15 Ağustos 2016 Pazartesi

KİM SUÇLU!., SUÇLU KİM?., KİM SORUMLU!., SORUMLU KİM.?!., "TÜMER DİYOR Kİ" - ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
KİM SUÇLU!., 
SUÇLU KİM?.,
KİM SORUMLU!., 
SORUMLU KİM.?!...
Sevgili okurlar, 
15 Temmuz 2016 tarihe kara bir leke olarak kaydedildi.
Büyük bir plan ve büyük bir organizasyon.
Olan kime oldu? Türk ordusuna ve Türk milletine.
Bu yapılan darbe girişimi, AKP Hükümetine falan yapılmadı. Eğer öyle olsa idi, siyasilerin üzerine gidilirdi. Gidilmedi ve Ordu içerisinde yapılan hareket, orduyu ikiye bölerek, başarısız olanların tutuklanmalarına ve yok edilmelerine sebebiyet verdi. Bu arada da yıllardır, taa Osmanlı döneminden gelen askeri okullar süratle kapatıldı. Ordu Komutanlarının sivillerden emir almaları kararları alındı. Netice de Türk ordusu 3.cü golü de yedi. Amerika dâhil, bütün dünya’da buna sevindi.
Sakın sevinmediler, üzüldüler demeyin. Üzülmezler. Türk ordusu zayıf olmalı ki, Ortadoğu şekillenebilsin. Adalarımız işgal edilebilsin. Sınırlarımıza terörist gruplar yerleşebilsin. İleride bir gün geldiğinde de, Türkiye bölünüp parçalanabilsin.
Bizlerde aman, Türk ordusu bir daha Darbeye falan kalkmasın, bizi iktidardan alaşağı etmesin diye, orduyu ufaltalım, siyasileri komutan yapalım, askeri okulları kapatalım, kışlaları taşıyalım, ordunun elinden silahların gücünü azaltalım, vs. kararlar almaktayız.
Eh ne diyelim, büyüklerimiz bizlerden çok daha iyi düşünürler ve bilirler mi desek mi demesek mi. Sizler ne dersiniz?
Suçlu kim? Sorumlular Kim?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarihe geçecek bir itirafta bulundu. Ne dedi: “Bunlara yardımcı oldum. (Yani Fettullahçılara, paralel yapıya) Hainlerin gerçek yüzlerini ortaya dökemedim. Rabbim de Milletim de bizi affetsin.” Bu kadar basit. Rabbim’den kasıt Allah herhalde. Yani Allah’ım beni affetsin. Milletim dediği ise, hangi millet? Eğer bu milletin bazı kesimleri aklını kullansa idi, önlerindeki büyük tuzağı görürler ve cahil bir kişinin peşinden gitmezlerdi.
Tamam, Cumhurbaşkanı son derece açık yüreklilik ve cesaretle bu sözleri söyledi. Bu da kim ne derse desin erdemliktir. Yani suçlu olduğunu kabul etmektir. Bu hususta takdire şayandır denebilir.
Ancak, yapılan hata o kadar büyük ki, şahsa zarar verilmedi, koskoca bir devlete ve devletin temel yapılarına zarar verildi. Halk bunun acısını çok çekecek. Bu millet AKP yöneticilerini ve Siyasi kadrolarını nasıl affeder.
Affeder mi, affetmez mi, bilemem! Herhalde affedip affetmediği hususu da seçimlerde belli olur.
Bir gün gelir, hata yapanların hepsi de hesap verebilir, bunu da kimse unutmasın.
Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek’te demiş ki: “Hepimizin günahı var, belki de benim vebalim yüzde 90'dır..."
Çiçek bu yapının 70 li yıllardan beri var olduğunu biliyormuş. Bile bile de feto’cuların bu noktaya gelmesine göz yumduklarını itiraf ediyor. Kendisinin % 90, bazılarının yüzde 5, bazılarının yüzde 1 suçlu olduklarını da söylemiş.
Ayrıca, Türkiye’nin siyasi, dini ve ticari açıdan kandırılmışların ülkesi olduğunu da çok iyi biliyormuş.
Helal olsun.
Her şeyi çok iyi biliyordun da, neden birilerini uyarmadın ve yetki elinde iken tedbirleri almadın. Yoksa sende mi kandırıldın, aldatıldın. Ya da sizler mi bizleri kandırdınız, aldattınız. Bunları açıklarsanız çok iyi olur.
Her şey şeffaf olursa, denetime tabi olursa, bunlar yaşanmaz da demiş. Denetim deyince aklıma geldi. Sayıştay’a ne oldu. Hiç kimseyi denetleyemiyor. Görevini yapamıyor.
Çiçek Fetullah Gülen taraftarlarının devletin içerisinden temizlendiklerini söylüyor. Ama yerine kimlerin getirileceğinin de çok önemli olduğu vurgusunu yapıyor.
 Doğru söylüyor. Yerlerine kimler gelecek. Ben söyleyeyim kimlerin getirilmesi gerektiğini.
Yıllarca devlette çalışan, hırsızlık yapmayan, rüşvet yemeyen, devletine sahip çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve yolunda giden, vatanını, bayrağını, insanını seven ve eşit davranan emekli bürokratlar var. Onları bulun ve getirin. Bir yıllığına, iki yıllığına da olsa getirin. Üstün yetenekli ve namuslu kadrolar bulunur. Yeter ki istensin. Bakın o zaman devlet nasıl dimdik ayağa kalkar. Pislikler çok çabuk temizlenir. Bütün her birimde çalışmış bu kabil insanların bulunması o kadar zor değil, arşivleri tarayın bulursunuz.
Devamla diyor ki Çiçek: Bu kişiler, liyakat esas alınarak çok iyi kontrol edilerek alınmalı.
Yoksa FETÖ gider, ÇETÖ gelir.”
Doğru, Feto gider Çeto gelir. Kuran kursları, tarikatlar, şeyhler, şıhlar, cübbeliler, cübbesizler, sakallılar, sarıklılar Demokrasi’ye sahip çıkıp, Türk Bayrakları ile gece sabaha kadar nöbet tuttular. Bu kabil vatansever insanlar var iken Feto gider Çeto gelebilir.
15 Temmuz uyduruk darbe girişiminden sonra, hükümet kanadı dâhil, muhalefet ve halk darbeye karşı olduklarını sözleri ve icraatları ile gösterdiler. Dün Fettullah Gülen ile kol kola, yan yana, yanak yanağa resim çektirenler, birlik ve beraberlik içerisinde olanlar, bugün Feto düşmanı kesildiler. Bunlara hayret etmemek mümkün mü?
Hiç merak etmeyin, Türk milletinin karakterinde bu vardır. Eğer Allah muhafaza, Darbeciler başarılı olsa idiler, inanın bu insanların çoğu şimdi Tayyip düşmanı olmuşlar ve feto’yu alkışlamaya başlarlardı. Milletimizin anlayışı ve karakteri bu, ne yapacaksın. İçimizde bu kabil yalaka ve dalkavuklar bulunmakta, atsak atamıyor, satsak satamıyoruz.
Sokaklar halkın algısını darbeye karşı pekiştirmek için Hükümet tarafından değişik afişlerle donatılmakta. Hâkimiyet Milletindir, afişleri dikkati çekmekte. Millette hangi hâkimiyet var, doğrusu çok merak ediyorum.
En önemli afişte BİZ MİLLETİZ, TÜRKİYE’Yİ DARBEYE, TERÖRE YEDİRTMEYİZ, afişi.
Helal olsun diyorum, bu millet, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirtmiyor.
Burada bir yanlışlık var gibi geliyor bana.
Tamam, darbeye karşı tankların üzerine çıkıldı, önüne yatıldı, darbeye yedirilmedi. İyi güzel de. 40 yıldır Terör devam ediyor ve terör bizi o kadar çok yedi ki, haddi hesabı yok. Binlerce şehit verdik. Sivil, asker, polis. Ekonomimiz onların yüzünden çöktü. Nasıl yedirmedik, teröre hayret ediyorum. Halen de terör belası, hem ekonomimizi çökertiyor, hem de her gün birkaç insanımızın canını alıyor. Bizler de afişlere bakarak, helal olsun bu millete, Türkiye’yi teröre yedirmiyorlar, diye seviniyoruz.
İyi güzel, darbeye ve teröre Türkiye’yi yedirmeyen bu millet, bir sürü adalarımızı Yunan İşgal etti, şimdi üzerinde oturuyor ve adalarımızdaki verimli mahsulleri yiyor, neden ses çıkarmıyor? Hadi adaları bırakalım, madenlerimizin ruhsatları yabancılara verildi, kamusal birçok yerler yabancılara satıldı. Bankalarımız, Sigorta şirketlerimiz, Fabrikalarımız, devletin temel kurumları yabancılara satıldı, çatır çatır bizim paramızı yiyorlar ve bizi sömürüyorlar, bunları yedirmek mubah mı? Bunlar Türkiye’yi sömürüyor, yiyor, bunlara ses çıkarmak yok.
Türkiye’yi darbeye, Teröre yedirmek istemeyen millet, yabancılara karşı da ülkeni böldürme, parçalatma, yedirme de seni göreyim ve alnından öpeyim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısı ile oynanmamalı. Ağızdan çıkan söz önemli değildir, o sözün yerine getirilmesi önemlidir. Geçmişte Atatürk’e sövenler. Türk Bayrağı gönderden indirildiğinde ses çıkarmayanlar, askerlerimizin kafasına çuval geçirildiğinde susanlar, bugün milli kahraman olmaya heveslenmişlerdir. Bayrağa, vatana, milli ve manevi değerlere sahip çıkmak zorda kalınca olmamalıdır.
Bir olmamız, diri olmamız, her zaman geçerli olmalıdır.
Türk ordusunun temel yapısı ile oynanmamalıdır. İç ve dış düşmanlarımızın artmakta olduğu dönemler yaşanırken, orduyu zayıflatmak, güçsüz kılmak, moral men çökertmek, Türkiye için hiç iyi olmaz.
Biz milletiz, Türkiye’yi darbeye, teröre yedirmeyiz, demekle iş bitmiyor. Millet olarak Devletimizin tüm temel yapılarına sahip çıkmanın zamanı geldi de geçiyor. En önemli olan husus, milliyetçiliğimiz. Bu Türk milliyetçiliğidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği milli duygu ve düşüncedir.
T.C.ler nerede, andımız nerede? Bunların kaldırılma sebepleri ne idi? Şimdi neden konmuyor?
Son söz, eğer milli birliğimizin çok çabuk toparlanması isteniliyor, iç ve dış düşmanlara karşı güçlü olunmamız isteniyor ise, çok süratle Milli Mutabakat Hükümeti kurulmalıdır. 2 Yıl sonra da erken seçime gidilmelidir. Mecliste gurubu bulunan partiler ve meclis dışındaki partilerden de üye alınarak kurulacak geniş tabanlı bir Milli Mutabakat Hükümeti, darbeyi de önler, terörü de. Kalkınmayı da sağlayabilir. Birlik ve Beraberliğimizin bütünleşmesinde de çok rol oynar.
Haydin bu ülkeyi düşünüyor iseniz, geçmişte yaptığınız hatalar nedeniyle özür dilemek yerine, geçmişten ders alarak geleceği şekillendirin.
NE MUTLU BİZE Kİ, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK GİBİ BİR ÖNDERİMİZ VAR. ZORDA KALINCA ATATÜRK’E SARILMAK DEĞİL, HER ZAMAN ONUN FİKİR VE DÜŞÜNCELERİNE DEĞER VERİP, YOLUNDA, İZİNDE YÜRÜMELİYİZ.
Zekeriya Tümer

