27 Aralık 2023 Çarşamba

2024 yılı hayırlı olsun.

 

TÜMER DİYOR Kİ: 

2024 seni kutlamak içimden gelmiyor!

Sevgili dostlar, sizlerin içinden;  2024 yılına giriyoruz, yeni yılda umutlarımız var, gelecek günlerimiz aydınlık olacak, refah, kalkınmış, huzur dolu bir ülkede yaşayacağız. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği aydınlık olacak düşüncesi geçiyor mu? 

Ahh o eski yeni yıllar nerede! Nerede umutla bekleyişler! 

Yeni yıla girerken sevinmenin yerine üzülmek gerek!

Neden mi? 

Nedeni çok basit. Ömrümüzden bir 365 gün daha azaldı. Yani hep kaybettik, kazanmadık. 

Size  bununla ilgili hemen kısa bir hikaye anlatayım.

Zamanın birinde, İstanbul'da Eminönü'nde karşılıklı iki mağaza.

Birisi Mişon'un mağazası, karşısındaki de Mehmet emminin mağazası. İkisi de esnaf. İkisi de kumaş satıyor. 

Mişon'un mağazasına  akşama kadar müşterinin birisi giriyor, birisi çıkıyor. Bizim Türk Mehmet ağa ise, ancak günlük masraflarını karşılayacak kadar satış yapıyor.

Akşam olunca mağazaların kapıları kapatılırken, Mişon " hay Allah bugün de zarar ettik", diyor ve mağazanın kapısını  kapatıyor. 

Bu söz bizim Mehmet ağa'nın dikkatini çekiyor. Her gün aynı sözü söylüyor ve mağazasının kapısını  kapatıyor Mişon. Kendi kendine düşünüyor. Yahu adam akşama kadar para basıyor, müşterilerin birisi geliyor birisi gidiyor, gene de her akşam "bugün de zarar ettik" diyor, bu nasıl iştir. Ben bunu ona soracam diyor ve bir gün Mişon mağazısının kapısını  kapatırken soruyor. 

-Komşu, her gün kapını kapatırken, "Hay Allah bugün de zarar ettik" diyorsun. Sen bizden çok kazanıyorsun, ne zararı, zarar eden biziz, sen hep kar ediyorsun. Neden böyle söylüyorsun," diyor. 

Mişon gülüyor ve evet komşu, bugün de zarar ettim. Çünkü bugünde akşam oldu ve ömrümden bir gün daha eksildi, diyor. 

Evet dostlar, 2023 yılı da geride kaldı ve bizler de ömrümüzden 365 gün  daha kaybettik ve zarar ettik. Şimdi 2024 yılına gireceğiz, bunun neresine sevinelim. Her geçen gün kaybediyoruz. 

2023 yılı zaten acılar ile dolu geçti. 6 Şubat 2023 de 11 ilimizi kapsayan çok büyük depremin olmasının üzerinden bir yıl geçti, halen yaralar sarılmadı. Acılar devam ediyor. Biz kendi acılarımızı unutuyoruz, şimdi de Siyonist İsrail'in Filistin halkına Gazze'de uyguladığı soykırım saldırılarında ölen çocuklara, yaşlılara, gençlere, insanlara üzülüyoruz. 

Türk milleti yufka yürekli. Dünyanın neresinde bir zalimlik olsa, zulüm olsa üzülür, ağlar. Bazen de yas bile ilan eder. Bayrakları yarıya indirir. 

En büyük üzüntümüz de son günlerde üst üste gelen acı haberler.  Genç evlatlarımızın, askerlerimizin vatanları uğruna pisi pisine PKK ve terör örgütlerince öldürülmeleri. 

Her gün olmasa da genç askerlerimizin zaman zaman ölüm haberleri tek tek de olsa geliyor. Bunlara alıştı millet. Ancak, birden çok kişinin ölüm haberi gelince, o daha büyük üzüntü oluyor. 

Hep garipler öldürülüyor, neden zengin çocukları ölmüyor, diye söylemler yapılıyor. 

Boş söylemler. Nedeni gayet basit!

Zenginlerin çocukları nasıl askerlik yapıyorlar? 

Onlar paralı, sözleşmeli asker olurlar mı? 

Göz göre göre, sözleşmeli asker olup, ölümü göze alarak askere giderler mi? 

