24 Aralık 2018 Pazartesi

GÜZEL GÜNLER YAŞAMAK İSTİYORUZ "Tümer Diyor ki!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
GÜZEL GÜNLER
YAŞAMAK
İSTİYORUZ!.. 
Sevgili okurlar, 
Çok az kaldı 2018 e veda etmeye.
Zaman su gibi akıp giderken, geriye gidiş değil, hep ileriye doğru gidiş söz konusu...
Zaman ileriye doğru akıp gidiyor.
Zaman ileriye doğru akıp giderken, bazı toplumlar geriye dönüş içerisinde çaba harcıyorlar.

Bunu da anlayabilmek mümkün değil!
Her geçen saniye, dakika, saatler, günler ve yıllar ömrümüzden bir parça almakta ve bizi sona yavaş yavaş yaklaştırmaktadır.
Bizler yeni yıla girerken eğleniyor ve mutlu olmaya çalışıyoruz. Bilmiyoruz ki, koskoca bir yıl daha ömrümüzden geçti ve gitti.
Adım adım ölüme doğru yaklaştığımızı neden düşünemeyiz? 
Hz. Mevlana’nın şu sözü çok hoşuma gidiyor.
Diyor ki Mevlana: “Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim… Zamanı öğrendim, yarıştım onunla, zamanla yarışılmayacağını, zamanla öğrendim..”

Evet, sevgili okurlar, doğduğumuz andan itibaren, her geçen zaman hayatımızın biraz daha kısalması demektir.
Zamanla da yarışılmaz.
Saatin yelkovanı hep ileriye doğru gidiyor. Gece, gündüzü, gündüz geceyi kovalıyor. Bizler de bu vakitler içerisinde verilen görevlerimizi yerine getiriyoruz.
Gözlemlenebilir evrende bir toz taneciğinden daha küçük yer kaplayan dünyamızın, bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre yaklaşık olarak 4,5 milyar yaşında olduğu söyleniyor. Evrenin kaç yaşında olduğu ise bilinmiyor. Demek ki, bugüne kadar 4,5 milyar yıl geçmiş ve bu zaman zarfında insan dâhil, birçok canlılar yaşamışlar sonra da yok olup gitmişler.
Şu an Dünya üzerinde yaşayan insan sayısının da 7,5 milyar olduğu tahmin ediliyor.
Her gün birileri doğarken, birileri de ebedi dünyalarına göç ediyorlar. Yani ölüm dediğimiz anı yaşıyorlar, bu dünyadaki yaşamları son buluyor.
2018 yılı biterken, 2019 yılı girerken, bütün insanlar, sanki çok önemli bir gelecek bulmuşlar gibi sevinç çığlıkları atarak, yeni girecek yılda, daha umutlu, daha mutlu bir yaşam yaşayacaklarını sanarak neşeleniyor ve mutlu olmaya çalışıyorlar!
Ülkem insanı karamsarlıktan kurtulabilmenin yollarını arıyor.
2019 yerel seçimleri yaklaşırken, ülkenin gerçek sorunlarından uzaklaşılmakta, sen ben kavgası yapılmaktadır. 
İktidar partisi haklı olarak elindeki imkânları kaybetmemek için çaba harcarken, muhalefet partileri ise İktidarın elindekileri alabilme çabasındalar.
Yerel seçimler Türkiye’nin kaderini belirleyecek diye propagandalar yapılmaktadır.
Bu sözleri daha önce de duyduk. Anayasa seçimleri dâhil, birçok seçimlerde Türkiye’nin kaderi belirlenecek, herkes aklını başına alsın dendi, neticede de Türkiye’nin kaderi belirlendi.
Akıp giden zamana uymaz ve her geçen anın değerini iyi bilemez isek, kaderimizi yaşarız.
Emperyalist güçlerin Dünya üzerinde oynadıkları oyunu iyi idrak edemez ve bu güçlerin ülkemiz üzerinde de hangi tezgâhları kurarak, genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkma, bölme, parçalama, sömürme, politikalarını anlayamaz isek, 2019 yılı dâhil, gelecek yıllarımız çok büyük sıkıntılar içerisinde geçmeye mahkûmdur.
Osmanlı devletinin nasıl yıkıldığını bilemez ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl, hangi şartlarda kurulduğunu iyi idrak edemez isek, geleceğimizin sıkıntılı günlere gebe olacağını bilmemiz gerek.
Demokratik, laik, Türkiye Cumhuriyeti şu an Dünya’da en iyi yönetim şekli olduğu için, etrafımızdaki ülkelerden akın akın yabancılar, ekonomik sıkıntı içerisinde yaşamamıza rağmen, bizim ülkemize gelmekteler.
Türkî Cumhuriyetlerden, Rusya’dan, Çin’den, Afganistan’dan, Afrika ülkelerinden, Suriye’den, Arap ülkelerinden insanların bazıları gayrimenkul almak, yatırım yapmak için, bazıları da çalışmak, rahat bir ülkede yaşamak için ülkemize gelmekteler.
İstanbul dâhil birçok şehirlerimizin belli kesimlerinde yabancılar yerleşmiş, lokantalarını ve iş yerlerini açmış, sokakları işgal etmiş, yaşamlarını kendi ülkelerinde yaşar gibi yaşamaya başlamışlardır.
Türk nüfusu gittikçe azalmaya, iş yerleri kapanmaya, işsiz kalmaya, maddi sıkıntılar içerisine düşmeye başlamışlardır.
2019 yılında keşke, umutlar yok olmasa, insanlık kendine gelse ve önündeki yaşayabileceği hayatı daha mutlu ve huzurlu yaşayabilse.
Sevgili okurlar, bu mümkün mü?
2019 yılında ülkemizi ne bekliyor?
Önümüzdeki günler bizlere umut ışığı verebiliyor mu?
İnsanlığın çirkinleştiği, birbirlerini öldürmek ve yok etmek, haklarını ellerinden alarak, sömürmek, köleleştirmek için çaba harcandığı bir dünyada nasıl mutlu ve huzurlu bir yaşam süreceğiz!
Sevgili okurlar, gene de şöyle bir oh çekelim. 2018 i geride bıraktık.
Oh be ömrümüzden bir sene daha geçti. 2019 da geçer. 2019 yılında ölmez sağ kalırsak, 2020 yi de neşe ile kutlarız, diyerek teselli bulalım ve gelecek günlerimizin iyi olmasını dileyelim.
Zamanı durduramayız ve geleceğimizi ne kadar şekillendirmeye çalışsak da, o kendi kendini şekillendirir, ya bizi mutlu eder, ya da mutsuz.
Yapmamız gereken, umutla, azimle, kararlılıkla, birlik ve beraberlik içerisinde, içerideki ve dışarıdaki düşmanlarımızın bizleri mutsuz etmelerine engel olmaktır.
2019 yılında mutlu ve huzurlu olmak dileğiyle, hepinizin yeni yılını kutlar, sağlıklı, huzurlu bir yaşam dilerim.

