ÖLÜRKEN ÖLDÜREN ALLAHSIZLAR
Zekeriya TÜMER
Ölümden korkmayan insanlarla baş edebilmek kolay değildir.
Bir insan, kanundan, dayaktan, işkenceden, Allah’tan ve
ölümden korkmuyor, başına gelebilecek her şeyi olduğu gibi kabul edebiliyorsa,
o insanla hiçbir şekilde baş edemezsiniz.
Ölmeyi göze alabilmek normal bir insan için mümkün değildir.
İnsanların çoğu ölümden korkar. Canı kıymetlidir. Eline ufacık bir diken batsa
canı yanan ve acı duyan insan, kolay kolay kendisinin ve de bir başkasının
canına kıyamaz.
Hele ki, içinde insan sevgisi olan ve Allah’tan, kanundan
korkan bir kişi, karşısındakini incitmekten bile korkar.
Canlı bomba denilen insan müsveddelerinde insanlık
kaybolmuştur.
Onlar, ne kanundan ve ne de ölümden korkmaz hale
getirilmişlerdir. Beyinleri son derece özel eğitimle yıkanmış, özel haplar ve
ilaçlar verilerek, öldürme ve ölme duygusu içlerine işlenmiştir. İşte bu
insanlar kendilerini öldürürlerken, başka masum insanların da kendileri ile
birlikte ölmelerini arzu etmektedirler. Bu nedenle de üzerlerine aldıkları
bombaları patlatarak, hem kendi canlarına kıymakta ve hem de etraflarındaki
insanların ölmelerine sebebiyet vermektedirler.
Sevgili okurlar, bugüne kadar ülkemizde intihar
bombacılarının yaptıkları katliamları geçmişten bugüne şöyle bir hatırlatmak
isterim.
Tarihte ilk intihar saldırılarını Japonlar yapmıştır. Ancak
onlar savaşta yapmışlardır. Ülkelerinin onurunu kurtarma amacını taşıyan
kamikaze olarak bilinen fedakâr Japonlar, karşılarındaki düşmana zarar vermek
için uçakları ile intihar girişiminde bulunmuşlardır.
1980 den sonra ise intihar eylemleri, silahlı örgütler
tarafından sistematik olarak anarşi, kargaşa yaratmak amacıyla, masum
insanların da canlarına kastetmek niyetiyle gerçekleşmeye başlamıştır.
İntihar eylemini yapan kişi, hangi psikoloji içerisindedir
bilinmez. Ancak o, kendisi de ölmediği takdirde eyleminin başarısız olacağına
inanır.
Bu nedenle eylemcinin ölmesi, intihar eyleminin ön koşulu
imiş…
Günümüzde silahlı örgütler genellikle son çare olarak bu
eylemi düzenlerler ve kamuoyunda ses getirmek, korku ortamı oluşturmayı
amaçlarlar.
Terör grupları durup dururken türemezler. Bunları besleyen
ve büyüten, onlara silah ve para yardımı yapan devletler, kuruluşlar ve
kurumlar vardır. Her birisinin de değişik amaçları söz konusudur.
Bütün Dünyanın gözü bizim ülkemiz üzerindedir. Demokratik,
laik ve Cumhuriyete bağlı, Atatürk ilke ve inkılâplarına sadık, dinine,
milliyetine dört elle sarılmış, etnik ayrımcılıktan uzak, ordusu kuvvetli,
vatanını seven, doğuştan asker olan bir devleti yüzyıllardır yok etmeye çalışan
güçler, boş durmayıp, ülkemizi karıştırmaya ve parçalamaya çaba harcamaktadırlar.
Bu nedenle, 1980 den sonra Ermeni militanları birçok
Diplomatlarımıza saldırmışlar, ölümlerine ve yaralanmalarına sebep olmuşlardır.
Kısa sürede bastırılan bu Ermeni terörünün yerini PKK
almıştır.
30 Haziran 1996 yılında Tunceli Cumhuriyet Meydanında bayrak
töreni için toplanan altmış kişilik askeri birliğin arasına, kendisine hamile
süsü vererek karışan saldırganın, üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi
neticesinde 9 askerimiz şehit olmuş ve 29 askerimiz de yaralanmıştır. Bu terör
olayını gerçekleştiren PKK’lı Zeynep Kınacı adlı bir kadındır.
