Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mayıs 2019 Pazar

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.



 TÜMER DİYOR Kİ:

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ
YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.

Sevgili okurlar, son 16 senedir, neler yaşadığımız ve hangi sözleri duyduğumuzu tekrarlamama gerek yok.
19 Mayıs 2019.
Atatürk’ün Samsuna çıktığı günün 100.cü yılı.
Bugünün mana ve önemini idrak edenler, Devlet erkanı da dahil Samsun’da buluştular.
Ne güzel değil mi?
Keşke devamı da gelebilse!
Birinci Dünya Harbinin bitişinden itibaren, Osmanlı’nın parçalanmasını ve yok edilmesini isteyen Emperyalist güçler son Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar.
Mondros ve Sevr anlaşmaları hayata geçirilmeye başladı.
İstanbul dâhil ülkenin birçok il ve ilçeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmeye başladı.
Yunan Askerleri İzmir'de
Osmanlı tabası olan halk ümmetti.
Emperyalist güçler amaçlarına erecekleri sevincini yaşamakta idiler.
Padişahım çok yaşa diyen bir milletten kahramanlık beklenemezdi.
Askerin silahları alınmış, halk yorgun, bitkin, çaresiz.
Padişah dâhil, Hükümet edenlerin çoğunluğu, Amerikan Mandası, İngiliz Sömürgesi olmaya niyetli.
Vatanını düşünmeyen, kendisini düşünen hainler ortalarda gezinmekte.
Tüm Dünyanın ve Osmanlının son padişahı ve vezirleri dâhil, birçok vatan hainlerinin tahmin edemeyecekleri Türkoğlu Türk Mustafa Kemal’i unutmuşlardı.
İçinde yıllardır bir ateş yanıyordu Mustafa Kemal’in.
Çünkü o daha çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın çöküşünü hissetmiş, “bu vatanı ben kurtara cam” diye düşünmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal’de Allah tarafından verilen ön görüş ve sezgi gücü vardı.
Osmanlı batıyor ve parçalanıp yok olacaktı. İstanbul’da durmanın âlemi yoktu.
Padişah’tan aldığı 9.Ordu Müfettişliği görevini alarak 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.
Samsun’dan ülkenin üzerini kaplayan kara bulutlar, doğan güneşle birlikte dağılacak, yok olacaklardı.
Ümmet olan bir halk yığını, Millet olmak için harekete geçti. Önderleri Mustafa Kemal onlara güven verdi.
Bitmiş, tükenmiş dedikleri Anadolu insanları, kadını, kızı, genci, ihtiyarı, çocuklar bile şahlandı ve ülkeden tüm düşmanları kovdular. İzmir’den Yunanlılar denize döküldüler.
Tüm Dünya şaşırmış, doğan güneşin parlaklığı altında gözleri kamaşmış, kulakları sağır olmuştu.
Osmanlı bitmiş, yerine 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni bir devler kurulmuştu.
1923 de ülke fakirdi. Okuma oranı çok düşük, kaliteli eleman sayısı yok denecek kadar azdı.
Anadolu’nun her yerinde değişik hastalıklar baş göstermiş, ilaç yok. Doktor yok, hemşire yoktu. Ebe sayısı çok azdı. Her doğan iki çocuktan biri ölüyordu.
Osmanlı’nın borcu da yeni kurulan devletin boynuna yüklenmişti.
Köylü karasabanla tarlasını sürmek zorunda idi. Traktör yoktu. Öküzü olmayanlar da tarlasını süremiyorlardı.
Üretim yok, halk Millet olmuştu ama fakir ve yoksuldu.
Ancak, Devletin başında bir dahi yönetici vardı.
Nasıl ki, yok olmakta olan bir ülkeyi kurtarmışsa, fakir ve yoksul olan bu milleti de müreffeh seviyeye getirecekti.
Aldığı tedbirler ve uygulanan politikalar ve de yapılan yenilikler ile çok kısa sürede, 15 yıl gibi bir zaman içerisinde, fabrikalar çoğaldı, dış borçlar ödendi, uçak bile ihraç etmeye başladık.
Atatürk, bağımsızlığın temelinin milli ekonomi ile mümkün olacağını biliyordu.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferlerin kalıcı olmayacağını, biliyordu. (1923, İzmir, a.g.e, C. II, s.111)
Köylü milletin efendisi olmalıydı. Köylü desteklenmeli, üretim artmalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomisi çöken bir milletin başka devletlerin boyunduruğu altına gireceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle de Ekonomiye çok önem vermiş, 15 yılda ülkenin kalkınmasını sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek ekonomik ve gerekse milli eğitim dâhil, iç ve dış politikalarını iyi anlayabilseydik ve uygulanabilse idi, herhalde bugün, soğan, patates, et dâhil, saman ithal eder duruma düşmez idik.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor.
Cumhuriyet kolay kazanılmamış ve bugünlere de kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyete sahip olan bir ülkede olduğumuz için bunun kıymetini bilmemiz gerek.
Kurtuluş savaşında bu ülkenin temelleri sağlam atılmıştır. Bu sağlam temeller üzerinde yükselmek mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Demiştir.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere, bizlerin görevi Cumhuriyeti yaşatmak ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktır.
Bu nedenle de iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberliğimizi bozmamamız gerek.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
 “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Tek yol vardır o da Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
 Bunu kimse unutmasın.
19.05.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com


