23 Kasım 2015 Pazartesi

YOK, ASLINDA BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ

TÜMER DİYOR Kİ:
YOK, ASLINDA
BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ
Sevgili okurlar, geçmişte bir Osmanlı Bankası reklamı vardı. Bazılarınız hatırlarlar.
Ne derlerdi?
Yok, aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız.
Yok, aslında birbirimizden farkımız ama biz (AKP), (C.H.P). (M.H. P). (H.D.P) partisiyiz.
7 Haziran seçimlerinde halk gerekeni yapmış ve kurun Koalisyon Hükümetini, adam gibi bu ülkeyi yönetin, demişti.
7 Haziran seçimlerinden önce, nasıl meydanlarda C.H.P., M.H.P., H.D.P.,liderleri bas bas bağırıyorlar ve “Tayyip seni başkan yaptırmayacağız, 17-25 Aralık hesabını soracağız, v.s., saldırdıkça saldırıyorlardı A.K.P. ye.
Ne oldu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bunlara bir çelme taktı ve hepsi yerlerde süründüler.
1 Kasım seçimlerinde A.K.P.ti kazanmadı, bu üç parti A.K.P. nin kazanmasını sağladılar.
Hayırcı Bahçeli gene de memnun ki yerinden koltuğu bir türlü bırakmıyor.
26. Dönem Meclis Başkanlığı seçimlerinin üçüncü turunda AK Parti İstanbul Milletvekili İsmail Kahraman, 316 oyla Meclis Başkanı seçildi.
Ey Bahçeli, sayende A.K.P.nin artık senin çakma oylarına ihtiyacı kalmadı. Bundan sonra istediği kanunu da çıkarır, H.D.P.nin desteği ile Anayasayı da değiştirir. Recep Tayyip Erdoğan’ı da Başkan yapar. Sizler artık T.B.M.M. ne misafir gibi gelip gidersiniz.
1 Kasım seçimlerinden sonra muhalif kanadın kazan kaldırdığı CHP, 2016’nın ilk ayında kurultay yapacakmış. CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin’in söylediğine göre olağan kurultay 16-17 Ocak tarihlerinde Ankara Arena’da yapılacakmış.
CHP mutlaka içerisinde iyi bir temizlik yapıp, halkın güven duyacağı kişiyi lider yapmalı.
Maalesef, Kemal Kılıçdaroğlu dürüst, temiz ve devleti iyi tanıyan birisi olmasına rağmen, CHP li olmayan, ancak CHP ye oy vermek isteyen çok kişi tarafından güven duyulmadığından onların oyunu alamıyor. Bu oylar yabana atılacak kadar az değil. 10-15 milyonu bulan oylar.
Şunu unutmamak gerek. Türkiye’de her zaman iktidarları bu yüzen, gezen oylar belirler. Bu kişiler, körü körüne bir partiye bağlı değillerdir. Seçimlerde güvenebildikleri lidere ve onun partisine, bazen de kızdıkları zaman, karşı partilerden birine oy verirler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bunu iyi bildiğinden, 1 Kasım seçimlerini yaptırdı ve neticeyi AKP ti lehine çevirdi.
Şimdi Başbakan Ahmet Davutoğlu ne diyor, “ Biz en zor şartlarda, ‘7 Haziran’dan sonra bir söz verdik, Türkiye’yi hükümetsiz bırakmayız’ . Bu doğal süreçtir.  AK Parti Milletvekilleri ile dimdik ayaktayız, hiç kimse merak etmesin, Türkiye’yi hükümetsiz bırakmayız.”
Çoşuyor Davutoğlu. Sevinçli elbette. Karşısında bu denli gaflet içerisinde bir muhalefet partileri varken, gümbür gümbür Hükümet olur ve ülkeyi de pata küte idare eder valla.
AK Partiye sahip çıkan öyle bir ağabeyi var ki, zor durumlarda hemen devreye giriyor ve işi bitiriyor. Bir de gizli ortağı Bahçeli var, eh o da zor anlarında AKP nin yanında oluveriyor. Davutoğlu sevinmesin de kim sevinsin.
7 Haziran’da kaybettiği milletvekillerini 1 Kasımda 317 olarak tamamladı. Çoğunluk eline geçti. AKP nin korkusu kalmadı, muhalefet düşünsün.
“AK Parti’nin olduğu yerde kriz olmaz,” diyor Davutoğlu.  Demek ki Türkiye 13 yıldır güllük gülistanlık.  Ne terör var, ne ekonomik kriz. Ne de komşularımız ile sürtüşme. Suriyeliler bize misafir geldiler.
Türk Milleti misafirperver ya. 
Bundan sonra da artık kriz olmaz, rahat ve huzur içerisinde yaşarız herhalde!
Ah bir de Türkmen Dağındaki Türkmenler olmasa. Şimdi onları kurtarmanın zaman geldi.
Irak’ta ve Suriye’de çok Türkmen kardeşlerimiz öldürüldü ve öldürülmek isteniyor.
Ellerinden gelse, Rusya , Çin, Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve Araplar da dahil Türk milletini dünyadan silecekler.
Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını bir anlayabilsek.
Türkmen Dağı’ndaki Türkmenler, karadan Esad, havadan ise Rus bombardımanına karşı kahramanca direniyorlar.
Türkmenlerin Tümen Komutan Yardımcısı Alparslan Çelik,  Türkmen dağının Akdeniz’in Çanakkale’si olduğunu, Bayırbucak’ın ilelebet Türkmen yurdu olarak kalacağını, kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarını, Önce Allah’a sonra da Türk devleti ve milletine güvendiklerini, ifade etmiştir.
“Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” (M.K.Atatürk)
Dayan Türkmen kardeşim, dayan. Yıldırım ol, kasırga ol, dünyayı aydınlatan güneş ol, Türk ulusu yanında, korkma, saldır düşmana ve kurtar yurdunu.
Bizler de Türkmen kardeşlerimizin yanlarında olmalıyız. Başbakan Davutoğlu’da “Sorumlular MİT Tırlarına operasyonlar yapanlardır” diye başkalarını suçlama yerine, yeniden çok acele gereken yardımı yapma imkânlarını oluşturmalıdır.
EY VAHŞİ TÜRK DÜŞMANLARI, SİZİN TOPUNUZ BİR OLSANIZ DA TÜRKLÜĞÜ VE TÜRK MİLLETİNİ YOK EDEMEZSİNİZ. SİZE ATATÜRK’ÜN ŞU SÖZÜ İLE CEVAP VERMEK İSTİYORUM.
“DÜNYA YÜZÜNDE, TÜRKTEN DAHA BÜYÜK, ONDAN DAHA ESKİ, ONDAN DAHA TEMİZ BİR MİLLET YOKTUR VE BÜTÜN İNSANLIK TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞTİR.”
AKLINIZI BAŞINIZA ALIN VE TÜRKÜN ÜZERİNDEN ÇEKİN O PİS VE KANLI ELLERİNİZİ.
BİZ KAVGADAN YANA DEĞİL BARIŞTAN YANAYIZ.
Zekeriya Tümer