24.12.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Aralık 2018 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ "2019 DA UMUTLAR SÖNMESİN" Gazeteci-Araştırmacı-Yazar, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
2019 DA
UMUTLAR SÖNMESİN 
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar. 2018 yılını geride bırakmak üzereyiz.
2019 yılına girerken, gelecek günlerden umutlu musunuz?
Ben şu sesleri duyar gibiyim:
“Umudumuzu yitirdik. Geleceğimizden korkuyoruz.”
“Çocuklarımızın ve torunlarımızın gelecek günlerde nasıl bir yaşam içerisinde olacaklarını kestiremiyoruz.”
“Bu nedenle, çocuklarımızı yurtdışlarına gönderiyor, orada geleceklerini aramalarını istiyoruz.”
Evet, sevgili okurlar. Çoğu aile tedirgin. Sokaklarda, sosyal medyada hiç iç açıcı sözler söylenmiyor.
2019 da Yerel Yönetimlerin seçimleri var. Mart ayının sonunda yapılması düşünülüyor.
Sizce bu seçim yapılacak mı?
İktidar partisi ve muhalefet partileri harıl harıl aday belirliyorlar ve seçimde kazanabilecekleri şehirlerin hayallerini kurmaya başladılar bile.
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin, Bursa, Eskişehir, Diyarbakır, Edirne, vs. gibi şehirler önemli.
Peki, gerçekten sizce seçim yapılabilecek mi?
Hadi yapıldı diyelim, sağlıklı bir seçim olacak mı?
İktidar partisi, son dönemlerdeki doların artması ve piyasalardaki dalgalanmalar, işsizliğin artması, enflasyonun fakiri daha fakir yapması nedenlerinden dolayı yıprandı ve yıpranmaya da devam ediyor.
Bu durumda, sizce İktidar’ı sıkı sıkıya yakalamış ve 16 yılda devamlı başarılı olduklarını söyleyerek, tüm kurum ve kuruluşları himayelerine almış bir iktidar kolay kolay, sahip olduğu nimetleri bırakır mı?
Bırakacağını kim söylüyor?
Bir gerçek var ki, AK Parti Recep Tayyip Erdoğan sayesinde iktidar’da ve İktidar’dan da gitmek istemiyor.
Kim ne derse desin, AK Partinin iktidar olma başarısı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutarlı, kararlı ve istediğini elde etmenin yollarını iyi kullanmasına bağlıdır.
Üstelik en çok saldırılan, en çok hakkında söylentiler dolaşan kişi olarak, başarısızlıkla suçlanan Recep Tayyip Erdoğan, ne hikmetse hep başarılı oluyor!
Her girdiği seçimi, öyle veya böyle kendi lehine çevirebilen bir siyasi parti ile baş edebilmek herhalde kolay olmasa gerek.
Muhalefeti istediği yöne çekebilen, kendisine hakaret edenleri diskalifiye edebilen, bazılarını yanına alarak, onurlandıran ve sesini kısan, güçlü bir lider görünümü veren kişi ile baş edebilmek herhalde o kadar kolay değildir.
Kılıçdaroğlu, çırpındıkça çırpınıyor, ancak her seçimde de kaybediyor. Kaybedersem giderim diyor, maalesef koltuk tatlı bir türlü bırakıp gidemiyor.
Mart ayındaki yerel seçimlerde de hayallerini kurmaya başladılar. 
Zor dostum zor. 
Gene kazanamayacaksınız.
Zaten seçimlerin yapılıp yapılmayacağı da meçhul.
2019 yılı bugünlerimizi aratacak. Sıkıntılı günler yaşanacak.
Nedeni ise, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar ve kurulan tezgâhlar.
Son 16 yılın tek adamı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı kolay kolay bırakmaz.
Bıraktırmazlar da!

Yerel seçimlerden sonra daha da güçlenir ve istediğini yapar.
Muhalefetin beceriksizliği, halkın halen gerçekleri görememesi, Suriyeli vatandaşların 1.ci sınıf vatandaş olmaları, Türklerin ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmelerini bile göremeyen vatandaş, 2019 yılında da uyumaya devam edebilir.
Cumhuriyet, Demokrasi, Laik bir Türkiye hayali belki çok daha iyi gerçekleşebilir, belki de ruhuna Fatiha okunabilir.
Gene de bizler çok karamsar olmayalım. Her çıkışın bir inişi, vardır.
Anadolu Erenler Evliyalar diyarıdır. Mutlaka doğru yol bulunacaktır.
Bu dünya kimseye baki değildir. Kimler geldi kimler geçti. Önemli olan iyi bir iz bırakabilmektir.
Yunus Emre’ler, Mevla’nalar, Hacı Bektaş’lar, Yesevi’ler, Hacı Bayramlar, iktidar mı idiler? Halkı Padişahlar gibi yönettiler mi? Onlar gönül dostları idi ve gönüllerin sultanı oldular. Ölümsüzlüklerini bugün de devam ettiriyorlar, yarın da ettirecekler.
Padişahlar, diktatörler, güçlü iktidar sahipleri unutulur, ancak gönülleri fethedenler unutulmaz.
Bunlardan birisi de kimdir bilir misiniz?
Son yüzyılın dâhisi, İslamiyet’in ve Türklüğün yok olmasını engelleyen Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Anadolu’nun Emperyalist güçler tarafından işgal edildiği bir anda, seçilmiş bir kişi olarak görevlendirilmiştir. Anadolu düşmandan temizlenmiş, yepyeni güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. 
Atatürk gönülleri fethetmiş, başarıları ile de halkın gönlüne taht kurmuştur.
Kimse unutturamaz ve unutturulması da mümkün değildir.

2019 yılında Siyasi İktidarlar Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alır ve onun yolunda giderlerse, ülkemiz dış baskıların altında ezilmez, kalkınan, refah ve mutlu bir ülke konumuna gelebiliriz.
Bizden söylemesi.
Halk kendi geleceğini kendisi belirler. Belirleyemeyen milletler, başkalarının himayesi altında yaşamaya mahkûm olurlar.
Açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten, esaret altında özgürlüklerini yitirmekten dolayı da şikâyet etmeye hakları olamaz.
2018 e kadar uyuyan Türk milleti, inşallah 2019 da uyanır da ülkelerinin bölünüp, parçalanmamasını önler, emperyalistlere karşı mağlup olmaz.
Şunu kimsenin unutmaması gerek; ülkemizin verimliliği dünyadaki büyük şirketlerin ve büyük devletlerin, yani emperyalistlerin iştahını kabartmaktadır.
Ayrıca, Dünya’da kökleri Türk olan Devletlerin birleşmesinden ve Türklerin birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarından korkmaktadırlar.
Türk düşmanlığı tarih boyunca devam etmiştir ve edecektir de.
Ülkeni terk ederek, başka devletlerin himayesi altında yaşamaya çalışmak, ülkende kazandığın gelirlerini başka ülkelere taşımak Türk’ün karakterine uymamaktadır.
Allah göstermesin, 3.Dünya savaşı çıktığında, yabancı ülkelerdeki Türkler ilk kıyıma uğrayacak kişilerdir.
Bunun örnekleri 2.Dünya savaşında Kanada’da yaşanmıştır. Bunu da unutmayın.
Ülkemiz içerisinde birlik ve beraberlik içerisinde, yaşamanın, yollarını mutlaka bulmalıyız.
Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkılmalı ve Demokrasi’den uzaklaşılmamalı.
Kavga değil barıştan yana olunmalı.
Ülkem insanı değişik siyasi oyunlarla bölünmemeli, parçalanmamalı.
Bu nedenle 2019 yılında Türk Dünyasının derin uykusundan uyanarak, birlik ve beraberlik içerisinde emperyalist güçlere karşı mücadele etmelerinin yılı olması dileğimizdir.

