28 Ekim 2015 Çarşamba

KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN ALSANCAK, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
Sevgili okurlar, "sözün bittiği" yerdeyiz.
Yarın, yani 29 Ekim 2015. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 92. Yılı.
3 gün sonra da 1 Kasım’da Türkiye Cumhuriyeti sandığa gidecek ve kaderini belli edecek.
Kimseye kızmaya hakkımız yok. Herkes suçu kendisinde arasın.
İnsanlar, doğar, büyür, yaşlanır ve neticede de ölürler. Devletler ise baki kalır.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Okumayan, düşünmeyen, araştırmayan toplumlar ister istemez geri kalır.
Cehalet zincirini kıramaz isen sağlıklı kararlar alamazsın.
“Efendiler, Dinsiz bir milletin idamesine, imkân yoktur. İslam dini öyle yüce bir dindir ki;” İlim Çin’de de olsa alınız” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Biz İslam olduğumuz için geri kalmadık, Yüce Dinimize ne zamanki, Hurafeler ve bidatler ilave yapıldı; o zaman gerçek İslam’dan uzaklaştırıldık, onun için bu hallere düştük. (M.Kemal Atatürk-1924)
Sevgili okurlar, bu söze itiraz edecek var mı?
Yanlışlar yaşamın içerisinde yapılabilir. Yanlışlardan ders alarak dönmek ve bir daha yapmamak erdemlik ister.
İktidar sahibi olanlar da güç vardır. Güçlü olan kişinin etrafında da yalakalar ve uşaklar çoktur. Eğer sen yalakalarının sözlerine inanırsan, hata yaparsın ve gücünü kaybedersin. Güç kaybolunca da o etrafındaki uşaklar ve yalaka takımı bir anda seni terk eder gider.
Cumhuriyetin 92 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi yenilenecek ve yeni Milletvekilleri  Türkiye’yi idare etmeye çalışacak. Yıl 2015. Aradan 92 sene geçmiş. 92 sene evvelki günler ile bu günkü günler eşit olabilir mi?
Olamaz...
Yokluğun ve yoksulluğun tavan yaptığı 1923 yıllarından bugünlere geldik.
O günlerde görev yapan Milletvekilleri son derece özveri ile çalışmışlar ve ülkemizin geleceği, halkın refahı için çaba harcamışlardır.
1 Kasım 2015 de yeni seçilecek Milletvekillerimizden de aynı şeyi beklemek hakkımızdır.
Cumhuriyet Rejimi 29 Ekim 1923’te Ankara’da ilan edilmiştir.
Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü’ne bir gece çağırdığı İsmet Paşa, Kazım Paşa ve Fethi Bey ile bir toplantı yaparak “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demiştir. Konu üzerinde fikir birliğine varılınca Mustafa Kemal Paşa anayasada değişiklik öngören bir kanun teklifi hazırlamıştır. Hazırlanan kanun teklifince:
-Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir.
-Türkiye Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.
Bu teklif 29 Ekim 1923 tarihinde oy çokluğu ile kabul edilmiş ve Anayasa’nın birinci maddesinde, “Türkiye Devletinin hükümet biçimi, CUMHURİYETTİR” ibaresine yer verilmiştir.
Anayasamızın ilk üç maddesi değiştirilemez ve değiştirilmesi de teklif edilemez. Bu üç madde nedir?
DEVLETİN ŞEKLİ
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜ, RESMİ DİLİ, BAYRAĞI, MİLLİ MARŞI VE BAŞKENTİ
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ve ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.
DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER.
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Sevgili okurlar, neden korkuyoruz?  Korkmamıza gerek yok. Anayasamız gereken tedbiri almış.  Yanlış yapanlar, Hukukun önünde mutlaka cezalandırılır. Suçu olan ceza yer, olmayan yemez. Anayasal haklarımıza ve Hukuka güven duymalıyız.
ULUSUMUZUN 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN.
Ankara, 28.10.2015
Ulusalhaber1881@gmail.com

21 Ekim 2015 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ !...VİCDANININ SESİNİ DİNLE... ZEKERİYA TÜMER

VİCDANININ SESİNİ DİNLE
Sevgili okurlar, insanlar yaratılırken onlara çeşitli duygular da yüklenmiştir. Bunların içerisinde olanlardan bir tanesi de vicdandır.
Toplum içersinde yaşadığımız dönemlerde bazı kereler, olayların durumuna göre ne deriz?
“Yaa bu çok vicdanlı insan, hiç kötülük yapmıyor, insanlara hep yardım ediyor.” 
