28 Ekim 2016 Cuma

BU CUMHURİYET İŞTE BÖYLE YOLA KOYULMUŞTU; TÜMER DİYOR Kİ - ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BU CUMHURİYET İŞTE BÖYLE YOLA KOYULMUŞTU
Cumhuriyetin  kazanımları ile bugün iktidarda bulunan ve iktidarın nimetlerinden olağanüstü yararlanan AKP Hükümeti, her zaman olduğu gibi milli bayramların kutlanmasında bahaneler yaparak, Cumhuriyetin temel taşlarını yerinden oynatmaya çalışmaktadır.
Milli birliğimizin ve beraberliğimizin pekişmesi, diri olmamız, dik olmamız, kimseye boyun eğmememiz gerektiği bu günlerde, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının çok büyük gösterilerle, görkemli bir şekilde kutlanması gerekirdi.
15 Temmuz’da yapılan başarısız darbe girişiminin korkuları halen yaşanırken, metro girişlerinde ve sokaklarda 15 Temmuzda ölenlerin resimleri boy boy asılırken, Cumhuriyetin kurulmasına sebep olan milli kahramanlarımızın resimleri de asılmalıydı.
Fazla söze gerek yok, bu Cumhuriyet işte böyle yola koyulmuştu.
“İZMİR İKTİSAT KONGRESİ"
3 Nisan 1920 de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mayıs 1920'de 11 bakandan oluşacak hükümetin kurulması ile ilgili 3 numaralı kanunu kabul etmişti. Bu hükümette bir de İktisat Bakanlığı bulunmaktaydı.
Hükümetin programında mali ve ekonomik meseleler üzerinde önemle durulacağı da belirtilmişti. Ancak 1920-1922 yıllarında Türkiye, Kurtuluş Savaşı içinde bulunduğundan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin bu dönemdeki başlıca amacı yurdu istiladan kurtarmaktı.
Savaşın gerektirdiği nedenlerle de, hükümet o sıralarda üretim ve endüstriye yatırım yapacak durumda değildi. Ancak yönetici kadro zaferden sonra prensip olarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığı öngörmüştü.
Lozan Konferansına ara verildiği sırada, İzmir İktisat Kongresi 1135 delege ile 17 Şubat - 4 Mart 1923'de toplandı. İzmir Kongresinin Lozan görüşmeleri sırasında toplanması, kapitülasyonların kabul edilmeyeceği yönünde mesaj verdiği şeklinde yorumlanmaktadır.
Türkiye, ekonomide ithal ikameci sanayileşme yani dışa karşı korunarak kendi sanayisini geliştirme stratejisini benimsemiştir. Geçmişle olan bağımlılık ilişkilerini 1923'te koparan Türkiye, ekonomik ilişkilerini İthal ikameci politika sayesinde kopararak bağımsızlığını sağlamıştır.
Özellikle uluslararası veya ulusal kriz sırasında ve döviz yokluğu nedeniyle gündeme getirilen, kimi zaman da yarı-sömürgeleşmeye tepki olarak yürürlüğe sokulan ithal ikamenin temel çizgisi, ithalatı sınırlamak ve hatta derece derece yasaklamak, bu sayede içeride üretimi özendirmektir.

17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresinin en önemli kararlarını şöyle sıralamak mümkündür.

· Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
· El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
· Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
· Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
· Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
· Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
· Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
· Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
· İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
· Sendika hakkı tanınmalıdır.

Saat 10'da başlayıp, 11.15'te kapanan ilk oturumda alınan aşağıdaki genel kararlar, şöyledir;