10.12.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

17 Kasım 2018 Cumartesi

ATAM GELECEĞİMİZDEN KORKUYORUZ "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ATAM GELECEĞİMİZDEN KORKUYORUZ

Sevgili okurlar, yandaki resme dikkatle bakmanızı isterim.
Küçük kızın Atası’na bakışındaki manâyı dikkatle incelemek ve anlamak gerek.
O mini minnacık masum, saf ve mazlum, meleksi kızın küçücük yüreğinde, içinde hayranlığın yanında bir korku, endişe yatıyor.
Sanki geleceğinden, yaşamının zor şartlar altında geçeceğinden korkuyor.
Atası’na yalvaran gözlerle bakıyor'..
Minik yavru: “Atam, kurtar bizi, biz modern bir ülkede, rahat ve huzur içerisinde yaşamak istiyoruz” der gibi, yalvaran gözlerle bakıyor Atası’na!
Gelecek korkusu sardı ülkem insanını.
Çocuklar, gençler, anneler, babalar tedirgin.
Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk ve onun yanında yer alan, omuz omuza mücadele eden silah arkadaşlarına dil uzatan, hakaret eden bir toplum, başkaları iktidardan düştüğünde, elindeki gücü kaybettiğinde ona da aynı şeyi yapmazlar mı?
Dünya’nın kabul ederek, ülkelerinde Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini uygulamaya çalışan ülkeler Mustafa Kemal Atatürk’ü anlarlarken, bizlerin anlayamamasına hayret etmemek mümkün değil!
1923 ve 1938 arasında uygulanan Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ve sıfır geliri olan bir ülkenin nasıl ayağa kalktığını lafla değil, bilgi ve belgelerle incelemek ve değerlendirmek gerek.
Anneler, babalar. Sizlere çok büyük görevler düşmektedir.
Okullarda okutulmayan Mustafa Kemal Atatürk’ü sizler çocuklarınıza iyi anlatmalısınız.
Ancak bu anlatımlar, basit ve yüzeysel olmamalıdır. Onun fikir ve düşüncelerini, vatan sevgisini, topluma verdiği mesajları ve bu ülke için nasıl özverili, çalıştığını, Türk Gençliğine hitabesini ve onun içeriğindeki düşünce ve duyguları iyi anlatmalısınız.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYEN sözün ne manaya geldiğini iyi anlatmalısınız.
Anadolu Türk yurdudur. Yapılan kazılarda 15 bin yıl evvelinden Anadolu’da yaşamış Türk varlığının kanıtları bulunmuştur.
Anadolu erenler, evliyalar diyarıdır.
Medeniyetin ve uygarlığın beşiğidir Anadolu.
Yer altında servetler yatmaktadır. Bu ülkenin toprakları verimlidir.
4 mevsimi aynı anda yaşayabilirsiniz.
Dağlarımız ovalarımız, nehirlerimiz, göllerimiz, kendimize ait olan bir denizimiz vardır. Bunların hepsinden bereket fışkırmaktadır. Önemli olan bu bereketi değerlendirebilmektir.
Siyasi iktidarlar, kendi çıkarını değil, ülkenin çıkarını düşünerek hareket ettikleri takdirde, bu ülke insanı ekonomik krize maruz kalmaz.
Bağnaz düşünceler altında, toplumu geriye götürmek değil, ileriye götürmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan ve izinden giden İktidarlar, ülkeyi Çağdaş, kalkınmış, müreffeh bir ülke konumuna getirirler.
İslamiyet bütün dinlerin en tekâmül etmiş olduğu, dindir.
Dinler insanlara iyi ahlakı öğretir. İnsanın insana zulmünü önler, izin vermez.
Anneler, babalar. Çocuklarımızı iyi ahlaklı yetiştirirken, ülkesine, milletine, vatanına, bayrağına, örf ve adetlerine bağlılığı da öğretmeliyiz.
SON SÖZÜMÜZ:
Mevlana Celalettin Rumi’nin çok beğendiğim ve insanlara çok önemli mesaj verdiği şu şiirini sizlerin de bilmesini istedim.
SONSUZ BİR KARANLIĞIN İÇİNDEN DOĞDUM,
IŞIĞI ĞÖRDÜM, KORKTUM, AĞLADIM.
ZAMANLA IŞIKTA YAŞAMAYI ÖĞRENDİM.
KORKTUM.
GÜN GELDİ SONSUZ KARANLIĞA UĞURLADIM SEVDİKLERİMİ.
AĞLADIM.
YAŞAMAYI ÖĞRENDİM.
DOĞUMUN, HAYATIN BİTMEYE BAŞLADIĞI AN OLDUĞUNU;
ARADAKİ BÖLÜMÜN, ÖLÜMDEN ÇALINAN ZAMANLAR OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
ZAMANI ÖĞRENDİM.
YARIŞTIM ONUNLA.
ZAMANLA YARIŞILMAYACANI,
ZAMANLA ÖĞRENDİM…
İNSANI ÖĞRENDİM.
SONRA İNSANLARIN İÇİNDE
İYİLER VE KÖTÜLER OLDUĞUNU.
SONRA DA HER İNSANIN
İÇİNDE İYİLİK VE KÖTÜLÜK
BULUNDUĞUNU ÖĞRENDİM.
SEVMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA GÜVENMEYİ.
SONRA DA GÜVENİN
SEVGİDEN DAHA KALICI OLDUĞUNU.
SEVGİNİN;
GÜVENİN SAĞLAM ZEMİNİ ÜZERİNE KURULDUĞUNU ÖĞRENDİM.
İNSAN TENİNİ ÖĞRENDİM.
SONRA TENİN ALTINDA BİR RUH BULUNDUĞUNU,
SONRA DA RUHUN ASLINDA
TENİN ÜSTÜNDE OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
EVRENİ ÖĞRENDİM.
SONRA EVRENİ AYDINLATMANIN YOLLARINI ÖĞRENDİM.
SONRA EVRENİ AYDINLATABİLMEK İÇİN, ÖNCE ÇEVRENİ
AYDINLATABİLMEK GEREKTİĞİNİ ÖĞRENDİM.
EKMEĞİ ÖĞRENDİM.
SONRA BARIŞ İÇİN, EKMEĞİN BOLCA ÜRETİLMESİ GEREKTİĞİNİ,
SONRA DA EKMEĞİ HAKÇA ÜLEŞMENİN, BOLCA ÜRETMEK
KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU ÖĞRENDİM.
OKUMAYI ÖĞRENDİM.
KENDİME YAZIYI ÖĞRETTİM.
SONRA,
VE BİR SÜRE SONRA YAZI,
KENDİMİ ÖĞRETTİ BANA.
GİTMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA DAYANAMAYIP DÖNMEYİ,
DAHA DA SONRA KENDİME RAĞMEN GİTMEYİ.
DÜNYAYA TEK BAŞINA MEYDAN OKUMAYI ÖĞRENDİM GENÇ YAŞTA.
SONRA, KALABALIKLARLA BİRLİKTE YÜRÜMEK GEREKTİĞİ FİKRİNE VARDIM.
SONRA DA ASIL YÜRÜYÜŞÜN, KALABALIKLARA KARŞI OLMASI GEREKTİĞİNE İNANDIM…
DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA KALIPLAR İÇİNDE DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA SAĞLIKLI DÜŞÜNMENİN KALIPLARI YIKARAK DÜŞÜNMEK OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
NAMUSUN ÖNEMİNİ ÖĞRENDİM EVDE…
SONRA YOKSUNDAN NAMUS BEKLEMENİN,
NAMUSSUZLUK OLDUĞUNU.
GERÇEK NAMUSUN, GÜNAH ELİNİN ALTINDAYKEN,
GÜNAHA EL SÜRMEMEK OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
GERÇEĞİ ÖĞRENDİN BİR GÜN.
VE GERÇEĞİN ACI OLDUĞUNU.
SONRA KARARINDA ACININ, YEMEĞE OLDUĞU KADAR, HAYATA DA LEZZET KATTIĞINI ÖĞRENDİM.
HER CANLININ ÖLÜMÜ TADACAĞINI,
AMA SADECE BAZILARININ HAYATI TADACAĞINI ÖĞRENDİM…
BEN DOSTLARIMI NE KALBİMLE NE DE AKLIMLA SEVERİM.
OLUR YA;
KALP DURUR,
AKIL UNUTUR.
BEN DOSTLARIMI RUHUMLA
SEVERİM.
O NE DURUR, NE DE UNUTUR…


17.11.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

5 Kasım 2018 Pazartesi

Ahlâksızlardan, Yalancılardan, Nitelikli Sahtekâr ve Dolandırıcılardan Bıktık. "TÜMER DİYOR Kİ!.." -AHLAKİ DEĞERLERİ ÇÖKEN BİR MİLLETİN HAYAT DAMARLARI ÇATLAR VE DEVLETİN ÇÖKMESİNE SEBEP OLUNUR., Gazeteci, Araştırmacı, Yayıncı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
Rusya'da Atatürk anma günleri düzenleniyor.
Biz ise uyuyoruz.
AHLÂKSIZLIKLARDAN, YALANCILARDAN,
SAHTEKÂRLARDAN, BIKTIK.
"AHLAKİ DEĞERLERİ ÇÖKEN BİR MİLLETİN
HAYAT DAMARLARI ÇATLAR VE DEVLETİN
ÇÖKMESİNE SEBEP OLUNUR."