30 Aralık 2017 Cumartesi

"TÜRKİYE'M IŞIĞIN HİÇ SÖNMESİN" - TÜMER DİYOR Kİ!.. Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRKİYEM,
IŞIĞIN HİÇ SÖNMESİN!..
Sevgili okurlar; Yaşam hep ileri gidiyor. Saatin yelkovanı geriye dönmüyor.
Gece oluyor, gündüz oluyor. Dünya döndükçe dönüyor. İnsanoğlu doğuyor, büyüyor ve netice de bu dünyayı terk ediyor.
Yaşamı boyunca ölmeyeceğini sananlar, hırsları ve menfaatleri uğruna her türlü pisliklere bulaşıyorlar.
Yeni yıla girerken de umutlar ve iyi niyetler artıyor.
Ben de diyorum ki:
TÜRKİYE'M IŞIĞIN HİÇ SÖNMESİN.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti parçalanmasın, gönderden Ay yıldızlı Bayrağımız inmesin, Minarelerden Ezan sesi dinmesin, Vatan bölünmesin, egemenlik kayıtsız şartsız ulusun olsun.
Devletimiz dış güçlerin baskısı altında, insaf ve merhamete maruz kalmasın, Devletimizin şeref ve bağımsızlığı yok olmasın.
Hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk, soysuzluk yok olsun.
Üretim artsın, tüketim azalsın.
TEK TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ,
TEK MİSAKI MİLLİ HUDUTLARI İÇERİSİNDEKİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANI
TEK AY YILDIZLI TÜRK BAYRAĞI
TEK TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ SINIRLARI İÇERİSİNDE YAŞAYAN VE NE MUTLU TÜRKÜM DİYEBİLEN MİLLET.
TEK YOL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLU OLSUN.
VATANIN BAĞIMSIZLIĞI VE ÜLKENİN BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMASIN.
HER TÜRLÜ YABANCI İŞGAL VE SALDIRIYA KARŞI ULUS, BİRLİK VE BERABERLİK İÇERİSİNDE KENDİSİNİ KORUMAYI BİLSİN.
ULUSAL İRADEYİ TEMSİL EDEN BÜYÜK MİLLET MECLİSİ ÜSTÜN LÜĞÜNÜ VE HÂKİMİYETİNİ KORUSUN.
YASAMA VE YÜRÜTME GÜCÜ TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNDE TOPLANSIN.
GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE ANCAK, GÜÇLÜ BİR ORDU İLE OLUŞTURULABİLİR. TÜRK HALKI BÜTÜN ULUSAL KAYNAKLARINI SEFERBER EDEREK ORDUSUNUN GÜCÜNÜ ZAYIFLATMASIN.
GÜÇLÜ TÜRKİYE OLABİLMEMİZ İÇİN EKONOMİK KALKINMA SAĞLANSIN.
2018 YILI İTİBARİ İLE İNSANLAR ETNİK KÖKENLERİ İLE AYRIŞTIRILMASIN.
DEVLETİMİZİ YÖNETENLER MUSTAFA KEMALİN YOLUNDA GİDEREK İNSANLARI ULUS KAVRAMI ALTINDA BİR ARAYA GETİREREK, “ NE MUTLU TÜRKÜM DİYEN” BİR TOPLUMU YARATILMASI İÇİN GEREKLİ TEDBİRLERİ ALSIN.
ORTAÇAĞ KARANLIĞINDAN ÇAĞDAŞ AYDINLIĞA GEÇİŞ SAĞLANSIN.
DEVLETİMİZİ YÖNETENLER TÜRKİYE DE AYDINLANMA HAREKETİNİN ÖNCÜSÜ OLSUN.
ULUSAL SINIRLAR İÇİNDE FARKLI DİNDEN VE MEZHEPTEN GELEN İNSANLARI, ULUSAL POTADA BİR ARAYA GETİREBİLMEK İÇİN LAİKLİK İLKESİNİN BENİMSENMESİ TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN ÇAĞDAŞ DÜNYAYA YANSIYAN OLUMLU YÜZÜ OLSUN.
TEMEL İLKEMİZ, TÜRK ULUSUNUN ONURLU VE ŞEREFLİ BİR ULUS OLARAK YAŞAMASI OLSUN.
BU, ANCAK TAM BAĞIMSIZ OLMAKLA SAĞLANABİLİR. NE KADAR ZENGİN, MÜREFFEH OLURSAK OLALIM, BAĞIMSIZLIKTAN YOKSUNSAK, UYGAR İNSANLIK KARŞISINDA UŞAK KALMAKTAN ÖTEYE GİDEMEYİZ. BAĞIMLI OLMAYALIM, BAĞIMSIZ OLALIM.
DEVLETİN TÜM KURUM VE KURULUŞLARINDA BAĞIMSIZ, ÇAĞDAŞ, DEMOKRAT, LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN YAŞAMASINI VE YAŞATILMASINI İSTEYEN VE NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYEBİLEN KİŞİLERİN GÖREV ALMALARI GERÇEKLEŞSİN.