Madde-1: Türkiye, milli hudutları dahilinde, lekesiz bir istiklal ile, dünyanın sulh ve terakki unsurlarından biridir.
Madde-2: Türkiye halkı hakimiyetine, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez;ve milli hakimiyete müstenit olan meclis ve hükümetine daima zahirdir.
Madde-3: Türkiye halkı, tahribat yapmaz; imar eder. Bütün mesai iktisaden memleketi yükseltmek gayesine matuftur.
Madde-4: Türkiye halkı, sarf ettiği eşyayı mümkün mertebe kendi yetiştirir. Çok çalışır, vakitte, servette ve ithalatta israftan kaçar. Milli istihsali temin için icabında geceli gündüzlü çalışmak şiardır.
Madde-5: Türkiye halkı, servet itibari ile bir altın hazinesi üzerinde oturduğuna vakıftır. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar ; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi milli, istihsali için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.
Madde-6: Hırsızlık, yalancılık, riya ve tembellik en büyük düşmanımız; taasubdan uzak dindarene bir selabet her şeyde esasımızdır. Her zaman faideli yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı mukaddesatına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşman fesat propagandalarından nefret eder ve daima bunlarla mücadeleyi bir vazife bilir.
Madde-7: Türkler, irfan ve marifet aşığıdır. Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir; fakat her şeyden evvel memleketinin malıdır. Maarife verdiği kutsiyet dolayısıyla ( Mevlûdu şerif) Kandil günü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak tes'id eder.
Madde-8: Birçok harpler ve zaruretten dolayı eksilen nüfusumuzun fazlalaşması ile beraber sıhhatlerimizin, hayatlarımızın korunması en birinci emelimizdir. Türk mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ecdat mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi bedeni terbiyenin yayılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve himmeti göstermekle beraber cinslerini düzeltir ve miktarlarını çoğaltır.
Madde-9: Türk, dinine, milliyetine, toprağına, hayatına ve müessesatına düşman olamayan milletlere daima dosttur; ecnebi sermayesine aleyhtar değildir. Ancak kendi yurduna kendi lisanına ve kanununa uymayan müesseselerle münasebette bulunmaz. Türk, ilim ve sanat yeniliklerini nerede olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü münasebette fazla mutavassıt istemez.
Madde-10: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever; işlerde inhisar istemez.
Madde-11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa olsunlar, candan sevişirler. Meslek, zümre itibarile el ele vererek birlikler, memleketini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak için seyahatler ve birleşmeler yaparlar.
Madde-12: Türk kadını ve kocası, çocuklarını iktisadi misaka göre yetiştirir.” Şu an İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar uygulansa, ülkemiz kalkınma yolunda hızla ilerler.
Ancak, kim nasıl uygulayacak?
29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI TÜM TÜRK ULUSUNA KUTLU OLSUN.
DÜŞMANLARIMIZ DA ÇATLASIN.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.
NE MUTLU BİZLERE Kİ LAİK, DEMOKRATİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE YAŞIYORUZ. ANCAK KIYMETİNİ BİLEMİYORUZ.
 ***
REFERANSLAR: [status publish] [geotag on] [publicize off|twitter|facebook] [category araştırma] [tags TARİH, İzmir, İktisat Kongresi]

