TÜMER
DİYOR Kİ:
GENEL
DURUMA DAR BİR ÇERÇEVEDEN BAKIŞ
CNN
Türk'te Ahu Özyurt'un sunduğu Türkiye'nin Gündemi programının da 'yeni devlet'
tartışması yaşandı. Programın konuklarından AK Parti Merkez Karar ve Yönetim
Kurulu (MKYK) üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan, “Şimdi biz yeni
bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip
Erdoğan’dır” dedi.
Her ne
kadar Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, bunu yalanlayarak, Tek millet, tek
devlet, tek bayrağımız var, demektedir.
Bu lafları
edenlere neden göz yumulmaktadır veya bunlar hangi cesaretle bu sözleri
söylemektedirler. Bunlar sorgulanmalıdır.
Şimdi biz
burada;
GENEL DURUMU BİRLİKTE GÖZDEN GEÇİRELİM
Sevgili
okurlar, bu başlık NUTUK’ TAN alınmıştır.
NUTUK
15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci
kongresinde okunmuştur.
Nutuk’ta
önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı destanını Samsun’a ayak
basmasından başlayarak, bütün yaşanılan olayları en ince ayrıntısına kadar
anlatmıştır.
Tarihi bir
belgedir.
Nutuk’un
içerisinde bahsedilen Genel Durumu birlikte gözden geçirelim başlığı altında
anlatılanların 2017 yılında ülkemizde de benzer şekilde yaşandığı kanısı ile, o zamanki durumu burada anlatmak istedim.
Mustafa
Kemal Atatürk diyor ki: “Düşman devletler, Osmanlı Devleti’ne saldırmışlar. Onu
yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. “
(Bugün de
aynı durum söz konusu değil mi? Emperyalist güçler tezgâhladıkları FETO, PKK,
DEAŞ gibi örgütlerle ülkemizi bölmeye, parçalamaya, kardeşi kardeşe düşman
etmeye çalışmıyorlar mı?)
“Padişah ve halife olan kişi, hayatını ve
tahtını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyor. “
(AKP başta
olmak üzere Cumhurbaşkanımız da alacakları kararlar ile hayatlarını garanti
altına almak istemiyorlar mı?)
“Hükümet
aynı durumda. Başsız kalmış olan ulus, karanlık ve belirsizlik içinde olup
bitecekleri bekliyor.”
(Şu an
halkın çoğu kararsız bezgin, üzgün, sıkıntılı ve ne yapacağını bilmez bir
şekilde, olup bitenleri şaşkınlıkla izlemiyor mu? )
“Ordu, adı
var kendi yok bir durumda. Komutan ve subaylar yorgun. Yurdun parçalanmakta
olduğunu görmekle yürekleri kan ağlıyor.”
(Ordumuz,
Ergenekon, Balyoz olayları ve de son Feto darbe hareketi nedeniyle, ayrıca da
Suriye ve PKK başta olmak üzere diğer terör örgütleri ile uğraşmaktan yorgun
değil mi? Her gün verilen şehitler anaların yüreklerini yakarken, şehit
annesine, sen ne mutlu annesin ki oğlun cennete gitti, diyerek teselli etmek ne
kadar fayda veriyor ki?)
“Ulus ve ordu, aynı zamanda halife de olan
padişahın hainliğinden haberdar değil. O nedenle de bu makama içten bağlı. Ulus
ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken önce halifeliğin ve padişahlığın kurtuluşunu
düşünüyor. Halifesiz, padişahsız kurtuluşun olabileceğini düşünmüyor. Böyle
düşünenleri de hemen dinsiz, vatansız, hain olarak niteliyor.”
(Bugün de
birbirlerinin siyasi düşüncelerine karşı çıkanlar, tarikatlara karşı olanlar,
dinsiz, vatansız, hain olarak damgalanmıyor mu?)