***
2018 YILININ, BU İYİ NİYETLİ DÜŞÜNCELERİMİZİN GERÇEKLEŞMESİ DİLEĞİYLE TÜM ULUSUMUZA VE İNSANLIK ÂLEMİNE HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLERİM.

30.12.2017
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

4 Aralık 2017 Pazartesi

"SÖZDE DEĞİL, "ÖZDE ATATÜRKÇÜ" OLMAK VE ONUN YOLUNDA GİTMEK KOLAY DEĞİLDİR." - TÜMER DİYOR Kİ !.. Gazeteci - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

Zekeriya TÜMER
TÜMER DİYOR Kİ:
SÖZDE DEĞİL, "ÖZDE ATATÜRKÇÜ" OLMAK VE ONUN YOLUNDA GİTMEK KOLAY DEĞİLDİR.
Mustafa Kemal Atatürk çocukluğunda Osmanlı Devletinin her geçen gün iyiye gitmediğini fark ederek, bu ülkeyi ben kurtara cam düşüncesini beynine sokmuştu.
Bugün içerisinde bulunduğumuz durum son derece açık ve seçik belli.
Osmanlı Birinci Dünya Harbinden sonra yıkıldı ve gitti. Onun yerine Mustafa Kemal Atatürk ve yakın arkadaşları ile birlikte aynı düşüncede olan kişilerle Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Kısa zamanda halkın çoğunluğunun benimsediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm dünyanın kabul ettiği güçlü bir devlet yapısına büründü.
Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından ve 2.Dünya savaşından sonra yeni akımların etkileri, ülkeyi yöneten yeni partiler ve siyasi kadroların Atatürk’ün çizgisinden, düşüncelerinden, siyasi iradesinden uzaklaşmaları,  ne yazık ki, içerisinde yaşadığımız bugünleri yaşamamıza sebep oldu.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem içte sıkıntılı günler yaşarken, hem de dış devletler nezdinde itibar ve güvenini yitiren bir devlet haline geldi.
Üstelik emperyalist güçlerin Lozan’da aldıkları yenilginin intikamı ile ülkemiz üzerine saldırmaları da gözler önündedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, şehler, şıhlar, müritlerin kıskacı içerisinde Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır.
Bu gerçeği maalesef çok kişi de bilmesine rağmen, sessiz ve suskun kalmaktadır.
Kemalist düşüncede olan kişiler, hem dinlerine bağlıdırlar, hem de vatanına, bayrağına milli ve manevi değerlere bağlıdırlar.
Ülkelerine ve topluma zarar vermekten korkarlar. Devletin tüm kurumlarının güçlü ve kararlı olmasından yanadırlar.
Yurtta barış, dünyada barış isterler. Komşuları ile iyi geçinmek, sosyal ve iktisadi iş birliği içerisinde olmak isterler.
Kan ve gözyaşı ile kazanılmış Anadolu toprağının bir karışını kaybetmek, bölünmek, parçalanmak istemezler.
Hırsızlık, yolsuzluk, yalan, sahtekârlık, ülkesine ve vatandaşına zarar verecek her türlü pislik ve belalardan uzak dururlar. Allah’tan korkarlar, kul hakkı yemezler.
