30 Mayıs 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: YENİDEN DİRİLİŞ, YENİDEN YÜKSELİŞMİŞ Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
YENİDEN DİRİLİŞ, YENİDEN YÜKSELİŞ'MİŞ!...
Zekeriya TÜMER
29 Mayıs 2016 Pazar günü İstanbul’un kuruluşunun 563. Yılı büyük törenlerle kutlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın posterleri günlerce Yeniden Diriliş, Yeniden Yükseliş başlığı altında İstanbul’un 563.cü kurtuluş yılını kutlama çağrısı yaptı.
Şimdi bu, israf abidesi "ihtişamlı" kutlamayı yandaş/yoldaş Medya TV., Dergi ve gazeteleri abarta abarta anlatacaklar.
Tamam, güzel, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alarak Bizans İmparatorluğuna son verdi.
Çok da iyi yaptı.
Bir devri kapadı diğer devri açtı.
Macarlı Urban ustanın döktüğü toplar Bizans surlarını yıkmasa idi, ne olacaktı? Kahraman Osmanlı Ordusu canını dişine takıp savaşmasa idi, başarılı olunabilinir miydi?
Bu başarı çok büyük
Türk milletinin onuru ve gururu. Bunu kimse inkâr edemez ve etmemeli de.
Ancak, İstanbul 1920 de kimlerin işgaline uğradı?
Kimler İstanbul’u işgal etti?
Hangi dönemde işgal etti?
Osmanlı 1453 de aldığı İstanbul’u 1920 de hangi emperyalist güçlerin askerlerinin çizmeleri altında inledi?
Eğer bu işgal Kurtuluş savaşı ile kaldırılmasa idi, bugün İstanbul kurtuluş gününü kutlayabilecek miydi?
Bunlar neden düşünülmüyor?
Neden 19 Mayıslar, 30 Ağustoslar, 29 Ekimler ve 23 Nisanlar aynı şekilde kutlanmıyor?  Üstelik türlü bahaneler ile halkın kutlaması da engelleniyor?
İşte sorulması ve sorgulanması gereken husus budur?
Amaç nedir, ne yapılmak istenmektedir? Mustafa Kemal Atatürk ve onun yanında yer alan kahraman komutanlar ve askerlerin bu ülkenin kurtuluşu için verdikleri mücadeleler neden örtbas edilmeye çalışılmaktadır?
Geçmişimizle övünürken, yakın çağda yaşadığımız ve bugün bu topraklar üzerinde huzur ve sükûn içerisinde yaşıyor isek, kimlere borçlu olduğumuzu da unutmamamız gerektiğine inanıyorum.
İstanbul’un işgalinde başta Osmanlı Padişahı Vahdettin olmak üzere, vezirler ve birçok yazarlar, kişiler İngiliz hayranlığını dile getirirken ve İngiliz’in himayesi altına girmeyi isterken, Mustafa Kemal yabancı Gemileri gördüğünde “geldikleri gibi giderler” deme cesaretini göstermiştir.
1919’daki yıkımlı durumdan 1922 yılındaki parlak zaferini çıkaran etkenlerin başında Türk azim ve iradesini temsil eden Mustafa Kemal Atatürk’ün azmi ve iradesi bulunmaktadır.  
O Vatanını ve Türk milletini seven,  tek başına kalsa da, Türk bayrağına sarılarak son kurşununa kadar düşmanla savaşmayı göze alan kişidir.
Bağımsızlık benim karakterimdir, diyen Mustafa Kemal Atatürk kimsenin boyunduruğu altına girmeyi ne kendisi kabul etmiş ve ne de Türk milletinin kabul edemeyeceğini savunmuştur.
Bütün dünya liderlerinin takdir ettiği Mustafa Kemal Atatürk’ü bizlerin anlayamamış olması ve onun yolundan gitme yerine başka yollar arama gafleti içerisinde olmak kadar yanlışlık yoktur.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan TÜRGEV'in 20. kuruluş yıldönümünde "Zürriyetimizi arttıracağız. Neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış doğum kontrolüymüş hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Ve burada birinci görev annelerdedir" demiş.
İyi söylemiş.
Bu zürriyeti Kürt kardeşlerimiz iyi beceriyorlar. Devamlı arttırıyorlar. Her birinin 5-10 çocukları var, bazıları torunlarının sayısını bile bilmiyor. Kısa zamanda Türkiye nüfusunun çoğu Kürt kardeşlerimizle dolacaktır. Suriye’lilerin de onlardan aşağı kalır tarafları yok. 15-20 yıl sonra onlarda Türk nüfusunu geçebilirler. Bu durumda zürriyeti arttıracak kişilerin kimler olması gerek?
Zürriyeti arttıracak olanlar kimler olmalı. Bunu da söylese idi Cumhurbaşkanı çok daha iyi olurdu. Benim bildiğim kadarı ile, bilhassa şehirde yaşayanların ya bir, ya da iki çocukları var. Nedeni ise geçim zorluğu. Çalışan anne ve baba olunca çocuklara kim bakacak. Anneanne, babaanne sağ ise hadi onlar bakıyor, onlar yoksa kim bakacak? Bakıcı tutsan para lazım, gelir yeterli değil, o zaman ne olacak?
Bazı şeyleri söylemek kolay, gerçekleştirmek ise çok zor.
***
Yeniden diriliş, yeniden yükseliş, bu kelimenin manasını da anlayabilmiş değilim.
Dirilelim derken, içine kapanık, bezgin, suskun, çekingen, korkak bir toplum haline geldik. PKK olayları, geçim zorluğu, işgal altında olmamız, Yunanistan adalarımızı işgal ediyor, ses çıkaramayışımız, bombaların sınır şehirlerimize düşmesi ve bizlerin bir şeyler yapamaması, hergün şehit haberlerinin gelmesi, şehirlerimizde bombaların patlaması, sokakta gezerken, akşama eve sağ gidip gidemeyeceğimiz korkusu, yarınımızın nasıl olacağını bilemeyişimiz, işsizlik, ekonomik sıkıntı, yabancıların ülkemizde çoğalması bizleri diriltmek değil, karamsarlığa iterek çöküntüye sebep olmaktadır. Yani dirilme değil, çökme söz konusu.
Yeniden nasıl yükseleceğiz. Bunun da açıklanmasında yarar var. Daha önce batak tamıydık. Bugüne kadar ki iktidarlar hiç yükselme göstermediler mi? Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa dönemdeki yükseliş trendini mi yakalamak istiyoruz. O’nun zamanında yapılan fabrikalar, kurumlar hep satıldı. Şimdi yerli hiçbir şeyimiz kalmadı. Nasıl yükseleceğiz valla onu da çok merak ediyorum.
Ramazan Bayramı yaklaştı. Dualarımız artacak. Ramazanın bereketi inşallah ülkemiz üzerine yağar ve ülkemiz yeniden dirilir ve yükselişe geçer. Elimizden başka şey gelmiyor, sadece dua etmek ve temenni etmekle yetiniyoruz.
Zekeriya Tümer
30.05.2016

2 Mayıs 2016 Pazartesi

KARŞI DEVRİM Mİ YAPILMAK İSTENİYOR?.., Zekeriya TÜMER, Ulusal Haber & Ulusal Ajans, "TÜMER DİYOR Kİ !...."

