Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2018 Cumartesi

TEK YOL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUDUR. Tümer Diyor ki!.. Gazeteci,Araştırmacı-Yazar, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
TEK YOL
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUDUR.
Sevgili okurlar; hiç kimsenin itiraz etmeye hakkı olmayan yol bu yoldur.
İçinde bulunduğumuz durum bellidir. Ülkenin kimler tarafından nasıl ve ne şekilde, bilinmez bir geleceğe doğru sürüklenmeye çalışıldığı bellidir.
Yıllardır içimizde besleyip, büyüttüğümüz vatan hainleri, dış mihrakların uydusuna girerek içeriden, ülkemizi parçalayıp, bölerek emperyalist devletlerin kucağına oturtmak istemekteler.
Bereketli topraklarımız sömürülmek, halkımız ezilmek ve yok edilmek istenmektedir.
En son ve en büyük tehlike de FET O’cuların yaptıkları hainlikler ile de meydana çıkmıştır.
Bu hainleri bugüne kadar besleyip büyüten, koruyup kollayan, yardım ve yataklık eden herkes suçlu ve vatan hainidir.
Bunlarla savaşan ve onları Devletin içerisinden temizlemeye çalışanlara yardım etmek de her vatanseverin görevi olmalıdır.
BU MELANETLERDEN KURTULMANIN TEK YOLU VARDIR, O DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUDUR.
600 yıldan fazla hüküm sürmüş Osmanlı devletinin 1. Dünya savaşının sonunda Mondros ve Sevr antlaşmaları sonucunda Anadolu toprakları emperyalist devletler tarafından işgal edilmiş, Türk milleti kıyım ve zulme uğramaya başlamıştı.
Yok, olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınan o dönemde Allahın bir lütuf’u olarak, Türk Milletini şaha kaldıran, korkusuzca gerek iç ve gerekse dış düşmanlara karşı koyarak, Anadolu insanını uyandıran, tek vücut olmalarını sağlayan Mustafa Kemal değil miydi?
O Mustafa Kemal, çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın yanlış politikalarını izlemiş, kendini yetiştirerek, ülkesini kurtarma planlarını yapmıştır.
Cesur yüreklidir. Karşısına çıkan tüm engelleri aşmasını bilmiş. Yılmamış, uğraşmış, karşısındakileri ikna etmiş, işgal altında yok olmaya mahkûm bir milleti şaha kaldırarak İstiklal savaşının kazanılmasına vesile olmuştur.
Yok, olan, parçalanan, Osmanlı Devletinin ismini değiştirerek, gene de Osmanlı’nın devamı sayılabilecek, ancak tek adamın idaresi değil, halkın iradesinin hâkim olabileceği Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasını sağlamıştır. (23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılmış, 29 Ekim 1923 de de Cumhuriyet ilan edilmiştir. )
Tek kişinin despot idaresi değil, halkın idaresini tesis etmiştir.
Hâkimiyeti tek kişiye vermemiş, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyerek, milleti ön plana çıkarmıştır.
Ayrı ayrı etnik gruplardan oluşan Anadolu halkını ayrıştırmak değil, birleştirmek yoluna giderek Ulus devletini oluşturmuştur.
Hangi ırktan, mezhepten, etnik kökenden olursan ol, NE MUTLU TÜRK’ÜM diyebiliyorsan, TÜRK’SÜN, bu vatan toprakları senin yurdun demiştir.
Türk Gençliğine hitap ederek:
“EY TÜRK GENÇLİĞİ, BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ VE TÜRK CUMHURİYETİNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR.” 
Diyerek Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmiştir. Bu emaneti yaparken de, kimseye muhtaç olmayın, senin muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur, diyerek, başkalarından medet umulmamasını tembihlemiştir.
Zira bir başkasından medet umar, yardım almayı istersen, mutlaka o kişiye taviz vermek zorunda kalırsın. Hele ki, yabancı devletler, senden taviz almadan, sana yardım etmezler.
Mustafa Kemal ulus devlet içerisinde Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Zaza, Arnavut, Alevi, Sünni, Şafi vs. ayırımı yapmamıştır.
Hep birlik olmayı, birlikte Anadolu toprakları üzerinde mutlu-huzurlu, kalkınmış, çağdaş bir devlet olarak yaşamayı arzu etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iç ve dış düşmanların hainlikleri karşısında da, Çanakkale’de, Dumlupınar’da, İstiklal Savaşında nasıl birlik ve beraberlik içerisinde mücadele edildiyse, gene aynı mücadeleyi bir olarak, diri olarak verilmesini istemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, ekonomik kalkınma dâhil, sanayide ve hemen her konuda proje üretmiş, ürettirmiş, görüş ve düşüncelerini söylemiştir.