Onların tek amacı ülkelerinin Laik ve Demokratik, hukuk Devleti olarak, eşit şartlarda kalkınmış ve müreffeh bir ülkede yaşamak, torunlarına güzel bir gelecek bırakmaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi anlamak ve iyi tahlil etmek gerek.
O yok olan bir imparatorluğun, nasıl ve kimler tarafından yok edilişini ve çok iyi tahlil etmiş, ulusuna güvenmiş, halkın güvenini kazanmış, ihtiras ve menfaatlerden uzak bir yönetim anlayışını ortaya koymuştur.
Ben değil, biz demiştir.
Türk Gençliğine hitabesi ile de kendisinden sonra gelebilecek tehlikeleri ve bu tehlike karşısında Türk Gencinin nasıl hareket etmesi gerektiğini, kimseye güvenmemelerini, muhtaç oldukları kudretin, damarlarındaki asil kanda mevcut olduğunu söylemiştir.
Demokrasilerde siyasi partiler iktidar yarışı yaparlar. Halka kendisini kabul ettirenler iktidara gelir ve Devleti yönetmeye başlarlar. Halkın itimat ve güvenini kazanamayanlar, iktidara gelemezler.
Mustafa Kemal Atatürk, ümmet olan bir milletin güven ve itimadını kazanarak Kurtuluş Savaşını kazanmış ve Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Diyerek, Allah’ın bir kulu olduğunu, her fani gibi bu dünyadan göç edeceğini, ancak kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetinin sonsuza kadar yaşayacağını söyleyerek, Türk Milletinin ve Türk gencinin değerlerine sahip çıkmasını istemiştir.
ATATÜRKÇÜYÜZ DEMEKLE ATATÜRKÇÜ OLUNMAZ.
Atatürkçü olanlar vatana ihanet etmezler.
Dini çıkarları için kullanmazlar.
Milli değerlerini satmazlar.
Dincilik, mezhepçilik, ırkçılık yapmazlar.
Toplumu kandırmazlar.
Yolsuzluk, hırsızlık, yapmazlar.
Devletin malı deniz yemeyen domuz demezler.
Vatanı bölmeye, parçalamaya çalışmazlar.
Misakı Milli sınırları içerisinde kalkınmış, müreffeh bir ülkede yaşamak isterler.
Vatanın her karış toprağı onlar için önemlidir.
Bir karış topraklarının işgal edilmesini ve ellerinden alınmasını istemezler.
Bayraklarının gönderden indirilmesini, minarelerden ezan sesinin susturulmasını istemezler.
Devletin yönetiminde sen ben ayırımı yapılmamasını, herkese eşit muamele yapılmasını isterler.
Egemenliğin kayıtsız, şartsız halkın elinde olmasını isterler.
Tek adam değil, ben değil, biz, bizler, hep birlikte istişare ile en iyi kararı alalım ve uygulayalım isterler.
KISACA:  Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve izinde giderek, onun siyasi görüşünü, ülkesi için yaptıklarını ve yapmak isteyip de yapamadıklarını yapmak isterler.
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYEBİLMEK, TÜRK KİMLİĞİ ALTINDA ANADOLU’DA YAŞAYAN TÜM İNSANLARLA BİRLİK VE BERABERLİK İÇERİSİNDE, KARDEŞCE, DOSTCA YAŞAMAK. MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKARAK,  İLİM VE BİLİM YOLUNDA İLERLEYEREK, ÇAĞDAŞ, MEDENİ BİR TOPLUM OLMAK VE DE KOMŞULARI İLE İYİ GEÇİNMEK İSTERLER.”
04.12.2017
Zekeriya Tümer