9 Kasım 2015 Pazartesi

10 KASIM: "SEVGİLİ ATAM UNUTTURULMAK İSTESELER DE UNUTTURAMAZLAR"

TÜMER DİYOR Kİ:
SEVGİLİ ATAM
UNUTTURULMAK İSTESELER DE UNUTTURAMAZLAR
10 Kasım 2015, Atamızın aramızdan ayrılışının 77 yılı. O bizi terk etmedi de, bize o’nu terk ettirmeye çalışanlar var.
"Ulu önderimizi saygıyla ve sevgiyle anıyoruz"
Son yüzyılın en büyük lideri, büyük deha Türk Milletine nasip oldu.
Bunu anlayamayan ve idrak edemeyen bazı kişilerin mutlaka zamanı gelince gerçekleri göreceklerine eminiz.
Her fani gibi Mustafa Kemal Atatürk’te doğdu, büyüdü, görevini yerine getirdi. Yok olan bir ulusu tekrar toparlayarak, yeni bir Türk devletinin kurulmasını sağladı.
“Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” diyen Mustafa Kemal, ben görevimi yaptım ve Allah’ın bana bahşettiği ömrümü tamamladıktan sonra da bu dünyayı terk edeceğini söylemiştir.
Allah’a inancı olan, bu dünyanın fani olduğunu bilen, bu nedenle de dünya malına tamahkâr etmeyen, ülkesini ve milletini seven, onların mutluluğu, huzuru için çalışan, üstün yeteneklere sahip,  eşsiz bir liderdi.
Ancak, geleceği de çok iyi tahmin edebilen ve Türk halkına yol gösteren Mustafa Kemal Atatürk,  kurmuş olduğu laik, demokrat Türkiye Cumhuriyeti’nin de dünya durdukça yaşamasını istemiştir.
“Beni görmek demek, behemehâl yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.” Diyerek de fikirlerimi ve benim Türk milletine olan sevgimi, bağlılığımı ve aşkımı anlayın, demek istemiştir.

