18 Nisan 2016 Pazartesi

TARİHİ ASLA UNUTTURAMAZ VE KESİNLİKLE DEĞİŞTİREMEZSİNİZ; Zekeriya TÜMER - ULUSAL HABER

TÜMER DİYOR Kİ:
"TARİHİ ASLA UNUTTURAMAZ, DEĞİŞTİREMEZ VE HAFIZALARDAN SİLEMEZSİNİZ!.."

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na birkaç gün kaldı. Bu tarihi ve önemi çok büyük olan günün kutlanmaması için çareler aranmakta.
İnsan bu denli duyarsızlık karşısında söyleyecek kelime bulamıyor. Terör bahane edilerek, milli birliğimizi ve çocuklarımızın hasretle bekledikleri bayramlarını yasaklamak hiç hoş olmasa gerek.
Vasfi Mahir Kocatürk’ün aşağıdaki şiiri gereken cevabı veriyor.
23 NİSAN
Bugün Yirmi Üç Nisan,
Toplandı bütün vatan,
Millet Meclisimize
Atatürk oldu başkan
Kaldırdı hasta yurdu,
Yılmaz bir ordu kurdu,
Türk'ün şanlı sesini,
Dünyalara duyurdu.
Yükseldi bayrağımız,
Koparıldı bağımız,
Sultandan ayrılınca,
Kurtuldu toprağımız.
Türk çocuğu gül, sevin,
Yaşa yurdunda emin,
Bugünü an bayram et,
Bugün senindir, senin.
VASFİ MAHİR KOCATÜRK
Türk çocuğu bugün senin günün. Gelecekte senin. Bu vatan toprakları kolay kazanılmadı.  Hain iç ve dış düşmanlara karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında kenetleşen Anadolu halkı, canlarını dişlerine takarak, kanları ile suladı ve kurtardı vatanı.
Bugün senin günün.  
Cumhuriyete sahip çıkma günü.
 Senin mutluluğunu engellemeye çalışanlarda merak etme CUMHURİYET çocukları. Onları kandıranlar var. Bu nedenle kızma, darılma onlara. Onları birileri aldatıyor, kandırıyor ve doğru yaptık zannederek, yanlış yaptırıyorlar. Üzülme, kızma!.
Sen Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve izinde yürümene devam et. Karanlıkları değil aydınlığı seç.
Bak çocuğum, Hasan Ali Yücel ne demiş.
23 NİSAN
23 Nisan...
Yurdu koruyan,
Yarını kuran,
Sen çocuğum.
Eskiyi unut,
Yeni yolu tut,
Türklüğe umut,
Sen ol çocuğum.
Bizi kurtaran,
Öndere inan,
Sözünü tutan,
Sen ol çocuğum.
Küçüksün bugün,
Yarın büyürsün,
Her işte üstün
Sen ol çocuğum,
Çalışıp öğren,
Her şeyi bilen
Yurduna güven
Sen ol çocuğum.
HASAN ALİ YÜCEL
Merak etme çocuğum, geçmişte de vatan hainleri vardı, gelecekte de olacaktır.
Osmanlı Osmanlı diye bugün bazılarının övdükleri Osmanlı’nın Hariciye nazırı Mustafa Şerif Paşa bak 1918 de ne demiş.
“Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmektir.” 16.12. 1918 tarihinde İngiliz Ordu komutanı General Milneye, söylemiş.
Koskoca Osmanlı yıkılmış, işgal edilmiş, vatanın kurtarılması için mücadele edeceklerine İngiltere’ye teslim olmayı düşünmüşler.
20.08.1921 de de o zamanki Sadrazam Salih Paşa’da “İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.” Demiş.
Osmanlının son padişahı Vahdettin ise tüm ümidini Alah’tan sonra İngiltere’ye bağlamıştır. Bakalım ne demiş: “İngiliz ulusuna karşı beslediğim hayranlık ve sevgi duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım.”
Ümidini Allah’tan sonra Anadolu insanına ve Türk Milletine bağlayan Mustafa Kemal, korkak ve aciz insanların durumuna düşmemiş, kimse olmasa da tek başıma savaşır, köle olmaktansa çarpışarak Türk Bayrağına sarılır ve şehit olurum, ama esaret altında yaşamam demiştir. Anadolu insanı da bu kahraman Türk evladının etrafında birleşmiştir.
