ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ATATÜRK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Temmuz 2020 Perşembe

Müslüman Türkler ve tüm İslam aleminin Mübarek Bayramı Kutlu olsun


TÜMER DİYOR Kİ:
Korona belki bizi kurtarır. 

KURBAN OLAYIM SANA

Sevgili okurlar, günlerin nasıl hızlı bir şekilde geçtiğinin farkındasınızdır.
İşte İslam âleminin Mübarek saydığı bir gün daha geldi ve Kurban Bayramını kutlayacağız.
Kutlama dediysem de sakın, aman sakın büyüklere gidip el öpmeyin, konu komşu ziyareti yapmayın. Ağzınızdan maskeyi, elinizden cep telefonunu eksik etmeyin. Kutlama yapacaksanız, açın telefonu görüntülü görüntüsüz yakınlarınızın kutlayın bayramını olsun bitsin. 
Bu sene böyle, işinize gelirse.! 
Yoksa hııı Korona canınıza ot tıkar!
Adı üstünde Kurban Bayramı. Kurbanlık sayılan hayvanlar kesilecek, fakir ve fukaraya etleri dağıtılacak. (Ben etlerin yoksullara dağıtılacağından şüpheliyim. Bu kadar pahalı olan etleri neden dağıtsınlar, atarlar buzluğa, çıkarıp çıkarıp yerler.) 
Kurban Bayramının hikayesini  hemen hemen herkes biliyordur. Onun için ben burada anlatmayacağım. Hz. İbrahim Peygamberin, oğlunu kurban etmesi hikâyesi. (Bilmeyen Googleye sorsun, oradan öğrenir.)
Dünya’yı etkisi altına alan KORONA 19 virüsü de her gün binlerce kişinin canını alıyor. 
Dikkat edin devamlı da kendisine Kurban arıyor. Fırsatları hiç kaçırmıyor. Hemen ağzından, burnundan içeri giriveriyor. 
Bütün dünyada ALLAH’A inananlar toplumlar, bu mübarek günlerde hep birlikte dua etseler de Korona denen beladan insanlık kurtulsa.
Aklıma geldi, acaba diyorum şu İstanbul’da bulunan Ayasofya Kilisesi, şimdi Müslümanların Namaz kılmasına açıldı ya. Oraya gidip hepimiz namaz kılıp dualar etsek, Allah dualarımızı daha çabuk kabul ederek, bu Korona belasından kurtulur muyuz, diye düşünüyorum!..
Birde şunu düşünüyorum: 
Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u Bizans’tan aldı. 
Oh Ayasofya Kilisesi Müslüman Türklerin oldu. 
Ne güzel oldu. 
Sevinmiştik. 
Sonra ne oldu, 1920 de İstanbul Emperyalist güçler tarafından işgal edildi. Anadolu'nun birçok bölgeleri Fransız, İtalya, İngiliz ve Yunan askerleri tarafından işgal edildi, camilerimiz yıkıldı, kadınlarımızın, kızlarımızın ırzına geçildi. 
Ermenilerin azması ile de birçok masum insanlar bazen tek tek bazen de topluca katledildi. 
İşte bu duruma da ÜZÜLMÜŞTÜK.
Eğer Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde İstiklal savaşı kazanılmasaydı, bugün Ayasofya Cami olarak ibadete açılabilir miydi?
Bunu unutan bazı kişiler, geçmişe münhasır hiç hoş olmayan kelimeler söyleyerek, bir de Atatürk’e dil uzatarak, ortalığı germeye çalışmaktalar.
Acaba bunların amacı nedir?
Bilindiği üzere 1928’de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin harfleriyle yazılmış hali ile İSTANBUL uluslar arası kullanıma girdi. İstanbul kentin uluslar arası adı ilan edildikten sonra “KONSTANTİNOPOLİS” adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslar arası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurt dışından İstanbul’a gönderilen mektuplarda adres olarak “Kostantinopolis” (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı. Zaman içinde İstanbul adı ve bunun çeşitli  benzer yazılışları çoğu dünya dilinde yerini aldı.
Demek ki, İstiklal Savaşı kazanılmasaydı, Türkiye’nin Tapusu LOZAN SÖZLEŞMESİ ile tescil edilmese idi, İstanbul yoktu, Konstantinopolis Şehri vardı. Ayasofya’da eski haline döndürülerek Kilise olarak kalacaktı.
Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri, Atatürk’ün bizzat talimatları ile bazen de Atatürk’ün kendisi tarafından verilen para ile Yunan işgali sırasında yıkılan, yakılan, mahvedilen Camilerin yenilenmeleri, restore edilmeleri ve yeniden ibadete açılması sağlanmıştır. (Google de Ufak bir araştırma yapan bu bilgilere ulaşır.)
En önemlisi de bu Mübarek günde Atatürk’e dil uzatanlara da şunu demek isterim:
Keşke sizler de, bizler de Atatürk kadar İslam dinini iyi bilebilsek ve değerlendirebilsek.
Buyurun size Atatürk’ün Balıkesir Hutbesinde söylediklerini bir kez daha hatırlatalım.
Balıkesir Paşa camii 7 Şubat 1923
Mustafa Kemal Atatürk sürekli Anadolu'yu dolaşarak, halkının yanında olmuş, sorunlarını dinlemiş, Cumhuriyet’in kurulmasına yardımcı oldukları gibi korumalarını da istemiştir.
Nitekim 7 Şubat 1923 günü öğleyin Paşa Camii’nde okunan Mevlidden sonra minbere çıkarak yaptığı konuşmada da bu konulara değinmişti.
"Balıkesir Hutbesi" diye anılan bu konuşmasında "Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun" diyerek söze başladı ve kurulacak yeni devletin temel esasları ile devrimler ve cumhuriyete ışık tutan mesajlar verdi.
Atatürk, Zağnos Paşa Cami Hutbesin de cemaate şöyle seslenmiştir:

“ Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz  Efendimiz Hazretleri,  Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.
Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.
Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
İNŞALLAH BU SÖZLERİ OKUYANLAR, BUNDAN SONRA ATATÜRK’E DİL UZATMAZLAR, UZATIRLARSA DİLLERİ ŞİŞER BOĞAZLARINI TIKAR.
Bizler kim ne derse desin ne Müslümanlıktan ne de Atatürk’ün yolundan ayrılmayız.
Atatürk Anadolu’da yaşayan toplumların içerisinde azınlıkta olsalar diğer dinlerde ve inançlarda olanları bildiğinden Laiklik prensiplerini hayata geçirmiş ve Anadolu insanını bir arada tutmayı başarmıştır.
Şu gerçeği artık bütün insanların görmesi gerek. Korona virüsü bunu ispatladı. Korona denen virüs en tepede olan Yöneticiye de bulaşabiliyor, zengin, fakir ayırt etmiyor, herkesi alıp öbür tarafa götürebiliyor. 
Demek ki, hepimiz ölümlüyüz. Bu nedenle bırakalım ayrışmayı, didişmeyi, kavga etmeyi.
Birlik ve beraberlik içerisinde kimse kimseyi üzmesin, hakkını yemesin, hak, hukuk, adalet içerisinde insanca yaşamaya baksın. İktidar sahipleri de toplumun ekonomik refahı için, ülkenin kalkınması için mücadele etsin. 
BU VESİLE İLE MÜBAREK KURBAN BAYRAMINIZI KUTLAR ÜLKEM İÇİN, İNSANLIK İÇİN HUZUR VE MUTLU BİR YAŞAM DİLERİM.
30.07.2020
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com