25 Ekim 1996 da Adana’da Emniyet Çevik Kuvvet Müdürlüğüne
yaklaşan Leyla Kaplan adındaki PKK’ lı kadın üzerindeki patlayıcıları infilak
ettirmesi neticesinde 5 kişi ölmüş 18 kişi yaralanmıştır. Ölenlerin çoğu
polistir. Bir de sivil bulunmaktadır.
29 Ekim 1996 yılında Sivas’ta Cumhuriyet Bayramı esnasında
Güler Otaş isimli PKK teröristi kadın, polis arabasına bindirildiği anda
üzerindeki bombayı patlatarak 6 polisimizin ölmesine ve 10 polisin de yaralanmasına
sebebiyet vermiştir.
17 Kasım 1998 de Fatma Özen adlı PKK lı terörist kadın
Yüksek Ova’da Jandarma Komutanlığı önünde Van’a gitmek üzere bekleyen askeri
konvoya yaklaşarak üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde bir
askerimiz şehit olmuş, 5 kişi yaralanmış, bir de sivil ölmüştür.
1 Aralık 1998 tarihinde Lice’de Hüsniye Oruç isimli PKK lı
kadın, asker ve korucuların alış veriş yaptığı markete girerek üzerindeki
bombayı patlatmış ve 1 kişinin ölümüne, 14 kişinin yaralanmasına sebebiyet
vermiştir.
24 Aralık 1998 tarihinde Van ilimizde askeri personellerin
çocuklarını taşıyan askeri servis aracına yaklaşan PKK teröristi Hamdiye Kapan
adlı kadın üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmesi neticesinde biri öğrenci
2 kişi ölmüş ve 24 kişi de yaralanmıştır.
4 Mart 1999 da Terörist İstanbul’da gözüktü. Maral Maymak
isimli PKK lı terörist, hamile numarası ile Şehit Keskin Kaplan Kıran
Karakolu’na yaklaşırken, şüphelenilmiş ve görevlilerin vatandaşları
uzaklaştırmaya çalıştırdığı anda üzerindeki el bombalarını patlatmış ve bir
kişinin ölümüne 10 kişinin yaralanmasına sebep olmuştur.
20 Mart 1999 da Başkale ilçesinde Tacettin Şahin adlı PKK lı
terörist Bölge trafik istasyonu önünde uygulama yapan trafik ekibine yaklaşarak
üzerindeki patlayıcıları infilak ettirmiş ve 1 polisin ölümüne 3 polisin
yaranmasına sebebiyet vermiştir.
27 Mart 1999 tarihinde İstanbul Taksim Meydanında çevik
kuvvet ekiplerinin bulunduğu minibüse yaklaşan Semiha Kılıç isimli PKK lı
terörist üzerindeki bombayı patlatarak bir polisin ölmesine 10 polisin
yaralanmasına sebep olmuştur.
5 Nisan 1999 tarihinde Bingöl Valisi Süleyman Kamçı’nın
makam arabasından indiği sırada, birisinin üzerine geldiğini fark ederek
Kamçı’nın bina içerisine kaçması üzerine önce elindeki el bombalarını araç ve
binaya atan, sonrasında ise üzerindeki patlayıcıları infilak ettiren PKK
terörist Bakı Tatlı 2 kişinin ölmesine ve 12 kişinin yaralanmasına sebep
olmuştur. Saldırıda bir çocuk ta hayatını kaybetmiştir.
3 Ocak 2001’de olay gene İstanbul’da olmuştur. Devrimci Halk
Kurtuluş Partisi Cephesi üyesi olan Gültekin Koç isimli terörist Şişli İlçe
Emniyet Müdürlüğüne gelerek kendisini iş adamı olarak tanıtmış, Emniyet Müdürü
Selçuk Tanrıverdi’nin makam odasına giderken, dördüncü katta karşılaştığı makam
şoförünün kendisini durdurması üzerine paniğe kapılarak üzerindeki
patlayıcıları infilak ettirmiştir. Patlamada bir sivil hayatını kaybetmiştir. 2
kişi ölmüş ve 7 kişi de yaralanmıştır.
10 Eylül 2001 de gene Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi
üyesi Uğur Bülbül İstanbul Beyoğlu ilçesindeki Gümüş suyu semtinde, kontrol
noktasında bulunan polislerin arasına dalarak, üzerindeki bombayı patlatmış ve
4 kişinin ölümüne sebebiyet vermiştir. Bunlardan biri sivildir. 23 kişi de
yaralanmıştır.
Gittikçe hedef büyümekte ve daha çok kişinin ölmesi için
planlar yapılmaktadır. PKK’nın yanında başka terörist gruplar da çalışmalarını
hızlandırmış ve ölümlere sebebiyet vermek için faaliyetlerini arttırmışlardır.