Bazılarına da, “Bu insan ne biçim bir mahlûk, adamda ne vicdan var, ne de insanlık, çok vicdansız bir insanmış” deriz.
Ruhumuzun bir özelliği olan vicdan, yaşamın içerisinde öğrendiklerimiz din ilimleri ve sorumluluk duygusunun artmasına orantılı olarak da gelişmektedir.
Yaşamımız içerisindeki olumlu ve olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu kendisin de görmeyip, başkalarında görenlerin, yani kendi sorumluluğunun farkında olmayanların vicdanları gelişmemiştir.
Ancak, insanlar şunun farkında değillerdir. Vicdan, sevsek de sevmesek de, işimize gelse de gelmese de, olaylar karşısında doğru ve yanlışın, haklı ve haksızın ayırımını yapmaya yarayan, içimizden gelen sestir. Bizim iç dünyamızdaki mahkememizin yargıcıdır.
Byron demiş ki: 
“Vicdan azabı, insanın içinde bir cehennemdir.”
İnsanlar toplum içerisinde yaşarken, iş hayatı dâhil, diğer yaşamı içerisinde başkalarına zarar verecek uygunsuz işler yapar ise, vicdanı mutlaka sızlayacaktır. Bu yara hiçbir zaman kapanmaz. “Hiçbir suçlu da kendi vicdanında beraat edemez.”(juvenal)
Zalim olanlar da vicdan aramak biraz zordur. İç dünyalarında vicdani rahatsızlıklar duysalar da o rahatsızlıklarını gizleyecek yollar ve yöntemler bularak yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.
Birinin kalbini kırmak isteyen insan, kesinlikle vicdanını susturacak bir sebep bulur; ama sonra vicdanı onu susturur.(François-Marie Arouet Voltaire)
İnsanları katleden, haksız yere öldüren, kendi çıkarı uğruna başkalarına zarar veren insanlar, ne dini bilgilerle ne de toplumun kendilerine verdikleri ahlaki değerlerle mücehhez kılınmamış kişilerdir.
Teröristlerin ve canlı bombaların yaptıkları katliamlarda, o insanlarda vicdan muhasebesi aramak safdillik olur.
Özel olarak eğitilmiş ve bilgilendirilmiş olan bu insanların içerilerinde bulunan vicdan duygusu söküp alınmıştır.
Vicdanı olmayan kişiden medet ummak kadar yanlış bir hareket olamaz. Vicdansız olanlar, kendilerinden başkasını düşünmezler.
Bu vicdansızlık, ferdi olarak insanlarda yaşanırken, devletler de de yaşanır.
Kendi vatandaşının burnu kanasa, ona karşı şefkatli olan ve üzülen devletler, başka ülkelerdeki insanların öldürülmelerine, aç ve sefil olmalarına karşı kayıtsız kalırlar, üstelik gidip kendileri de katliamlara katılırlar.
Mohandas Karamçand Gandi demiş ki:” Bizi yok edecekler şunlardır: ilkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.”
Doğru söylemiş.
Mustafa Kemal’de bu nedenle muallimlere şöyle seslenmiş: “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister.” Diyerek kaliteli nesiller yetiştirilmesini istemiştir.
Bugün dünyada ve de ülkemizde nefret, işkence, adam öldürme vicdan azabı çekmeden yapılır hale gelmiştir
Yıllardır, Filistin halkına İsrail devleti tarafından yapılan zulüm. Suriye’de ki akan kan ve gözyaşları, ülkemizde ise 40 seneye yaklaşan bir zaman içerisinde eşkıya çeteleri ve teröristler tarafından masum vatandaşlarımızın dökülen kanları.
Bunları yapanlarda vicdan aramak mümkün mü?
Aslında vicdan insana iyi ve kötü yönünü gösterir. 
Doğru ve yanlışı değerlendirir.
Kim ne yaparsa yapsın vicdanından kurtulamaz. Kötülük yapan insan, ölünceye kadar vicdanının sesini duyar ve vicdanı onu mahkûm ederek, rahat ve huzur içerisinde yaşamasını engeller. Para, mal, mülk, iktidar sahibi de olsa vicdanının sesinden kurtulamaz.
Sevgili okurlar, önümüzdeki hafta Pazar günü seçim var. Ülke geleceğini oyları ile belirleyecek.
Tüm halkımızın ellerini vicdanlarının üzerine koyarak, oy verecekleri partiyi iyi seçmeleri ve oylarını o’na göre sandığa atmaları gerek.
