19 Mayıs 2019 Pazar

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.



 TÜMER DİYOR Kİ:

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ
YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.

Sevgili okurlar, son 16 senedir, neler yaşadığımız ve hangi sözleri duyduğumuzu tekrarlamama gerek yok.
19 Mayıs 2019.
Atatürk’ün Samsuna çıktığı günün 100.cü yılı.
Bugünün mana ve önemini idrak edenler, Devlet erkanı da dahil Samsun’da buluştular.
Ne güzel değil mi?
Keşke devamı da gelebilse!
Birinci Dünya Harbinin bitişinden itibaren, Osmanlı’nın parçalanmasını ve yok edilmesini isteyen Emperyalist güçler son Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar.
Mondros ve Sevr anlaşmaları hayata geçirilmeye başladı.
İstanbul dâhil ülkenin birçok il ve ilçeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmeye başladı.
Yunan Askerleri İzmir'de
Osmanlı tabası olan halk ümmetti.
Emperyalist güçler amaçlarına erecekleri sevincini yaşamakta idiler.
Padişahım çok yaşa diyen bir milletten kahramanlık beklenemezdi.
Askerin silahları alınmış, halk yorgun, bitkin, çaresiz.
Padişah dâhil, Hükümet edenlerin çoğunluğu, Amerikan Mandası, İngiliz Sömürgesi olmaya niyetli.
Vatanını düşünmeyen, kendisini düşünen hainler ortalarda gezinmekte.
Tüm Dünyanın ve Osmanlının son padişahı ve vezirleri dâhil, birçok vatan hainlerinin tahmin edemeyecekleri Türkoğlu Türk Mustafa Kemal’i unutmuşlardı.
İçinde yıllardır bir ateş yanıyordu Mustafa Kemal’in.
Çünkü o daha çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın çöküşünü hissetmiş, “bu vatanı ben kurtara cam” diye düşünmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal’de Allah tarafından verilen ön görüş ve sezgi gücü vardı.
Osmanlı batıyor ve parçalanıp yok olacaktı. İstanbul’da durmanın âlemi yoktu.
Padişah’tan aldığı 9.Ordu Müfettişliği görevini alarak 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.
Samsun’dan ülkenin üzerini kaplayan kara bulutlar, doğan güneşle birlikte dağılacak, yok olacaklardı.
Ümmet olan bir halk yığını, Millet olmak için harekete geçti. Önderleri Mustafa Kemal onlara güven verdi.
Bitmiş, tükenmiş dedikleri Anadolu insanları, kadını, kızı, genci, ihtiyarı, çocuklar bile şahlandı ve ülkeden tüm düşmanları kovdular. İzmir’den Yunanlılar denize döküldüler.
Tüm Dünya şaşırmış, doğan güneşin parlaklığı altında gözleri kamaşmış, kulakları sağır olmuştu.
Osmanlı bitmiş, yerine 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni bir devler kurulmuştu.
1923 de ülke fakirdi. Okuma oranı çok düşük, kaliteli eleman sayısı yok denecek kadar azdı.
Anadolu’nun her yerinde değişik hastalıklar baş göstermiş, ilaç yok. Doktor yok, hemşire yoktu. Ebe sayısı çok azdı. Her doğan iki çocuktan biri ölüyordu.
Osmanlı’nın borcu da yeni kurulan devletin boynuna yüklenmişti.
Köylü karasabanla tarlasını sürmek zorunda idi. Traktör yoktu. Öküzü olmayanlar da tarlasını süremiyorlardı.
Üretim yok, halk Millet olmuştu ama fakir ve yoksuldu.
Ancak, Devletin başında bir dahi yönetici vardı.
Nasıl ki, yok olmakta olan bir ülkeyi kurtarmışsa, fakir ve yoksul olan bu milleti de müreffeh seviyeye getirecekti.
Aldığı tedbirler ve uygulanan politikalar ve de yapılan yenilikler ile çok kısa sürede, 15 yıl gibi bir zaman içerisinde, fabrikalar çoğaldı, dış borçlar ödendi, uçak bile ihraç etmeye başladık.
Atatürk, bağımsızlığın temelinin milli ekonomi ile mümkün olacağını biliyordu.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferlerin kalıcı olmayacağını, biliyordu. (1923, İzmir, a.g.e, C. II, s.111)
Köylü milletin efendisi olmalıydı. Köylü desteklenmeli, üretim artmalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomisi çöken bir milletin başka devletlerin boyunduruğu altına gireceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle de Ekonomiye çok önem vermiş, 15 yılda ülkenin kalkınmasını sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek ekonomik ve gerekse milli eğitim dâhil, iç ve dış politikalarını iyi anlayabilseydik ve uygulanabilse idi, herhalde bugün, soğan, patates, et dâhil, saman ithal eder duruma düşmez idik.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor.
Cumhuriyet kolay kazanılmamış ve bugünlere de kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyete sahip olan bir ülkede olduğumuz için bunun kıymetini bilmemiz gerek.
Kurtuluş savaşında bu ülkenin temelleri sağlam atılmıştır. Bu sağlam temeller üzerinde yükselmek mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Demiştir.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere, bizlerin görevi Cumhuriyeti yaşatmak ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktır.
Bu nedenle de iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberliğimizi bozmamamız gerek.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
 “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Tek yol vardır o da Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
 Bunu kimse unutmasın.
19.05.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder