TÜMER DİYOR Kİ!..
KAFALAR
DÜZELMEDİKÇE
DÜZELMEDİKÇE
ÜLKE
DÜZELEMEZ!..
Sevgili okurlar, 1 Ekim
2015 Perşembe günü saat 13.00 de T.B.M.M’lisi açıldı ve kapandı.
Meclis sıraları hemen hemen boştu.
CHP, MHP ve HDP milletvekilleri
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepki göstererek mecliste bulunmadılar.
Milletin vekili olan, kanun yapıcı
Milletvekilleri her ne olursa olsun, saygıda kusur etmemelidirler.
Cumhurbaşkanını beğen veya
beğenme, konuşmalarını dinle ve ona göre de hareket edersin.
Kim ne derse desin, Kasımpaşalı
Recep, aynı İslam köylü Süleyman gibi geldi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst
resmi mevkisi olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
Devleti en yüksek kademede temsil
eden kişi.
Makama saygılı olmak gerek.
Cumhurbaşkanlığı makamına yapılan
hakaret, Türkiye Cumhuriyetine yapılmış olur.
Elbette bu makamda oturan kişinin
de tam bir devlet adamı olarak çok ciddi, demokrat ve eşit davranması gerek.
Tarafsız ve bölücü değil,
birleştirici bir tavır sergileyerek herkese eşit mesafede olmalıdır.
Vatandaşını ve Türkiye Cumhuriyetinin milli ve manevi değerlerini korumalıdır.
1 Kasım seçimleri de çok
istikrarlı geçmeyecek gibi.
AKP ti ve Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, iktidarı muhalefet partilerine kaptırmamak için, bulundukları
görevin kendilerine verdiği devlet yetkilerini, kendi lehlerine sonuna kadar
kullanmaya çalışacaklardır.
Bunu sadece onlar yapmıyor ki!
Bizde bir partinin başkanlığına
oturan her kişi, o koltuğu kaybetmemek için, muhaliflerini bertaraf ederek,
koltuktan düşmemek için, her türlü çabayı gösteriyorlar.
Sonra da kürsüye çıkıp,
Demokrasiden, hak ve hukuktan bahsediyorlar.
Ekim ayı siyasi hareketlilikle
geçecek. Ağzı olan konuşacak. Siyasi vaatler peşi peşine kürsülerde halka
anlatılacak.
Ekonomi şu an kim ne derse desin
çökmüş bir vaziyette. Fakir ve orta gelirli halk, inim inim inlemekte.
Küçük esnaf satış yapamamakta.
Bunlara bizzat şahit oluyoruz.
İktidar hırsı, ülkeyi kaosa
sürüklemekte.
Merak etmeyin terör sadece Doğuda
değil, her yerde. PKK lı olmayanlar da terör estirmekte.
Evine ekmek götüremeyen bir
baba’dan çok şey isterseniz, o da sinirlerine hâkim olamaz ve evde terör
estirir.
Okullar açıldı, çocuklarını okula
gönderen veliler, okulun isteklerini ve çocuğunun arzu ettiklerini
karşılayamaz, alamaz ise sinir krizleri geçirir ve evde terör estirir.
Borcunu ödeyemeyen kişilerin
üzerine illa bu borcu ödeyeceksin diye saldırırsanız, o insan da kafayı yer ve
ya intihar eder, ya da terör estirir.
En önemlisi de, sizden yana
olmayan Gazetecileri, yazarları veya bir başka kişiyi beğenmeyip, sizi
eleştirdi diye kızarsınız ve kabadayılığınızı ele alır, saldırır döver veya
öldürmeye teşebbüs ederseniz terör estirmiş olursunuz.
Otobüsün frenleri tutmaz, şoför
durakta duranların üzerine otobüsü sürer ve masum vatandaşların ölmelerine ve yaralanmalarına
sebebiyet verirse, işte o da terör estirmiş olur.
Yollarda kurallara uymayarak araba
ve motosiklet sürenler de trafik terörü estirirler. PKK’dan daha çok ölümlere
sebebiyet verirler. Duble yollar falan da işe yaramaz.
