27 Aralık 2023 Çarşamba

2024 yılı hayırlı olsun.

 

TÜMER DİYOR Kİ: 

2024 seni kutlamak içimden gelmiyor!

Sevgili dostlar, sizlerin içinden;  2024 yılına giriyoruz, yeni yılda umutlarımız var, gelecek günlerimiz aydınlık olacak, refah, kalkınmış, huzur dolu bir ülkede yaşayacağız. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği aydınlık olacak düşüncesi geçiyor mu? 

Ahh o eski yeni yıllar nerede! Nerede umutla bekleyişler! 

Yeni yıla girerken sevinmenin yerine üzülmek gerek!

Neden mi? 

Nedeni çok basit. Ömrümüzden bir 365 gün daha azaldı. Yani hep kaybettik, kazanmadık. 

Size  bununla ilgili hemen kısa bir hikaye anlatayım.

Zamanın birinde, İstanbul'da Eminönü'nde karşılıklı iki mağaza.

Birisi Mişon'un mağazası, karşısındaki de Mehmet emminin mağazası. İkisi de esnaf. İkisi de kumaş satıyor. 

Mişon'un mağazasına  akşama kadar müşterinin birisi giriyor, birisi çıkıyor. Bizim Türk Mehmet ağa ise, ancak günlük masraflarını karşılayacak kadar satış yapıyor.

Akşam olunca mağazaların kapıları kapatılırken, Mişon " hay Allah bugün de zarar ettik", diyor ve mağazanın kapısını  kapatıyor. 

Bu söz bizim Mehmet ağa'nın dikkatini çekiyor. Her gün aynı sözü söylüyor ve mağazasının kapısını  kapatıyor Mişon. Kendi kendine düşünüyor. Yahu adam akşama kadar para basıyor, müşterilerin birisi geliyor birisi gidiyor, gene de her akşam "bugün de zarar ettik" diyor, bu nasıl iştir. Ben bunu ona soracam diyor ve bir gün Mişon mağazısının kapısını  kapatırken soruyor. 

-Komşu, her gün kapını kapatırken, "Hay Allah bugün de zarar ettik" diyorsun. Sen bizden çok kazanıyorsun, ne zararı, zarar eden biziz, sen hep kar ediyorsun. Neden böyle söylüyorsun," diyor. 

Mişon gülüyor ve evet komşu, bugün de zarar ettim. Çünkü bugünde akşam oldu ve ömrümden bir gün daha eksildi, diyor. 

Evet dostlar, 2023 yılı da geride kaldı ve bizler de ömrümüzden 365 gün  daha kaybettik ve zarar ettik. Şimdi 2024 yılına gireceğiz, bunun neresine sevinelim. Her geçen gün kaybediyoruz. 

2023 yılı zaten acılar ile dolu geçti. 6 Şubat 2023 de 11 ilimizi kapsayan çok büyük depremin olmasının üzerinden bir yıl geçti, halen yaralar sarılmadı. Acılar devam ediyor. Biz kendi acılarımızı unutuyoruz, şimdi de Siyonist İsrail'in Filistin halkına Gazze'de uyguladığı soykırım saldırılarında ölen çocuklara, yaşlılara, gençlere, insanlara üzülüyoruz. 

Türk milleti yufka yürekli. Dünyanın neresinde bir zalimlik olsa, zulüm olsa üzülür, ağlar. Bazen de yas bile ilan eder. Bayrakları yarıya indirir. 

En büyük üzüntümüz de son günlerde üst üste gelen acı haberler.  Genç evlatlarımızın, askerlerimizin vatanları uğruna pisi pisine PKK ve terör örgütlerince öldürülmeleri. 

Her gün olmasa da genç askerlerimizin zaman zaman ölüm haberleri tek tek de olsa geliyor. Bunlara alıştı millet. Ancak, birden çok kişinin ölüm haberi gelince, o daha büyük üzüntü oluyor. 

Hep garipler öldürülüyor, neden zengin çocukları ölmüyor, diye söylemler yapılıyor. 

Boş söylemler. Nedeni gayet basit!

Zenginlerin çocukları nasıl askerlik yapıyorlar? 

Onlar paralı, sözleşmeli asker olurlar mı? 

Göz göre göre, sözleşmeli asker olup, ölümü göze alarak askere giderler mi? 

Elbette fakir, iş bulamayan, çaresiz insanların evlatları, hem vatan sevdası ile hem de para kazanmak amacı ile bile bile sözleşmeli personel oluyor ve askere gidiyor. 

Askerlikte de risk çok fazladır. Görevler ağırdır. Maalesef terörle mücadele etmek de kolay değildir. Ne kadar tedbirli olursan ol, şehit olmak mümkün olabiliyor. 

Devlette mutlaka birileri görev yapacaktır. Yaptıkları görevler de kutsaldır.  Kimse evladının ölmesini istemez. Acıyı yaşayan bilir. Allah kimseye bu acıyı tattırmasın. 

Ölenler üzerinden de siyaset yapmamak gerek. İkbal uğruna şehitler siyasiler tarafından kullanılmamalı. Acıyan yürekler tekrar acıtılmamalı!

İnsanın ağrına giden, pisi pisine öldürülmeleri. Vatanın topraklarını savunma durumunda geçmişte İstiklal savaşında, Çanakkale'de ölen evlatlarımız için de yürekler yanmıştır. Lise talebeleri bile askere giderek, şehit olmuşlardır. Ancak, o günkü şartlar vatanın işgali idi, bu nedenle kadınımız, erkeğimiz, çocuklarımız, hep birlikte vatan için savaşmışlar ve canlarını ortaya koymuşlar, bugünkü yaşadığımız ülkemizi bizlere bırakmışlardı. 

Bugün emperyalistlerin destek verdiği PKK denen terör örgütü ile uğraşırken genç evlatlarımız pisi pisine öldürülmekteler. 

İşte insanın içi bunun için sızlıyor!

Amerika başta olmak üzere İsveç ve diğer bir çok batı ülkelerinin de destek verdiği bilinmekte olan terör örgütleri yüzünden genç evlatlarımızın öldürülmelerine elbette yürekler dayanmıyor, üzülüyoruz. 

Bizlere üzülmek yaraşır. Şimdi 2024 geliyor diye nasıl sevinelim? Bir sebep var mı?  

Halkın geçim gücü gittikçe azaldı, kiralar aldı başını gidiyor, kirada oturanlar perişan, ev sahipleri ise kiraları arttırıp, kiracısını evden çıkarabilmek için her çareye başvuruyor. Çare bulunamıyor. Açlık sınırı yükseldi, gençlerin ümitleri kalmadı, ülkeden kaçan kaçana. 

Emeklilerin durumu daha da perişan. Sanki emeklilerin yaşama hakkı yok. Aldıkları maaş ile geçinmeleri gittikçe zorlaşıyor. Onlarda kira veriyor, onlarda yemek içmek zorundalar. 

Asgari ücret Ocak'ta artacak, emekli maaşları artacak, çalışanların maaşları artacak. Güzel artsın, artsın da zamlar yapılmasa! Zamlar yapılıp, fiyatlar durmadan arttıktan sonra, yapılan zamların hiçbir kıymeti kalmıyor ki! Dolara endeksli yaşayan bir ülkede, dolar arttıkça, paranın değeri düşüyor, alım gücü azalıyor. Önemli olan buna çare bulabilmek.

Siyasilerimiz sağ olsunlar, sert üslupları ile, ortalığı gerdikçe geriyorlar,  vatandaşı birbirlerine düşman ediyorlar.

Vatandaşın sinirleri gergin, her an en ufacık bir olayda, kavga ediliyor, hatta yaralanmalar, öldürmeler bile olabiliyor. 

Dolar yükseldikçe yükseliyor, faizler bir türlü aşağı çekilemiyor, ürünlerin fiyatları da her gün arttıkça artıyor, zamlar yağmur gibi yağıyor. 

2024 yılında daha da zamlar gelecek. Hadi şimdi siz gelin de 2024 yılı geldi, yeni yılda mutlu olacağız diye sevinin ve 31 Aralık gecesi 2023 sana güle güle, 2024 hoş geldin diye sevinin.!

2024 yılının üçüncü ayında Belediye seçimleri var. Çok önemli bir seçim. Ülkenin belki de kaderini belirleyecek bir seçim. İktidar partisi ve ortağı olanlar kaybettikleri Belediyeleri alabilmek için müthiş bir mücadele içerisine girecekler. Kaybettikleri belediyeleri geri aldıkları taktirde, 2024 yılında  bakalım hangi gelişmeleri göreceğiz ve şahit olacağız. 

Gerildikçe gerilmeyelim, bölündükçe bölünmeyelim, bu önemli!

Umutlarımız tükenmemeli, gelecek günlerimiz daha iyi olmalı, ömrümüz tükenirken, biraz huzur, biraz mutlu, kimseye muhtaç olmadan yaşamak hakkımız olmalı, öyle değil mi?

Zengin ile fakir arasında uçurum kalkmalı, Devletimiz güçlü olmalı.

2024 yılı, hadi sen bizlere şans getir, uğur getir. Her gün ömrümüzden bir gün alsan da, yaşamımız mutlu ve huzurlu olsun. Ülkemde kavga olmasın, barış olsun. Kalkınmış, müreffeh, mutlu, huzurlu bir ülke olsun. Hadi 2024 bunları bizlere sağla.

Gene de biz diyelim ki; 2024 yılı tüm dünya için ve ülkemiz için hayırlı olsun. Barış ve kardeşlik öne çıksın. Savaşlar son bulsun. İnsanca bir yaşam dünyaya hakim olsun. 

Olur mu dersiniz! Belki olur, ben göremeyebilirim de, belki yeni doğacak, arkadan gelen yeni nesiller görebilir. 

Cumhuriyetimiz yüz yaşını doldurdu, eskidi diyorlar, ikinci yüzyılda yeni nesiller olacakmış, ülke de kalkınacakmış, öyle söyleniyor!

Hadi hayırlısı....