NOT: E Ticaret mağazamızdan BOR ve KENEVİR'li tamamen doğal, sağlıklı, yasal izinleri alınmış BOR VE KENEVİR mucizesi ürünler alarak bize destek olabilirler.
Ürünleri temin edebileceğiniz Link:

 


19 Haziran 2017 Pazartesi

"BEN DE, ADALETİ ARIYORUM" - TÜMER DİYOR Kİ:, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
"BEN DE, ADALET'İ ARIYORUM"
ZEKERİYA TÜMER
Sevgili okurlar; 
AK Partinin açılımı nedir? 
“ADALET VE KALKINMA”
Son derece güzel iki kelime. Adaletli davranılacak, Adalet herkese eşit uygulanacak, adaletli toplumların kalkınması da kolay olacaktır. Kalkınma yolunda da hızla ilerleyeceklerini ifade eden iki sözcük.
Adalet’li uygulamalarda aksaklıklar söz konusu olduğu için; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu elinde ADALET Pankartı ile yollara düştü.
Rahmetli Süleyman Demirel, “yollar yürümekle aşınmaz” demişti. CHP Liderinin amacı da zaten yolları aşındırmak değil. Ülkede bozulan ve saygısını yitiren Adaletin yeniden tecelli etmesi için, dikkatleri çekmek.
Adaleti sadece CHP Lideri aramıyor. Benim yakın arkadaşım Gümrük Müşaviri İnci AKGÜN’de arıyor.
Adalet sadece Hukuk’ta, yani mahkemelerde aranmıyor, idari kademelerde de adalet aranıyor.
Gümrük Müşaviri İnci AKGÜN 77 yaşında, yalnız yaşayan bir bayan. Bir kızı ve bir tane de torunu var. Tüm amacı, torununu okutmak, memlekete yararlı bir insan olarak yetiştirmek. Gümrük Müşavirlik karnesini ithalat ve ihracat yapan bir şirkette değerlendirip, oradan üçbeş kuruş maaşına takviye gelir getirilmesini sağlamak. Bakanlık Müfettişlerinden birisi, Belgesinin elinden alınmasını idareye tavsiye etmiş. Merkez Disiplin Kurulu da bu konuda İnci Akgün’den savunma istemiş. Bu demektir ki, senin karnene el koyacam, seni ve şirketi çalıştırmayacam, batmanıza sebep olacam. Bu korku ile İnci Akgün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dahil, Başbakan’dan ve Gümrük Ticaret Bakanın’dan verdiği dilekçeler ile ADALET istiyor.
Zira, meslekten geçici de olsa men edilmesi ekmeği ile oynanması ve tüm gelirinin elinden alınması demek.
Yazdığı yazının son bölümünü burada yayınlamak istedim.
Diyor ki İnci AKGÜN: (SAYGIDEĞER CUMHURBAŞKANIM, BAŞBAKANIM VE BAKANIM. Lütfen yazım ekinde sizlere göndermiş olduğum savunmalarımı inceleyerek konuya eğilmenizi ve bu haksızlığa dur demenizi rica ediyorum.
Ben hırsız değilim, kaçakçı değilim, rüşvetçi değilim. Evim yok, arabam yok, malım mülküm yok. Tek sermayem emekli maaşım ve Müşavirlikten aldığım para. O para ile de torunumu okutmak zorundayım. Başkaca da bir amacım yok. 77 yaşında yaşayan, ancak halen açık öğretime devam eden, aklı ve bilinci yerinde, AK Partinin de Maltepe Şubesine kayıtlı, Adaletten ve Kalkınma’dan yana olan, Cumhuriyete bağlı bir kişiyim.
Siz büyüklerimden ricam, konunun incelenerek, Gümrük Müşavirlik Belgeme Merkez Disiplin Kurulu ile engel konulmamasını, Mahkeme neticesinin beklenmesini ki, bu konuda savcılık konuya takipsizlik vermiştir. En azından yapılan soruşturma ve suçlamalarda Mahkemeye intikal eden olaylarda Mahkeme sonuçlarının beklenerek ona göre kişilere disiplin cezası verilmesi hususunda da ilgililere gerekli talimatın verilmesini, benim belgeme de herhangi bir kısıtlama getirilmemesini saygılarımla arz ederim.)
ADALET NEDİR: 
Adalet “Adl” ve “adalet” kavramı İslam dininde, dini birer terim olarak, ifrat ile tefrit arasında orta yolda ilerlemek, hak yol üzerinde dosdoğru olmak, İslam dininde haram olan şeyleri terk etmek, farzları ise yerine getirmek, içi, dışı, özü, sözü, fiil ve davranışlar ile eşit olmak, haklı kişiye hakkını, haksız kişiye ise cezasını vermek. Suça ceza verirken eşit olmak, şirk, küfür, nifak ve zulmü terk etmek, anlamlarına gelmektedir.Adalet kelimesi genel manada verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder.
Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. (Nahl.16,90)
 Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka şeyleri Rablerine denk tutuyorlar. (En’am, 6/1).
Müslümanım diye geçinen ve Adaleti uygulayan kimselerin, yukarıdaki sözlere göre hareket etmesi gerekir.
Adaletli davranmak, kanun önünde eşit olmak gerekir.
Afaki ve tahmini suçlamalarla kişiler cezalandırılmamalı, ekmekleri ellerinden alınmamalıdır.
Gerçek şu ki; FETO denen bela ülkenin tüm kurumlarına zarar vermiştir.
Devletin içerisinde örgütlenen FETO’cuların temizlenmesinde elbette yarar vardır. Asıl temizlenme de siyasi kadrolar içerisinde yapılmalıdır. Boşalan bu kadroların yerini laik ve demokrat düşüncede olan liyakatlı kişiler bulunup atanmalıdır. Gerekirse emekli olanlar geçici bir süre göreve davet edilmelidir. Devletin temel yapısı sağlamlaştırılmalıdır.
SON SÖZÜMÜZ: ADALET’İ HEPİMİZ ARAMALI, BULMALI VE ADALETLİ DAVRANMAYI DA SADECE DEVLETİMİZDEN DEĞİL, TÜM FERTLERDEN VE KURUMLARI İDARE EDENLERDEN BEKLEMELİYİZ.
“Bir hükümet, ancak adalete dayanabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük her şey adaletle vardır.” 
“Herşey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine herşey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir.  Uygulayan, yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir. (1920 )” M.Kemal Atatürk.
Zekeriya Tümer
19.06.2017
Ulusalhaber1881@gmail.com

