28 Mart 2014 Cuma

TÜMER DİYOR Kİ: TÜRKİYE BU OLMAMALI!..

TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRKİYE BU OLMAMALI!
Seçimlere 3 gün kaldı.
Seçim meydanlarındaki, çirkin ve birbirine hakaret eden davranışlar ve konuşmaları duyuyorsunuz.
Milletin özene bezene seçtikleri vekillerinin tutum ve davranışları sizce hoş mu?
İktidar partisi açıklarım meydana çıkmasın, benden hesap sorulmasın,  benim suçsuz yargıladıklarım gibi bende yargının önüne çıkmayayım, iktidar gücüm elimden gitmesin diye muhalefete saldırırken, muhalefette karşı saldırıda.
Bağırıyor, Hırsız, soysuz, yalancı, senin yedi ceddinden hesap sora cam, kaçsan da kurtulamayacaksın.
Öbür tarafta ülkenin bölünme, parçalanma hazırlıkları devam ediyor.
Bebek katili, hapisten çıkıp yeni kurulacak devletine Başbakan olma hevesinde.
Ekonomi yerin dibinde. Kriz had safhada.
Parayı istifleyenlerin sıkıntısı yok. Zavallı halk, ne yapacağını şaşırmış vaziyette.
Yollarda Suriyeli aileler dilenmekte. Perişanları yaşıyorlar.
3 gün sonra ak kara meydana çıkacak.
Peki, seçimlerden sonra ortalık düzelecek mi?
Hayır.
Eğer AKP si çoğunlukla Belediyeleri alırsa da almazsa da ortalık toz duman olmaya devam edecek.
AKP,  İstanbul ve Ankara Belediyelerini  kaybederse, çok kan kaybetmiş olacak. Bu sefer iktidar gücünü daha da sert kullanmaya başlayacak.
Diyecek ki:  Ben iktidardayım kardeşim, genel seçimlerde gücünüz yetiyorsa indirirsiniz. Daha seçimlere çook var, diye direnecek.
Muhalefet kanadı ise, çoğunlukla Belediyeleri alır ise, o da, bak halkın beni tercih ettiği ortaya çıktı, hadi erken seçime gidelim, seni alaşağı edeyim diye saldıracak.
Gençler ortalığa düşecek. AKP li gençler ile muhalefet gençleri birbirine saldıracak.
Bir de Gülen cemaati var. Diğer yan cemaatler de kendilerine göre başlayacaklar hareketlere.
Suriye orada kaynıyor.
Türk Milletinin aklını başına toplaması gerek.
Türk Milletini bölüp parçalamak ve ekonomik olarak çökertmek isteyenlere fırsat vermemek gerek.
Milletin Vekilleri de birbirlerine saldıracaklarına ülkenin geleceğini düşünerek hareket etmeliler.
Bu gidişat hiç iyi değil.
Herkesin gerçekleri görmesi gerek. İktidar olma hırsına toplumu perişan etmenin kime ne faydası olacak.
Devletin malı denizdir. Doğru. Ye ye bitmez. Bunun vebali ve günahı ise çoktur. Allah bunu affetmez.
Bugünü düşünmek değil, geleceği düşünmek gerek.
Son önemlidir.
Nasıl öleceksin?
 Ölürken hangi acıları çekeceksin.
Tüm tantanalı yaşantın acılar içinde ölürken unutulur gider.
Muhteşem Yüzyılı izleyenler, oradaki olayları seyrediyorlardır.
Muhteşem Süleyman, iktidar uğruna yaptıklarının manevi ızdırabını nasıl yaşıyor. Gittikçe sağlığı bozuluyor. Acılar içerisinde kıvranıyor.
Herkesin bir sonu vardır.
Ne oldum değil, ne ola cam demek gerek.
Dünyanın malı dünyada kalır.
Bir insan en kalorili yemek te yese ne kadar yiyecek.
Gece kuştüyü yataklarda yatsan, ne olacak.
Saraylarda, köşklerde, villalarda, altın tabaklarda, dünyanın en güzel yiyeceklerini de yesen, malın, mülkün kıyamet kadar olsa da, bunun faydası olmayacaktır.
Eğer, haksız kazanç peşinde koşarak bunlara sahip oldu isen, kulun hakkını yedi isen, topluma ve gelecek kuşaklara zarar verdi isen, sonunu Allah bilir.
 O son hiç iyi olmaz.
Türkiye bu olmamalı.
Cennet gibi vatanımızın kıymetini bilmemizin zamanı gelmedi mi?
Herkes aklını başına toplasın. Kargaşa, kavga çıkarmasın.
Birlik ve beraberlik içerisinde olalım.
Seçimi kim kazanırsa kazansın seçimden sonra kötü sözler söylemeye, birbirine saldırmaya ve ortalığı karıştırmaya, ülkeyi bölüp parçalamaya kimse tevessül etmesin.
Birlik ve beraberlik içerisinde daha ileriye gitmenin, huzurlu yaşamanın yolları aransın.
Bu ülke Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
TC.yi kaldıramazsınız. Cumhuriyeti yıkamazsınız.
Mustafa Kemal Atatürk’ü beyinlerden kazıyamazsın.
Müslümanlığı yok edemez, ezanı susturamazsın.
Türk milletini yok edemez ve ezemezsin.
Pazar günü yapılacak seçimler Türk Milletine inşallah hayır getirir.