1 Ağustos 2016 Pazartesi

AMAÇ BELLİ, DARBE BAHANE; "TÜMER DİYOR Kİ!.." ULUSAL HABER & ULUSAL AJANS: ZEKERİYA TÜMER, İSTANBUL

TÜMER DİYOR Kİ:
AMAÇ BELLİ, 
DARBE BAHANE!..
AKP iktidarı, bilhassa AKP’nin değişmez lideri Recep Tayyip Erdoğan istediği hedefe adım adım yaklaşmakta.
Evet, kim ne derse desin, Fetullah Gülen ve taraftarları, paralelciler, gerçekten Türkiye Cumhuriyeti devletini altüst etmek için yıllardır mücadele etmekte idiler.
Gülen kendi aklı ile hareket etmedi elbette.
Önemli desteği olmasa, bu işlere kalkışması mümkün değildi.
Bugüne kadar birçok okumuşlarımız, okumamışlarımız, siyasilerimiz, sanatkârlarımız, gazetecilerimiz, askerimiz, polisimiz, iş adamlarımız, Gülenci olmuşlarda kimsenin haberi yok.
Yalan, herkesin her şeyden haberi var.
Gülenin ana merkezi nereye dayanıyor? Said-i Nursi'ye, yani Nur Cemaatine.
Peki, bunu şimdi mi öğrendiniz?
Darbe girişimi bertaraf edildi.
İyi de oldu. Şimdi, asker, polis ve siviller dâhil, olağanüstü bir kıyım yapılıyor.
Bunların Gülenci oldukları hemen nasıl tespit edildi? hayret ki ne hayret!
Bir yerlerde bunların Gülenci diye kayıtları mı vardı?
Temizlik hareketinde, suçluların yanında suçsuzlar da olacaktır.
İşte bu durum çok önemli. Hükümet kanadının çok titizlikle davranması gerek.
Şunu çok merak ediyorum, bürokrasi içerisine atanan memurlara kim vesile oldu, onların göreve gelmelerinde siyasi destek olunmadı mı?
Peki, bu siyasiler kim?
AKP içerisinde, hiç Gülen taraftarı milletvekili, Bakan, İl ve İlçe Başkanları, üyeleri, belediye başkanları, Belediyelerde çalışan personel yok mu? Mutlaka vardır. Onların görevlerine neden son verilmiyor?...
Mademki, Gülenciler çok tehlikeli, bugüne kadar neden onlardan medet umuldu?
Siyasilere gelince, aldatıldık, kandırıldık, deyip sıyrılıyorlar. O zaman, Gülenci dediğiniz ve işten attığınız kişilerde kandırılmış olamaz mı? Onlar da kandırıldık, aldatıldık, derlerse ne olacak?
Bakın ben, 1985 yılından beri Gülenin iyi bir artist olduğunu, ağlayarak, milleti kandırdığını, onun amacının yavaş yavaş devleti ele geçirmek olduğunu, anladım da, sizler neden anlayamadınız.
AMAÇ BELLİ, DARBE BAHANE
Tüm dünyanın çekindiği Türk ordusunun ruhuna Fatiha okuyacağız herhalde.
Her Türk asker doğar, asker ölür. Türk milletinin yeri geldiğinde, kadını, erkeği, genci, yaşlısı hepsi birden asker olabilir. Bunu bilen emperyalist güçler, orta doğuyu şekillendirmek için ilk önce Türk Ordusu’nun zayıflatılması gerektiğini çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle ordunun içerisine sızdırdıkları paralelciler sayesinde, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları ile orduyu zayıflattılar, suçsuz birçok değerli ordu mensubunu ordudan atılar hapishanelere tıktılar ve mağdur ettiler.
Bu zaman zarfında iktidarda kim vardı? AKP.
Sonra ne oldu? Feto ile ara açıldı ve bir şeylerden kuşkulanıldı, paralelci ilan edilen Feto’cuların üzerine gidilmeye başlanıldı.
Mağdur edilen ordu mensupları serbest bırakıldı ve  “Yaa yanlışlık yaptık, bizleri paralelciler kandırdılar” diyerek, bu sefer de Paralelcilerin üzerine gitmeye başladılar.
Paralelciler baktılar ki, öyle veya böyle kıyıma uğrayacaklar, kimin aklına uydular ise uydular ve uyduruk bir Darbe girişimine kalktılar. Hem kendileri belalarını buldu, hem ailelerini ve çocuklarını perişan ettiler, hem de ülkeyi kaosa soktular.
Şimdi ise, paralelcilerin yapmaya kalktıkları uyduruk darbe girişiminden sonra, üçüncü dalga orduyu tam manasıyla çökertmektedir.
Tamam, yerden göğe haklı AKP iktidarı….
Çünkü Paralelciler, Hükümeti yıkmak, yerine kendileri geçmek istiyorlardı. Devleti çökerterek, İslam Cumhuriyeti’ni kurma niyetleri olduğu malum. İyi oldu, ordunun içerisinden ve diğer kurumlardan temizlenmeleri.
Tamam, buna kimsenin itirazı yok. Ancak, şu son alınan kanun hükmündeki kararname ile orduya yapılmak istenenin amacı ne?
Ordumuz yıpranır, küçülür ise, içimizde ve dışımızda bu kadar hainler ve düşmanlar var iken, kim savunacak Türkiye Cumhuriyetini?
Polisi ordunun yerine koymakla bu iş olur mu zannediyorsunuz! Polisin görevi ayrıdır, ordunun görevi ayrıdır.
Paralelcileri temizlersiniz, orduyu eski gücüne kavuşturursunuz, Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, Demokrasiye ve Hukukun üstünlüğüne saygılı bir ordu hiçbir zaman durup dururken keyfi kalkıp darbe girişiminde bulunmaz. Bulunamaz da...
Son kanun hükmünde kararname ile ne yapılmak istendiğine bakalım.
Ya biz anlamıyoruz, ya da hangi amaçla bunlar yapılıyor, bizlere daha iyi açıklasalar da biz de bilsek.
Alınan kanun hükmündeki kararname ile yıllardır orduya asker yetiştirmede temel eğitimi yapan askeri liseler kapatıldı. Harp okulları kapatıldı. Yerine Askeri Üniversiteler açılacakmış.
Temelden yetiştirilen askeri eğitime son veriliyor.
YAŞ yapısına 1. Dışişleri bakanı 2. İçişleri bakanı 3 Başbakan yardımcıları 4. adalet bakanı eklendi
Tüm askeri hastaneler sağlık bakanlığına devredildi
Askeri mahkemeler adalet bakanlığına devredildi
Genelkurmay ve ordu komutanları Başbakanlığa bağlandı

Cumhurbaşkanı ve başbakan Genelkurmay başkanına ve ordu komutanlarına direk emir verebilecek.
Söz konusu kararname de ne yapılmak istendiğini, isterseniz biz anlatmayalım, sizler bulun çıkarın.
Tek söyleyeceğimiz, askerin gücü azaltılmakta, siyasilerin kontrolüne girmekte, askeri okullara her yerden öğrenci alınabilme olanağı sağlanmaktadır.
Eh Ordumuzun ruhuna Fatiha okumanın zamanı geldi demek ki!
Şunu kimse unutmasın, ordumuz azaltılır, zayıflatılır ve morali ve psikolojisi bozulur ise, ülkemiz iç ve dış tehditler karşısında savunulamaz, işgal de edilir, bölünür ve parçalanır da. Ordumuz ile fazla uğraşılmaması gerek. Ordu mensuplarının da durup dururken, darbe falan girişimine kalkmaması, asli görevini yerine getirmesi gerek.
Bırakın Demokrasi içerisinde millet yolunu çizer ve layık olduğu iktidarı başa getirir.
01.08.2016
Zekeriya Tümer

25 Temmuz 2016 Pazartesi

"GÜLEN İMPARATORLUĞU ÇÖKTÜ MÜ?..," ZEKERİYA TÜMER "TÜMER DİYOR Kİ !..."

