30 Aralık 2021 Perşembe

Ümit ümit hep ümit, gıdamız oldu simit.

TÜMER DİYOR Kİ:

Ümit ümit hep ümit, gıdamız oldu simit.

Yeni yılda bekleriz, yuvamıza kiremit.

Sevgili okurlar, bugün 31 Aralık 2021.

2021 senesinin son günü. Bugün akşam yeni bir yıla girmenin sevincini yaşamak isteyecek insanlar.

Fakir’in ve orta gelirlinin sene de bir gün eğlenmeyi düşlediği gün bugün. 

Zengin olanların  zaten her zaman eğlenebilme imkanları var. Onlar istedikleri zaman en pahalı kulüplerde, restoranlarda, otellerde, kendi özel mekanlarında eğlenebilirler.

Sevgili okurlar sizi geçmişe götürerek bugünlere gelmek istiyorum. İlk önce de 1987-88 yılında TRT de sanatçıların yılbaşı kutlamaları videosunu buraya koymayı düşündüm. İzleyelim. 

1987 1988 TRT Yılbaşı Kutlamaları Zeki Müren , fatma Girik v s YouTube

Fakir ve orta gelirli insanlar, ancak sevdikleri dost ve arkadaşları ve de komşuları , akrabaları ile çoluk çocukları, torunları ile bir araya gelerek eğlenebilirler.

Çocukluğumdaki, gençliğimdeki yılbaşı günlerini nasıl kutlardık. 

O günleri düşledim. 

Ne güzel ve mutlu  günlerdi.

Ankara'nın Çankaya semtinde Çevre Sokakta, bahçeler içerisindeki küçük ama sıcak gecekondulu evimizde samimi ve içten duygularla yeni yılın gelişini umutlarla  kutlardık.

Her gelecek yıl yeni umutlar besler, güzel günleri hayal ederdik. 

Komşular, kardeşler, enişteler, yeğenler hep birlikte doluşurduk küçücük  evimize. 

Dışarıda bir metre kar. Her taraf bembeyaz. Bahçede kocaman bir Kardan adam. Gözlerinde kömür, burnunda havuç, boynunda atkı, kafasında bere.

Kok kömürlü soba gürül gürül yanar, evin içerisi sıcacık olurdu. Zaten insanlarımız sıcak ve samimi idi. Kimse kimsenin arkasından konuşmaz, kimse kimsenin dedikodusunu yapmazdı. 

Rahmetli annem, sabah kalkar hamurunu yoğurur, başlardı lokma dökmeye. O bir yandan kızartır, tepsiye koyar, ben de tepsiden gizli gizli alır yerdim. Şekersiz şekersiz yerdim. Annem farkında olurdu da  hiç ses çıkarmazdı. Gene sıcak yağın içerisine lokmaları dökmeye ve kızartmaya devam ederdi.

Rahmetli Babam da nasıl becerirdi bilemiyorum ama, pişmaniye yapardı. Şeker kaynatılır, sonra unla karıştırılır, saatlerce uğraşırdı babam. Neticede valla bal gibi pişmaniye yapar, zevkle yerdik.

Doğal gaz yoktu, şimdiki ocaklar yoktu. Gaz ocağı vardı. Pompalar pompalar ateşin hızını arttırır üzerindeki tencere kaynardı. 

Kömür sobasının üstünde de istediğini kaynatır, kestaneleri patlatır, ekmekleri kızartırdık. 

Akşam olunca, komşular ellerinde,kucaklarında meyveler ve evlerinde yaptıkları yemekler ile birlikte tek tek gelirlerdi. 

Dolmalar sarılmış gözlemeler, bazlamalar yapılmış, kuru yemişler, leblebiler, bademler, fındıklar, fıstıklar.

Kestaneler, mısırlar patlatılmış, çocukların önlerine konurdu. 

Kendi beslediğimiz Hindi kesilmiş  güzelce kızartılmış, içi iç pilavla doldurulmuş, sofraya getirilir, koca bir sininin içerisine konurdu. 