4 Nisan 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ !.. "BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ...." ULUSAL HABER & ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar,  Mardin’in Nusaybin ilçesinde şehit düşen Jandarma Kıdemli Çavuş İbrahim Akdemir’in eşi Seval Akdemir, yiğitçe ayakta durarak soysuzlara iyi bir ders vermiştir.
Seval Akdemir, kocasını öldürenlere şöyle seslenmiş: “Benim eşim Diyarbakırlı, ben Muşluyum, Babam Kürt, ben Kürt kızıyım. Ağlamayacağım, soysuzları sevindirmeyeceğiz. Onlar kalleş, Kürtlük davası değil, onların hepsi belirsiz. Ben eşime gitme dedim ama o olmaz dedi. Bu vatan aşkıdır, bu sevda başkadır, dedi. Orada benim gibileri yok mu Sevda, dedi. Eğer alnımızda yazılmışsa yaşayacaksınız, kaderimizi değiştiremezsin, dedi. Kurban olayım İbrahim’im. Ben seni çok sevdim. Emanetlerin başım gözüm üstüne. Ağlamayacağız, sevindirmeyeceğim onları. Allah bir daha onlara fırsat vermesin. Yıksınlar artık, yıkın, orada sivil halk yok, sivil halk orada kalır mı” diyerek,” Nusaybin’in yerle bir edilmesini de istemiş.
Seval’in içten haykırışı, tüm eşlerini kaybeden  kadınlarımızın yürekten haykırışı…
VATANA İHANET EDENLER MUTLAKA CEZALANDIRILMALI
Cumhuriyet rejimini yıkmak, ya da rejimin temel değerlerini ortadan kaldırmak amaçlı yapılan her eylem vatan hainliğidir. Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu eylemler vatan hainliğiyle eşdeğer tutulmuş ve bu suç en ağır ceza olan idam cezasıyla karşılık bulmuştur. Hıyanet-i Vataniye Kanunu bu bilgiler ışığında çıkarılmıştır.
12 Nisan 1991 tarihinde çıkarılan 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Mustafa Kemal döneminin ve cumhuriyetin ilk kanunlarından olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Kaldırılmış ancak yerine ikinci bir Vatana İhanet Kanunu’nu çıkarılmamıştır.
Derhal Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun içeriğinde belirtilen hususlar yeniden gündeme getirilmeli ve aynısı yeniden çıkarılmalıdır.
Hükümete, doğuda görev yapan kamu görevlilerine, Belediye Başkanlarına sormak gerek.
Tonlarca bombalar nereden geldi. Bunların gelmesine ve yollara, evlere yerleştirilmesine göz yumanlar kimler? Asıl hain ve vatan haini bu bombaların ülkenin içlerine sokulmasına, belirli yerlere yerleştirilmesine göz yumanlar değil midir?
Türk kızının, Kürt kızının eşlerinin ölmesine, çocuklarının yetim kalmasına sebebiyet verenler, vatan haini değil midir?
Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, rejimi değiştirmek, temel kuralları yerle bir etmek için çaba harcayanlar vatana ihanet etmiyorlar mı?
Çocukların ırzına geçen, kadınlara tacizlerde bulunan, Din adamı geçinen kişileri bir de korumaya çalışıyorsunuz, Müslüman olan bunları yapar mı? Bu Namussuz, şerefsiz insanlar korunur mu? Bunları savunanlar, siz hiç utanmıyor musunuz?
Reza Zarrab’ın 19 Mart’ta Amerika’da tutuklanması, Türkiye’de bazı kesimlerde panik yarattı.
Nedeni ise belli. Reza bey, bülbül gibi öterse, birçok pislikleri ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptığının açıklanması, elbette çok kişinin başını ağrıtacaktır.
Amerika Türkiye’deki idare ile oynamak mı istiyor acaba?
Amerika her halükarda Türkiye’ye istediğini yaptıracaktır. Kim ne derse desin, Türkiye’deki Siyasi kadrolar üzerinde Amerika’nın büyük etkisi ve baskısı olduğu bilinmektedir.
Önümüzdeki günlerde Reza Zarrab’ın kaderi belli olurken, Türkiye Cumhuriyet’in de görev yapan bazı kişilerin  kaderi  de belli olacaktır. 
Son söz:
Mustafa Kemal Atatürk, “Biz ne bolşeviğiz, ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.” Demiş ve dine olan saygısını belli etmiştir.
Gelecek nesil için de şunları önermiştir. “Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden en evvel; TÜRKİYE’NİN İSTİKLALİNE, kendi benliğine, MİLLİ ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Öğretebildik mi?
Anneler, babalar, bugüne kadar öğretmedi iseniz, hemen, bugünden itibaren Mustafa Kemal’in sözünü yerine getirmeye çalışın. Yoksa ileride çok pişman olursunuz.
Mustafa Kemal Atatürk; “Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aleti olarak kullanılamaz.” Demesine rağmen, bugün din de mezhep de siyaset aleti olarak o kadar güzel kullanılmaktadır ki, netice de okullar da tarikatlar, şeyhler okutulmaya başlar ise şaşırmamak gerek.
En büyük düşman yanı başımızda durmaktadır. Gerçek, din adamlarına Mustafa Kemal Atatürk’ün saygısı çok büyüktü. Bugün ise Laik’liği ve Cumhuriyeti ortadan kaldırarak, Atatürk’ün fikirlerini ve verdiği mücadeleleri tarihten silmeye çalışan bir grup elinden geleni yapmaktadır.
KADINLARIMIZ LAİK VE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN EN ÖNEMLİLERİDİR.
Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı 1934 de verilmiştir. Fransa 1944 de Japonya 1945 de, İtalya 1946 da, Çin 1947 de, İsviçre 1971 de ve Suudi Arabistan 2015 de vermiştir.
Türk kadınları, Atatürk’ün kıymetini halen anlayamadı iseniz, sizlere yuh olsun deriz. Mutlaka erkeğin kölesi mi olmak istiyorsunuz?
Sizlere seçme ve seçilme hakkını vererek, okumanızı, mevki sahibi olmanızı, ekonomiye katkıda bulunmanızı, işe girerek maaş alarak bağımsızlığınızı, onurunuzu kazanmanızı sağlayan Mustafa Kemal’in yolundan ayrılmanız, sizleri karanlığa gömer, bunu unutmayın.
Son pişmanlık fayda vermez. Laik ve Demokrat Cumhuriyete sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?
Türk milleti artık gaflet uykusundan uyanmalı ve ülkesine sahip çıkmalıdır.
Yeni hazırlanan Anayasa hareketinden ve Başkanlık sevdasından vaz geçilmeli, milleti bölmek değil, birleştirmenin yolları aranmalıdır.
Zekeriya Tümer
04.04.2016

1 Şubat 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ !... YAŞAMAYA VAR MISINIZ? & Zekeriya TÜMER