27.12.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com



26 Aralık 2023 Salı

Benim manevi mirasım İLİM VE AKILDIR

TÜMER DİYOR Kİ: 

Atatürk'ü iyi anlamalıyız. Ayrıca da anlatmalıyız. Bugüne kadar Atatürk'ün fikir ve düşüncelerini çok iyi anlatamadık ve anlayamadık. 

Ben de bu konuda elimden geldiğince video kayıtları yaparak, yorumlarımla Atatürk'ü anlatmaya çalışacam. Bugüne kadar çok yazdık, anlattık. Cumhuriyet'e ve Atatürk'e borcumuzu hiç olmazsa bu şekilde ödememiz gerek. 

Atatürk düşmanları gelecek nesiller yetiştirmek için çok küçük yaşta çocukları bünyelerine alarak eğitiyorlar. Neden Atatürk'çü düşünceyi savunanlar bunu yapmıyorlar? Dünyanın kabul ettiği ve fikir ve düşünceleri ile topluma ışık saçtığı bir dünya liderine neden tam manası ile sahip çıkılmıyor?

Tek yol var, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu. Bu yolda yürümek gerek. Ülkemizin kalkınmış, müreffeh bir ülke olması buna bağlı. 





 

3 Aralık 2023 Pazar

sevgiliye mektup

 TÜMER DİYOR Kİ: 

Merhaba sevgili dostlar. 

Dünyadaki hayatımız doğum ile başlar, ölüm ile biter. 

Bu zaman zarfı içerisinde bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerini yaşarız. 

Bu yaşam içerisinde aşklar, sevgiler yaşanır. Sevinçlerin yanında, üzüntüler ve acılar da yaşanır. 

Güzel duygular seline kapılırsın, aşkı yaşarsın. Bu aşk bazen mısralarda şiir, şarkı, hikaye,  roman, olarak dile getirilir. 

Şunu kimse unutmasın, aşkın yaşı yoktur. Sevgi herkese lazımdır. Sevin, sevilin ve aşkı her yaşta da olsa yaşamaya çalışın. 

Neyse biz bırakalım içinde bulunduğumuz dünyanın kötü tarafını, aşkın duygularını dile getirelim yazdığımız sevgiliye mektup ile: 

NOT: Bu yazımı birkaç gün evvel yazmış ve yayınlamıştım. Bugün yani 05.12.2023 günü Ankara'dan bir haber aldım. Vefat haberi. Yaş 23-24. Bir aşk yaşanmıştı. Gerçek bir aşk. Bu yazılar o aşkların eseri idi. Farkına varmadan bu yazıyı yazmışım. Şimdi ise bu yazımı aşkı bana yaşatan, sevginin en güzel duygularını gençliğimde bana yaşatan Nesrin'e armağan ediyorum bu yazımı. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun. 





SEVGİLİYE…!

Bu kitaba ben senin için başladım. Bu sayfalardaki acılar, heyecanlar, şüphe ve ıstıraplar sana hiç de yabancı değildir.

Çünkü onları sen yarattın. Ve günün birinde böyle olmasını da sen istedin.

Senin yarattığın şeyleri ben ancak kelimelerin kalıplarına dökmekle yetindim. Onlara kendimden bir şeyler katabilecek kadar bir gönül huzuru içinde olsaydım, duyduğum sevginin ve yaşadığım heyecanın ilahi güzelliğini aynen terennüm etmeye muvaffak olur ve belki de bir şaheser yaratırdım. Fakat sen kalbinin billur kadehine doldurduğun sevgini, bana şüphelerin zehriyle karıştırarak verdin.

Tertemiz ve arı bir sevgiyle sarhoş olsaydım, bu sayfalardaki sayıklamalarım, daha düzgün, daha güzel olurdu herhalde… Bu yüzdendir ki, bu satırlar, benim değil, senin eserin.

Bu sayıklamaların daha ne kadar devam edeceğini sorarsan sana şu cevabı veririm.

-Daha ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ki…

Beni satırlarımla ve mısralarımla değil; satırlara ve mısralara gömülen duygularımla oku,

Hani ben ağlamam diyordun? Ne bu? Ne bu gözlerinde parıldayan? Sevgi mi, ıstırap mı, özleyiş mi, pişmanlık mı? Hani ben üzülmem diyordun? Ya kirpiklerindeki damlalar?.. Ya bakışlarındaki duman?

Sevginin ıstırabında bile bir zevk olduğunu sende mi öğrendin yoksa.

Ağlama sevgili kraliçem…

Yolların gurbete girdiği yerde yolcular ağlamaz…

Mesafelerin ardında kalan gözyaşları çoktan kurumuştur.

Bana bir şeyler vermek istiyorsan kalbini ver… Bana acımak istiyorsan kendine acı… Bana yaklaşmak istiyorsan gözlerini sil.. Ve doğan yıldızlara bakarak günahlarımızı affetmesi için tanrıya dualar et.

Sana ne kadar nefret ve kinimden bahsedersem, seni o kadar sevdiğimi anla. Ve sözlerime asla inanma kadınım..

Aşkın nefret ve kinle karışık olduğunu, sen gene benden daha iyi bilirsin.

Saçlarını omuzlarında demet demet dağıt… Alnındaki iri ter damlalarını mendilinle sil.

Titreyen parmaklarımı sıcak avuçlarında tut. Ve siyah gözlerini bulutlu gözlerime dikerek bana (Evet) de kadınım..

Niçin hala sessiz, sedasız oturuyor; ve neden bana bir şeyler söylemek istemiyorsun? En azılı düşmanlar gibi karşımda fırıl fırıl dönen akrep ve yelkovan, biraz sonra veda kampanasını çalacak. Son şarkımızın zamanı hala gelmedi mi!

Kalbini kıracak bir şey söylemedim ki.. Bana niçin darıldın?

Saadetini çalanlar seni anlayabilselerdi, ne kendi saadetlerine suikast yaparlar, ne de başkalarının saadetinin katili olurlardı.

Tanrı, bütün kadınları senin gibi yaratsaydı, dünya rüyasında bile göremeyeceği bir sulha kavuşurdu. .. Ve tanrının yarattığı bütün erkekler, sevdiklerini, seni sevdiğim kadar sevselerdi dünya yüzünde aklı başında bir erkek kalmazdı…

Kör gözleri sivri uçlu hançerler ne zaman oyacak, bilmiyorum.

Mademki birbirini tanımamış iki yabancı olacaktık… O halde niçin beni sevdin? Ve dudakların dudaklarıma neden sadakat mührünü bastı? Mademki yaşamış olmamla, doğmamış olmam arasında hiçbir fark yoktu… Ey, bir anlık sevgine beni kurban eden anam.. Niçin doğurdun bu ıstırap çocuğunu?,,,

Şafak vakti yatağında sessiz sessiz uyuyan genç kızların rüyalarını dolduran hayaller ne kadar güzeldir, bilir misin?

ELİNLE KURDUĞUN MABEDİ YIKTIN

SANMIŞTIM SEVDİĞİM AŞKA LAYIKTIN

BİR ZAMANLAR ARZU İLE KARŞIMA ÇIKTIN

ŞİMDİ ÇIKSANDA BİR, ÇIKMASANDA BİR






8 Kasım 2023 Çarşamba

Atam Ruhun Şad, mekanın cennet olsun.

TÜMER DİYOR Kİ:


Sevgili Türk Milleti, Mustafa Kemal Atatürk ölmedi, ölmeyecek ve ebediyen yaşayacaktır.

Atam, her yıl aynı ayda, belli gün ve saatte, senin siluetin ülkemizde Damal’da dağda gölge halinde bizlere Allah tarafından gösterilmektedir. Biz bunun önemini bile henüz idrak edemedik. Bizlere Allah tarafından verilen mesajı anlayamadık. Belki verilen mesajda Allah senin fikir ve düşüncelerini iyi idrak ederek, senin yolunda gitmemizi istiyor.

10 Kasım. Atamızın vefatının 85. Yılı. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün Kemalist düşüncesi de sonsuza kadar yaşayacaktır.

Allah’ın bir sevgili kulu olarak dünyaya gelen Mustafa Kemal, bu dünyadaki çok önemli görevlerini yaptı, sonra da her fani gibi o naçiz vücudunu toprak ananın kucağına bıraktı.

Bizlere yol gösterici, bizlerin maneviyatını güçlendirici sözler de söyleyerek, sonsuza kadar yaşamasını sağlayacak çalışmalarını da yaptı. Onun yolundan gitmemiz gerekirken, halen gidemiyoruz.

Türk milleti olarak işte buna üzülmekteyiz!..

Ne demişti Mustafa Kemal Atatürk 16 Mart 1923’de: “Bu memleket tarihte Türk’tü, bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.”

Anadolu ülkesi M.Ö. de Türk yurdu idi. Bunları araştıran Mustafa Kemal Atatürk, bu nedenle şu sözü söylemişti 1 Kasım 1934 de: “Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için bugün çalışman gerekir, çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz” işte bu gerçeği öğrenmemiz gerek.

Burada sizlere Bahtiyar Aydın’ın çok geniş bir şekilde yaptığı araştırmaların sonunda yazmış olduğu Sakalar/İskitler (Gizlenen kök Atalarımız) kitabını alıp okumanızı tavsiye ederim.

Hiç düşündünüz mü? Diyor Bahtiyar Aydın kitabının son sayfasında “Neden Atatürk’ün ilk araştırdığı konu Sakalar/İskitlerdir?”

Neden Atatürk dönemin de hazırlanıp okutulan ve içerisinde, 114 Batılı bilginin eserlerini barındıran Türk Tarih Tezi Atatürk’ün ölümünden sonra yayınlatılmadı?

Neden Ermeni ve Bizans tarihçileri 1071 tarihi için “İskitlerin Anadolu’ya yeniden dönüşüdür” demektedir?