30 Kasım 2017 Perşembe

"BIKTIK-USANDIK-TÜKENDİK", TÜMER DİYOR Kİ !.. Gazeteci - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BIKTIK,
USANDIK,
TÜKENDİK!..
Sevgili okurlar, inanın yazmak istemiyorum.
Nedeni ise, yazacak o kadar çok şey olmasına rağmen, gerçekleri dile getirememekten, getirsek bile kim anlıyor, kim okuyor ve kim değerlendiriyor?
BIKTIK-USANDIK-TÜKENDİK
Yalan, dolan, arsızlık, soysuzluk, iftira, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet, soygun, vurgun, olmak üzere bütün pisliklerin çoğaldığı bir ortamda, şaşırdık kaldık.
Emperyalist güçlerin birleşerek üzerimize üzerimize geldiği günler yaşanıyor.
Ülkemizin prestiji zedelenirken, dış düşmanlara karşı birlik ve beraberlik içerisinde olmamız gerekirken, sen şunu yaptın, bunu yaptın diye siyasi kavgalar büyüdükçe büyüyor.
2017 bitmek üzere. 2018 yılı girmek üzere.
Umutlu muyuz!?..
Mutlu muyuz!?...
Saman ithal eden bir ülke kalkınmaktan söz edebilir mi?
Biz de yıllarca devlete hizmet ettik. Borçla emekli olduk, halen borç içerisinde yaşam savaşı veriyoruz. Emekli maaşını bile alamıyoruz.
Namuslu yaşama mücadelesi veren, memur, işçi, esnaf, köylü, Çiftçi’nin atadan, dededen, babadan mirası kalmamış ise, mal mülk sahibi olması mümkün olamaz.
Elbette istisnalar vardır. Zamanında belli tasarruflar yapanlar, ekonomisini dengeleyenler, ufak tefek mal ve mülke sahip olabilirler.
Ancak, bunlar milyon dolarlarla oynayamazlar.
Gencecik çocuklar hangi tecrübeleri veya hangi destekler ile milyon dolarlar ile oynuyorlar, şaşırmamak mümkün mü?
Her pisliğin kokusu mutlaka zaman içerisinde çıkar ve suçlu eninde sonunda cezasını çeker. Bu dünyada çekmese öbür mekânda hesabı sorulur.
Bu dünya kimseye baki değildir.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu kargaşa ortamında, halkın belli kesimlerinde halen yeni arayışlar devam etmekte.
İYİ parti’ye umut besleyenlerin yanında, ondan da fazla umudu olmayan bazı kesimler, yeni bir parti kurma çabası içerisinde toplantılar yapmaktalar.
Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve yolunda gitmeyen hiçbir siyasi parti bu ülkede başarılı olamaz.
Başarılı olduklarını sananlar da zamanı gelince tepe takla oturdukları koltuklarından düşerler.
Yeni kurulacak bir partinin veya kurulmuş olup ta biz Atatürkçüyüz diye yola çıkan partilerde gerçek Atatürkçü olduklarını ispatlamalıdırlar.
Atatürkçüyüz demekle Atatürkçü olunmaz.
Öncelikle bu ülkeye ihanet eden, ihanetleri sabit belgelerle kanıtlanmış olanların, devletin kurumlarından kazınması gerekmektedir.
Bunu yapabilecek güç ve kudrette olunmalıdır.
Türk milletinin milli iradesine ipotek koyulmamalıdır.
Gelecek düşünülmeli, geçmişe dönülmemelidir.
Milli varlıklarımız, topraklarımız ve madenlerimiz yabancılara satılmamalıdır.
Çiftçi, köylü desteklenmeli üretim artmalıdır.
Sahte dincilik, mezhepçilik ön plana çıkarılmamalı, akıl ve bilimin yolunda gidilmelidir.
Atatürk’ün yolunda gidenlerde yolsuzluk, hırsızlık olmaz.
Atatürk’ün izinde giden idareciler servetlerine servet katmaz. Atatürk gibi malını mülkünü devlete ve millete bırakır. Yeni kurulacak parti de bu görüşte olmalıdır.
Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti’ne bütün kalbiyle, gücüyle sahip çıkan, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini koruyan, kollayan, medeniyetin tüm nimetlerinden istifade eden, ülkesi ve milleti için çaba harcayan, vatanın kanla alınmış topraklarının her karışına sahip çıkan, Minarelerden ezan sesini susturmayan, gönderden Türk Bayrağını indirtmeyen, Türk askerinin kafasına çuval geçirttirmeyen, terörü dibinden kazıyan, halkı kutuplaştırıp, bölünmesine müsaade etmeyen bir partiye her zaman ihtiyaç vardır.
Böyle bir parti kurulur veya kurulmuş partilerden birisi bu çizgiye gelirse, halkın çoğunluğunun oyunu alır kanısındayım.
Hadi hayırlısı, 2018 yılında inşallah mutlu oluruz.
30.11.2017
Zekeriya Tümer

