"ÜLKEM
NEREYE GİDİYOR?..
BİZİM
HALİMİZ NE OLACAK!!!.."
Sevgili
okurlar, inanın yazmamız gereken o kadar çok şey var ki, ancak bazı konuları
dile getiremiyoruz.
Zaten
okuyan ve okuduğunu anlayan da çok azaldı.
Bilindiği
üzere ülkemizde Anayasa değişikliğinin referandum sürecinin propagandası da
başladı.
Bilinçli
olanlar, kuşkulu ve tedirgin. Anayasa değişikliği ile uygulanacak sistemin
ülkemize zarar vereceğinden eminler.
Demokratik
idarelerde konuları tartışmak ve yanlış olan uygulamaları engellemek mümkündür.
Bütün
yetkilerin tek elde toplanmasının yararı mı olur zararı mı?
Bunu
zaman gösterir. Tek kişinin vereceği kararlar toplum için yararlı da olabilir,
zararlı da. Vebali, günahı kendisine aittir. Türk milleti tek kişinin otoriter
davranışını kaldırabilir mi, kaldıramaz mı?
Türkler
baskıyı çok sevmezler. Geçmişi iyi incelemek ve tarihe bakmak gerek.
Türkiye
Cumhuriyeti’nin temelinde laik, demokratik, hukukun üstünlüğü harcı vardır. Bu
harç çok iyi karılmış ve temel iyi atılmıştır. Bu temeli kökünden sökmek o
kadar kolay değildir.
İnanç
özgürlüğü, başta olmak üzere, birbirinden ayrılmayan, vatan söz konusu olunca
tek vücut birleşen bir toplum Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde
yaşamaktadır.
Müslüman
halkın çoğunlukta olduğu ülkemizde, kimseyi sen dindarsın, sen dinsizsin diye
ayırt edemezsiniz. İnanmak ve inançlı olmak elbette çok iyidir. Ancak, inancını gösterişle sergilemek hoş olmasa
gerek.
Bu
güçlü toplumu yıkıp, parçalamak isteyen emperyalist güçler, yüzyıllardır
ülkemiz üzerinde oyunlarını oynamaktadırlar.
BU HUSUSU KİMSENİN UNUTMAMASI VE AKLINDAN
ÇIKARMAMASI GEREK
Zamanın
ABD Başkanlarından Nixon bakın 1970 yıllarında ne demiş. “Müslüman ülkelerde
demokrasi ve laiklik olmasına izin veremeyiz. Eğitim sisteminin ve ülke
idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele
geçirince, ülkeyi biz yönetiriz.
Bu
doğrultuda tedbirler almak zorundayız.”
Cumhuriyetin
kazanımlarının yok edilmesi çabasının gerçek nedeni belli değil mi?
Laik
ve Demokrat Cumhuriyet ile idare edilen ülkeler’ de bağımlılık ve despot
idarelerin uzun vadeli hüküm sürebilmesi imkânı yoktur.
Meclisin
hâkim olduğu idarelerde kişileri ele geçirmek ve istediğini yaptırabilmek kolay
kolay mümkün değildir.
Emperyalist
güçlerin geçmişten buyana Müslüman ülkeler üzerindeki düşünceleri ve planları
bellidir.
Şimdi
halk şu kuşkuyu taşımaktadır.
ÜLKEM
NEREYE DOĞRU SÜRÜKLENİYOR?
BİZİM,
ÇOCUKLARIMIZIN, TORUNLARIMIZIN GELECEĞİ NE OLACAK?
Referandum
da evet mi, hayır mı verilmesi hususunda siyasilerin yaptıkları konuşmalar,
vatandaşların zihinlerini bulandırmaktadır. Gerçekler çok daha net bir şekilde
halka, tüm TV. Ve tüm basın kuruluşlarınca tarafsız bir şekilde açıklanmalıdır.