Atatürk, “Bir milletin ahlâk değeri, o milletin yükselmesini sağlar” diyerek, ahlâklı bir toplum olunmasını istemiştir. Ahlâk değerini yitiren toplumlar, eninde sonunda yıkılmaya ve yok olmaya mahkûmdurlar. Bu nedenle de Elmalılı Hamdi Yazır’a KUR’AN-I KERİM’İN  Türkçe meali'nin hazırlanması talimatını vermiş, hazırlanan KUR’AN-I KERİM Mealini de, kendi parası ile bütün muhtarlara dağıtmıştır. Amacı: Halkın dinimizi daha iyi anlayabilmesini sağlamaktır.

Mustafa Kemal Atatürk, özellikle ülkeyi idare eden yöneticilere de şu şekilde seslenmiştir.
“Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.”
Bu sözleri ile Devleti yönetenlere çok önemli mesajını vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’e saygısızca, çirkince saldıranlar ve küfür edenler, bu sözlere kulak versinler. Mustafa Kemal Atatürk’ü dünya takdir ederken, art niyetli kişilerin sözlerine kimse kulak vermemeli.
Atatürk, egemenliğin, kayıtsız şartsız ulusun olduğunu söylemiştir. Ulusun egemen olması karşısında, kimsenin karşısında duramayacağına vurgu yapmıştır.
İnsaf ve merhamet dilenmekle de milletin işlerinin görülemeyeceğini, milletin şeref ve bağımsızlığının elde edilemeyeceğini, Türk milletinin ve Türkiyenin çocuklarının bunları akıllarından çıkarmamaları gerektiğini söylemiştir.
En önemli sözlerinden biri de şudur:
“Biz Türkler, tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz.  Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır. Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.
Ya istiklal, ya ölüm.”
Diyerek, ya bağımsızlığınızı koruyun ya da ölün mesajını vermiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü fikirleri ve duyguları ile iyi anlamak gerek.  Her konuda en iyi düşüncelerini ve fikirlerini açıklamış ve yol göstermiştir.
Bugün ki halimiz meydanda!
Bizler Mustafa Kemal Atatürk’ü anlayabildik mi, anlatabildik mi?
Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, diyerek, toplumun ilmen gelişilmesini istemiştir.
Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak sizsiniz diyerek, Cumhuriyeti bizlere emanet etmiştir.
“Ekonomisi zayıf bir ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.” Diye ikazını yapmıştır.
Cumhuriyetin 10.cu yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün söylemiş olduğu 10.cu yıl nutku ile alay edenler, şunu idrak edemiyorlar. Osmanlı’nın yıkık kalıntıları altında yoksulluk ve sefalet içersinde ülkesinin yeniden ayağa kalkması için mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk’ün uyguladığı ekonomik politikası ile ülkenin her tarafında fabrikaların kurulduğunu, demiryollarının geliştiğini, Osmanlının borçlarının ödendiğini anlamak istemiyorlar.
1923 den 1938 Mustafa Kemal’in vefatına kadar yapılan yatırımların sonucunda,  ağır sanayi üretimi % 152 artarken, toplam sanayi üretimi % 80 artmıştır. Kömürde % 100, Kromda % 600, diğer madenlerde % 200 artış olurken, demir üretimi 0’dan 180.000 tona çıkmış, şeker üretimi 200 misli artmıştır. 1926’da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5162 tondan 95.192 tona çıkmıştır. Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının % 80’nini karşılar duruma gelmiştir. Tekstil ürünleri ithalatı 1927’de 51.000.000 Türk lirası iken bu rakam 1939’da 11.900.000 Türk lirasına düşmüştür. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3773tona,yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıkmıştır.