10 Mayıs 2017 Çarşamba

"BE HEY GAFİLLER... SİZDE HİÇ UTANMA DUYGUSU YOK MU?" - TÜMER DİYOR Kİ; Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BE HEY GAFİLLER,
SİZDE HİÇ UTANMA DUYGUSU, ALLAH KORKUSU, AR, HAYÂ YOK MU?!..
“Sizlere çok şeyler söylemek isterdim de,  edindiğim ahlaki yapım ve karakterim itibariyle, diyemiyorum.
Sadece sizlere yazıklar olsun, sizler gerçekten bu ülkede yaşamaya layık olmayan, yediği ekmeğe ihanet eden, bu ülkenin ve MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ve SİLAH ARKADAŞLARININ KIYMETİNİ ANLAYAMAYAN, YA DA ANLAMAK İSTEMEYEN kişiler olarak, ALLAH CEZANIZI VERİR, İNŞALLAH DİYORUM.
Beyler, kendinize gelin. Osmanlı’nın şaşalı dönemleri devam ediyor mu? Fazla değil 1920 yıllarına bir göz atın. Osmanlı’dan eser kalmış mıydı?
Sizin şu an üzerinde yaşadığınız bu topraklar kimlerin sayesinde düşman çizmeleri altında çiğnenirken kurtarıldı.
Atatürk, tüm olumsuz koşullara rağmen, karşısında dünyanın en güçlü devletlerine karşı bağımsızlık mücadelesi vermiş ve emperyalist güçleri ülkesinden kovmuş ve Türk milletini sömürge olmaktan kurtarmış, tam bağımsızlığa kavuşturmuş milli bir kahramandır.
Yaptığı devrimler Asya ve Afrika ülkelerine yol gösterici olmuş, onlara ümit ışığını yakmıştır.
Mustafa Kemal esaret altındaki ülkesinin bir daha aynı duruma düşmemesi için, “muasır medeniyet seviyesine çıkma” prensibini benimsemiş ve halkına çağdaşlaşma yolunu açmıştır.
Atatürk, Türkiye’yi on beş yılda her bakımdan kalkındırmış ve tanınmayacak şekilde çağdaş bir devlet haline getirmiştir.
Atatürk’te her fani gibi görevini tamamlamış ve öbür tarafa giderken de yanında hiçbir şey götürmemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü iyi araştırır ve sözlerine dikkat ederseniz, kesinlikle din düşmanı olmadığını, Allah’a ve Peygambere bağlı olduğunu görürsünüz. Bütün hayatı boyunca Allah’a sığınmış, güç ve kudretini manevi duygusundan almıştır. Şu sözünü iyi okuyun: “Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam, buna da öyle inanıyorum.”, demiştir.
“Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz.” Diyerek, halkın diline ve dinine sahip çıkmasını da istemiştir.
Laik bir devlet, dini kendi amaçları ve çıkarları için kullanmaya çalışanları önler. Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz. Demokrasinin temel yapısı fikir ve vicdan hürriyetidir.
Hiçbir zaman bizleri yaratan, bu kâinatın âlemin gerçek sahibi Allah ile kul arasına kimse giremez. Girmemelidir de.
Laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyeti laiklik prensibinden şu veya bu şekilde uzaklaşırsa, inanın memleket uçuruma sürüklenir.
Ülkenin kalkınması, ileri gitmesi, çağdaşlığı yakalaması, boş, safsata, insanların manevi duygularını rencide etmekle yakalanamaz.
Dinimiz neyi emreder. Ölenin arkasından kötü konuşulmasını istemez. Zira ölen, konuşulan kötü sözlere karşı kendisini savunamaz. Aydınlatılması gereken olayın iç yüzü, kötü konuşanların katkılarıyla anlaşılmaz bir hal alabilir.
Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarına kötü söz söyleyenler, halkın gözünde dünyanın lider olarak kabul ettiği bir dehayı küçültme ve yok etme teşebbüsüdür. Bunlar Müslüman olamazlar. Müslüman olan kişi ölenler hakkında gıybet yapmamalıdır. Peygamberimizin bu konuda söylemiş olduğu birçok hadis vardır.  Efendimizin bizlere sunduğu örnekler, yokluğun bıraktığı soğuk boşluğun, sıcak izlerle doldurulmasından yana bir bakış veriyor. Yaşayanlara ölmeden önce iyi bir Müslüman olma yolunu açarken, ölenlere karşı da sorumluluğun ölmediğini gösteriyor.
Ölen kişilere atılan iftiralar ve lekelerin bazen çıkartılması mümkün olmadığı gibi, özür dilemekle de mümkün olamaz.
Siz ey gafiller, siz birine olumsuz bakışınızı atfetmenizle, kendi safiyetinizi koruduğunuzu mu zannediyorsunuz? Hâlbuki ölen kişinin yakınlarını ve onu sevip takdir edenleri incitiyor ve kırıyorsunuz. Kimse, kötü de olsa ölen yakını ve sevdiği insan için kötü söz söylenmesini istemez. Üstelik Mustafa Kemal Atatürk, kendisini Türk milletine adamış, hayatını acı ve ızdıraplar içerisinde, savaş meydanlarında vatanı için canını ortaya koyarak yaşamış, ülkesi ve milletinin aydınlık geleceği için çaba harcamış, söylediği sözler ile sadece Türk Milletine değil Dünyaya ışık tutmuş, Allahın en sevdiği kullarından biridir.
SON SÖZÜMÜZ; TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCULARI, BAŞTA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE SİLAH ARKADAŞLARINA KÖTÜ SÖZLER SÖYLEYEREK, HAKARET EDEREK, TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMAYA ÇALIŞAN VE MANEVİ OLARAK YARALAYAN BÖLÜCÜ MECZUPLARIN; BAŞTA TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN OLMAK ÜZERE,  BAŞBAKAN, BAKANLAR, CUMHURİYET SAVCILARI VE HAKİMLER TARAFINDAN; "ÖNCELİKLE ATATÜRK’Ü KORUMA KANUNU  VE TÜRK CEZA KANUNU İLE KAMU VİCDANININ TECELLİ BİÇİMİ İSTİKAMETİNDE, MUTLAKA VE EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRILMALARI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM. AYRICA, KAMU DÜZENİ, HALKIN HUZURU VE ÜLKENİN DÜZENİ BAKIMINDAN GEREĞİNİN YAPILMASIN ŞART OLDUĞU  KANAATİNDEYİM.
10.05.2017
Zekeriya Tümer