4
Mart 2017 Cumartesi gün ki sabahın manşetinde deniliyor ki: “Hani ifade
özgürlüğü? PKK ve FETÖ’cü hainlere kucak açan Almanya, Türkiye düşmanlığında
sınır tanımıyor. İfade özgürlüğünü çiğneyerek, Bozdağ ve Zeybekçi’nin
konuşmasına izin vermeyen Almanya bir utanmazlığa daha imza attı.” Güzel biz de
bu yazıya imza atarız. Ancak, Referanduma Hayır diyenlerden birileri Almanya’ya
gidip toplantı yapmaya kalksa idi ve de onlara da izin verilmeseydi, bu yandaş
basın aynı şekilde tepkisini gösterir miydi? İşte bunu çok merak ediyoruz.
Bir
de ifade özgürlüğünü savunanlar, neden Türkiye’de hayır diyenleri engellemeye
çalışıyorlar. Neden hayır diyenlerin düşüncelerine saygı duyulmuyor. Basın mensuplarını
neden tutukluyorlar? Bunları da açıklasalar çok memnun oluruz.
Türk
milleti mağdur olanın yanında yer alır. Acaba, Avrupa ülkelerinin AKP li
bakanları konuşturmama yasakları bir oyun olmasın. AKP’yi mağdur duruma
düşürerek, Avrupa’daki vatandaşlarımızın oylarının “EVET” olmasının sağlanması
düşüncesi ile bu oyun tezgâhlanmasın!
Bilindiği
üzere AKP olayları çok iyi değerlendiriyor ve mağduriyet politikasını kendi
lehine çevirmesini biliyor. 15 Temmuz Darbe hareketi de çok iyi değerlendirildi
ve halen de mağduriyet olayı yaşanıyor ve oya çevirme çalışmaları
yapılıyor.
Almanya,
Fransa, İngiltere, Amerika, İsrail gibi devletler yıllarca Türkiye’deki teröre
destek vermediler mi?
Bunları
herkes biliyor.
Hangi
tedbirler alındı bugüne kadar?
Başbakan
Yıldırım: 14 yıldır sorumluluğumuzun gereğini hakkıyla yerine getirmeye
çalıştık. Türkiye’nin daha hızlı büyümesi için, terörün yok olması için,
halkımızın refahı için Türkiye’nin yeni hükümet sistemini vereceğimiz ‘evet’
lerle gerçekleştireceğiz. Demiş. Hayret. 14 yıldır tek başına iktidar olan,
istediği kararı çıkaran, istediği şekilde ülkeyi idare etme yetkisine sahip bir
iktidar bu söylenenleri neden yapamamış acaba? Cumhuriyetin kurulduğu ve ilan
edildiği 29 Ekim 1923 de ülke yoksul ve perişan iken, 10 yılda yatırımlar
yapılmış, fabrikalar kurulmuş, dış borçlar ödenmeye başlamıştı. Atatürk’ün
onuncu yıl konuşmasını dinlemenizi tavsiye ederim. 14 yılda yapılamayan, bu
gelen sistem ile nasıl yapılacak?! Çok
daha açık bir şekilde izah edilirse memnun oluruz.
Başbakan
Yıldırım:
“PKK-FETÖ-DEAŞ da ‘Evet’ ile bitecek, demiş. Nasıl bitecek?..
“PKK-FETÖ-DEAŞ da ‘Evet’ ile bitecek, demiş. Nasıl bitecek?..
Şu an bütün yetkiler sizde değil mi? Güvenlik
güçleri olağanüstü çaba göstermiyorlar mı? Kim engelliyor? Kim müdahale ediyor?
Bir evet ile nasıl son bulacak? Bunun da açıklanmasında yarar var sanırım.
FETÖ’cü
olanlar ve FETÖ’yü destekleyen milletvekilleri ve Belediye Başkanları halen
içinizde bulunmuyor mu? Onlara neden bir şey yapılmıyor? Neden hesap
sorulmuyor?
Benim
bir de anlayamadığım husus şu: Bahçeli diyor ki, ben yemin ettim ‘evet’ diye
cem. Allah Allah bu Bahçeli Mecliste Milletvekili olduğu zaman da yemin etmedi
mi? O yeminde söyledikleri ve söz verdiklerine nasıl uymuyor. O zaman ayağını
kaldırarak mı yemin etti acaba?