YAŞAMAYA VAR MISINIZ?...
Şimdi siz “yaşamaya var mısınız?” sözüne tepki göstereceksiniz haklı olarak.
Hangi yaşamak? Diyeceksiniz.
2016 yılına umutlarla girdik, zamlarla cebimizdeki para eridi gitti, diyeceksiniz.
Bütçe’de para kalmadığı söyleniyor, dış borçları ödeyemeyen devlet, yeni borçlar peşinde, Hükümet yaptığı zamlar ile de vatandaşın ekmeğine bile göz dikti, diyeceksiniz.
Hangi yaşamak.
Umudumuzu yitirmeye başladık, diye de hayıflanacaksınız.
Koskoca CHP’nin durumu da üzüyor değil mi sizleri. Atatürk’ün kurmuş olduğu partiden Milletvekili olan utanmaz, Atatürk’ün resmini duvarından indiriyor ve Dersimli Kemal tarafından ödüllendiriliyor. Elbette sizler bu durumu içinize sindiremiyor ve Dersimli Kemal’e kızıyorsunuz. Kızmayın, neden kızıyorsunuz, hiçbirinin diğerinden farkı yok ki, boş boş konuşuyorlar, icraata gelince tık yok.
AKP sinsi bir plan hazırlıyormuş. Neden acaba?
Nedeni, AKP’nin Başkanlık sistemini getirmek ve Anayasayı değiştirmek. Anayasa komisyonundan bir sonuç çıkmayacağını bildiklerinden mini bir paket hazırlayıp, Başkanlık sistemini HDP ve MHP’li bazı milletvekillerinin desteğiyle referanduma götürmekmiş.
Hiç merak etmeyin, bazı CHP Milletvekilleri de destek verir.
Anayasa’dan Türklük kavramı da çıkarılacakmış, buna MHP dur diyebilecek mi acaba. Ya CHP, onlar da der mi ki! 
Bülent Arınç demiş ki:” Hâkimler, tehdit ve talimatlarla karar veriyor.” İyi de Arınç beyefendi, bu talimatları kim veriyor, onu da açıklasana sıkıyorsa.
Rusya’ya ait 1 adet SU-34 uçağı Türkiye hava sahasını ihlal etmiş. Eyvahhh. Yoksa gene mi Rus Uçağını düşüreceğiz.
Rus savaş gemileri boğazdan geçmiş, Akdeniz’e açılmış.  Türkiye ile Rusya arasında havalar ısınıyor, savaş mı çıkacak yoksa!
Güvenlik kuvvetlerine roketli saldırı! 5 yaralı
Ölenler ve yaralananların sayısı her gün artarken, sabahları uyandığımızda acı haberler alırken,  mutlu ve huzurlu yaşamak kolay mı, diyeceksiniz.
Son günlerde 649 terörist öldürüldüğünü açıklamış Genelkurmay.
PKK nın Kökü kazınıyor mu dersiniz?
Bahçeli, kriz geçirdi, ama gene de MHP’nin başından ayrılmayacağım diyor. Sağlığı hiç önemli değil, koltuk daha kıymetli. Dersimli Kemal’de koltuğunu korumadı mı?
Başkalarına Diktatör bozuntusu derken, kendi partileri içerisindeki tutumlarına ne demeli!
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o kadar memnun ki, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun Başkanlıkları ellerinden gitmesin diye dua ediyor olmasın.
Böyle muhalefet partileri olduktan sonra, ben Başkan da olurum, Anayasayı da hem çiğner, hem de değiştiririm,  Kılıçdaroğlu ne derse desin, umurumda bile olmaz, onlar benim için çerez, diyordur,herhalde.
Sevgili okurlar, dertler bitmez. Sıkıntılara alışkın bu millet. Zor geçinen, ekmeğini başkalarına hizmet ederek kazanan, emeği çalınan, zamlar karşısında maaşı eriyen emekliler, köylüsü, işçisi, ellerini açarlar Allaha dua ederek rahatlarlar. Kırarlar soğanı, sıcak ekmeği bölerler ve yerler. Oh be bugünde karnımız doydu, deyip şükrederler ve çocuk yapmak için çaba harcarlar.
Televizyonda Seda Sayanın evlilik programını Bahçeli seyreder de ben neden seyretmiyeyim deyip, oturur dizi seyrederler.
Okumak yok, düşünmek yok, yazmak hiç yok.
Nasıl yazacağız, neyi eleştireceğiz, başımızı belaya mı sokacağız. Bize ne, gazeteciler yazsın, hapisleri boylasınlar. Fikirlerini, düşüncelerini söyleme, yazma kardeşim, sana mı düştü doğruları söylemek.
Ne diyor Arınç, Hakimler ve savcılar tehditle talimat alıyorlar, diyor.
Polisler de aynı değil mi?
Bu durumda ne Cumhurbaşkanını ve ne de Hükümeti eleştirmek olur mu? Sus ve konuşma.
En iyisi gelin biz bugün yaşamımıza bir başka gözle bakarak başlayalım.
Siz Güneşin sabah ilk ışıklarına ne zaman tanık oldunuz? Sabahın seher yelini vücudunuzda hiç hissettiniz mi?
Güneşin doğuşuyla beraber, kuşların cik cik öten seslerini en son ne zaman duydunuz.
Sabah uyandığınızda, gözlerinizi açtığınızda, Allah'a şükürler olsun, bu sabah da sağ salim, sağlıklı bir şekilde sabaha ulaştım, bugün özel bir gün, çünkü ben bugünde yaşıyorum, dediniz mi?
İnsan yaşamında sorunlar bitmez, sorunlar istenildikten sonra teker teker çözülür. Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünürsen, mutlaka sorunlarına bir çözüm yolu bulursun.
Gülümse hayata, sevgi ile bak etrafına, bırak dünya senin kahrını çeksin, sen dünyanın kahrını çekmeye çalışma, çekemezsin, altında kalır ezilirsin.
Hava soğuk olabilir, sıcak olabilir, yağışlı, rüzgarlı olabilir. Bırak nasıl isterse öyle olsun, kızma, üzülme, nasıl olsa geçecek ve eski haline dönecektir.
VEHBİ KOÇ & MUSTAFA KOÇ !..
Siz başlı başına bir yaşamsınız. Hayatta telafi edilemeyecek tek şey ölümdür. Bak, Vehbi Koç'un torunu Mustafa Koç’ta öldü. Dedesi Vehbi Koç da ölmüştü... Merak etme: sana, ülkene, vatanına, bayrağına, ihanet edenlerde öleceklerdir. 
Sular akacak ve mecrasını bulacaktır. 
Zaman geriye işlemez, ileriye gider. Her dakika kıymetlidir. Geriye dönüş yoktur.
Hayata öyle sarıl ki, kalp atışlarını tüm doğa duysun. Sevgini öyle dağıt ki, herkes seni sevsin.
Sabah evden çıkıp, akşam eve döndüğünde, tekrar şükret seni yaratan Allah'ına. Kazasız, belasız, sağ salim eve geldiğine, sevdiklerine kavuştuğuna şükret ve sevin.
Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın.
Senin varlığın bile özeldir.
31.01.2016
Zekeriya TÜMER