TÜMER DİYOR Kİ:
KARŞI DEVRİM Mİ YAPILMAK İSTENİYOR?
Cumhuriyete bu denli düşmanlık besleyenler, hangi devirde doğmuşlar çok merak ediyorum!
Mustafa Kemal Atatürk’ün yapmış olduğu Devrim hareketini yok etmek isteyenler karşı devrim mi yapmak istiyorlar.
Yeni Şafak Gazetesi’nin yazarı ve AKP ye yakınlığı ile bilinen İbrahim Karagül yazdığı köşe yazısında “DEVRİM VE ‘KARŞI DEVRİM’: KİM KİMİ TASFİYE DECEK” diye görüşlerini yazmış.
Emperyalist güçlerin Türkiye devleti üzerinde oynadıkları oyunları, paralel yapıcılarla beraber Karşı Devrim yaparak devrim’i savunanları tasfiye etmek istedikleri imasında bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk çocukluk, gençlik ve Subaylık dönemlerinde Osmanlı’nın sonunun yaklaştığını hissetmiş ve yok olmaya mahkûm olan Osmanlı’nın yerine yeni bir Türk devletinin kurulmasını düşünmüştür.
Halkı bilinçlendirmiş, güven vermiş, etrafındaki düşmanları tek tek bertaraf ederek,  23 Nisan 1920 de Ankara’da büyük Millet Meclisini açmıştır. Adı üstünde Büyük Milletin Meclisi. Bu Meclisin uzantısı olan şu an ki meclis maalesef Büyüklüğünün üzerine gölge düşürmüştür. Terörü ve şehitleri bahane ederek Büyük Millet Meclisi Başkanı’nın vereceği 23 Nisan resepsiyonu iptal etmiştir. Bunlar bahanedir.  Yapılmak isteneni açık ve seçik halka söyleseler çok daha iyi olacaktır.
TBMM’si Başkanı İsmail Kahraman açıkça fikrini söyledi.
Anayasa’dan laiklik kelimesi kalkmalı imiş. Kahramanca laf. Bu sözü söylemesi için, mutlaka birileri tarafından emir verilmiştir. Bunlar yoklamalardır. Bakalım tepki ne olacak, yoksa millet bunu yutacak mı?
Yutmaz İsmail Kahraman, yutmaz. Laikliğin içeriğinin ne demek olduğunu iyi kavrasa idin, zaten bu sözü söylemezdin. Bak Mustafa Kemal Atatürk Laiklik hususunda kısa ve öz ne demiş:
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir.” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK (1930)
Birde bak Kahraman Atatürk ne demiş, bu da çok önemli bir söz. Mecliste başkanlık yaptığı bir sırada Mustafa Kemal, Meclisin tanınmış din âlimlerinden bir vatandaş kürsüye gelmiş ve alaycı bir tavırla “Arkadaşlar bir laikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu laikliğin manasını anlamıyorum, nedir bu laiklik? Diye söze başlarken, riyaset makamında bulunan Mustafa Kemal Paşa dayanamamış, oturduğu yerden elini kürsüye vurarak, “Adam olmaktır Hocam, adam olmak!”diyerek hoca efendinin sualini cevaplandırmıştır
(Kılıç Ali'nin Anıları, sf.562) 
Anlayabildin mi Kahraman. Boş sözlerle ortalığı karıştırmaktan vazgeç de Meclisi kavgasız yönetmeye çalışsan çok daha iyi olur.
***
Bir de hiç akıllarda olmayan “Kut’ül Amare” zaferi kutlandı. Neymiş efendim, bundan bir asır önce 29 Nisan 1916 tarihinde Arabistan çöllerinde İngilizleri mağlup etmişiz.
 Yaa, mağlup oldular da ne oldu. Kısa zamanda gene hâkim oldular. Sen asıl bu ülkenin topraklarının işgal edilmesinden sonraki zaferleri kutla. Osmanlı yok oldu, yep yeni bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Şimdi sizler bu Cumhuriyetin nimetlerinden istifade ediyorsunuz.
Sen kutlanması gereken Milli Bayramlarımızı kutlama, Unutulan Zafer, diye Kut’ül Amare, başarısını kutla. Olacak şey mi bu?
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Unutulan Zafer: Kut’ül Amâre” adlı programda yaptığı konuşmada, “Milletimizin, medeniyetimizin binlerce yıllık tarihini neredeyse 1919 yılından başlatan bir tarih anlayışını reddediyorum. “ demiş. Doğru söylemiş.
Türkün tarihi binlerce yıl evveline dayanır. Bazı tarihçiler 5 bin, bazıları ise 15 bine dayandığını söylerler. Bazıları da 1071 Malazgirt savaşından başlatırlar.
Burada ki husus, yepyeni bir Türk Cumhuriyeti devletinin kurulmasının başlangıcı olan tarihtir. O da Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıkmasıdır. 23 Nisan 1920 de Büyük Millet Meclisinin açılması ile milli iradenin ortaya konmasıdır. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıdır.
Bizler Cumhuriyet çocukları olarak büyüdük. Öyle de öleceğiz. Şu an ki neslin hepsi Cumhuriyet çocuklarıdır. Cumhuriyet olmasa idi, herhalde bugün Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan olanlar bu mevkilere gelemezlerdi. Bu nedenle Cumhuriyete ve Mustafa Kemal Atatürk’e şükretmek ve bağlılığımızı göstermemiz gerek. Laik Türkiye Cumhuriyetini ortadan kaldırmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini de herkesin anlaması gerek.
***
Hacca gitmek için TBMM si kendisine torpil yapmış. Eş, anne, babaları ve bakmakla yükümlü olunan bekâr çocukları için “Özel kontenjan” ayırmış.  Diyanet İşleri Başkanlığına müracaatlar çok fazla olduğundan, sıra gelememesi korkusu ile T.B.M.M. sine torpil geçilmiş. Neden, çünkü Hacca gidince günahlar af oluyor. (Öyle zannediyorlar)
Biliyorsunuz, Meclisteki Milletvekillerimizin çoğunun geçmişi karanlık. Dokunulmazlıklar kalkarsa, günahlar ortaya çıkacak. En iyisi mi biran önce Haç ziyaretini yapsınlar ki, günahlarından arınsınlar. Ne diyelim, Allah Haçlarını kabul etsin. Geldikten sonra artık günah işlemezler inşallah.
***
CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray, Savunma Bakanlığına soru önergesi vermiş. Yunanistan’ın Ege ve Akdeniz deki adalarımızı işgal etmeleri ile ilgili Hükümetin düşüncelerini öğrenmek istemiş. Tık yok. Sus, sorma. Eeee adalarımız işgal altında, topraklarımız savaşmadan Yunanistan’ın işgali altında. Bu adalar bizim ülkemizin toprağı değil mi? Kimseden çıt çıkmıyor. Rusya’nın uçağı azıcık hava sahamızı ihlal etti diye düşürülürken, Yunanistan’ın adalarımızı işgaline neden ses çıkarılmıyor? Yoksa Yunanistan’dan korkuluyor mu?
***
Meral Akşener fırtınası MHP yi hallaç pamuğu gibi sallıyor. Bahçeli ve ava nesi şaşkın. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Uyduruk mahkeme kararları ile 15 Mayıstaki kongreyi yaptırmamaya çalışıyorlar. Başkanlık yarışında olan Ümit Özdağ ve Koray Aydın’da Bahçeliye yaptıkları muhalefet ile Bahçeli ve ekibini korkutmaktalar.
Bahçeli AKP den medet umma! Sen tabanından destek almalısın. Bugün ise artık senin tabandan gelen desteğinde yok. Başarısız olduğunu kabul et ve ne MHP ye ve ne de Türkiye Cumhuriyetine zarar vermeden çekil git. Yaşlandın sen. Hastasın da. Otur köşende.
Meral Akşener’in MHP’nin başına gelmesi ile gerek AKP de ve gerekse diğer partilerde olan eski MHP’lilerin yuvaya dönmeleri an meselesi. Hatta inanın MHP’li olmayan kişilerin bile seçimlerde Akşener’e oy vereceklerini duyuyoruz.
Akşener’in MHP’nin başına gelmesi, ülke de çok şeyleri değiştirecektir. Belki de AKP’nin sonu olacaktır. Bundan korkuları olanlar, her türlü hile’ye başvurmaktadırlar.
***
Suriye’de ateşkes için ABD ve Rusya anlaşmış. Zaten siz gösteriş için kavga ediyorsunuz. Ülkeyi kargaşa içerisine sokun, kan gövdeyi götürsün. IŞİD denen terör örgütünü besleyin, kollayın. Suriye’yi mahvedin. Milyonlarca Suriyeli göç etsin. Şimdi de anlaşın.
Aman çabuk anlaşın da, ülkemizdeki Suriyeliler ülkelerine dönsünler. Burada kalırlarsa, 10-20 sene sonra onlar da bağımsızlık istiyoruz diye, başımıza bela olabilirler. Türk milleti olarak bıktık artık. Ülkemizde rahat edemiyoruz.
***
SON SÖZ:
Cumhuriyetten intikam mı almak istiyorsunuz? 
Cumhuriyet sizlere ne yaptı?
“UNUTMAYIN Kİ, EN BÜYÜK SAVAŞ CEHALETE VE GERİCİLİĞE KARŞI YAPILAN SAVAŞTIR.” 
Mustafa Kemal Atatürk…
02.05.2016
Zekeriya TÜMER

18 Nisan 2016 Pazartesi

TARİHİ ASLA UNUTTURAMAZ VE KESİNLİKLE DEĞİŞTİREMEZSİNİZ; Zekeriya TÜMER - ULUSAL HABER

TÜMER DİYOR Kİ:
"TARİHİ ASLA UNUTTURAMAZ, DEĞİŞTİREMEZ VE HAFIZALARDAN SİLEMEZSİNİZ!.."