“Kurtuluş
yolu ararken, İngiltere, Fransa, İtalya gibi büyük devletleri gücendirmemeyi
düşünüyorlardı. Bu devletlerden yalnız biriyle bile başa çıkılamayacağı tüm
kafalarda yer etmişti. Osmanlı Devleti’nin yanında koskoca Almanya,
Avusturya-Macaristan varken, hepsini yenen İtilaf Kuvvetleri karşısında yeniden
onlarla savaşmaya kalmaktan daha büyük mantıksızlık olamazdı. Bu anlayışta
olanlar yalnız halk değildi. Seçkin denilen insanlar da öyle düşünüyorlardı.
Kurtuluş
yolu ararken, İtilaf Devletlerine karşı düşmanca tavır alınmayacak, padişah ve
halifeye sadık kalınacaktı.”
(Bugünde
Amerika başta olmak üzere, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya gücendirilmemeye
çalışılmıyor mu?)
DÜŞÜNÜLEN
KURTULUŞ YOLLARI
“Bu durum
ve koşullar karşısında kurtuluş için, üç türlü karar ortaya atılmıştı:
Birincisi,
İngiltere’nin himayesini (Koruyuculuğunu) istemek;
İkincisi:
Amerika Mandasını (güdümünü) istemek.
Bu iki
türlü karara varmış olanlar, Osmanlı Devleti’nin bir bütün olarak kalmasını
düşünüyorlardı. Osmanlı ülkesinin bütün olarak bir devletin koruyuculuğu
altında bulunmasını tercih ediyorlardı.
Üçüncü
karar, bölgesel kurtuluş yollarına yönelikti. Bazı bölgeler, Osmanlı
Devletinden ayrılmanın yollarını ararken, bazı bölgeler de devletin ortadan
kaldırılmayacağını, Osmanlı topraklarının paylaşılacağını düşünerek kendi
başlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.”
(Bugün de
kendisini kurtarmak çabası içerisinde olanlar yok mu? Bazı güçler, Türkiye’den
toprak almak, Kürt devletini kurmak arzu ve inancı içerisinde değiller mi)?
MUSTFA
KEMAL’İN KARARI NE İDİ:
“Ben, bu
kararların hiçbirini yerinde bulmadım. Çünkü bu kararların dayandığı bütün
kanıtlar ve mantık çürüktü. İçinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı Devleti’nin
temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkeleri parçalanmıştı. Ortada bir
avuç Türk’ün yaşadığı bir anayurdu kalmıştı. Onu da paylaşmaya uğraşıyorlardı.
Osmanlı Devleti, padişah, halife, hükümet anlamını yitirmiş sözlerdi.
Bu durum
karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız,
yeni bir Türk Devleti kurmaktı.
İşte daha
İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da, Anadolu topraklarına ayak
basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.
Bu kararın
dayandığı mantık şu idi:
(Bu
Mantığa dikkat edin. Türk milleti her zaman onurlu ve şerefli olmuştur. Onuru
ve şerefi uğruna, vatanına, bayrağına, diline ve dinine sahip çıkmış,
devletinin çıkarlarını her zaman ön planda tutmuştur.)
“Temel
ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır.
Bu, tam
bağımsız olmakla sağlanabilir. “
(Bağımsızlığını
yitiren milletler, başkasının kölesi olmaya mahkumdurlar.)
“Ne kadar
zengin olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında
uşak durumunda kalmaktan ileri gidemez.”
(Türk
milleti uşak olmaktansa ölmeyi tercih eder.)
“Türk’ün
onuru, kendine güveni ve yetenekleri çok yüksektir. Böyle bir ulus, tutsak
yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
Öyleyse:
Ya bağımsızlık ya ölüm.
İşte,
gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır.
Türk ata
yurduna, Türk bağımsızlığına saldıranlara ulusça karşı çıkmak ve onlarla
savaşmak gerekiyordu.