18 Ocak 2016 Pazartesi

DERSİMLİ KEMAL İÇ SAVAŞI KAZANIYOR DIŞ SAVAŞI KAYBEDİYOR, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
DERSİM'Lİ KEMAL,
İÇ SAVAŞI KAZANIYOR
DIŞ SAVAŞI KAYBEDİYOR
7 Haziran 2015 seçimlerinde biraz da olsa zaferle çıkan CHP, 1 Kasım 2015 seçimlerinde tuzağa düşerek, istediğini elde edemedi.
Parti içerisinde bir şeylerin yanlış gittiğine kanaat getirenler, baş kaldırdı ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin başlattığı hareketle CHP nin 35. Olağan Kurultayı yapıldı.
Muharrem İnce, geçmiş politik tecrübesi ile CHP’nin 35. ci Olağan Kurultayında fazla bir değişikliğin olamayacağını hissettiğinden, Başkan adaylığından çekilmişti.
CHP İzmir Milletvekili gazeteci kökenli Mustafa Balbay direndi.
CHP Genel Başkanlığına aday olan Balbay, yeterli imzayı bulamadı ve Başkanlığa da adaylığını koyamadı.
İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, “Delegelere, illere genel merkezimizden telefonlar edilerek, “Sakın Balbay’a imza vermeyin, ayıptır” diye ikazlar yapıldığını söylemişti.
Kemal Kılıçdaroğlu tek başına kaldı, aday oldu ve 990 oy alarak yeniden CHP’nin Genel Başkanı seçildi.
22 Mayıs 2010 tarihinde yapılan 33. Olağan CHP Kurultayında tek aday olarak girdiği seçimi kazanarak CHP nin 7. Genel Başkanı olmuştu.
Yenilen pehlivan güreşe doymazmış.
 Kılıçdaroğlu’da AKP karşısında ne yaparsa yapsın, başarı elde edemedi.
 Ancak, o koltuklar öyle rahat ki, kimse liderliği yakaladı mı bir daha  oturdukları koltuğu terk etmek istemiyorlar. Ettirmek de istemeyenler gereken desteklerini veriyorlar!
2010 yılından bu yana girdiği her seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu, umudunu yitirmiyor ve mutlaka AKP yi ve R.T.Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığından indirebilmeyi ümit ediyor.
İnsanlar hayal ettikleri müddetçe yaşarlar.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 9 Eylül 1923’te kurulmuştur. Benimsediği ilkeler, Atatürkçü, sosyal, Demokrat ve sosyal liberal görüşleri benimsemiştir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulup Cumhuriyet döneminin ilk siyasi partisidir. 1923 ten 1950’ye kadar aralıksız iktidarda kalmıştır.
Türkiye’de en uzun süre iktidarda bulunmuş siyasi parti olan Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak da anılır.
Ne yazık ki, 1950 den bu yana CHP güçlü olarak tek başına iktidara gelemedi.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başından gitmesi şu an mümkün değildir. Bu nedenle, artık kimse Kongre ile uğraşmasın. CHP’nin Atatürk’ün yolundan ayrılmaması ve o’nun ilkeleri doğrultusunda gereken çalışmaları yapması hususunda çaba göstersinler.
Kılıçdaroğlu CHP’nin 35.ci olağan kongresinde çarpıcı konulara değindi.
“Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bu ülkenin bağımsızlığını acıyla ve gözyaşıyla kurdular ve sağladılar. Biz de o iradenin sonuna kadar arkasında olacağız” demiş.
Keşke bu sözler aynen tutulsa. 
Halka gerçekler birebir anlatılabilse.
Kılıçdaroğlu; “Bu düzeni biz mübarek ellerimizle değiştireceğiz. Bizim görevimiz Türkiye’ye özgürlüğü getirmektir. Terör bir insanlık suçudur ve teröristler asla affedilmemelidir.” Diyerek, 78 milyon yurttaşa şu şekilde seslenmiştir. “Doğu ve güneydoğuda, kentler, ilçeler, köyler silah deposu haline getirilirken iktidarda kim vardı? Valilere, kaymakamlara “sakın dokunmayın” diye talimatı kim verdi?” diyerek halkın vicdanına seslenerek, vicdanlarının sorgulanmasını istemiştir. “Eğer siz bunları vicdanınızda sorgulayamazsanız bu hükümeti yeterince değerlendiremezsiniz. Akan kanın, gözyaşının, ölenlerin sivil olsun, şehit olsun tamamının sorumlusu mevcut iktidardır, yani AKP’dir.
Bu gerçeği herkesin bilmesini isterim” demiştir.
Kılıçdaroğlu, güzel söylüyorsun da, 78 milyonun çoğunun umurunda değil. Seçimlerde AKP İktidara geliyor ve şimdi de Anayasa değişimi ile birlikte Başkanlığı da getirmek istiyorlar.
Anayasa’dan Türk kelimesinin kaldırılması çalışmalarına bakalım sizin tavrınız ne olacak?
Diyorsun ki: “Parti devleti düzenine son verilecek, saydam ve hesap verebilir bir hukuk devleti kurulmalıdır”, “ CHP’nin kendisi dışındaki toplum kesimlerini de kucaklayarak vereceği “Özgürlükçü Demokrasi” mücadelesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni içinde bulunduğu çıkmazdan kurtaracak tek yoldur. Bu yol, siyasi iktidarın tek tipleştiren, kendisi gibi düşünmeyenleri suçlu ve hain ilan eden, çoğulculuğu reddeden uygulamalarına karşı, farklı kimliklerin barış ve kardeşlik ilkesine bağlı kalarak yaşamasını amaçlayan, yeni bir geleceğe Türkiye’yi ulaştıracaktır.” diyerek daha birçok gerçekleri dile getirmektesin.
Bunlar söylenirken, Parti Başkanlığını bırakmamak için de parti içerisinde her türlü tedbiri alıyorsun.
Şu sözüne de takıldım. Aileden başlayarak, hayatın her alanında ve devlette her türlü otoriterleşmeye son verilmelidir, demektesin.  AKP her kademeye kendi yandaşlarını atadı, sen iktidara geldiğinde, bunları nasıl temizleyeceksin. Sen yakınlarını veya sana öneride bulunanları atamayacak mısın?
Çankaya Belediye Başkanlığına eski Belediye Başkanı Doğan Taşdelenin oğlu Alper Taşdelen’i atamadın mı? Belediye Başkanlıkları babadan oğula geçerek mi devam edecek?
Siz parti Başkanlığınızdan ayrıldığınızda da aman oğlunuz gelmesin?
Parti Meclisi anahtar listesini neden yaptınız? Yani, parti devlet düzenine son verilecek diyorsun, kendin partin içerisinde ki düzeni koruyorsun. Diyorsun ki, örgüt benim dediklerimi seç, ben bunlarla çalışmak istiyorum, diyerek, zorluyorsun delegelerini.
CHP yönetimi ve Milletvekilleri önünüzde çok zor bir dönem var. Halka inin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan ayrılmayın. Halka güven verin. Henüz bu güven duygusunu millet duymuyor, sizlere inanmıyor.
Değişim deyip duruyorsunuz. Ne değişecek ve nasıl değişecek. Bunları da açıklayın millete.
Türkiye’nin CHP ye elbette ihtiyacı var. Ancak, bu ihtiyaç 1923 de ki ruha ihtiyaçtır. Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir ve düşüncelerinin uygulanması ve onun yolunda gidilmesi ihtiyacıdır.
“Yurtta barış, dünyada barış, ilkesi ekseninde, yayılmacı ve maceracı tuzaklara düşmeden, komşularla iyi ilişkileri esas alan, AB üyeliğini hedefleyen, inanç ve mezhep odaklı siyaseti dışlayan bir dış politika oluşturulmalıdır. Ülkenin her yerinde huzur ve barışın tesis edildiği, terör saldırıları karşısında vatandaşların can güvenliğinin sağlandığı, insan haklarına saygılı bir güvenlik politikası oluşturulmalıdır.” Demektesin.
CHP yönetimi ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, önünüzdeki seçimlerde iktidarı yakalayabilecek misiniz?
AKP iktidarının ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın amaçları ve niyetleri belli.
2023 yaklaşıyor. Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti devleti içte ve dışta barış içersinde ebediyete kadar devam edebilecek mi?
Gerçekten vatandaş olarak merak içerisindeyiz.
Biz verilen ve söylenen sözlerin takipçisiyiz ve başarılı olmanızı diliyoruz.
***
17.01.2015

22 Eylül 2015 Salı

İNANMAK İSTESEM DE İNANAMIYORUM; ALDATILMAK, KANDIRILMAK İSTEMİYORUZ...