22 Mart 2014 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: AHLÂKLI MISIN, AHLÂKSIZ MISIN?..

TÜMER DİYOR Kİ:
AHLÂKLI MISIN, AHLÂKSIZ MISIN?..
Zekeriya TÜMER
Sosyal yaşamımızda, kişilerin davranışlarına göre değerlendirmeler yapılır Bu değerlendirmeler neticesinde o kişiye ya çok ahlaklı denir, ya da amma da ahlaksız insan denir.
Ahlak; toplum içinde kişilerin benimsedikleri ve uymak zorunda bulundukları kurallar zinciridir.
Elbette her toplumda ahlaki değerler değişiktir.
Bazı toplumlarda ahlaklı davranışlar, diğer toplumlarda ahlaksız davranış şeklinde algılanabilirler.
Örneğin: İlkel kabilelerde kızların memeleri dışarıda toplum içersinde gezmelerine kimse bir şey demezken, hadi Türkiye’de gezebilsin.
 Mümkün değildir ve çok ahlaksız bir durumdur.
Her ülkenin ve her toplumun Ahlak anlayışlarında farklılıklar görürüz.
O halde, Ahlak bir fikir değildir; yaşanan duygu, hareket halinde olan düşünce, hayat olan fazilettir.
Devirlere ve insanlara göre de içeriğinde değişmeler olur.
Gerçekte ahlak, insanların mükemmel ve güzel olana yönelişidir.
Kötüden iyiye gidişin planıdır.
Gerçekte ise ahlak, aslında disiplin ve nizamdır.
Ahlakın temel prensiplerinden birisi toplumda insana en uygun hareketi temin etmektir.
Bu sosyal uygunluk hangi davranışla sağlanıyorsa o hareket ahlakın sınırlarına girecek, hangi davranış zarar veriyorsa o fiil de ahlaka aykırı kabul edilecektir.
Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V.) “Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim,” buyuruyorlar.
İslâm, sosyal hayatın devamı için gerekli her nevi dayanışmayı ahlakın sınırlarına sokmuş ve insana, sosyal bir varlık olduğunu idrak ettirmiştir.
Bir gün Hz. Ali (K.V.) peygambere davranışlarında hâkim olan ana prensiplerin ne olduğunu sormuşlardı. Resulullah (S.A.) şöyle buyururlar. “Bilgi sermayemdir, akıl dinimin esasıdır, arzu binek atımdır. Allah, zikir arkadaşımdır, mahremiyet hazinemdir, havf (korku) refikimdir, ilim silahımdır, sabır libasımdır, kanaat ganimetimdir, tevazu medarı iftiharımdır, zevkten feragat mesleğimdir, vuzuh (açıklık) gıdamdır, doğruluk şefiimdir, mücadele itiyadımdır ve kalbimin nuru namazdır. “ demiştir.
Oscar Wilde “Dünyanın ahlaksız diye adlandırdığı kitaplar dünyaya kendi utancını gösterenlerdir.” Demiş.
Henry David Thoreau ise “Aşırı ahlaklı olmayın. Yaşam boyunca kendinizi aldatmak zorunda kalabilirsiniz. Ahlaktan yukarısını hedefleyin. Sadece iyi olmayın, iyi bir şeyler yapın.” Demiş.
“Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlaklıdır; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir. “(Ernest Hemingway)
Mustafa Kemal Atatürk; “Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek ahlak hiçbir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın millet oluşmasında yeri çok büyüktür, önemlidir.”
1930 Afetinan M.B. ve M.K.Atatürk'ün El Yazıları s. 358
“Milli ahlâkımız uygar esaslarla ve özgür fikirlerle beslenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Bu çok önemlidir; özellikle dikkatinizi çekerim. Korkutma esasına dayanan ahlâk bir erdem olmadıktan başka güvene de lâyık değildir.”
1924 (M.E.İ.S.D. 1 s. 19
İyiliği gizlemek, kötülüğü gizlemekten daha üstündür. (Ebu Bekir Ferra)
Özü doğru olanın, sözü de doğru olur. (Hz. Ali (r.a))
Güzel ahlak; bağışlayıcılık, sabır ve tahammüldür. (Hasan-ı Basri)
Kıyamet günü nereye gitmek istiyorsanız, hazırlığınızı ona göre yapınız. Ömer bin Abdülazîz (Radıyallahi anh)
Gelelim bugüne.
Belediye seçimlerine çok az kaldı.
Meydanlarda Siyasi Parti liderleri birbirlerini rencide edecek sözler sarf etmekteler.
Birde ortaya cemaat olayı çıktı. Dini lider gözüken Gülen ve taraftarlarına Başbakan tarafından ağır sözler sarf edilmekte.
Ortalık karışmış vaziyette.
Şimdi sizlere soruyorum, bu davranışlar ahlak kurallarına uygun mu, değil mi?
Toplumun değer yargılarında ve ahlaki düşüncelerinde değişmeler söz konusu olabilir mi?
Hiç merak etmeyin olacaktır.
Demek ki, ahlak, zamanla toplumun değer yargıları değiştikçe değişimlere uğrayabiliyor.
Allah bizleri Ahlaksız toplum olmaktan korusun.
21.03.2014