Neşe ile yemekler yenirdi.

Sonra başlanır tombala, fırdöndü, at yarışı gibi değişik oyunlar oynanmaya.

Tombalada her sayının çekilişinde heyecan yaşanır, kim çinko yapacak, kim tombala yapacak merakla beklenirdi. Arkadan 1.ci Çinko diye birisi bağırdığında tüm kafalar oraya çevrilir, çinko yapan sevinir, yapmayanlar belki ikinci çinko'yu ben yaparım heyecanı ile tekrar torbadan çekilecek sayıları beklemeye başlardı. 

Tombala biterdi, ortaya bir tepsi konur, herkes etrafına dizilir, fırdöndü çevrilirdi sıra ile. Ufak bir para ile oynanır. Önemli olan heyecan yaratmaktır. Çeviren dikkatle izler, bir koy gelirse, beş kuruş daha koyar, hepsini al gelirse, tepsideki paraların hepsini alır, sevincinden çoşardı. 

Kağıtlarda at yarışları oyunları vardı. Onlar tahmin edilir, sonra da su ile üzeri ilaçla kapatılmış olan yerler silinir, altından çıkan sayılar okunur. tahmin edenler kazanır, edemeyenler kaybederdi. 

Ufak paralarla oynanan oyunlarda büyüklerin kazandıkları paralar  oyun sonunda toplanır, hesaplanır, kaç tane çocuk varsa onlara eşit şartlarda harçlık olarak pay edilir, çocuklar sevindirilirdi.

Değişik oyunlar sergilenir, kahkahalar ile gülünülürdü. 

1969 yılına kadar Televizyon yoktu. 

Radyo dinlenir, türküler ve oyun havaları çalarsa, kalkılır oynanırdı.

Televizyonun yayın hayatına başlaması ile eski yılbaşı eğlenceleri yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Gene toplanılıyor ama, televizyondaki eğlence programları seyredilmeye başlanılıyor, eskisi gibi tombala, fırdöndü oyunları çok az oynanıyordu. 

1970 yılında rahmetli ağbim, sendikacı idi. Görev yaptığı sendikanın Bağlı bulunduğu Türk İş Sendikası onu Amerika’ya göndermişti. 

Dönüşünde Almanya'ya uğramışlar, oradan aldığı 56 ekran  küçük üstünden antenli televizyon getirmişti. 

Kurduk televizyonu.Bütün komşular bu sefer televizyondaki eğlence programlarını seyretmek için yılbaşı eğlencesine bize gelmeye başladılar.

Türkiye Radyo Televizyon Kurumundan siyah beyaz yapılan televizyon yayını tek kanal idi. Başka kanal yoktu. Tüm eğlence programları TRT Televizyonundan yapılırdı. Saat tam 24.00 ü gösterdiğinde dansöz çıkar yeni yıla öyle girilirdi. 

Nesrin Topkapi ve Yonca Evcimik TRT Nostalji Yılbaşı Programı 1983

 Herkes dansözü seyretmek için nerede ise Televizyonun içerisine girecek gibi bakarlardı. 

Yıllarca bu alışkanlık devam etti. TRT Televizyonu saat tam 24.00 ü çaldığında Dansöz erkanda görülürdü. 

TRT YILBAŞI KLASİĞİ DANSÖZ SHOW

Hadi şimdi de çıkarsın bakalım TRT. Biraz zor. Biraz değil, imkansız!..

Demek ki 1970-80- lerde daha mı hoş görülü idik ne?

Sanatçıların eserlerini dinleyebilmek onları yakından görebilmek için gazinolara gitmek gerek. Oralara herkesin gitmesi mümkün değil. Geçimini zor şartlarda sürdüren halkın gazinolara gitmeyi bırak önünden bile geçebilmeleri imkansız. 

Bu nedenle Televizyonun yayına girmesi ile sanatçıları yılbaşı gecesinde ekranda gören halk özlemlerini gidererek mutlu olmaya başlamışlardır. 