TÜMER DİYOR Kİ!.., 
İNANMAK İSTESEM DE İNANAMIYORUM;
ALDATILMAK, KANDIRILMAK İSTEMİYORUZ...
Sevgili okurlar, son günlerde yaşadıklarımız meydanda.
PKK Terörü can aldıkça milli duygular şaha kalkmakta.
AÇILIM SAFSATASI VE ÇÖZÜM (ÇÖZÜLÜM) SÜRECİ KUMPASI
Daha önceleri açılım, diyerek, “aman PKK ya göz yumun, sakın silah çekmeyin, bırakın gelsinler, bırakın geçsinler” diyenler, bugün pişmanlık duygusu içerisindeler gibi gözüküyorlar.
Gerçekten öyle mi? Buna da inanmak bence biraz zor.
Halkı kandırmak, oyları almak peşindeler.
Enayiler kanar, gerçeği bilenler ve görenler kanmaz.
İnananlar var elbette, hem de çoook.
Bayrağımız askeriyenin direğinden indirildiğinde, PKK’ lılarca ve Ermenilerce  ayaklar altına alındığında, yakıldığında sesi çıkmayanlar, şimdi bayrağa sahip çıkmaya başladılar.
İnanalım mı?
Aptal mıyız ki biz inanalım!
Ergenekon, balyoz bahanesiyle, PKK ile mücadele eden ordu mensupları hapishanelere tıkıldığında, paralelciler bizi kandırmış diyerek suçu başkasının üstüne atanlar, şimdi milli kahraman olma sevdasındalar.
Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail, ajanları doğu ve güneydoğuda kol gezerken, gizli gizli PKK’ya silah ve mühimmat verirken ses çıkarmayanlar, (gerçi bugünde pek ses çıkaramıyorlar da, arada sırada da olsa kafa tutuyorlar gibi gözüküyorlar) neden üzerimizden çekin ellerinizi diyemiyorlar.
Daha önce Irak kan gölüne döndüğünde ülkemize sığınan Irak’lılara sahip çıktık, şimdi Suriyeliler ülkemizin her tarafına dağıldı. Çoğu perişan ve sokaklarda dileniyorlar. Denizlerde boğuluyorlar. Yollarda yürümekten perişanlıklar yaşıyorlar.  Bu insanlara acımaktan, kendi vatandaşlarımıza acıyamaz durumlara düştük.
Gerçekten mini mini yavrular aç susuz, anne ve babalar çaresiz, yaşam savaşı vermekteler. Kurban Bayramını nasıl kutlar bu zavallılar.
IŞİD’i insanların başına bela edenler de hiç utanma ve arlanma duygusu olmadığı gibi, vicdansız Avrupa da insanların ölümlerini seyretmekten zevk alıyorlar sanki!
Bizdeki İktidar mensuplarının ise tuzu kuru. Saraylarda, villalarda, köşklerde yaşanıyor, maddi sıkıntı çekilmiyor, devletin parası istenildiği gibi kullanılıyor, sonra da çıkıp kürsülere timsah gözyaşları dökülüyor, ah vah deniyor.
Kim inanır buna?
Hele ki; açılım bahanesi ile PKK palazlansın, bombaları yollara yerleştirsin, şehirlere sızsın, halkı canından bezdirsin. Asker, sivil demeden öldürmeye başlasın.
Asker, teröristlere saldırmak için izin istediğinde, sus, otur oturduğun yerde, çıkma kışlandan, densin.
Şimdi de teröre lanet mitingleri adı altında 1 Kasım seçimlerine yatırım yapılsın.
Bu millet bu kadar enayi mi ki kansın!
Artık hiçbir şeyi anlayamaz duruma düştük. Nasıl bir hırs ve ihtirastır.  Siyaset uğruna her şey mubah olabilir mi? Olamaz ve olmamalı.
7 Haziran’da ki seçimlerden sonra neden hükümet kurdurulmadı? Sebep belli.
Biz neden hükümetin kurdurulmadığını ve kurdurulmayacağını daha önceki yazılarımızda belirttik.
Ancak, anlamak istemeyen o kadar çok kişi var ki,  1 Kasım seçimlerinde bunu da göreceğiz.
1 Kasım’da eğer AKP 276 yı bulup hükümeti kuramaz ise, hiç merak etmeyin, aynen bu hükümet devam ettirilecek ve 6 ay sonra tekrar seçime gidilecektir.
Açılım, saçılım süreci uğruna askeri kışlasına sokan ve askerin emir almasını Valilere bırakan zihniyet, bugün “ayy, valla yanlış yapmışız” diyerek askere PKK yı temizleme görevini neyse ki verebildi.
Bu sefer asker kararlı.
İçeride odaklaşan şer güçlerini temizleyecek.
PKK’nın yaşam alanları daralıyor ve daha da daralacak. Ülkeyi terk etmek zorunda kalacaklar.
TÜM DÜNYA MİLLETLERİ ŞUNU BİLMELİDİR. TÜRK MİLLETİ SUSAR SUSAR VE YERİ GELDİĞİNDE ÜLKESİ, VATANI, MİLLETİ VE DİNİ İÇİN, KENETLEŞİR VE DÜŞMANINA DERSİNİ VERİR.
Türk’ü dünyadan silmek için tarih boyunca çalışılmıştır.
Silemezsiniz ve yok da edemezsiniz.
İçimizde çok hain var. Bunlar nasıl yetişti bunu da anlamak mümkün değil.
Maalesef, kanı bozuk, şahsiyeti bozuk, çıkar uğruna her şeyi yapabilecek tıynette olan çok insan yetiştirmiş bu ülke. 
Yaşadığı ülkenin ekmeğini yiyerek, nimetlerinden faydalanarak, o ülkeye ihanet eden şer odaklarına ve o odaklarda görev alan insanlara lanet okunmaz mı?
Osmanlı’nın yıkılma döneminde de vardı hainler. Osmanlı devletini İngilizlere, Amerikalılara, Fransızlara, hatta Yunanlılara teslim etmek isteyen vatan hainleri vardı.
Ama bir de Mustafa Kemal vardı. En önemlisi de Anadolu’da yaşayan ve ülkesinin boyunduruk altına alınmasına göz yummayan kahraman Türk Milliyetçisi bir halk vardı.
Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının etrafında tek vücut olundu ve İstiklal savaşı kazanıldı.
29 Ekim 1923 de kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni sizlerin yıkmaya, parçalamaya gücünüz yetmez.
Çekin pis ellerinizi üzerimizden.
Mustafa Kemal Atatürk Devletimizin temelini güçlü atmıştır. Onun fikirleri ve bizlere bıraktığı eserleri korunacak ve kollanacaktır. Buna da Türk milletinin gücü yeter.
Tek sıkıntımız, siyasiler. İktidar uğruna yanlışlıklar yapmakta ve sonra da pişman olmaktalar.
Ne yazık ki, alınan istikrarsız kararlar ülkeye zarar vermektedir.
PKK’ya ve göçmenlere harcanan paraların yanında bir de yapılan israflar ekonomimizin canlanmasını önlemektedir. 
Yatırım yapılamayan bir ülkede elbette işsizlik çoğalacak, dolar da 3 binleri aşacaktır. Enflasyonda tavan yapacaktır. Fakir halkta Allaha sığınacaktır.
Amerika’nın ve Avrupa’daki sömürgeci ülkelerin tek amaçları var. Türkler güçlenmesin, kalkınmasın ve bizlerin hâkimiyeti altında olsunlar, biz hem onları ve hem de Ortadoğu’daki topraklardaki bereketlerden yararlanalım.
Kendi ülke insanları refah yaşasın, Müslüman’lar gebersin. Düşünce bu.
Şunu sormamız gerek, hem iktidar partisine ve hem de muhalefet parti liderlerine.
Yaa bir kere basının karşısına,  TV.nin karşısına çıkın ve bizleri sömürmeye ve yok etmeye çalışan ülkelere kafa tutun. Mecliste kararlar alın.
Bakın herkes nasıl geri çekilecek.
Mübarek Kurban Bayramı geldi. Ramazan Bayramından sonra Kurban Bayramı gelir. Kurbanlar kesilir, Haç ziyareti yapılır. Fakire, fukaraya kesilen etler dağıtılır.
7 Haziran seçimlerinden sonra ülkemiz, genç, yiğit, kahraman evlatlarını kurban verdi. Yüreklerimizde acı, içimizde ki sızılar varken, Kurban Bayramını nasıl kutlarız. İçimiz kan ağlıyor, kan.
UYAN TÜRK EVLADI, UYAN!
DÜN, İNGİLİZ-YUNAN-FRANSIZ-İTALYAN VARDI KARŞINDA
BUGÜN İSE ONLARIN TORUNLARI!
DÜN, TOPRAĞINA GÖZ DİKTİLER
BUGÜN CUMHURİYETİ HEDEF ALDILAR,
ÜLKEYİ BÖLÜP PARÇALAMAK, KARDEŞİ KARDEŞE DÜŞMAN ETMEK İSTEMEKTELER.
ORTADOĞU’YU ŞEKİLLENDİRMEK, SINIRLARI YENİDEN ÇİZMEK, SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU
KURMAK İSTEMEKTELER.
UYAN ARTIK UYAN VE GERÇEKLERİ GÖR VE ÜLKENE, BAYRAĞINA, DİLİNE, DİNİNE SAHİP ÇIK., NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE....
***
(Bundan sonra daha fazla teröre kurban vermemek dileğiyle, Tüm Müslüman Türk Milletinin Kurban Bayramı kutlu olsun)
22.09.2015