17 Mart 2014 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "ANARŞİYE DİKKAT ETMEMİZ GEREK"

TÜMER DİYOR Kİ:
ANARŞİYE DİKKAT ETMEMİZ GEREK
Bugün, memleketimizde de görüldüğü gibi, her toplum bulunduğu ortamdan daha iyi bir ortama geçmek için çaba harcamaktadır.
Hele ki, o toplum, yaşamlarını sürdürebilmek için, bir çok olanaklardan yoksunsa!.
İşte; o zaman, daha da  büyük uğraşa girmeleri gerekir.
Bu doğal bir haktır.
Ne var ki; toplumun boşluklarından yararlanmayı fırsat bilenler, emellerine erişebilmek için, bu durumu fırsat bilip harekete geçerler. Böylece:
“Siyaset dışı amaçlarla kurulan birlikler çoğaldığı takdirde, işte, o zaman anarşi hareketleri kendiliğinden ortaya çıkar.”
Toplumun milli gelirinin arttırılması, hayat şartlarının düzeltilmesi, refahın, huzurun temin edilmesi siyasetini savunur görünüp, aslında başka gayeler güden bu birlikler, toplumda anarşi yaratmak için bulunmaz bir kaynaktırlar.
Bugün,  bizim toplumumuzda da böyle siyaset dışı gayeler güden birlikler teşekkül etmiştir.
Onların savundukları özgürlüğün gerçek özgürlükle alakası yoktur. Emellerine sahip oldukları an, toplum üzerinde bir otoriteye sahip olacakları aşikârdır.
Tarihe baktığımızda, böyle birçok toplumla karşılaştığımızı görürüz. Bugün de böyle toplumlar halen mevcuttur.
Halbu ki hiçbir kişi veya gurup, diğer kimseler üzerinde yönetimsel otoriteye sahip olmamalıdır.
Fourier, “çakıl taşlarını toplayıp bir kutuya koyun ve sallayın, taşlar herhangi bir kimsenin ne kadar istese meydana getiremeyeceği kadar uyumlu bir mozaik meydana getirir.” Der.
Özgürlüğün temin edilebilmesi için özgür örgütlenme gereklidir. Böyle bir toplumda uyum, yasaya veya her hangi bir otoriteye boyun eğmekle değil, çeşitli mesleki ve mülki guruplar arasında, üretim ve tüketim için olduğu kadar uygarlığın sonsuz istek ve ihtiyaçlarının da karşılanabilmesi için kararlaştırılmış özgür anlaşmalarla sağlanır.
Yoksa anarşistlerin istediği gibi: Bireylerin dinsellikten, ahlak otoritelerinden ve devletin boyunduruğundan kurtulması ile olmaz.
Bir toplum dininden, ahlakından, örf ve ananelerinden, devlete bağlılığından ayrıldığı an, o toplumda anarşi başlamış demektir ve o toplum neticede başka bir otoritenin hâkimiyetine girmeye mahkûmdur.
Son günlerde devleti ele geçirme çabalarının hangi boyutlara ulaştığını görmekteyiz.
Siyasi partiler iktidara gelebilmek için meşru yollardan çalışma yapabilir.
Siyasi partileri destekleyen bazı kurumların, cemaatlerin de siyasi partiyi arkalarına alarak iktidarı yakaladıklarında devletin içine sızmak isteyecekleri ve devlet yöneticilerini istedikleri gibi kullanmak isteyecekleri de aşikârdır.
Bugün bunları yaşıyoruz.
İki güç çarpışmaktadır. Neden? Nedeni bellidir.
Bu ayrışma ve çatışmalar, toplumun huzurunu bozar ve fırsatçı anarşistler ortalığı karıştırmak için meydana çıkarlar.
30 Mart yerel seçimlerde halkın çok iyi bir ders vermesi gerek.
Sizler bizim huzurumuzu bozdunuz, bizlerde sizi istemiyoruz, demeleri gerek.
Bunları nazarı dikkate alarak, bizlerin daha bilinçli bir şekilde hareket etmemiz gerektiğine inanmaktayız.
Duygularımızla değil, aklımızla hareket etmeliyiz.

17.03.2014

14 Mart 2014 Cuma

TÜMER DİYOR Kİ!... "ŞİDDET ŞİDDETİ GETİRİR..."

ŞİDDET ŞİDDETİ GETİRİR...
30 Mart yaklaşıyor. Seçimlere az kaldı.
Sokaklar siyasi partilerin afişleri ile renklendi mi yoksa kirlendi mi?
Belediye Başkanı adaylarının resimleri her tarafta boy gösteriyor.
Ortalık toz duman.
Bu şehir, bu kasaba benim olacak diye, siyasi partiler bas bas bağırıyorlar.
Halkı, fikir ve düşünceleri ve yapacakları, yaptıkları ile ikna etmeye çalışıyorlar.
Halk, dinliyor.
Bazıları diyor ki; Biz liderimizi yedirmeyiz. Abdulhamitten sonra böyle bir lider gelmedi, uydurma kasetlerle, tapalarla, biz liderimizi ezdirmeyiz, diyerek kenetleşmekteler.
Muhalefet ise, hırsız, arsız, çaldınız, gemicikler aldınız vs. diyerek iktidar partisinin liderine yüklendikçe yükleniyor.
Bu arada gencecik bir çocuk Berkin Elvan’ın ölüm haberi geliyor.
Sokaklar karışıyor.
Polis tüm gücüyle halkın protestosuna tepkisini, biber gazı, tazyikli su, copla gösteriyor.
Derken, bir polisimiz ve bir gencimiz daha ölüyor.
Yaralananların sayısı belli değil.
Şiddet mutlaka karşı şiddeti getirecektir.
Yoksa birileri bizim Suriye gibi olmamızı mı istiyor!?
Yoksa Ukrayna’ya mı özeniyoruz?
Şu bir gerçek ki; ülkemizi kaosa sokmak isteyen ve kargaşa dan çıkar sağlamak amacında olanların olduğu unutulmamalıdır.
Kardeşi kardeşe kırdırmak, istenilmektedir.
Yönetenler ve yönetilenlerin çok dikkatli olmaları gerek.
Türk Milletinin sağduyusu her zaman galip gelmiştir.
Suçlular mutlaka cezasını bulacaktır.
Devletin Malı deniz, yemeyen domuz değil, yiyenler var ise onlar domuzdur.
İspatı olmayan hiçbir şey geçerli değildir.
Dedi kodu ile bir yere varılamaz.
Lider olanlar, toplumu bölme değil, birleştirme politikaları gütmelidir.
Kavga ile, şiddet ile bir yerlere varılmaz. 
Ülke sıkıntı yaşar, halk ezilir, yoksullaşır ve topraklarını kaybeder.
İşte Suriye’nin hali.
Zavallı insanlar ülkemize sığındılar.
 Sokaklarda yatıyorlar ve dileniyorlar.
Küçücük çocuklar annelerinin kucaklarında, bir dilim ekmek bekliyorlar.
Polisimizin görevi bizlerin can güvenliğini korumaktır.
Halkın da görevi, polise taş ile sopa ile saldırmamak, etrafı kırıp, dökmemektir.
30 Mart Belediye seçimlerinde Demokrasi galip gelmelidir.