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na birkaç gün kaldı. Bu tarihi ve önemi çok büyük olan günün kutlanmaması için çareler aranmakta.
İnsan bu denli duyarsızlık karşısında söyleyecek kelime bulamıyor. Terör bahane edilerek, milli birliğimizi ve çocuklarımızın hasretle bekledikleri bayramlarını yasaklamak hiç hoş olmasa gerek.
Vasfi Mahir Kocatürk’ün aşağıdaki şiiri gereken cevabı veriyor.
23 NİSAN
Bugün Yirmi Üç Nisan,
Toplandı bütün vatan,
Millet Meclisimize
Atatürk oldu başkan
Kaldırdı hasta yurdu,
Yılmaz bir ordu kurdu,
Türk'ün şanlı sesini,
Dünyalara duyurdu.
Yükseldi bayrağımız,
Koparıldı bağımız,
Sultandan ayrılınca,
Kurtuldu toprağımız.
Türk çocuğu gül, sevin,
Yaşa yurdunda emin,
Bugünü an bayram et,
Bugün senindir, senin.
VASFİ MAHİR KOCATÜRK
Türk çocuğu bugün senin günün. Gelecekte senin. Bu vatan toprakları kolay kazanılmadı.  Hain iç ve dış düşmanlara karşı Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında kenetleşen Anadolu halkı, canlarını dişlerine takarak, kanları ile suladı ve kurtardı vatanı.
Bugün senin günün.  
Cumhuriyete sahip çıkma günü.
 Senin mutluluğunu engellemeye çalışanlarda merak etme CUMHURİYET çocukları. Onları kandıranlar var. Bu nedenle kızma, darılma onlara. Onları birileri aldatıyor, kandırıyor ve doğru yaptık zannederek, yanlış yaptırıyorlar. Üzülme, kızma!.
Sen Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve izinde yürümene devam et. Karanlıkları değil aydınlığı seç.
Bak çocuğum, Hasan Ali Yücel ne demiş.
23 NİSAN
23 Nisan...
Yurdu koruyan,
Yarını kuran,
Sen çocuğum.
Eskiyi unut,
Yeni yolu tut,
Türklüğe umut,
Sen ol çocuğum.
Bizi kurtaran,
Öndere inan,
Sözünü tutan,
Sen ol çocuğum.
Küçüksün bugün,
Yarın büyürsün,
Her işte üstün
Sen ol çocuğum,
Çalışıp öğren,
Her şeyi bilen
Yurduna güven
Sen ol çocuğum.
HASAN ALİ YÜCEL
Merak etme çocuğum, geçmişte de vatan hainleri vardı, gelecekte de olacaktır.
Osmanlı Osmanlı diye bugün bazılarının övdükleri Osmanlı’nın Hariciye nazırı Mustafa Şerif Paşa bak 1918 de ne demiş.
“Kendim, kabinedeki arkadaşlarım, sultan ve geniş bir halk kitlesi adına katiyet ve ciddiyetle temin ederim ki, umumun arzusu İngiltere tarafından idare edilmektir.” 16.12. 1918 tarihinde İngiliz Ordu komutanı General Milneye, söylemiş.
Koskoca Osmanlı yıkılmış, işgal edilmiş, vatanın kurtarılması için mücadele edeceklerine İngiltere’ye teslim olmayı düşünmüşler.
20.08.1921 de de o zamanki Sadrazam Salih Paşa’da “İngiltere’ye direnip durmak gereksiz ve tehlikelidir.” Demiş.
Osmanlının son padişahı Vahdettin ise tüm ümidini Alah’tan sonra İngiltere’ye bağlamıştır. Bakalım ne demiş: “İngiliz ulusuna karşı beslediğim hayranlık ve sevgi duygularımı babam Sultan Abdülmecit’ten miras aldım. Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım.”
Ümidini Allah’tan sonra Anadolu insanına ve Türk Milletine bağlayan Mustafa Kemal, korkak ve aciz insanların durumuna düşmemiş, kimse olmasa da tek başıma savaşır, köle olmaktansa çarpışarak Türk Bayrağına sarılır ve şehit olurum, ama esaret altında yaşamam demiştir. Anadolu insanı da bu kahraman Türk evladının etrafında birleşmiştir.
  23 Nisan 1920 de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış, milli mücadele hareketi başlamış ve nihayetinde düşman Anadolu topraklarından atılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de 29 Ekim 1923 de kurulmuş, ilk Cumhurbaşkanı da Mustafa Kemal Atatürk olmuştur.
Şu anki iktidar ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin mirası üzerinde oturmaktadır. Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır, Başbakan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır, Bakanlar Türkiye Cumhuriyetinin Bakanlarıdır. Meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. 1920 de kurulanın devamıdır. Bürokratlar, hâkimler, savcılar, Ordumuz, Polisimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin elemanlarıdır. Türkiye’de yaşayan bu millet de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarıdır.
O Halde, bu topraklar üzerinde yaşayanların Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne, Bayrağına, Diline, Dinine sahip çıkması gerekmez mi?
ŞİMDİ SORMAK GEREK:  
AMAÇ NE? YAPILMAK İSTENEN NE? NEDEN CUMHURİYETE KARŞI DÜŞMANLIK BESLENMEKTE? NEDEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK HAKKINDA DÜŞMANCA TAVIRLAR SERGİLENMEKTE? NEDEN ÜLKEMİZ İNSANI AYRIŞTIRILMAKTA VE NEDEN BAĞIMSIZLIĞIMIZ TEHLİKEYE SOKULMAKTA? NEDEN ÜLKEMİZİN BÖLÜNMESİ VE PARÇALANMASI İÇİN ÇABA HARCANMAKTADIR?
ŞUNU DA HERKES ÇOK İYİ BİLMELİDİR Kİ; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ YIKILMAYACAK, YIKTIRILMAYACAK; BU DEVLETİN BÜTÜN KURUMLARI ENİNDE SONUNDA DEVLETİNE VE MİLLETİNE SAHİP ÇIKACAKTIR.
23 NİSAN GÜNÜ DE DİĞER MİLLİ BAYRAMLARIMIZ GİBİ ÇOŞKUYLA KUTLANMALIDIR.
18.04.2016
Zekeriya TÜMER

4 Nisan 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ !.. "BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ...." ULUSAL HABER & ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
BEN KÜRT KIZIYIM, SOYSUZLARI SEVİNDİRMEYECEĞİZ
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar,  Mardin’in Nusaybin ilçesinde şehit düşen Jandarma Kıdemli Çavuş İbrahim Akdemir’in eşi Seval Akdemir, yiğitçe ayakta durarak soysuzlara iyi bir ders vermiştir.
Seval Akdemir, kocasını öldürenlere şöyle seslenmiş: “Benim eşim Diyarbakırlı, ben Muşluyum, Babam Kürt, ben Kürt kızıyım. Ağlamayacağım, soysuzları sevindirmeyeceğiz. Onlar kalleş, Kürtlük davası değil, onların hepsi belirsiz. Ben eşime gitme dedim ama o olmaz dedi. Bu vatan aşkıdır, bu sevda başkadır, dedi. Orada benim gibileri yok mu Sevda, dedi. Eğer alnımızda yazılmışsa yaşayacaksınız, kaderimizi değiştiremezsin, dedi. Kurban olayım İbrahim’im. Ben seni çok sevdim. Emanetlerin başım gözüm üstüne. Ağlamayacağız, sevindirmeyeceğim onları. Allah bir daha onlara fırsat vermesin. Yıksınlar artık, yıkın, orada sivil halk yok, sivil halk orada kalır mı” diyerek,” Nusaybin’in yerle bir edilmesini de istemiş.
Seval’in içten haykırışı, tüm eşlerini kaybeden  kadınlarımızın yürekten haykırışı…
VATANA İHANET EDENLER MUTLAKA CEZALANDIRILMALI
Cumhuriyet rejimini yıkmak, ya da rejimin temel değerlerini ortadan kaldırmak amaçlı yapılan her eylem vatan hainliğidir. Mustafa Kemal Atatürk döneminde bu eylemler vatan hainliğiyle eşdeğer tutulmuş ve bu suç en ağır ceza olan idam cezasıyla karşılık bulmuştur. Hıyanet-i Vataniye Kanunu bu bilgiler ışığında çıkarılmıştır.
12 Nisan 1991 tarihinde çıkarılan 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu ile Mustafa Kemal döneminin ve cumhuriyetin ilk kanunlarından olan Hıyanet-i Vataniye Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır. Kaldırılmış ancak yerine ikinci bir Vatana İhanet Kanunu’nu çıkarılmamıştır.
Derhal Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun içeriğinde belirtilen hususlar yeniden gündeme getirilmeli ve aynısı yeniden çıkarılmalıdır.
Hükümete, doğuda görev yapan kamu görevlilerine, Belediye Başkanlarına sormak gerek.
Tonlarca bombalar nereden geldi. Bunların gelmesine ve yollara, evlere yerleştirilmesine göz yumanlar kimler? Asıl hain ve vatan haini bu bombaların ülkenin içlerine sokulmasına, belirli yerlere yerleştirilmesine göz yumanlar değil midir?
Türk kızının, Kürt kızının eşlerinin ölmesine, çocuklarının yetim kalmasına sebebiyet verenler, vatan haini değil midir?
Laik, Demokratik, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak, rejimi değiştirmek, temel kuralları yerle bir etmek için çaba harcayanlar vatana ihanet etmiyorlar mı?
Çocukların ırzına geçen, kadınlara tacizlerde bulunan, Din adamı geçinen kişileri bir de korumaya çalışıyorsunuz, Müslüman olan bunları yapar mı? Bu Namussuz, şerefsiz insanlar korunur mu? Bunları savunanlar, siz hiç utanmıyor musunuz?
Reza Zarrab’ın 19 Mart’ta Amerika’da tutuklanması, Türkiye’de bazı kesimlerde panik yarattı.
Nedeni ise belli. Reza bey, bülbül gibi öterse, birçok pislikleri ortaya çıkaracaktır. Türkiye’de kimlerle işbirliği yaptığının açıklanması, elbette çok kişinin başını ağrıtacaktır.
Amerika Türkiye’deki idare ile oynamak mı istiyor acaba?
Amerika her halükarda Türkiye’ye istediğini yaptıracaktır. Kim ne derse desin, Türkiye’deki Siyasi kadrolar üzerinde Amerika’nın büyük etkisi ve baskısı olduğu bilinmektedir.
Önümüzdeki günlerde Reza Zarrab’ın kaderi belli olurken, Türkiye Cumhuriyet’in de görev yapan bazı kişilerin  kaderi  de belli olacaktır. 
Son söz:
Mustafa Kemal Atatürk, “Biz ne bolşeviğiz, ne de komünist; ne biri ne diğeri olamayız. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkârız.” Demiş ve dine olan saygısını belli etmiştir.
Gelecek nesil için de şunları önermiştir. “Efendiler! Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her şeyden en evvel; TÜRKİYE’NİN İSTİKLALİNE, kendi benliğine, MİLLİ ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Öğretebildik mi?
Anneler, babalar, bugüne kadar öğretmedi iseniz, hemen, bugünden itibaren Mustafa Kemal’in sözünü yerine getirmeye çalışın. Yoksa ileride çok pişman olursunuz.
Mustafa Kemal Atatürk; “Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aleti olarak kullanılamaz.” Demesine rağmen, bugün din de mezhep de siyaset aleti olarak o kadar güzel kullanılmaktadır ki, netice de okullar da tarikatlar, şeyhler okutulmaya başlar ise şaşırmamak gerek.
En büyük düşman yanı başımızda durmaktadır. Gerçek, din adamlarına Mustafa Kemal Atatürk’ün saygısı çok büyüktü. Bugün ise Laik’liği ve Cumhuriyeti ortadan kaldırarak, Atatürk’ün fikirlerini ve verdiği mücadeleleri tarihten silmeye çalışan bir grup elinden geleni yapmaktadır.
KADINLARIMIZ LAİK VE DEMOKRATİK CUMHURİYETİN EN ÖNEMLİLERİDİR.
Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı 1934 de verilmiştir. Fransa 1944 de Japonya 1945 de, İtalya 1946 da, Çin 1947 de, İsviçre 1971 de ve Suudi Arabistan 2015 de vermiştir.
Türk kadınları, Atatürk’ün kıymetini halen anlayamadı iseniz, sizlere yuh olsun deriz. Mutlaka erkeğin kölesi mi olmak istiyorsunuz?
Sizlere seçme ve seçilme hakkını vererek, okumanızı, mevki sahibi olmanızı, ekonomiye katkıda bulunmanızı, işe girerek maaş alarak bağımsızlığınızı, onurunuzu kazanmanızı sağlayan Mustafa Kemal’in yolundan ayrılmanız, sizleri karanlığa gömer, bunu unutmayın.
Son pişmanlık fayda vermez. Laik ve Demokrat Cumhuriyete sahip çıkmanın zamanı gelmedi mi?
Türk milleti artık gaflet uykusundan uyanmalı ve ülkesine sahip çıkmalıdır.
Yeni hazırlanan Anayasa hareketinden ve Başkanlık sevdasından vaz geçilmeli, milleti bölmek değil, birleştirmenin yolları aranmalıdır.
Zekeriya Tümer
04.04.2016