Elbette fakir, iş bulamayan, çaresiz insanların evlatları, hem vatan sevdası ile hem de para kazanmak amacı ile bile bile sözleşmeli personel oluyor ve askere gidiyor. 

Askerlikte de risk çok fazladır. Görevler ağırdır. Maalesef terörle mücadele etmek de kolay değildir. Ne kadar tedbirli olursan ol, şehit olmak mümkün olabiliyor. 

Devlette mutlaka birileri görev yapacaktır. Yaptıkları görevler de kutsaldır.  Kimse evladının ölmesini istemez. Acıyı yaşayan bilir. Allah kimseye bu acıyı tattırmasın. 

Ölenler üzerinden de siyaset yapmamak gerek. İkbal uğruna şehitler siyasiler tarafından kullanılmamalı. Acıyan yürekler tekrar acıtılmamalı!

İnsanın ağrına giden, pisi pisine öldürülmeleri. Vatanın topraklarını savunma durumunda geçmişte İstiklal savaşında, Çanakkale'de ölen evlatlarımız için de yürekler yanmıştır. Lise talebeleri bile askere giderek, şehit olmuşlardır. Ancak, o günkü şartlar vatanın işgali idi, bu nedenle kadınımız, erkeğimiz, çocuklarımız, hep birlikte vatan için savaşmışlar ve canlarını ortaya koymuşlar, bugünkü yaşadığımız ülkemizi bizlere bırakmışlardı. 

Bugün emperyalistlerin destek verdiği PKK denen terör örgütü ile uğraşırken genç evlatlarımız pisi pisine öldürülmekteler. 

İşte insanın içi bunun için sızlıyor!

Amerika başta olmak üzere İsveç ve diğer bir çok batı ülkelerinin de destek verdiği bilinmekte olan terör örgütleri yüzünden genç evlatlarımızın öldürülmelerine elbette yürekler dayanmıyor, üzülüyoruz. 

Bizlere üzülmek yaraşır. Şimdi 2024 geliyor diye nasıl sevinelim? Bir sebep var mı?  

Halkın geçim gücü gittikçe azaldı, kiralar aldı başını gidiyor, kirada oturanlar perişan, ev sahipleri ise kiraları arttırıp, kiracısını evden çıkarabilmek için her çareye başvuruyor. Çare bulunamıyor. Açlık sınırı yükseldi, gençlerin ümitleri kalmadı, ülkeden kaçan kaçana. 

Emeklilerin durumu daha da perişan. Sanki emeklilerin yaşama hakkı yok. Aldıkları maaş ile geçinmeleri gittikçe zorlaşıyor. Onlarda kira veriyor, onlarda yemek içmek zorundalar. 

Asgari ücret Ocak'ta artacak, emekli maaşları artacak, çalışanların maaşları artacak. Güzel artsın, artsın da zamlar yapılmasa! Zamlar yapılıp, fiyatlar durmadan arttıktan sonra, yapılan zamların hiçbir kıymeti kalmıyor ki! Dolara endeksli yaşayan bir ülkede, dolar arttıkça, paranın değeri düşüyor, alım gücü azalıyor. Önemli olan buna çare bulabilmek.

Siyasilerimiz sağ olsunlar, sert üslupları ile, ortalığı gerdikçe geriyorlar,  vatandaşı birbirlerine düşman ediyorlar.

Vatandaşın sinirleri gergin, her an en ufacık bir olayda, kavga ediliyor, hatta yaralanmalar, öldürmeler bile olabiliyor. 

Dolar yükseldikçe yükseliyor, faizler bir türlü aşağı çekilemiyor, ürünlerin fiyatları da her gün arttıkça artıyor, zamlar yağmur gibi yağıyor. 

2024 yılında daha da zamlar gelecek. Hadi şimdi siz gelin de 2024 yılı geldi, yeni yılda mutlu olacağız diye sevinin ve 31 Aralık gecesi 2023 sana güle güle, 2024 hoş geldin diye sevinin.!

2024 yılının üçüncü ayında Belediye seçimleri var. Çok önemli bir seçim. Ülkenin belki de kaderini belirleyecek bir seçim. İktidar partisi ve ortağı olanlar kaybettikleri Belediyeleri alabilmek için müthiş bir mücadele içerisine girecekler. Kaybettikleri belediyeleri geri aldıkları taktirde, 2024 yılında  bakalım hangi gelişmeleri göreceğiz ve şahit olacağız. 