Sonradan vicdan azabı çekmemek için seçime katılan tüm siyasi partilerin programlarını, vaatlerini, görüş ve düşüncelerini iyi değerlendirmeleri, buna göre de kararlarını vermelerinde yarar vardır.
Her şeyin güzel olması, sevgi ve dostlukların yok olmaması, ülkemizin geleceğinin çok daha iyi olması dileğimizdir.
21.10.2015
Zekeriya Tümer

12 Ekim 2015 Pazartesi

SUÇLULUK DUYGUSU YAŞANIYOR MU?, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
PATLAYICI MADDE İNFİLAKINDA SADECE İNSANLAR ÖLMEZ, KOLLAR, BACAKLAR KOPAR, GÖZLER KÖR OLUR.
SUÇLULUK DUYGUSU YAŞANIYOR MU?
 Sevgili okurlar; Adli Tabip Kriminal psikiyatri ve psikoloji uzmanı Dr.Joseph Erdem “Bir patlamanın anlatılmayan anatomisi” ile ilgili yazısında diyor ki:
“ Patlayıcı madde infilakında sadece insanlar ölmez. Kollar, bacaklar kopar, gözler kör olur. İşitme kayıpları, süregen ve geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur.
1 tnt gücündeki patlamada bile 350-400 metre kare çevredeki bütün kuşlar ciğerleri patlayarak ölür. Aynı etki, patlamaya 100-200 metre yakındaki sokak kedi ve köpeklerine de olur. Etrafta kırılan camını bile değiştirecek, parası olmadığı için kaç gece soğukta yatacak evler olur.
Patlamanın ilk blast etkisi ses hızındadır. Patlamaya yakınlık oranınca ilk önce akciğer, dalak, bağırsak, östeki borusu gibi içinde basınç olan organlar patlar. Sonra yaklaşık 3000 derece alevi ile sizi kavurur. En son şarapnel parça etkisiyle yaralar. Bütün bunlar saniyenin yarısında olur.
Terörizm amaçlı bir patlamadan en çok ölen insan sayısından bahsedilir. Ancak asıl etkisi ölü sayısından çok arkada kalanlarda görülür. Patlama ile ölenlerin yakınlarındaki travmalar, patlamadan sağ ya da yaralı çıkmış insanların o can pazarında parçalanmış insanları gördüğünde yaşadığı travmalar, hayat boyu ruhi ve bedensel sakat kalanlardan kimse bahsetmez. Hele o kadar insanın öldüğü bir bombalamada sokakta kaç kuş, kedi, köpek öldü kimse saymaz.
Ancak bir patlamanın kimsenin bahsetmediği gerçeğinde bunlarda vardır. 
Kolu kopmuş 15 yaşında bir kızdan kime ne? 
Kaç kuş mu ölmüş?...
Otopsi için patlamada parçalanmış çocukları morgda elimizde iğne iplikle birleştirirken ne hissederiz, kimse bilmez.
Televizyonda sadece ölü, yaralı sayısı duyarsınız ki o da yalan dolandır.
En çok size anlatılmayan detaylara bakın. Asıl bomba o detaylarda saklıdır.”
Evet, sayın okurlar. Gerçekten Adli Tabip Kriminal psikiyatri ve psikoloji uzmanı Dr.Joseph Erdem’in söyledikleri doğru.  Yıllar boyu yaşanacak acıları unutmak, o acıları yaşayanlar için mümkün değildir.
Ancak, bazı kişiler çok çabuk unuturlar ve geçmişi hatırlamazlar bile.
Ölenler ölmüşlükleri ile kalanlar da acıları ile kalırlar.
10 Ekim 2015 Cumartesi günü, Lanetli gün olarak tarihe geçti.
Teröristlerin amacı bellidir. Onlar kan ile beslenirler. Masum insanların canlarına kastetmekle, amaçlarına ulaşacaklarını sanırlar.
Devlet güçlü olduğu müddetçe, eşkıya kılığındaki insanlar amaçlarına ulaşamazlar. Netice de tek tek yok olup giderler.
Devletlerin istihbarat birimleri çok önemlidir. Teknolojinin çok geliştiği dünyamızda, artık saklı ve gizli hiçbir şeyin olamayacağı da aşikârdır.
Eğer, bazı olaylarda ihmalkârlık varsa, o durumda gizli talimatların verilmesi söz konusu olabilir.
Ankara’da ki patlama gerçekten çok vahim bir olaydır.