Milli Eğitim Politikası ile aydın ve ileri görüşlü gençlerin yetiştirilmesini istemiştir.
Hep ileri, çağdaş ve kalkınmış bir toplum olunmasını, istemiştir. Bağnazlıktan, geri kalmışlıktan, kokuşmuş fikirlerden uzak durulmasını arzu etmiştir.
Hiçbir şekilde ne ortanın solu, ne de ortanın sağı, ne komünizm, ne sosyalizm, ne kapitalizm, ne faşizm ne o izm, ne de bu izm, lerden medet umulmaması gerek.
Bizim yolumuz yurtta sulh, dünyada sulh olan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu olmalıdır.
Temel Anayasamız bu olmalıdır. Değişen dünya koşullarına göre gerekirse uyarlanmalıdır.
İç ve dış politika onun temel kurallarına göre uyarlanmalıdır.
Atatürk demek vatan demektir. Vatanın bütünlüğü, korunması, halkın refahı, medeni insan olunması, hukukun üstünlüğü, adaletin eşit şartlarda uyarlanması, köylüye, işçiye, öğretmene, emekliye değer verilmesi, tüketen değil, üreten bir toplum olunması Atatürk’ün yoludur.
Komşuları ile iyi geçinen, komşularının vatanın topraklarından bir karışına dahi göz dikmelerine tahammül etmeyen, kendisinin de onların topraklarında gözü olmayan görüş ve düşüncede olan Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu tek yoldur.
Yurtta Sulh, Dünya’da sulh, diyerek Dünya devletlerinin birbirlerini sömürmeden, işgal etmeden, tam bağımsız yaşamasını isteyen yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
Çocuklara, kadınlara, gençlere, yaşlılara değer veren yol Mustafa Kemal’in yoludur.
Milli bir politika izlenmesi, dil, din birliği sağlanması, manevi gücün arttırılması, ahlaklı ve faziletli bir toplumun olmasını isteyen yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
Yerli malı, yurdun malı diyerek, üretimin artmasını, tüketimin azalmasını, dışa bağımlı değil, içe bağımlı olarak, kendi kendisine yetecek bir ülke olunmasını isteyen yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
“İstikbal göklerdedir” diyerek, göklere hâkim olunması işaretini veren ve havacılık sektörünü destekleyen, Mustafa Kemal’in yolu tek yoldur.
Ordusunun güçlü olmasını, emniyet güçlerinin halkın huzuru için mücadele etmesini isteyen yol Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
Kısaca; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’ün önderliğinde ulusal bağımsızlığını kazanmış, Cumhuriyeti kurmuş, saltanatı kaldırmış, hilafete son vermiş, ulusal birliği sağlamış, Hukuk ve eğitim gibi toplumsal alanlarda gerçekleştirdiği reformlarla çağdaş Türkiye Cumhuriyetini biçimlendirmiştir.
Ulusal sanayinin ve ekonominin gelişmesine öncülük etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin din ve devlet işlerini birbirinden ayıran Laik, Demokrat, bir devlet olarak yaşamasını isteyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yolu tek yoldur.
SON SÖZÜMÜZ:
Eğer bizler ülkemizin bağımsız ve kalkınmış bir ülke olmasını istiyorsak; Ne ortanın solu, ne de ortanın sağı, ne emperyalizm, ne de kapitalim, ne sosyalizm, ne de komünizm, ne de faşizm gibi başka arayışlar içerisinde olmamalıyız.
Bize yol gösteren, ışık tutan, geleceğimiz ile ilgili her konuda görüş ve düşüncelerini bizlere açıklayan, namuslu, dürüst, vatansever bir ulus olmamızı isteyen MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLU TEK YOLUMUZ OLMALIDIR.
13.01.2018
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com

17 Temmuz 2017 Pazartesi

“15 TEMMUZ 2017 DE, VATAN MI? DEVLET Mİ, HÜKÜMET Mİ, KURTARILDI?..” TÜMER DİYOR Kİ!... Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
“15 TEMMUZ 2016 DE, VATAN MI?
DEVLET Mİ, HÜKÜMET Mİ, KURTARILDI?..”
Sevgili okurlar,  15 Temmuz 2016 deki yaşanan olumsuzlukların üzerinden bir yıl geçti.