Bu önemli
kararı ilk günden açıklamak yerinde değildi. O nedenle uygulamayı evrelere
ayırmak, olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak, adım
adım ilerleyerek amaca ulaşmak gerekiyordu. Nitekim öyle olmuştur. Ulusal
savaşa birlikte başladığımız kişiler, ulusal yaşamın Cumhuriyete, Cumhuriyet
yasalarına yönelmesi üzerine bana direnmeye başladılar.”
(Son
derece dikkat edin. Adım adım, bu sefer başka bir gidişe doğru gidilmektedir.
FETO darbesi bunu ispatlamıştır. Türkiye adım adım yeni bir devlet anlayışına
doğru gitmektedir, yalan mı?)
Mustafa
Kemal bu direnişleri bertaraf etmiş ve Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyetini
kurmuştur. Cumhuriyet durabilir, ancak içi boşaltılmış bir cumhuriyet olması da
mümkündür. Laiklik ortadan kalktığında çok şey değişebilir. Cumhuriyet’le idare
edilen çok ülke vardır. Ancak; laiklik yoktur. Din ile devlet işleri birbirinden
ayrı değildir. Örnek mi: İran’ı, Pakistan’ı, Afganistan’ı gözünüzün önüne
getirin.
30 Ağustos
Zafer Bayramı, Türk milletini kimsenin yok edemeyeceğinin simgesidir.
Bu
topraklar kan ve gözyaşları içerisinde kurtarılmıştır. Bu devleti yıkmaya
kimsenin gücü yetmez. Bırakın boş ve saçma düşünceleri, ülkenin muasır
medeniyet seviyesine çıkması, kalkınması, barış ve dostluk içerisinde yaşamanın
koşullarının oluşturulması için çaba harcayın.
Son
Sözümüz:
İnsanları
rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün Allah ile aldatmak kitabında dediği gibi,
insanların saf ve temiz duygularını suistimal ederek Allah ile insanları
aldatmayın. Allah sizi affetmez ve mutlaka cezalandıracaktır da! Son önemlidir.
Sonunuzun nasıl olacağını tahmin edemezsiniz.
Kefenin
cebi yoktur. Öbür tarafa bir liranızı ve ayağınıza giydiğiniz çorabınızı bile
götüremeyeceksiniz.
Mustafa
Kemal Atatürk’ün din hususunda söylediklerinden kısa birkaç sözünü burada
sizlere tekrar hatırlatmak isterim.
“Milletimiz,
din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete maliktir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet,
milletimizin kalbi ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz.”3
“Bizim
dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din
olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk
etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır.”
“Türk
Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek
istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum. Şuura
aykırı ilerlemeye mani hiç bir şey ihtiva etmiyor…(1923)
“Bizim
dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine
Allah’da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza
etmelerini emreder.”4”
Mustafa
Kemal Atatürk Türk milletinin dinini daha iyi anlayabilmesi için Kuran-ı Kerimi
Türkçeye çevirtmiş ve kendi cebinden masraf ederek, ülkenin birçok yerine dağıttırmıştır.
Bunu anlayamayan meczuplar, Atatürk’e ve laikliğe saldırmaktalar.
Bizleri
ALLAH İLE ALDATMAYA ÇALIŞANLARA DİKKAT EDELİM.
14.08.2017
ZEKERİYA
TÜMER
Hakikati kimsenin ötmeye ve ortadan kaldırmaya gücü yetmez.milleti temsil ve idare ettiğini iddia edenler şansı menfaatleri icin kanun ve anayasa yapmayi dayatiyorlar ve bu gerceklesiyorsa o devlet idaresi HALK dan ve HAKK dan ADALETTEN uzaklasmistir..şahislara hizmet edenler kim olursa olsunlar KÖLE KİŞİLER - KÖLE AILE KÖLE MILLET KÖLE DEVLET OLMAYA MAHKUMDURLAR. ĶÖLELERIN HAYAT HAKKI EFENDILERİNIN IKI DUDAGİ ARASINDADIR.YOK EDİN DEDILERMİ? SAHIP ÇİKANI OLMAZ.15.08.2017 AV. İSNAIL BEŞIKTEPE. BURSA
YanıtlaSil