Ülkem, güzel ülkem, ülkemin güzel insanları, neredesiniz?
Arıyorum, bulamıyorum sizleri.
Atamızın bize yadigâr bıraktığı Cumhuriyet, Demokrasi, hak- hukuk, adalet nerede, nerede bunlar?
Arıyoruz bulamıyoruz!
Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım.
Hani nerede bu Türkler?
Yok mu oldular, yoksa azınlıkta kalıp, sesleri mi kesildi!..
Elhamdülillah Müslüman’ım diyen, gerçek Müslümanlar, neredesiniz?
İslamiyeti suiistimal ediyorlar.
Önüne gelen din konusunda, ahkâm kesiyor.
Ahlaksız, faziletsiz, soysuz, terbiyesiz kelimelerle sanki Kuranı Kerim’de varmış gibi sözler söylüyorlar.
İlgisi alakası olmayan sözlerle toplumun beynini sulandırıyorlar.
Nerede gerçek Din adamlarımız, nerede?
Bunlara neden cevap verilmiyor?
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ü arar olduk.
“Allah ile aldatanlar” kitabı ne güzel bir kitap. Herkes okumalı.
Önüne gelen yalan söylüyor.
Herkes bir birini kandırmaya çalışıyor.
Ben kazanayım, başkası geberirse gebersin, düşüncesi arttı.
Çalayım, çırpayım, köşeyi döneyim, denmekte.
Saygı, sevgi, hoşgörü, iyi niyet ortadan kalktı.
Devlet vatandaşın yanında değil, karşısına geçti.
İşsizlik arttı, fiyatlar yükseldi, borç gırtlağa dayandı.
Vahhabi zihniyetli Suudiler Kaşıkçı cinayeti ile ülkeme tuzak kurmaya kalkışarak, geçmişin intikamını mı almaya çalışıyorlar acaba?
Amerika benim istediğimi yapacaksın diye baskı yapar, ekonomik baskı artar, Dolar yükselir, Devlet ne yapacağını şaşırır.
Vehhabi zihniyeti ile emperyalist zihniyet birleşmiş Türkiye’den intikam peşindeler.
Millet’in beyni dumura uğramış, uyuşmuş, uyumakta, gerçeği görememekte.
Eğitim politikamız çökmüş. Çökmesinin baş sebebi ise 27 Aralık 1949 da, yani İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde yapılan anlaşma ile Fulbright Eğitim Komisyonu kurulmuş, Türk çocuklarının eğitimi resmen Amerikalılara teslim edilmişti. Komisyon 8 üyeden oluşuyor, 4 ü Türk dördü Amerikalı. Komisyonda ki oylamada oylar eşit olursa Ankara’daki Amerikan Büyükelçisinin oyu ile kararın neticesi belli oluyor. Buyurun Milli Eğitimimizin kimlere bırakıldığı. Atatürk’ün çizgisinden çıkılmış, bugüne kadar da yerli bir Milli Eğitim Politikası uygulanmamış. Halen de uygulanmıyor. Uyanmamızın zamanı gelmedi mi? Atatürk’ün Milli Eğitim Politikasını uygulamanın zamanı gelmedi mi?
Üretim durmuş, tüketim artmış. Adalet sarsılmış, ordumuz zayıflatılmış, halk uyuşturulmuş, uyuşturucu patronları dışarı çıkarılmıştır.
Küçük erkek çocuklar bademlenmekte, kız çocukları iğfal edilmekte.
Bir kereden bir şey olmaz denmekte, suçlular serbest bırakılmakta.
Hırsızlık, soygunculuk, yalancılık, sahtekârlık, rüşvet, artmakta, doları olan krallar gibi yaşamakta, vatandaş asgari ücretle geçinmeye çalışmakta.
Suriyeliler iş yerleri açmakta, her türlü muafiyet uygulanmakta, ülkem insanı iş yerlerini kapatmakta. Türkler ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüş, Suriyeliler birinci sınıf muamelesi görmekte.
Neden? Amaç ne?
Sus ve konuşma dendiği için millet susmakta, konuşanlar hapishanelerde çürümekte.
Neden?
Nereye gidiyoruz beyler, nereye!...
Amacınız ne?..
Neden bu denli ahlaksız, faziletsiz bir toplum olduk?
Ne yapılmak isteniyor?
600 Milletvekilinin Meclisteki görevleri ne?
Milletin vekilleri, rahat yaşarken, milletin aslı sıkıntı içerisinde bocalamakta!
600 Milletvekilinin milletin dertleri ile ilgilenmeleri gerekmez mi?
Yeni devlet kurulmaya çalışıldığı söyleniyor, kimse nedenini sorgulamıyor?
Milli bayramlar, bir bahane ile kutlanmamakta, milli duygular köreltilmeye çalışılmakta. Neden?
Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin 4 ay süren saha çalışması sonucu hazırlanan raporda:
Türkiye’de belli başlı 30 tarikatın mevcut olduğu ve bunların 400 kolunun bulunduğu, sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüldüğü, yazılmakta!...
Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese olduğu, büyük şehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğunun ise bilinemediği belirtilmektedir.
Raporda tarikat okullarındaki öğrenci sayısının 210 bin dolayında olduğu yazılmış.
4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i nin bir tarikata bağlantılı olduğu, tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bin olduğu, bu yurtlarda kalan öğrenci sayısının 225 bini bulduğu iddia ediliyor.
Devletin, eğitimden kademe kademe çekildiği belirtilerek, 2012 yılından bugüne kadar devlete ait 4 bin 22 ilkokulun kapatıldığı, raporda belirtilmektedir.
Bilim, ilim yolunda ilerlememiz gerekirken, çocuklarımızın tek düze eğitilerek, bilim ve ilimden uzaklaştırılması sağlanmak isteniyor demek ki!
Atatürk’e iftira atanlara da burada 1930 yılında Atatürk Türkiye’sinde İmam Hatip Diplomasında 1928-1929 dönemi hangi derslerin okutulduğuna bakmalarını isterim:

Fazla söze gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti devleti Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu prensipler içerisinde, O’nun ilke ve inkılâplarına bağlı olarak AHLAKLI-FAZİLETLİ-DÜRÜST-NAMUSLU-ÇALIŞKAN-MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİNE BAĞLI, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ÖN PLANDA olarak "ANDIMIZ" doğrultusunda yaşamalı ve yaşatılmalıdır.

05.11.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com.