Örneğin Ermeni tarihçi Genceli Kiragos, 1241 yılında başlayıp 1264 yılında bitirdiği 10 ciltlik Ermeni tarihi adlı eserinde “1071’de İskitler Anadolu’ya tekrar geri döndü” demektedir. O halde neden hala okullarımızda “Türklerin Anadolu’ya ilk giriş tarihi olarak 1071 tarihi okutulmaktadır?

Neden Eskişehir’deki Gordiyon Tümülüsleriyle, Ukrayna’daki ve Altaylardaki Kurganlar birebir aynıdır?

Neden İskitlerin, Anadolu’daki varlığı şimdiye kadar gizlenmiştir?

İşte bu soruların cevapları Bahtiyar Aydın’ın SAKALAR/İSKİTLER (Gizlenen Kök Atalarımız) kitabında cevaplandırılmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk 1930 yılında bakın ne söylemiş: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir seçkin varlığın yüksek belirmesine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin yıllık, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik, doğanın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk, doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu. Sonra onlara alıştı, onları doğanın babası tanıdı, onların oğlu oldu.

Bir gün o doğa çocuğu, doğa oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu, Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

İşte beyler Türk budur. Türk yurdunda yaşayanlar bunu iyi bilmelidirler. Mustafa Kemal Atatürk’ü karalayarak, onun eserlerini göz önüne almayarak, unutturmaya çalışarak, söylediği sözleri benimsemeyerek, o öldü, artık o yaşamıyor, onun peşinden de gitmeye gerek yok, diyenler çok ama çok yanılıyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk ölmedi, ölmeyecek ve sonsuza kadar da yaşayacak. Bir gün gelecek bütün dünya Mustafa Kemal’in Kemalist düşüncesi altında birleşecektir.

Atam sen rahat uyu. Bu millet 29 Ekim 2023’de senin kurduğun Cumhuriyet’i kutlamak ve sana minnetlerini bildirmek için tüm yurtta büyük bir sevinçle, mutlulukla, çoşku ile Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümünü kutladı. Cumhuriyetine sahip çıktı. Anıtkabir’e milyonlarca kişi giderek sana saygılarını gösterdiler, dualarını ettiler. Biz buradayız diye gereken işareti verdiler.

Devletimizin en üst makamında bulunan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dahil bir çok devlette görev yapanlar da senin huzuruna geldiler.

Sen ölmedin, ölmeyeceksin ve yaşayacaksın ATAM.

RUHUN ŞAD, MEKANIN CENNET OLSUN.

8.11.2023

Zekeriya TÜMER

Ulusalhaber1881@gmail.com

 

 


27 Ekim 2023 Cuma

Cumhuriyetin 100.yılı kutlu olsun.

Saygıdeğer dostlar, bugünleri savaştan uzak, barış içerisinde yaşayabiliyorsak, bunu Cumhuriyete borçluyuz.

29 Ekim 1923’te TBMM’nde Cumhuriyet ilan edilmiş, yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.

29 Ekim 2023’de Cumhuriyetimiz 100.cü yılını dolduracaktır



Ne mutlu bizlere ki, 100 yıldır barış içerisinde yaşıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti devletindeki Cumhuriyet, diğer başka ülkelerdeki Cumhuriyetlerden çok farklıdır. Cumhuriyet yönetimi, egemenliğin ulusun elinde olduğu bir yönetimdir.

Burada Meclisin üstünlüğü vardır. Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyetidir. Laiklik çok önemli bir husustur.

Cumhuriyetin kazanımlarını idrak edemeyenler olabilir. Bir gün gelecektir, onlar da hata yaptıklarını idrak edeceklerdir.

CUMHURİYET BENİM,

CUMHURİYET SENSİN,

CUMHURİYET BİZİZ,

CUMHURİYET BİZİ BİZ YAPANDIR.

CUMHURİYET BİZİ MİLLET YAPANDIR.

CUMHURİYET YOK OLMUŞLUKTAN, ÇAĞDAŞLIĞA VE KALKINMAYA ADIM ATMAKTIR.

CUMHURİYET TEK YÜREK OLABİLMEKTİR.

CUMHURİYET KARDEŞÇE YAŞAMAKTIR.

CUMHURİYET HAKTIR, HUKUKTUR, ADALETTİR.

CUMHURİYET VATANA SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET KULA KULLUK ETMEMEKTİR.

CUMHURİYET DEVRİMLERE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET BAYRAĞINA, DİLİNE DİNİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET LAİKLİĞE VE DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET YURT TOPRAKLARINA SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET MEDENİYET YOLUNDA İLERLEMEKTİR.

CUMHURİYET EŞİTLİKTİR.

CUMHURİYET ANLAYIŞTIR.

CUMHURİYET BİRLİK VE BERABERLİK İÇERİSİNDE YAŞAMAKTIR.

CUMHURİYET HOŞGÖRÜDÜR.

CUMHURİYET YAŞAMDIR.

CUMHURİYET GELECEKTİR.

CUMHURİYET AYDINLIĞA GİDEN YOLDUR.

CUMHURİYET HÜRRİYETTİR.

CUMHURİYET KADIN ERKEK EŞİTLİĞİDİR.

CUMHURİYET ÖZGÜRCE YAŞAMAKTIR.

CUMHURİYET HERKESE EŞİT EĞİTİM HAKKIDIR.

CUMHURİYET DEMOKRASİDİR.

CUMHURİYET ÇAĞDAŞLIKTIR.

CUMHURİYET SANA VERDİĞİ KİMLİĞE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET NAMUSLU OLMAKTIR.

CUMHURİYET AHLAK DEMEKTİR.

CUMHURİYET FAZİLET DEMEKTİR.

CUMHURİYET ÜRETKEN OLMAKTIR.

CUMHURİYET BAĞIMSIZLIĞINA VE ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET UMUT DEMEKTİR.

CUMHURİYET EMPERYALİZME DUR DEMEKTİR.

CUMHURİYET EGEMENLİK DEMEKTİR.

CUMHURİYET AKIL DEMEKTİR, İLİM DEMEKTİR, BİLİM DEMEKTİR.

CUMHURİYET YURTTA SULH, CİHANDA SULH DEMEKTİR.

CUMHURİYET İSTİKBAL DEMEKTİR.

CUMHURİYET KAZANDIĞIN TOPRAKLARI KAYBETMEMEK DEMEKTİR.

CUMHURİYET DEVLETİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET MİLLETİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET VATANIN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTIR.

CUMHURİYET HAK-HUKUK-ADALET DEMEKTİR.

CUMHURİYET BAYRAĞINA, DİLİNE, İNANCINA SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E VE ONUN ESERLERİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET CUMHURİYETİ KURAN İRADEYE SAYGILI OLMAKTIR.

CUMHURİYET; CUMHURİYETİN KAZANIMLARI, ATATÜRK İLKELERİ VE TÜRK İNKILAPLARINA BİLİNÇLE SAHİP ÇIKMAK; MİLLİ, MANEVİ, İLMİ VE KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZİ İHYA ETMEK, MİLLETÇE MARUZ KALDIĞIMIZ ASİMETRİK SAVAŞ, BÖLÜCÜLÜK, AYRIMCILIK, YOLSUZLUK, İMHA, ÇÜRÜTME VE DAĞITMA TEHDİDİNE KARŞI İNANÇLA VERİLEN BİR MÜCADELEYİ GÖREBİLMEK VE GEREKEN TEDBİRLERİN ALINMASI İÇİN DE DEVLETİMİZİN YANINDA OLMAKTIR.

PEKİ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ KİMLİĞİNİ TAŞIMANA İZİN VEREN CUMHURİYETE VE CUMHURİYETİN KAZANIMLARINA KARŞI ÇIKAN, TANIMAYAN, CUMHURİYETİ SANA KAZANDIRANLARA HAKARET EDEN;

SEN KİMSİN? SİZ KİMSİNİZ?

“BENİM NAÇİZ VÜCUDUM, BİR GÜN ELBET TOPRAK OLACAKTIR. FAKAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ, İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR.” M.K.ATATÜRK

BUNU KİMSE UNUTMASIN!...

ATATÜRK'ÜN 100 YILLIK SIRRI BAŞLIĞI ALTINDA CAN OSMAN AKSOY'UN HAZIRLAYIP YOUTUBE DE YAYINLANAN VİDEOSUNU'DA BURADA YAYINLAMAK İSTEDİK. SONUNA KADAR İZLEMENİZİ VE SİZİN DE PAYLAŞMANIZI TAVSİYE EDERİM. 



 

22 Ekim 2023 Pazar

Tepkiler sürüyor, siyonistler öldürüyor.

 TÜMER DİYOR Kİ:

TEPKİLER SÜRÜYOR, SİYONİSTLER ÖLDÜRÜYOR

Sevgili dostlar, İsrail'in (Siyonist rejimin) vahşeti devam ediyor. 

Her gün ölü sayısı artıyor, yaralıların durumu felaket.

Dünya'nın bir çok ülkesinden tepkiler geliyor. Netice!

Ülkemizde de İsrail'e karşı protestolar bütün şiddeti ile devam etmekte. 

Gösterilerin şekli de değişmiş. Dün Üsküdar'da idim. Akşam saatleri. Kafeterya'da çay içiyoruz. Kornalar çalıyor, arabalar peş peşe yollardan geçiyor. Üstü açık arabalarda, on yaşlarında çocuklar, ellerinde Türk ve Filistin bayraklarını sallıyorlar. İlk önce acaba düğün konvoyu mu diye düşündük. Hani düğünlerde gelin arabasını takip eden diğer arabalar korna çalarak yollarına devam ederler.  Biz de öyle zannettik. Sonradan anladık ki, Filistin'e destek, İsrail'e tepki gösterisi. 

Çocuklar tabii ki bunu bir eğlence gibi görüyorlar. Ellerindeki bayrakları neşe ile sallıyorlardı. 

Dünyanın bir çok bölgesinde değişik şekillerde tepkiler devam ediyor. Bazı devletler Filistin'i, bazı devletler İsrail'i destekliyor. 

Siyonistler ise öldürmelerine devam ediyorlar. 