Sevgili okurlar, gerçek şu.
Türkiye’de yaşayan hemen herkesin sinirleri bozuldu. Asabi gerginlik had
safhada. En ufacık bir harekette insanlar patlıyor ve birbirlerine
saldırıyorlar.
13 yıldır iktidarda olan AKP’ ti
diyor ki, gelin 78 milyon omuz omuza olalım. Birlik ve beraberlik içerisinde
hareket edelim.
Kürt sorunu ile PKK sorununu
birbirinden ayıralım, Milli ve yerli Milletvekilleri seçelim, vs. diyor.
Şunu sormak gerek, 78 milyon nasıl
omuz omuza olacağız?
AKP ‘li olanlar ile olmayanlar
birbirlerine şu an düşman oldular. Alevi, Sünni, ayırımı yapıldı, Kürt, Türk
birbirine düşman haline getirildi. Bunları nasıl ortadan kaldıracağız?
İktidar partisi kendisinden
olmayan memurları, işçileri kıyıma uğratırken, haklarını gasp ederken, sürgüne
gönderip, haklarında uydurma soruşturmalar açarken, nasıl birlik ve beraberlik
sağlanacak?
İktidar ve muhalefet partililer
birbirlerini nerede ise düşman gibi görmekteler. İşler kaba kuvvete bile
dökülmeye başladı.
Siyasilerin ağzından güzel sözler
duymak çok zorlaştı. Birbirlerine bağırarak, kızarak, kavga eder şeklinde hoş
olmayan sözler söylenirken, nasıl birlik ve beraberlik sağlanacak?
Başta, Mustafa Kemal Atatürk olmak
üzere, Demokrasi’ye, Cumhuriyetin değerlerine, milli ve manevi değerlerimize
saldırılırken, nasıl barış içerisinde yaşayacağız?
Bütün iş siyasilere düşmektedir.
Ülkenin gidişatının ne hallerde olduğu ortadadır. Gerçekleri görmeyen gözler
kördür.
Amerika ve Rusya bir oldu.
Suriye’de iki ülkenin uçakları belli terör gruplarını bombalamaya başladı.
Asker sevk etmeye ve güçlü silahları
Suriye’ye indirmeye başladılar. Türkiye kendi içerisinde hem iktidar olabilme
mücadelesi verirken ve hem de PKK terörü ile boğuşurken, dış güçler Orta doğuyu
şekillendirme hareketini hızlandırdılar.
Şakası yok bu gidişatın. Bu
kargaşa Türkiye’ye de sıçrayacaktır.
Cumhurbaşkanımız Kürt sorunu ile
PKK sorununu ayırmamız gerek diyor. Demek ki Kürt sorunu da var.
Nasıl var, bunu düşünmek gerek. Şu
anda Kürt olan Milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil mi? Kürt
olan Müsteşar, Genel Müdür, devlet görevlisi yok mu? İş adamları dâhil, her
branşta eşit şartlarda yaşayan, aynı haklara sahip Kürt vatandaşlarımız yok mu?
Nasıl Kürt sorunu var, ben anlayamadım doğrusu.
PKK sorunu var. O bir terör
hareketi. Amaçları belli. Beslendikleri kaynak belli. Kürtlerin hakkını
hukukunu korusalar, vatandaşlarını öldürmezler, masum vatandaşları ve
polisimizi, askerimizi öldürmezler. Onların niyetleri başka. Elbette bu sorunu
çözmek gerek.
Sevgili okurlar, gerçekler ortada.
Ülkemizin istikrara kavuşması
gerçekten bu şartlarda çok zor.
Bu nedenle, 1 Kasım seçimlerinde
herkesin çok iyi düşünüp oylarını ona göre vermesi ve sandıklara sahip çıkması
gerek.
İstikrarlı, güvenli ve ülkesinin
geleceğini düşünen bir hükümetin başa gelmesi şart.
Yoksa, çoook sıkıntılar yaşayacağız,
çook.
Bunlara hazırlıklı olun derim.
Ülkemizin iç ve dış şer güçlerden
kurtulması en büyük dileğimizdir.
***
Ankara, 2 Ekim 2015