Bir çok sanatçı da bu sayede meşhur olmuştur. Özel Televizyon kanallarının çoğalması sayesinde ise, daha çok sanatçının Televizyonlara çıkması sağlanmış, halkta tanımadığı bir çok sanatçıyı bu sayede tanıma fırsatını bulmuştur. 

1970 yıllarında TRT de yılbaşı gecesi sahneye çıkanlar Bedia Akartürk-Gesi bağları, Neşet Ertaş-Halime Kız, Zülfü Livaneli-Leylim Ley, Ayten Alpman-Ben Varım, Semiramis Pekkan-Bana yalan söylediler, Barış Manço-Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkıları ile ilk çıkanlardandı.

Zeki Müren'i Televizyonda seyretmenin ise ayrı bir zevki vardı. Değişik orijinal kostümleri, mükemmel sesi ve söylediği şarkılar ile izleyicileri mest etmiştir. Emel Sayın, Gönül Akkor, Gönül Yazar, Nilüfer, Ajda Pekkan, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Nesrin Sipahi, Sezen Aksu, Cem Karaca, Adnan Şenses, Yaşar Özel, Seçil Heper, Erol Evgin vs. ilk aklımıza gelenler. 

Zeki Müren - Gitme Sana Muhtacım (1984 Yılbaşı)

Tiyatro Sanatçıları da kısa parodiler ve skeçler ile halkı güldürmüşlerdir. 

Zamanla Televizyon her eve girdi. Herkesin bir tane siyah beyaz televizyonu olmaya başladı.  Artık Yılbaşı geceleri komşular gelmiyor, en yakının olan çocukların ve ailede kim varsa onlarla kutlamalar yapılıyordu. 

                                                           1983 yılbaşı programından

Eski neşe kalmamış, eski oyunlar oynanmamaya başlamış, Televizyondaki eğlence programları seyredilmeye başlanmıştı. 

1980 den sonra siyah beyaz yayınlar kendisini renkli yayınlara bırakmaya başladı. 

Daha ileri senelerde ilk önce Star Televizyonunun yayına girmesi ve sonra da peş peşe diğer özel kanalların devreye girmesi ile artık Yılbaşı eğlenceleri eski havasını kaybetti. 

Gelişen teknoloji ve internetin de hayatımıza girmesi ile yılbaşı eğlenceleri artık evlerde Televizyon izlemek, İnternette gezinmeye dönüşmüş, böylece yılda bir de olsa akrabalarla da , komşunla da, çocuklarınla da yılbaşı gecesini beraber geçirmek tarihe karışmıştır. 

Zaten eskisi gibi Televizyonlarda renkli programlarında yapılmaması yüzünden, yeni yılın heyecanı kalmadı.

En önemlisi de şu son günlerde yaşadığımız Doların iniş ve çıkışları ile, hayat pahalılığının süratle artması, ekonomik baskılar, zorluklar, insanların gelirlerinin azalması, elbette çoğumuzda neşeli bir şekilde yeni yılı kutlamamıza engel olmaktadır. 

2021 Aralık ayının son on günlük döneminde yaşananlara ne demek gerek?

Doların yükselişini bahane edenler etiketlerdeki ürünlerin fiyatlarını devamlı yükseltmişlerdi. Dolar düştü, etiket fiyatları düşmedi. 

Bırakın gıda maddeleri dahil, önemli tüketim maddelerindeki ucuzlamayı,  her gün gene zam üstüne zam gelmekte. 

Faizlerin düşmemesi, Türk parasının dolara endekslenmesi, ekonominin kolay kolay düzelemeyeceği şüphesi vatandaş da tedirginlik yaratmaktadır. 

Asgari ücret arttı, ancak işten çıkarılmalar arttı.

Emeklinin gözü alacağı maaşa gelecek zamda. 

Çalışan kesim de maaşlarına zam beklemekteler. 

Ani bir süprizle iyi bir zam gelse de yeni yılı zevkle kutlasalar.