Savaşın 16.cı gününde ölümlerin 5000 i, yaralıların 13 bini geçtiği söyleniyor. Rakamlar da tam sağlıklı mı, mutlaka değil. Her an. her dakika ölmeler ve yaralanmalar devam ediyor. 

Annelerin kucaklarında yavrular. Kimi yaralı, kimi ölmüş. Anne feryat ediyor, yüreği sızım sızım sızlıyor. Kefenlere sarılmış ölüler yerlerde. 

Doktorlar feryat ediyor. "Yetişin, ilaç yok, su yok, elektrik yok, hastalar ölüyor." 

İsrail, bombadan ölmeyenlerin de açlıktan, ilaçsızlıktan, susuzluktan ölmelerini bekliyor. 

Bu ne insanlık dışı bir uygulama. Bu ne alçaklık, bu ne vahşet! Kim buna dur diyecek. 

Türkiye Devleti diğer ülkelere göre gene en iyi çalışmayı yapıyor. Türk milleti her zaman mazlumun yanında olmuştur. Cumhurbaşkanlığı uçağı ile 20 uzman doktor, ilaç, tıbbi malzeme, Gazze kızılayına ulaştırılmak üzere Ankara'dan yola çıkmış. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sosyal medya üzerinden de şu çağrıda bulundu:

"İsrail yönetimi, hatadan geri dönmek, devlet aklıyla hareket etmek yerine, bölge dışı aktörlerin de kışkırtmasıyla örgüt gibi davranmaktadır. Batılı ülkelerin teşvik ettiği, Batılı medya kuruluşlarının adeta meşrulaştırma yarışına girdiği bu cinnet furyasından bölgemizin bir an önce kurtarılması gerekmektedir. Tüm devletleri ve uluslararası kuruluşları, bir an önce Gazze'de insani ateşkesin tesisine yönelik girişimlere samimiyetle destek olmaya davet ediyorum. İsrail yönetimine, sivillere yönelik saldırılarının kapsamını asla genişletmemesi ve soykırıma varan operasyonlarını derhal durdurması, çağrımızı yineliyorum." dedi. 

Ancak, bütün bu söylemlere, karşı gösterilere rağmen, İsrail (Siyonist rejim) ne yapıyor? Bombalamalara devam ediyor, 

Gazze halkını hem bombalar ile, hem de açlıkla ölmeleri için elinden geleni yapıyor. Kim ne derse desin benim umurumda değil düşüncesi ile amacına ulaşmak için vahşetini sürdürüyor. 

Arkasında en büyük destek kim? Amerika ve bazı emperyalist ülkeler. Arkası sağlam. 

Başta Türkiye olmak üzere hem devletimiz ve hem de milletimiz İsrail'e destek veren ve bizlerin aldıkları ürünler ile milyonlar kazanan firmaların ürünlerini almayarak neden tepkimizi göstermiyoruz!

İsrail ile ekonomik, ticari her türlü ilişkimizi neden askıya almıyoruz. Diğer İsrail'e tepki gösteren devletler neden almıyor?

Türkiye İsrail'e yönelik hem ihracatını ve hem de ithalatını durdursa, herhalde daha etkili olur. Sokaklarda bağırıp çağırmak ile Siyonistleri durdurmak mümkün değil. Siyonist düşünce soykırım planını uygulamaya devam edecek. Bu vahşete dur demenin tek yolu, İsrail'e tüm karşı ülkelerin ekonomik ambargo uygulamaları. 

Şunu da unutmamak gerek. Amerika İkiz kuleleri yıkarak, bir başka ülkenin üzerine suçu yükleyerek, Irak'a girdi ve orayı perişan etti. Burada da Hamas'ın durup dururken İsrail'e saldırması ve sivillerin ölümüne sebep olması olayının da arkasında neler var, onları incelemek gerek. Bu yapılan hareket ile İsrail bir planı uygulamakta ve Gazze'yi tamamen işgal etmek istemekte. Sadece bu da değil, orta doğuda yeni güç dengeleri oluşturulacak, belki de orta doğu kan gölü haline dönecek, yeni devletler oluşacak. 

Siyonist düşünce, emperyalist düşünce planlarını yapıyor ve uygulama zamanı gelince uyguluyor. 

22.10.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com


14 Ekim 2023 Cumartesi

Hamas'a öldürün emrini kim verdi

 TÜMER DİYOR Kİ:

HAMAS'A ÖLDÜRÜN EMRİNİ KİM VERDİ?

Sevgili okurlar, Filistin'i korumak için örgütlenmiş bulunan Hamas adlı İslami Direniş Hareketi 1987 yılında Müslüman Kardeşlerin Filistinli üyeleri tarafından kuruldu. 

Bu direniş hareketini temsil eden Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e karşı başlattığı ve sivillere yönelik hareketinde yüzlerce kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı ve rehin alındı.  Öldürmeler ve yaralamalar da devam etmekte ve daha uzun süre de devam edeceğe benziyor. 

Peki, Hamas bu hareketin karşılığında İsrail'in daha büyük hareket ile kendilerine saldırarak masum Filistin halkını öldüreceklerini bilmiyor muydu!?

Hamas'ın tamamı ya da bir kısmı silahlı kanadı pek çok ülkenin terör örgütü listesinde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB), İngiltere ve İsrail.

Hamas'ı destekleyenler ülkelerde var. Bunların başında İran geliyor ve Hamas'a maddi kaynak sağlıyor ve askeri ekipman gönderiyor, denmekte. 

Hamas örgütünün aniden İsrail'e saldırmasının arkasındaki amaç nedir?

Şu an İsrail bütün güçleri ile sivil halka da saldırarak, yüzlerce kişilerin ölmesine ve yaralanmasına sebep olmakta. İsrail zaten bir bahane ile devamlı Filistin halkına ve Gazze bölgesine saldırmakta. Bunun böyle olacağını bilmiyor muydu Hamas örgütünü yönetenler!?

Sevgili okurlar, Ortadoğu kan gölü haline gelebilir. 3. Dünya savaşı orada başlayabilir.

Mustafa Kemal Atatürk ne güzel söylemiş: "Yurtta barış, Dünya'da barış" diye. Barış olmayan yerde savaş vardır. Savaş olan yerde de kan, gözyaşı, acı vardır. 

BM'ye göre Gazze nüfusunun yüzde 80'i uluslararası yardıma muhtaç. Her gün 1 milyon kadar insanın da gıda yardımına ihtiyacı olduğu söyleniyor. 

YAZIK DEĞİL Mİ BU İNSANLARA.

Hamas'ın 7 Ekim 2023 Cumartesi günü başlattığı "Aksa Tufanı" hareketi İsrail ile Filistin arasındaki gerilimi arttırması yanında, bütün dünyayı da etkileyen bir olay haline dönüşebilir. 

Amerika başta olmak üzere İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer emperyalist ülkelerin İsrail'e destek verdikleri malum. Ayrıca bir bahane ile bilhassa Amerika'nın ülkelere insan hakları, demokrasi getiriyorum diyerek neler yaptığı da bilinmekte. 

Ukrayna-Rus savaşı devam ederken, orta doğuda Filistin ve İsrail savaşı ile başlayan hareket bir çok bölgelere de yayılmaya sebep olabilir.  Bu bahane ile orta doğuda ki arap devletleri parçalanarak emperyalistlerin himayesine girebilir. Sömürgecilikten zevk alan emperyalist ülkeler, Afrika'da ve bir çok ülkede kaybettikleri avantaja orta doğuda tekrar sahip olabilirler. Petrol bir çok ülkenin iştahını kabartmakta. 

Filistin halkını destekleyen Müslüman ülkeler bugüne kadar İsrail'e karşı ne kadar Filistin halkının yanında oldular?

Ben şunu da çok merak ediyorum; İsrail istihbaratı Hamas'ın saldırısını neden önleyemedi? Dünyanın en iyi istihbaratına sahip olduklarını söyleyen dış istihbarattan sorumlu MOSSAD'ın nasıl haberi olmadı?

Bizim istihbarat teşkilatımızı beğenmeyenler de bunu düşünmeli. Bizim istihbaratımız demek ki çok daha güçlü. 

Mossad'ın Hamas'ın saldırısından bihaber olması gerçekten çok düşündürücü!

Şüphesiz, İsrail ile Filistin-Hamas arasında yaşanan olaylar, zavallı masum, korumasız, sivilleri etkilemektedir. Ne günahı var bu insanların. 

BU VAHŞETE DUR DEMEK TÜM DÜNYA DEVLETLERİNİN GÖREVİ OLMALI.

Burada en büyük görevi Türkiye Cumhuriyeti Devleti yapacaktır inşallah. 

TÜRK MİLLETİ HER ZAMAN MAZLUMLARIN YANINDA OLMUŞTUR, OLMAYA DA DEVAM EDECEKTİR. 

Gelelim iç meselemize: Emekliler perişanlıklarına devam edecekler. Emekli maaşı ile geçinemeyen emeklilerden bazıları mesleklerini tekrar imkanları dahilinde icra ederek, ek işler yapmak zorunda kalmaktadırlar. 

Bazıları da hangi işi buldu ise orada çalışmaktadır. Bunlar emekli maaşı ile geçinebilseler di zaten çalışmak zorunda kalmazlardı!

Neden çalışmayanlara 5 bin lira veriliyor da, emekli olup çalışanlara bu para verilmiyor? Bunu da elbette anlayabilmek mümkün değil. Emeklileri böyle ikiye ayırmak, bütün emeklileri üzmektedir. 

Herhalde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan her konuya çare bulduğu gibi, Emeklilerin bu sıkıntılarına da bir çare bulacaktır.  Cumhuriyetimizin 100.cü yılında Emeklilerimizi de mağdur etmeyecektir. 

14.10.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com


5 Ağustos 2023 Cumartesi

Değişim, değişim, de neyin değişimi!


 TÜMER DİYOR Kİ:

Sevgili okurlar, dünya'da hiç bu kadar ülkesini kuran bir liderden korkan toplum gördünüz mü?