14 Mart 2016 Pazartesi

ÖLÜRKEN ÖLDÜREN ALLAHSIZLAR KANA DOYMUYORLAR!.. Ulusal Haber & Zekeriya Tümer

TÜMER DİYOR Kİ ! . . .
ÖLÜRKEN ÖLDÜREN ALLAHSIZLAR KANA DOYMUYORLAR...
Bugün köşemde hangi konuyu işleyeyim diye düşünürken, maalesef gene vahşet olayı vukuu buldu ve konu da kendiliğinden geldi.
Benim bir ayağım Ankara’da. 17 Şubat’ta Ankara’ya hızlı trenle giderken, tam Ankara garına geldiğimiz anda, kızım beni telefonla aradı ve “Baba neredesin, Ankara’da patlama oldu” demişti. Ankara’da Genel Kurmay kavşağı yakınlarında askeri servislerin olduğu yere, aracı ile gelen canlı bomba, bombayı patlatmış ve birçok masum vatandaşımızın ölmesine ve yaralanmasına sebebiyet vermişti.
Bizim ulusal haber İnternet sitemizde 11 şubat 2016 tarihinde DİKKAT!.. başlığı altında ihanet şebekelerinin Mayısta toplu isyan hazırlığında, oldukları ile ilgili haber yazmıştık. Mayıs ayını beklemeyen teröristler peş peşe olay yaratmaya başladılar.
17 Şubatın acısı içimizi sızlatmaya devam ederken, 13 Mart’ta hemen hemen aynı saatte Ankara'nın göbeğinde, Kızılay semtinde gene büyük bir patlama olduğunu öğrendik. Ölen ve yaralananların kaç kişi olduğu belli değil. Manzara korkunç.
Ben Ankara’da olsa idim, bu patlamanın olduğu yerden otobüse binecektim. Eve dönüş saatim de, patlamanın olduğu saatlerde idi. Demek ki, daha görecek çok şeyimiz var ki, biz orada bulunmadık.
Allah ölenlere rahmet, geride kalanlara sabır, yaralananlara da şifa versin.
Açılım sürecinin sonucu işte bunlar. Açılım süreci içerisinde terör gruplarının büyük şehirlerde yuvalanmasına göz yuman Hükümet, şimdi de yeniden açılım süreci başlamalı demektedir.
Hendekler kazılırken, yollara bombalar döşenirken, büyük şehirlere teröristler girerken kimsenin bunlardan haberi yok mu idi?
Bu olayların nasıl ve ne şekilde büyüdüğünü çok kişi iyi bilmektedir. İktidardan gitmemek için, her şeyi mubah sayan bir zihniyet artık, bazı boş düşüncelerden vazgeçmelidir.
Tarihi bilmeyen kişilerin de halkı yanıltmaması gerekmektedir.
Ne Osmanlı haremi ile ilgilenmenin ne de Atatürk Orman Çiftliğinde Atatürk'ün çocuklara bira içirdiği (üstelik bira değil malt hülazasıdır) gibi konularla ilgilenmenin ve halkın zihnini bulandırmanın zamanı değil.
Yasaklı bir ülke konumuna geldiğimiz meydandadır. Gerçekleri yazamamak ve söyleyememek durumu ile karşı karşıya bulunmaktayız.
Tarih Türk milletini affetmeyecektir.
Neden mi?
Çünkü kendilerini idare eden kişileri kendi içlerinden çıkaramadıkları ve Türk olmayan idarecileri başa getirdikleri için.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyeti içeriden ve dışarıdan yıkmak için nasıl mücadele edildiğini, herkesin anlaması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılır ise, bunun vebali ve günahı Türk milletinindir.
Bu süreç şimdi başlamış değildir. 1938 de Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonra, adım adım başlamış, 1950 Demokrat parti iktidarından bu yana da devam etmektedir.
Büyük Ortadoğu projesinin gerçekleşebilmesi için, Türkiye’nin zayıflaması gerekmektedir.
Ordumuzu güçsüz kılmak için nelerin yapıldığını hepimiz biliyoruz.
Ergenekon ve Balyoz davaları unutulmadı ve unutulmayacakta.
Başkanlık ve Anayasa’nın değiştirilmesi sevdasından derhal vazgeçilmeli, terörün belini nasıl kırarız onun planları yapılmalıdır.
Muhalefet partileri de artık kendilerine gelmelidirler.
Ülkemiz gerçekten karanlık günlere doğru gitmektedir.
Bazıları her şeyi toz pembe görmeye devam etmekteler.
Devletin kasasından 50-60 bin lira maaş alan Danışmanlar olduğu kamuoyunda tartışılıyor.  Devletin gelirlerinden istifade edenler ve halkı sömürenlerin ülkenin sıkıntısını düşünmeleri beklenemez.
Vatana ihanetin bedelinin çok ağır olacağını, bu bedelin mutlaka ödeneceğini herkesin bilmesi gerekmektedir.
İktidar ve muhalefet partileri, Ülkemizdeki terörün bitirilmesi konusunda ne yapılması gerektiği hususunda fikir birliğine varmalıdırlar. 
13 Martta Ankara’nın göbeğinde Kızılay’da teröristlerin patlattıkları bomba nedeniyle ölen, masum insanlara Allahtan rahmet, yaralananlara acil şifalar ve geride kalanlara da sabır dileriz.
14.03.2016

1 Mart 2016 Salı

TÜMER DİYOR Kİ!.., "Ölümden korkmayan insanlarla baş edebilmek kolay değildir."

ÖLÜRKEN ÖLDÜREN ALLAHSIZLAR
Zekeriya TÜMER
Ölümden korkmayan insanlarla baş edebilmek kolay değildir.
Bir insan, kanundan, dayaktan, işkenceden, Allah’tan ve ölümden korkmuyor, başına gelebilecek her şeyi olduğu gibi kabul edebiliyorsa, o insanla hiçbir şekilde baş edemezsiniz.
Ölmeyi göze alabilmek normal bir insan için mümkün değildir. İnsanların çoğu ölümden korkar. Canı kıymetlidir. Eline ufacık bir diken batsa canı yanan ve acı duyan insan, kolay kolay kendisinin ve de bir başkasının canına kıyamaz.
Hele ki, içinde insan sevgisi olan ve Allah’tan, kanundan korkan bir kişi, karşısındakini incitmekten bile korkar.
Canlı bomba denilen insan müsveddelerinde insanlık kaybolmuştur.
Onlar, ne kanundan ve ne de ölümden korkmaz hale getirilmişlerdir. Beyinleri son derece özel eğitimle yıkanmış, özel haplar ve ilaçlar verilerek, öldürme ve ölme duygusu içlerine işlenmiştir. İşte bu insanlar kendilerini öldürürlerken, başka masum insanların da kendileri ile birlikte ölmelerini arzu etmektedirler. Bu nedenle de üzerlerine aldıkları bombaları patlatarak, hem kendi canlarına kıymakta ve hem de etraflarındaki insanların ölmelerine sebebiyet vermektedirler.
Sevgili okurlar, bugüne kadar ülkemizde intihar bombacılarının yaptıkları katliamları geçmişten bugüne şöyle bir hatırlatmak isterim.
Tarihte ilk intihar saldırılarını Japonlar yapmıştır. Ancak onlar savaşta yapmışlardır. Ülkelerinin onurunu kurtarma amacını taşıyan kamikaze olarak bilinen fedakâr Japonlar, karşılarındaki düşmana zarar vermek için uçakları ile intihar girişiminde bulunmuşlardır.
1980 den sonra ise intihar eylemleri, silahlı örgütler tarafından sistematik olarak anarşi, kargaşa yaratmak amacıyla, masum insanların da canlarına kastetmek niyetiyle gerçekleşmeye başlamıştır.
İntihar eylemini yapan kişi, hangi psikoloji içerisindedir bilinmez. Ancak o, kendisi de ölmediği takdirde eyleminin başarısız olacağına inanır.
Bu nedenle eylemcinin ölmesi, intihar eyleminin ön koşulu imiş…
Günümüzde silahlı örgütler genellikle son çare olarak bu eylemi düzenlerler ve kamuoyunda ses getirmek, korku ortamı oluşturmayı amaçlarlar.
Terör grupları durup dururken türemezler. Bunları besleyen ve büyüten, onlara silah ve para yardımı yapan devletler, kuruluşlar ve kurumlar vardır. Her birisinin de değişik amaçları söz konusudur.
Bütün Dünyanın gözü bizim ülkemiz üzerindedir. Demokratik, laik ve Cumhuriyete bağlı, Atatürk ilke ve inkılâplarına sadık, dinine, milliyetine dört elle sarılmış, etnik ayrımcılıktan uzak, ordusu kuvvetli, vatanını seven, doğuştan asker olan bir devleti yüzyıllardır yok etmeye çalışan güçler, boş durmayıp, ülkemizi karıştırmaya ve parçalamaya çaba harcamaktadırlar.
Bu nedenle, 1980 den sonra Ermeni militanları birçok Diplomatlarımıza saldırmışlar, ölümlerine ve yaralanmalarına sebep olmuşlardır.
Kısa sürede bastırılan bu Ermeni terörünün yerini PKK almıştır.
30 Haziran 1996 yılında Tunceli Cumhuriyet Meydanında bayrak töreni için toplanan altmış kişilik askeri birliğin arasına, kendisine hamile süsü vererek karışan saldırganın, üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde 9 askerimiz şehit olmuş ve 29 askerimiz de yaralanmıştır. Bu terör olayını gerçekleştiren PKK’lı Zeynep Kınacı adlı bir kadındır.
25 Ekim 1996 da Adana’da Emniyet Çevik Kuvvet Müdürlüğüne yaklaşan Leyla Kaplan adındaki PKK’ lı kadın üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde 5 kişi ölmüş 18 kişi yaralanmıştır. Ölenlerin çoğu polistir. Bir de sivil bulunmaktadır.
29 Ekim 1996 yılında Sivas’ta Cumhuriyet Bayramı esnasında Güler Otaş isimli PKK teröristi kadın, polis arabasına bindirildiği anda üzerindeki bombayı patlatarak 6 polisimizin ölmesine ve 10 polisin de yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
17 Kasım 1998 de Fatma Özen adlı PKK lı terörist kadın Yüksek Ova’da Jandarma Komutanlığı önünde Van’a gitmek üzere bekleyen askeri konvoya yaklaşarak üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde bir askerimiz şehit olmuş,  5 kişi yaralanmış, bir de sivil ölmüştür.
1 Aralık 1998 tarihinde Lice’de Hüsniye Oruç isimli PKK lı kadın, asker ve korucuların alış veriş yaptığı markete girerek üzerindeki bombayı patlatmış ve 1 kişinin ölümüne, 14 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
24 Aralık 1998 tarihinde Van ilimizde askeri personellerin çocuklarını taşıyan askeri servis aracına yaklaşan PKK teröristi Hamdiye Kapan adlı kadın üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde biri öğrenci 2 kişi ölmüş ve 24 kişi de yaralanmıştır.
4 Mart 1999 da Terörist İstanbul’da gözüktü. Maral Maymak isimli PKK lı terörist, hamile numarası ile Şehit Keskin Kaplan Kıran Karakolu’na yaklaşırken, şüphelenilmiş ve görevlilerin vatandaşları uzaklaştırmaya çalıştırdığı anda üzerindeki el bombalarını patlatmış ve bir kişinin ölümüne 10 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur.
20 Mart 1999 da Başkale ilçesinde Tacettin Şahin adlı PKK lı terörist Bölge trafik istasyonu önünde uygulama yapan trafik ekibine yaklaşarak üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmiş ve 1 polisin ölümüne 3 polisin yaranmasına sebebiyet vermiştir.
27 Mart 1999 tarihinde İstanbul Taksim Meydanında çevik kuvvet ekiplerinin bulunduğu minibüse yaklaşan Semiha Kılıç isimli PKK lı terörist üzerindeki bombayı patlatarak bir polisin ölmesine 10 polisin yaralanmasına sebep olmuştur.
5 Nisan 1999 tarihinde Bingöl Valisi Süleyman Kamçı’nın makam arabasından indiği sırada, birisinin üzerine geldiğini fark ederek Kamçı’nın bina içerisine kaçması üzerine önce elindeki el bombalarını araç ve binaya atan, sonrasında ise üzerindeki patlayıcıları infilak ettiren PKK terörist Bakı Tatlı 2 kişinin ölmesine ve 12 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur. Saldırıda bir çocuk ta hayatını kaybetmiştir.
3 Ocak 2001’de olay gene İstanbul’da olmuştur. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi üyesi olan Gültekin Koç isimli terörist Şişli İlçe Emniyet Müdürlüğüne gelerek kendisini iş adamı olarak tanıtmış, Emniyet Müdürü Selçuk Tanrıverdi’nin makam odasına giderken, dördüncü katta karşılaştığı makam şoförünün kendisini durdurması üzerine paniğe kapılarak üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmiştir. Patlamada bir sivil hayatını kaybetmiştir. 2 kişi ölmüş ve 7 kişi de yaralanmıştır.
10 Eylül 2001 de gene Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi üyesi Uğur Bülbül İstanbul Beyoğlu ilçesindeki Gümüş suyu semtinde, kontrol noktasında bulunan polislerin arasına dalarak, üzerindeki bombayı patlatmış ve 4 kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Bunlardan biri sivildir. 23 kişi de yaralanmıştır.
Gittikçe hedef büyümekte ve daha çok kişinin ölmesi için planlar yapılmaktadır. PKK’nın yanında başka terörist gruplar da çalışmalarını hızlandırmış ve ölümlere sebebiyet vermek için faaliyetlerini arttırmışlardır. Bunlardan bir tanesi de El-Kaide’nin Türkiye Yapılanması’dır. Mesut Çabuk ve Gökhan Elaltuntaş isimli teröristler 15 Kasım 2003 yılında İstanbul’da önce Şişli’deki Bet İsrael Sinagogu, yaklaşık dört dakika sonra da Beyoğlu’ndaki Neve Şalom Sinagogu’nun önünde bomba yüklü birer kamyoneti infilak ettirerek 28 kişinin ölmesine 300 den fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuşlardır.
Daha 15 Kasım’ın şoku atlatılmadan, 20 Kasım 2003 de gene İstanbul’da El-Kaide’nin Türkiye yapılanması adlı teröristlerden Feridun Uğurlu ve İlyas Kuncak adlı iki terörist, önce Beyoğlu’ndaki Birleşik Krallık Konsolosluğuna, sonra da yaklaşık beş dakika sonra ise Beşiktaş’taki HSBC Genel Merkezi binası önünde, bomba yüklü birer kamyonetin infilak ettirilmesini gerçekleştirmişler ve 31 sivil 450 den fazla vatandaşın yaralanmasını sağlamışlardır.
3 yıl Türkiye nefes almış, bu üç yıl zarfında canlı bomba olayı vukuu bulmamıştır.
9 Mart 2006 yılında Van Belediyesine bağlı zabıta ekiplerine ait olan araç yoldan geçtiği sırada araca yaklaşan Devrim adlı PKK lı terörist üzerindeki patlayıcıları patlatarak biri sivil iki zabıta memurunun ölmesine ve 19 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur.
22 Mayıs 2007 yılında sıra Ankara’ya geldi. Güven Akkuş isimli PKK lı terörist, Altındağ ilçesindeki Ulus semtinde bulunan Anafartalar Çarşısına girerek üzerindeki patlayıcıları patlatmış ve 9 sivilin ölümüne, 110 dan dan fazla vatandaşın da yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
31 Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da Taksim Meydanında sürekli görev yapan çevik kuvvet polislerine yaklaşan Vedat Acar isimli PKK lı terörist, üzerindeki patlayıcıları patlatması sebebiyle 1 polis şehit olmuş, 32 kişi de yaralanmıştır.
11 Eylül 2012 gene yer İstanbul. Sultan gazi ilçesindeki 75.yıl Polis Merkezine gelen ve karakola girmeye çalışan bir kişi, polislerin engellemesi sonucu içeri girememiş, çareyi üzerindeki bombayı patlatmakta bulmuştur. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi adına bu işlemi gerçekleştiren İbrahim Çuhadar adlı terörist 1 polisin şehit olmasına ve 7 polisin de yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
1 Şubat 2013 tarihinde Ankara’da Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçiliğinin vize işlemleri yapılan binaya saldıran Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi üyesi Ecevit Şanlı, üzerindeki patlayıcılar ile bir el bombasının patlamasıyla bir güvenlik görevlisi hayatını kaybetti, 3 kişi de yaralandı.
6 Ocak 2015 yer İstanbul. Yeni bir örgüt. Irak ve Şam İslam Devleti.( Allah Allah ne işi var bu örgütün İstanbul’da.) Diana Ramazova adlı bir kadın. Hem de Çarşaf giymiş. Fatih ilçesindeki Sultanahmet semtinde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Turizm Şube Müdürlüğü önündeki kulübeye yaklaşıyor ve üzerindeki patlayıcıları patlatıyor. Patlamada 1 polis hayatını kaybediyor 1 kişi de ölüyor. Elbette terörist kadın da orada geberiyor.
20 Temmuz 2015 yılında değişik illerden gelen 300 Genç Suruç ilçesinde toplanıyor. Irak ve Şam İslam Devleti’nin Kobani kuşatması sonrası yıktığı Kobani’yi yeniden inşa etmek için gitmeye hazırlanan gençlerin arasına giren Irak ve Şam İslam Devleti örgütüne bağlı olan Şeyh Abdurrahman Alagöz adlı bir terörist üzerindeki bombayı patlatıyor ve 34 gencin ölümüne, 100 den fazla kişinin ise yaralanmasına sebebiyet veriyor.
10 Ekim 2015 yer Ankara. Daha Suruçtaki gençlerin acısı bitmeden Ankara’da yeni bir katliam. Gene Irak ve Şam İslam Devleti adına Yunus Emre Alagöz adlı terörist ve ismi açıklanmayan 2. Saldırgan. Ankara Garı önü. Sıhhiye Meydanında düzenlenecek olan Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi öncesi. 3 saniye aralıklarla patlayan iki canlı bomba. 109 ölü ve 500 den fazla yaralı.
12 Ocak 2016 yer İstanbul. Gene Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) Nabil Fadli, Fatih ilçesindeki Sultanahmet Meydanında üzerindeki bombayı patlatıyor ve 11 kişinin ölmesine 15 kişinin de yaralanmasına sebebiyet veriyor.
17 Şubat 2016 yer Ankara. Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı bir örgüt. Abdulbaki Sömer adlı bir terörist. Hedef, Ankara’nın kalbi. Çankaya ilçesinde askeri servis araçları. Bomba yüklü araç ile askeri servis araçlarının üzerine geliyor ve bombayı patlatıyor. Kendisi de elbette geberiyor ancak 29 kişinin de ölmesini sağlıyor. 61 kişiden fazla da yaralı var. Çoğu asker ve bir de sivil var.
2003 yılına kadar 12 terör saldırısında ölenlerin sayısı 36 kişi. 2003 den bugüne kadar terörist saldırılarında ölenlerin sayısı ise 261. Yaralananlardan da sonradan ölümler oldu ise bu rakam daha da artmıştır. Yaralıların sayısını söylememize gerek yok. Onlar, yaşadıkları sürece, yaşadıkları travmalar ve psikolojik bunalımlarını içlerinde ölünceye kadar taşıyacaklardır. Kiminin gözü kör olmuş, kiminin kolu bacağı kopmuştur. Genç yaşlarında yaşadıkları bu korkunç olayları unutmaları mümkün değildir.
 Son günlerde gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve gerekse Başbakan Davutoğlu, terörü tam manasıyla lanetliyorlar ve tedbirleri arttırmak için çareler arıyorlar.
Demek ki, 261 kişi ölene kadar, çok şey düşünülmüyordu! İnşallah bundan sonra ölen ve yaralananlar olmaz.
Ancak, terör belası ile mücadele etmeye devam eden asker ve polislerimizin uğradıkları kalleşçe saldırılar neticesinde her gün şehit haberleri gelmeye devam etmektedir.
Asfaltların altına gömülen bombaların nasıl ve kimler tarafından gömüldüğü hususunda neden geniş bir araştırma yapılmaz, onu da anlamak mümkün değil!
En önemlisi de, ölen teröristlerin kimlikleri DNA tespitlerinden yapılırken ve hangi terör grubuna ait olduğu bilinirken, ülkemiz içerisinde bu örgütlerin yuvalanmaları, silahları ve bombaları nereden, nasıl temin ettikleri neden bilinmez. İşte bunu da anlamak mümkün değil!
2016 yılı daha büyük acılara sebebiyet vermeden, Anayasa’yı değiştirmekle, Başkanlık sistemini getirmekle, uğraşılacağı yerde, daha önemli bir politikanın uygulanarak, teröre son verdirmenin yolları aranmalı.
Anayasa değişince, Başkan olununca, terör nasıl bitecek, onu da anlatsalar da halkımız bilse!...
Savaş çığlıkları ülkemize hayır getirmez. Elbette ülkemizi gerektiğinde savunmak ve sınırlarımızın değişmesine müsaade etmememiz gerek. Bu millet gerektiği zaman tek vücut olmasını bilir. En son anda, mutlaka bir kurtarıcı gelir.
Etrafımızdaki düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberlik içerisinde olmak zorundayız. Vatandaşlarımızın çok dikkatli olmaları ve en ufacık şüphe halinde,  güvenlik güçlerine haber vermeleri gerekmektedir.
Muhalefet partileri ve iktidar partisi mensupları birbirleri ile sürtüşme yerine, ülkenin içerisinde bulunduğu zor şartları düşünerek, daha tutarlı politikalar üretmek zorundadırlar.
29.02.2016

