MUSTAFA
KEMAL SEVGİSİNİ
YOK,
ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.
Sevgili
okurlar, son 16 senedir, neler yaşadığımız ve hangi sözleri duyduğumuzu
tekrarlamama gerek yok.
19
Mayıs 2019.
Atatürk’ün
Samsuna çıktığı günün 100.cü yılı.
Bugünün
mana ve önemini idrak edenler, Devlet erkanı da dahil Samsun’da buluştular.
Ne
güzel değil mi?
Keşke
devamı da gelebilse!
Birinci
Dünya Harbinin bitişinden itibaren, Osmanlı’nın parçalanmasını ve yok
edilmesini isteyen Emperyalist güçler son Anadolu topraklarını da işgal etmeye
başladılar.
Mondros
ve Sevr anlaşmaları hayata geçirilmeye başladı.
İstanbul
dâhil ülkenin birçok il ve ilçeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan
askerleri tarafından işgal edilmeye başladı.
Yunan Askerleri İzmir'de |
Osmanlı
tabası olan halk ümmetti.
Emperyalist
güçler amaçlarına erecekleri sevincini yaşamakta idiler.
Padişahım
çok yaşa diyen bir milletten kahramanlık beklenemezdi.
Askerin
silahları alınmış, halk yorgun, bitkin, çaresiz.
Padişah
dâhil, Hükümet edenlerin çoğunluğu, Amerikan Mandası, İngiliz Sömürgesi olmaya
niyetli.
Vatanını
düşünmeyen, kendisini düşünen hainler ortalarda gezinmekte.
Tüm
Dünyanın ve Osmanlının son padişahı ve vezirleri dâhil, birçok vatan
hainlerinin tahmin edemeyecekleri Türkoğlu Türk Mustafa Kemal’i unutmuşlardı.
İçinde
yıllardır bir ateş yanıyordu Mustafa Kemal’in.
Çünkü
o daha çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın çöküşünü hissetmiş, “bu vatanı ben kurtara
cam” diye düşünmeye başlamıştı.
Mustafa
Kemal’de Allah tarafından verilen ön görüş ve sezgi gücü vardı.
Osmanlı
batıyor ve parçalanıp yok olacaktı. İstanbul’da durmanın âlemi yoktu.
Padişah’tan
aldığı 9.Ordu Müfettişliği görevini alarak 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile
İstanbul’dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.
Samsun’dan
ülkenin üzerini kaplayan kara bulutlar, doğan güneşle birlikte dağılacak, yok
olacaklardı.
Ümmet
olan bir halk yığını, Millet olmak için harekete geçti. Önderleri Mustafa Kemal
onlara güven verdi.
Bitmiş,
tükenmiş dedikleri Anadolu insanları, kadını, kızı, genci, ihtiyarı, çocuklar
bile şahlandı ve ülkeden tüm düşmanları kovdular. İzmir’den Yunanlılar denize
döküldüler.
Tüm
Dünya şaşırmış, doğan güneşin parlaklığı altında gözleri kamaşmış, kulakları
sağır olmuştu.
Osmanlı
bitmiş, yerine 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni bir devler
kurulmuştu.
1923
de ülke fakirdi. Okuma oranı çok düşük, kaliteli eleman sayısı yok denecek
kadar azdı.
Anadolu’nun
her yerinde değişik hastalıklar baş göstermiş, ilaç yok. Doktor yok, hemşire
yoktu. Ebe sayısı çok azdı. Her doğan iki çocuktan biri ölüyordu.
Osmanlı’nın
borcu da yeni kurulan devletin boynuna yüklenmişti.
Köylü
karasabanla tarlasını sürmek zorunda idi. Traktör yoktu. Öküzü olmayanlar da
tarlasını süremiyorlardı.
Üretim
yok, halk Millet olmuştu ama fakir ve yoksuldu.
Ancak,
Devletin başında bir dahi yönetici vardı.
Nasıl
ki, yok olmakta olan bir ülkeyi kurtarmışsa, fakir ve yoksul olan bu milleti de
müreffeh seviyeye getirecekti.
Aldığı
tedbirler ve uygulanan politikalar ve de yapılan yenilikler ile çok kısa
sürede, 15 yıl gibi bir zaman içerisinde, fabrikalar çoğaldı, dış borçlar
ödendi, uçak bile ihraç etmeye başladık.
Atatürk,
bağımsızlığın temelinin milli ekonomi ile mümkün olacağını biliyordu.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa
olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferlerin kalıcı
olmayacağını, biliyordu. (1923, İzmir, a.g.e, C. II, s.111)
Köylü milletin efendisi olmalıydı. Köylü
desteklenmeli, üretim artmalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomisi çöken bir
milletin başka devletlerin boyunduruğu altına gireceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle de Ekonomiye çok önem vermiş, 15
yılda ülkenin kalkınmasını sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek ekonomik ve
gerekse milli eğitim dâhil, iç ve dış politikalarını iyi anlayabilseydik ve
uygulanabilse idi, herhalde bugün, soğan, patates, et dâhil, saman ithal eder
duruma düşmez idik.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de
geçiyor.
Cumhuriyet kolay kazanılmamış ve bugünlere de
kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyete sahip olan bir ülkede olduğumuz
için bunun kıymetini bilmemiz gerek.
Kurtuluş savaşında bu ülkenin temelleri sağlam
atılmıştır. Bu sağlam temeller üzerinde yükselmek mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye
Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru,
en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Demiştir.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere, bizlerin
görevi Cumhuriyeti yaşatmak ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine
çıkarmaktır.
Bu nedenle de iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik
ve beraberliğimizi bozmamamız gerek.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
“Benim naçiz vücudum
elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar
kalacaktır.”
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda
mevcuttur!”
Tek yol vardır o da Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
Bunu kimse unutmasın.
19.05.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com