Sadece ülkesinin içinde de değil, dünyada da korkanlar var. 

Çektiği Atatürk dizisini Ermeni'lerin baskısı neticesinde dünya'ya yayınlamayan Disney Plus şirketine bakın. Neden korkuyorsunuz?

Ermeni toplumuna şunu sormak gerek, neden Atatürk'ten korkuyorsunuz?

Bizim içimizdeki Atatürk düşmanlarına da sormak gerek. Siz neden Atatürk'ten çekiniyorsunuz, ondan korkuyorsunuz? 

Dünya'da bir çok ülke Atatürk'ü incelemiş ve onun dünya lideri olduğunu kabul etmişken, kabul edemeyenlerin sıkıntısı ne acaba?

En önemlisi de ne biliyor musunuz? CHP'si değişim istiyor da, ne değişimi. Nasıl bir değişim istiyorsunuz? Değişimden kastınız ne?

Atatürk'ün çizgisinden uzaklaşmış bir CHP'nin en önemli değişimi tekrar Atatürk'ün 1923 çizgisine gelmesi. 

1950 yılından bu yana tam bir iktidar olamayan CHP ilk önce neden iktidar olamadığını iyi incelemeli. 

Son 14 Mayıs 2023 seçimlerinde de, daha önce de Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmelettin İhsanoğlu'nu getirerek yaptığı yanlışları düşünsün. 

Bir parti devamlı liderinin ağzına bakarak hareket ederse, elbette çok kez bazı konularda yanılabilir ve yanlışlıklar yapabilir. Demokrasi demek bu değildir. 

Parti başkanını eleştiremiyorsun, fikirlerini söyleyemiyorsun, ters bir çıkış yaparsan, ihraç ediliyorsun. Böyle Demokrasi mi olur?

Lafa gelince çok şey söyleniyor. İcraata gelince tam tersi yapılıyor.

Kılıçdaroğlu ilk önce kendisini yenilemeli ve kendisini değiştirmeli.

CHP'nin içerisinde Atatürk çizgisinde olmayan çok kişi olduğu bilinmektedir. Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir parti neden kurucusunun yolundan ayrılır, bunu da anlamak mümkün değil.

1923 de Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, Mustafa Kemal Atatürk ve o zamanki Bakanlar, Milletvekilleri, Bürokrat kadro nasıl çalışmışlar ve ülkede nasıl kalkınmayı sağlamışlar. Uçak sanayi bile kurulmuş, yurt dışına uçak satılırken, her yerde fabrikaların bacaları tüterken, ülke içindeki hastalıklar son bulurken, bir Türk lirası 2-3 dolar kıymetinde iken, bu politikayı neden incelemiyor ve o zamanki ekonomik kalkınmayı bugünkü şartlara uyarlayarak, daha iyi ekonomik kalkınmayı sağlama düşüncesini benimsemiyorsunuz!

CHP değişim değişim deyip duruyor. Millet ekonomik baskı altında inim inim inliyor, onlar halen değişim peşindeler. Tamam güzel de, değişimin içini doldurun ki biz de bilelim. Neyi değiştiriyorsunuz, ve programınız, düşünceniz nedir?

Hayırlı hafta sonları ve hayırlı değişimler dilerim. 




9 Temmuz 2023 Pazar

Bu yazımı dikkatlice okumanızı öneririm.

TÜMER DİYOR Kİ: 

Sevgili dostlar, istediğimiz kadar yazalım, konuşalım, mücadele edelim, bir türlü Atatürk'ü anlatamıyoruz ve toplumun bir kesimi de anlamak istemiyor. 

Bu yazımı çok dikkatlice okumanızı istiyorum. 

Sosyal medya'da hemen hemen benim aynı düşüncemde bir paylaşım olmuş, ben onu kendi düşüncelerimle de birleştirerek , sizlere yazmak istedim. Bakalım, kaç kişi bu düşüncede.

Bizler her zaman Vatanımız, Bayrağımız, Dilimiz, Dinimiz ve Devletimize sahip çıkmış. Mustafa Kemal Atatürk'ün yolundan ayrılmamaya dikkat etmişizdir. 

Mustafa Kemal Atatürk'ü iyi anlatabilse idik, anlatılabilse idi, anlayabilse idik, herhalde dışa bağımlılıktan kurtulduğumuz gibi, ülkemiz bolluk ve bereketlilik  içerisinde olurdu. 

Bakın sizler bunları biliyor muydunuz?

1-Che Guevara, 1967 yılında Bolivya'da yakalanıp öldürüldüğünde sırt çantasından, Atatürk'ün Büyük NUTKU'nun çıktığını,

2- Fidel Castro'nun; 12 Mayıs 1961 tarihinde Havana'da görevli genç Türkiye diplomatı Bilal Şimşir'den ABD'nin bilgisi olmaması şartıyla "Atatürk'ün Büyük Nutuk Kitabını" istediğini ve "Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?" dediğini.

3- 1935'teki Uzun Yürüyüş öncesinde Şankay Meydanı'nda toplanan binlerce Çinli'ye seslenen Mao'nun ilk sözlerinin "Ben, Çin'in Atatürk'üyüm" dediğini.

4- Yunan başkomutanı Trikopis'in, hiç bir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk Büyükelçiliğine giderek, Atatürk'ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu, 

5- 1938'de, General Mc.Arthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde, danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye, "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim" dediğini. 

6-1938'de Ata'nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiirde; "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse, onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi bir lider getirir" denildiğini,

7-1933 yılında Wenderbit Üniversitesi Profesörlerinden Kirk Landin uzun uğraşları sonucunda yetiştirdiği kımızı yapraklı bitkiye isim ararken, Atatürk ile tanışmış olan bir başka Profesör Atatürk’ün doğaya olan ilgisine ve bilgisine hayranlığından dolayı bu bitkiye “Atatürk Çiçeği” isminin verilmesini teklif etmiştir. Gerekli yerlere yapılan önerilerden sonra çiçeğin ismi Atatürk Çiçeği olarak kabul edilmiştir.

8-Unesco'nun tarihi kararı: 27 Kasım 1978 tarihli UNESCO Genel Kurulu kararında aynen şunlar yazılıdır. "UNESCO Genel Konferansı; uluslararası anlayış işbirliği ve barış yolunda çalışmış üstün kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla,  Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumunun 100.yıl dönümünde, 1981 yılında anılmasını kararlaştırmıştır. 

UNESCO'NUN KARAR METNİNDE ATATÜRK'Ü ÖNE ÇIKARAN İFADELER:

"Atatürk kimdir?

Atatürk uluslararası anlayış, iş birliği, barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, 

Olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder,  İnsan haklarına saygılı, Dünya barışının öncüsü, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, dil, din, ırk ayırımı göstermeyen, eşi olmayan devlet adamı. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusudur."

Peki şunu hatırlıyor musunuz? 2006'da AB Uyum Yasaları gereğince Devlet dairelerinden Atatürk Resimlerinin kaldırılmasının istendiğini, bu na kimlerin imza koyduğunu!

Ancak, Atatürk resimlerinin  Devlet dairelerinden  tam manasıyla kaldırılmadığını, devlet dairelerine ziyarete gittiğimizde görüyoruz. 

Atatürk'le ilgili bir çok Dünya liderlerinin söylediği sözlerin yanında, bir çok Dünya basınında da yazılar vardır. Kısaca bütün dünya Mustafa Kemal Atatürk'ü anlıyor, bir biz anlayamadık, anlatamadık, anlamak istemiyoruz. 

Bu nedenle sosyal medyada uzun süredir okuduğum en doğru eleştiri'ye ben de aynen katılıyorum ve burada sizlere aktarmak istiyorum. 

"Gerçekler acıdır!

Türkiye'de en tembel kesim Atatürkçülerdi!

Atatürk, Anadolu'da bir şehri ziyaret eder. 

İlgili kesimler Atatürk'ü karşılamak için hazırlanmış, güzel ve temiz giyinmiş olup bando vs. tastamamdır. 

Atatürk, çeşitli yerleri dolaşır ve gördüklerinden hoşnut kalmaz.  Gelişme istediği gibi değildir ve sorular sorar. 

Aldığı yanıtlar hep "Zaman yoktu, para yoktu, izin vermediler, şöyle sorun çıktı, böyle oldu, devlet destek vermedi, olanak bulamadık....vs." şeklindedir. 

Atatürk öfkeli ve sert bir ses tonuyla: "Şeyh olanak buluyor da, siz niye bulamıyorsunuz!" der ve odasına çekilir. 

Atatürk'ün canı çok sıkkındır. Kimse Atatürk'ün "Şeyh olanak buluyor da, siz niye bulamıyorsunuz" sözlerine bir anlam veremez. 

Oysa onlar modern giyinmiş, Atatürk'ü modern karşılamış, kendilerine göre en iyi şekilde ağırlamışlar dır ve memnuniyet dolu sözler beklemektedirler.

Şeyh işinin aslı şudur:

Elazığ’dan adamın biri sadece kendi ve bir eşek ile Ankara’ya doğru yola çıkar.

Cebinde beş kuruşu yoktur. Geçtiği yerlerde “Ben dervişim” der.“Tekke kuracağım, İslamı ve ilim irfan öğreteceğim, tekke açacağım” der.

Halktan para, buğday, yumurta ne bulursa toplar. Hiç para harcamadan yer, içer, yatar ve Ankara’ya kadar gelir. Hatırı sayılır bir birikim yapmıştır. Bu olay Atatürk’ün kulağına gider.

İşte Atatürk bu “Dervişim” diyen adam kadar olamayan “Tembel Cumhuriyet Gençliği’ne” kızmıştır!

 Gelelim günümüze...Günümüzde de durum çok farklı mıdır?

Örneğin, Fetöcüler dershaneler ve okullar açar, köy köy, ev ev gezip Anadolu'daki zeki çocukları belirleyip devşirirlerken Atatürkçü geçinenler ne yapmıştır?