12 Mart 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ!...ULUSAL YORUM

Ulusal Yorum: Gülen, Gezi parkı olayları sırasında kafasına isabet eden gaz fişeği ile yaralanan ve maalesef dün sabah vefat eden Berk’ın Elvan’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getirerek, düşman olduğu Tayyip’e ve hükümetine acı sözler söylemiş.
Devletin aklını öfke ve kinle yitirdiğini, toplumun muhtaç olduğu sevginin ortadan kaldırıldığını söylüyor.
Doğru, isabetli, güzel sözler.
17 Aralık’tan sonra ki durum ne?
Daha önce sarmaş dolaş olduğunuz AKP ile bugün neden yollar ayrıldı.
Berk’ın alevi vatandaşı olduğu için öldürülmedi. Polisin rastgele attığı gaz fişeği kapsülü o yavrucuğa isabet etti. Bir başkasına da isabet edebilirdi.
Toplumu değişik dini cemaatlere bölenler kimler?
Şimdi de AKP li olanlar ile Gülenci olanlar ayrıştı.
Sayın Gülen bu toplum geçmişte birdi, bütündü, bölünme, parçalanma korkusu yoktu, gene öyle olmalı. Siz de bir din adamı olarak bunu yapmalısınız. Kavga değil, barıştan yana olmak gerek.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Çok sert Berkin Elvan taziyesi
Fethullah Gülen, Berkin Elvan'ın ölümü için yayınladığı mesajında hükümet için çok sert sözler sarf etti.
Fethullah Gülen, Gezi Parkı olayları sırasında başına isabet eden gaz fişeğiyle ağır yaralanan ve dün sabah hayatını kaybeden Berkin Elvan için bir taziye mesajı yayımladı.
Fethullah Gülen mesajında şunları kaydetti:
''Sağduyu ve uzlaşıyla örgütlenmesi gereken devlet aklının öfke ve kine mağlup olduğu zor günler geçirmekteyiz. Bu nefret atmosferi, toplumun muhtaç olduğu sevgi, sükûnet ve birbirini anlama çabasını ortadan kaldırmakta; yukarıdan aşağıya doğru çatışmacı bir üslubu telkin etmektedir. Bir AVM inadıyla başlayan hadiseler teskin edileceğine kutuplaştırıcı bir dille körüklenmiş ve bugüne kadar birçok gencimizin hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. 15 yaşındaki küçük Berkin Elvan, bu atmosferin son kurbanı. Elvan ailesine ve yakınlarına başsağlığı diler, bugüne kadar pek çok acıyla daği dar olmuş ama temkin ve teyakkuzunu korumayı başarmış Alevi kardeşlerimize sabrı cemil niyaz ederim.'' (Kaynak: Gazeteport)

10 Mart 2014 Pazartesi

"Fezlekelere karartma girişimi" Yılmaz ARSLAN

"Fezlekelere karartma girişimi"
Yılmaz ARSLAN
TBMM’ye ulaştığı 5 gün gizlenen 4 bakanla ilgili fezlekeler, Genel Kurul’un toplanacağı ilk oturum olan 26 Mart’ta, sadece bilgilendirme amacıyla okunacakYolsuzluk ve rüşvet operasyonu nedeniyle eski bakanlar Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan hakkında hazırlanan 11 klasör ekli fezlekelerin 26 Mart’ta toplanacak ve “aç-kapa” yapacak Meclis oturumunda okunacak olması tartışmaları da beraberinde getirdi.
Meclis yönetiminde, söz konusu soruşturma üzerinde gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle “bakanlarla ilgili suçlamaların yer aldığı fezleke üst yazısı yerine, ‘fezlekelerin Meclis’e ulaştığına’ ilişkin başkanlık tezkeresi okunmasının hazırlıklarının yapılması “fezlekeler karartılıyor mu” sorusunu beraberinde getirdi.
Suçlamaların Genel Kurul’da okunarak tutanaklara geçmesini isteyen muhalefet, ise buna izin vermemeye hazırlanıyor. Aynı anlarda Meclis TV’nin Genel Kurul açılır açılmaz yayında olacak olması, fezlekelerin ulaştığı bilgisinin verileceği Başkanlık tezkeresini daha da önemli hale getiriyor. Meclis tutanaklarına, 4 bakanla ilgili suçlamaların yer aldığı üst yazı girmeyecek. Sadece geldiği bilgisi milletvekillerine sunulacak.
İNCELEME TARTIŞMASI
Bu aşamadan sonra vekiller isterlerse fezlekeleri tutuldukları yerde inceleyebilecek. Ancak, burada da başka bir karartma politikası izleniyor.
AKP Grup yönetimine göre, soruşturmayla ilgili gizililk kararı bulunmasından dolayı dosyaların sadece soruşturma komisyonu kurulması sonrası komisyon üyelerince incelenebileceği savunuluyor. Ancak daha önceki teamüllere ve içtüzüğe göre, fezlekelerin geldiğine ilişkin Genel Kurul’da duyuru yapılmasının ardından her milletvekilinin içeriğine ulaşma hakkı bulunuyor.
AKP yönetiminin iddiasının hayata geçmesi durumunda eğer yolsuzluklarla ilgili Meclis’te bir soruşturma komisyonu kurulamazsa, dosyaların içeriğine de ulaşmak hiçbir milletvekili açısından mümkün olmayacak.
Başka bir tartışma da kopya tartışması. Fotokopi ve görüntü alınmasına izin verilmeyeceği söylenen fezlekeleri inceleyen muhalefet milletvekillerinin akıllı telefonlarla dosyalardan görüntü almasının önüne nasıl geçileceği ve nasıl bir engellemenin uygulanacağı merak konusu.
CHP’DE FEZLEKE TEYAKKUZU
CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de “CHP Grubu, 26 Mart’ta fezlekelerin okunması için TBMM’de hazır olacaktır. Toplantı yeter sayısının sağlanabilmesi için diğer muhalefet partilerinin ve bağımsızların CHP’nin bu tutumuna destek vermesi gerekiyor” dedi.
Hamzaçebi, dün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, 4 bakan ile ilgili fezlekelerin milletvekillerinin incelemesine sunulması için Meclis Başkanlığı’na başvuruda bulunduklarını anımsatarak, henüz bu talebe cevap gelmediğini kaydetti.
ÜST YAZI OKUNMAK ZORUNDA
CHP’NİN hukukçu milletvekili Atilla Kart ise fezleke üst yazısının Genel Kurul’da mutlaka okunması gerektiğini belirterek vekillerin dosyaları inceleyebilmesine ilişkin ise “Temel şart milletvekilliğidir. Her milletvekili dosyaları inceleyebilir. Ben Genel Kurul’da oylama olursa neye göre karar vereceğim. İktidar milletvekilleri gözü kapalı hayır diyebilirler ancak benim içeriğini bilmem gerekir ki ona göre oy vereceğim” diye konuştu. -taraf
-----------
“O davaların savcılarıydınız” hepiniz ve o savcılar kahramandı, demokrasi timsaliydi ne  de olsa. Hem “Telefonlarınızın dinlenmesinden niyeçekiniyorsunuz, yoksa korkacak bir şeyiniz mi var?” diye soranlar sizler  değil miydiniz?
09 Mart 2014, 10:25