TÜMER DİYOR Kİ:
GÜLEN İMPARATORLUĞU ÇÖKTÜ MÜ?
Sevgili okurlar, yıllardır, din kisvesi, din ticareti ve siyaset simsarlığı alanında tezgâh kurup, sinsice örgütlenen; Hakikatte din düşmanı, İslâm karşıtı, vahhabi kaynaklı/selefi odaklı efendi hazretleri, şeyhler, şıhlar, tarikatlar, cübbeliler, cübbesizler, hoca maskesine bürünen mel'un ve menfur kişiler, alttan alttan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuyusunu kazmaya çalışmışlardır.
Bugüne kadar ki siyasi iktidarlardan bunlara taviz verenler de olmuştur, karşı çıkanlarda.
15 Temmuz 2016 da ise gerçek tokat gibi yüzümüze vurulmuştur.
15 Temmuz’da yapılan darbe girişiminin izleri halen sürüyor.
AKP’nin iktidardan düşmemesi ve darbecilerin başarılı olamaması, bütün siyasi partilerce ve halk tarafından coşkuyla kutlandı.
Yeni bir zafer ve yeni bir bayram daha yaratıldı bu şekilde. 
Bundan sonra her 15 Temmuz’da Demokrasi’ye sahip çıkma bayramı olarak kutlanabilir.
Otobüsler, metrobüsler, vapurlar, metrolar bedava. Halk beleşçiliğe alıştı. Millet beleş gidip gelmekten memnun. Nasıl olsa sonradan bu beleş paralar gene kendi sırtına yüklenecek. 
Ancak, hiç önemli değil.
Önemli olan AKP Hükümetinin devrilmemesi. Cumhurbaşkanı da koltuğunu sağlamlaştırdı. Polis askeri bastırdı ve güçlü olduğunu ispatladı.
Bundan sonrası artık kolay. Nasıl olsa muhalefette korkusundan sesini kesti.
Başkanlık çantada keklik.
İleriki günlerde Anayasa da değişir, baba yasada. Halkın  ve muhalefetin de en azından yarısının desteği alındı sayılır.
Fethullah hayranları devletin içerisinden artık terörist diye temizleniyor. Keşke, Kürt devletini kurmak için uğraşanlar ve PKK, IŞİD hayranları dâhil, başka dinci gruplar ve terör grupları da temizlense iyi olmaz mı?
Bir de şunu merak ediyorum; AKP li birçok belediye var. Onların içlerinde Gülenci olanlar da herhalde vardır. Belediye Başkanları da olabilir. Bunlarla ilgili ne düşünülüyor?
El konulan ve kapatılan, okullar, dershaneler, hastaneler gibi kurumların mal varlıkları devlete mi geçecek, yoksa el altından başkalarına mı satılacak.
Bu husus da çok önemli.
Yargıtay, Danıştay dâhil birçok devlet memurlarının ve öğretmenlerin çoğu açığa alındı, tüm hakları yok edildi. Ekmeğe muhtaç durumlara düşecekler. Oh be memleket düze çıkıyor, Demokrasi dediğin işte bu mu demek doğru olur mu sizce?
Bunca açığa alınan ve devlet memurluğundan atılan kişilerin yeri bakalım kimler ve hangi parti mensupları taraftarları tarafından doldurulacak.
Laik, Demokrat ve Cumhuriyetçi olanlar, daha doğrusu Atatürk’e bağlı olanlar devlet kademelerinde belirli görevlere getirilebilecekler mi?
Bundan sonra işimiz devlet dairelerine düştüğünde, tecrübesiz devlet memurları sayesinde epeyce sürünürüz herhalde. Allahtan askeri darbe olmadı ama sivil darbe bal gibi oldu. Sivil olur, bu mubahtır, çünkü onlar halkın oyları ile geldi. Hâkimiyet milletindir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cuma çıkışında halka seslenmiş: “Rabbim sizlerden razı olsun. Diyorum ki, yürüyüşünüz inşallah sizlere son duyuruyu yapacağımız ana kadar devam etmeli. Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.” Ne güzel söz.
Hiç korkmayın, bu söz tutulursa, devlet kademelerinde sen ben ayırımı söz konusu olamaz. Birlik ve beraberlik içerisinde kardeş kardeş yaşamaya eskisi gibi devam ederiz. Kimseye haksızlık yapılmaz, Demokrasi’nin ve Hukukun üstünlüğü her zaman geçerli olur.
Eskiler geride kaldı, sakın dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözüne takılıp kalmayın. “Ne istediler de vermedik?” demişti. O zaman söylenmiş bir söz. Gülen’in AKP lileri kandırdığı zaman söylenen söz. Bu durumlar görülse idi, söylenir miydi ve bunların devletin en ücra köşelerinde yapılanmalarına göz yumulur muydu? Eski bir söz, artık önemi kalmadı. Aldırmayın.
24 Temmuz 2016 da CHP Darbe’ye karşı Taksim Manifestosu’nu yayınladı. Milyonlarca insan toplandı. CHP lisi, AKP lisi, MHP lisi, HDP lisi ve tüm diğer kesimlerden gelenler oldu herhalde. İyi de oldu.
MANİFESTO’DA DİYOR Kİ:
1-Darbe girişimi parlamenter demokrasiye yapılmıştır. Bu darbe girişimini kınıyor ve lanetliyoruz.  (T.D..İyi yapıyorsun, kına ve lanetle, öyle de olması gerek. Ancak, bu darbe girişimi, sadece parlamenter sisteme yapılmadı, orduya da yapıldı. Ordu kendi içerisinde yıpratıldı. Şimdi de sivil halka yapılıyor. Bunu da unutmayın.)
2-Bütün siyasal partiler darbe girişimine karşı çıkmıştır. (T.D..Elbette çıkmaları çok iyi olmuştur. Çıkmaları da gereklidir. Darbeler siyasi iktidarlara ve partilere karşı yapılır. Acıları geçmişte çok çekildi. )
3-Her türlü darbeye, vesayete karşı çıkmak demokrasiden yana olanların namus borcudur. Ne darbe ne dikta demeye devam etmeliyiz. (T.D.Namus borcu önemlidir. Darbeyi yapanlarda diktatörlüğünü ilan edenlerde, kendinden olmayanları tasfiye eder. Zaten o zaman Demokrasi’den söz edilemez.)
4-Demokratik parlamenter sisteme yapılan darbe girişimi halkın direnmesiyle ayrı bir önem kazandı. Bu meşrudur. (T.D.Darbecilerin uyduruk darbe hareketleri, halkın direnmesiyle çözüldü. Eğer ordu bütünüyle bu işin içinde olsa idi, o zaman halkın direnmesi çok zor olabilirdi. Ancak, işte her ne olursa olsun, halk korkmadan Darbecilere ve Diktatörlüğünü ilan etmek isteyenlere karşı direnirse, hâkimiyet milletin olur. Karşılarındakiler başarılı olamazlar. Demokrasi galip gelir.)
5-Demokratik, laik, hukuk devleti ilkesi Türkiye için vazgeçilmezdir. Çağdaş uygarlığa taşıyacak olan en temel anahtardır. (T.D. Bu anahtarı bizlere Mustafa Kemal Atatürk emanet etmiştir. Buna en çok sahip çıkacak da CHP si olmalıdır. )
6-Güçler ayrılığı ilkesi önemlidir. (T.D.Elbette önemlidir. Anlayabilene elbette)
7-Ergenekon, Balyozda mağdur edilen kişilerin iade itibarı şarttır. (T.D.Ben şu anki iktidarın yerinde olsam, hemen iade eder, üstelik görevlerinin başlarına da en az 2 yıllığına dönmelerini isterim. Ordu zayıflatılmamalı, eskisinden daha güçlü bir duruma kavuşmalıdır. Çok doğru bir söz.)
8-Bu darbe girişimi devlet yönetiminin liyakata dayanmasını çok açık bir şekilde ortaya koymuştur. Deneyim esas alınmalıdır. Devlet yönetme yerine devleti ele geçirme yöntemlerini terk etmeliyiz. (T.D.En önemli hususlardan birisi budur. Devleti idare etmek kolay değildir. Tecrübe ister. Tecrübeli insanların devletin idaresinde rol almaları gerek. Kendi yandaşlarını atamak ve devleti yıpratmak, çıkar sağlamak amacı yerine, devletin kalkınmasında rol oynayacak, kendisini değil, devleti ve milletini düşünen ahlaklı ve dürüst, aynı zamanda tecrübeli kişilerin çok acil tekrar geçici de olsa birkaç yıllığına devlet kademelerine atanmasında çok yarar vardır.)
9-İnancı, kimliği ne olursa olsun her vatandaş bu ülkede özgürce yaşayabilmelidir. 3. Sınıf demokrasiye bu ülke layık değildir. (T.D.Türkiye Cumhuriyetinde bugüne kadar kimse inancından dolayı ikinci sınıf vatandaş olmamıştır. Laik’liğin ana prensibi din ve vicdan özgürlüğüdür. Kim neye inanırsa inansın, mozaiklik özelliği taşıyan ülkemiz, bu renkleri ile büyük bir ülke konumundadır. Ayrıştırmak kadar kötü bir şey yoktur. Derhal bu yollardan vaz geçilmelidir. Türk kimliği altında herkesin bir ve beraber olması, Cumhurbaşkanımızın dediği gibi, bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız. Kardeşçe hep birlikte Türkiye olmalıyız.)
10-Devlet kinle, öfkeyle, önyargıyla yöneltilemez. Darbe girişiminde bulunanlar hukuk içinde yargılanmalıdır. (Elbette, kin ve öfke ağır basar ise, hoş olmayan olaylar yaşanır. Bu sefer karşındakiler sana kin ve nefret hissi duyar. Sadece kendisi değil, çocukları, yakınları kinlenir. Hukuk ise tek taraflı olmamalıdır. Delillere ve somut bilgilere göre hareket edilmeli, adil davranılmalıdır.)
Sevgili okurlar, 15 Temmuz hareketi, kötü olmasının yanında, İktidar mensupları ile muhalefet partilerinin, en önemlisi de halkın bir nebzede olsa uyanmasına ve daha dikkatli olmasına sebebiyet verdi. Geçmişte yapılan büyük yanlışlıkların bedeli çok ağır ödeniyordu. Yalnız bazı soruları da açığa çıkarmak gerek. Bu yapılan darbe girişiminin arkasında gizli oyunların oynandığından da şüphe edilmektedir. Belki zamanla bunlar da açığa çıkacaktır. Mesela bugüne kadar hiçbir zaman Asker ile Polis karşı karşıya gelmemiştir. Burada getirildi ve çatıştırıldı. Bunun amacı neydi? Bu irdelenmelidir.
Uçaklar, Meclisi neden bombaladı? Neden Siyasilerin tutuklanması değil de, askerlerin kendi içlerinde tutuklanma hareketi yapıldı? Bunun gibi bir çok sorular insanların kafasında. İnşallah zamanla hepsine tek tek açıklama getirilir.
Sevgili okurlar, İstanbul 18. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi İlhan Karagöz tarafından verilen bir tararda mahkeme kararıyla Gülen’i “Mehdi” ilan ettiği tespit edilmiş. Bu doğru ise, yuh demek gerek. Bundan herhalde hükümetin haberi vardır ve gereğini yapmıştır. Bu kararda “Erdoğan, bütün vekiller ve iş adamları gözaltına alınsın”da denilmiş. Gerçekten bu Feto’cular çok tehlikeli olmuşlar.
Son olarak daha önce Cumhuriyet gazetesinde çıkan ve ABD’deki Middle East Quarterly dergisinde yayınlanan Fethullah Gülen hareketi ile ilgili yazıyı buraya aynen almak istiyorum. Bu dergide buna benzer çok araştırma konuları yayınlanmış. İnternetten bulabilirsiniz. Benim anlamadığım ise şu: Bu araştırma yazılarının üzerine neden Hükümet kanadı tarafından gidilmedi. Bu konuları ihbar kabul edip, araştırmak ve doğruluğunu ispatlamak devletin belirli istihbarat birimlerinin görevleri olmalı idi.
Fethullah Gülen imparatorluğu  
ABD'deki Middle East Quarterly dergisinde Fethullah Gülen hareketinin Türkiye'de devlet haline gelmeyi hedeflediği ve AKP iktidarından bu yana ülkenin laik ve demokratik yapısının bozulduğu yönünde değerlendirmeler yer aldı.
Washington'daki Ortadoğu Medya Araştırma Enstitüsü'nün (MEMRI) Türkiye uzmanı Rachel Sharon-Krespin tarafından kaleme alınan “Fethullah Gülen'in Büyük İhtirası” başlıklı makalede Gülen hareketinin Türkiye'de polis gücü, ordu ve yargı kurumlarına sızdığı ve AKP ile birlikte Türk toplumunu İslamlaştırmaya çalıştıkları analizine yer verildi. Makalede AKP'nin “bürokrasiyi ele geçirerek Türkiye'nin temel kimliğini değiştirdiği” ifade edilerek “Türkiye artık AKP'nin yedi yıl önce devraldığı laik ve demokratik ülke değil” denildi.
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi Avrupa'dan uzaklaştırarak Rusya ve İran'a yaklaştırdığının belirtildiği yazıda Türkiye'de Amerikan, Hıristiyan ve Yahudi karşıtlığının arttığı vurgulandı.
Fethullah Gülen imparatorluğu  
 Türkiye'deki bu dönüşümün ardında “AKP'nin etkili siyasi makinesinin yanı sıra Gülen'in liderliğindeki karanlık İslamcı tarikat” bulunduğu da belirtildi. Makalede “Bugün Gülen ve Fethullahçılar yalnızca hükümeti etkilemeyi değil aynı zamanda hükümetin kendisi olmaya çabalıyorlar” ifadeleri kullanıldı.
Gülen'in Batı'da “ılımlı İslam” savunucusu olarak görüldüğü ve alkışlandığı, yalnızca ilkokul mezunu olmasına karşın özellikle ABD'de bir entelektüel, bilim adamı ve eğitmen olarak kabul edildiği belirtilen yazıda, “Gülen ABD'deki üssünden kendi ününü ve transnasyonal imparatorluğunu kurdu” denildi.
AKP'nin devraldığı laik ve demokratik ülke değil” denildi. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'yi Rusya ve İran'a yaklaştırdığının belirtildiği yazıda Türkiye'de Amerikan, Hıristiyan ve Yahudi karşıtlığının arttığı vurgulandı. Türkiye'deki bu dönüşümün ardında “AKP'nin etkili siyasi makinesinin yanı sıra Gülen'in liderliğindeki karanlık İslamcı tarikat” bulunduğu da belirtildi. Makalede “Gülen ve Fethullahçılar yalnızca hükümeti etkilemeyi değil aynı zamanda hükümetin kendisi olmaya çabalıyorlar” denildi.
Fethullah Gülen imparatorluğu  
ABD'DEKİ ÜSSÜNDEN KURDU
Gülen'in Batı'da “ılımlı İslam” savunucusu olarak alkışlandığı, yalnızca ilkokul mezunu olmasına karşın özellikle ABD'de bir entelektüel, bilim adamı ve eğitmen olarak kabul edildiği belirtilen yazıda, “Gülen ABD'deki üssünden kendi ününü ve transnasyonal imparatorluğunu kurdu” denildi. Gülen'in medya, bürokrasi, üniversite, yargı, güvenlik ve istihbarat kurumları, iş dernekleri, sendikalar, sivil toplum arasında yandaşları bulunduğu ve daha önce hiç kimsenin Türk toplumunu bu denli temelinden değiştirmeyi hedefleyen bir hareket başlatmadığı da ifade edildi.
Fethullah Gülen imparatorluğu  
'EN ETKİLİ YALANLARDAN BİRİ'
Gülen'in eylemlerine yönelik endişelerin “önemsiz paranoya” olarak reddedildiğinin belirtildiği yazıda AKP kapatma davasının Batılı diplomatlarla birlikte İslamcı medyada “demokratik olmayan yargı darbesi” olarak görüldüğü oysa aynı çevrelerin bir tarafta İslamcılık ve demokrasi diğer tarafta laiklik ve faşizm ayrımına giderek Ergenekon iddianamesini alkışlarla karşıladıkları vurgulandı. Makalede “İslamcı çevrelerin Türkiye'nin İslamcılarını 'reformcu demokrat' ve modern; laik Türkleri ise 'köktendinci' şeklinde damgalaması modern siyasetin en aşağılayıcı ve üzücü bir biçimde en etkili yalanlarından biri olmalı” görüşü belirtildi.  (Cumhuriyet)
Buyurun, bunlar gerçek mi, değil mi Hükümet ve halk kendisi karar versin!
T.C.ler kaldırıldı, yeniden yerine konsun. Andımız kaldırıldı, yeniden okunsun. Bayrağımız gönderden indirilmesin, Vatan bölünmesin, Laik, Demokrat, Türkiye Cumhuriyeti Hukukun üstünlüğünden ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan ayrılmasın.
Güçlü olmak, birlik olmak, diri olmak zorundayız.
25.07.2016
Zekeriya Tümer

18 Temmuz 2016 Pazartesi

VAY PARELELLİM, PARELELLİM !.. UYDURUK DARBE GİRİŞİMİ NEDENİYLE HEPİMİZE GEÇMİŞ OLSUN.

TÜMER DİYOR Kİ!..
VAY PARELELLİM, PARELELLİM !..
UYDURUK DARBE GİRİŞİMİ
NEDENİYLE HEPİMİZE GEÇMİŞ OLSUN.
Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kısıklı’daki konutunun yakınında düzenlediği mitingde şunları söylemiş: “Bu paralel devlet yapılanmasından çok çektik. Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan bu yapıdan çok çektik.” Demiş.
Son derece isabetli bir tespit…
SEN NEYMİŞSİN BE ABİ,
Müslüman Türk halkının saf ve temiz din duygularını sömürerek, kendi çıkar ve menfaati için kimsenin devleti kullanmaması gerek. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesi ile "hükümet ile hükümetin bütün güvenlik ve istihbarat kurumlarına rağmen" halkın temiz duygularını kullanan paralelciler, aynı zamanda da yıllardır, daha önceki iktidar dönemlerinde ve 14 yıllık AKP iktidarı döneminde de ticari hayatta büyüyerek, devletin belli kanatlarını da kendi taraflarına çekerek, büyük ihaleler alarak, çok büyük paralar kazanmışlardır. Yurtdışlarında açtıkları okullarda ve ücretsiz barındırdıkları öğrenci misafirhanelerinde ve dershanelerde de son derece zeki çocukları ele alarak devletin belli kademelerine gelebilmeleri için de yetiştirmişlerdir.
DOMUZLARLA DANS!.. 
GAFLET Mİ? DALÂLET Mİ?
Yıllarca ekilen tohumlara, bugüne kadar ki siyasi iktidarların hepsi de destek vermişlerdir.
14 yıldır Türkiye’de tek başına iktidar olan AKP’de FETO’cularla beraber olmuş, onların yapılanmalarına göz yummuştur. Bu da inkâr edilemez. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha önceki ifadesinde de FETO örgütünün kendilerini aldattıklarını, kandırdıklarını söylemişti. Ancak, bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olan FETO yanlılarının, devlet içerisinde devlet olarak, iktidarı ele geçireceklerini tespit ederek, bütün kurumlarda tasfiyesini sağlamak için çaba harcamaktadır.
NUMAN KURTULUŞ: 
"KESİNLİKLE HABERİMİZ YOKTU!..." 
Paralelci oldukları söylenen bazı askeri personelin, 15 Temmuz’da saf ve temiz askerleri kandıran komutanların yapmaya kalktıkları uyduruk darbe girişimi, kararlı ve cesur polisimiz, siyasi partilerin birlikteliği ve halkın cesurane sokağa çıkmaları ile başarılı olamamıştır.
Zamanla, yapılmak istenen bu darbenin arka yüzünde nelerin döndüğünü, kimlerin destek verip kimlerin vermediği, bütün çıplaklığı ile ortaya çıkacaktır.
Darbelerin hiç biri hoş karşılanamaz. 
Askeri darbeler de sivil darbeler de topluma acı verir. 
Affedilecek tarafı yoktur.
Biz yaşımız itibari ile 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat olaylarını yaşadık. Sıkıntılı ve acılı günlerdi bunlar. Acıların, ıstırap ve sıkıntıların bir daha yaşanmaması en büyük dileğimizdir.
Darbe yapanlar başarılı olduklarında, karşılarındakileri tasfiye ederler. 
Başarılı olamazlarsa da kendileri yok edilir. 
Gerçekte budur.
15 Temmuz 2016 Cuma günü de kara bir leke olarak tarihe damgasını vurdu.
Sokaklardaki emir kulu askerlerin, ne olduğunu bilmeden yollara çıkmaları, tankların içerisinde olmaları ve halkın coşkusunu görünce ateş etmeden silahlarını bırakmaları da takdire şayan bir hareket değil midir?
Ancak, bu zavallı emir kullarının kayışla dövülmesi, boğazının kesilmesi, cesetlerinin boğaz köprüsünden atılması olayı ise vahşetten öte bir şey değildir. İnternete düşen bu görüntüler doğru ise, son derece tehlikeli bu insanların da aynı darbeciler gibi yargılanmaları gerekir.
15 Temmuz darbe hareketi AKP nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha da güçlenmesine sebebiyet vermiştir. 
Başkanlık sisteminin gelmesi ve anayasanın değişmesi söz konusu olabilir. 
Bekleyip göreceğiz.
Bu ülkede ne ezanlar susar, ne de Bayrağımız gönderden iner. Vatanın korunması, başta askerimiz olmak üzere, emniyet güçlerimize aittir.
15 Temmuz’daki darbe hareketinde sorgulanması gereken çok şey var. Ben bunlara değinmeyeceğim. Telefonlarımıza gelen mesajlarda, bizlerin gece sokaklarda nöbet tutmamız, camilerden yapılan anonslarla ve devlet büyüklerimizin halkı sokağa sahip çıkması çağrıları, terörün azgın bir vaziyette kol gezdiği ülkemizde, tehlikeli olaylara sebebiyet verebilir.
Sokaklara çıkan halkın bilinçli olanların yanında bilinçsiz ve macera arayan grupların da olduğu unutulmamalıdır. Canlı bombaların, Demokrasiyi savunacağım diye sokağa çıkan halkın arasına karışarak, katliam yapmayacağını kim garanti edebilir. Bugün Fransa, konsolosluklarına İstanbul’un 16 yerinde canlı bomba olay yaratabilir, diyerek kendi vatandaşlarını uyardığı sosyal medyada yazılmaktadır.
Püskürtülmüş olan Darbe girişiminin yeniden yapılabilirliğinin mümkün olmadığı herkesçe bilinmektedir.
Bu nedenle devlet büyüklerimizin halkı sokaklardan çekmeleri ve sağduyulu davranmaları konusunda uyarmalarında yarar olduğu kanısındayız. Daha büyük acılar yaşamayalım.
Neden korkuluyor? Amaç nedir? Bunu da anlatsalar çok iyi olur.
Biz hukuk devletiyiz. Devletimizin temeli sağlam atılmıştır. Laik, Demokratik, Hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti devletini Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde ve yolunda giderek sonsuza kadar yaşatmak, hem siyasi iktidarların, ordumuz, polisimiz dâhil tüm kurumlarımızın ve de Türk halkının görevi olmalıdır.
Tekrar Türk milletine geçmiş olsun diyor, sağduyulu olarak, birlik ve beraberliğimizi bozmamamızı, içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarla ve de terörle hep birlikte mücadele etmemizin yararlı olacağı inancı içersinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü ile yazımı bitirmek istiyorum.
“Türk milleti şuurla ve bunca bin senelerin açtığı devasız yaraları acele tedavi etmek ıstırabiyle, hakikat denilen cevheri bulmuş olduğuna inanarak, uzun adımlarla kurtuluş aramaya karar vermiştir. Bunun önüne sed çekmek isteyeceklerin âkıbeti Türkün kuvvetli ayakları altında ezilmektir.
Silâhı ile olduğu gibi aklı ile de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Milletimizin sâf seciyesi istidat ile doludur”.
(15 Temmuz 1921)
Zekeriya Tümer
18.07.2016

9 Temmuz 2016 Cumartesi

"BAYRAM BİTTİ SEYRAN BAŞLADI", TÜMER DİYOR Kİ: (Ulusal Haber & Ulusal Ajans) ZEKERİYA TÜMER

ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com
TÜMER DİYOR Kİ:
BAYRAM BİTTİ
SEYRAN BAŞLADI
Sevgili okurlar, bizde Bayramlar hep umuda yönelik olur. Temenniler yapılır.
Bayramın uzun olması, parası olanların tatile çıkmalarını sağladı.
 Dinlendiler mi dersiniz?
Bana göre ne dinlenmesi, tatilleri burunlarından geldi. Trafikte çektikleri sıkıntılar, kazalar, yaralanmalar neticesinde yaptıkları tatil zindan oldu.
En güzeli Bayramlarda evinden çıkmamak.
Şehirler tenhalaşıyor, istediğin gibi rahat rahat gezebiliyorsun. Bundan daha güzeli var mı?
Bayram sonu ülkemizin geleceğinin nasıl olacağını merak etmeye başladık.
Bütün yapılan dualar, öneriler, temenniler hepsi boşa gidecek bence!
Neden mi?
Değişen bir şey yok.
Terör belası, Atatürk Hava Limanına kadar girdi bayramda.
Bunlar daha iyi günler.
Büyük şehirler tehlike altında.
Nereden, nasıl geleceği belli olmayan canlı bombalar ölüm saçmaya devam edecekler.
Bunların bu kadar azmalarının sebepleri meydanda!
TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN SAVCILARINI TANIMIYORUZ.
HDP liler devleti yok sayıyorlar. Devletin savcılarına ifade vermiyorlar. Bu demektir ki, ben Türkiye Cumhuriyeti Savcılarını tanımıyorum.
Zaten doğudakilerin çoğu tanımıyor. Ne vergi veriyorlar, ne de elektrik, su parası ödüyorlar. Bu devlete vergi de verilmez, ödeme de yapılmaz düşüncesi hâkim.
Bu tarz direnme, mutlaka sıkıntı yaratacaktır. Ayrışma ve kargaşaya sebebiyet verecektir.
GİTMEM DE GİTMEM
Bahçeli bütün gücü ile AKP’ nin de desteği ile MHP’ nin başından gitmemek için direniyor. Direnmeye de devam edecek. MHP iyice çöksün ve MHP’ nin oyları AKP ye kaysın. AKP bir baskın erken seçimde 400 milletvekilini alsın. Alsın ki, Recep Tayyip Erdoğan ülkenin başına başkan olarak otursun. Bahçeli’de herhalde yardımcısı olur.
BİZ İKTİDARIZ, 
HER ŞEYİ YAPARIZ!...
AKP bütün gücü ile uğraşmasına devam edecek. Kendilerinden hesap sorulmaması ve iktidardan gitmemeleri için, ellerinden ne geliyorsa yapacaklar.
Kindar ve Dindar bir toplum yetiştirdiler. AKP li gençler ve bazı kişiler, kendi düşüncelerinden olmayan tüm kişilere saldırmaya başladılar. Bu saldırılar daha da artacak. Böylece kutuplaşmalar da arttıkça artacak.
Bir taraftan teröristler, diğer taraftan da, bizden olanlar veya olmayanlar diye ayrışmalar, bölünmeler ve kavgalar.
Bunların son bulabilmesi için Başkanlık sisteminin gelmesi gerek. Anayasanın değişmesi gerek. Türk kimliğinin ortadan kalkması gerek, diye de AKP ve yandaşları halkın beynini yıkama politikasını bütün güçleri ile yapacaklar.
YE BABAM YE
Ramazan boyunca iftar yemekleri yendi.
Kimin parası ile bu ziyafetler verildi. Kaç kişi sorguladı. Halkın aç ve susuz kalması kimseyi ilgilendirmiyor.
İktidara yakın olanlar para kazanırken, yakın olmayan kişiler iflas etmekte, dükkânlar kepenk indirmekte, şirketler kapanmaktadır.
BEN GÖREVİMİ YERİNE GETİRİYORUM
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugüne kadarki zorlu yolları aşarak, en sonunda Türkiye’nin en üst görevine geldi. Bu da yetmiyor, Cumhurbaşkanı kelimesinin başındaki Cumhur’un kalkmasını ve sadece Başkan olmasını istiyor. Görevini de hiç aksatmadan yapıyor. 
Üstün yetenek mi dersiniz, yoksa aldığı emirleri mi uyguluyor dersiniz. Ne derseniz deyin, istediğini yaptırıyor ve yaptıracakta.
Devletin bütün kurumları zaten emrine girmiş durumda. Başkan olup olmaması da artık o kadar önemli değil. Yandaşlarını, partililerini, halkın  bir kesimini, nasıl yaptı ise yaptı kendisine mutlak hakim kıldı.
İnanın çok kişi, Recep Tayyip Erdoğan’dan kurtulmak istiyor ama umutları da yok. Nasıl kurtulacaklarını da bilemiyorlar. Alternatif arasalar da, alternatifleri yok. CHP ve MHP den ise hiç umutları yok. Mucize bekliyorlar.
Eh daha çoook mucize beklersiniz.
Dünya’da kusursuz insan yoktur.
Çin atasözü der ki:
“Dünyada kusursuz iki insan vardır. 
Biri ölmüştür, diğeri doğmamıştır.”
Yaşıyor isen mutlaka kusurlu olursun. Eh bugüne kadar AKP’ liler ve başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da kusuru olmuştur. Kusuru örtmekte çok kolay onlar için. Kandırıldık, aldatıldık. Sehven yanlış yaptık.  Suç bizde değil, bizi kandıranlarda, aldatanlarda.
Suudi Arabistan’a gittiğimde orada çalışan bir Mühendis bana şunu anlatmıştı. Araba ile ışıkta durmuştum, Arabın birisi geldi benim arabaya arkadan çarptı. Çarpan 16 yaşlarında bir çocuk. Arap emirinin oğlu imiş. Kadının karşısına çıktık, suçlu ben oldum. Kadı dedi ki: “ sen Türkiye’den gelmeseydin, bu araca binmeseydin, bu yola çıkmasaydın, bu ışıkta durmasaydın, benim arabım gelip senin arabana vurmazdı. Suçlu sensin.”  Biz suçlu olduk, ehliyeti dahi olmayan çocuk emirin oğlu olduğu için suçsuz ve haklı oldu.
Mantık bu!
AKP de Arap hayranı değil mi!
Sen Fettullah Gülen ve ekibi, sen gelip benle beraber olmasaydın, beni iktidara getirmeseydin, sonra da bütün kurumlara kendi yandaşlarını yerleştirmeye çalışıp, bizi devre dışı bırakmaya çalışmasaydın, 17-25 Aralık olayını yaratmasaydın, sen şimdi feto terör örgütü olarak suçlanmazdın. Suçlu sensin. Bizi kandırdın, kullandın, aldattın. (Bu konuda ben AKP’yi destekliyorum)
Bu örnekleri çoğaltabildiğiniz kadar çoğaltırsınız. Yani, suç öldürende değil, ölendedir, zihniyeti. 
Bayram demedi, Ramazan demedi, şehitler gelmeye devam ediyor.
 Terörün eninde sonunda kökünü kurutacağız, hamasi sözler söylenmeye devam ediyor. Zaman belli değil. Facebook’ta bir vatandaş vatanı koruyanlarla ilgili güzel bir söz söylemiş. Demiş ki:
Evi yıkık, halısı hasır, döşeği çuldur.
Oğlu şehit, torunu yetim, gelini duldur.
Neden hep vatanı koruyanlar yoksuldur.”
Doğru söylemiş. Vatanı koruyanlar zenginler değildirler. Onların çocukları, asker, polis olmaz ki. Onlar genç yaşlarında ticarete atılırlar, gemicikler alarak, şirketler kurarak, uluslar arası ticaret yaparak milyonlar kazanırlar. Ne işleri var askerlikte, polislikte.
4037 teröristin 2003-2014 arasında Türkiye’den Suriye’ye geçtiği söyleniyor. Bunların çoğu IŞİD militanı imiş. Gerçi biz IŞİD diyoruz. Hükümet kanadı bir türlü IŞİD demiyor DAEŞ diyor. Demek ki arada fark var. Neden IŞİD demiyorlar, açıklasalar da biz de öğrensek.
Bu teröristlerin bir kısmı tekrar Türkiye’ye girdi ve büyük şehirlere yerleşti ise, vay halimize. Ülkenin birçok yerinde de aşırı dinci gruplar IŞİD’İ övüyorlar ve taraftarlık yapıyorlar.
Tehlike gittikçe büyüyor.
 Bangladeş’te namaz kılan cemaate silahlı saldırı oldu, birçok kişi öldü. Burada da olabilir.
Eğer ülkemizde de  Camilere saldırı olursa, inanın AKP zihniyetinde olanlar bu olayı, kendilerinden olmayan karşı guruplara yüklerler, bunu Laik’ler ya da Kemalistler yaptılar der çıkarlar. Hâlbuki Atatürkçü olan ve onun yolunda giden kişiler hem dinlerini çok iyi bilirler, hem de kesinlikle kötülük, yapmazlar.
Onların tek düşüncesi, vatanlarıdır, Cumhuriyet ve Laik düşüncedir.
Toplu yerlerde panik yaratmak için canlı bomba var, diyerek panik yaratmak isteyenler çoğalacaktır.
Bursa’da ve Ankara’da Luna parklarda Bayram tatilinde bu yaşandı.
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde Suriyelilerin oturduğu evde bomba yapılırken patlama oldu.
Suriyelileri kontrolsüz içeri alırsanız, netice bu olur. Bir de kalkıp, ülkesinden kaçan, vatanını savunamayan, Türk’ün dostu mu, düşmanı mı olduğu meçhul Suriyelileri Türk vatandaşlığına alırsak, ileride Türkiye’nin başının çok ağrıyacağı günlere gebe olduğunu unutmayın. 10 yıl 20 yıl sonra iktidarda AKP olmayacaktır. Kim olursa olsun, Sur iye’liler de bağımsızlıkları için mücadeleye başlayabilirler. Bunu unutmayın.
Akit gazetesinden bir haber sosyal medyada yayınlandı. Akit gazetesi diyor ki: Erdoğan’ın Suriyelilere vatandaşlık vermesinin altında yatan gerçek neden ilerde Halep Bölgesi Türkmen bölgesi ve belki de Şam’ın  bir kısmını Türkiye’ye katmaktır. Diye yazmışlar.  Bu sözlere dünya güler de geçer.
Yaa siz kafayı mı yediniz. Bu kadar aptal mı bu millet. Nasıl olayları çarpıtıyorsunuz. Yuh size. Söylenecek söz bulamıyorum valla.
Sevgili okurlar, işte Ramazan Bayramı böylece bitti. Önümüzdeki günler de huzur ve mutlu bir yaşamı beklemeyin.
Tek dileğimiz, inşallah herkes aklını başına alır ve ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunların kimler tarafından tezgahlandığını anlar, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın yollarını arar.
Kim ne derse desin, en çıkar yol Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği yoldur. Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti ‘ne hep birlikte sahip çıkmamız gerek.
Zekeriya Tümer
09.07.2016