Yıllarca sinsi planlarla, karşılarındakileri aldatarak, kandırarak Askeriye’nin, Polisin, Mit’in ve devletin kurumlarının içerisine sızan vatan hainleri 15 Temmuz’da, birilerinin desteği ve himayesinde uyduruk bir darbe girişimine kalkarak, birçok vatandaşımızın ölümüne, birçok insanın da yaralanmalarına sebebiyet vermişlerdi.
Askerin içerisine sızmış FETO yanlılarının kalkıştıkları darbe girişimi başarılı olsa idi, bugün kim bilir hangi olumsuzlukları yaşayacaktık!
Allah’tan, halkın duyarlılığı ve askerimizin içerisinde bulunan vatansever ve milliyetçi, Atatürkçü komutanların sayesinde, alçak ve hain örgüt mensupları istediklerini elde edemedi.
Zamanında kandırıldıklarını söyleyen bazı siyasiler ve Hükümet üyeleri, şimdi FETO Terör örgütü ile mücadelesine devam etmektedir. Bu konuda hepimizin, herkesin Hükümete destek olması gerek.
Yaşanan bu darbe hareketi, halkın direnişi ve Ordu içerisindeki milliyetçi ve Atatürkçü komutanların duyarlı davranışları neticesinde son buldu.
Darbe başarılı olsa idi, ne olacaktı?
Başarılı olamadı, netice de neler oldu?
Kimler neden ve hangi amaç uğruna bu harekete kalktı?
Amerika’nın himayesi altında krallar gibi yaşayan Fettullah Gülenin kontrolünde ve himayesinde yapıldığı söylenen darbe harekâtı, FETO Terör örgütü olarak adlandırıldı.
Başımızda PKK Terör örgütü, IŞİD Terör örgütü gibi belalar var iken, bir de FETO Terör örgütü çıktı.
Gerçek şu ki, devletin içerisinde yapılanan FET O’cular hakikaten tam bir virüs gibi çok zararlı olmuşlardır. Bu hastalığın bünyeden atılması kolay olmasa gerek. Mikrop devletin tüm kademelerine sinsice sızmış.
Bu mikrobun yayılmasına sebep olanları da bulup, yargı önüne çıkarmak gerek.
Bunların amacı ne idi?
Siyasi ayağında kimler vardı?
Amerika neden halen Fettullah Gülen’i koruyor?
CIA ile beraber mi çalışıyorlar?
Yıllarca devlet içerisinde ki yapılanmalarına neden göz yumuldu?
Bu soruları çoğaltabiliriz. Bakalım soruların cevapları ne zaman alınacak?
Darbeler çeşitli şekillerde gerçekleşir.
Darbecilerin amacı; Devleti yıkmak, idareyi ele geçirmek, emniyet güçlerini emri altına alarak, halkı istediği gibi yönetmektir. Rant çok önemlidir. Kendinden olmayanı ezmek, yok etmek politikası güdülür. Halkın refahı değil, yandaşlarının refahı düşünülür.  
Darbe başarılı olursa, darbe kime karşı yapıldı ise onlar kıyıma uğrar. Darbe başarısız olursa da, darbeyi yapanlar ve ona yardım ve yataklık edenler cezalandırılırlar.
Darbeler savaş kazanmak değildir. Savaş düşmana karşı yapılır. Ölenler şehit, kalanlar gazidir.
Darbeler siyasi iktidarlara ve yönetimlere karşı yapılır.
İktidar olanları beğenmeyen güçler o’nu yıkarak, kendileri idareyi ele almak isterler.
Dış güçler de beğenmedikleri ve işlerine yaramadıkları diğer ülkelerin yönetim kadrosunu pasifize etmek ve kendisine teslim olacak, istediklerine hayır demeyecek bir yönetim kadrosunu başa getirmek isterler.
Bunun için de o ülkenin içerisindeki yandaşları ve satılmış kişiler ile iş birliği yaparak, içeriden de iktidar olan yönetimi yıkmaya çalışırlar. (Irak’ta bu yaşandı.)
Yıllardır Fettullah Gülen ve ekibi de birileri tarafından beslendi, büyütüldü, güçlendi, en önemli teşkilatlara yerleştirildi.
Peki, bunlara kimler sebep oldu?
Aldatıldık, kandırıldık, diyerek, zamanında Gülen’le sarmaş dolaş olanların da Gülen ve taraftarlarına hangi desteği verdikleri araştırılmalı ve soruşturulmalıdır.  
Bugün, Gülen’e selam verenler tutuklanıyor ise, 30-40 yıldır ona destek veren tüm siyasi kadrolar da hesap vermeliler.
Ayrıca; halen Gülen’i koruyan ve bağrında besleyen Amerika ile de hesaplaşmak gerek. Bugüne kadar CİA’nın kontrolünde ve onun himayesinde olmadığı ne malum?
Gülen denen kişi, bu denli organizatör olabilir mi?
Elindeki teknik aletleri nereden buldu?
Kim tedarik etti?
Dünyadaki yapılanmaları bir yana, Türkiye içerisindeki yapılanmalarının aklını kimden aldı? Ekonomik desteği nereden buldu? İstediği kişileri belli kadrolara kimlerin desteği ile getirtti?
O süper dinleme cihazları nı kendisi mi imal etti?
Sorulacak çok şey var.
Tarih,  yapılan darbenin hangi amaçla, kimlerin organizesi ile yapıldığını, mutlaka ileriki tarihlerde ortaya çıkaracaktır.
AK Parti, her olayı kendi lehine çevirmesini çok iyi biliyor.
AK Parti,  15 Temmuz harekâtını da çok iyi değerlendirdi. Ordu’nun elindeki tüm yetkileri aldı. Okullarını kapattı. Hastaneleri sivilleştirdi. OHAL’i ilan etti. Anayasa değişikliğini de yaptı.
Ordumuz, FETO’cu subaylardan mutlaka temizlenmeli.
Bu doğrudur.
Ordumuz Türk milletinin göz bebeğidir. Emir komuta zinciri ile hareket edilir. Asker, komutanının emrini yerine getirir. Bu olayda, en üstten emir’i kim vermiştir. Asıl suçlu odur. Yoksa zavallı erin FETO ile ilgisi olamaz. O emir kuludur. Bu nedenle, suçlu ile suçsuzlar iyi ayırt edilmeli. Tüm Ordu mensupları suçlanmamalı ve aşağılanmamalıdır.
Hayırlısı diyelim.
Yapacak bir şey yok!
Zaman geldiğinde kimler nerede hata yapmış ortaya çıkar ve herkes hesabını mutlaka öder.
Bu dünya’da ödeyemeyenler de öbür tarafta öderler herhalde!
Türk ordusu Mustafa Kemal Atatürk’e bağlı olduğu müddetçe güçlüdür.
Ordumuzun gücünü kaybetmesine göz yumulmamalıdır. .
Düşman bunu beklemektedir. Ortadoğu’nun şekillenmesi Türk ordusunun gücüne bağlıdır. Türk ordusu zayıf olursa, emperyalistler orta doğuyu istedikleri gibi şekillendireceklerdir.
15 Temmuz kutlamalarından sonra, 30 Ağustos Zafer Bayramı var önümüzde. 30 Ağustos Zafer bayramı da eskilere nazaran daha da görkemli kutlanıp, milli şuurun yükselmesi ile birlikte birlik ve beraberliğimiz perçinlenmelidir.
23 Nisanlar, 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar, 29 Ekimlerde ki bayramlarımız da bahane bulunmadan çok görkemli bir şekilde kutlanmalıdır. Dost ve düşman birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu görmelidir.
SON SÖZÜMÜZ:
UBUNTU 
(İyi İnsan; "İyi, namuslu, dürüst, adaletli, hakikatli, onurlu, sorumlu, hukuka sahip ve saygılı" İyi Vatandaş) 
Bu vatan tektir ve hepimizindir.
Bu topraklar üzerinde düşmanlar barınmamalı. Vatan bölünmemeli, bayrağımız gönderden indirilmemeli, ezanlar susmamalıdır.
Bayrağımıza, vatanımıza, milletimize, dilimize, dinimize, laik ve Demokrat Türkiye Cumhuriyetimize ihanet edenlerin de Allah cezasını verir inşallah.
Allah ülkemizi şer güçlerin kötü emellerinden korusun.
17.07.2017

28 Haziran 2017 Çarşamba

"BAYRAM BİTTİ, SEYRAN BAŞLADI", TÜMER DİYOR Kİ !... Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BAYRAM BİTTİ,
SEYRAN BAŞLADI!...
Sevgili okurlar, Bayram bitti, seyran başladı.