TÜMER DİYOR Kİ: Şok şok şok., 10.03.2014

TÜMER DİYOR Kİ:












Şok şok şok!..
Gazete ve Televizyonlarda şok haberler okuyoruz ve de şok oluyoruz.
Teknolojinin çok gelişmiş olduğu gerçek.
Artık hiçbir şey gizli kalamıyor.
İstendikten sonra insanların en mahrem yeri olan (yatak odası), oraya da girilebiliyor ve sesler, görüntüler kayıt edilebiliyor.
Belediye seçimlerinin propagandaları başladı.
Her gün Başbakan hakkında yeni bir ses kaydı İnternetten yayınlanıyor.
Şok şok şok!
Çünkü yayınlanan ses kayıtlarında ki iddialar çok vahim.
İyi de koskoca bir ülkenin Başbakanı nasıl dinleniyor?
 Bu dinlemeler nasıl ve kimin emri ile yapılmış?
Demek ki, düşmanları dışarıda değil içimizde aramak gerek.
Başbakan Tayyip Erdoğan’a helal olsun, gayet sakin, hiç tınmıyor!.
“Montaj bunlar, böyle iddialar asılsız, beni dinletenler suçlu, “ diyerek,
“Ben 30 Mart Belediye seçiminde sandıkta beraat edeceğim,”  diyor ve hakkında söylenenlere hiç aldırmıyor.
Ya da aldırmıyor mu gözüküyor!
Muhalif kanat ve bilhassa C.H.P.nin Başkanı Başbakana göre Genel Müdür Kılıçdaroğlu ise “hırsız, hırsız, hırsız” diye veryansın ediyor.
Fırsatlar yakalandı ya, saldır babam saldır.
Baykal’a üzülmemek elde değil. Çıktı bir kaseti, C.H.P. nin başından gitti.
Halbuki, Baykal’da “Ben erkek adamım, yaptıysam yaptım, ne olmuş yani” deseydi, halen C.H.P.nin başında olurdu.
Bakın Başbakan Tayyip Erdoğan’a,  umurunda değil. Üstelik mazlum da oldu. Türk Milleti mazlumun yanında olur. O da bunu çok iyi kullanıyor. Taktir etmemek mümkün değil.
Ortalıkta çok daha etkileyici ses ve görüntü kasetlerinin çıkacağı söyleniyor. Herkes merakla bekliyor.
Devlet büyük kaynaktır. Parası bitmez. Bu kaynaktan yararlanmak için cemaatler dâhil herkes bir pay alabilmek için devletin içine sızmışlar. Bunlar, kendilerini ve bulundukları cemaati değil de tüm Türk Milletini kalkındırmak için devleti işgal etmiş olsalardı, herkes memnun olurdu. Ancak, şahsi çıkarlar ön plana çıktı gibi gözüküyor. Bu nedenle de Hükümet ile cemaat çarpışmaya başladı.
 Bu hoş değil elbet.
Olan ülkemize ve vatandaşımıza oluyor.
Seçimleri kazanmak için herkes birbirine saldırıyor.
Vatandaşta şokları yaşıyor.
Ekonomi durdu.
 Doların fırlaması İthalatı durdurdu.
Ekonomideki canlılığı gümrüklere bakınca görürsünüz.
Haydarpaşa limanının önünden vapurla geçerken limanda yük gemilerini ve eşya dolu konteynerleri görürdük.
Şimdi bomboş.
Tamam, yük gemilerinin çoğu Ambarlı gümrüğüne kaydı, ancak orası da eskisi gibi dolu değil.
Şok yaşadığımız bir olay da: Başbakanın, Gülen’i, Kılıçdaroğlu’nu,  Bahçeli’yi aynı kefeye koyması.
 Buna da helal olsun demek gerek!...
Sitemizin baş sayfasında yayınlanan C.I.A Ajanı SİBEL EDMOND’UN “CIA ERDOĞAN’I NEDEN HEDEF ALDI?”  yazısını okumanızı tavsiye ederim.
Burada gerçekler yazıyor.
Amerika,  Başbakan Erdoğan’ı Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ben yaptım ben indiririm diyor.
 Belki de elinde daha çok bilgi ve belgeler var.
Cumhurbaşkanının Devlet Denetleme Kuruluna bazı konularda araştırma görevi vermesi de düşündürücü.
Öyle veya böyle, seçimlere az kaldı.
Seçim sonuçlandığında bakalım kim galip kim mağlup olacak.
 Ak kara meydana çıkacak.
Ne yazık ki, bu suçlamalar, karalamalar ve hoş olmayan olayların zararı ülkemize ve zavallı vatandaşlarımıza oluyor.
Vatandaş şok olmuş durumda.
Allah yardımcımız olsun.
(İstanbul, 10.03.2014)

8 Mart 2014 Cumartesi

Tümer Diyor ki: "Bugün Dünya Kadınlar günü..."

Tümer Diyor ki!...
Bugün; 
"Dünya Kadınlar günü"
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve kurtarıcısı, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk; Dünya daha hak, hakikate uyanmadan, henüz Avrupa kadın'ı insan verine bile koymazken, kadınlara verdiği değeri ve kadınlarımız hakkındaki sözlerini sizlere nakletmek ve iftiharla paylaşmak istiyorum.
Ey!.. Türk Kadınları!..
ATA'mızı iyi değerlendirin...
Ayrıca, bu gün Ülkemizin nerelere doğru sürüklendiğini anlamanız dileğiyle “Dünya Kadınlar Günü”nüzü kutlarım.
Zekeriya TÜMER, 8 Mart 2014, İstanbul
Atatürk'ün Kadın İle İlgili Sözleri:
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
Kadının en büyük vazifesi analıktır! İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır.
Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.

Dünyada her şey kadının eseridir.

Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir! Allah'ın emrettiği şey erkek ve kadın Müslümanların ilim ve irfan edinmeleridir. Kadın ve erkek bu ilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak mecburiyet'indedir.

Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.

Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.

Tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, kasabalarda pazar yerine giden, yumurta ve tavuğunu satan, ondan sonra kendisine gerekenleri bizzat satın alan, çalışmalarının hepsinde kocalarına yardımcı olan kadınlar!.. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi işten anlayanlara ve hesap yapanlara rastladım.

Din icabı olan tesettür, kadınların külfetini mucip ve adaba aykırı olmayacak basit şekilde olmalıdır. Tesettür şekli kadını hayatından, mevcudiyetinden tecrit edecek şekilde olmamalıdır!

Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.

Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.
Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe; hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlat yetiştirme'nin güçlüklerini biliyoruz. Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Gerekli özellikleri taşıyan evlat yetiştirmek, pek çok özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgin olmaya mecburdurlar!
Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!
Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de "iyi anne" olmalarıdır.
Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.

Dünyada hiç bir milletin kadını "Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim," diyemez!

Bizim toplumumuz için ilim ve fen lazım ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi lazımdır.

7 Mart 2014 Cuma

DEDİ KO'DU!... Atilla KART, KONYA MİLLETVEKİLİ; Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) 6 Mart 2014 İsviçre’deki Hesaplar!

Basın Toplantısı Metni   ; (Konuşmaya esas metin) 6 Mart 2014
İsviçre’deki Hesaplar!
 -- Maliye  Bakanlığının  01.09.2009 tarihinde  yaptığı açıklamaya göre;
 “…….ABD ve Fransa’dan sonra, Türkiye’nin de İsviçre Bankalarında Türk’lere aithesaplarla ilgili olarak, bu ülkeden bilgi istemeye hazırlandığı …..” belirtilmiştir. İsviçre UBS Bankasıyla ABD’nin, İsviçre’de hesabı bulunan 4 binden fazla ABD’liyle ilgili bilgilerin ABD’ye verilmesi konusunda anlaşma imzalanmasının , Türkiye’yi de harekete geçirdiği anlaşılmaktadır.
 Yapılan açıklamalarda;  Türkiye’nin de İsviçre ve diğer ülke bankalarında bulunan hesaplarla ilgili olarak, bu ülkelerden bilgi isteyebileceği sonucuna varıldığı, bunun için ülkeler arasında ayrıca Bilgi Değişim Anlaşmasına gerek bulunmadığı yönünde değerlendirmeler  yapılmıştır.
 Değerli Basın Mensupları;
 -- OECD ve diğer uluslararası verilere göre; İsviçre başta olmak üzere Lüksemburg, Belçika, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerde, Türk’lere ait 20 bini aşkın hesapta  100 Milyar Doların üstünde para bulunmaktadır. Bu miktarın 60 Milyar Doları aşan kısmının İsviçre Bankalarında olduğu tahmin edilmektedir. ABD yönetimi de , 52 bin ABD vatandaşının İsviçre Bankalarında 15 MilyarDolarlık bir hesabının bulunduğunu ifade etmiştir.
 Türk’lere ait bu bilgileri, BDDK Başkanı ile TMSF Başkanı da doğrulamıştır.
 İsviçre’de bulunan paraların , Türkiye’ye getirilmesi yolunda yasal anlamda 2008-2009’lu yıllarda ciddi çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Maliye Bakanlığı bu yönde, 1 Eylül 2009 tarihinden sonra iddialı açıklamalar yapmıştır. Hükümete yakın olan medya organları da bu durumu , Hükümet’in kendisine duyduğu güven ve başarı olarak kamuoyuna sunmuşlar ve bu yönde değerlendirmeler yapmışlardır.
 Ancak, aradan geçen 4-5 yılın ortaya çıkardığı tablo şudur;
 sözü edilen bu çalışmalar sonuçlandırılmamıştır. Çalışmalar kadükleştirilmiştir.Bir taraftan Wikileaks belgeleriyle ileri sürülen iddiaların içeriği, bir taraftan banka hesap sahiplerinin baskıları ve nihayet bizzat Hükümet’ten kaynaklanan sebeplerle; tüm bu çalışmaların askıya alındığı anlaşılmaktadır.
 Hükümetin, İsviçre’deki banka hesaplarından kişisel olarak ve siyaseten endişe duyduğu anlaşılmaktadır.
 Süreç artık bu noktada kilitlenmiş durumdadır.
 -- Bu konuları ve bu yöndeki iddiaları 20.01.2011 ve 23.02.2012 tarihli basın toplantılarımızda somut olarak dile getirmiş isek de, bu sorularımıza bu güne kadar hiçbir açıklama getirilmemiştir. Bu soruları daha sonra soru önergeleriyle somutlaştırdık. Sözgelişi;
 AKP’li bir ismin –Milletvekilinin 2004 yılında Türkiye’ye valiz dolusu dövizle para getirdiğini,
 Wikileaks belgelerine göre, ABD Büyükelçisi Eric Edelman ile Başbakan arasında,İsviçre’deki sırdaş hesaplarla ilgili görüşmelerin yapıldığını, görüşmeler sonucunda Türkiyenin dış politikasını, ABD çıkarları doğrultusunda yönlendirecek mutabakatların sağlandığını, bu durumun Wikileaks belgelerine yansıdığını ve 30 Aralık 2004 tarihli Kriptoya konu olduğunu; muhtelif soru önergeleriyle dile getirmiş isek de, bu önergelerimiz bugüne kadar cevaplandırılmamıştır.
 Bu Kriptolarda R.Tayyip Erdoğan’ın, uluslararası boyutu olan iş ve ihalelerde  “rüşvet aldığı” yönünde de suçlamalar vardı.