27 Ekim 2018 Cumartesi

GENÇLER!.. CUMHURİYETİ BİZ KURDUK, ONU SİZLER YAŞATACAKSINIZ. "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:

GENÇLER!.. 
CUMHURİYETİ BİZ KURDUK,
ONU SİZLER YAŞATACAKSINIZ.
29 EKİM 2018 Cumhuriyetin kuruluşunun 95. Yılı.
29 Ekim 1923 de Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün milletvekilleri Hacı Bayrama giderek dua ettiler, Sonra da Meclise gelinerek Türkiye Cumhuriyeti devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğu ilan edildi ve ilk Cumhurbaşkanı da Mustafa Kemal Atatürk seçildi.
Bizler Cumhuriyet çocukları olarak yetiştik. Cumhuriyetin kazanımları ile büyüdük. Şimdi görüyoruz ki, Cumhuriyete kasteden, onu kaldırmak isteyen vatan hainlerinin mücadele içerisinde olduklarını görüyoruz.
Cumhuriyetin ne olduğunu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere söylediği sözler ile anlatmak istiyorum.
Başka söze gerek yok.
“Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı CUMHURİYETTİR. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet, millet ve millet, hükümettir.”
Sevgili okurlar, bu kadar güzel bir idare neden ortadan kaldırılmak istenir, akıl ve mantık dışı değil midir?
“GENÇLER! CUMHURİYETİ BİZ KURDUK, ONU SİZ YAŞATACAKSINIZ.”
Gençler, sizler de artık aklınızı başınıza alın. Elinizdeki cep telefonları ile meşgul olmayı bir kenara bırakın ve Atatürk’ün sizlere emanet ettiği Cumhuriyet’e sahip çıkmak için mücadele edin.
“Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.”
Gerçekten de Türk milletinin karakterine ve örf ile adetlerine en uygun idare olarak Cumhuriyet idaresinin seçilmesi çok isabetli olmuştur. Bizim karakterimizde bağımsızlık, hür irade vardır. Baskıya gelemez Türk milleti.
“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.”
İslamiyetin temelinde de Demokrasi vardır. Bu nedenle Cumhuriyet rejimi en uygun rejimdir.
“Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.”

Yüksek ahlaki değerlere sahip olanlar Cumhuriyet ile yönetilmek isterler. Burada şunu belirtmek istemiştir Atatürk. Cumhuriyet idaresindeki devlet görevlilerinin ve devleti idare edenlerin Yüksek ahlaklı olmaları ve faziletli kişilerden seçilmeleri gerektiğini vurgulamıştır.
“Cumhuriyetimize vereceğimiz en büyük armağan, gençlerin eğitilmesi olacaktır.”
Evet, Cumhuriyete verilecek en büyük armağan gençlerin eğitilmesidir. Demek ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözünü, onun bıraktığı yerden itibaren, bugüne kadar ki dönemde Gençlerimiz iyi eğitilmemişler ki, şu an içerisinde yaşadığımız Cumhuriyet Düşmanları ile Cumhuriyetimiz tehlike içerisindedir.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin bir fani olduğunu çok iyi bilmektedir. Dini bütün ve Allah’a inanan bir insan olarak, elbette bir gün gelecek benim de ömrüm bitecek ve Naciz vücudunun toprakla birleşeceğini bilmektedir. Bu nedenle, ben ölsem, toprak olsam da sizlere öyle bir eser bırakıyorum ki, sizler başkalarının kölesi olmayın, esaret altında yaşamayın, Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar yaşatın diye tembihlemiştir.
Bizler Ata’mızın bu sözlerini dikkate almalıyız ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatmanın mücadelesini yapmalıyız.
Cumhuriyete düşman olanlar, ancak eğitimle, bilgi ile yok edilebilir.
Ne mutlu bizlere ki, Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde yaşıyoruz.
Ne mutlu bizlere ki;
TÜRK’ÜZ, DOĞRUYUZ, ÇALIŞKANIZ, YURDUMUZU, MİLLETİMİZİ, ÖZÜMÜZDEN ÇOK SEVİYORUZ.
27.10.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

22 Ekim 2018 Pazartesi

TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM

Sevgili okurlar, biz talebelik hayatımızın ilkokul çağlarında Andımızı okuyarak büyüdük.
8 Ekim 2013’te aniden kaldırıldı. Sebebi ne olursa olsun yanlış bir uygulama idi.
Şimdi bunu Danıştay 8. Dairesi verdiği kararla işlemin hukuka aykırı olduğuna karar vererek düzeltti.
 Elbette Türkiye üzerinde yaşayan ve kendisini Türk olarak görmekten gurur duyanlar memnuniyetlerini dile getirdiler. Türk olarak gurur duymayanlar ise tepkilerini dile getirmekteler.
Olabilir.
Öğrenci andının okutulmasına karşı çıkanların kafalarının içerisinde geçen düşünceyi anlamak istemiyoruz.
Milli olmak, milli kelimelerin söylenmesi ile pekişir. Bu nedenle andımız okullarda okutulmalıdır.
Faydası olur, zararı olmaz.
29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ilkokullar yönetmeliğinin 78 Maddesinde “ Öğrenci Andı” na aşağıdaki son bölüm eklenmiştir
“ Türküm, doğruyum, çalışkanım; yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir Ülküm yükselmek, ileri gitmektir Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
En büyük Türk, Atatürk’ün sözlerine şöyle bir göz atalım:
Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.
***
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne yedi bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
***
Bir gün, ressamlar Türk’ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alsınlar, yapıversinler.
***
Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avı olacaklardır.
***
Hayattaki yegâne üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli’yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.
***
Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.
***
Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.
***
Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
***
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.
***
Türk aydınlarının kendi kendisini bilmemesinden ve başka milletlerde şu veya bu sebeple üstünlük olduğunu sanarak, kendini onlardan aşağı görmesinden doğmaktadır. Bu yanlış görüşe son vermek için Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır; o sadece özleşecektir.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.
***
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
***
Taş kırılır, tunç erir; ama Türklük ebedidir.
***
Türk âleminin en büyük düşmanı komünizmdir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.
***
Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir.
Türk milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
***
Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı’nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.
***
Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.
***
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
***
Yeni Türk yazısı, Türk’ün yaradılıştan gelen zeka ve kabiliyetini geliştirebileceğinden yeni yazımızı tarlalarında çalışan çiftçilerimize, sürüleri başında dağlarda dolasan çobanlarımıza kadar en az bir zamanda yaymaya çalışmak hepimizin vicdan ve milli haysiyet borcudur.
Türk, Türk olduğu için asildir. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.
Milletleri yükselten bu hususa bir amil daha ilave edelim; Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelade bir intikam değil, hayatına, istikbaline, refahına düşman olanların zararlarını dermeyi hedef tutan bir intikamdır.
***
Bütün dünya bilmeli ki; karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet, aciz ve zaaftır; bu insaniyet göstermek değil, insanlık hassasının yok olduğunu ilan eylemektir.
***
Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
***
Şu anda, büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
***
Türk, Türk olduğu için asildir. Çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.
***
Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır.
***
Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
***
Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
***
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
***
Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağımdır.
***
Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı… ‘Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!’ diyelim.
Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel Türkçe konuşmalıdır.
Türk çetin işler başarmak için yaratılmıştır!
***
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
***
Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
***
Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hatta bu savaşa atılırken bile mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık davalarıyla ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez. Fakat milliyet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde mütalâa ve müdafaa edilmemelidir. Milliyet davası siyasî bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek, müspet ilme, ilmî usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müspet usullere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkân sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır. Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.
***
(Türk) Tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak lâzımdır. Bazı imansızlar olabilir. Bunlar yol kesenlere benzeyebilir, aldırmayınız.
***
Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerî yönden üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında saldırgan emeller besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyasî, idarî ve ekonomik yönden kuvvetli olmak gerekir…
Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız mücadeleyi tamamlamak ve Yüce Allah’ın milletimize yaradılıştan verdiği beceri ve yetenekleri en üst düzeyde geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarını kullanarak en iyi biçimde faydalanmak suretiyle güçsüzlük nedenlerimizi ortadan kaldırmak için bundan böyle hiçbir fırsat ve zamanı boş harcamayarak çalışmaya mecburuz…
***
Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gerekli olan şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk ancak gelecek nesillerin onuru, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir…
***
Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.