Gerildikçe gerilmeyelim, bölündükçe bölünmeyelim, bu önemli!

Umutlarımız tükenmemeli, gelecek günlerimiz daha iyi olmalı, ömrümüz tükenirken, biraz huzur, biraz mutlu, kimseye muhtaç olmadan yaşamak hakkımız olmalı, öyle değil mi?

Zengin ile fakir arasında uçurum kalkmalı, Devletimiz güçlü olmalı.

2024 yılı, hadi sen bizlere şans getir, uğur getir. Her gün ömrümüzden bir gün alsan da, yaşamımız mutlu ve huzurlu olsun. Ülkemde kavga olmasın, barış olsun. Kalkınmış, müreffeh, mutlu, huzurlu bir ülke olsun. Hadi 2024 bunları bizlere sağla.

Gene de biz diyelim ki; 2024 yılı tüm dünya için ve ülkemiz için hayırlı olsun. Barış ve kardeşlik öne çıksın. Savaşlar son bulsun. İnsanca bir yaşam dünyaya hakim olsun. 

Olur mu dersiniz! Belki olur, ben göremeyebilirim de, belki yeni doğacak, arkadan gelen yeni nesiller görebilir. 

Cumhuriyetimiz yüz yaşını doldurdu, eskidi diyorlar, ikinci yüzyılda yeni nesiller olacakmış, ülke de kalkınacakmış, öyle söyleniyor!

Hadi hayırlısı....

27.12.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com



26 Aralık 2023 Salı

Benim manevi mirasım İLİM VE AKILDIR

TÜMER DİYOR Kİ: 

Atatürk'ü iyi anlamalıyız. Ayrıca da anlatmalıyız. Bugüne kadar Atatürk'ün fikir ve düşüncelerini çok iyi anlatamadık ve anlayamadık. 

Ben de bu konuda elimden geldiğince video kayıtları yaparak, yorumlarımla Atatürk'ü anlatmaya çalışacam. Bugüne kadar çok yazdık, anlattık. Cumhuriyet'e ve Atatürk'e borcumuzu hiç olmazsa bu şekilde ödememiz gerek. 

Atatürk düşmanları gelecek nesiller yetiştirmek için çok küçük yaşta çocukları bünyelerine alarak eğitiyorlar. Neden Atatürk'çü düşünceyi savunanlar bunu yapmıyorlar? Dünyanın kabul ettiği ve fikir ve düşünceleri ile topluma ışık saçtığı bir dünya liderine neden tam manası ile sahip çıkılmıyor?

Tek yol var, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu. Bu yolda yürümek gerek. Ülkemizin kalkınmış, müreffeh bir ülke olması buna bağlı. 





 

3 Aralık 2023 Pazar

sevgiliye mektup

 TÜMER DİYOR Kİ: 

Merhaba sevgili dostlar. 

Dünyadaki hayatımız doğum ile başlar, ölüm ile biter. 

Bu zaman zarfı içerisinde bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerini yaşarız. 

Bu yaşam içerisinde aşklar, sevgiler yaşanır. Sevinçlerin yanında, üzüntüler ve acılar da yaşanır. 

Güzel duygular seline kapılırsın, aşkı yaşarsın. Bu aşk bazen mısralarda şiir, şarkı, hikaye,  roman, olarak dile getirilir. 

Şunu kimse unutmasın, aşkın yaşı yoktur. Sevgi herkese lazımdır. Sevin, sevilin ve aşkı her yaşta da olsa yaşamaya çalışın. 

Neyse biz bırakalım içinde bulunduğumuz dünyanın kötü tarafını, aşkın duygularını dile getirelim yazdığımız sevgiliye mektup ile: 

NOT: Bu yazımı birkaç gün evvel yazmış ve yayınlamıştım. Bugün yani 05.12.2023 günü Ankara'dan bir haber aldım. Vefat haberi. Yaş 23-24. Bir aşk yaşanmıştı. Gerçek bir aşk. Bu yazılar o aşkların eseri idi. Farkına varmadan bu yazıyı yazmışım. Şimdi ise bu yazımı aşkı bana yaşatan, sevginin en güzel duygularını gençliğimde bana yaşatan Nesrin'e armağan ediyorum bu yazımı. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun. 





SEVGİLİYE…!

Bu kitaba ben senin için başladım. Bu sayfalardaki acılar, heyecanlar, şüphe ve ıstıraplar sana hiç de yabancı değildir.