8 Kasım 2014 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: ATAM UTANIYORUZ, SANA LAYIK OLAMADIK.

TÜMER DİYOR Kİ:
ATAM UTANIYORUZ, SANA LÂYIK OLAMADIK...
10 Kasım 1938 in üzerinden 76 yıl geçti.
2014 yılındayız.
Atam, Cumhuriyeti kurdun, laik ve demokrat bir Türkiye’yi bizlere emanet ettin. 
Atam, bıraktığın yerde değiliz şimdi, sana layık olamadık be Atam.
Bugünkü halimizi görsen, utanırdın ve yüzümüze tükürürdün Atam.
Vatan elden gidiyor, biz ise susuyoruz Atam.
Senin heykellerinin kafası koparılıyor, top yapıp oynanıyor, suratına çamur sıvanıyor, TV.ler de sana hakaretler ediliyor,
Bizler suskun ve üzgün, korkak bir vaziyette susuyoruz Atam.
Atam, dinci geçinen dinsizler çıktı ortaya, cahiller düştü peşlerine, cehaleti yok edemedik Atam.
Her günün sabahında, gamla, kederle uyandık Atam. Bugün hangi zamla karşılaşacağız diye bekledik.
Beklemekle geçti ömrümüz, çürüdük kederle gamla Atam.
Çıktı bir paralel yapı, soktu generalleri paşaları dama, çöktü askerimiz ordumuz,
Suskun ve üzgün seyrettik be Atam.
Yollar, metrolar, gökdelenler, hava alanları yapalım dedik, yolsuzluğu, rüşveti türettik,
Yandaşlar zengin oldu, bütçede para kalmadı, halkın cebi delindi, üzgün ve süzgün seyrettik Atam.
Hırsızlık, soysuzluk, yalan, dolan arttı, hesap soramadık ve soramıyoruz be Atam.
Devletin memurları ayrıştı, o benim memurum, yükselecek, bu senin memurun ezilecek düşüncesi yer etti,
Halk işini göremez oldu, Adalete güven duygusunu yitirdik Atam.
Kuruldu hayaller, verildi ümitler, bekledik ve aldatıldık gene de sustuk be Atam.
Teknoloji gelişti, dağlar delindi, yollar yapıldı, maden ocaklarımıza teknoloji girmedi ve çöktükçe çöktü,
Yıkıldıkça yıkıldı, göçüklerde genç madenciler hakkın rahmetine kavuştu, kader dedik, yazgı dedik, geride kalan çoluk çocuğu;
Açlığa yokluğa terk ettik, gene de seyrettik be Atam.
Açılım, maçılım, derken kaçalım diyeceğiz nerede ise, ülkemiz karıştı Atam.
Askerimiz, polisimiz, sivilimiz öldürülürken, onlar şehit oldu, şehitler ölmez, vatan bölünmez diye teselli
ederken kendi kendimizi, kandırdık,
Yanıldığımızı anladık, neredeyse vatan bölünecek, seyrediyoruz be Atam.
Hızımız yükseldi, kalkınıyoruz, gidiyoruz ileri derken, doldu ülkeme komşu milleti, açlık ve sefalet çoğaldı
şehirlerde,
Düştü herkes geçim derdine, vites arıza yaptı, geçmiyor ileri vitese.
Ama devletimizin parası çok be Atam.
Halk fakir olsun kimin umurunda, saraylar, köşkler, uçaklar, zırhlı araçlar devlet ricalinin emrinde Atam.
Atam sen korumasız gezerdin, halkın içerisine girer, vatandaşla dertleşirdin, şimdi 5 bin koruma ile geziliyor Atam.
Sen gittin gideli çilemiz bitmedi Atam.
Garip halkın bağrında güller açmadı.
Rüşvet yemeyenin kazancı kendisine yetmedi.
Çoluğumuza, çocuğumuza bir şey veremedik be Atam.
Geleceği gördün, yaptın ikazlarını, anlamadık, anlatamadık ve senin yolunda gidemedik Atam.
Özgürlüğü sundun,  çağdaş laikliğe vesile oldun, ibadet etmemizi sağladın, İstiklal Marşımızı
Yazdırdın, bütün sınırları kanınızla, canınızla çizdiniz, buna rağmen utanmayanlar çoğaldı be Atam.
Siz olmasaydınız ne Türklük kalırdı, ne Müslümanlık, Osmanlı teslim olmuş, İngilizler dört bir yanı sarmış, Yunan İzmir’e girmiş İtalyanlar, Fransızlar halkın ırzına geçerken, babalarının kim olacağını bilemeyecekti insanlar, buna rağmen gene de utanmıyorlar
Sana ve silah arkadaşlarına dil uzatıyorlar, bizler de seyrediyoruz be Atam.
Kırdın Sevr zincirini, Lozan belgesini imzaladın. Bu ülke Türkiye Cumhuriyeti Devleti oldu dedin, yaşatın ebediyete kadar,
 Birlik, beraberlik içerisinde yaşayın dedin, anlayamadık, anlayamıyoruz be Atam.
Yurtta barış, cihanda barış dedin. Tüm Dünya devletleri seni takdir ederken, seni takdir etmeyen cahil yobazlar çoğaldı be Atam.
Atam, gene de sen rahat uyu. Seni seven ve senin yolundan ayrılmayacak, fikir ve görüşlerini anlayan, milli ve dini duyguları tam bir kitle var.
Zamanı gelince onlar çağdaş, demokrat ve laik bir hükümeti oyları ile başa getireceklerdir.
Senin mekânın cennet bunu hissediyoruz, sen Allahın sevgili kullarındansın. 10 Kasım’da Müslüman Türk halkı sana ve silah arkadaşlarına
Ellerini göğe kaldırarak dualarını yapacaklardır.
Rahat uyu sen Atam, Rahat uyu.