ZEKERİYA TÜMER
22.10.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

8 Ekim 2018 Pazartesi

ÇÜRÜKLER TÜREDİ ÜLKEM GERİLEDİ ÇÜRÜKLER TEMİZLENSİN ÜLKEM RAHATLASIN "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ÇÜRÜKLER TÜREDİ
ÜLKEM GERİLEDİ
ÇÜRÜKLER TEMİZLENSİN
ÜLKEM RAHATLASIN

Sevgili okurlar;
Ülkem nereye doğru sürükleniyor? 
Bu soruya bir çok kişinin ne cevap verdiğini tahmin ediyorum.

Bir ülke de bu kadar çürük nasıl türemiş, insanın aklı almıyor değil mi?
Mustafa Kemal Atatürk’ün çürüyen Osmanlı’dan sap sağlam bir ülkeyi kurduğu, ( Türkiye Cumhuriyeti Devleti,) canım ülkem nasıl çürüklerle dolmuş, aklın mantığın alacağı bir şey değil!

Yalancılık, dolandırıcılık, sahtekarlık, hırsızlık, soygunculuk, soysuzluk, arsızlık, yolsuzluk, ne kadar kötü şey varsa toplumun çürük meyveleri gibi içimizde.

Bilirsiniz sağlam elmaların olduğu bir sepetin içerisine bir tane çürük elma koyun, elmaların hepsi kısa zamanda çürür. Ama çürük elmaların içerisine bir tane sağlam elma koyun, çürükler düzelmez, o bir tane de çürür gider.

Çürüyen şeyler ne olur, çöpe atılır. Toprağa gömülür, ya da yakılır ki, etrafı kirletmesin diye.

Osmanlının çürüyen artıklarını denize döken ülkeyi çürük insanlardan temizleyen, sap sağlam bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlının borçlarını da üstlenmiş ve onları ödemiştir.

Şimdi ise, içeride de dışarıda da ülkemin borcu gırtlağımıza dayanmıştır.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kazanımları ile büyüyen ve sonra da çürüyen bir nesil, Atatürk’e kafa tutmakta ve onun yolundan ayrılarak, kendi düzenlerini kurmaya çalışmaktadırlar.

Çürükler, sağlam olabilirler mi? Olamazlar. Sağlamları da bozarlar ve sonunda hepsi çöpe atılır gider.

Bizleri de iç ve dış düşmanlarımız çürüterek, Türk milletini çöpe atmak istemekteler.

Ekonomik kriz gittikçe büyürken, düşmanımız olan Amerika’dan transferler yaparak ekonomimizi düzeltsin diye, danışman getiriyoruz. Bütçemize müdahale ettirmeye yol açıyoruz.

Ülkemde henüz çürümeyen ve sapasağlam, dimdik ayakta kalan kişilerimiz yok değil, var. Bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve izinde giden, onun fikir ve düşüncelerini benimsemiş vatanına ve milletine ihanet etmeyen kişilerdir.

Bilgi ve vatan duygusu ile dopdolu olan bu kişileri çürütmek, yok etmek o kadar kolay değildir.

Yahudi lobilerinin, emperyalist güçlerin ülkemiz üzerinde oynadıkları oyunlar bilinmektedir. Sahte tarikat şeyhleri türetilmekte, onlara Din konusunda fetva verdirilerek ahlaksızca sözler sarf ettirilmektedir. Kuran-ı Kerimde ve Hadislerde yer almayan konular dile getirilmekte, önüne gelen bir şeyler söyleyerek halkın kafasını bulandırmaktadırlar. .

Bütün söyledikleri sözlerin içeriğinde Atatürk Düşmanlığı ve kadın-kız ile olan ilişkiler yer almaktadır.

Cahil insanları ayrıcalıklı olan bazı din adamları akıllıca kullanılıyorlar ve istedikleri gibi yönlendiriliyorlar.

Devletimizin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının bunlara müsaade etmemesi gerekmektedir.

En büyük tehlike budur.
Yurt dışından bilhassa İsrail’den İthal edilen ürünler ve gene ithal edilen tohumların içerilerine yerleştirdikleri topluma zarar veren maddeler ile toplumu hasta ve duygusuz bir hale getirdiklerini, bilim adamlarımız yer yer açıklamaktadırlar.

Türkiye’de yetişmiş ekonomistler ve ilim, bilim adamları varken, yabancıların peşinde koşmak sağlıklı olamaz.

Tarım ülkesi olduğumuz bir ülkede saman ithal etmemiz bizim ayıbımızdır.

Madenlerimiz ve ormanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve kendi iç denizimiz ile kalkınamayan bir ülke de, demek ki bir şeyler eksik.

1923 ile 1938 arasındaki istikrarlı büyümeden neden ders alınmıyor?

Bugün içerisinde bulunduğumuz teknoloji dahil, yoksul ve fakir, üstelik bugünkü kadar yetişmiş elemanı olmayan bir ülke, kalkınmış, fabrikalar kurulmuş, toplumun refah düzeyi artmaya başlamış, Osmanlı’nın borçları bile ödenmiş iken, bugün devamlı geri gitmemizin sebeplerini bilerek tedbirler almanın zamanı gelmedi mi?

Üretim neden yapılmıyor?

Bir ülkede üretim yapamaz ve tüketim toplumu haline gelirseniz, netice de dışa bağımlı olmak zorunda kalırsınız ve dış güçler de sizin içinize sızarak, sizi çürütürler.

Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum olduk.

İş ahlakı kalmadı.

Ne terör bitti, ne de ekonomi canlandı.

Ne olacak bizim halimiz diye garip vatandaş düşünürken, ülkenin zenginleri fabrikalarını yurtdışına taşıma çabasındalar.

Bir çok fabrika yurtdışına taşındı bile.

Yabancı firmalar da Türkiye’ye Danışmanlık yapabilmek için sıradalar. Şubeler kurarak, yurtdışına kaçan zenginlerimize danışmanlık hizmeti sunma peşindeler.

Ülkem zengininin gittiği ülkede, oturma müsaadesi, şirket kurma müsaadesi, iş yapabilme imkanlarını sağlama izinleri vs. gibi işlemlerde yardımcı oluruz diyerek, zenginlerimizin ülkem den dışarı kaçmalarına yardımcı olmaktalar.

Boşalan ülkeme yerleşmek isteyen yabancılara ne dersiniz?

Yurt dışı Fonlar ki bunların parasal hiçbir sıkıntıları yoktur. Kamu oyuna da yansıyan bu fonların arkalarında dünyanın en zengin iş adamları ve devlet adamlarının paraları olduğu söylenmiştir.

Bu fonların bazı temsilcileri de ülkeme sızmışlardır.

Ülkenin ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu bilen yabancılar, sıkıntıda olan iş adamlarımızın mallarını ucuza kapatma veya işyerlerine ortak olma çabasını gösterirken, gayrimenkul ile verimli arazileri de alabilme peşinde koşmaktalar

Ekonomik kriz nedeniyle ülkeye döviz girdisi de bu şekilde sağlanmak istenmektedir.

Ancak, asıl amacın, para sıkıntısı olmayan yabancıların dolaylı yollarla ülkeme yerleşme çabası içerisinde olmalarıdır.

Karadeniz’de Katar arsalarının m2 si kendi ülkelerinden fazla hale gelmiş bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’de birçok şirketleri almış veya ortak olmuşlardır. Türkiye nerede ise küçük Katar’ın olacaktır.

İsrail ve diğer emperyalist ülkeler de Güneydoğu, Ege, Akdeniz, İç Anadolu bölgelerinden en kıymetli arazilerimizi satın aldıkları da unutulmamalıdır.

Türkiye yabancı sermaye ülkesi haline gelmiştir.

Satılmayan hiçbir şeyimiz nerede ise kalmayacaktır.

Ülkelerin işgalleri artık paranın gücü ile olmaktadır.

Bunu unutmamak gerek. Bir gün gelir yabancıların boyunduruğu altında çalışmak zorunda kalırsınız. Osmanlı’nın yıkılış sebebi yabancılardan alınan borçlar ve onlara tanınan imtiyazlardır. Tarih tekerrür etmek üzeredir.

Yoksulluk azalacağına artıyor, zenginler ayrıcalıklı sınıf haline gelirken, toplumun bazı kesimlerinde suç oranı artıyorsa, o toplumda çürümeler artıyor demektir.

Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

Çürüyoruz beyler çürüyoruz. Bizleri çürütüp yok etme çabasında olanlara karşı aşı üretmeliyiz. İçimizdeki çürükleri başkaları değil biz temizlemeliyiz.

08.10.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

14 Eylül 2018 Cuma

ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
ESTONYA FERİBOTU
SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ?

Sevgili okurlar, 
Bazen insanlarda akıl tutulması dediğimiz sendromlar olabiliyor.
Bunun bir örneği 28 Eylül 1994 yılında Baltık denizinde yaşanmıştır.
Modern deniz tarihinin en büyük kazası olarak tarihe geçmiştir.

1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu Baltık Denizinde hem de kıyıya yakın bir yerde batarken 137 kişi feribotu hemen terk ederek kurtulurken, 852 yolcu akıl tutulması yaşayarak, göz göre göre ölüme gitmişlerdir.
Konu insan davranış psikolojisi uzmanlarınca yıllarca incelendiğinde ölenlerin % 98 nin çok iyi yüzme bildiklerine rağmen, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözüne inanarak gemiyi terk etmediklerini ve böylece boğulduklarını tespit etmişlerdir.
Burada insan psikolojisinde ki beyin tutulması rol oynamıştır. 
Mantık ortadan kalkmış, hipnoz olmuşlar ve “ yok bir şey olmaz, bu gemi batmaz” psikolojisi üstün gelmiştir.
Sonuç: 987 yolcudan 137’si kurtulmuş, 852 yolcu ise gemiyle birlikte suya gömülmüşlerdir.

Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar, rahat rahat batışı izleyenler psikoloji derslerinde “Estonya Feribotu Sendromu” olarak okutulmaya başlamıştır.
Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji ilmi mantıklı bir izah getirememiştir.
Aynı olay ABD’deki ikiz kulelerin yıkılmasında da yaşanmıştır. 11 Eylül 2001 de ikiz kuleler yıkılırken güvenlik görevlilerinin telkinlerine inanan ve dışarı çıkmayıp kurtarma ekiplerini bekleyenler, enkazın altında kalmışlardır.
Bugün içerisinde bulunduğumuz ülkemiz gerçeğinde de böyle bir psikolojik travmamı geçiriyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
Ekonomik kriz gittikçe büyürken, yerli sanayimiz çökmüşken, dışa bağımlı bir ülke haline gelmişken, sanki her şey yolundaymış gibi yaşamımıza devam ediyoruz.
Sanki özgürüz, sanki insan haklarımız elimizden alınmamış, sanki işsizlik yok, sanki enflasyon büyümüyor, dolar yükselmiyor gibi günümüzü gün etmenin yollarını arıyoruz.
Bankalardan krediler çekiliyor, tatiller yapılıyor, lüks araçlara biniliyor, yemeden içmeden hiçbir şeyimiz eksik kalmıyor.
“Yok bu ülke zengindir, yok bize bir şey olmaz, daha önce de yaşadık, Katar arkamızda, dış güçler dolarla oynuyor” gibi sözler ve düşüncelerle yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz.
YOKSA ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NU BİZDE Mİ YAŞAMAYA BAŞLADIK ?
Sevgili okurlar, elbette ilk önce devlet tasarrufa gitmeli. Bunda haklısınız. Ancak bütün hepimiz de tasarrufa yönelmeliyiz. İsraftan kaçınmalı, tüketim toplumu olmaktan vazgeçmeliyiz.
Kullandığımız, yediğimiz, içtiğimiz her şey hemen hemen ithal.
Bunlara döviz ödeniyor.
İhtiyaç olmayan şeyleri almamalı ve kullanmamalıyız.
Toplu taşıma araçlarına yönelmeli, keyfi araçlarımızı kullanmamalıyız.
Devletin alacağı tasarruf tedbirlerine de destek vererek, ekonomimizin açık vermesini önlemeliyiz.
Yok bir şey olmaz demek pek akıl karı değil.
Dünya devletlerinin çoğu krizde.
Bu krizi bizler bilinçli toplum olarak aşmalıyız.
Yoksa batışımız muhteşem olur, o zaman da son pişmanlık fayda vermez.
Bizden söylemesi.
Gerisi size kalmış.

14.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Eylül 2018 Pazartesi

Yerli miyiz? Milli miyiz? Ne Olacak Halimiz?.."TÜMER DİYOR Kİ!." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
YERLİ MİYİZ? 
MİLLİ MİYİZ?
NE OLACAK
HALİMİZ?


