” Ve Amerikalı tarihçi devam ediyor:
“..Ne Türk ne de Türkiye kalırdı. Mustafa Kemal sadece ülkeyi kurtarmadı, Türk
neslini kurtardı.”
Yabancı bir yazar, hem de Amerikalı, gerçekleri
görebiliyor ve ana gerçeği söylüyor, bizler ise halen Mustafa Kemal Atatürk’ü
anlayamıyor ve tarihten silmeye çalışıyoruz.
26 Ağustos’ta başlayıp, 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da
Mustafa Kemal’in başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan
muharebesi kazanılıp, Yunan İzmir’de denize dökülmese idi, Amerikalı Prof.
Justin Mc. Carty’in dediği gibi, Türk milleti tarihten silinecek, İslamiyet’te
tehlikeye girecekti. Anadolu’da sığıntı halinde yaşamaya mahkûm edilen belki
çok az bir Türk kalacaktı, onların da bazılarının babalarının kim olduğu da
belli olmayacaktı.
15 Temmuz uyduruk darbe girişimi nedeniyle, Türk
milletinin milli duygularının kabarmış olduğu bir anda, 30 Ağustos Zafer
Bayramının çok daha görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?
Demokrasi kuruldu diye milyonlarca insanın bayram havası
niteliğinde Yenibosna meydanında toplanmasında herhangi bir bomba telaşı
olmamışken, 30 Ağustos’ta neden olsun.
Üstelik Cumhurbaşkanının Başkomutanlık sıfatı da üzerinde
iken, Ankara’da ve tüm yurtta görkemli bir şekilde kutlanması gerekmez mi?
Milli Bayramlar, insanların milli ve manevi duygularını
yükseldir.
Bazı şeyler lafta değil, sözde yapılmalıdır.
AKP Hükümeti terör bahanesi ile milli bayramların
kutlanmasını engelleme yoluna gitmemelidir. Bu hareket, olumlu değil,
olumsuzluklara sebep olabilir.
Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkmanın tam
zamanı…
22.08.2016