4 Ekim 2016 Salı

"MİLLETİ GERMEYİN-ÜLKEYİ BÖLMEYİN" - TÜMER DİYOR Kİ!.. ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
MİLLETİ GERMEYİN
ÜLKEYİ BÖLMEYİN
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar, Türkiye’de gündemi değiştirmek için, sağ olsun siyasi kadrolarımız ve bilhassa bizi yönetmeye çalışanlar, her an yeni bir hamle yaparak, olayı başka mecralara sürüklüyorlar ve geçmişi unutturmaya çalışıyorlar.
2. bir darbe geliyor dendi ve herkesin yüreği hopladı. Lozan’da burnumuzun dibindeki adaları kaybettik, bize başarı diye yutturuldu, dendi, ortalık karıştı. Daha yeni, yepyeni 17 adayı Yunanistan işgal etti, ses çıkmadı, Lozan tartışılmaya açıldı.
2. Darbe korkusu ile, Metro girişlerine 15 Temmuz’da ölenlerin resimleri asıldı, halka geçmişi unutmama algısı yaratılmaya çalışılmakta.
Kadıköy meydanında İstanbul Belediyesi tarafından Çanakkale ile ilgili minik bir sergi açıldı, milli şuur ayakta tutulmaya çalışılmakta.
Feto terör örgütünün , PKK örgütünden daha büyük ve planlı, düzenli olduğu ortaya çıkarılmakta, kıyımlar devam etmekte.
Feto bastırılırken, başka şeyhler, şıhlar, cübbeliler, cübbesizler çoğalmakta, her kafadan bir ses çıkarak, halkın saf ve temiz dini duyguları istismar edilmekte.
Bir taraftan laik, demokrat Türkiye Cumhuriyeti övülürken, gizli gizli de bu sistemden uzaklaşabilmek için Osmanlıcılık oynanmakta.
Şu bir gerçek ki; bunca Feto yanlısı diye görevden alınanlar ve hapishanelere tıkılanlar, kapatılan okulların öğrencileri ve aileleri, mutlaka örgütleşecekler, örgütlenmelerine birileri yardım edecek ve neticede bunlar da sokağa döküleceklerdir. Bu konuda elbette Hükümetin uyanık olması ve gereken tedbiri alması gerek. Henüz tehlike geçmiş değil ve giderek büyüyebilir.
 Size geçmişten bir anıyı hatırlatmak istiyorum. Yıl 1991. Seçime az kaldı. O zamanın liderleri TRT de açık oturumdalar. Hepsi bu ülkenin kaderinde rol oynamış kişiler.  Ecevit, Demirel, Yılmaz, Erdal İnönü ve Doğu Perinçek.
Ekonomi dâhil birçok konularda görüşler halka sunuluyor. Konu Etnik köken ve inanç farklılığı üzerine geliyor.
İktidardan  6 kere gidip 7 kere geri gelen, duayen siyasetçi ve liderlik vasfı yüksek DYP başkanı Süleyman Demirel’in açık oturumda etnik köken ve inanç farklılığı üzerine yaptığı konuşmayı aynen buraya aktarmak istiyorum.
 Nedeni ise, sözlerin bu gün de halen geçerliliğini koruması ve belki birilerine yol gösterici olabilir düşüncesi ile aynen yazıyorum.
Demirel konuşurken, bütün liderler pür dikkat onu izliyorlar.
Demirel şöyle diyor:
“Olaya parti olarak bakmak fevkalade yanlıştır. Olay Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğünün olayıdır. (Anarşi’den ve PKK nın yaptığı saldırılardan ve çözüm konusundan bahsediyor.) Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne ters düşerek bir çözüm söz konusu olamaz.
(Biliyorsunuz, bir çözüm süreci başlatıldı AKP hükümeti tarafından, neticede, asfaltların altlarına patlayıcılar yerleştirildi, teröristler şehirlere yerleşti. Akil adamlar fos çıktı, memleket daha beter kan gölüne döndü.)
Türkiye Cumhuriyetini Türk ırkından gelenler kurmuşta, onun dışında kalan çeşitli etnik gruplar ikinci sınıf vatandaş mı bu ülkede?
Lozan Türkiye Cumhuriyetini kuran antlaşma. Müslüman halka bir azınlık statüsü getirmiyor. (Lozan’ı eleştirenlere duyurulur.) Yani bu ülkenin Müslüman halkı, o günkü şartlar içerisinde, yani gayrimüslimlerin dışında kalan bütün insanlar
Bugün devletin sahibidir, ülkenin sahibidir. Eşittirler. (Bu sözü herkesin iyi anlaması ve gerçeği görmesi gerek)
Halk bu ülkede rahat arıyor. Zenginlik arıyor, fukaralıktan kurtulmak istiyor. Hak ve hukuk eşitliği arıyor. Hakkın ve hukukun eşitliğini sağlarız. Sağlanmayan eksik kısmı varsa bunları tamamlarız.  (Halk halen fakir. Üstelik hak ve hukuk eşitliği de kalmadı.)