  23 Nisan 1920 de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış, milli mücadele hareketi başlamış ve nihayetinde düşman Anadolu topraklarından atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de 29 Ekim 1923 de kurulmuş, ilk Cumhurbaşkanı da Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.
Şu anki iktidar ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin mirası üzerinde oturmaktadır. Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır, Başbakan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır, Bakanlar Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlarıdır. Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. 1920 de kurulanın devamıdır. Bürokratlar, hâkimler, savcılar, Ordumuz, Polisimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin elemanlarıdır. Türkiye’de yaşayan bu millet de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarıdır.
O Halde, bu topraklar üzerinde yaşayanların Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne, Bayrağına, Diline, Dinine sahip çıkması gerekmez mi?
ŞİMDİ SORMAK GEREK:  
AMAÇ NE? YAPILMAK İSTENEN NE? NEDEN CUMHURİYETE KARŞI DÜŞMANLIK BESLENMEKTE? NEDEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK HAKKINDA DÜŞMANCA TAVIRLAR SERGİLENMEKTE? NEDEN ÜLKEMİZ İNSANI AYRIŞTIRILMAKTA VE NEDEN BAĞIMSIZLIĞIMIZ TEHLİKEYE SOKULMAKTA? NEDEN ÜLKEMİZİN BÖLÜNMESİ VE PARÇALANMASI İÇİN ÇABA HARCANMAKTADIR?
ŞUNU DA HERKES ÇOK İYİ BİLMELİDİR Kİ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ YIKILMAYACAK, YIKTIRILMAYACAK; BU DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARI ENİNDE SONUNDA DEVLETİNE VE MİLLETİNE SAHİP ÇIKACAKTIR.
23 NİSAN GÜNÜ DE DİĞER MİLLİ BAYRAMLARIMIZ GİBİ ÇOŞKUYLA KUTLANMALIDIR.
18.04.2016
Zekeriya TÜMER

4 Nisan 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ !.. "BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ...." ULUSAL HABER & ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar,  Mardin’in Nusaybin ilçesinde şehit düşen Jandarma Kıdemli Çavuş İbrahim Akdemir’in eşi Seval Akdemir, yiğitçe ayakta durarak soysuzlara iyi bir ders vermiştir.
Seval Akdemir, kocasını öldürenlere şöyle seslenmiş: “Benim eşim Diyarbakırlı, ben Muşluyum, Babam Kürt, ben Kürt kızıyım. Ağlamayacağım, soysuzları sevindirmeyeceğiz. Onlar kalleş, Kürtlük davası değil, onların hepsi belirsiz. Ben eşime gitme dedim ama o olmaz dedi. Bu vatan aşkıdır, bu sevda başkadır, dedi. Orada benim gibileri yok mu Sevda, dedi. Eğer alnımızda yazılmışsa yaşayacaksınız, kaderimizi değiştiremezsin, dedi. Kurban olayım İbrahim’im. Ben seni çok sevdim. Emanetlerin başım gözüm üstüne. Ağlamayacağız, sevindirmeyeceğim onları. Allah bir daha onlara fırsat vermesin. Yıksınlar artık, yıkın, orada sivil halk yok, sivil halk orada kalır mı” diyerek,” Nusaybin’in yerle bir edilmesini de istemiş.
Seval’in içten haykırışı, tüm eşlerini kaybeden  kadınlarımızın yürekten haykırışı…
VATANA İHANET EDENLER MUTLAKA CEZALANDIRILMALI
Cumhuriyet rejimini yıkmak, ya da rejimin temel değerlerini ortadan kaldırmak amaçlı yapılan her eylem vatan hainliğidir. Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu eylemler vatan hainliğiyle eşdeğer tutulmuş ve bu suç en ağır ceza olan idam cezasıyla karşılık bulmuştur. Hıyanet-i Vataniye Kanunu bu bilgiler ışığında çıkarılmıştır.
12 Nisan 1991 tarihinde çıkarılan 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Mustafa Kemal döneminin ve cumhuriyetin ilk kanunlarından olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Kaldırılmış ancak yerine ikinci bir Vatana İhanet Kanunu’nu çıkarılmamıştır.
Derhal Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun içeriğinde belirtilen hususlar yeniden gündeme getirilmeli ve aynısı yeniden çıkarılmalıdır.
Hükümete, doğuda görev yapan kamu görevlilerine, Belediye Başkanlarına sormak gerek.