Ben senin başkentinde bile can alırım, diyebilen terörist grubun arkasında güçlü bir destek olmasa buna cesaret edemezdi.
Bir gece önce bazı kişiler tarafından atılan twitlerde bombanın patlayacağı bildirilmesine rağmen çok ciddi tedbirlerin alınmaması elbette herkesi tedirgin etmiş ve şüpheye düşürmüştür. Acaba? soruları peşi peşine insanları düşünmeye sevk etmiştir.
Saldırıdan 3 gün önce de ihbar geldiği söylenmektedir.
Neden gereği yapılmadı?
Bu durumda devleti yönetenlerden en üsttekilerden en alt birime kadar herkes vebal altındadır.
Ölenler öldü ama, yaralananların ve yakınlarının içleri ölünceye kadar sızlayacak ve travma yaşayacaklardır.
Tüm ulus ise, bu acı ile bir kere daha üzülmüş ve kahrolmuştur.
Başka ülkelerden birinde bu yaşanılan vahşet yaşansa idi, herhalde birileri mutlaka istifa ederdi. Biz de ise kimsenin umurunda değil. Koltuk sevdası o kadar büyük ki, her şeyin üstünde tutuluyor.
Çok yazık.
Emek, barış ve demokrasi şehitlerini unutmayacağız ve unutturmayacağız. Gencecik insanları kaybetmenin acısını bu millet unutmayacaktır. Tarihe, yönetenlerle birlikte kara bir leke olarak geçecektir.
Bunu kimse unutmasın!
Bu olaylar AKP partisinin oylarının artmasına değil, süratle azalmasına sebebiyet vermektedir.
Demir taş’tan Davutoğlu’na: Bize parmak sallayarak konuşmak haddine değil, diyerek konuşmasından sonra, birçok kişinin HDP ye oy vereceğine şahit olmaktayız.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kararlı ve olumlu tavrı CHP’nin oylarının artmasına sebebiyet vermektedir.
Yani bu gidişle, AKP nin 1 Kasım’da iktidara gelmesi hayal olmaya doğru gidiyor.
Türk milleti baskıya gelemez.
Baskı her zaman ters teper.
AKP yanlısı bazı kişilerin tutarsız konuşmaları ise, halkta daha da çok tepkiye sebep olmaktadır.
Emek, Barış ve Demokrasi uğruna kaybettiğimiz evlatlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına da başsağlığı ve sabır dilerken, 1 Kasım seçimlerinde ülkemize Barışın ve demokrasinin gelmesini dileriz.
12.10.2015
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Ekim 2015 Cumartesi

12 EYLÜL’DEN EVVELKİ GÜNLERE Mİ DÖNÜLÜYOR?, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
12 EYLÜL’DEN EVVELKİ GÜNLERE Mİ DÖNÜLÜYOR?...
Sevgili okurlar, her gün olay yaşamaktan bıktık.
7 Haziran seçimini içine sindiremeyenlerin sayesinde geldiğimiz durum ortada.
Ne olurdu sanki 7 Haziran seçiminden sonra koalisyon hükümeti kurulsa idi.
1 Kasım’da yapılacak seçimde değişiklik mi olacak? Olmayacağı belli.
İktidardan gitmemek ve kendilerinden hesap sorulmasını istememek uğruna, ortalığı kargaşa durumuna sokmanın kimseye faydası olmaz.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin düzenlediği Birleşik Haziran Hareketi’nin ve siyasi partilerin de destek verdiği Ankara’daki Barış mitinginde iki büyük patlama yaşandı. Patlama Ankara tren garı kavşağında gerçekleşti. İçişleri Bakanlığı patlamada 86 kişinin öldüğünü 126 kişin de yaralandığını açıkladı.
Yaralılardan da ölenler olduğu takdirde ölü sayısı artacaktır.
Çocuklarını arayan anne, feryat ediyor, “çocuklarımı bulamıyorum, çocuklarımı bulamıyorum” .
Yaralılar ve ölenler yollarda. Olay felaket.
Bir hiç uğruna pisipisine hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet,  Ölen ve yaralananların yakınlarına da başsağlığı ve acil şifalar dileriz.
Olaylar olduktan sonra, hemen acil toplantılar düzenlenir, her kafadan da bir ses çıkar.
Yaaa siz toplansanız ne olur, toplanmasanız ne olur. Ölenler öldü, yaralananlar yaralandı.
 O toplantılar daha önce yapılmalı ve gereken tedbirler alınmalı idi.