 Günümüzde bile tarikatlar fakir çocukları bedava yurtlarda yatırıp, okullarda okutup devşirirken bizim Atatürkçü geçinenler ne yapmaktadır?

 Fetöcüler gazeteler basar, televizyon yayını yaparken, milletin beynini yıkarken bizim Atatürkçü geçinenler ne yaptı?

 Bugün bile tarikatların kaç tane televizyonu, gazetesi, basın yayın organları var.

Atatürkçü geçinenlerin neyi var?

 Atatürkçü geçinenler arabesk mi takılmaktadırlar ??

Kendilerine acımakla meşguller bu konuda.

“Paramız yok, bize engel oluyorlar, destek olmuyorlar” vır vır vır bal yapmaz arı gibi!

 Sorsan çok kitap okuyordur, moderndir, aydındır, çağdaş Türkiyeyi ve Cumhuriyet’i destekler filan.

 Peki ne yaptın Cumhuriyet için?

Hiç !

Kitap okudu! Tebrikler çok faydan dokundu.

Hiç,  bir araya gelip bir okul kuralım, köylere gidip zeki ama fakir çocukları bulup okutalım, eğitelim Cumhuriyet’e kazandıralım dediniz mi ?

Hayır !

 Siz gölgede kahvenizi yudumlayıp kitabınızı okurken tarikatlar o çocukları Cumhuriyet’ten çaldı!

 O çocukların geleceğini çaldı! Daha da çalmaya devam ediyorlar.

 Hiç, dış destekti, emperyalizmdi, siyonizmdi demeyin.

 Bu ülke sizin. Atatürk Cumhuriyet’i kurup size emanet etti.

Elin gâvuru...bilmem kimi gelip de senin ülkende yobazları, gericileri, hainleri destekleyip, okul ve televizyon açtırırken sen ne yaptın??

Bu ülkenin sahibi sen değil miydin?

Niye engel olmadın?

Niye daha iyisini sen yapmadın? Geçin bunları!

Çoğunuz anti emperyalistim der Marlboro ya da Parliament sigara içersiniz.

Atatürk bu gün çıkıp gelse ve şu manzaraya baksa, suratınıza tükürse yeridir.

Sorsa “Neden böyle oldu ?”  diye, ne cevap verirdiniz ?

Doğrusu kendi adıma makul hiçbir mazeret bulamıyorum ben.

Atatürk yüzümüze tükürdükten sonra iki tane de tokat patlatsa yetmez.

Ne yapsa yetmez!

Her cezayı hak ediyoruz ama Cumhuriyet’i ve Atatürk'ü hak etmiyoruz!

O halde, bu günden itibaren harekete geçelim.

Hak etmek için bir şeyler yapalım.

Örneğin el birliği ile üniversite ve okullar kuralım.

Maaşlarımızdan bir sigara parası ayırıp bu okullara bağışlayalım.

Fakir ve zeki çocuklar Atatürkçü olarak yetişsin.

Emekli olup imkanı olanlar bu uğurda karşılık beklemeden çalışsın.

Bu okullara ve kurulacak medya organlarına maddi kaynak yaratalım.

Nasıl mı?

Örneğin mağazalar açalım.

Ürünlerin üreticiden tüketiciye direkt pazarlandığı.

Kendi üreticimizden, köylümüzden mümkün olduğunca az gübre ve ilaçla yetişmiş, doğal, yerli tohumdan üretilme ürünleri alalım ve bu mağazalarda satalım.

Hiç mi yok içinizde böyle bir mağaza için dükkanını yarı fiyatına kiraya verebilecek bir Atatürkçü?

Hiç mi yok bu ürünleri sadece yakıt parasına taşıyacak bir Atatürkçü ?

Hiç mi yok bu işler için zamanını, biraz da olsa parasını harcayabilecek bir Atatürkçü ?

Uşak’ta gübresiz ve ilaçsız yetişen fasulye, nohut ve mercimek boş giden otobüslerle İzmir’deki İmece mağazasına uygun ücretle götürülemez mi?

Bir Atatürkçü olarak bu mağazadan alışveriş yapıp kendi üreticinize destek olmaz mısınız?

Kendi sağlığınız için çocuklarınızın geleceği için GDO’suz yerli tohumdan üretilmiş bakliyatı almaz mısınız?

Üstelik aldığınız ürünün kim tarafından nasıl üretildiğini de göreceksiniz.

Üreticinin bilgileri, ürün paketi üzerinde olsa, sosyal medya hesabına girseniz ve nasıl birinden alışveriş yaptığınızı bilseniz, paranız nereye gidiyor bilseniz iyi olmaz mıydı?

Bu düzeni tarikatlar yıllarca yaptı ve daha da yapıyorlar.

Örneğin kendilerinden olan bir çiftçinin ürettiği fasulyeyi biri giderken İstanbul’a götürür.

Belirli aralıklarla yaptıkları toplantılarda bu tür ürünler parası karşılığı paylaşılır.

Bu ürünlerden de bir kısmını ihtiyaç sahiplerine verirler ve taraftar toplarlar.

Siz gölgede oturup, kahvenizi yudumlayıp, bir taraftan kitap okurken onlar çalışıyordur!

Gece gündüz çalışırlar, ölünceye kadar çalışırlar.

Siz onlardan daha çok çalışmadan, asla başaramayacaksınız!

Sakın bana kırılmayın gerçekler acıdır

HADİ ÇALIŞMAYA BAŞLAYALIM. " diyerek Atatürk sevdalısı bir arkadaş bunları yazmış. 

Ah sevgili arkadaşım. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden sonra Atatürkçüyüm diyenler eğer senin bu söylediklerini yapsalardı, bugün Atatürk'ü anlayan ve hazmeden çok kişi olurdu. İlk önce CHP'ye bakmak gerek. Atatürk'ün kurmuş olduğu partinin bugünkü haline bakmak gerek. Atatürk'ün çizgisinde mi, halen değişim peşinde. Neyin değişimi peşindesin?  Ortanın solu dedin tutmadı, ortanın sağları ile birleştin olmadı. Neyin peşindesin?

Sen değişim yapmak istiyorsan, içini temizle ve Mustafa Kemal Atatürk'ün kurucu ayarlarına dön. 

Bizler Mustafa Kemal Atatürk'ü ve Türklüğün geçmişini, milli ve manevi değerlerimizi anlatmak için Türk Gücü Televizyonunu kurduk. Devletimize zarar vermeyen her yayına kapımızı açtık. Birlik ve beraberliğimiz için yayınlar yapalım dedik. İzlenme de sorun olmadı, ancak Türk Gücü'nün YouTub kanalına Abone olmadılar. Nedeni ise TV.nin isminin Türk Gücü olması. 

Bu nedenle, gerçek Atatürk'çüler nerede diye sormak gerekiyor!

Evet çok doğru söylüyorsunuz. Atatürk'çüyüz diyenler bir araya gelemiyorlar. Hepsi Kravatlı, güzel giyimliler. Ancak, hep konuşuyorlar, eleştiriyorlar, icraata gelince bir şey yok. Devamlı eleştiri, iktidar partisini beğenmeme, yaptıklarını beğenmeme, eyvah ülke batıyor, eyvah, şu olacak, bu olacak. Peki öneriniz ne? Projeniz ne? 

Bütün partiler'in Tüzüklerinde, amaçlarında, Mecliste Milletvekillerinin yeminlerinde de  Atatürk ilkelerine bağımlılık sözleri yok mu? . 

Söze gelince herkes Atatürk'çü. Nerede bunlar?

Demek ki Devletimizin temeli Atatürk'çü ki, halk buna inanıyor ve güveniyor. Bizi yönetenlere de inanıyor ve güveniyor ki, başka bir şey düşünmüyor ve yaşamına devam ediyor. 

Bu ülke ben beni bildim bileli öyle veya böyle idare ediliyor. Geçmişte de ekonomik sıkıntı vardı, şimdi de var. 

Aydın kesim, cahil kesimi aydınlatmaz ise, cahiller çoğalır, aydınlar azalırsa, o zaman halk elbette çağdaşlığı yakalayamaz, kalkınmış devletlerin boyunduruğu altına girebilir. 

İlimden, bilimden, teknolojiden uzaklaşırsan, kalkınamaz, çağdaş bir ülke konumuna gelemezsin. 

Bu ülkede hiç bir zaman din elden gitmez, ama bağımsızlığımız, Türklüğümüz, haklarımız, hukuklarımız, hürriyetimiz, elden gidebilir. 

Kim ne derse desin, devletimiz güçlüdür, ancak, halkın da aydınlanması, Mustafa Kemal Atatürk'ü iyi anlaması, onun ektiği tohumu büyütmenin yollarını bulması, gerekmektedir. 

Atatürkçüyüm diyenler, öneri ve projeleri ile ülkeyi birleştirme, kalkındırma, daha ileri seviyelere götürme yönünde, halkın aydınlanması konularında Devlete gereken desteklerini vermeleri yönünde çalışmalar yapmalıdırlar. 

Ayrışma değil, birleştirme yolunda çalışmalıyız. 

İktidara gelenlere saygılı olmak, onlara köstek değil, destek de olmak her Türk vatandaşının da görevi olmalıdır. 

Mustafa Kemal Atatürk, iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberlik içerisinde olmamızı, ülkemizin bölünüp parçalanması değil, kalkınmış, müreffeh bir ülke olmasını istemiştir. 


8 Temmuz 2023 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: ”Büyük bir kumandan,asil bir düşman ve alîcenap bir dost şerefine,

 TÜMER DİYOR Kİ: 

Türk Güneş Uygarlığı watsap grubunda paylaşılan aşağıdaki yazıyı dikkatlice okumanızı tavsiye ederiz.

Yazıyı kaleme alan Prof.Dr. İLBER  ORTAYLI’dan alıntıdır.

Sir Percy Loraine İngiltere'nin 1933-1939 Ankara Büyük Elçisi'dir.  Kahire'de Büyükelçi iken, Parise tayin olmuş, Atatürk'e olan hayranlığı nedeniyle Ankara'ya büyük elçi olmayı tercih etmiş ve Ankara'ya gelmiştir.