11 Haziran 2016 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "NE TERÖR BİTER, NE DE AKP [ (Adalet (?) ve Kalkınma (?) Partisi (!) ] GİDER…" Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
NE TERÖR BİTER
NE DE AK PARTİ GİDER…
Sevgili okurlar, ülkemiz üzerinde dolaşan kara bulutlar yok olmadıkça, ne terör biter, ne de Ak Parti gider.
Kara bulutların dağılabilmesi için çok kuvvetli rüzgâr lazım. Bu rüzgâr ise esmiyor, esmesi mümkün değil.
Baksanıza, Bahçeli, iktidar koltuğunu bırakmamak için elinden geleni yapıyor. CHP ise içindeki kaynamayı durduramıyor. HDP ne yapacağını şaşırmış vaziyette. Dokunulmazlıklar kaldırıldı. İç siyaset karmakarışık. Dışarıdan gelen baskılar devam etmekte.
Başkanlık sevdası yüzünden her türlü oyunlar oynanmakta.
PKK’yı ezen Askerimiz ve Polisimiz her gün şehit vermeye de devam etmekte. 
Şehirlerimizin göbeğinde patlayan bombalar masum sivil halkımızı, çocuk, genç, hamile, yaşlı demeden öldürmekte.
Ülkemizde bunca sorunlar varken, devlet büyüklerimizin dış seyahatleri de hiç bitmiyor. Bahane çok. Nasıl olsa masraflar devletten. Vatandaş versin vergisini, biz de bedava yandaşlarımızı da alalım yanımıza, cenaze’lere, uzak ülkelere, gidelim ve Türkiye’nin kasvetli havasından, birkaç günde olsa uzaklaşalım deniliyor herhalde.
Emperyalist güçler, başta Amerika olmak üzere, her türlü planlarını yapmışlar ve orta doğuyu şekillendirmeye de başladılar bile.
Yargı bağımsızlığını yitirmekte siyasallaşmakta…
Vatandaş kime, nasıl güven duyacak şaşırmış vaziyette.
Ramazan geldi hoş geldi. Ama baklava tepsisi boş geldi. Baklava tepsisi boş olabilir, ancak, kurulan Ramazan Çadırlarında zengin fakir gözetilmeden bedava yemekler dağıtılmakta. Başkanlığa geçmek için gereken propagandalar da yapılmakta. Aç çocuklar da yemek yemeye geldiklerinde, görevliler onları, “siz oruç tutmuyorsunuz” diye sopa ile uzaklaştırmakta.
Bazı polislerimizde, terör belası yüzünden yaralanan yakınlarının durumu öğrenmek için hastaneye giden gençlerimizi, neden sigara içiyorsunuz bu mübarek günde, diyerek karakola terörist muamelesi yaparak götürmekte. Doğuda ise ezan okunduğunda, sokaklardaki insanları baskı ile camide namazlarını kılmaya zorladıkları söylenmekte.
Şeyhler, dervişler, müritler, çoğalmakta, Din elden gidiyor propagandası artarken, bademle meler devam etmekte.,
Mustafa Kemal’in askerleri artarken, diğer taraftan da CHP ve Kemalistler dinsizlikle suçlanmakta, oruç tutmayanlar tespit edilmekte.
Atatürk “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.” Demiştir de, bu millet bilim ve akıldan uzaklaştıkça uzaklaşmış ve  ne idüğü belirsiz tarikat şeyhlerinin müridi olma yolunu seçmiştir.
Bakın 1923 de büyük Önder Mustafa Kemal ne söylemiş: “Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve azami derecede faydalanabilmek için de, bütün yaratıklardan esirgediği zekayı, aklı insanlara vermiştir.” En önemlisi de, ALLAH Dünyanın en güzel yerinde olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bulunduğu Anadolu toprakları üzerinde yaşayan herkesin,   huzur ve sükun içinde yaşamalarını istemiştir.
Nerede kaldı huzur ve mutluluk?
İnatla bulundukları koltukları bırakmamaya çalışan siyasi iradelerin emrinde halk ne yapacağını şaşırmış vaziyette beklemekte.
Sus, duyma, görme, yazma, konuşma. Kes sesini, ye bir lokma ekmeğini şükret Allah’ına.
Belanı arama. Başına gelmedik kalmaz yoksa.
Cesaretli ve kararlı olan kendini ezdirmez, haksızlıklar karşısında söyleyeceğini söyler. Cesareti ve istenilen gücü olmayan kişi ise ezilmeye ve bir lokma ekmeğe razı olur, kaderim buymuş der ve oturduğu yerde oturur.
Sevgili okurlar, artık evinizden sabahleyin çıkarken, akşama eve sağ salim dönüp dönemeyeceğiniz belli olmadığından herkes çoluk çocuk birbirinizle helalleşin.
Ne PKK terörü biter, ne de AKP Hükümeti iktidardan gider. 
Bunu da unutun ve alışın artık.
Nedeni ise, belli!
Mübarek  Ramazan ayında gene biz eski alışkanlıklarımıza devam edelim ve bol bol, ülkemize huzur ve mutluluk getirmesi için ellerimizi açalım Allah’a dua edelim.
Tek tesellimiz bu! Desem de, bu değil ey millet, gaflet, delalet ve hıyanet içersinde olan bu ülke geçmişte nasıl silkindi ise, gene silkinmeli ve gerçekleri görebilmelidir.
Tek kurtuluş yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği yoldur.
11.06.2016
Zekeriya Tümer.