 Bu arada Başbakan’ın, Wikileaks belgelerinin kamuoyuna yansımasından sonra, bu suçlamalarla ilgili olarak, İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksusorumluluğunda, bir Komisyonunun kurulduğunu açıklamasına rağmen, bu konuda da hiçbir ciddi çalışmanın yapılmadığı bilinmektedir.
 Tüm bu sürecin sonunda, 21.05.2013 tarihinde kabul edilen, 29.05.2013tarihinde yürürlüğe giren ve kamuoyunda Varlık Barışı olarak bilinen 6486 sayılı yasayı da önemle dikkatlerinize sunmak gereğini duyuyorum.
Maliye Bakanlığının, Kanunun Resmi Gazetede yayımlandığı 29.05.2013 tarihinde düzenlemiş olduğu 2013/70 sayılı Vergi Sirkülerine göre;  bu kanun kapsamına,  yurtdışında bulunan tüm varlıklar girmektedir.
Fotoğrafın karelerinin böylece tamamlandığını görüyor ve gözlemliyoruz.
17 Aralık sonrasında ortaya çıkan bulgular, yukarıda sözü edilen kronolojiyle birlikte değerlendirilmelidir.
Değerli Basın Mensupları;
Uluslararası belgelerde, medyada  ve Türkiye’deki basın yayın organlarının bir bölümünde; Recep Tayyip Erdoğan’ın rüşvet ve komisyon aldığı,kayıt dışı bir şekilde  Türkiye’ye döviz ithaline iştirak ettiği ve bir taraftan da parasını yurt dışına kaçırdığı yolundaki iddia ve suçlamalar üzerine ; Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak bu ağır ithamlardan derin bir rahatsızlık duymamız sebebiyle, Recep Tayyip Erdoğan’ın , başta İsviçre mercileri olmak üzere ilgili mercilerden buyönde hesabının olmadığına dair belge alması gereğini ısrarla dile getirdik.
Keza, Abdülkadir Aksu Başkanlığında (!)Komisyon kurulmasını da son derece önemsediğimizi, bu Komisyonun, uluslararası adli mercilerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının ve Türkiye Cumhuriyetinin saygınlığını korumanoktasında mücadele vermesinden memnuniyet duyacağımızı hep ifade ettik.
AKP sözcüleri de bu arada başta Bülent Arınç olmak üzere, Parti olarak  ayrıcadava açacaklarını ifade ettiler.
Ancak, aradan geçen 4-5 yılın sonunda bu yönde hiçbir çalışmanın olmadığı bilinmektedir. Bülent Arınç’ların yine “karartma” rolünü  üstlendiklerini ibretlegörüyoruz.
Bu yönde bir çalışma yapılmadığı gibi, 17 Aralık sonrasında ortaya çıkan dokümanlar, bu sürecin utanç boyutlarına vardığını ve artık örgütlü bir hale geldiğini doğrular niteliktedir.
Kamuoyu ve halkımızın bir kez daha  kandırıldığını görüyoruz.
Başbakan ve AKP sözcüleri, o gün için yalan beyanda bulunarak, kendilerincegünü kurtarmışlardır.
Değerli Basın Mensupları;
Aslında 17 Aralık sonrasında ortaya çıkan bu bulgular; gayriresmi Suudi Arabistan ve Katar ziyaretleri ve yukarıda anlatımı yapılan süreç hep birlikte değerlendirildiğinde; hem Wikileaks belgesindeki iddia ve suçlamaların  ve hem de İsviçre ya da başka bir ülkedeki “gizli hesap” iddialarının  kuvvet kazandığı görülmektedir. Bu yöndeki suçlamaları “güçlendiren” somut gelişmelerle karşı karşıyayız.
Recep Tayyip Erdoğan ve Aile Bireylerinin; artık milyar dolarlar seviyesinde değil, 10 milyar dolarlar seviyesinde haksız ve yasa dışı bir mal varlığına sahip oldukları yönündeki bulgular güçlenmiştir. Kamuoyundaki yaygın kanı da bu yöndedir.
Ortaya çıkan bulgular ve 17 Aralık sonrasındaki gelişmeler hep birlikte değerlendirildiğinde; artık  bu sürecin siyasi ve anayasal sorumluluğunun Recep Tayyip Erdoğan’la sınırlı olmadığını , Hükümetin Kurumsal  ve müteselsil olarak sorumluluğunu içeren boyutlar kazandığını görüyoruz.
Bu anlayışladır ki, sorularımız , Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında doğrudanHükümet’e yöneliktir. Buna göre;
(1) Maliye Bakanlığının 01.09.2009 tarihli açıklamasına göre; artık Gelir İdaresiBaşkanlığı ya da MASAK gibi kuruluşlar, gizli hesaplar konusunda doğrudan bilgi isteme başvurusu yapabileceklerine göre; Türkiye neden bu yönde başvurudabulunmamaktadır?
Bu yönde başlatılan çalışmalar neden durdurulmuştur?
Gelir İdaresi Başkanlığı ya da MASAK gibi kuruluşlar artık neden konuşamaz hale gelmişlerdir?
(2) Wikileaks Belgeleri, The Times ve Türkiye’deki bir bölüm Medya da Recep Tayyip Erdoğan’ın ,  İsviçre’deki bankalarda milyar dolarlar seviyesinde gizli hesaplarının bulunduğu ısrarla ifade edilmesine rağmen;  R.Tayyip Erdoğan bu yayın organları aleyhine neden yasal yollara başvurmamaktadır? Ya da İsviçre mercilerinden bu yönde resmi belge alma grişiminde bulunmamaktadır?
Abdülkadir Aksu Başkanlığında kurulduğu ifade edilen ve AKP adına da davalar açacağı bildirilen bu Komisyon,  bu güne kadar neden hiçbir çalışmayapmamıştır?
(3)”Varlık Barısı” yasası olarak bilinen 6486 sayılı  yasanın 13 ve ilgili maddelerini esas alarak; Recep Tayyip Erdoğan ve 2. dereceye kadar olan kan ve sıhri hısımları ile gelinleri ve damatları; bu yasadan yararlanmak için herhangi bir başvuruda bulunmuşlar mıdır?
ATİLLA KART
CHP KONYA MİLLETVEKİLİ, ANKARA

06 MART 2014

TÜMER DER Kİ!.. "Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?"