Bayramlar gelirken hayat duruyor. Herkes Bayramı düşünüyor ve borcu olan borcunu ödemiyor, alacaklılar alacağını alamıyor, herkes sadece kendisini düşünüyor, karşısındakinin ihtiyacı var mı yok mu, umurunda olmuyor.
Hele bir bayram geçsin, ondan sonra düşünürüz, diyerek konuları bayram ertesine atıyorlar.
Hayat duruyor.
Devlet memurları gevşedikçe gevşiyorlar, canları iş yapmak istemiyor.
Haramzadeler, fırsatları değerlendirip, cukkaları götürüp, kendisi ve ailesini en iyi otellerde veya tatil köylerinde tatillerini yaparak Bayramı güle güle git diye selamlıyorlar.
Bayramlar, kutsal günlerdir ya! Bazıları da günahlarını affettirebilmek için bol bol dua etmeye çalışırlar.
Ramazan Bayramı tutulan orucun bitiminde kutlanır. Oruç tutmak bol bol yemek değil, israftan kaçınarak, aile bütçesine katkıda bulunmaktır. Her aile Ramazan boyunca az yemek yer, az harcama yaparsa, ülke bolluğa kavuşur.
İyi de bizler öyle mi yapıyoruz?
Saraylarda, lüks otellerde iftar yemekleri vererek, evde aç kalacağız korkusu ile bol bol yiyecek alarak israfı daha da arttırmıyor muyuz?.
Adet haline gelen Çadırlarda fakir halka dağıtılan yemekleri pişiren yemek şirketleri de köşeyi dönüyorlar.
Bayramların ne tadı kaldı ne de tuzu.
Hiç birbirimizi aldatmayalım.
Zevksiz ve tatsız bayramlar yaşıyoruz. 
Bu bayramımız da öyle geçti.
Buna kimler sebep oluyor dersiniz?
Hepimiz, millet olarak,  suçluyuz.
Değerlerimize sahip çıkamıyoruz.
Başkalarını suçlamaktan vaz geçip kendimize yönelmeliyiz.
Öz eleştirinizi yapın. 
Bakalım kim suçlu?
Yanındaki komşuya selam vermekten imtina eden toplum, en yakınlarını ziyaret etmekten uzaklaşan, büyüklerine saygıyı unutan, hiç olmazsa bayramlarda gideyim ellerini öpeyim duygusunu yitiren bir toplum Bayram’ın kıymetini anlar mı?
Haram yiyerek, birbirini kazıklayarak, sahtekârlık yaparak, rüşvetle beslenen, adaletten uzak, mazlumları ezerek, ahlaki değerlerden uzaklaşan, dinden imandan uzaklaşan, dindar gözüküp, dini suiistimal eden, Müslüman’ın Müslüman’a eziyet ettiği, kafaların koparıldığı, kendi çıkarı uğruna başkalarını ezen, mahvına sebebiyet veren kişilerin çoğaldığı bir dünya’da hangi Bayramı neşe ve mutluluk içerisinde kutlayabiliriz.?
Hz. Enes:
-Ya Resûlullah! Dua et de Rabbim dualarımı kabul buyursun, demiştin, diye sorar.
Bakalım Peygamberimiz Hz. Enes’e ne demiş:
“Ey Enes! Yiyeceğini helalinden topla. Şayet helalinden yemekle iktifa edersen, duan kabul olur,” demiş. Sonra devam etmiş.
“Haram yiyenin duası kabul olmaz, ibadetleri boşa gider.”
“Haram yiyenin organları kendisine isyan eder.”
(Bunu anlayan kalmadı ki, aldırış bile etmiyorlar.)
“Haram kazanç mümine derttir.”
(Gerçek mümine dert olur. Sahte mümin bunları düşünmüyor maalesef.)
“Haram lokma ile beslenen vücut ancak cehennemin yakıtı olur.”
(Cehennem yakıttan mahrum kalmayacak demek ki!)
“Haram kazanç ateşe çeker.”
“Allah, midesinde haram lokma bulunan kimsenin ibadetini kabul etmez.”
(Haramzadeler, siz boş yere gösteriş için ibadet etmeyin, sizin ibadetiniz zaten kabul olmayacakmış.)
“Kazancının nereden geldiğine aldırış etmeyen kimseyi, Allah hangi kapıdan cehenneme atacağına aldırış etmez.”
(Cehennemin demek ki, o kadar çok kapısı var ki, hiç önemli değil, zebaniler tuttukları gibi kollarından haramzadeleri hangi kapı olursa olsun atacaklar cehennemin dibine.)