20 Mayıs 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: "EN SON VE EN BÜYÜK RÜTBE VATANDAŞ OLMAKTIR!..."

TÜMER DİYOR Kİ:
VATANDAŞ
Mustafa Nevruz SINACI

KAYSERİ'DE
EN SON VE EN BÜYÜK RÜTBE "VATANDAŞ" OLMAKTIR!...
 Zekeriya TÜMER
İnsanlar, Devlet kademelerinde görev aldıklarında, bulundukları mevkiinin hep aynı kalacağını zannederler.
Görevler birileri tarafından verilir ve birileri tarafından da alınır.
Her ne olursan ol. Hangi görevde bulunursan bulun, her şeyin bir sonu vardır.
Başbakan olabilirsin, Cumhurbaşkanı olabilirsin, Bakan, Milletvekili, Müsteşar, General olabilirsin.
Hepsinin son bulacağı bir zaman gelir ve sen en üst rütbeye gelirsin de bu rütbenin en son ve en üst olduğunu anlayamazsın.
Çünkü şu an ki bulunduğun görev senin başını döndürmüştür.
Burada sizlere kıssadan hisse bir hikâye anlatmak istiyorum.
 Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali.
Vakti zamanında bir kasabaya Tuğgeneral rütbesinde bir paşa ziyarete gelir.
Kasabanın tek caddesinin bir köşesinden Kasabaya girer.
Paşayı gören esnaf, paşanın önünde eğilir, selam verir ve "buyurun paşam, bir çayımızı, kahvemizi için" diye ikramda bulunmak isterler.
Paşa "sağ olun" diye sohbet ederek yürümesini sürdürür.
 Memnundur Paşa herkesin önünde eğilip selam vermesine.
Yürürken sokağın ortasına oturmuş, nevalesini açmış yemeğini yiyen bir vatandaşın önüne gelir.
Yerde oturan Bektaşi hiç istifini bozmaz, ayağa kalkmaz, selam vermez.
 Buna sinirlenen paşa, hemen geri adımını atar ve adamın önünde dikilir.
Sorar Bektaşi'ye. "Be adam beni tanımadın mı, neden ayağa kalkıp selam vermiyorsun" der.
 Adamcağız şöyle kafasını kaldırır ve "siz kimsiniz" der.
Paşa, "tanımadın mı ben paşayım" der.
 Adam, olabilir, rütbeniz ne diye sorar.
Paşa, "Tuğgeneralim" diye cevap verir.
Adam devam eder, “ ee sonra ne olacaksın.”
 Paşa, sinirlenir ve ne olacağım, Tümgeneral der.
 Adam, “ee daha sonra,” der. Paşa saymaya başlar. Korgeneral, Orgeneral, olacağım der.
Bektaşi,” eee paşam, en son rütben ne olacak onu bana söyle, “der.
Paşa çıldırır, sinirlenir, “be hey adam, ne ola cam, en son emekli olup vatandaş ola cam,” der.
Bektaşi ısrarla sorar, “yani en son rütben vatandaş olman mı,” der.
 Paşa da “evet, en son emekli ola cam vatandaş ola cam,” der. Anladın mı diye de sorar.
Bektaşi hiç istifini bozmadan paşaya kafasını kaldırır ve şöyle hitap eder: "Paşa paşa, daha sen tuğgeneralsin, sonra tümgeneral, sonra korgeneral, sonra orgeneral olacaksın, en sonunda da vatandaş rütbesine geleceksin. Senin önünde o kadar çok sene var ki, vatandaş olabilmen için, ben ise daha senin yıllar sonra erişeceğin rütbedeyim, ben şu an vatandaşım, ben senden büyüğüm, ben sana değil sen bana selam vermelisin" der.
Paşa şaşırır ve “valla doğru söylüyorsun,” der, tak asker selamını verir ve uzaklaşır.
Bunu bizi yönetenlere, vatandaşa gaz sıkanlara, Halkı tekmeleyenlere, Tokat atanlara, dediğim dedik, astığım astık, benden büyük kimse yok diye böbürlenenlere atfediyorum.
Hangi görevde, hangi rütbede olursanız olun, neticede en son geleceğiniz nokta vatandaş olmaktır.
Neticede vatandaş olacaksınız, bunu unutmayın. En büyük rütbe budur.
 Bizler de devlete yıllarca hizmet ettik. Şimdi neredeyiz. Vatandaşız.
 Sizde olacaksınız.
Devletin omurgasını oluşturan kurumlarda görev yapanlar, sonunda emekli olup vatandaş olacaklarını unutmamalı.
Şu an ki görevleri vatandaşa hizmet etmektir, vatandaşa çile çektirmek, eziyet etmek değildir.
Vatandaşı korumaları ve adaletli davranmaları gerekir.
En büyük rütbe vatandaş olmaktır.
Demek ki; İlk önce en büyük rütbeye sahip olan vatandaşa selam vermek ve saygı göstermek gerek.
Yalan mı?

20.05.2014

8 Mart 2014 Cumartesi

Tümer Diyor ki: "Bugün Dünya Kadınlar günü..."

Tümer Diyor ki!...
Bugün; 
"Dünya Kadınlar günü"
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve kurtarıcısı, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk; Dünya daha hak, hakikate uyanmadan, henüz Avrupa kadın'ı insan verine bile koymazken, kadınlara verdiği değeri ve kadınlarımız hakkındaki sözlerini sizlere nakletmek ve iftiharla paylaşmak istiyorum.
Ey!.. Türk Kadınları!..
ATA'mızı iyi değerlendirin...
Ayrıca, bu gün Ülkemizin nerelere doğru sürüklendiğini anlamanız dileğiyle “Dünya Kadınlar Günü”nüzü kutlarım.
Zekeriya TÜMER, 8 Mart 2014, İstanbul
Atatürk'ün Kadın İle İlgili Sözleri:
Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
Kadının en büyük vazifesi analıktır! İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu vazifenin ehemmiyeti layıkıyla anlaşılır.
Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.

Dünyada her şey kadının eseridir.

Bizim dinimiz hiç bir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir! Allah'ın emrettiği şey erkek ve kadın Müslümanların ilim ve irfan edinmeleridir. Kadın ve erkek bu ilim ve irfanı aramak ve nerede bulursa oraya gitmek ve onunla mücehhez olmak mecburiyet'indedir.

Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.

Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.

Tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, kasabalarda pazar yerine giden, yumurta ve tavuğunu satan, ondan sonra kendisine gerekenleri bizzat satın alan, çalışmalarının hepsinde kocalarına yardımcı olan kadınlar!.. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi işten anlayanlara ve hesap yapanlara rastladım.

Din icabı olan tesettür, kadınların külfetini mucip ve adaba aykırı olmayacak basit şekilde olmalıdır. Tesettür şekli kadını hayatından, mevcudiyetinden tecrit edecek şekilde olmamalıdır!

Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.

Milletin kaynağı, toplumsal hayatın temeli olan kadın ancak faziletli olursa görevini yerine getirebilir.
Zaman ilerledikçe, ilim geliştikçe, medeniyet dev adımlarıyla yürüdükçe; hayatın, asrın bugünkü gereklerine göre evlat yetiştirme'nin güçlüklerini biliyoruz. Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye, eski devirlerdeki gibi basit değildir. Gerekli özellikleri taşıyan evlat yetiştirmek, pek çok özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu sebeple kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgin olmaya mecburdurlar!
Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!
Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de "iyi anne" olmalarıdır.
Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok; ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip donanmaktır! Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım.

Dünyada hiç bir milletin kadını "Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim," diyemez!

Bizim toplumumuz için ilim ve fen lazım ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi lazımdır.