Bugün bir kasabın kapısında köy hindisi geldi ilanını görünce, gireyim sorayım bakayım fiyatını diye, girdim kasaba. Hindiler yolunmuş, camlı buzdolabında kuzu kuzu yatıyorlar. Sordum fiyatının ne kadar olduğunu. Kilosu 75 lira dediler. Bir hindi kaç kilo gelir dedim. 4-5 kilo geliyormuş. Yani bir hindi almak istersen 4 kilo gelse 300 lira, beş kilo gelirse 375 Türk lirası vereceksin. Aman bu hindiler bize göre değil, deyip hemen kaçtım. 

Böyle bir yılbaşı olsa ne olur olmasa ne olur. İçin buruk, dışın sevinse de, içinde ki sıkıntılar, acılar, eski günlerin özlemi seni mutlu edemiyor. Ancak, yapacak başka bir şey de yok.

Eskiden kartpostallar vardı. Rengarenk, onları doldurur, Postahaneye gider, kuyruğa girer, o kartpostalları sevdiklerine gönderirdin. Bazılarında ne güzel şiirler, yazılar yazılırdı. Sende  içinden gelen en güzel duygularını o kartpostalların arkasına yazar gönderirdin.

Şimdi öyle mi, elinde telefon watsaptan at mesajı olsun bitsin.

Çocuklar anne ve babalarını ziyaret edemezler, birlikte bir yılbaşı günü beraber olalım, birlikte yeni yılın gelişini kutlayalım demezler. Diyemezler. Çünkü onların da her biri bir başka şehirde olabilir.

Büyük sanatçı Zeki Müren'den yılbaşı kutlama mesajını da dinleyelim bakalım. 

Ne yapalım, geçmiş geçmişte kaldı. Geçmişte birlikte neşe ile kutladığımız, yakınlarımızın çoğunu kaybettik. Yaşam devam ediyor. Çark dönüyor. Gene Güneş doğuyor. Gece de oluyor, gündüzde, bahar da geliyor, kış da. 

Sevgili okurlar, hepimiz gelecekten gene de ümitli olmaktan vaz geçmeyelim. Pozitif enerji salalım etrafımıza. Mutlaka dalgalanan denizler durulur, esen rüzgar kesilir. Kış da biter, yaz da son bulur.

İstanbul dahil tüm dünyadaki geçmiş yıllara ait kutlamalar nasılmış.


İSTANBUL ve Dünyada 2021 Yılbaşı Kutlamaları - Dünyanın En Yüksek Gökdeleninde Havai Fişek Gösterisi

Herkesin gelecek günlerinin mutlu, huzurlu, sağlıklı olması dileğiyle, yeni yılınızı kutlarım.

31.12.2021

ZEKERİYA TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com. 

 

24 Aralık 2021 Cuma

23 ARALIK 1930 MENEMEN OLAYI

 TÜMER DİYOR Kİ:

CUMHURİYET TARİHİMİZDEKİ KARA BİR LEKE UNUTULMAMALI, UNUTTURMAMALIYIZ


                                                                 sesli dinleyebilirsiniz

23 ARALIK 1930 MENEMEN OLAYI

Ülkemizde şu an yaşanan ekonomik krizler geçmişte yaşanmış çirkin, alçakça, vatana ihanet edilen olayları unutturdu.

Doların hızla yükselirken, aniden inmesi, yeni yıla girerken vatandaşın zam beklentileri, hainliğin yüz karası MENEMEN OLAYI’nı unutturdu.

Yeni nesil bunun idrakini tam anlayamayabilir. 

Biz de unutulmaması için kısa ve öz olarak bu olaydan bahsetmek ve hatırlatmak istedik.

Mustafa Kemal Atatürk ne diyor: “Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade etmiyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.

Ülkenin kalkınmasını istemeyen, sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünen, okumamış, bağnaz ve köhne düşünceler içerisinde kalmış, sadece Dinsel kalıp içerisinde kendisini kilitlemiş olan kişiler, cennete gide cem düşüncesi ile olmadık kötü şeylere sebep olabilir.

23 Aralık 1930 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, yurt gezilerinden birisini yaparken, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesi iddiasıyla gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberini aldı.

Cumhuriyetin ilanından sonraki ikinci büyük ve ciddi bir dinci ayaklanmaydı.  Yapılan kısa bir araştırma neticesinde olayın arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.

Olayı yaratan kişi Giritli Derviş Mehmet adında bir meczuptur.

Gücünü dışarıdan alan Derviş Mehmet, kendisini mehdi ilan ederek, etrafına topladığı ve kendisine inanmalarını sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte ayaklanma hareketine karar vermişti.

Amaç, yeniden şeriat düzenini getirmek ve Atatürk’ün ilke ve Devrimlerini ve Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktı.

23 Aralık 1930 günü gece yarısından sonra toplandıkları köylerden çıkarak sabahın erken saatlerinde Menemene gelmişlerdi.

Sabah namazını kıldıkları camide, yeşil bezden yapılmış sözde şeriat bayrağını açmış, camideki 15-20 kişiyi de silah zoru ile yanlarına alıp, dışarıdaki arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmişler.

Attıkları sloganlarda “Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti geri getireceğiz” sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışmışlardır.

Halk şaşkın, ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet kalabalığa, Menemen’in etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından sarıldığını söyleyerek, “Daha ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında toplanalım ve Şeriat isteyelim!” diye bağırmaya başlamıştır.

Halktan bazı kişiler bu çağrıya kulak verirken, bazıları da şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştır.

Olayı duyan İlçe Jandarma Bölük Komutanı, 24 yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini Yedek Subay olarak yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir takım askerle birlikte durumun ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu yere göndermiştir.

Cesur ve vatansever olan Kubilay, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakmalarını istemiştir. Gözünü kan bürümüş olan insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü uyarıya silahla cevap vererek, Kubilay’ı yaralamışlar ve onu korumaya çalışan iki bekçiyi de öldürmüşlerdir.

Bununla yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve beraberindeki yobaz takımı, yaralı bir halde hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen Kubilay’ın yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı kör bir bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da Kubilay’ın kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine bağlamış ve ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.

Elbette olay çabukça duyulmuş ve yakındaki bir karargahtan hemen olay yerine takviye kuvvet gönderilerek, “Teslim Ol” çağrısı yapılmıştır. Çağrıya silahla cevap verenlerin üzerine açılan ateş sonucu Giritli Meczup Derviş Mehmet ve birkaç arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa sürede yakalanmışlardır.

Olayı duyan Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine yayımladığı demecinde, mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet karşısında, halktan bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla ilgili bir husus ve bunun da utanılacak bir durum olduğunu söylemiştir.

Orduya Baş Sağlığı dileyen Mustafa Kemal, “Büyük ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.” Sözleriyle tepkisini dile getirmiştir.

Elbette suçlular cezalarını çekmişler. Bir kısmı İdam edilirken, bazıları da hapis cezası alarak suçlarının cezalarını çekmişlerdir.

Şu hususu hiçbir zaman unutmamamız gerekmektedir. “Atatürkçü Düşünceye, Atatürk ilke ve Devrimlerine, Laik Cumhuriyete ve dolayısıyla da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü hareketlerin tamamının emperyalizmden güç almakta olduğu unutulmamalıdır.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün 28 Ekim 1923 günü Fransız Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı söyleşisinde dile getirdiği;

“İslamiyet, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlamamız gerekmektedir.

Mustafa Kemal Atatürk'e göre, devrimcilerin her zaman bu tip hareketlere hazır olması kaçınılmaz gerekliliktir.

Cumhuriyet Rejimi adına hayatını veren Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık 1934’de Menemen’de açılan bir anıtla ölümsüzleştirilmiştir.

Kalkınmış, müreffeh, çağdaş bir ülke olmak istiyorsak, bu gibi olaylardan uzak durmalı, ilim ile, bilim ile, teknoloji ile, ülkemizin kalkınmasını sağlamalıyız.