Çünkü onları sen yarattın. Ve günün birinde böyle olmasını da sen istedin.

Senin yarattığın şeyleri ben ancak kelimelerin kalıplarına dökmekle yetindim. Onlara kendimden bir şeyler katabilecek kadar bir gönül huzuru içinde olsaydım, duyduğum sevginin ve yaşadığım heyecanın ilahi güzelliğini aynen terennüm etmeye muvaffak olur ve belki de bir şaheser yaratırdım. Fakat sen kalbinin billur kadehine doldurduğun sevgini, bana şüphelerin zehriyle karıştırarak verdin.

Tertemiz ve arı bir sevgiyle sarhoş olsaydım, bu sayfalardaki sayıklamalarım, daha düzgün, daha güzel olurdu herhalde… Bu yüzdendir ki, bu satırlar, benim değil, senin eserin.

Bu sayıklamaların daha ne kadar devam edeceğini sorarsan sana şu cevabı veririm.

-Daha ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ki…

Beni satırlarımla ve mısralarımla değil; satırlara ve mısralara gömülen duygularımla oku,

Hani ben ağlamam diyordun? Ne bu? Ne bu gözlerinde parıldayan? Sevgi mi, ıstırap mı, özleyiş mi, pişmanlık mı? Hani ben üzülmem diyordun? Ya kirpiklerindeki damlalar?.. Ya bakışlarındaki duman?

Sevginin ıstırabında bile bir zevk olduğunu sende mi öğrendin yoksa.

Ağlama sevgili kraliçem…

Yolların gurbete girdiği yerde yolcular ağlamaz…

Mesafelerin ardında kalan gözyaşları çoktan kurumuştur.

Bana bir şeyler vermek istiyorsan kalbini ver… Bana acımak istiyorsan kendine acı… Bana yaklaşmak istiyorsan gözlerini sil.. Ve doğan yıldızlara bakarak günahlarımızı affetmesi için tanrıya dualar et.

Sana ne kadar nefret ve kinimden bahsedersem, seni o kadar sevdiğimi anla. Ve sözlerime asla inanma kadınım..

Aşkın nefret ve kinle karışık olduğunu, sen gene benden daha iyi bilirsin.

Saçlarını omuzlarında demet demet dağıt… Alnındaki iri ter damlalarını mendilinle sil.

Titreyen parmaklarımı sıcak avuçlarında tut. Ve siyah gözlerini bulutlu gözlerime dikerek bana (Evet) de kadınım..

Niçin hala sessiz, sedasız oturuyor; ve neden bana bir şeyler söylemek istemiyorsun? En azılı düşmanlar gibi karşımda fırıl fırıl dönen akrep ve yelkovan, biraz sonra veda kampanasını çalacak. Son şarkımızın zamanı hala gelmedi mi!

Kalbini kıracak bir şey söylemedim ki.. Bana niçin darıldın?

Saadetini çalanlar seni anlayabilselerdi, ne kendi saadetlerine suikast yaparlar, ne de başkalarının saadetinin katili olurlardı.

Tanrı, bütün kadınları senin gibi yaratsaydı, dünya rüyasında bile göremeyeceği bir sulha kavuşurdu. .. Ve tanrının yarattığı bütün erkekler, sevdiklerini, seni sevdiğim kadar sevselerdi dünya yüzünde aklı başında bir erkek kalmazdı…

Kör gözleri sivri uçlu hançerler ne zaman oyacak, bilmiyorum.

Mademki birbirini tanımamış iki yabancı olacaktık… O halde niçin beni sevdin? Ve dudakların dudaklarıma neden sadakat mührünü bastı? Mademki yaşamış olmamla, doğmamış olmam arasında hiçbir fark yoktu… Ey, bir anlık sevgine beni kurban eden anam.. Niçin doğurdun bu ıstırap çocuğunu?,,,

Şafak vakti yatağında sessiz sessiz uyuyan genç kızların rüyalarını dolduran hayaller ne kadar güzeldir, bilir misin?

ELİNLE KURDUĞUN MABEDİ YIKTIN

SANMIŞTIM SEVDİĞİM AŞKA LAYIKTIN

BİR ZAMANLAR ARZU İLE KARŞIMA ÇIKTIN

ŞİMDİ ÇIKSANDA BİR, ÇIKMASANDA BİR