Sevgili okurlar, yerli malı olarak neyimiz kaldı, hiç bu konuyu düşündük mü?
Milli olabilmenin özelliklerini de yitirmeye başlamadık mı?
İyi de, ülkemiz nereye doğru sürükleniyor ve ne olacak bizlerin hali?
Geleceğinden emin olamayan gençlerimiz ve bazı aileler yurtdışına gitmeye başladılar.
Bunların yerine de Suriye’den ve Afganistan’dan insanlar ülkemizi doldurmaya devam ediyorlar.
İstanbul’da bazı semtlerdeki iş yerleri Suriyelilerin ellerine geçmiş ve oralarda Arap müziklerinden başka müzik çalınmıyor.
İthal edilmeyen hiçbir ürün kalmadı.
Sabahtan akşama kadar kullandığımız her ürün ithal.
Nerede yerli mallarımız?...
Sevgili okurlar, belki bazılarınızın bilgisi olmuştur, ancak olmayanlarda olabileceği düşüncesi ile watsaptan bana gelen bilgiyi ufak değişiklikler yaparak burada yazmak istedim.
Sabahleyin sıcak yatağınızdan kalktınız, tuvalete gittiniz, tuvalet kâğıdınız ithal. Lavobaya geldiniz, kâğıt havlunuz ithal. Tıraş oluyorsunuz Gilette tıraş kreminiz ve tıraş bıçaklarınız ithal.
Kahvaltıda yediklerimiz ve içtiklerimizin çoğu ithal. Örneğin, Nutella, Lipton çayı, Nescafe.
İtalya’nın çikolata devi Ferrero Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda’yı satın alarak Türkiye’nin yerli Fındık Piyasasını yönetmeye başladı.
Ferrero Nutella İtalyan, Unilever Lipton İngiliz ve Hollanda yabancı markalarıdır.
Yörsan, Dubaili Abraaj Group’un, BİM’in pazarladığı meşhur Dost süt ve süt ürünleri ve Ülker markasıyla üretilen süt, ayran, yoğurt, peynir markaları Fransız gıda devi Groupe Lactalis’in, Margarin ve sıvı yağ sanayinin yüzde 90’ına yakını İngiliz Hollanda ortaklığı Unilever’in.
Dişlerimizi fırçaladığımız Sensitive, Colgate, Signal, Sensodyn, Wihite Now vb. diş fırçası ve macunu ithal.
Bilhassa gençlerimizin ayaklarına giydikleri Nike, Converse, Adidas, Slszenger, Salomon, Jump, vb. ithal değil mi?
Evimiz de veya işyerimizde bindiğimiz asansörler, Shindler, Kone, Valter, Otis, Siemens markalar ithal. Asansör pazarında da Çin ve Hindistan’dan sonra en büyük biziz.
Bindiğimiz arabalar, BMV, MerBenzin, mazot, LPG ithal.
Kullandığımız ve elimizden otobüste, metroda, dolmuşta, evde ve fırsat buldukça işyerinde de düşürmediğimiz, bizle bütünleşen cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız ithal ürün değil mi? I-Phone, Samsung, Huawei, LG, Asus, Sony, toshiba, HP, Lenovo, LG. vb.markalar.
Kolumuza taktığımız Raymond Swiss, Pierre Cardin, Ferrucci, Rolex, Casio, ithal.
İşyerindeki fotokopi makineleri, tarayıcılar, kağıtları ve mürekkepleri hep ithal ürünler değil mi?
Hadi bunları geçtik, ilaçlar, , Majezik, Brufen, Avreles, Apranax Forte, Aleve, Nurofen vb. aldın ithal, ya da lisanslı yabancı ürün, kullandığımız ilaçların çoğu ithal yada lisanslı ürün.
Karnımız acıktı, yemek yiyelim dedik, , Fast Food gıda Mc Donald’s, Burger King, Subway, KFC, Wendy’s, Domino's, Sbarro, vb hep yabancı,
Evde Tost yapayım dedin, Tost, hamburger, sandviç ekmeği başta olmak üzere unlu mamullerin bir numaralı ismi UNO’nun yarısı İspanyol Vedanta Equity firmasının,
Sucuk ve pastırma üreticisi Namet, Bahreynli Investcorp,tavukçu Banvit’ de Brezilyalı BRF ile Katarlı Qatar Investment Authority firmasının,
İzmirli Ege-Tav, Japon Nippon Ham Foods’un, CP Standart Tayland merkezli grubun, Patates cipsi Amerikan markası, Frito-Lay ve Pringles’ın, Ceviz ve badem Amerikan firmalarının, Sabancılar’ın Peyman’ı da artık Çin menşeili Bridgepoint’ın,
Nuhun Ankara Makarnası ve Filiz makarna İtalyan Barilla G.e.R Fratelli S.p.A. ve Japon gıda devi Nisshin Foods ve Marubeni Corporation’ın,
Cola, Fanta Amerikan şirketlerinin, şalgam, turşu suyu veya salataların vazgeçilmez sosları, limon ve nar ekşileri ile bir Türkiye klasiği olan Kemal Kükrer artık Japon Ajinomoto’nun,
Ülker Grubuna ait Çamlıca gazozu, Cola Turka, Sırma su firmaları, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Bir kahve içeyim Starbucks’a gideyim dedin ithal,
Alkollü içecekler ve tütün mamülleri tamamına yakını Amerikan şirketlerinin,
Hazır çorba, bulyon, yemek harçları, puding, krem şanti, çikolatalı sos gibi ürünlerle ünlü Bizim Mutfak da artık Japon Ajinomoto’nun,
Pizza pazarı, ciklet pazarı, zeytin yağı pazarı da Amerikalı firmaların,
İnek bizim, çayır bizim ineği biz sağıyoruz süt bizim ama sütünü şişeleyip bize satanlar, peynir yapıp bize satanlar hep yabancı, şimdi artık etler de ithal oldu, inekler de dışarıdan gelmeye başladı.
Soframız, yabancı şirketlerin kontrolünde artık. Yabancılar etimizi, sütümüzü, suyumuzu, unumuzu, yağımızı, tavuğumuzu, yumurtamızı, çayımızı, meyve ve sebzelerimizi neyimiz varsa ambalajlayıp bize satıyor.
Bir bardak su içeyim dedin bütün sular Nestle, Coca Cola, Pepsi ve Danone’ye ait. Hayat su Danone’nin, Damla su Coca Cola’nın, Erikli Nestlenin, Aqua ise Pepsi’nin, Sırma su, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Evine biraz alış-veri yapayım dedin, Balık-Norveç, Fas, İspanya'dan, Nohut - Meksika, Hindistan, ABD, Arjantin'den, Elma – Şili, Sarımsak – Çin'den, Kavun, Karpuz ve kuru soğan – İran'dan, Kuru Fasulye - ABD, Kırgızistan, Kanada, Peru, Etiyopya, Mısır, Bangladeş ve Çin'den, Kereviz – İspanya'dan, Et - Çek Cumhuriyeti, Fransa, Sırbistan, Brezilya’dan, Bezelye - Rusya Federasyonu, ABD, Kanada, Macaristan ve Almanya'dan, ithal.
Hastalandın yeni açılan şehir hastanelerine yada her zaman tedavi olduğun hastane'ye gittin MR cihazı, Röntgen, Tomografi gibi tıbbi görüntüleme cihazları, Ameliyathane ve solunum cihazları, Radyo terapi sistemleri, Fizik tedavi cihazları, işitme cihazları, optik cihazlar, protezler, ortezler vb. hep yabancı, hep ithal.
Uçağa bindin Airbus, Boeing vb ithal,
Hızlı Trene bindin Siemens, CAF vb. ithal,
Dükkan kiraları, ev kiralarının çoğu dövizle, bazı satılan binalar yine dövizle,
Yabancıların istediği gibi tam bir tüketim toplumu olduk. Döviz kurlarında en ufak bir artış olsa bunların hepsi yedek parçasıyla birlikte artıyor. Peki, o zaman TL ile aldığımız maaşlarla bu döviz ödemelerini nasıl yapacağız, nasıl geçineceğiz?
Bizler üretmez isek nasıl kazanacağız? Cari açığı ve işsizliği nasıl önleyeceğiz?
Tüm bunları önlemek için, yabancılara bağımlı olmamak için mutlaka milli sanayimizi kurmamız, ithalatı durdurmamız gerekiyor. Yoksa tüketim denizinde boğulacağız.
Artık ülkeler savaşla değil, ekonomik olarak malları ile ülkeleri ele geçiriyor. En kritik sanayi ve bankalarını ele geçiriyor.
Yurt dışından gıdalar getiriliyor.
Üretim yok. Dolar yükseldikçe Mazot ve benzin fiyatları artıyor. Ülkeye giren bütün ithal ürünlerin fiyatları artıyor.
Üstelik sen, üretim yapan fabrikalarını, Bankalarını, en önemli işletmelerini de yabancılara satmışsın. Bunlar paralarını yurt içinde mi bırakıyor, yoksa kazançlarını yurtdışına mı kaçırıyor. Kontrol edebiliyor muyuz?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verilerini açıkladı. TÜİK'in resmi internet sitesinden duyurulan verilere göre, Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 büyüdü. Diye, açıklama yapmış.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ta yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Büyüme rakamları ekonomi politikalarımızdaki temel hedeflerimizin başında gelen, ekonominin dengelenme sürecinin başladığını göstermektedir."
Yukarıda yazdıklarımızdan sonra Allah aşkına bu büyümeye inanmak mümkün mü?
Okullar açıldı, ailelerin bütçeleri yama yapılamaz hale geldi.
100 liramız 30 liraya düştü.
GERÇEKLER ORTADA İKEN YERLİLİK Mİ KALDI, MİLLİLİK Mİ KALDI, NE OLACAK HALİMİZ DİYE DE KARA KARA DÜŞÜNMEYE BAŞLADIK.
ÇARE Mİ: YERLİ VE MİLLİ SANAYİMİZİ MUTLAKA GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ. MİLLİ SANAYİSİNİ KURAMAYAN TOPLUMLAR ASLA ÖZGÜR OLAMAZ, ANCAK GELİŞMİŞ TOPLUMLARIN HİZMETÇİSİ OLURLAR.
SANAYİCİLER OLARAK DAHA ÇOK YERLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK MİLLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK İHRACAT YAPMAMIZ GEREKİYOR.
EKİM, KASIM, ARALIK AYLARI DAHA DA SIKINTILI AYLAR OLACAK.
ÜLKENİN YÖNETİM GÜCÜNÜ ELİNDE BULUNDURANLARIN ÇOK ACELE GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMASI GEREKMİYOR MU?
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

· “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

Diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.
Keşke Atatürk’ün bizlere verdiği mesajları anlayabilsek ve onun yolundan ayrılmadan ülkemizi idare etmeye çalışsak.
O zaman kurtuluşa ereriz.

10.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com