Bunlardan bir tanesi de El-Kaide’nin Türkiye Yapılanması’dır. Mesut Çabuk ve
Gökhan Elaltuntaş isimli teröristler 15 Kasım 2003 yılında İstanbul’da önce
Şişli’deki Bet İsrael Sinagogu, yaklaşık dört dakika sonra da Beyoğlu’ndaki
Neve Şalom Sinagogu’nun önünde bomba yüklü birer kamyoneti infilak ettirerek 28
kişinin ölmesine 300 den fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuşlardır.
Daha 15 Kasım’ın şoku atlatılmadan, 20 Kasım 2003 de gene
İstanbul’da El-Kaide’nin Türkiye yapılanması adlı teröristlerden Feridun Uğurlu
ve İlyas Kuncak adlı iki terörist, önce Beyoğlu’ndaki Birleşik Krallık
Konsolosluğuna, sonra da yaklaşık beş dakika sonra ise Beşiktaş’taki HSBC Genel
Merkezi binası önünde, bomba yüklü birer kamyonetin infilak ettirilmesini
gerçekleştirmişler ve 31 sivil 450 den fazla vatandaşın yaralanmasını
sağlamışlardır.
3 yıl Türkiye nefes almış, bu üç yıl zarfında canlı bomba
olayı vukuu bulmamıştır.
9 Mart 2006 yılında Van Belediyesine bağlı zabıta ekiplerine
ait olan araç yoldan geçtiği sırada araca yaklaşan Devrim adlı PKK lı terörist
üzerindeki patlayıcıları patlatarak biri sivil iki zabıta memurunun ölmesine ve
19 kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur.
22 Mayıs 2007 yılında sıra Ankara’ya geldi. Güven Akkuş
isimli PKK lı terörist, Altındağ ilçesindeki Ulus semtinde bulunan Anafartalar
Çarşısına girerek üzerindeki patlayıcıları patlatmış ve 9 sivilin ölümüne, 110
dan dan fazla vatandaşın da yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
31 Ekim 2010 tarihinde İstanbul’da Taksim Meydanında sürekli
görev yapan çevik kuvvet polislerine yaklaşan Vedat Acar isimli PKK lı
terörist, üzerindeki patlayıcıları patlatması sebebiyle 1 polis şehit olmuş, 32
kişi de yaralanmıştır.
11 Eylül 2012 gene yer İstanbul. Sultan gazi ilçesindeki
75.yıl Polis Merkezine gelen ve karakola girmeye çalışan bir kişi, polislerin
engellemesi sonucu içeri girememiş, çareyi üzerindeki bombayı patlatmakta
bulmuştur. Devrimci Halk Kurtuluş Partisi adına bu işlemi gerçekleştiren
İbrahim Çuhadar adlı terörist 1 polisin şehit olmasına ve 7 polisin de
yaralanmasına sebebiyet vermiştir.
1 Şubat 2013 tarihinde Ankara’da Amerika Birleşik Devletleri
Büyükelçiliğinin vize işlemleri yapılan binaya saldıran Devrimci Halk Kurtuluş
Partisi Cephesi üyesi Ecevit Şanlı, üzerindeki patlayıcılar ile bir el
bombasının patlamasıyla bir güvenlik görevlisi hayatını kaybetti, 3 kişi de
yaralandı.
6 Ocak 2015 yer İstanbul. Yeni bir örgüt. Irak ve Şam İslam
Devleti.( Allah Allah ne işi var bu örgütün İstanbul’da.) Diana Ramazova adlı
bir kadın. Hem de Çarşaf giymiş. Fatih ilçesindeki Sultanahmet semtinde bulunan
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Turizm Şube Müdürlüğü önündeki kulübeye yaklaşıyor
ve üzerindeki patlayıcıları patlatıyor. Patlamada 1 polis hayatını kaybediyor 1
kişi de ölüyor. Elbette terörist kadın da orada geberiyor.
20 Temmuz 2015 yılında değişik illerden gelen 300 Genç Suruç
ilçesinde toplanıyor. Irak ve Şam İslam Devleti’nin Kobani kuşatması sonrası
yıktığı Kobani’yi yeniden inşa etmek için gitmeye hazırlanan gençlerin arasına
giren Irak ve Şam İslam Devleti örgütüne bağlı olan Şeyh Abdurrahman Alagöz
adlı bir terörist üzerindeki bombayı patlatıyor ve 34 gencin ölümüne, 100 den
fazla kişinin ise yaralanmasına sebebiyet veriyor.
