Bayram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bayram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2022 Pazar

Gerçek Zafer Bayramı 30 Ağustos'ta kutlanmalı

 TÜMER DİYOR Kİ:

GERÇEK ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
Sevgili okurlar; 
Salı  günü 100.cü yılını kutlayacağımız 30 Ağustos Zafer Bayramı Türk Milletinin en güzel bayramı olarak kutlanmalı. 
Bütün evlerin camları, balkonları, sokak direkleri bayraklarla donatılmalı.
Halk coşku ve sevinçle bu bayramı kutlamalı. 
İç ve dış düşmanlarımıza karşı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içerisinde olduğunu, ülkemizi kimsenin işgal edemeyeceğini, bölünüp parçalanmayacağımızı bir kere daha 30 Ağustos Zafer Bayramında göstermeliyiz.
Neden mi?
Nedeni açık ve seçik belli değil mi?
1.Dünya savaşı sonunda koskoca denen Osmanlı İmparatorluğu çöktü, yok oldu. Osmanlının elinde kalan son topraklar da düşman devletler tarafından işgal edildi.
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür ve bağımsız olarak yaşama hakkımız son buluyordu.
Birinci Dünya savaşı imzalanan Mondros Mütarekesi ile son bulduğunda (30 Ekim 1918), mütareke imzalanmadan önce Osmanlı padişahlarından olan 5.Mehmet ölmüş, yerine 6.Mehmet (Vahdettin) geçmişti. (4Temmuz 1918) Mütarekeden sonra İttihat ve Terakki partisinin ileri gelenleri ülkeden kaçtılar. İtilaf devletleri İstanbul’a girdi.
Şimdi ülkenin durumuna bakalım:  
Osmanlı İmparatorluğu ne duruma düşmüş. Osmanlı’nın elinde kalan tek Anadolu kimler tarafından işgal edilmiş. İtilaf devletleri İstanbul’da.  İstanbul işgal altında. Düşman çizmeleri yolları çiğniyor. Düşman gemileri boğaza ve limanlara yerleşmiş.
19 Nisan 1919 Kars’ı Ermeniler işgal etmiş. 20 Nisan 1919, Ardahan’a Gürcüler yerleşmiş. 20 Nisan 1919, Antalya’ya İtalyanlar girmiş. 24 Nisan 1919; Yunanlılar İzmir’e çıkmış. 15 Mayıs 1919; Urfa, Antep, Maraş ve Adana ise Fransızlar tarafından işgal edilmişti.
Şaşkın Osmanlı Hükümeti bu durumda ne yapmayı planlıyordu? Planı düşmanlarla işbirliği yapıp, ya İngiliz, ya da Amerika mandası olmanın peşinde idiler.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi.
Hele ki, Türk milletinin öz be öz bir evladı vardı. Çocukluğundan beri, Osmanlı’nın yıkılışına tahammül edemeyen, yanlışlıkları görebilen, ileride bu ülkeyi ben kurtaracağım diye planlar yapan, Çanakkale kahramanı asker, Mustafa Kemal ülkesinin düşmanlar tarafından işgal edilmesini kabul etmesi mümkün olmayan yiğit bir kumandandı.
İşte bu kumandan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Anadolu halkı ile kucaklaştı. Onlara önder oldu. Güç verdi, şevk verdi Kurtuluş savaşını başlattı.
30 Ağustos 1922 tarihi Zafer destanının yazıldığı gündür. Türk milletini esir almak isteyen, ülkesini işgal ederek Türk milletini yok etmeye çalışan emperyalistlere karşı, kadınıyla, çocuğuyla, genci, ihtiyarı ve ordusu ile birlikte verdiği, bağımsızlığını, onurunu, şerefini kurtardığı gündür.
26 Ağustos 1922 de başlayıp 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in Başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni kutlamak herkesin hakkı olmalıdır. Bu bayram her şeye bedeldir. Çok ama çok görkemli bir şekilde kutlanmalıdır.
Büyük taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra da Yunan orduları 9 Eylül 1922’de İzmir’den denize döküldü ve İzmir’de Yunan işgalinden kurtarılarak, ülke düşmandan temizlendi.
Osmanlı’yı çökerterek, yok ederek, Türk milletinden yüzyılların intikamını almak isteyen emperyalistlere verilen son derstir 30 Ağustos Zafer Bayramı.
Şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız. Eğer, 30 Ağustos Zafer ile sonuçlanmasa idi, bugün ne minarelerimizde Ezan sesi duyabilirdik, ne de Türk Bayrağımız Gökyüzünde dalgalana bilirdi. Belki Türk Milleti tamamen yok olmazdı! Ancak, Anadolu’nun küçük bir yerinde, özgürlüğünden yoksun, başkalarının kölesi olarak yaşardı. 
Bu nu da hiçbir zaman unutmayalım.
Hain düşmanların, haksızca ve alçakça işgallerine “dur” diyen ve vatan evlatlarının, genç, yaşlı, kadını, kızanı, çocuklarıyla mücadele eden, kanlarıyla sulanan Anadolu toprakları üzerinde yaşayan bizler 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamayacak mıyız?
Elbette bütün ihtişamı ile kutlayarak, tüm dünyaya birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu, ülkemizi ne olursa olsun, kimsenin işgal etmesine, bölüp parçalanmasına müsaade etmeyeceğimizi, LAİK VE DEMOKRAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN SONSUZA KADAR devam etmesi için mücadele edeceğimizi, Bayrağımızın Gönderden indirilemeyeceğini, Minarelerimizden Ezan seslerinin susturulamayacağını, tüm dünyaya ispat etmeliyiz.
TÜM ULUSUMUZUN 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINI KUTLAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN SONSUZA KADAR YAŞAMASINI DİLERİM.
28.08.2022
Zekeriya Tümer

29 Ağustos 2021 Pazar

Zafer Bayamı kutlu olsun.


TÜMER DİYOR Kİ:

 

TARİH YAZILAN DESTANLARI UNUTMAZ

 

30 Ağustos bir kahramanlık destanıdır.

Yok olan bir ulusun, şahlanarak yeniden doğuşudur.

Ümmet olan halkın, millet oluşudur.

Bağımsızlığın, hürriyetin, hukukun, insanlığın temelidir.

İşgal altındaki Anadolu 30 Ağustos 1922 de Başkumandanlık Meydan Savaşını kazanıp, Yunanı denize dökmese idi; bizler bugünkü şartlarda yaşayabilecek miydik?

Bir ulusun doğduğu, vatanın düşmanlardan temizlendiği, düşmanlarının denize döküldüğü bu günü kutlamamak akla ve mantığa sığacak bir şey değildir!

Mustafa Kemal Atatürk’ün Allah'ın sevgili kulu olarak Türk Milletinin başına geçip, hem Türklüğü ve hem de İslami yeti kurtardığını, ülkeyi başarılı bir şekilde yönettiğini, ekonomik kalkınma sağladığını, bizim kaynaklarımızdan okuyarak anlayamıyorsanız, size burada bir büyük elçinin yazdıklarını yayınlayacam. 

Okuyun ve Atatürk’e dil uzatmaktan vaz geçin!...

Atatürk bu milletin kırmızı çizgisidir.

İster beğen, ister beğenme, ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız olan Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatamaz, hakaret edemezsiniz.

Bu Türklüğe, vatan sevgisine, Bayrak sevgisine, insanlığa ve Müslümanlığa sığmaz.

Sizlerin hakaretleri, aşağılamaları ne Mustafa Kemal Atatürk’ü küçültür, ne de bu ulusun Atatürk sevgisi yok olur.

Türk kimliğini taşıyanlar, bu kimliği sizlere veren Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Dünya devletleri Türkiye Cumhuriyetini tanıyorsa, bu tanıma Atatürk sayesinde olmuştur.

Sizler cebinizde TC. Pasaportu taşıyorsanız, o pasaport Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti sayesinde verilmiştir.

Devletin Tüm resmi Kadrolarında görev alanlar, özel ve tüzel kurumlarda, şirketlerde,  vakıflarda, derneklerde vs. çalışanlar, bu imkanı size Mustafa Kemal Atatürk sağladı. 

Hala mı inkar  ediyorsun?

Şimdi aşağıdaki yazıyı dikkatlice okumanızı tavsiye ederim.

İngiltere Büyükelçiliği Ankara,

25 Kasım 1938

Aziz Lordum,

1. Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşarı tarafından hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.

Hiç şüphesiz toplum bilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır.

Ancak bunların çok azı, Atatürk'ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim.

Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerin kine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur.

Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır.

Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi.

Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir.

Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong 'un Grey Wolf (Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçı bir enerjiye sahip ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır.

Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor olmayacaktır ancak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı buluyorum.

Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum.

Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir-

on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır.

Gerisi ayrıntıdan ibarettir;

sadece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok.

Bu enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden

önemli bir sayfa olarak yer almıştır.

Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum:

Bu da, Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi 

8. Atatürk'ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişkilerle karşılaşılmaktadır.

İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır.

Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevklere karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve önemiyle bağdaşmamaktadır.

Zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur.

(Kimi zaman toplum içinde de olsa) Özel hayatını tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır.

Sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hissetmenizi sağlayabilir;

sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da "yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evet efendimci" olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu.

Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu.

Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü.

Bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı.

Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak.

Bunun yanlış olacağı kanısındayım.

Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi.

Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.

Ancak Hitler ve Mussolini'nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.*

Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz.

Doğru ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu.

Olayların gidişi, Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir.

Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil.

Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik,

başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır.

 Atatürk'ten sonraki Cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra kurduğu rejimin sakince sürmesi bir kriterse evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı;

küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu, doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti;

işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi.

Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.

Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet'in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı

Imparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur.

Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti.

Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı.

O, Türk Milleti'ne hizmet ederken öldü.

Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır.

İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır 

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkarınız olduğumu bildirmekten şeref duyarım.

*Percy Loraine*

ŞİMDİ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINIZI KUTLAR, GELECEK NESİLLERİN LAİK, DEMOKRAT TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIKMASINI DİLERİM.

29.08.2021

Zekeriya TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com


20 Temmuz 2021 Salı

BAYRAMINIZ KUTLU, YAŞAMINIZ MUTLU OLSUN SAYIN OKURLARIM.

TÜMER DİYOR Kİ:

UYYY KURBAN OLAYIM SANA DAAA!

 

Kurban'ı Dinsel açıdan ele aldığımızda, aslında sadece Dinsel de değil, inançsal anlamda ele aldığımızda; bir buyruğun veya bir adağın yerine getirilmesi inancıdır.

İslamiyette, Allah rızası için, ibadet niyeti ile belirli günlerde cins, yaş ve vasıflarını dinimizin emrettiği ve tespit buyurduğu hayvanlardan birini kesmektir. Kurban, koyun, keçi, deve, sığır gibi hayvanlardan oluşur.

Kurban hemen hemen bütün dinlerin ana temalarından birini teşkil ettiği gibi çeşitli dillerde  bu kavramı ifade eden kelimelerin kök anlamlarında da kullanılır.  

Değişik toplumlarda, cahiliye dönemlerinde ve değişik inançlarda Tanrıya, ya da kutsal sayılan şeylere kurbanlar kesilirdi. Bunlar bazen insanlar da olabilirdi.

Japon dini Şintoizm’de kurban, tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak ve günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu.

Eski Çin’de tanrılara ve ölen ataların ruhlarını onları memnun etmek ve ilahi lütuflar elde etmek amacıyla evcil olan veya olmayan hayvanlar kurban edilirdi.

Önceleri yaygın olan insan kurbanına Konfüçyüz’le birlikte son verilmiştir.

Hinduizm’de kurban insanları kurtuluşa götüren yollardan biri olarak kabul edilmiştir.

Brahmanlar döneminde, kozmik gücü meydana getirdiğine inanılan ve yaratılışın sırrı, kainatın devamının anahtarı olarak kabul edilen kurban merasimi rahiplerin nezaretinde gerçekleştirilirmiş.

Mabed ibadetlerinin ortaya çıkışı ve Budizm, jainizm gibi yeni dinlerin muhalefeti sebebiyle (Hiçbir canlıyı öldürmemek) prensibi ve tenasüh inancı gereği artık canlı yaratıklar kurban edilmemektedir.

Yahudilikte Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak Kurban ibadetinin tarihi Hz.İbrahim’e kadar götürülmektedir.

Onun döneminde, sığır, davar, kumru, güvercin gibi hayvanlar Tanrı’ya sunulurdu.

Hz. İsa zamanındaki kurban uygulamaları Ah-i Atik’e dayandırılmak taysa da sonradan Hıristiyanlık’ta İsa’yı merkezileştiren farklı bir kurban anlayışı geliştirilmiştir.

KURBAN KELİMESİ TÜRKÇE'MİZDE  DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE VE VECİZ ANLAMLARDA DA KULLANILMAKTADIR.

Kişilerin durumuna göre, ya da gelişen ve yaşanan ortamlara göre KURBAN kelimesi kullanılmaktadır. Örneğin:

Yıllardır görmediği bir gencin büyüdüğünü gören, dayı, amca vs. “VAYY ASLAN GİBİ OLMUŞSUN, KURBAN OLSUN SANA …) derler.

 “Anan sana Kurban olsun yavrummm.”

“Kurbanlık koyun gibi bekleyip duruyorlar.”

“Muhakkak bir ihanete kurban gitmiştir.”

“Bizi Kurbanlık Koyun mu zannediyorlar”

“Bütün milleti Kurbanlık koyuna benzettiler.”

“Kurbaaan, nerede kaldın, sabahtan beri seni bekliyorum.”

“Çatma Kurban olayım çehreni ey nazlı hilal”

“Bu kızlar, kadınlar, beyaz kadın ticaretine kurban oldular.”

“Çocukları kurban seçtiler.”

“Gençlerimiz terörün Kurbanı oldular.”

Senin gibi adama kız verecem haaa, Ulan sana kızımı kurban ederim de vermem. Der, anne, baba da!

Kız bavulunu alır ve kaçar sevdiceğine, anne ve babasını sevdiği adama kurban eder.

Bunlar da olabiliyor.

BİRDE ŞARKILARDA GEÇEN KURBAN KELİMESİNE BAKALIM:

-          Bu can senden ayrılamaz kurban olduğum yar,

-          Çapkın edasına kurban olduğum,

-           O seven gönlüne kurban olduğum,

-          Yalan yeminine kurban olduğum

-          O tatlı nazına kurban olduğum,

-          Seni yaradana kurban olduğum,

-          Yaradana kurban, yaradana yaradana

-          Güzel naslarına kurban olduğum,

-          Bakışından süzülen işvene kurban olayım.

-          Kaşına, gözüne, bakışına kurban olayım.

Bu dünyayı, bu kainatı, insanları, hayvanları, bitkileri, yaradana Kurban olayım.

Yani bir gerçek var ki, bu dünya’da yaşayan herkes Kurban. İşte Korona denen virüs de insanları Kurbanlık koyun gibi avlıyor, kimse doğru dürüst bir şey yapamıyor.

AZİZ TÜRK MİLLETİNİN BU MÜBAREK KURBAN BAYRAMINI KUTLARKEN, BİRLİĞİMİZİN, DİRLİĞİMİZİN BOZULMAMASINI, HAK VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN DEVAM ETMESİNİ, YOKSULUN, ÇARESİZİN, MAZLUMUN AÇ VE AÇIK KALMAMASINI, BOLLUK VE BEREKETİN ARTARAK, İNSANCA, DOSTÇA, KARDEŞÇE MUTLU VE HUZURLU KURBAN EDİLMEDEN YAŞAMAMIZI YÜCE ALLAH'TAN DİLERİM.

BAYRAMINIZ KUTLU, YAŞAMINIZ MUTLU OLSUN SAYIN  OKURLARIM.

20.07.2021

Zekeriya Tümer

Ulusalhaber1881@gmail.com

29 Ekim 2020 Perşembe

Cumhuriyetimizin 97. yılı tüm Türk ulusuna kutlu olsun. Peki siz kimsiniz?

                              TÜMER DİYOR Kİ:

PEKİ SİZ KİMSİNİZ?

CUMHURİYET BENİM

CUMHURİYET SENSİN

CUMHURİYET BİZİZ

CUMHURİYET BİZİ BİZ YAPANDIR.

CUMHURİYET BİZİ MİLLET YAPANDIR. 

CUMHURİYET YOK OLMUŞLUKTAN, ÇAĞDAŞLIĞA VE KALKINMAYA ADIM ATMAKTIR. 

CUMHURİYET TEK YÜREK OLABİLMEKTİR.

CUMHURİYET KARDEŞÇE YAŞAMAKTIR. 

CUMHURİYET HAKTIR HUKUKTUR. ADALETTİR.

CUMHURİYET VATANA SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET KULA KULLUK ETMEMEKTİR. 

CUMHURİYET DEVRİMLERE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET BAYRAĞINA, DİLİNE DİNİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET LAİKLİĞE VE DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET YURT TOPRAKLARINA SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET MEDENİYET YOLUNDA İLERLEMEKTİR.

CUMHURİYET EŞİTLİKTİR.

CUMHURİYET ANLAYIŞTIR.

CUMHURİYET  BİRLİK VE BERABERLİK İÇERİSİNDE YAŞAMAKTIR.

CUMHURİYET  HOŞGÖRÜDÜR.

CUMHURİYET YAŞAMDIR. 

CUMHURİYET GELECEKTİR. 

CUMHURİYET AYDINLIĞA GİDEN YOLDUR.

CUMHURİYET  HÜRRİYETTİR

CUMHURİYET KADIN ERKEK EŞİTLİĞİDİR.

CUMHURİYET  ÖZGÜRCE YAŞAMAKTIR.

CUMHURİYET HERKESE EŞİT EĞİTİM HAKKIDIR.

CUMHURİYET DEMOKRASİDİR.

CUMHURİYET ÇAĞDAŞLIKTIR,

CUMHURİYET SANA VERDİĞİ KİMLİĞE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET NAMUSLU OLMAKTIR.

CUMHURİYET AHLAK DEMEKTİR.

CUMHURİYET FAZİLET DEMEKTİR. 

CUMHURİYET ÜRETKEN OLMAKTIR.

CUMHURİYET BAĞIMSIZLIĞINA VE ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET UMUT DEMEKTİR.

CUMHURİYET EMPERYALİZME DUR DEMEKTİR.

CUMHURİYET EGEMENLİK DEMEKTİR.

CUMHURİYET AKIL DEMEKTİR, İLİM DEMEKTİR, BİLİM DEMEKTİR.

CUMHURİYET YURTTA SULH, CİHANDA SULH DEMEKTİR.

CUMHURİYET İSTİKBAL DEMEKTİR.

CUMHURİYET KAZANDIĞIN TOPRAKLARI KAYBETMEMEK DEMEKTİR.

CUMHURİYET DEVLETİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET MİLLETİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

CUMHURİYET HAK-HUKUK-ADALET DEMEKTİR.

CUMHURİYET NE MUTLU TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM DİYEBİLMEKTİR. 

CUMHURİYET MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'E VE ONUN ESERLERİNE SAHİP ÇIKMAKTIR.

PEKİ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ KİMLİĞİNİ TAŞIMANA İZİN VEREN, CUMHURİYETE VE CUMHURİYETİN KAZANIMLARINA KARŞI ÇIKAN, TANIMAYAN, CUMHURİYETİ SANA KAZANDIRANLARA HAKARET EDEN;

SEN KİMSİN?

SİZ KİMSİNİZ? 

SİZİN KÖKÜNÜZ NE, SOYUNUZ, SOPUNUZ NE?

SİZ KİMSİNİZ? 

SİZ AŞAĞIDAKİ HARİTADA BELİRTİLDİĞİ GİBİ SEVR ANLAŞMASINA  EVET DİYEN, LOZAN ANLAŞMASI İLE BAĞIMSIZLIĞINA KAVUŞAN VATAN TOPRAKLARINDA  YAŞAMAK İSTEMEYEN, BAŞKASININ BOYUNDURUĞU ALTINDA YAŞAMAK İSTEYEN KİŞİ MİSİNİZ? 

SİZ KİMSİNİZ?


 

30 Temmuz 2020 Perşembe

Müslüman Türkler ve tüm İslam aleminin Mübarek Bayramı Kutlu olsun


TÜMER DİYOR Kİ:
Korona belki bizi kurtarır. 

KURBAN OLAYIM SANA

Sevgili okurlar, günlerin nasıl hızlı bir şekilde geçtiğinin farkındasınızdır.
İşte İslam âleminin Mübarek saydığı bir gün daha geldi ve Kurban Bayramını kutlayacağız.
Kutlama dediysem de sakın, aman sakın büyüklere gidip el öpmeyin, konu komşu ziyareti yapmayın. Ağzınızdan maskeyi, elinizden cep telefonunu eksik etmeyin. Kutlama yapacaksanız, açın telefonu görüntülü görüntüsüz yakınlarınızın kutlayın bayramını olsun bitsin. 
Bu sene böyle, işinize gelirse.! 
Yoksa hııı Korona canınıza ot tıkar!
Adı üstünde Kurban Bayramı. Kurbanlık sayılan hayvanlar kesilecek, fakir ve fukaraya etleri dağıtılacak. (Ben etlerin yoksullara dağıtılacağından şüpheliyim. Bu kadar pahalı olan etleri neden dağıtsınlar, atarlar buzluğa, çıkarıp çıkarıp yerler.) 
Kurban Bayramının hikayesini  hemen hemen herkes biliyordur. Onun için ben burada anlatmayacağım. Hz. İbrahim Peygamberin, oğlunu kurban etmesi hikâyesi. (Bilmeyen Googleye sorsun, oradan öğrenir.)
Dünya’yı etkisi altına alan KORONA 19 virüsü de her gün binlerce kişinin canını alıyor. 
Dikkat edin devamlı da kendisine Kurban arıyor. Fırsatları hiç kaçırmıyor. Hemen ağzından, burnundan içeri giriveriyor. 
Bütün dünyada ALLAH’A inananlar toplumlar, bu mübarek günlerde hep birlikte dua etseler de Korona denen beladan insanlık kurtulsa.
Aklıma geldi, acaba diyorum şu İstanbul’da bulunan Ayasofya Kilisesi, şimdi Müslümanların Namaz kılmasına açıldı ya. Oraya gidip hepimiz namaz kılıp dualar etsek, Allah dualarımızı daha çabuk kabul ederek, bu Korona belasından kurtulur muyuz, diye düşünüyorum!..
Birde şunu düşünüyorum: 
Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u Bizans’tan aldı. 
Oh Ayasofya Kilisesi Müslüman Türklerin oldu. 
Ne güzel oldu. 
Sevinmiştik. 
Sonra ne oldu, 1920 de İstanbul Emperyalist güçler tarafından işgal edildi. Anadolu'nun birçok bölgeleri Fransız, İtalya, İngiliz ve Yunan askerleri tarafından işgal edildi, camilerimiz yıkıldı, kadınlarımızın, kızlarımızın ırzına geçildi. 
Ermenilerin azması ile de birçok masum insanlar bazen tek tek bazen de topluca katledildi. 
İşte bu duruma da ÜZÜLMÜŞTÜK.
Eğer Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde İstiklal savaşı kazanılmasaydı, bugün Ayasofya Cami olarak ibadete açılabilir miydi?
Bunu unutan bazı kişiler, geçmişe münhasır hiç hoş olmayan kelimeler söyleyerek, bir de Atatürk’e dil uzatarak, ortalığı germeye çalışmaktalar.
Acaba bunların amacı nedir?
Bilindiği üzere 1928’de Latin harflerine geçilmesi sonrası, kentin Türkçe adının Latin harfleriyle yazılmış hali ile İSTANBUL uluslar arası kullanıma girdi. İstanbul kentin uluslar arası adı ilan edildikten sonra “KONSTANTİNOPOLİS” adının mektuplarda veya diğer yazışmalarda ve uluslar arası alanlarda kullanılması yasaklandı. Örneğin yurt dışından İstanbul’a gönderilen mektuplarda adres olarak “Kostantinopolis” (yanında İstanbul yazsa bile) yazıldıysa bu mektuplar geri gönderilmeye başlandı. Zaman içinde İstanbul adı ve bunun çeşitli  benzer yazılışları çoğu dünya dilinde yerini aldı.
Demek ki, İstiklal Savaşı kazanılmasaydı, Türkiye’nin Tapusu LOZAN SÖZLEŞMESİ ile tescil edilmese idi, İstanbul yoktu, Konstantinopolis Şehri vardı. Ayasofya’da eski haline döndürülerek Kilise olarak kalacaktı.
Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri, Atatürk’ün bizzat talimatları ile bazen de Atatürk’ün kendisi tarafından verilen para ile Yunan işgali sırasında yıkılan, yakılan, mahvedilen Camilerin yenilenmeleri, restore edilmeleri ve yeniden ibadete açılması sağlanmıştır. (Google de Ufak bir araştırma yapan bu bilgilere ulaşır.)
En önemlisi de bu Mübarek günde Atatürk’e dil uzatanlara da şunu demek isterim:
Keşke sizler de, bizler de Atatürk kadar İslam dinini iyi bilebilsek ve değerlendirebilsek.
Buyurun size Atatürk’ün Balıkesir Hutbesinde söylediklerini bir kez daha hatırlatalım.
Balıkesir Paşa camii 7 Şubat 1923
Mustafa Kemal Atatürk sürekli Anadolu'yu dolaşarak, halkının yanında olmuş, sorunlarını dinlemiş, Cumhuriyet’in kurulmasına yardımcı oldukları gibi korumalarını da istemiştir.
Nitekim 7 Şubat 1923 günü öğleyin Paşa Camii’nde okunan Mevlidden sonra minbere çıkarak yaptığı konuşmada da bu konulara değinmişti.
"Balıkesir Hutbesi" diye anılan bu konuşmasında "Allah birdir, şanı büyüktür. Allah’ın selameti, atıfeti ve hayrı üzerinize olsun" diyerek söze başladı ve kurulacak yeni devletin temel esasları ile devrimler ve cumhuriyete ışık tutan mesajlar verdi.
Atatürk, Zağnos Paşa Cami Hutbesin de cemaate şöyle seslenmiştir:

“ Ey millet! Allah birdir, şanı büyüktür. Allah'ın selâmeti, sevgi ve iyiliği üzerinize olsun. Peygamberimiz  Efendimiz Hazretleri,  Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dinî hakikatleri tebliğe memur edilmiş ve resul olmuştur. Temel nizamı, hepimizin bildiği Kur'ân-ı Azimüşşan'daki açık ve kesin hükümlerdir.
İnsanlara manevi mutluluk vermiş olan dinimiz, son dindir, mükemmel dindir. Çünkü dinimiz; akla, mantığa ve gerçeklere tamamen uymakta ve uygun gelmektedir. Eğer akla, mantığa ve gerçeklere uymamış olsa idi bununla diğer ilâhî tabiat kanunları arasında birbirine zıtlık olması gerekirdi. Çünkü bütün tabiat kanunlarını yapan Cenab-ı Hak'tır.
Arkadaşlar! Cenab-ı Peygamber çalışmalarında iki yere, iki eve sahipti. Biri kendi evi, diğeri Allah'ın evi idi. Millet işlerini Allah'ın evinde yapardı. Hazret-i peygamber'in mübarek yollarını takip ederek bu dakikada milletimize ve milletimizin şimdiki ve geleceğine ait konuları görüşmek maksadıyla bu kutsal yerde, Allah'ın huzurunda bulunuyoruz. Beni bu şerefe kavuşturan Balıkesir'in dindar ve kahraman insanlarıdır. Bundan dolayı çok memnunum. Bu vesile ile büyük bir sevaba nail olacağımı ümit ediyorum.
Efendiler! Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler, söylenenleri dinleme ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılması lazım geldiğini düşünmek, yani birbirimizin görüş ve düşüncelerini almak için yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zihninin başlı başına faaliyette bulunması lâzımdır. İşte biz de burada din ve dünya için, geleceğimiz için her şeyden önce hâkimiyetimiz için neler düşündüğümüzü meydana koyalım.
Ben yalnız kendi düşüncemi söylemek istemiyorum. Hepinizin düşüncelerini anlamak istiyorum. Millî emeller, millî irade yalnız bir şahsın düşünmesinden değil, millet fertlerinin tamamının arzularının, emellerinin birleşmesinden ibarettir. Bundan dolayı benden ne öğrenmek, ne sormak istiyorsanız serbestçe sormanızı rica ederim.
İNŞALLAH BU SÖZLERİ OKUYANLAR, BUNDAN SONRA ATATÜRK’E DİL UZATMAZLAR, UZATIRLARSA DİLLERİ ŞİŞER BOĞAZLARINI TIKAR.
Bizler kim ne derse desin ne Müslümanlıktan ne de Atatürk’ün yolundan ayrılmayız.
Atatürk Anadolu’da yaşayan toplumların içerisinde azınlıkta olsalar diğer dinlerde ve inançlarda olanları bildiğinden Laiklik prensiplerini hayata geçirmiş ve Anadolu insanını bir arada tutmayı başarmıştır.
Şu gerçeği artık bütün insanların görmesi gerek. Korona virüsü bunu ispatladı. Korona denen virüs en tepede olan Yöneticiye de bulaşabiliyor, zengin, fakir ayırt etmiyor, herkesi alıp öbür tarafa götürebiliyor. 
Demek ki, hepimiz ölümlüyüz. Bu nedenle bırakalım ayrışmayı, didişmeyi, kavga etmeyi.
Birlik ve beraberlik içerisinde kimse kimseyi üzmesin, hakkını yemesin, hak, hukuk, adalet içerisinde insanca yaşamaya baksın. İktidar sahipleri de toplumun ekonomik refahı için, ülkenin kalkınması için mücadele etsin. 
BU VESİLE İLE MÜBAREK KURBAN BAYRAMINIZI KUTLAR ÜLKEM İÇİN, İNSANLIK İÇİN HUZUR VE MUTLU BİR YAŞAM DİLERİM.
30.07.2020
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com

NOT: E Ticaret mağazamızdan BOR ve KENEVİR'li tamamen doğal, sağlıklı, yasal izinleri alınmış BOR VE KENEVİR mucizesi ürünler alarak bize destek olabilirler.
Ürünleri temin edebileceğiniz Link:

 


9 Temmuz 2016 Cumartesi

"BAYRAM BİTTİ SEYRAN BAŞLADI", TÜMER DİYOR Kİ: (Ulusal Haber & Ulusal Ajans) ZEKERİYA TÜMER

ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com
TÜMER DİYOR Kİ:
BAYRAM BİTTİ
SEYRAN BAŞLADI
Sevgili okurlar, bizde Bayramlar hep umuda yönelik olur. Temenniler yapılır.
Bayramın uzun olması, parası olanların tatile çıkmalarını sağladı.
 Dinlendiler mi dersiniz?
Bana göre ne dinlenmesi, tatilleri burunlarından geldi. Trafikte çektikleri sıkıntılar, kazalar, yaralanmalar neticesinde yaptıkları tatil zindan oldu.
En güzeli Bayramlarda evinden çıkmamak.
Şehirler tenhalaşıyor, istediğin gibi rahat rahat gezebiliyorsun. Bundan daha güzeli var mı?
Bayram sonu ülkemizin geleceğinin nasıl olacağını merak etmeye başladık.
Bütün yapılan dualar, öneriler, temenniler hepsi boşa gidecek bence!
Neden mi?
Değişen bir şey yok.
Terör belası, Atatürk Hava Limanına kadar girdi bayramda.
Bunlar daha iyi günler.
Büyük şehirler tehlike altında.
Nereden, nasıl geleceği belli olmayan canlı bombalar ölüm saçmaya devam edecekler.
Bunların bu kadar azmalarının sebepleri meydanda!
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN SAVCILARINI TANIMIYORUZ.
HDP liler devleti yok sayıyorlar. Devletin savcılarına ifade vermiyorlar. Bu demektir ki, ben Türkiye Cumhuriyeti Savcılarını tanımıyorum.
Zaten doğudakilerin çoğu tanımıyor. Ne vergi veriyorlar, ne de elektrik, su parası ödüyorlar. Bu devlete vergi de verilmez, ödeme de yapılmaz düşüncesi hâkim.
Bu tarz direnme, mutlaka sıkıntı yaratacaktır. Ayrışma ve kargaşaya sebebiyet verecektir.
GİTMEM DE GİTMEM
Bahçeli bütün gücü ile AKP’ nin de desteği ile MHP’ nin başından gitmemek için direniyor. Direnmeye de devam edecek. MHP iyice çöksün ve MHP’ nin oyları AKP ye kaysın. AKP bir baskın erken seçimde 400 milletvekilini alsın. Alsın ki, Recep Tayyip Erdoğan ülkenin başına başkan olarak otursun. Bahçeli’de herhalde yardımcısı olur.
BİZ İKTİDARIZ, 
HER ŞEYİ YAPARIZ!...
AKP bütün gücü ile uğraşmasına devam edecek. Kendilerinden hesap sorulmaması ve iktidardan gitmemeleri için, ellerinden ne geliyorsa yapacaklar.
Kindar ve Dindar bir toplum yetiştirdiler. AKP li gençler ve bazı kişiler, kendi düşüncelerinden olmayan tüm kişilere saldırmaya başladılar. Bu saldırılar daha da artacak. Böylece kutuplaşmalar da arttıkça artacak.
Bir taraftan teröristler, diğer taraftan da, bizden olanlar veya olmayanlar diye ayrışmalar, bölünmeler ve kavgalar.
Bunların son bulabilmesi için Başkanlık sisteminin gelmesi gerek. Anayasanın değişmesi gerek. Türk kimliğinin ortadan kalkması gerek, diye de AKP ve yandaşları halkın beynini yıkama politikasını bütün güçleri ile yapacaklar.
YE BABAM YE
Ramazan boyunca iftar yemekleri yendi.
Kimin parası ile bu ziyafetler verildi. Kaç kişi sorguladı. Halkın aç ve susuz kalması kimseyi ilgilendirmiyor.
İktidara yakın olanlar para kazanırken, yakın olmayan kişiler iflas etmekte, dükkânlar kepenk indirmekte, şirketler kapanmaktadır.
BEN GÖREVİMİ YERİNE GETİRİYORUM
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugüne kadarki zorlu yolları aşarak, en sonunda Türkiye’nin en üst görevine geldi. Bu da yetmiyor, Cumhurbaşkanı kelimesinin başındaki Cumhur’un kalkmasını ve sadece Başkan olmasını istiyor. Görevini de hiç aksatmadan yapıyor. 
Üstün yetenek mi dersiniz, yoksa aldığı emirleri mi uyguluyor dersiniz. Ne derseniz deyin, istediğini yaptırıyor ve yaptıracakta.
Devletin bütün kurumları zaten emrine girmiş durumda. Başkan olup olmaması da artık o kadar önemli değil. Yandaşlarını, partililerini, halkın  bir kesimini, nasıl yaptı ise yaptı kendisine mutlak hakim kıldı.
İnanın çok kişi, Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak istiyor ama umutları da yok. Nasıl kurtulacaklarını da bilemiyorlar. Alternatif arasalar da, alternatifleri yok. CHP ve MHP den ise hiç umutları yok. Mucize bekliyorlar.
Eh daha çoook mucize beklersiniz.
Dünya’da kusursuz insan yoktur.
Çin atasözü der ki:
“Dünyada kusursuz iki insan vardır. 
Biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır.”
Yaşıyor isen mutlaka kusurlu olursun. Eh bugüne kadar AKP’ liler ve başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da kusuru olmuştur. Kusuru örtmekte çok kolay onlar için. Kandırıldık, aldatıldık. Sehven yanlış yaptık.  Suç bizde değil, bizi kandıranlarda, aldatanlarda.