1936 yılında Kral 5 George ölüyor. V. George (George Frederick Ernest Albert; 3 Haziran 1865 – 20 Ocak 1936), 6 Mayıs 1910'dan 1936'daki ölümüne kadar Birleşik Krallık kralı, İngiliz İmparatorluğu dominyonlarının ve Britanya Hindistanı'nın imparatoruydu.

Yerine 8. Edward geçiyor.

1936 Aralıkta 8.Edward istifa ediyor.Yerine kardeşi 6. George (Kraliçe 2. Elizabeth’in babası)geçiyor.

Şimdi konuya girebiliriz:
Kral 6. George,Atatürk Türkiyesi’ne büyük değer veriyor.Yaklaşan 2.Dünya Savaşı’nda,Türkiye’nin mutlaka İngiltere’nin yanında yer alması için büyük gayret gösteriyor.İlişkileri sıcak tutmaya çalışıyor.Bu arada da Atatürk’e bir armağan vermek istiyor.En üst düzeyde verilen bir armağan,üstü pırlanta ve elmaslarla bezenmiş;DİZ BAĞI NİŞANI.Bunu vermeyi düşünüyorlar…

Büyükelçi Loraine’e soruyorlar.Kesinlikle karşı çıkıyor: “…Kabul etmez;yabancı bir ülkenin nişanını katiyen takmaz, kıymetli taşlarla bezenmiş pahalı hediyelere karşıdır. ‘Beni kiminle karıştırıyorsunuz?’diye tepki kor,ilişkileri bile tehlikeye atabilirsiniz..!”der.

Bunun üzerine,bir başka formül ararlar:”Oxford veya Cambridge üniversitelerinden biri acaba Atatürk’e,barış konusunda tüm dünyaya yaptığı katkılar nedeniyle bir -doktora-payesi verebilir mi?

Her iki rektör de:“…Memnuniyetle ancak;bizler bin yıllık,gelenekleri olan üniversiteleriz.Doktora diplomasını burada, üniversitede veririz,doktora cübbesini de rektörümüz burada,üniversitede giydiririz…”derler.

Loraine:”Gitmez ki..!”diye yanıt verir.

Bunun üzerine Kral:”Peki ne verelim..!”diye sordurur.

Loraine’den yanıt gecikmez:”Kitap verin;onu büyük bir keyifle alır..!”

Atatürk’ün,kendi nezdine tayin edilmiş yabancı bir büyükkelçi üzerinde bıraktığı intibaya bakar mısınız?KİTAP…

Kral,bunun üzerine büyük bir jest yapıyor;Çanakkale’de bulunmuş,iki tarihçi generalden “Gelibolu Savaşları”diye bir kitap yazmalarını,bu kitapta Mustafa Kemal’e neden ve nasıl mağlup olduklarını anlatmalarını istiyor.

Bu kitabın kapak içi şöyle:
”Büyük bir kumandan,asil bir düşman ve alîcenap bir dost şerefine,Türkiye Cumhuriyeti Reisi Gazi Mustafa Kemal Hazretlerine,Haşmetli İngiltere Kralı Hükümeti tarafından takdim edilmiştir.”

Kitabın İngilizce ismi:
”Gallipoli Wars”yani
Gelibolu Savaşları”

Anıtkabir’de sergilenen bu kitabı mutlaka görünüz.

Daha fazla bir şeyler yazmaya,söz söylemeye gerek var mı..?

Dünya’nın önünde saygıyla eğildiği eşsiz devlet adamı, büyük komutan,dünyada özgürlük ve bağımsızlık savunucusu,örnek lider, önderimiz Atatürk’müz işte bu.

Prof.Dr.İlber ORTAYLI’dan alıntıdır.

Ben bu yazıya eklemeler yaparak devam etmek istiyorum. Tarihten bir yaprak diyelim.

Kral Edvard'ın kısa dönem içerisindeki Krallığında ilk defa yurt dışı ziyaretini Türkiye'ye yapmış ve Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmüştür.  Bu görüşmedeki ilginç olayları da burada anlatmak istedim.

[embedyt] https://www.youtube.com/watch?v=MUNPIj0v9ic[/embedyt]

İngiltere Kralı VIII. Edward'ı Dolmabahçe Sarayı Rıhtımı’nda karşılarken. (04.09.1936)

Kral Edward İstanbul’a geldiği zaman, yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayı’na yanaştı. Atatürk rıhtımda O’nu bekliyordu. Deniz dalgalı idi ve kralın bindiği motor inip çıkıyordu. Kral rıhtıma çıkmak istediği bir sırada eli yere değdi ve tozlandı. O sırada Atatürk de Kral’ı rıhtıma almak üzere elini uzatmış bulunuyordu. Bunu gören kral bir mendille elini silmek istediği bir anda Atatürk:

- Vatanımın toprağı temizdir, o, elinizi kirletmez! Diyerek, Kral’ı elinden tutup rıhtıma çıkarıverdi.1

İngiltere Kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:

Bana İngiltere Sarayı'nda verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.

Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:

- "Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim", diyerek memnuniyetini bildirdi.

Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:

- "Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim," dedi.

Bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “görevine devam et” emrini verdi.2

Kaynakça:
1 Enver Behnan Şapolyo'dan alınmıştır.

2 Niyazi Ahmet Banoğlu, Nükte ve Fıkralarla Atatürk, sayfa:186-189

İşte Dünya lideri olabilmek böyle bir şey.

05.07.2023



27 Mayıs 2023 Cumartesi

Kavga değil, sevgi gerek.

TÜMER DİYOR Kİ:

Demokrasiye saygılı olmak,  ülkeye saygılı olmaktır. 

Sevgili okurlar, bilindiği üzere 14 Mayıs'ta Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Milletvekilleri belli oldu, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. 

28 Mayıs 2023 Pazar Günü'de Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2.ci turu yapılacak. 

İki adayımız var, birisi şu anki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ikinci adayımız CHP'sinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. 

Seçimler, demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan seçme ve seçilme hakkının kullanılması açısından büyük bir önem taşımaktadır. 

Seçmenler, ülkenin geleceğini belirlemek için sandık başına gidecekler ve tercihlerini yapacaklardır. 

Ülkemizde ilk defa Cumhurbaşkanı seçimi için 2.ci tur seçim yapılacaktır. Şu an bu seçim bir referanduma dönüşmüş bulunmaktadır. 

Seçimi kendi lehine çevirmek isteyen adaylar, sert söylemleri ile ortalığı germiş ve halkı kutuplaşma ortamına itmişlerdir. Bunlar olmamalı idi, ancak maalesef oldu.

Seçim sonuçları, ülkenin siyasi ve ekonomik gündemini değiştirecek nitelikte. Ancak, bu sonuçların demokratik bir şekilde ortaya çıktığını ve herkesin saygı duyması gerektiğini unutmamak gerekir. 

Sandıkların güvenliğini sağlamak devletin asli görevlerindendir. Sandıklarda hiçbir zaman şaibe olmamalı, oy verenlerin kafalarında şüpheler oluşmamalı, devlete güvenilmelidir. 

Seçim sonuçlarına itiraz etmek, hukuki yollara başvurmak, seçim güvenliğini sorgulamak elbette ki herkesin hakkıdır. 

Ancak, bu haklar, seçim sonuçlarını tanımamak, şiddete başvurmak, kutuplaşmayı arttırmak için kullanılmamalıdır. 

Seçme ve seçilme hakkı, en önemli insan haklarından biridir.  Bu hakkın kullanımı ve sonuçlarına katlanımı insan onurun dandır. Dokunulamaz ve vazgeçilemez. 

Sonuçlarına herkes saygı duymak zorundadır. Saygı ve sevgi bizi birbirimize bağlar.

Seçim sonuçları, ülkenin geleceği için bir fırsat olmalıdır. Seçilenler, seçmenlerin iradesine saygılı olmalı, ülkenin sorunlarını çözmek için çalışmalı, halkın taleplerini dinlemeli ve hesap vermelidir. Seçilmeyenler ise muhalefet görevini yapmalı, iktidarı denetlemeli, alternatif politikalar üretmeli ve demokratik kurallara uymalıdır. 

Seçim sonuçlarına saygılı olmak  demokrasiye saygılı olmaktır. Demokrasiye saygılı olmak ise ülkeye saygılı olmaktır. Ülkeye saygılı olmak ise hepimizin ortak sorumluluğudur. 

28 Mayıs'ta yapılacak  Cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, herkesin seçim sandıklarının başına giderek, kimsenin baskısı altında kalmadan kendi kararları ile kalplerinin sesini dinleyerek oylarını kullanmalarını dilerim. 

Zekeriya Tümer

27.05.2023

ulusalhaber1881@gmail.com


21 Nisan 2023 Cuma

Bayram geldi de, baklava tepsileri boş.

 

TÜMER DİYOR Kİ:

BAYRAM GELDİ, HOŞ GELDİ, BAKLAVA TEPSİSİ BOMBOŞ GELDİ.

Elbette boş gelir. Acı soğanı alamayan Bayram, nasıl baklava alarak sizi ziyarete gelebilir. 

Ramazan gitti, Bayram geldi. 

Biliyorsunuz Ramazan Bayramının bir adı da şeker bayramıdır. 

Ahhh eski günler ahh. Ne güzeldi bizim çocukluğumuzun Şeker bayramları. 

Nasıl sevinirdik yarın bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da yeter diye şarkılar söyler, sabahları sevinçle kalkar, babamızla bayram namazına giderdik. 

Eve geldiğimizde, gözlemeler açılmış, çaylar demlenmiş, sofra hazırlanmış evin erkeklerini beklerdi annemiz, ablalarımız. 

Güle oynaya, neşe ile kahvaltı yapılır, eller öpülür, sonra da mahallenin çocukları ile birlikte kapı kapı gezer, büyüklerimizin ellerini öper, bahşişlerimizi alır, şekerleri ceplerimize doldururduk. 