Tonlarca bombalar nereden geldi. Bunların gelmesine ve yollara, evlere yerleştirilmesine göz yumanlar kimler? Asıl hain ve vatan haini bu bombaların ülkenin içlerine sokulmasına, belirli yerlere yerleştirilmesine göz yumanlar değil midir?
Türk kızının, Kürt kızının eşlerinin ölmesine, çocuklarının yetim kalmasına sebebiyet verenler, vatan haini değil midir?
Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, rejimi değiştirmek, temel kuralları yerle bir etmek için çaba harcayanlar vatana ihanet etmiyorlar mı?
Çocukların ırzına geçen, kadınlara tacizlerde bulunan, Din adamı geçinen kişileri bir de korumaya çalışıyorsunuz, Müslüman olan bunları yapar mı? Bu Namussuz, şerefsiz insanlar korunur mu? Bunları savunanlar, siz hiç utanmıyor musunuz?
Reza Zarrab’ın 19 Mart’ta Amerika’da tutuklanması, Türkiye’de bazı kesimlerde panik yarattı.
Nedeni ise belli. Reza bey, bülbül gibi öterse, birçok pislikleri ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptığının açıklanması, elbette çok kişinin başını ağrıtacaktır.
Amerika Türkiye’deki idare ile oynamak mı istiyor acaba?
Amerika her halükarda Türkiye’ye istediğini yaptıracaktır. Kim ne derse desin, Türkiye’deki Siyasi kadrolar üzerinde Amerika’nın büyük etkisi ve baskısı olduğu bilinmektedir.
Önümüzdeki günlerde Reza Zarrab’ın kaderi belli olurken, Türkiye Cumhuriyet’in de görev yapan bazı kişilerin  kaderi  de belli olacaktır. 
Son söz:
Mustafa Kemal Atatürk, “Biz ne bolşeviğiz, ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.” Demiş ve dine olan saygısını belli etmiştir.
Gelecek nesil için de şunları önermiştir. “Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden en evvel; TÜRKİYE’NİN İSTİKLALİNE, kendi benliğine, MİLLİ ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Öğretebildik mi?
Anneler, babalar, bugüne kadar öğretmedi iseniz, hemen, bugünden itibaren Mustafa Kemal’in sözünü yerine getirmeye çalışın. Yoksa ileride çok pişman olursunuz.
Mustafa Kemal Atatürk; “Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aleti olarak kullanılamaz.” Demesine rağmen, bugün din de mezhep de siyaset aleti olarak o kadar güzel kullanılmaktadır ki, netice de okullar da tarikatlar, şeyhler okutulmaya başlar ise şaşırmamak gerek.
En büyük düşman yanı başımızda durmaktadır. Gerçek, din adamlarına Mustafa Kemal Atatürk’ün saygısı çok büyüktü. Bugün ise Laik’liği ve Cumhuriyeti ortadan kaldırarak, Atatürk’ün fikirlerini ve verdiği mücadeleleri tarihten silmeye çalışan bir grup elinden geleni yapmaktadır.
KADINLARIMIZ LAİK VE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN EN ÖNEMLİLERİDİR.
Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı 1934 de verilmiştir. Fransa 1944 de Japonya 1945 de, İtalya 1946 da, Çin 1947 de, İsviçre 1971 de ve Suudi Arabistan 2015 de vermiştir.
Türk kadınları, Atatürk’ün kıymetini halen anlayamadı iseniz, sizlere yuh olsun deriz. Mutlaka erkeğin kölesi mi olmak istiyorsunuz?
Sizlere seçme ve seçilme hakkını vererek, okumanızı, mevki sahibi olmanızı, ekonomiye katkıda bulunmanızı, işe girerek maaş alarak bağımsızlığınızı, onurunuzu kazanmanızı sağlayan Mustafa Kemal’in yolundan ayrılmanız, sizleri karanlığa gömer, bunu unutmayın.
Son pişmanlık fayda vermez. Laik ve Demokrat Cumhuriyete sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?
Türk milleti artık gaflet uykusundan uyanmalı ve ülkesine sahip çıkmalıdır.
Yeni hazırlanan Anayasa hareketinden ve Başkanlık sevdasından vaz geçilmeli, milleti bölmek değil, birleştirmenin yolları aranmalıdır.
Zekeriya Tümer
04.04.2016