“Helâle hesap var, harama azap.”
“Haram lokma, neslin fesadını ve toplumun huzursuzluğunu netice vermektedir. Toplumu huzursuz eden anarşi, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve vahşetin altında yatan haram lokmadır.”
(Demek ki, Müslüman ülkelerin çoğu haram lokma yiyor ki, bütün bu belalar onların topraklarında zuhur ediyor.)
“Yalan, insanın rızkını azaltıp daraltır.”
Müslüman’ım diye geçinenler, bunları bilmiyorlar mı, ya da bilerek bu hataları yapmaya devam mı ediyorlar!
Dini para ile satanlar, dinimizi maddi çıkar amaçlı kullananlar öbür tarafa nasıl gideceklerini hiç düşünmüyorlar mı?
Hak yiyen, hukuk yiyen, adaletten uzaklaşan, haksızlık yapan, zavallı kişileri sürüm sürüm süründüren, devlete ve millete zarar veren, haram lokma yiyenler, nasıl öleceklerini, sonlarının nasıl olacaklarını hiç düşündüler mi?
DÜŞÜNME DUYGUSUNU YİTİREN, OKUMAYAN, ARAŞTIRMAYAN, DİN, DİL, KÜLTÜR VE TARİHTEN UZAKLAŞAN BİR TOPLUM MU OLDUK ACABA!
Siyasi ideolojilerle beyinler dumura uğradı, başkalarının acılarına karşı da duyarsız bir toplum olduk.
Toplum kutuplaştı. Dindarım diyenler, karşılarındakinin dini duygularını bilmeden, namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun diye onları düşman gibi görmeye başladılar.
Yalan söylemek, iftira atmak, karşısındakini terörist ilan etmek ve suçlamak adet haline geldi.
Adalet’i aramak ta suç oldu.
Ezmek, eziyet çektirmek, iftira atmak, insanlara keyif verir oldu.
Suçlu mu değil mi bilmeden insanları suçlamak, düşünmek, yazmak, her şey FETO veya PKK terör örgütüne bağlanmaya çalışılmakta.
Bu gece bir rüya gördüm. Ankara’da Yenimahalle belediyesi Ankara’dan ayrılmış, orası ayrı bir devlet olmuş. Allah Allah, bu nasıl iş diye şaşırıyorum. Eyvah diyorum, İstanbul’un her ilçesi Ankara kadar neredeyse. O zaman İstanbul’da 5 devlet oluşur. Felaket ülkemiz bölünüyor, parçalanıyor diye üzülüyorum.
Korkuyoruz, inanın korkuyor ve üzülüyoruz.
Bu canım güzel memleketim, mahvedilmek isteniyor?
İç ve dış düşmanlarımız bizleri bölüp, parçalamak, ülkemizi dolaylı yollarla işgal ederek, Türk Milletini köle haline getirmek istemekteler.
Neden, birlik olmuyoruz?
Neden sorunlarımızı akılcı yolla halletmiyoruz?
Neden devamlı kavga eder halde oluyoruz?
Neden tüm siyasi partiler bir araya gelerek ülkenin sorunlarını çözmeye çalışmıyor?
Neden kutuplaşma, bölünme, körükleniyor?
Neden laik ve Demokrat Devlet yapısından uzaklaşılmaya çalışılıyor?
Neden kindar ve dindar bir toplum yaratılmaya çalışılıyor?
Neden ahlaksızlık, suiistimal, çalma, çırpma, adam kayırma, memuru memura düşman etme, sen benden değilsen senin yaşamaya hakkın yoktur gibi topluma zarar veren durumlar artıyor ve körükleniyor?
SON SÖZÜMÜZ:
Din insanları doğru yola ileten, ahlaklı ve faziletli bir toplum olmamızı sağlayan, manevi bir güçtür. Din’de kötülük yoktur.
Allah Türk ve Müslüman milletleri Allah’ın yolundan ayırmasın, akıllarını başlarına alsınlar ve birbirlerini yiyeceklerine, birleşip düşmanlarına karşı mücadele etsinler.
Bu dünya kimseye baki değildir. Öbür tarafa giderken nasıl gideceğini düşün. Bizden söylemesi. Gerisi sana kalmış.
“BİR MİLLETİN AHLAK DEĞERİ, O MİLLETİN YÜKSELMESİNİ SAĞLAR.”
(M. Kemal Atatürk. )
Zekeriya TÜMER
27.06.2017
Ulusalhaber1881@gmail.com