TÜMER DER Kİ!..
Yalan söylemenin dinimizdeki yeri nedir?
Bu konuda kısa ve öz bir araştırma yaptık.
Bunu yapmamıza sebep, son günlerde söylenen sözler.
İktidar partisi ve muhalefet partileri birbirlerini yalan sözlerle suçlamaktadırlar.
Kim doğru söylüyor, kim yalan söylüyor anlayabilmek de mümkün değil.
Nedeni ise suçlanan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı suçlamaları kabul etmeyerek, araştırma ve soruşturmanın da önünü kesmesi.
Bu durumda da muhalefet partileri seçim atmosferinde iktidar partisini yıpratabilmek için eline geçirdiği kozu bütün gücüyle kullanmaktadır.
Elhamdülillah Müslüman’ım demek çok kolaydır.  Müslümanlığın gereğini yerine getirmek ise o kadar kolay değildir.
Allaha inanan insan, yaptığı iyiliğin ve ya kötülüğün Allah tarafından bilindiğini çok iyi bilir.
Ben bugüne kadar hayatımda çok yalan söyleyen kişi gördüm.
En çok yalanı da politikacıların söylediğine şahit oldum.
Maalesef bir de Gümrükçüler çok yalan söylüyorlar. Buna da çok şahit oldum.
Menfaatleri uğruna başkalarının haklarını yeme düşüncesinde olanlar çok yalan söylerler.
İnsanlar çoğunlukla yaptıkları hatayı kolay kolay kabul etmezler.
Hele ki yaptıkları hata kendilerini çok zora sokacaksa o zaman ilk başvuracakları şey yalandır.
Ben yapmadım, bana iftira ediyorlar, beni kıskanıyorlar, yalan yere beni suçluyorlar, diye her şeyi inkâr eder.
Eğer olay adli makamlık ise, o zaman kişiyi suçlayanların suçladıkları ne ise onu ispat etmeleri gerektir. Ya da Adli makamlar konuyu araştırıp, haklı ve ya haksızı bulup ortaya çıkarması gerekir.
Yapılan suçlamalar devleti sarsar nitelikte ise işte o zaman toplum çok zarara uğrar.
Son günlerde olan olayları hepimiz yakından takip ediyor ve biliyoruz.
Ben bu konulara değinmek istemiyorum.
Sadece, Dinimizde yalanın nedenli Allah indinde kabul görüp görmediğini yaptığım kısa bir araştırmayla burada yazmak istiyorum.
Kişiler aldatılabilir, kandırılabilirler.
Ancak bizleri yaratan Yüce Rabbimi aldatmak veya yalanla kandırmak mümkün değildir. Allah’ın her şeyi gördüğü ve bildiğini Müslüman olan herkes bilir.
Bu dünya kimseye baki değildir. Hepimiz faniyiz. Geldiğimiz gibi de gideceğiz. Giderken kefenin cebi yok, hiçbir şey götüremeyeceğiz.
Şimdi gelelim yalanın dinimizdeki yerine.
Kimler ne söylemiş?
Yalan söylemek büyük günahtır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allahü teâlânın âyetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.) [Nahl 105]
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]
(Mümin, her hataya düşebilir, ama hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.) [Bezzar]
(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.) [Buhari]
(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.) [İbni Mace]
(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alışveriş yaparlar.) [Hakim]
(Aldatan Cehennemdedir.) [Taberani]
(Yalan yere yemin büyük günahtır.) [Buharî]
(Danışana, yalan söyleyen kimse, ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
(En büyük günah, yalan yere yemin etmektir.) [Buharî]
Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına kadar demir çengelle yırtılacağını, diğer tarafa geçildiğinde, önceki yırtılan tarafın iyi olacağını, sonra iyi olan tarafın tekrar yırtılarak bu şekilde Kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir. (Buharî)
Bir genç, Peygamber efendimize, üç büyük günaha yakalandığını bildirdi. Bunlardan biri yalandı. Peygamber efendimiz, (Yalanı benim için terk et!) buyurdu. Genç, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, (Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söylemiş, verdiğim sözü tutmamış olurum) diye düşündü. Diğer iki günahı da bıraktı. (Şir'a)
Büyükler buyuruyor ki:
Oğlum, yalandan sakın, o serçe eti gibi tatlıdır. Ondan az kimse kurtulur. (Lokman Hakim)
Allah indinde en büyük hata, yalan konuşmaktır. (Hazret-i Ali)
Yalancı ile cimri Cehenneme girer, ama hangisi daha derine atılır, bilmem. (Şabi)
Doğru ile yalan, biri diğerini çıkarıncaya kadar kalp de boğuşur. (Malik bin Dinar)
İçi dışına, sözü işine uymamak, nifaktandır. Nifakın temeli ise yalandır. (Hasan-ı Basrî)
Eshab-ı kiram indinde yalandan daha kötü bir şey yoktu, çünkü onlar, yalanla imanın bir arada bulunamayacağını bilirlerdi. (Hazret-i Âişe
Yukarıda söylenen sözlerden öğrendiklerimiz:
Yalan konuşmak haramdır.
Yalanı küçük gören ve işlemeye devam eden ona alışır ve sonunda yalancılar defterine yazılır
 Yalan, insanı cehenneme götürür.
 İman ile yalan birbirine tamamen zıddır. Müslüman mümkün mertebe yalandan uzak kalmalı, doğru sözlülüğü ve dürüst davranışı seçmelidir.
 Rüyâ anlatılırken bile yalan haramdır.
 Görmediği bir rüyayı gördüm diye anlatmak, Allah'a ve gözlerine iftira etmek mânası taşıdığı için büyük bir yalancılıktır.
 Müslümana yakışan, her türlü sahtecilikten uzak durup gerçeklerin peşinde olmaktır.
 Yalan söylemenin ölüm sonrasındaki cezası, avurtların, burnun ve gözün enseye kadar demir kancalarla parçalanmasıdır.
 Yalan konuşmak, münafıklığın alâmetidir.
 Dili yalandan korumak, kalbi nifaktan arındırmış olmakla mümkündür.
Rabbim! Kalbimizi nifaktan, dilimizi de yalandan muhafaza eyle! AMİN!
Bu sözler benim sözlerim değil. Dinimiz böyle emrediyormuş, söyleyenler söylemiş. İnanan inanır, inanmayan yalanına devam eder.
Allah nasıl olsa gerçeği biliyordur.
Bizim temennimiz, ülkemiz yalanlarla, iftiralarla, hırsızlıklarla, suçlamalarla, bölünüp parçalanmasın.
 Kardeş kardeşe düşman olmasın.
Huzurlu ve adaletli bir seçim olsun, hak eden kazansın.
Adalet mutlaka tecelli edecektir.
Bizim adaletimiz tecelli etmese de Allah’ın adaleti mutlaka tecelli edecektir.
Zekeriya TÜMER // 02.03.2014