NOT:

(Kaynak: Cengiz Önel tarakçıoğlu’nun Doğumundan Ölümüne Atatürk adlı kitabından)

Bu yazının geniş bir özeti, daha önce  https://ulusalhaber1.blogspot.com/2018/12/habermakale-menemen-olayi-23-aralk-1930.html

Yayınlanmıştır. İsteyen linki tıklayarak daha geniş olarak yazıyı okuyabilir. Ben burada kısaltılmış şeklini yazdım.

14 Aralık 2021 Salı

Emeklilerin çilesi bitmeyecek mi?

 TÜMER DİYOR Kİ: 

EMEKLİLERİN ÇİLESİ BİTMEYECEK Mİ?

 

Nedir bu çektiğimiz çile?

Biz emekliler bir oh diyemeyecek miyiz?

Yükselen doların karşısında eriyen Türk lirası biz emeklilerin maaşlarını eritti, yok etti!

Yıllarımızı devlete hizmet ederek geçirdik. Bütün amacımız çalışmak, çocuklarımızı yetiştirmek, sonra da ömrümüzün son kalan döneminde emekli olarak rahat ve huzur içerisinde kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek. 

Evet, sevgili okurlar. Genel olarak hep böyle düşünülür. Ancak, elbette bu düşünceler istenildiği gibi gerçekleşmez. 

Ülkemizin içerisinde bulunduğu durumlar malum. Anlatmaya gerek yok. Bugüne kadar bir çok iktidarlar geldi ve geçti. Biz şu an yaşadığımız durumları, inanın yıllarca önce de yaşadık. Hep yaşadık. 

1965 yıllarındaki filmleri izleyin. 1970-75-80-85-90-95-2000-2005-2010-2015-2020 yıllarındaki filmleri, tiyatro sanatçılarının canlandırdıkları oyunları izleyin. 

Hep hayat pahalılığı, hep işsizlik, hep enflasyon ve emeklilerin çilesi. Gündemler her zaman aynı. 

Alıştık artık!

Dolar yükseliyormuş, yükselir. Dış güçler olduğu müddetçe yükselir. Maaşlar eriyormuş, erir kardeşim erir!

Yaşam devam eder. Bir kısım kişi çöplükten yiyecek toplar, bazı kesimler ise, dolar milyarderi olmaya devam ederler. Kapitalist düzenin işi bu. Bu düzen böyle gelmiş böyle gider. 

Eleştiriler bitmez. Muhalefet İktidarı eleştirir. Sen bu işi beceremiyorsun diye veryansın eder. İktidar kendini savunmaya çalışır. Sen daha beceriksizsin, sen iktidar olsan hiç beceremezsin, der. 

Yani herkes birbirine bir şeyler söylerler. 

Netice!..

Netice de yoksul yoksulluğuna devam eder, zengin zenginliğine zenginlik katar. 

Biz de yıllarca bu durumlara alıştık. Bu nedenle yolumuzu değiştirmeye başladık. 

https://hayatboyu.tv/ yi yayın hayatına koyduk ve orada Hayatın İçinden programı ile okuyucularıma daha yakın olmaya başladık. 

ulusalhaber-ulusalajans internet haber sitemizde Tümer Diyor ki sayfasında yıllardır yazılarımı okuyorsunuz. Okumaya devam da edeceksiniz.

Ülkemiz dünyanın en güzel konumunda olan bir yerde. Mutlaka iyi bir yönetim, iyi bir idari kadro iş başına gelecektir. Dış güçlere karşı birlik ve beraberlik içerisinde direneceğiz ve bu ekonomik krizden çıkacağız. 

Umutlar yitirilmemeli. Moraller bozulmamalı. Her karanlığın bir aydınlık dönemi vardır. Her yokuşun bir inişi, her inişin bir çıkışı da vardır. 

Her şey güzel olacak, her şey güzel olacak. 

2022 yılı tüm ulusumuza hayırlı olması dileğiyle, sağlıcakla kalın. 


14.12.2021

ZEKERİYA TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com