 Suruç’ta 32 gencimiz öldü gitti.
Her gün askerimiz, polisimiz eşkıya tarafından tuzaklar kurularak öldürülüyorlar.
Polis ve istihbarat birimleri nasıl bu bombanın farkında olamadı, onu da anlamak mümkün değil!
2015 yılının sonuna yaklaşıyoruz. Şer güçler gittikçe amaçlarına ulaşıyorlar.
Sevgili okurlar, gerçekler ortada.
13 yıldır iktidarda olanların ülkeyi ne hale getirdikleri meydanda.
İktidardan gitmemek uğruna ve yandaşlarına sağlanan menfaatlerin devam etmesi için, illa hükümet ben olacağım, benden başkasına hayat hakkı yok diye direnmenin faydası değil zararı ortaya çıkmaya başladı.
Buyurun AKP zihniyetinin ifadesi. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık “HDP ye seçim kazandırmak için bomba patlatıyorlar. Diyarbakır’dan sonra şimdi de Ankara’da yaptılar bu alçaklığı. Bu PKK’nın işi” ifadelerini kullanmış. 
Sayın Milletvekili’ne sormak gerek. Madem bu kadar iyi bilgiye sahipsiniz, neden tedbiri almadınız.
Olaydan 11 saat önce, gece Bombanın patlayacağına dair twit atılmış. Hükümet sizsiniz. Nasıl olayı fark edip gereken tedbiri almadınız?
Etrafta bu kadar polis varken, iki canlı bomba nasıl oraya girdi ve istediği gibi bombayı patlattı.
Teröristlerin büyük şehirlere sızdıkları defalarca söylendi. Açılım süreci içerisinde rahat rahat her yerde yapılandılar.
  İstanbul dâhil büyük şehirlerde ki toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, demek ki çok daha iyi tedbirler almak gerek.  Toplantıyı düzenleyen kuruluşlar da kendi tedbirlerini almalılar, başka çaresi yok bu işin.
Her olayı oya tevdi etmeye çalışmak da yanlış değil mi?
Her parti lideri ağzından çıkanı kulağı duymalı ve ortalığı daha çok karıştırıcı sözlerden sakınmalıdırlar.
Ülke kan gölü haline geldi. Şakası yok. Gidişat her gün kötüye gidiyor. 2015 yılı biterken şer odakları ülkeyi daha da karışıklığa doğru götürüyorlar.
Kim ne derse desin, şu an iktidarda olan ve ülkenin tam tepesinde görev yapan Cumhurbaşkanının ülkenin başında olup, terörü son buldurmak için gereken tedbirlerin alınmasını sağlamalıdırlar.
Halkın sağduyusu meydanda. 
Halk gereken sabrı gösteriyor. 
Ülkedeki terör olaylarının artması, iktidar partisine oy kaybettirmektedir.  Vatandaşlarla görüşmelerimizde buna şahit oluyoruz.
Her ne olursa olsun, tehlikeli günler yaşıyoruz. 
Bu nedenle millet sağduyulu olup, birlik ve beraberlik içerisinde olmak zorundadır.
Milletin tek istediği, rahat ve huzurlu, ekonomik sıkıntı çekmeden, teröre kurban olmadan barış içerisinde yaşamak.
Çok mu şey isteniyor?
Zekeriya Tümer
Ankara, 10.10.2015

6 Ekim 2015 Salı

3.DÜNYA SAVAŞI MI ÇIKACAK?... Zekeriya TÜMER & TÜMER DİYOR Kİ!..

TÜMER DİYOR Kİ!...
3. DÜNYA SAVAŞI MI ÇIKACAK
Sevgili okurlar, basını takip ediyorsanız Dünyadaki karışıklığın farkındasınızdır.
Suriye’deki olaylar iki süper güç olan devletleri karşı karşıya getirmeye başladı.
Amerika Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Putin buluştular ve konuştular.
Masanın üstünde kavga ederken, masanın altında el sıkışır onlar.
Rusya, Suriye’de üstlerini oluşturdu ve 50 uçakla Terörist grupları bombalamaya başladı.
Teröristleri öldürüyorum derken sivillerin de öldüğü söyleniyor. Türkmen köylerini de bu arada vuruyorlarmış.
Amerika’da Türkiye’deki İncirlik, Diyarbakır üstlerinden kaldırdığı uçaklar ile o da Suriye’de bir yerleri bombalıyor.
İran ölen hacılarının intikamını almaya yemin ediyor.