3 Haziran 2016 Cuma

DEUTSCHLAND –DEUTSCHLAND SENİ ARTIK SEVMİYORUZ Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
DEUTSCHLAND, DEUTSCHLAND
SENİ ARTIK SEVMİYORUZ
Zekeriya TÜMER
Yıllardır Almanları dost bilirdi bu ülke. Ne dostu, bizim en büyük düşmanımızdı da kimsenin bildiği yoktu.
Utanmadan, sıkılmadan, kendi tarihini görmeden, ülkesindeki Yahudileri fabrikalarda sabun yaptığını unutan Almanya, Ermeni Soykırımını kabul eden tasarıyı Parlamentosunda onaylıyor.
Adolf Hitler’in birçok Yahudi’yi ve azınlıkları katlettiğini ne çabuk unuttun Almanya?
Kadın erkek binlerce kişiyi diri diri fırınlarda yakıp küllerinden sabun yapıldığı, kadınların  ayrı , erkeklerin ayrı ayrı yakıldığı, kadınların vücutları daha yağlı olduğu için onların küllerinden sabun yapıldığını, gaz odalarında insanları öldürdüğünüzü, siz unutabilirsiniz, ama dünya unutmamıştır. 
Hele ki, Yahudi toplumu hiç unutmamıştır.
Polonya'da bir enstitü tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçları, Alman Nazilerin savaş sırasında, sınırlı sayıda olmakla birlikte gerçekten sabun üretmek için insan bedenini kullandığını ortaya koydu.
Polonya'daki IPN enstitüsünün bugün açıkladığı inceleme, kriminal değerlendirme, analiz ve araştırma sonuçları, Nazilerin, Profesör Rudolf Spanner tarafından yönetilen Dantzig Tıp Akademisi Anatomi Enstitüsünde insan bedeninden alınan bazı maddelerle sabun yaptıklarına hiç kuşku olmadığını gösteriyor. (Hürriyet 6 Ekim 2006)
Sen kendine bak, Türk milletine iftira atmaya kalkma. Altında ezileceksin. Çok pişman olacaksın. Ülkene emekleri ile en fazla hizmet edenler Türklerdir.
Üstelik senin ülkende o kadar çok Türk tohumu var ki, bir gün gelecek Almanya Türk nüfusunun altında ezilecektir. Sen ne kadar Türk milletini orada asimile etmeye çalışsan da Türk kanı mutlaka zamanı gelince meydana çıkacaktır.
Yanlış yaptın DEUTSCHLAND yanlış.
Diyeceksin ki, senin kanından olan Alman Parlamentosundaki  Türk kökenli  Milletvekili Cem Özdemir Ermeni Soykırımını savundu. Yahu o zaten Türk değil, Ermeni rozeti takmış, alçaklığını belli etmiş. Türk kanı taşısa bunu yapmazdı, o satılmış Ermeni tohumu demek ki?
1915 de hiçbir zaman Ermeni Soykırımı olmamıştır.
Türk milleti kadar asil ve yardımsever millet yoktur. Ermenilerin Anadolu’nun işgalinde Türkleri nasıl arkadan hançerledikleri belgelerle kanıtlanmıştır.
Burhan Kuzu, twitir hesabında ilk defa güzel bir laf etmiş. “Soykırım kararına imza atanlar bu ülkeye bir daha ayak basmasınlar” demiş.
Eyyy Almanya’daki Türk kökenli olduklarını söyleyen ve Ermeni Soykırımına imza atan hainler, bu ülkeye sakın adımınızı atmayın, bu halk sizi tükürüğü ile boğar. Almanya’daki Türkler’de bunu yapacaklardır. İşiniz zor. Çok pişman olacaksınız çoook.
Sevgili okurlar; Osmanlı Osmanlı diye heveslenen AKP yanlılarına şunu hatırlatmak istiyorum. Kurtuluş savaşımız başladığında Osmanlı ordusunda görevli komutanlar kimlerdi?
Ordu Komutanı- Liman Von Sanders Paşa. Hemde Allahın gavuruna paşa rütbesi verilmiş.
İstihkam  Komutanı- Erich Paul Weber Paşa.
İstihbarat Komutanı- Perrinet von Thauvenay Paşa.
Donanma Komutanı-Wilhelm Anton Souchon Paşa,
Genelkurmay 2. Başkanı- Bronsart von Senhellendorf Paşa,
Boğazlar Komutanı- Guido von Usedom Paşa,
Tahkimat Komutanı-Johannes Merten Paşa,
Ordu Baş Müfettişi-Bischof
Lojistik Komutanı - Schlee
Tümen Komutanları-Heuck-Nikolai-Sodenstern-Kannengiesser
100 sene önce Milletin kaderini yabancı askerlere teslim eden Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk ve silah arkadaşları değildi. Bu yabancı askerleri Osmanlı Devletinin Ordusunda “Paşa rütbesi ile görevlendirenler kimdi acaba”
(Yılmaz Özdil’in tespitleri bunlar.)
İşte, Osmanlı ordusunu idare eden bu yabancıların Ermenilere yardımcı olmadıkları ne malum!
Kesinlikle olmuşlardır.
İnanın, bugün Almanya’nın bu tasarıyı Parlamentodan geçirmesi cesareti, şu an Türkiye’de hükümetin ve ordunun güçsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. 
Ne var ki, şunu unutuyorlar. Türk milleti hiçbir zaman gücünü kaybetmez. Umulmadık anda, gücünü öyle bir gösterir ki, bütün dünya şaşırır kalır.
Bugünden tezi yok, bütün Türk vatandaşlarının Alman mallarına karşı boykot yapmaları ve Hitler kafasını taşıyanlara iyi bir ders vermeleri gerekmektedir.
Bir insanda biraz utanma duygusu olmalı, bakın utanmadan Almanya Başbakanı  Merkel ne demiş:
"Almanya ile Türkiye'yi birbirine bağlayan birçok şey var. Dostane ve stratejik ilişkilerimizin yelpazesi çok geniş"
Vay anasını, dostane ve stratejik ilişkilerimizin yelpazesi çok genişmiş. Bir avuç Ermeni mi senin için önemli, yoksa 80 milyonluk Türkiye ve yanındaki Türk Cumhuriyetleri mi? Sen tercihini yaptın. Çok zorlanacaksın çoook…
ALMAN TÜRK DOSTLUĞU ZEDELENDİ, ANGELE MERKEL. BUNU UNUTMA!.
***
03.06.2016
Zekeriya Tümer

30 Mayıs 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: YENİDEN DİRİLİŞ, YENİDEN YÜKSELİŞMİŞ Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
YENİDEN DİRİLİŞ, YENİDEN YÜKSELİŞ'MİŞ!...
Zekeriya TÜMER
29 Mayıs 2016 Pazar günü İstanbul’un kuruluşunun 563. Yılı büyük törenlerle kutlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın posterleri günlerce Yeniden Diriliş, Yeniden Yükseliş başlığı altında İstanbul’un 563.cü kurtuluş yılını kutlama çağrısı yaptı.
Şimdi bu, israf abidesi "ihtişamlı" kutlamayı yandaş/yoldaş Medya TV., Dergi ve gazeteleri abarta abarta anlatacaklar.
Tamam, güzel, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alarak Bizans İmparatorluğuna son verdi.
Çok da iyi yaptı.
Bir devri kapadı diğer devri açtı.
Macarlı Urban ustanın döktüğü toplar Bizans surlarını yıkmasa idi, ne olacaktı? Kahraman Osmanlı Ordusu canını dişine takıp savaşmasa idi, başarılı olunabilinir miydi?
Bu başarı çok büyük
Türk milletinin onuru ve gururu. Bunu kimse inkâr edemez ve etmemeli de.
Ancak, İstanbul 1920 de kimlerin işgaline uğradı?
Kimler İstanbul’u işgal etti?
Hangi dönemde işgal etti?
Osmanlı 1453 de aldığı İstanbul’u 1920 de hangi emperyalist güçlerin askerlerinin çizmeleri altında inledi?
Eğer bu işgal Kurtuluş savaşı ile kaldırılmasa idi, bugün İstanbul kurtuluş gününü kutlayabilecek miydi?
Bunlar neden düşünülmüyor?
Neden 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar, 29 Ekimler ve 23 Nisanlar aynı şekilde kutlanmıyor?  Üstelik türlü bahaneler ile halkın kutlaması da engelleniyor?
İşte sorulması ve sorgulanması gereken husus budur?
Amaç nedir, ne yapılmak istenmektedir? Mustafa Kemal Atatürk ve onun yanında yer alan kahraman komutanlar ve askerlerin bu ülkenin kurtuluşu için verdikleri mücadeleler neden örtbas edilmeye çalışılmaktadır?
Geçmişimizle övünürken, yakın çağda yaşadığımız ve bugün bu topraklar üzerinde huzur ve sükûn içerisinde yaşıyor isek, kimlere borçlu olduğumuzu da unutmamamız gerektiğine inanıyorum.
İstanbul’un işgalinde başta Osmanlı Padişahı Vahdettin olmak üzere, vezirler ve birçok yazarlar, kişiler İngiliz hayranlığını dile getirirken ve İngiliz’in himayesi altına girmeyi isterken, Mustafa Kemal yabancı Gemileri gördüğünde “geldikleri gibi giderler” deme cesaretini göstermiştir.
1919’daki yıkımlı durumdan 1922 yılındaki parlak zaferini çıkaran etkenlerin başında Türk azim ve iradesini temsil eden Mustafa Kemal Atatürk’ün azmi ve iradesi bulunmaktadır.  
O Vatanını ve Türk milletini seven,  tek başına kalsa da, Türk bayrağına sarılarak son kurşununa kadar düşmanla savaşmayı göze alan kişidir.
Bağımsızlık benim karakterimdir, diyen Mustafa Kemal Atatürk kimsenin boyunduruğu altına girmeyi ne kendisi kabul etmiş ve ne de Türk milletinin kabul edemeyeceğini savunmuştur.
Bütün dünya liderlerinin takdir ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ü bizlerin anlayamamış olması ve onun yolundan gitme yerine başka yollar arama gafleti içerisinde olmak kadar yanlışlık yoktur.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan TÜRGEV'in 20. kuruluş yıldönümünde "Zürriyetimizi arttıracağız. Neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Ve burada birinci görev annelerdedir" demiş.
İyi söylemiş.
Bu zürriyeti Kürt kardeşlerimiz iyi beceriyorlar. Devamlı arttırıyorlar. Her birinin 5-10 çocukları var, bazıları torunlarının sayısını bile bilmiyor. Kısa zamanda Türkiye nüfusunun çoğu Kürt kardeşlerimizle dolacaktır. Suriye’lilerin de onlardan aşağı kalır tarafları yok. 15-20 yıl sonra onlarda Türk nüfusunu geçebilirler. Bu durumda zürriyeti arttıracak kişilerin kimler olması gerek?
Zürriyeti arttıracak olanlar kimler olmalı. Bunu da söylese idi Cumhurbaşkanı çok daha iyi olurdu. Benim bildiğim kadarı ile, bilhassa şehirde yaşayanların ya bir, ya da iki çocukları var. Nedeni ise geçim zorluğu. Çalışan anne ve baba olunca çocuklara kim bakacak. Anneanne, babaanne sağ ise hadi onlar bakıyor, onlar yoksa kim bakacak? Bakıcı tutsan para lazım, gelir yeterli değil, o zaman ne olacak?
Bazı şeyleri söylemek kolay, gerçekleştirmek ise çok zor.
***
Yeniden diriliş, yeniden yükseliş, bu kelimenin manasını da anlayabilmiş değilim.
Dirilelim derken, içine kapanık, bezgin, suskun, çekingen, korkak bir toplum haline geldik. PKK olayları, geçim zorluğu, işgal altında olmamız, Yunanistan adalarımızı işgal ediyor, ses çıkaramayışımız, bombaların sınır şehirlerimize düşmesi ve bizlerin bir şeyler yapamaması, hergün şehit haberlerinin gelmesi, şehirlerimizde bombaların patlaması, sokakta gezerken, akşama eve sağ gidip gidemeyeceğimiz korkusu, yarınımızın nasıl olacağını bilemeyişimiz, işsizlik, ekonomik sıkıntı, yabancıların ülkemizde çoğalması bizleri diriltmek değil, karamsarlığa iterek çöküntüye sebep olmaktadır. Yani dirilme değil, çökme söz konusu.
Yeniden nasıl yükseleceğiz. Bunun da açıklanmasında yarar var. Daha önce batak tamıydık. Bugüne kadar ki iktidarlar hiç yükselme göstermediler mi? Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa dönemdeki yükseliş trendini mi yakalamak istiyoruz. O’nun zamanında yapılan fabrikalar, kurumlar hep satıldı. Şimdi yerli hiçbir şeyimiz kalmadı. Nasıl yükseleceğiz valla onu da çok merak ediyorum.
Ramazan Bayramı yaklaştı. Dualarımız artacak. Ramazanın bereketi inşallah ülkemiz üzerine yağar ve ülkemiz yeniden dirilir ve yükselişe geçer. Elimizden başka şey gelmiyor, sadece dua etmek ve temenni etmekle yetiniyoruz.
Zekeriya Tümer
30.05.2016