6 Mart 2017 Pazartesi

"ÜLKEM NEREYE GİDİYOR?.. BİZİM HALİMİZ NE OLACAK!!!.." TÜMER DİYOR Kİ: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"ÜLKEM NEREYE GİDİYOR?..
BİZİM HALİMİZ NE OLACAK!!!.."
Sevgili okurlar, inanın yazmamız gereken o kadar çok şey var ki, ancak bazı konuları dile getiremiyoruz.
Zaten okuyan ve okuduğunu anlayan da çok azaldı.
Bilindiği üzere ülkemizde Anayasa değişikliğinin referandum sürecinin propagandası da başladı.
Bilinçli olanlar, kuşkulu ve tedirgin. Anayasa değişikliği ile uygulanacak sistemin ülkemize zarar vereceğinden eminler.
Demokratik idarelerde konuları tartışmak ve yanlış olan uygulamaları engellemek mümkündür.
Bütün yetkilerin tek elde toplanmasının yararı mı olur zararı mı?
Bunu zaman gösterir. Tek kişinin vereceği kararlar toplum için yararlı da olabilir, zararlı da. Vebali, günahı kendisine aittir. Türk milleti tek kişinin otoriter davranışını kaldırabilir mi, kaldıramaz mı?
Türkler baskıyı çok sevmezler. Geçmişi iyi incelemek ve tarihe bakmak gerek.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinde laik, demokratik, hukukun üstünlüğü harcı vardır. Bu harç çok iyi karılmış ve temel iyi atılmıştır. Bu temeli kökünden sökmek o kadar kolay değildir.
İnanç özgürlüğü, başta olmak üzere, birbirinden ayrılmayan, vatan söz konusu olunca tek vücut birleşen bir toplum Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşamaktadır.
Müslüman halkın çoğunlukta olduğu ülkemizde, kimseyi sen dindarsın, sen dinsizsin diye ayırt edemezsiniz. İnanmak ve inançlı olmak elbette çok iyidir. Ancak,  inancını gösterişle sergilemek hoş olmasa gerek.
Bu güçlü toplumu yıkıp, parçalamak isteyen emperyalist güçler, yüzyıllardır ülkemiz üzerinde oyunlarını oynamaktadırlar.
BU HUSUSU KİMSENİN UNUTMAMASI VE AKLINDAN ÇIKARMAMASI GEREK
Zamanın ABD Başkanlarından Nixon bakın 1970 yıllarında ne demiş. “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin veremeyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz.
Bu doğrultuda tedbirler almak zorundayız.”
Cumhuriyetin kazanımlarının yok edilmesi çabasının gerçek nedeni belli değil mi?
Laik ve Demokrat Cumhuriyet ile idare edilen ülkeler’ de bağımlılık ve despot idarelerin uzun vadeli hüküm sürebilmesi imkânı yoktur.
Meclisin hâkim olduğu idarelerde kişileri ele geçirmek ve istediğini yaptırabilmek kolay kolay mümkün değildir.
Emperyalist güçlerin geçmişten buyana Müslüman ülkeler üzerindeki düşünceleri ve planları bellidir.
Şimdi halk şu kuşkuyu taşımaktadır.
ÜLKEM NEREYE DOĞRU SÜRÜKLENİYOR?
BİZİM, ÇOCUKLARIMIZIN, TORUNLARIMIZIN GELECEĞİ NE OLACAK?
Referandum da evet mi, hayır mı verilmesi hususunda siyasilerin yaptıkları konuşmalar, vatandaşların zihinlerini bulandırmaktadır. Gerçekler çok daha net bir şekilde halka, tüm TV. Ve tüm basın kuruluşlarınca tarafsız bir şekilde açıklanmalıdır.
4 Mart 2017 Cumartesi gün ki sabahın manşetinde deniliyor ki: “Hani ifade özgürlüğü? PKK ve FETÖ’cü hainlere kucak açan Almanya, Türkiye düşmanlığında sınır tanımıyor. İfade özgürlüğünü çiğneyerek, Bozdağ ve Zeybekçi’nin konuşmasına izin vermeyen Almanya bir utanmazlığa daha imza attı.” Güzel biz de bu yazıya imza atarız. Ancak, Referanduma Hayır diyenlerden birileri Almanya’ya gidip toplantı yapmaya kalksa idi ve de onlara da izin verilmeseydi, bu yandaş basın aynı şekilde tepkisini gösterir miydi? İşte bunu çok merak ediyoruz.
Bir de ifade özgürlüğünü savunanlar, neden Türkiye’de hayır diyenleri engellemeye çalışıyorlar. Neden hayır diyenlerin düşüncelerine saygı duyulmuyor. Basın mensuplarını neden tutukluyorlar? Bunları da açıklasalar çok memnun oluruz.
Türk milleti mağdur olanın yanında yer alır. Acaba, Avrupa ülkelerinin AKP li bakanları konuşturmama yasakları bir oyun olmasın. AKP’yi mağdur duruma düşürerek, Avrupa’daki vatandaşlarımızın oylarının “EVET” olmasının sağlanması düşüncesi ile bu oyun tezgâhlanmasın!
Bilindiği üzere AKP olayları çok iyi değerlendiriyor ve mağduriyet politikasını kendi lehine çevirmesini biliyor. 15 Temmuz Darbe hareketi de çok iyi değerlendirildi ve halen de mağduriyet olayı yaşanıyor ve oya çevirme çalışmaları yapılıyor. 
Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, İsrail gibi devletler yıllarca Türkiye’deki teröre destek vermediler mi?
Bunları herkes biliyor.
Hangi tedbirler alındı bugüne kadar?