Irak’ta Şii’ler ile Sünni’ler birbirlerini öldürmeye devam ediyorlar
İsrail ise Filistinlilere baskısını sürdürmekte. Masum insanları fırsat buldukça öldürmekte.
Libya, 3-4 parçaya bölündü, kargaşa devam ediyor.
Mısır halen kendine gelemedi.
Dünyanın gözü Orta Doğu’da.
Biz ise her gün şehitler vermeye devam ediyoruz. Bazı bölgelerimizde sokağa çıkma yasağı ilan edip, terörist avlamaya çalışıyoruz.
Bir taraftan da hem içeride hem de dışarıda PKK’nın bulunduğu yerleri bombalıyoruz.
Türk Askeri yaşamış olduğu travmayı atlattı ve toparlanmaya başladı.
Bence Amerika ve Rusya bu nedenle ellerini çabuk tutup, Orta Doğu’yu şekillendirip, kendilerine gelir kapısı açma telaşındalar.
Batının uzun vadeli amacı belli. 
Bunu artık herkes biliyor.
İsrail’i güçlendirmek ve Suriye, Irak ve Türkiye’de İsrail’e destek olacak bir Kürt devleti oluşturmak.
Türkiye’deki gerçek Kürtler ile Irak ve Suriye’deki Kürtler arasında fark vardır.
Türkiye’de bulunan Kürt kardeşlerimiz bu ülkenin maddi ve manevi değerlerine sahip çıkar.
Ancak, Kürt’üm diyen ama aslında Ermeni tohumu olanlar, PKK’nın yaptıklarını desteklerler.
Irak ve Suriye’dekilerin çoğu da Ermeni ve Yahudi tohumlarıdır.
Kuzey Irak’ta bulunan Barzani hâkimiyetindeki Kürtler misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye 1 Kasım seçimlerinden sonra , istikrarlı bir Hükümet kurma aşamasına gelirse, Orta Doğu’da Amerika ve Rusya istediklerine sahip olamazlar.
Çok şey değişir.
Ancak, ülkemizdeki istikrarsızlık böyle devam ederse, inanın Türkiye’yi de zayıflatıp, parçalanması için, dış güçler ellerinden geleni yapacaktır.
Orta Doğu’da savaş daha da kızışacak ve ülkeler Suriye başta olmak üzere, Irak, Filistin, Ürdün, Lübnan bölgelerine de sıçrayacaktır. Türkiye de bundan nasibini alacaktır.
3.dünya savaşı belki bütün dünyayı kapsamayacak, lakin Orta Doğu’yu kasıp kavuracaktır.
Müslüman’ım diye geçinen ülkeler, batının sömürgesi olma durumuna geleceklerdir.
Çin ve Japonya’da devreye girerse, işte o zaman olayın niteliği değişir ve savaşın alanı da büyür.
Afganistan yıllardır kendine gelemedi. Pakistan’da da teröristler kol geziyor.
Afrika’da, Nijerya’da terör estirilmekte.
Sevgili okurlar, farkındaysanız, kalkınmamış, geri kalmış, kültürünü geliştirmemiş, toplumlar karışıklık içerisindeler. Teröristler daha çok Müslüman ülkelerin bünyelerinde yeşeriyor. Avrupa ve Amerika, İngiltere, Avustralya, Japonya, Çin, Rusya gibi devletlerde, Işid gibi terör grupları yok.
Elbette onlarda da bazı münferit olaylar oluyor.
Fakat Müslüman ülkelerdeki gibi değil. 
Üstelik bunlar burunlarını Müslüman ülkelerin iç işlerine de sokuyorlar.
Laik, Demokrat ve Müslüman ülke olan Türkiye Devleti, tüm dünyanın gözünde.
Son yüzyılın en güçlü lideri olan Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de zayıflatmak ve parçalamak istemekteler.
İnanın, Türk milletinin son günlerde milli şuurunun canlanması, Kuvay-ı Milliye ruhunun gittikçe ortaya çıkması, hem içerideki, hem de dışarıdaki düşmanları korkutmaya başladı.
Hele ki, 1 Kasım seçimleri sonucunda halk gerçekleri görerek, iyi bir seçim yapar, oylarını dikkatli kullanır ve de sandıklara sahip çıkarlarsa, herhalde güçlü bir Hükümet iş başına gelir.
Bugüne kadar ülkeye zarar verenlerin yargılanmaları için Türkiye Savcıları Temiz Eller Operasyonu’na başlarlar ise, işte Türkiye Cumhuriyeti’ni o zaman kimse yıkamaz ve yıkmaya da teşebbüs edemezler.