2 Mayıs 2016 Pazartesi

KARŞI DEVRİM Mİ YAPILMAK İSTENİYOR?.., Zekeriya TÜMER, Ulusal Haber & Ulusal Ajans, "TÜMER DİYOR Kİ !...."

TÜMER DİYOR Kİ:
KARŞI DEVRİM Mİ YAPILMAK İSTENİYOR?
Cumhuriyete bu denli düşmanlık besleyenler, hangi devirde doğmuşlar çok merak ediyorum!
Mustafa Kemal Atatürk’ün yapmış olduğu Devrim hareketini yok etmek isteyenler karşı devrim mi yapmak istiyorlar.
Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarı ve AKP ye yakınlığı ile bilinen İbrahim Karagül yazdığı köşe yazısında “DEVRİM VE ‘KARŞI DEVRİM’: KİM KİMİ TASFİYE DECEK” diye görüşlerini yazmış.
Emperyalist güçlerin Türkiye devleti üzerinde oynadıkları oyunları, paralel yapıcılarla beraber Karşı Devrim yaparak devrim’i savunanları tasfiye etmek istedikleri imasında bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk çocukluk, gençlik ve Subaylık dönemlerinde Osmanlı’nın sonunun yaklaştığını hissetmiş ve yok olmaya mahkûm olan Osmanlı’nın yerine yeni bir Türk devletinin kurulmasını düşünmüştür.
Halkı bilinçlendirmiş, güven vermiş, etrafındaki düşmanları tek tek bertaraf ederek,  23 Nisan 1920 de Ankara’da büyük Millet Meclisini açmıştır. Adı üstünde Büyük Milletin Meclisi. Bu Meclisin uzantısı olan şu an ki meclis maalesef Büyüklüğünün üzerine gölge düşürmüştür. Terörü ve şehitleri bahane ederek Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın vereceği 23 Nisan resepsiyonu iptal etmiştir. Bunlar bahanedir.  Yapılmak isteneni açık ve seçik halka söyleseler çok daha iyi olacaktır.
TBMM’si Başkanı İsmail Kahraman açıkça fikrini söyledi.
Anayasa’dan laiklik kelimesi kalkmalı imiş. Kahramanca laf. Bu sözü söylemesi için, mutlaka birileri tarafından emir verilmiştir. Bunlar yoklamalardır. Bakalım tepki ne olacak, yoksa millet bunu yutacak mı?
Yutmaz İsmail Kahraman, yutmaz. Laikliğin içeriğinin ne demek olduğunu iyi kavrasa idin, zaten bu sözü söylemezdin. Bak Mustafa Kemal Atatürk Laiklik hususunda kısa ve öz ne demiş:
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK (1930)
Birde bak Kahraman Atatürk ne demiş, bu da çok önemli bir söz. Mecliste başkanlık yaptığı bir sırada Mustafa Kemal, Meclisin tanınmış din âlimlerinden bir vatandaş kürsüye gelmiş ve alaycı bir tavırla “Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik? Diye söze başlarken, riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak, “Adam olmaktır Hocam, adam olmak!”diyerek hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır
(Kılıç Ali'nin Anıları, sf.562) 
Anlayabildin mi Kahraman. Boş sözlerle ortalığı karıştırmaktan vazgeç de Meclisi kavgasız yönetmeye çalışsan çok daha iyi olur.
***
Bir de hiç akıllarda olmayan “Kut’ül Amare” zaferi kutlandı. Neymiş efendim, bundan bir asır önce 29 Nisan 1916 tarihinde Arabistan çöllerinde İngilizleri mağlup etmişiz.
 Yaa, mağlup oldular da ne oldu. Kısa zamanda gene hâkim oldular. Sen asıl bu ülkenin topraklarının işgal edilmesinden sonraki zaferleri kutla. Osmanlı yok oldu, yep yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Şimdi sizler bu Cumhuriyetin nimetlerinden istifade ediyorsunuz.
Sen kutlanması gereken Milli Bayramlarımızı kutlama, Unutulan Zafer, diye Kut’ül Amare, başarısını kutla. Olacak şey mi bu?
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Unutulan Zafer: Kut’ül Amâre” adlı programda yaptığı konuşmada, “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. “ demiş. Doğru söylemiş.
Türkün tarihi binlerce yıl evveline dayanır. Bazı tarihçiler 5 bin, bazıları ise 15 bine dayandığını söylerler. Bazıları da 1071 Malazgirt savaşından başlatırlar.
Burada ki husus, yepyeni bir Türk Cumhuriyeti devletinin kurulmasının başlangıcı olan tarihtir. O da Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkmasıdır. 23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisinin açılması ile milli iradenin ortaya konmasıdır. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıdır.
Bizler Cumhuriyet çocukları olarak büyüdük. Öyle de öleceğiz. Şu an ki neslin hepsi Cumhuriyet çocuklarıdır. Cumhuriyet olmasa idi, herhalde bugün Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan olanlar bu mevkilere gelemezlerdi. Bu nedenle Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e şükretmek ve bağlılığımızı göstermemiz gerek. Laik Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini de herkesin anlaması gerek.
***
Hacca gitmek için TBMM si kendisine torpil yapmış. Eş, anne, babaları ve bakmakla yükümlü olunan bekâr çocukları için “Özel kontenjan” ayırmış.  Diyanet İşleri Başkanlığına müracaatlar çok fazla olduğundan, sıra gelememesi korkusu ile T.B.M.M. sine torpil geçilmiş. Neden, çünkü Hacca gidince günahlar af oluyor. (Öyle zannediyorlar)
Biliyorsunuz, Meclisteki Milletvekillerimizin çoğunun geçmişi karanlık. Dokunulmazlıklar kalkarsa, günahlar ortaya çıkacak. En iyisi mi biran önce Haç ziyaretini yapsınlar ki, günahlarından arınsınlar. Ne diyelim, Allah Haçlarını kabul etsin. Geldikten sonra artık günah işlemezler inşallah.
***
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Savunma Bakanlığına soru önergesi vermiş. Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz deki adalarımızı işgal etmeleri ile ilgili Hükümetin düşüncelerini öğrenmek istemiş. Tık yok. Sus, sorma. Eeee adalarımız işgal altında, topraklarımız savaşmadan Yunanistan’ın işgali altında. Bu adalar bizim ülkemizin toprağı değil mi? Kimseden çıt çıkmıyor. Rusya’nın uçağı azıcık hava sahamızı ihlal etti diye düşürülürken, Yunanistan’ın adalarımızı işgaline neden ses çıkarılmıyor? Yoksa Yunanistan’dan korkuluyor mu?
***
Meral Akşener fırtınası MHP yi hallaç pamuğu gibi sallıyor. Bahçeli ve ava nesi şaşkın. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Uyduruk mahkeme kararları ile 15 Mayıstaki kongreyi yaptırmamaya çalışıyorlar. Başkanlık yarışında olan Ümit Özdağ ve Koray Aydın’da Bahçeliye yaptıkları muhalefet ile Bahçeli ve ekibini korkutmaktalar.
Bahçeli AKP den medet umma! Sen tabanından destek almalısın. Bugün ise artık senin tabandan gelen desteğinde yok. Başarısız olduğunu kabul et ve ne MHP ye ve ne de Türkiye Cumhuriyetine zarar vermeden çekil git. Yaşlandın sen. Hastasın da. Otur köşende.
Meral Akşener’in MHP’nin başına gelmesi ile gerek AKP de ve gerekse diğer partilerde olan eski MHP’lilerin yuvaya dönmeleri an meselesi. Hatta inanın MHP’li olmayan kişilerin bile seçimlerde Akşener’e oy vereceklerini duyuyoruz.
Akşener’in MHP’nin başına gelmesi, ülke de çok şeyleri değiştirecektir. Belki de AKP’nin sonu olacaktır. Bundan korkuları olanlar, her türlü hile’ye başvurmaktadırlar.
***
Suriye’de ateşkes için ABD ve Rusya anlaşmış. Zaten siz gösteriş için kavga ediyorsunuz. Ülkeyi kargaşa içerisine sokun, kan gövdeyi götürsün. IŞİD denen terör örgütünü besleyin, kollayın. Suriye’yi mahvedin. Milyonlarca Suriyeli göç etsin. Şimdi de anlaşın.
Aman çabuk anlaşın da, ülkemizdeki Suriyeliler ülkelerine dönsünler. Burada kalırlarsa, 10-20 sene sonra onlar da bağımsızlık istiyoruz diye, başımıza bela olabilirler. Türk milleti olarak bıktık artık. Ülkemizde rahat edemiyoruz.
***
SON SÖZ:
Cumhuriyetten intikam mı almak istiyorsunuz? 
Cumhuriyet sizlere ne yaptı?
“UNUTMAYIN Kİ, EN BÜYÜK SAVAŞ CEHALETE VE GERİCİLİĞE KARŞI YAPILAN SAVAŞTIR.” 
Mustafa Kemal Atatürk…
02.05.2016
Zekeriya TÜMER