18 Şubat 2016 Perşembe

VATANA İHANETİN NEDENİ OLMAZ ER YA DA GEÇ BEDELİ OLUR!!!,, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
VATANA İHANETİN NEDENİ OLMAZ
ER YA DA GEÇ BEDELİ OLUR!!!
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar, yukarıdaki söz Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği sözdür.
Vatana kimlerin nasıl ve ne şekilde ihanet ettiği ortadadır.
17 Şubat günü hızlı trene bindim ve İstanbul’dan Ankara’ya geliyorum.
Saat 19.oo. Cep telefonum çaldı ve kızım aradı. “Baba nerdesin, Ankara’da patlama oldu, yollar kapalı, ölü ve yaralı çok” dedi.
Biz "ulusal haber internet gazetemizde", terör örgütlerinin Şehirlerimizde terör hareketi hazırlığını yaptıklarını yazmıştık.
Patlamada 28 kişinin öldüğü ve 61 kişinin yaralandığı söyleniyor. İnşallah ölü ve yaralıların sayısı artmaz.
Teröristlerin seçtikleri hedefin yeri çok önemli. Ankara’nın tam göbeği ve Genel Kurmay, Deniz Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Büyük Millet Meclisi, İçişleri Bakanlığına çok yakın bir yer.
Askeri servis araçlarına bombalı araçla saldırı. 28 ölü, 61 yaralı.
Yani diyor ki teröristler, bu PKK veya IŞİD, ya da bir başka terörist grup olabilir, hiç önemli değil, bakın biz istersek sizin en önemli merkezinize bomba ile saldırırız.
İstihbaratımız nerede, bir zafiyet mi var ki, bunlar bu denli cüretkâr olabiliyorlar.
Yoksa Vatana ihanetin alanı gittikçe genişlemekte mi?
Şimdi her kafadan bir ses çıkacak, beyanatlar peş peşe verilecek.
Ölenlerin aileleri kan ağlayacak, yaralılar psikolojik bunalımlarını ve vücutlarındaki yaraların izlerini ölünceye kadar hissederek yaşayacaklardır.
Lanet olsun, ülkemizi bu hale getirenlere. Lanet olsun teröre ve teröristlere destek verenlere.
Amaç belli.
Dünya savaşı sonrasında ABD Başkanı Wilson’un, “Türkiye bütünüyle ortadan silinmeli” sözü unutulmamalı.
Ortadoğu bataklığının içine çekilmek istediğimiz çok açık ve net belli..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Mücadelemizi kararlı şekilde sürdüreceğiz” demiş.
Devamla, “Bayrağımızın inmeyeceğinin, ezanlarımızın susmayacağının, ülkemizin bölünmeyeceğinin, devletimizin yıkılmayacağının,” ispatı olarak ta şehitlerimizi ve gazilerimizi göstermiştir.
Bayrağımızın, gönderlerden indirildiğini ve kimsenin sesinin çıkmadığını da gördük. Tabelalardan TC. Kelimesinin silindiğine şahit olduk. Okullarda her gün okunan ve çocuklara milli şuur aşılamaya çalışılan Türk’üm doğruyum, çalışkanım andının kaldırıldığına da şahit olduk.
Açılım süresi içerisinde, asfaltların altına patlayıcıların kimler tarafından nasıl yerleştirildiği, silahların nasıl depolandığı, şehirlerimizin içlerine kadar patlayıcı maddelerin kimler tarafından nasıl getirildiğini, teröristlerin büyük şehirlerde nasıl yuvalandığını ve şimdi de harekete geçtiğinin, hesabı kimden, nasıl ve ne zaman sorulacak, çok merak ediyoruz..
Sözler çok güzel, ancak bugüne kadar yapılanlar ve uygulanan yanlış politikaların da ülkemizi bugünlere getirdiğini unutmamak gerek.
Wilson’un “Türkiye bütünüyle ortadan silinmeli” sözünü yerine getirmek için emperyalist devletler fırsat kollamaktalar. Bunu unutmamak ve onlara fazla güvenmemek gerek.
Araplara ise hiç güvenmemek gerek. Asıl onlar bize düşman. Bizim askerlerimizi arkadan hançerlediklerini unutmayalım.
Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı unutulmamalı.
7 Haziran 2015 seçimlerinde halk siyasi partilere “bu gidişat iyi değil, birleşin ve hükümeti birlikte kurun” mesajını vermişti.
Bunu idrak edemeyen ya da etmek istemeyen başta Bahçeli sayesinde hükümet kurulamadı, erken seçime gitti ve AKP.ti tekrar tek başına iktidar oldu.
Gerçekler ortada, 13 yıldır Hükümet olan ve 13 yılda iyi ve kötü yapılan her şeyden sorumlu olan AKP dir.
Suriye bataklığına Arap Baharı sevdası ile girmek, ülkemizin daha çok sıkıntılar yaşamasına sebep olacaktır.
Bütün dünyanın disiplini ve cesareti ile takdir ettiği ve de bazı ülkelerin korktuğu ordumuz yıpratılırken, buna göz yuman ve çanak tutan hainler unutulmamalıdır.
Bu ülke Askeri, Polisi, Jandarması ile güçlü olmak zorundadır. Etrafımız düşman çemberi ile abluka altına alınmış vaziyettedir.
Konuşmak değil, konuştuğunu hayata geçirmek önemlidir.
Ülkenin bu karanlıktan çıkabilmesi için çok kısa zaman içerisinde bütün partilerin içerisinde yer alacağı Milli Mutabakat Hükümeti kurulmalıdır.
Anayasayı değiştirirsek, başkanlık olursak, tek adam emrine girersek, bu kargaşa son bulur hayali ile milleti uyutmanın âlemi yok.
Evet, 79 milyonun çoğu daha gerçekleri göremiyor, ancak görenler de azımsanacak kadar az değil.
Aman, panik yaşamayalım ve sağduyu hep önde olsun. Ortalığı karıştırmak için, milleti bölmek, parçalamak ve birbirine düşürmek için daha çok bomba patlayabilir.
Güvenlik güçlerimize güvenmeli ve destek olmalıyız.
Kim ne derse desin, istiklal savaşındaki milli şuur bir gün gelecek ayağa kalkacak ve bu vatana ihanet edenlerden hesap soracaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü ile yazımı bitirirken, şu ana kadar terör belası nedeniyle ölenlerin inşallah mekânları cennet olur, geride kalanlara Allah sabır verir, yaralananlara da acil şifalar dilerim.
“Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet’e sahip çıkmak, Çanakkale’yi, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.”
***
18.02.2016
Zekeriya Tümer

8 Şubat 2016 Pazartesi

SİYASET (SİYASİ YAŞAM) YÜZÜNDEN SAĞLIĞIMIZ BOZULDU;.. Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
SİYASET (SİYASİ YAŞAM) YÜZÜNDEN
SAĞLIĞIMIZ BOZULDU
Zekeriya TÜMER
 Türkiye’deki siyasi yaşamın dengesizliği ve ülkenin geleceğinin karanlık günlere doğru gitmesi düşüncesi ve korkusu insanların ruhsal dengesini ve sağlığını bozdu.
Piyasaya sürülen GDO’lu besinler ve sağlığa zararlı yapılan gıda ürünleri, beslenme dengemizi de alt üst etti.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne beslenen düşmanlık ve bölücü terör örgütlerinin ve de dış güçlerin ülkemiz üzerindeki oyunları sinir sistemlerimizi çökertmeye başladı.
Cumhuriyetin kazanımları sayesinde bugün krallar hayatı yaşayanların nankörlükleri ve vatana ihanet düşünceleri ise tahammül sınırımıza dayandı.
Bunca pislikler içerisinde bozulan sağlığımızı dengede tutabilmek ve sağlıklı yaşayabilmek için bilgilenmek zorundayız.
İnternet üzerinden TV. Yayıncılığına başlamış olan Hekimtürk TV.'yi izlemenizi öneririm.
(http://www.hekimturktv.com/canli-izle)
Uzman doktorlarımızın hastalıklar konusunda vermiş olduğu bilgilerle birlikte, kaliteli yaşam konusunda geniş bilgiler sunulmaktadır. Sağlıklı yaşam konusunda her türlü bilgiye ulaşmanız mümkün. Ulusal Haber olarak bizde Hekim Türk Tv. İle işbirliğine girmiş ve birlikte siyaset yüzünden hasta olan milletimize, hastalıklarından kurtulmaları için reçete vermeye çalışmaktayız.
Sağlıklı Yaşamın Sırrı konusunda Erol Salman’ın  (0532 720 38 00)  hazırlamış olduğu bilgileri de sizlere sunmak isterim.(Erol Salman’da kendisini sağlıklı yaşama adamış ve bu konuda geniş bir bilgiye sahip kişidir.)
Erol diyor ki: Kilonuza göre su içiniz. Yani kilonuz ile 0.33 ü çarpınız, ne kadar su içmeniz gerektiğini öğrenin. Ortalama, günlük su miktarı, bayanlarda tabii çok kilolu değillerse, 1,5 veya 2 litre, erkeklerde ise 2 veya 2,5 litre imiş.
Günlük tuz tüketimimiz 5 gramı geçmemeli. Bu tuz da Kaya tuzu veya deniz tuzu olmalı, Himalaya Kristal Tuzu daha iyi imiş. Ülkemizde Çankırı başta olmak üzere Kaya tuzu ve birçok bölgelerimizde de doğal tuz bulunmaktadır. Rafine edilmiş tuz’un yerine doğal tuz kullanmak çok daha yararlı imiş.
Erol Salman Stresten mümkün olduğunca uzaklaşın diyor da, bu şartlarda nasıl uzaklaşırız Allah bilir.
Gece yatmadan önce ayaklarımızı soleli su ile yıkarsak, çok rahat ederiz. 
Bunu ben denedim, gerçekten rahat ediyorsunuz.
Yemek arasında su içmek yarar değil, zarar veriyormuş. Yani yemek yerken, bilhassa soğuk su içmemek gerekmiş. Nedeni ise yediğimiz yemekteki yağı soğuk su donduruyor. Mide de kalıyormuş.
Yemekten 1 saat sonra su içmek daha yararlı imiş.
Yemekten sonra bir bardak sıcak içecek midemiz için daha faydalı olurmuş.
Yemekten 2 saat sonra meyve yemek yarar açısından daha iyi imiş.
Kullandığımız cep telefonları, TV, Bilgisayar vs. yanında tuz lambası bulundurmak faydalı imiş. Nedeni ise tuz lambasının Radyasyonu emici özelliği varmış.
Siyaseti takip etmemek ve televizyonlarda haberleri izlememek bence sağlık yönünden en iyisi.
Peş peşe gelen zamlar, Suriye ile ilgili politikalar, Rusya dahil, bütün sınır komşularımızla olan ilişkilerin kötü olması, her gün gelen şehit haberleri sinirlerimizi bozuyor ve de bizleri üzüyor.
Her gün yollarda kişilerin gergin ve ufacık kıvılcımla patlayacaklarına şahit oluyoruz.
Açılım süreci içerisinde PKK militanlarının iç bölgelere silah ve bomba yığınaklarını yapmasına göz yuman yönetime hadi gel de kızma. Şimdi de temizlemek için çaba harcanmakta. Gün geçmiyor ki, şehit haberi gelmesin. Bu durumda nasıl üzülmezsin ve sinir sistemin bozulmaz.
Biz gene de vücut sağlığımızdan çok akıl sağlığımıza dikkat edelim.
T,B,M,M,sinde bulunan milletvekillerinin kendilerine zam yapmaya gelince, bir gecede maaşlarını arttırmalarına falan da kızıp, aklımızdan olmayalım.
Anayasayı, baba yasayı değiştirip, Türklüğü ortadan kaldırıp, Başkanlık sisteminin getirilmesi çalışmalarına da kızmayalım.
Benzine, gaza, tuza, Elektriğe, suya, ekmeğe, otobüse vs. gelen zamlara da kızarak akli dengemizi bozmayalım.
Arap şeyhlerine özenen devlet büyüklerimizin, arabalarını da yurt dışına götürmelerine  kızmayalım.(Türkiye'nin zengin ülke olduğunu göstermek için arabalar götürülmüş olabilir.)
Sağlık gerçekten çok önemli. İnsanın sağlığı bozulduğunda dünyası kararır. Vücudumuzun dış yüzeyine değil, içimizde yaşayan milyonlarca, milyarlarca canlının da sağlığını düşünerek beslenmemiz ve vücudumuzu korumamız gerektiğini unutmamak gerek.
Elbette en önemli sağlıktan bir tanesi de, aklın yitirilmemesi. Akli denge bozulduğunda, farkında olmadan, hem kendine ve hem de karşındakine zarar verirsin de haberin olmaz.
Son sözümüz:
En önemlisi de ALLAH  bizlerin Aklımızı ve sağlığımızı  bozmasın. Bizi yönetenlerin de ne akli dengeleri ve ne de sağlıkları bozulmasın ki, ülkemizin de sağlık dengesi bozulmasın.
Aminnn.
***
08.02.2016