Aldığımız bahşişler ile koşarak gider bakkala, mantar, çıtıpıtıları alır, patlata patlata güler, oynardık. 

Nerdeee şimdi o bayramlar. Bayram, bu sene sen çok kötü geldin. 

Şansızsın!  Sen geldin diye sevinemiyoruz. Gülüp oynayamıyoruz. 

Yıkılan evlerimiz var, ölen anne ve babalarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımız var. Kaldık evsiz, barksız, yuvasız, evlatsız, anasız babasız. Nasıl sevinelim? Nasıl gülüp oynayalım. 

Çadırdaki komşularımıza mı gidelim, onlardan şeker, harçlık mı alalım. Soğana muhtaç olan, bir kuru ekmeğe muhtaç olan, komşumuzdan harçlık, şeker beklenir mi? 

Ancak, gider büyüklerimizin ellerini öperiz, ölen yakınlarımızın mezarlarını ziyaret eder, göz yaşı dökeriz. 

Ahh Bayram ah. Sen çok kötü bir zamanda geldin bizi ziyaret ettin. 

Bak şimdi de 14 Mayıs'ta ülkemizde seçim var. Biz şimdi bu şartlarda seçimi mi düşünelim, yoksa geçimi mi?

Birisi diyor, ben yıllardır iktidardayım, köprüler, yollar, hava alanları, hastaneler yaptım. Bak doğal gazı da buldum. İhalar, sihalar, gemiler, otomobiller yaptım. Uzaya çıktım. Daha ne istiyorsunuz. 

Acı soğan, peynir, zeytin, et, sebze, meyve, dolar, molar arttı, arttı da ben mi yaptım. Dış güçler yapıyor. Pandomi geldi, deprem oldu, yağmurlar yağdı, fırtınalar koptu. Ne yapabilirim. Elimden geleni yapıyorum, verin bana bir 5 yıl daha, düzelteyim ülkeyi. 

Olmaz diyor, bir başkaları. Olmaz, yeter senin iktidarın. Biz geleceğiz devleti yönetmeye. Ülkeye bolluk, bereket getireceğiz. Demokrasi, hak, hukuk getireceğiz. Çocuklar aç girmeyecek yatağa. Yıkılan binalar yapılacak, halkımın cebi para dolacak, üretim artacak, her şey güzel olacak. 

Bayram, görüyorsun değil mi neler çektiğimizi. Biz yaşam mücadelesi verirken, bizi idare etmek isteyenler, birbirlerine bağırıyorlar, bazen kızıyorlar, ağıza gelmedik sözler sarf ediyorlar, sen gideceksin, ben geleceğim, hayır ben gitmeyeceğim, sizler beceremezsiniz, ben devleti yönetmeye devam edeceğim, kavgası içerisinde yaşarken, Bayram bizler baklava değil, şekere soğana muhtaç, ya sabır deyip kuru kuru büyüklerimizin ellerini öperek, bayram seni kutlamaya çalışıyoruz. 

Olsun be Bayram. Bizler Devletimize bağlıyız, her ne kadar ülkemize gelen Suriyeliler, Afganlılar, Araplar, maraplar, onlar, bunlar kadar rahat olmasak ta, ne yapalım, Devletimiz sağ olsun. 

Bekleyelim 14 Mayıs'ı. Cumhuriyetimizin 100.cü yılında neler yaşayacağız, daha neler göreceğiz bekleyelim sabırla. Bayram sen hiç bitmeyeceksin. İki ay sonra tekrar geleceksin. Belki o zaman geldiğinde  yüzümüz güler. Ne dersin? Senin de umudun var mı, güler mi yüzümüz!

Gene de umutlar yitirilmesin. Bayramlar kutlansın. Devletimiz sağ olsun. Bayrağımız gönderden inmesin, ezanlar minarelerden susmasın, ülkemiz felaketler yaşamasın, her şey güzel olacak inşallah.

Bayramınız kutlu, yaşamınız mutlu olsun sevgili okurlar. 

Zekeriya Tümer

21.04.2023

ulusalhaber1881@gmail.com


17 Mart 2023 Cuma

Dost bildiğimiz düşmanlara dikkat!

TÜMER DİYOR Kİ: 

Dost bildiğimiz düşmanlara Dikkat edelim!

Sevgili dostlar,  zaman su gibi akıp giderken, halen birçok kişilerimiz gerçekleri göremiyoruz. 

Acaba neden?

Okuma ve araştırma alışkanlığını yitiren toplumlar, elbette zekalarında herhangi bir gerileme olmasa da, bilgi kaybına uğrarlar, gerçekleri de göremezler. 

6 Şubat 2023 Depremi ülkemizi yasa boğdu. 

Farkındaysanız, her gün ülkemizin değişik yerlerinde devamlı deprem olmakta. 

Anladık, elbette ülkemiz deprem kuşağında. Etrafımızda fay hatları var. Kızarmış, her an patlamaya hazır. 

İyi de, bu kadar bilgiye sahip olan bizler, neden evlerimizi sağlam yapmıyoruz? Neden fay hatlarının geçtiği yerlere yapıyoruz? Neden bu konutları yapan başta Müteahhit olmak üzere, Mühendisler, denetleyenler, inşaatlarda  çalışan işçiler yeterli titizliği göstermiyor?

Bugün Cuma. Bir çok kişi camilere Cuma namazlarını kılmaya gidecekler.  Camiler'de hocalar da kürsüye çıkıp halka nasihatler  verecek. 

Biliyor musunuz bir Prof. arkadaş geçenlerde yaşadığı bir olayı anlattı bana. Cuma namazına gitmiş. Cami hocası mükemmel İngilizce bildiğini, öyle bir kanıtlamış ki, Prof. arkadaş hayretler içinde kalmış. 

Kürsü'de sanki oturan halk İngiliz, Hoca başlamış İngilizce konuşmaya. Halka İngilizce bir şeyler anlatıyor. Arada sırada Hocalar sureler okurken, Arapça okurlar, onu da kimse anlamaz, ancak, Türkçe'sini Hoca hazretleri hemen açıklar. Bu hoca efendi İngilizce konuşmuş, sonra da tercüme etmemiş.

Prof. arkadaş şaşırmış. Hocam neden İngilizce konuştunuz diye sorduğunda, arada Camiye namaz kılmaya yabancılar da geliyor, bu nedenle demiş.

Olabilir mi, bilmiyorum, belki olabilir!

Kültürlü ve yabancı dili bilen bir cami Hocamızın olduğunu da öğrenmiş olduk. 

Bugün Cuma, depremde bir çok evlerin yıkılmasına, bir çok canların yok olmasına sebebiyet veren, o evleri çürük yapan, çalan, rüşvet yiyen, haksız kazanç elde edenler, sizler Cuma namazına gidip af dileyin  desek de, Allah sizlerin işlediğiniz günahları affeder mi acaba!

Vicdanınız sızlıyor mu? Hiç zannetmiyorum!

Haarb teknolojisi o kadar gelişmiş ki, kim bilir daha bizim bilmediğimiz neler var. Ülkemizdeki depremi yaratan ve kızarmış olan Fay hatları ile oynanmış olmasın? Bunları araştırmak gerek. Birçok kişi de benim gibi aynı şüpheleri taşıyor. Düşmanlarımız dışımızda çok, o düşmanların içimizde de elbette kolları vardır. 

Gerçek şu: Ülkemiz deprem kuşağında. Bu depremler mutlaka zamanı gelince olacak. Doğa kendisine yapılan yanlışları affetmez. Yağmur'da yağacak, Kar'da yağacak, rüzgar da esecek. Netice de güneş de açacak. 

Bizler bunlara karşı gereken tedbirleri almak zorundayız. 

Şunu hiçbirimiz unutmayalım. Bir Korona çıktı dediler, bütün dünyayı maske takmaya mecbur bıraktılar. Tüm insanları aşı olmaya zorladılar. Bunlar nasıl oldu? Bizleri kimler yönetiyor?

İnsanlık sonunu mu hazırlıyor? Gelişen teknoloji, bilim, doğanın dengesini mi bozuyor?

Bir de inancımız yönünden bakalım. Ülkemiz üzerinde dolaşan bu kara bulutlar, bu felaketlerin sebebi, acaba, bir yerlerde çok yanlışlar mı yaptık? Allah bizleri mi cezalandırıyor? 

"NİTEKİM BİRÇOK MEMLEKET VARDIR Kİ, O MEMLEKET (HALKI), ZULMETMEKTE İKEN, BİZ ONLARI HELAK ETTİK. ŞİMDİ O ÜLKELERDE DUVARLAR,(ÇÖKMÜŞ OLAN) TAVANLARIN ÜZERİNE YIKILMIŞTIR. NİCE KULLANILMAZ HALE GELMİŞ KUYULAR VE (ISSIZ KALMIŞ) İHTİŞAMLI SARAYLAR VARDIR."(el-Hacc,45)

"BAŞINIZA GELEN HERHANGİ BİR MUSİBET, KENDİ ELLERİNİZLE İŞLEDİKLERİNİZ YÜZÜNDENDİR. (BUNUNLA BERABER, ALLAH, ÇOĞUNU DA AFFEDİYOR."(eş-Şura.30)

Buyurun bak Allah açık ve seçik söylemiş. Kendi ellerinizle kötü evler yaparsanız, musibet gelir, evler çöker, zavallı masum insanlar ölür. Gene de Allah diyor ki, çoğunuzu affederim.

Hadi günahkarlar bugün Cuma gidin Cuma namazına da belki Allah sizleri affeder, ama ben dahil, orada evlerini, canlarını, mallarını, evlatlarını kaybedenler hiçbir zaman sizleri affetmeyeceğiz, hakkımızı da helal etmeyeceğiz. 

İçimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarımızı bilelim, tedbirlerimizi alalım, seçim seçim diyerek, ayrış mayalım, birlik ve beraberliğimizi bozmayalım, gelecek günlerimiz inşallah iyi olur. 

17.03.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com