Suudi Arabistan’a gittiğimde orada çalışan bir Mühendis bana şunu anlatmıştı. Araba ile ışıkta durmuştum, Arabın birisi geldi benim arabaya arkadan çarptı. Çarpan 16 yaşlarında bir çocuk. Arap emirinin oğlu imiş. Kadının karşısına çıktık, suçlu ben oldum. Kadı dedi ki: “ sen Türkiye’den gelmeseydin, bu araca binmeseydin, bu yola çıkmasaydın, bu ışıkta durmasaydın, benim arabım gelip senin arabana vurmazdı. Suçlu sensin.”  Biz suçlu olduk, ehliyeti dahi olmayan çocuk emirin oğlu olduğu için suçsuz ve haklı oldu.
Mantık bu!
AKP de Arap hayranı değil mi!
Sen Fettullah Gülen ve ekibi, sen gelip benle beraber olmasaydın, beni iktidara getirmeseydin, sonra da bütün kurumlara kendi yandaşlarını yerleştirmeye çalışıp, bizi devre dışı bırakmaya çalışmasaydın, 17-25 Aralık olayını yaratmasaydın, sen şimdi feto terör örgütü olarak suçlanmazdın. Suçlu sensin. Bizi kandırdın, kullandın, aldattın. (Bu konuda ben AKP’yi destekliyorum)
Bu örnekleri çoğaltabildiğiniz kadar çoğaltırsınız. Yani, suç öldürende değil, ölendedir, zihniyeti. 
Bayram demedi, Ramazan demedi, şehitler gelmeye devam ediyor.
 Terörün eninde sonunda kökünü kurutacağız, hamasi sözler söylenmeye devam ediyor. Zaman belli değil. Facebook’ta bir vatandaş vatanı koruyanlarla ilgili güzel bir söz söylemiş. Demiş ki:
Evi yıkık, halısı hasır, döşeği çuldur.
Oğlu şehit, torunu yetim, gelini duldur.
Neden hep vatanı koruyanlar yoksuldur.”
Doğru söylemiş. Vatanı koruyanlar zenginler değildirler. Onların çocukları, asker, polis olmaz ki. Onlar genç yaşlarında ticarete atılırlar, gemicikler alarak, şirketler kurarak, uluslar arası ticaret yaparak milyonlar kazanırlar. Ne işleri var askerlikte, polislikte.
4037 teröristin 2003-2014 arasında Türkiye’den Suriye’ye geçtiği söyleniyor. Bunların çoğu IŞİD militanı imiş. Gerçi biz IŞİD diyoruz. Hükümet kanadı bir türlü IŞİD demiyor DAEŞ diyor. Demek ki arada fark var. Neden IŞİD demiyorlar, açıklasalar da biz de öğrensek.
Bu teröristlerin bir kısmı tekrar Türkiye’ye girdi ve büyük şehirlere yerleşti ise, vay halimize. Ülkenin birçok yerinde de aşırı dinci gruplar IŞİD’İ övüyorlar ve taraftarlık yapıyorlar.
Tehlike gittikçe büyüyor.
 Bangladeş’te namaz kılan cemaate silahlı saldırı oldu, birçok kişi öldü. Burada da olabilir.
Eğer ülkemizde de  Camilere saldırı olursa, inanın AKP zihniyetinde olanlar bu olayı, kendilerinden olmayan karşı guruplara yüklerler, bunu Laik’ler ya da Kemalistler yaptılar der çıkarlar. Hâlbuki Atatürkçü olan ve onun yolunda giden kişiler hem dinlerini çok iyi bilirler, hem de kesinlikle kötülük, yapmazlar.
Onların tek düşüncesi, vatanlarıdır, Cumhuriyet ve Laik düşüncedir.
Toplu yerlerde panik yaratmak için canlı bomba var, diyerek panik yaratmak isteyenler çoğalacaktır.
Bursa’da ve Ankara’da Luna parklarda Bayram tatilinde bu yaşandı.
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Suriyelilerin oturduğu evde bomba yapılırken patlama oldu.
Suriyelileri kontrolsüz içeri alırsanız, netice bu olur. Bir de kalkıp, ülkesinden kaçan, vatanını savunamayan, Türk’ün dostu mu, düşmanı mı olduğu meçhul Suriyelileri Türk vatandaşlığına alırsak, ileride Türkiye’nin başının çok ağrıyacağı günlere gebe olduğunu unutmayın. 10 yıl 20 yıl sonra iktidarda AKP olmayacaktır. Kim olursa olsun, Sur iye’liler de bağımsızlıkları için mücadeleye başlayabilirler. Bunu unutmayın.
Akit gazetesinden bir haber sosyal medyada yayınlandı. Akit gazetesi diyor ki: Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık vermesinin altında yatan gerçek neden ilerde Halep Bölgesi Türkmen bölgesi ve belki de Şam’ın  bir kısmını Türkiye’ye katmaktır. Diye yazmışlar.  Bu sözlere dünya güler de geçer.
Yaa siz kafayı mı yediniz. Bu kadar aptal mı bu millet. Nasıl olayları çarpıtıyorsunuz. Yuh size. Söylenecek söz bulamıyorum valla.
Sevgili okurlar, işte Ramazan Bayramı böylece bitti. Önümüzdeki günler de huzur ve mutlu bir yaşamı beklemeyin.
Tek dileğimiz, inşallah herkes aklını başına alır ve ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunların kimler tarafından tezgahlandığını anlar, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın yollarını arar.
Kim ne derse desin, en çıkar yol Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği yoldur. Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti ‘ne hep birlikte sahip çıkmamız gerek.
Zekeriya Tümer
09.07.2016