Eşitliğe gelince; bu ülkede vali oluyor kişi, soruyorlar mı nereden geliyorsun, kimin oğlusun, nerelisin? Diye.
Kaymakam oluyor, soruyorlar mı? General oluyor, soruyorlar mı? Milletvekili oluyor, soruyorlar mı? Hayır. Bakan oluyor, soruyorlar mı? Başbakan oluyor, soruyorlar mı? Hayır. Kimseye sordukları yok. (Kimsenin kimseye sorduğu yok da, bunlar neyin peşindeler, anlamak mümkün değil!)
Bu olay Türk ırkından gelenlerin Kürt ırkından geliyoruz diyenleri ezdiği ve bundan dolayı bir isyana sebep olduğu bir olay değildir.  (Türk’te, Kürt’de yıllarca beraber yaşadılar, kız alıp, kız verdiler, akraba oldular. Kardeş oldular.)
Biz kardeşiz bu ülkede ve 26 etnik gruptan gelen insan vardır, bu ülkede. Eğer etnik gruplara göre Türkiye’yi parçalamaya kalkarsanız, vatandaşlık konseptik kavramını bir kenara atarsanız, eşitlik kavramını bir kenara atarsanız, o zaman Türkiye’ye yazık olur. (Şu an ki siyasilere ve bilhassa İktidar mensuplarına duyurulur.)
Evvela yapılacak iş bence, her türlü düşünceden önce kanı durdurmak lazım. (Sayın Demirel, yıl 1991, şimdi 2016 yılındayız, kan durmadığı gibi oluk oluk akmaya başladı, şehirlerimizde canlı bombalar patlıyor, sınırlarımızda her gün polisimiz, askerimiz ölüyor, terör azalmıyor, artıyor. Neden, neden, neden?)
Olayın iki safhası var. Birinci safhası cinayetlerin durdurulmasıdır. Cinayetleri haklı gördüğünüz takdirde, Türkiye’ye çok büyük kötülük yaparsınız.
Bizim söylediğimiz şey şu: Biz gerçek Demokrasiyi aslında Türkiye birliğinin muhafazası için de istiyoruz. (Nerede o gerçek Demokrasi?)  Yani bu ülkede herkes diyebilmeli ki ben bu ülkenin her tarafına gidiyorum, her tarafında istediğim işi tutuyorum, tutmuyor mu bugün. Tutuyor. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Samsun’da, Konya’da, yani ben Kürt ırkından geliyorum Kürt etnik menşeinden geliyorum diyen insan yok mu? Var. Öyle ise gelin bu meseleye böyle bakmayalım. Bu meseleye bölücü olarak bakmayalım, bütünleştirici olarak bakalım.
Bütünleştiriciliği de Türkiye de inanç farklılığı, etnik farklılığı esas almayan bir politikaya, yani inanç farklılığına ve etnik farklılığa dayanmayan bir politikaya aksine bunların tümünü kucaklayan bir politikaya bağlayalım. (Ne kadar güzel söylenmiş söz. Sülo, senin sözünü tutan yok be, yok.)
Çok üzülürüz, hepimiz üzülürüz, herkes üzülür. Gayet açık söylüyorum, gelin bunları kimse istismara kalkmasın, rey falan konusu olmasın bunlar. (Burada Erbakan, gözlerini kısmış ve öyle bir yan bakış bakıyor ki, ben sana katılmıyorum ifadesi var yüzünde sanki.) ve bunu siyasetin üstünde, dışında tutalım. (1991 den bu yana tutulmayan söz)
Buraya geldiği zaman Türkiye’nin bütünlüğü bölünmez bütünlüğü Türk halkının tümünün bütün milletin; Vanlısının da, Bitlislisinin de, Muşlusunun da, Diyarbakırlısının da, Muğlalısının da, Balıkesirlisinin de, tümünün haklarını beraberce koruyalım.
Ben, sen o diye ayırmayalım.  
BİZ KALALIM, BİZ.”
(Mustafa Kemal Atatürk’te hiçbir zaman ben, dememiş, her şeyi milletine atfetmiş, biz başardık, milletim başardı demiştir.
Akıl, fen, bilim ve ilim’in yolundan gidenler, mutlaka gerçeği görecek ve bu ülkenin refahı, huzuru için gereken tedbirleri alacaktır. Bu yoldan ayrılın ılır ise, geleceğimizin pek aydınlık olacağını zannetmiyoruz.)
Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel 11 Ekim 1991 tarihinde TRT de liderler açık oturumunda bu sözleri söylemiş.
Halen geçerliliğini koruyor ve şu anki siyasilere belki yol gösterici olur, düşüncesi ile köşeme taşımış bulunmaktayım.
(Açık oturuma katılan liderlerden Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Erdal İnönü vefat ettiler, şu an yoklar. Allah günahlarını affeder inşallah. Allah rahmet etsin.)
04.10.2016
Zekeriya Tümer