Başbakan Yıldırım: 14 yıldır sorumluluğumuzun gereğini hakkıyla yerine getirmeye çalıştık. Türkiye’nin daha hızlı büyümesi için, terörün yok olması için, halkımızın refahı için Türkiye’nin yeni hükümet sistemini vereceğimiz ‘evet’ lerle gerçekleştireceğiz. Demiş. Hayret. 14 yıldır tek başına iktidar olan, istediği kararı çıkaran, istediği şekilde ülkeyi idare etme yetkisine sahip bir iktidar bu söylenenleri neden yapamamış acaba? Cumhuriyetin kurulduğu ve ilan edildiği 29 Ekim 1923 de ülke yoksul ve perişan iken, 10 yılda yatırımlar yapılmış, fabrikalar kurulmuş, dış borçlar ödenmeye başlamıştı. Atatürk’ün onuncu yıl konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim. 14 yılda yapılamayan, bu gelen sistem ile nasıl yapılacak?!  Çok daha açık bir şekilde izah edilirse memnun oluruz.
Başbakan Yıldırım: 
“PKK-FETÖ-DEAŞ da ‘Evet’ ile bitecek, demiş. Nasıl bitecek?..
Şu an bütün yetkiler sizde değil mi? Güvenlik güçleri olağanüstü çaba göstermiyorlar mı? Kim engelliyor? Kim müdahale ediyor? Bir evet ile nasıl son bulacak? Bunun da açıklanmasında yarar var sanırım.
FETÖ’cü olanlar ve FETÖ’yü destekleyen milletvekilleri ve Belediye Başkanları halen içinizde bulunmuyor mu? Onlara neden bir şey yapılmıyor? Neden hesap sorulmuyor? 
Benim bir de anlayamadığım husus şu: Bahçeli diyor ki, ben yemin ettim ‘evet’ diye cem. Allah Allah bu Bahçeli Mecliste Milletvekili olduğu zaman da yemin etmedi mi? O yeminde söyledikleri ve söz verdiklerine nasıl uymuyor. O zaman ayağını kaldırarak mı yemin etti acaba?
Söylenen sözler ile yapılan icraatlar hiç birbirini tutmuyor. Edilen yeminler unutuluyor. Ülkem nereye doğru sürükleniyor, valla şaşırdık kaldık.
Her ne olursa olsun, iktidar partisi bütün gücü ile halka Referandum ’da ‘Evet’ dedirtme çabasında. Bunun karşısında da ‘Hayır’ dedirtmeye çalışanlar var.
Çok önemli bir dönüm noktası bu referandum. Halkın çoğu henüz neye evet ve neye hayır diyeceğini bilmiyor.
Eğer bu ülkede Demokrasi var ise, nasıl Almanya’ya fikir özgürlüğümüzü engellemeye çalıştı diye tepki gösteriyorsak, ülkemizde de fikir özgürlüğünü engellemeye kalkmamalıyız.
BU NEDENLE: ne ‘EVET’ i savunanlara ve ne de ‘HAYIR’ı ve neden HAYIR oyu kullanılması gerektiğini anlatmaya çalışanlar baskı, tehdit ve engellemelere maruz kalmamalı.
 Milletin tahrik edilmesine cevaz verilmemeli ve halkın iradesine herkes saygı göstermelidir.
Sandıklar baskı altında açılmamalı. Devlet görevlileri bilhassa Doğu’da, Güney doğu ’da, ufak il ve ilçelerde halkı baskı altına almamalıdır.
İktidar Partisi tam bir Demokratik tutum içerisinde bu referandumu gerçekleştirmelidir.
Bu başarılırsa, herkes de halkın iradesine saygı gösterir ve göstermelidir de.
Her ne olursa olsun, bu ülke üzerinde yaşayan bizler, kardeşiz, birlikte yaşamaya da mecburuz.
Suriyeli bir bayanın karşısındaki Türk bayana söylediği söz çok önemlidir. Suriyeli bayan demiş ki: “Siz çok aptalsınız” Böyle dediğinde Türk Bayan birden kızmış, “Ne demek istiyorsun” demiş. Suriyeli bayan devam etmiş. “Evet aptalsınız, eğer bizim yaşadığımız durumu siz yaşasa idiniz, sizin hiç birinizi biz ülkemize kabul etmezdik. Sınırı kapatırdık. Siz bizleri kabul ettiniz, para verdiniz, iş verdiniz. Sizden daha değerli vatandaş olduk, üstelik şimdi bizim yerimize siz gidip orada savaşıyor ve ölüyorsunuz, bu aptallık değil de nedir.” Dediğinde bizim Türk bayanın söyleyecek sözü kalmamış.
Şimdi bu durumda bizler kuşku duymayalım da kimler duysun!
Herkesin yapılacak referandumla neleri kazanıp neleri kaybedeceği konusunu iyi anlaması gerek. Bu konuda tüm Tv.lerde ve bütün medyada hazırlanan Anayasa değişikliği tüm maddeleri ile tek tek açıklanmalı ve Hükümet savunduğu Anayasa değişikliği sonucunda neleri yapacağını çok açık ve net şekilde anlatmalıdır.
Ne hayırcılar ve ne de evet çiler, vatan haini değildir. Hepsi bizim vatandaşımızdır. Kim neye inanırsa ona göre oyunu verecektir. Saygı duymalı ve hukukun üstünlüğüne inanmalıyız. 
Emperyalist güçlerin oyununa gelmemiz gerek.
"Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu." GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
SON SÖZÜMÜZ:
ÜLKEMİZ VE GELECEĞİMİZ İÇİN YAPILACAK REFERANDUMDAN NE ÇIKARSA ÇIKSIN; MİLLETİN KARARININ HAKKIMIZDA HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLEYELİM.
“8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” NEDENİYLE DE ÜLKEMDE YAŞAYAN TÜM KADINLARIMIZIN KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLAR, YAŞAMLARININ HAYIRLI, SAĞLIKLI VE MUTLULUK İÇİNDE SÜRMESİNİ DİLERİM.
06.03.2017
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com