Türk Halkı olarak, kesinlikle, Ordumuza, Polisimize, Tüm Emniyet Güçlerimize, Hâkimlerimize, Savcılarımıza, Devletin omurgasını teşekkül ettiren memurlarımıza güvenmeliyiz. Herkes zamanı gelince gerçekleri görecek ve gerekeni yapacaklardır.
Bu ülke sahipsiz değildir.
Ülkeye zarar verenler kimlerse, elbette zamanı gelince bunun bedelini ödeyeceklerdir.
Milli ve yerli bir parlamento oluşması dileğiyle, NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.
*
Ankara: 05 Ekim 2015
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com
***
LÜTFEN DİKKAT!.. YORUM EKLEMEK İÇİN (AŞAĞIDAKİ) "Hiç yorum yok" YAZISINI TIKLAYINIZ...

3 Ekim 2015 Cumartesi

KAFALAR DÜZELMEDİKÇE ÜLKE DÜZELEMEZ; Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
KAFALAR
DÜZELMEDİKÇE 
ÜLKE DÜZELEMEZ!..
Sevgili okurlar, 1 Ekim 2015 Perşembe günü saat 13.00 de T.B.M.M’lisi açıldı ve kapandı.
Meclis sıraları hemen hemen boştu.
CHP, MHP ve HDP milletvekilleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepki göstererek mecliste bulunmadılar.
Milletin vekili olan, kanun yapıcı Milletvekilleri her ne olursa olsun, saygıda kusur etmemelidirler.
Cumhurbaşkanını beğen veya beğenme, konuşmalarını dinle ve ona göre de hareket edersin.
Kim ne derse desin, Kasımpaşalı Recep, aynı İslam köylü Süleyman gibi geldi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst resmi mevkisi olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
Devleti en yüksek kademede temsil eden kişi.
Makama saygılı olmak gerek.
Cumhurbaşkanlığı makamına yapılan hakaret, Türkiye Cumhuriyetine yapılmış olur.
Elbette bu makamda oturan kişinin de tam bir devlet adamı olarak çok ciddi, demokrat ve eşit davranması gerek.
Tarafsız ve bölücü değil, birleştirici bir tavır sergileyerek herkese eşit mesafede olmalıdır. Vatandaşını ve Türkiye Cumhuriyetinin milli ve manevi değerlerini korumalıdır.
1 Kasım seçimleri de çok istikrarlı geçmeyecek gibi.
AKP ti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı muhalefet partilerine kaptırmamak için, bulundukları görevin kendilerine verdiği devlet yetkilerini, kendi lehlerine sonuna kadar kullanmaya çalışacaklardır.
Bunu sadece onlar yapmıyor ki!
Bizde bir partinin başkanlığına oturan her kişi, o koltuğu kaybetmemek için, muhaliflerini bertaraf ederek, koltuktan düşmemek için, her türlü çabayı gösteriyorlar.
Sonra da kürsüye çıkıp, Demokrasiden, hak ve hukuktan bahsediyorlar.
Ekim ayı siyasi hareketlilikle geçecek. Ağzı olan konuşacak.  Siyasi vaatler peşi peşine kürsülerde halka anlatılacak.
Ekonomi şu an kim ne derse desin çökmüş bir vaziyette. Fakir ve orta gelirli halk, inim inim inlemekte.
Küçük esnaf satış yapamamakta.
Bunlara bizzat şahit oluyoruz.
İktidar hırsı, ülkeyi kaosa sürüklemekte.
Merak etmeyin terör sadece Doğuda değil, her yerde. PKK lı olmayanlar da terör estirmekte.
Evine ekmek götüremeyen bir baba’dan çok şey isterseniz, o da sinirlerine hâkim olamaz ve evde terör estirir.
Okullar açıldı, çocuklarını okula gönderen veliler, okulun isteklerini ve çocuğunun arzu ettiklerini karşılayamaz, alamaz ise sinir krizleri geçirir ve evde terör estirir.
Borcunu ödeyemeyen kişilerin üzerine illa bu borcu ödeyeceksin diye saldırırsanız, o insan da kafayı yer ve ya intihar eder, ya da terör estirir.
En önemlisi de, sizden yana olmayan Gazetecileri, yazarları veya bir başka kişiyi beğenmeyip, sizi eleştirdi diye kızarsınız ve kabadayılığınızı ele alır, saldırır döver veya öldürmeye teşebbüs ederseniz terör estirmiş olursunuz.