Söylenen
sözler ile yapılan icraatlar hiç birbirini tutmuyor. Edilen yeminler
unutuluyor. Ülkem
nereye doğru sürükleniyor, valla şaşırdık kaldık.
Her
ne olursa olsun, iktidar partisi bütün gücü ile halka Referandum ’da ‘Evet’
dedirtme çabasında. Bunun karşısında da ‘Hayır’ dedirtmeye çalışanlar var.
Çok
önemli bir dönüm noktası bu referandum. Halkın çoğu henüz neye evet ve neye
hayır diyeceğini bilmiyor.
Eğer
bu ülkede Demokrasi var ise, nasıl Almanya’ya fikir özgürlüğümüzü engellemeye
çalıştı diye tepki gösteriyorsak, ülkemizde de fikir özgürlüğünü engellemeye
kalkmamalıyız.
BU
NEDENLE: ne ‘EVET’ i savunanlara ve ne de ‘HAYIR’ı ve neden HAYIR oyu
kullanılması gerektiğini anlatmaya çalışanlar baskı, tehdit ve engellemelere
maruz kalmamalı.
Milletin tahrik edilmesine cevaz verilmemeli
ve halkın iradesine herkes saygı göstermelidir.
Sandıklar
baskı altında açılmamalı. Devlet görevlileri bilhassa Doğu’da, Güney doğu ’da,
ufak il ve ilçelerde halkı baskı altına almamalıdır.
İktidar
Partisi tam bir Demokratik tutum içerisinde bu referandumu gerçekleştirmelidir.
Bu
başarılırsa, herkes de halkın iradesine saygı gösterir ve göstermelidir de.
Her
ne olursa olsun, bu ülke üzerinde yaşayan bizler, kardeşiz, birlikte yaşamaya
da mecburuz.
Suriyeli
bir bayanın karşısındaki Türk bayana söylediği söz çok önemlidir. Suriyeli
bayan demiş ki: “Siz çok aptalsınız” Böyle dediğinde Türk Bayan birden kızmış,
“Ne demek istiyorsun” demiş. Suriyeli bayan devam etmiş. “Evet aptalsınız, eğer
bizim yaşadığımız durumu siz yaşasa idiniz, sizin hiç birinizi biz ülkemize kabul
etmezdik. Sınırı kapatırdık. Siz bizleri kabul ettiniz, para verdiniz, iş
verdiniz. Sizden daha değerli vatandaş olduk, üstelik şimdi bizim yerimize siz
gidip orada savaşıyor ve ölüyorsunuz, bu aptallık değil de nedir.” Dediğinde
bizim Türk bayanın söyleyecek sözü kalmamış.
Şimdi
bu durumda bizler kuşku duymayalım da kimler duysun!
Herkesin
yapılacak referandumla neleri kazanıp neleri kaybedeceği konusunu iyi anlaması
gerek. Bu konuda tüm Tv.lerde ve bütün medyada hazırlanan Anayasa değişikliği
tüm maddeleri ile tek tek açıklanmalı ve Hükümet savunduğu Anayasa değişikliği
sonucunda neleri yapacağını çok açık ve net şekilde anlatmalıdır.
Ne
hayırcılar ve ne de evet çiler, vatan haini değildir. Hepsi bizim
vatandaşımızdır. Kim neye inanırsa ona göre oyunu verecektir. Saygı duymalı ve
hukukun üstünlüğüne inanmalıyız.
Emperyalist
güçlerin oyununa gelmemiz gerek.
"Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki
ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler.
Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim
sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır.
Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva
verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı
ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu." GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
SON
SÖZÜMÜZ:
ÜLKEMİZ
VE GELECEĞİMİZ İÇİN YAPILACAK REFERANDUMDAN NE ÇIKARSA ÇIKSIN; MİLLETİN
KARARININ HAKKIMIZDA HAYIRLARA VESİLE OLMASINI DİLEYELİM.
“8
MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” NEDENİYLE DE ÜLKEMDE YAŞAYAN TÜM KADINLARIMIZIN
KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLAR, YAŞAMLARININ HAYIRLI, SAĞLIKLI VE MUTLULUK İÇİNDE SÜRMESİNİ
DİLERİM.
06.03.2017
Zekeriya
Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com