TÜMER DİYOR Kİ:
BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar, Mardin’in Nusaybin ilçesinde şehit
düşen Jandarma Kıdemli Çavuş İbrahim Akdemir’in eşi Seval Akdemir, yiğitçe
ayakta durarak soysuzlara iyi bir ders vermiştir.
Seval Akdemir, kocasını öldürenlere şöyle seslenmiş: “Benim
eşim Diyarbakırlı, ben Muşluyum, Babam Kürt, ben Kürt kızıyım. Ağlamayacağım,
soysuzları sevindirmeyeceğiz. Onlar kalleş, Kürtlük davası değil, onların hepsi
belirsiz. Ben eşime gitme dedim ama o olmaz dedi. Bu vatan aşkıdır, bu sevda
başkadır, dedi. Orada benim gibileri yok mu Sevda, dedi. Eğer alnımızda
yazılmışsa yaşayacaksınız, kaderimizi değiştiremezsin, dedi. Kurban olayım
İbrahim’im. Ben seni çok sevdim. Emanetlerin başım gözüm üstüne. Ağlamayacağız,
sevindirmeyeceğim onları. Allah bir daha onlara fırsat vermesin. Yıksınlar
artık, yıkın, orada sivil halk yok, sivil halk orada kalır mı” diyerek,”
Nusaybin’in yerle bir edilmesini de istemiş.
Seval’in içten haykırışı, tüm eşlerini kaybeden kadınlarımızın
yürekten haykırışı…
Cumhuriyet rejimini yıkmak, ya da rejimin temel değerlerini
ortadan kaldırmak amaçlı yapılan her eylem vatan hainliğidir. Mustafa Kemal
Atatürk döneminde bu eylemler vatan hainliğiyle eşdeğer tutulmuş ve bu suç en
ağır ceza olan idam cezasıyla karşılık bulmuştur. Hıyanet-i Vataniye Kanunu bu
bilgiler ışığında çıkarılmıştır.
12 Nisan 1991 tarihinde çıkarılan 3713 Sayılı Terörle
Mücadele Kanunu ile Mustafa Kemal döneminin ve cumhuriyetin ilk kanunlarından
olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Kaldırılmış ancak
yerine ikinci bir Vatana İhanet Kanunu’nu çıkarılmamıştır.
Derhal Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun içeriğinde belirtilen
hususlar yeniden gündeme getirilmeli ve aynısı yeniden çıkarılmalıdır.
Hükümete, doğuda görev yapan kamu görevlilerine, Belediye
Başkanlarına sormak gerek.
Tonlarca bombalar nereden geldi. Bunların gelmesine ve
yollara, evlere yerleştirilmesine göz yumanlar kimler? Asıl hain ve vatan haini
bu bombaların ülkenin içlerine sokulmasına, belirli yerlere yerleştirilmesine
göz yumanlar değil midir?
Türk kızının, Kürt kızının eşlerinin ölmesine, çocuklarının
yetim kalmasına sebebiyet verenler, vatan haini değil midir?
Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, rejimi
değiştirmek, temel kuralları yerle bir etmek için çaba harcayanlar vatana
ihanet etmiyorlar mı?
Çocukların ırzına geçen, kadınlara tacizlerde bulunan, Din
adamı geçinen kişileri bir de korumaya çalışıyorsunuz, Müslüman olan bunları
yapar mı? Bu Namussuz, şerefsiz insanlar korunur mu? Bunları savunanlar, siz
hiç utanmıyor musunuz?
Reza Zarrab’ın 19 Mart’ta Amerika’da tutuklanması,
Türkiye’de bazı kesimlerde panik yarattı.
Nedeni ise belli. Reza bey, bülbül gibi öterse, birçok
pislikleri ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptığının
açıklanması, elbette çok kişinin başını ağrıtacaktır.
Amerika Türkiye’deki idare ile oynamak mı istiyor acaba?
Amerika her halükarda Türkiye’ye istediğini yaptıracaktır.
Kim ne derse desin, Türkiye’deki Siyasi kadrolar üzerinde Amerika’nın büyük
etkisi ve baskısı olduğu bilinmektedir.
Önümüzdeki günlerde Reza Zarrab’ın kaderi belli olurken,
Türkiye Cumhuriyet’in de görev yapan bazı kişilerin kaderi de belli
olacaktır.
Son söz:
Mustafa Kemal Atatürk, “Biz ne bolşeviğiz, ne de komünist;
ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.”
Demiş ve dine olan saygısını belli etmiştir.
Gelecek nesil için de şunları önermiştir. “Efendiler!
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en
evvel ve her şeyden en evvel; TÜRKİYE’NİN İSTİKLALİNE, kendi benliğine, MİLLİ
ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Öğretebildik mi?
Anneler, babalar, bugüne kadar öğretmedi iseniz, hemen,
bugünden itibaren Mustafa Kemal’in sözünü yerine getirmeye çalışın. Yoksa
ileride çok pişman olursunuz.
Mustafa Kemal Atatürk; “Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset
aleti olarak kullanılamaz.” Demesine rağmen, bugün din de mezhep de siyaset
aleti olarak o kadar güzel kullanılmaktadır ki, netice de okullar da
tarikatlar, şeyhler okutulmaya başlar ise şaşırmamak gerek.
En büyük düşman yanı başımızda durmaktadır. Gerçek, din
adamlarına Mustafa Kemal Atatürk’ün saygısı çok büyüktü. Bugün ise Laik’liği ve
Cumhuriyeti ortadan kaldırarak, Atatürk’ün fikirlerini ve verdiği mücadeleleri
tarihten silmeye çalışan bir grup elinden geleni yapmaktadır.
KADINLARIMIZ LAİK VE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN EN
ÖNEMLİLERİDİR.
Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı 1934 de verilmiştir.
Fransa 1944 de Japonya 1945 de, İtalya 1946 da, Çin 1947 de, İsviçre 1971 de ve
Suudi Arabistan 2015 de vermiştir.
Türk kadınları, Atatürk’ün kıymetini halen anlayamadı
iseniz, sizlere yuh olsun deriz. Mutlaka erkeğin kölesi mi olmak istiyorsunuz?
Sizlere seçme ve seçilme hakkını vererek, okumanızı, mevki
sahibi olmanızı, ekonomiye katkıda bulunmanızı, işe girerek maaş alarak
bağımsızlığınızı, onurunuzu kazanmanızı sağlayan Mustafa Kemal’in yolundan
ayrılmanız, sizleri karanlığa gömer, bunu unutmayın.
Son pişmanlık fayda vermez. Laik ve Demokrat Cumhuriyete
sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?
Türk milleti artık gaflet uykusundan uyanmalı ve ülkesine
sahip çıkmalıdır.
Yeni hazırlanan Anayasa hareketinden ve Başkanlık
sevdasından vaz geçilmeli, milleti bölmek değil, birleştirmenin yolları
aranmalıdır.
Zekeriya Tümer
04.04.2016