1 Şubat 2016 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ !... YAŞAMAYA VAR MISINIZ? & Zekeriya TÜMER

YAŞAMAYA VAR MISINIZ?...
Şimdi siz “yaşamaya var mısınız?” sözüne tepki göstereceksiniz haklı olarak.
Hangi yaşamak? Diyeceksiniz.
2016 yılına umutlarla girdik, zamlarla cebimizdeki para eridi gitti, diyeceksiniz.
Bütçe’de para kalmadığı söyleniyor, dış borçları ödeyemeyen devlet, yeni borçlar peşinde, Hükümet yaptığı zamlar ile de vatandaşın ekmeğine bile göz dikti, diyeceksiniz.
Hangi yaşamak.
Umudumuzu yitirmeye başladık, diye de hayıflanacaksınız.
Koskoca CHP’nin durumu da üzüyor değil mi sizleri. Atatürk’ün kurmuş olduğu partiden Milletvekili olan utanmaz, Atatürk’ün resmini duvarından indiriyor ve Dersimli Kemal tarafından ödüllendiriliyor. Elbette sizler bu durumu içinize sindiremiyor ve Dersimli Kemal’e kızıyorsunuz. Kızmayın, neden kızıyorsunuz, hiçbirinin diğerinden farkı yok ki, boş boş konuşuyorlar, icraata gelince tık yok.
AKP sinsi bir plan hazırlıyormuş. Neden acaba?
Nedeni, AKP’nin Başkanlık sistemini getirmek ve Anayasayı değiştirmek. Anayasa komisyonundan bir sonuç çıkmayacağını bildiklerinden mini bir paket hazırlayıp, Başkanlık sistemini HDP ve MHP’li bazı milletvekillerinin desteğiyle referanduma götürmekmiş.
Hiç merak etmeyin, bazı CHP Milletvekilleri de destek verir.
Anayasa’dan Türklük kavramı da çıkarılacakmış, buna MHP dur diyebilecek mi acaba. Ya CHP, onlar da der mi ki! 
Bülent Arınç demiş ki:” Hâkimler, tehdit ve talimatlarla karar veriyor.” İyi de Arınç beyefendi, bu talimatları kim veriyor, onu da açıklasana sıkıyorsa.
Rusya’ya ait 1 adet SU-34 uçağı Türkiye hava sahasını ihlal etmiş. Eyvahhh. Yoksa gene mi Rus Uçağını düşüreceğiz.
Rus savaş gemileri boğazdan geçmiş, Akdeniz’e açılmış.  Türkiye ile Rusya arasında havalar ısınıyor, savaş mı çıkacak yoksa!
Güvenlik kuvvetlerine roketli saldırı! 5 yaralı
Ölenler ve yaralananların sayısı her gün artarken, sabahları uyandığımızda acı haberler alırken,  mutlu ve huzurlu yaşamak kolay mı, diyeceksiniz.
Son günlerde 649 terörist öldürüldüğünü açıklamış Genelkurmay.
PKK nın Kökü kazınıyor mu dersiniz?
Bahçeli, kriz geçirdi, ama gene de MHP’nin başından ayrılmayacağım diyor. Sağlığı hiç önemli değil, koltuk daha kıymetli. Dersimli Kemal’de koltuğunu korumadı mı?
Başkalarına Diktatör bozuntusu derken, kendi partileri içerisindeki tutumlarına ne demeli!
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan o kadar memnun ki, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun Başkanlıkları ellerinden gitmesin diye dua ediyor olmasın.
Böyle muhalefet partileri olduktan sonra, ben Başkan da olurum, Anayasayı da hem çiğner, hem de değiştiririm,  Kılıçdaroğlu ne derse desin, umurumda bile olmaz, onlar benim için çerez, diyordur,herhalde.
Sevgili okurlar, dertler bitmez. Sıkıntılara alışkın bu millet. Zor geçinen, ekmeğini başkalarına hizmet ederek kazanan, emeği çalınan, zamlar karşısında maaşı eriyen emekliler, köylüsü, işçisi, ellerini açarlar Allaha dua ederek rahatlarlar. Kırarlar soğanı, sıcak ekmeği bölerler ve yerler. Oh be bugünde karnımız doydu, deyip şükrederler ve çocuk yapmak için çaba harcarlar.
Televizyonda Seda Sayanın evlilik programını Bahçeli seyreder de ben neden seyretmiyeyim deyip, oturur dizi seyrederler.
Okumak yok, düşünmek yok, yazmak hiç yok.
Nasıl yazacağız, neyi eleştireceğiz, başımızı belaya mı sokacağız. Bize ne, gazeteciler yazsın, hapisleri boylasınlar. Fikirlerini, düşüncelerini söyleme, yazma kardeşim, sana mı düştü doğruları söylemek.
Ne diyor Arınç, Hakimler ve savcılar tehditle talimat alıyorlar, diyor.
Polisler de aynı değil mi?
Bu durumda ne Cumhurbaşkanını ve ne de Hükümeti eleştirmek olur mu? Sus ve konuşma.
En iyisi gelin biz bugün yaşamımıza bir başka gözle bakarak başlayalım.
Siz Güneşin sabah ilk ışıklarına ne zaman tanık oldunuz? Sabahın seher yelini vücudunuzda hiç hissettiniz mi?
Güneşin doğuşuyla beraber, kuşların cik cik öten seslerini en son ne zaman duydunuz.
Sabah uyandığınızda, gözlerinizi açtığınızda, Allah'a şükürler olsun, bu sabah da sağ salim, sağlıklı bir şekilde sabaha ulaştım, bugün özel bir gün, çünkü ben bugünde yaşıyorum, dediniz mi?
İnsan yaşamında sorunlar bitmez, sorunlar istenildikten sonra teker teker çözülür. Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünürsen, mutlaka sorunlarına bir çözüm yolu bulursun.
Gülümse hayata, sevgi ile bak etrafına, bırak dünya senin kahrını çeksin, sen dünyanın kahrını çekmeye çalışma, çekemezsin, altında kalır ezilirsin.
Hava soğuk olabilir, sıcak olabilir, yağışlı, rüzgarlı olabilir. Bırak nasıl isterse öyle olsun, kızma, üzülme, nasıl olsa geçecek ve eski haline dönecektir.
VEHBİ KOÇ & MUSTAFA KOÇ !..
Siz başlı başına bir yaşamsınız. Hayatta telafi edilemeyecek tek şey ölümdür. Bak, Vehbi Koç'un torunu Mustafa Koç’ta öldü. Dedesi Vehbi Koç da ölmüştü... Merak etme: sana, ülkene, vatanına, bayrağına, ihanet edenlerde öleceklerdir. 
Sular akacak ve mecrasını bulacaktır. 
Zaman geriye işlemez, ileriye gider. Her dakika kıymetlidir. Geriye dönüş yoktur.
Hayata öyle sarıl ki, kalp atışlarını tüm doğa duysun. Sevgini öyle dağıt ki, herkes seni sevsin.
Sabah evden çıkıp, akşam eve döndüğünde, tekrar şükret seni yaratan Allah'ına. Kazasız, belasız, sağ salim eve geldiğine, sevdiklerine kavuştuğuna şükret ve sevin.
Unutma sen bu dünyada başlı başına bir yaşamsın.
Senin varlığın bile özeldir.
31.01.2016
Zekeriya TÜMER