Otobüsün frenleri tutmaz, şoför durakta duranların üzerine otobüsü sürer ve masum vatandaşların ölmelerine ve yaralanmalarına sebebiyet verirse, işte o da terör estirmiş olur.
Yollarda kurallara uymayarak araba ve motosiklet sürenler de trafik terörü estirirler. PKK’dan daha çok ölümlere sebebiyet verirler. Duble yollar falan da işe yaramaz.
Sevgili okurlar, gerçek şu. Türkiye’de yaşayan hemen herkesin sinirleri bozuldu. Asabi gerginlik had safhada. En ufacık bir harekette insanlar patlıyor ve birbirlerine saldırıyorlar.
13 yıldır iktidarda olan AKP’ ti diyor ki, gelin 78 milyon omuz omuza olalım. Birlik ve beraberlik içerisinde hareket edelim.
Kürt sorunu ile PKK sorununu birbirinden ayıralım, Milli ve yerli Milletvekilleri seçelim, vs. diyor.
Şunu sormak gerek, 78 milyon nasıl omuz omuza olacağız?
AKP ‘li olanlar ile olmayanlar birbirlerine şu an düşman oldular. Alevi, Sünni, ayırımı yapıldı, Kürt, Türk birbirine düşman haline getirildi. Bunları nasıl ortadan kaldıracağız?
İktidar partisi kendisinden olmayan memurları, işçileri kıyıma uğratırken, haklarını gasp ederken, sürgüne gönderip, haklarında uydurma soruşturmalar açarken, nasıl birlik ve beraberlik sağlanacak?
İktidar ve muhalefet partililer birbirlerini nerede ise düşman gibi görmekteler. İşler kaba kuvvete bile dökülmeye başladı.
Siyasilerin ağzından güzel sözler duymak çok zorlaştı. Birbirlerine bağırarak, kızarak, kavga eder şeklinde hoş olmayan sözler söylenirken, nasıl birlik ve beraberlik sağlanacak?
Başta, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Demokrasi’ye, Cumhuriyetin değerlerine, milli ve manevi değerlerimize saldırılırken, nasıl barış içerisinde yaşayacağız?
Bütün iş siyasilere düşmektedir. Ülkenin gidişatının ne hallerde olduğu ortadadır. Gerçekleri görmeyen gözler kördür.
Amerika ve Rusya bir oldu. Suriye’de iki ülkenin uçakları belli terör gruplarını bombalamaya başladı.
Asker sevk etmeye ve güçlü silahları Suriye’ye indirmeye başladılar. Türkiye kendi içerisinde hem iktidar olabilme mücadelesi verirken ve hem de PKK terörü ile boğuşurken, dış güçler Orta doğuyu şekillendirme hareketini hızlandırdılar.
Şakası yok bu gidişatın. Bu kargaşa Türkiye’ye de sıçrayacaktır.
Cumhurbaşkanımız Kürt sorunu ile PKK sorununu ayırmamız gerek diyor.  Demek ki Kürt sorunu da var.
Nasıl var, bunu düşünmek gerek. Şu anda Kürt olan Milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil mi? Kürt olan Müsteşar, Genel Müdür, devlet görevlisi yok mu? İş adamları dâhil, her branşta eşit şartlarda yaşayan, aynı haklara sahip Kürt vatandaşlarımız yok mu? Nasıl Kürt sorunu var, ben anlayamadım doğrusu.
PKK sorunu var. O bir terör hareketi. Amaçları belli. Beslendikleri kaynak belli. Kürtlerin hakkını hukukunu korusalar, vatandaşlarını öldürmezler,  masum vatandaşları ve polisimizi, askerimizi öldürmezler. Onların niyetleri başka. Elbette bu sorunu çözmek gerek.
Sevgili okurlar, gerçekler ortada.
Ülkemizin istikrara kavuşması gerçekten bu şartlarda çok zor.
Bu nedenle, 1 Kasım seçimlerinde herkesin çok iyi düşünüp oylarını ona göre vermesi ve sandıklara sahip çıkması gerek.
İstikrarlı, güvenli ve ülkesinin geleceğini düşünen bir hükümetin başa gelmesi şart.
Yoksa, çoook sıkıntılar yaşayacağız, çook.
Bunlara hazırlıklı olun derim.
Ülkemizin iç ve dış şer güçlerden kurtulması en büyük dileğimizdir.
***
Ankara, 2 Ekim 2015