10 Ekim 2015 yer Ankara. Daha Suruçtaki gençlerin acısı
bitmeden Ankara’da yeni bir katliam. Gene Irak ve Şam İslam Devleti adına Yunus
Emre Alagöz adlı terörist ve ismi açıklanmayan 2. Saldırgan. Ankara Garı önü.
Sıhhiye Meydanında düzenlenecek olan Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi öncesi. 3
saniye aralıklarla patlayan iki canlı bomba. 109 ölü ve 500 den fazla yaralı.
12 Ocak 2016 yer İstanbul. Gene Irak ve Şam İslam Devleti
(IŞİD) Nabil Fadli, Fatih ilçesindeki Sultanahmet Meydanında üzerindeki bombayı
patlatıyor ve 11 kişinin ölmesine 15 kişinin de yaralanmasına sebebiyet
veriyor.
17 Şubat 2016 yer Ankara. Kürdistan Özgürlük Şahinleri adlı
bir örgüt. Abdulbaki Sömer adlı bir terörist. Hedef, Ankara’nın kalbi. Çankaya
ilçesinde askeri servis araçları. Bomba yüklü araç ile askeri servis
araçlarının üzerine geliyor ve bombayı patlatıyor. Kendisi de elbette geberiyor
ancak 29 kişinin de ölmesini sağlıyor. 61 kişiden fazla da yaralı var. Çoğu
asker ve bir de sivil var.
2003 yılına kadar 12 terör saldırısında ölenlerin sayısı 36
kişi. 2003 den bugüne kadar terörist saldırılarında ölenlerin sayısı ise 261.
Yaralananlardan da sonradan ölümler oldu ise bu rakam daha da artmıştır.
Yaralıların sayısını söylememize gerek yok. Onlar, yaşadıkları sürece,
yaşadıkları travmalar ve psikolojik bunalımlarını içlerinde ölünceye kadar
taşıyacaklardır. Kiminin gözü kör olmuş, kiminin kolu bacağı kopmuştur. Genç yaşlarında
yaşadıkları bu korkunç olayları unutmaları mümkün değildir.
Son günlerde gerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
ve gerekse Başbakan Davutoğlu, terörü tam manasıyla lanetliyorlar ve tedbirleri
arttırmak için çareler arıyorlar.
Demek ki, 261 kişi ölene kadar, çok şey düşünülmüyordu!
İnşallah bundan sonra ölen ve yaralananlar olmaz.
Ancak, terör belası ile mücadele etmeye devam eden asker ve
polislerimizin uğradıkları kalleşçe saldırılar neticesinde her gün şehit
haberleri gelmeye devam etmektedir.
Asfaltların altına gömülen bombaların nasıl ve kimler
tarafından gömüldüğü hususunda neden geniş bir araştırma yapılmaz, onu da
anlamak mümkün değil!
En önemlisi de, ölen teröristlerin kimlikleri DNA
tespitlerinden yapılırken ve hangi terör grubuna ait olduğu bilinirken, ülkemiz
içerisinde bu örgütlerin yuvalanmaları, silahları ve bombaları nereden, nasıl
temin ettikleri neden bilinmez. İşte bunu da anlamak mümkün değil!
2016 yılı daha büyük acılara sebebiyet vermeden, Anayasa’yı
değiştirmekle, Başkanlık sistemini getirmekle, uğraşılacağı yerde, daha önemli
bir politikanın uygulanarak, teröre son verdirmenin yolları aranmalı.
Anayasa değişince, Başkan olununca, terör nasıl bitecek, onu
da anlatsalar da halkımız bilse!...
Savaş çığlıkları ülkemize hayır getirmez. Elbette ülkemizi
gerektiğinde savunmak ve sınırlarımızın değişmesine müsaade etmememiz gerek. Bu
millet gerektiği zaman tek vücut olmasını bilir. En son anda, mutlaka bir
kurtarıcı gelir.
Etrafımızdaki düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberlik
içerisinde olmak zorundayız. Vatandaşlarımızın çok dikkatli olmaları ve en
ufacık şüphe halinde, güvenlik güçlerine haber vermeleri gerekmektedir.
Muhalefet partileri ve iktidar partisi mensupları birbirleri
ile sürtüşme yerine, ülkenin içerisinde bulunduğu zor şartları düşünerek, daha
tutarlı politikalar üretmek zorundadırlar.
29.02.2016