Peki, bugün hangi ürünleri üretiyoruz, dışarıdan neler ithal ediyoruz. Pamuk, buğday dâhil, saman,  meyve ve sebze, et ithal eder durumda değil miyiz?
Tarımsal üretim nerede? Hayvancılıkta hangi durumdayız? 3 tarafı denizle çevrili ülkemizde bol balık yiyebiliyor muyuz? Hangi fabrikalar yapıldı, işsizlik ortadan kalktı mı? Vs. vs.
Elbette dünyada gelişen teknolojiye ayak uydurmak zorundayız. Asıl önemli olan, sanayi sektörünün, tarım, hayvancılık ve üretimin artması, işsizliğin azalması, milli ekonomimizin yükselmesi, ithalatın azalıp, ihracatın artmasıdır. Kağıt üzerinde yapılan hesaplar değil, halkın cebine giren para önemlidir.
2000 yıllarının başından bugüne kadar özelleştirilen ve dış ülkelere satılan fabrikalarımızın neler olduğunu internetten araştırabilirsiniz. (http://www.frmtr.com/ataturk/5923832-ataturkun-15-yilda-kurdugu-fabrikalar-ve-gunumuz.html)
Mustafa Kemal Atatürk “Türk Milleti, Türk malı alın, Türk parası Türk ülkesinde kalsın” diyerek, paralarımızın yabancı devletlerin kasalarına girmesini istememiştir. 
Yabancı ülkelere satılmış olan milli servetlerimizin paralarının Türkiye’de mi kaldığı zannediliyor. Kalmaz, dışarı kaçırılır.
Gerçekleri araştırmadan, bilmeden Türkiye Cumhuriyetinin temelini atanlara dil uzatmak kadar gaflet, dalalet ve hıyanet içerisinde olunabilinir mi?
Daha bu konular da yazılabilecek o kadar çok şey var ki, yazmakla bitmez.
Mustafa Kemal Atatürk’ün naciz vücudu toprak olsa da, onun fikirleri, düşünceleri, bizlere ışık tutan sözleri, yaptığı hizmetler ve Türklerin ebediyen bağımsız, hür yaşayabilmeleri için Kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti yaşıyor ve yaşayacaktır.
Bu ülke daha ileri düzeye ulaşmak, bağımsız, medeni, sulh içinde yaşamak istiyorsa, Mustafa Kemal Atatürk’ün göstermiş olduğu yolda yürümekte yarar vardır.
Muhtaç olduğumuz kudret Türk Milletinin Damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Atam sen ölmedin ve ölmeyeceksin, sana layık olamayanlar çok, ancak seni kalplerinde, ruhlarında, benliklerinde, akıllarında, yaşatacak, yaşatmaya çalışacak, Cumhuriyete sahip çıkacak Devlet Adamlarımızda var, halkımız da var, gençlerimiz de var.
Ruhun şad, mekânın cennet olsun.
***
Bilgi alınabilecek linkler:

2 Kasım 2015 Pazartesi

AK SARAY'IN ZAFERİ !...

TÜMER DİYOR Kİ!..
AK SARAYIN
ZAFERİ !...
2015 in tek adamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan amacına ulaştı.
Kimsenin tahmin edemediği bir sonucu yakaladı.
Ahmet Davutoğlu’da 4 yıllık Başbakanlığını garantiledi.
Meydanlarda halktan “bizi muhalefet partilerine muhtaç etmeyin, istikrar istiyorsanız, teröre son verilmesini arzu ediyor iseniz, bizi tek başımıza iktidara getirin” diye seslenen AKP ti neticeyi elde etti.
Resmi açıklanmayan sonuçlara göre 312 milletvekilini kaptı.
1 Kasım 2015 Milletvekilleri seçimi kim ne derse desin AK Sarayın zaferidir. İster beğen ister beğenme. Başarıyı Recep Tayyip Erdoğan yakaladı.
Halkın nabzını iyi tutan, halkı istediği gibi yönlendiren ve ikna eden AKP tek başına iktidara geldi.
7 Haziran 2015 seçimlerinde kaybettiği milletvekillerinin çoğunu geri getirdi. Bu neticeye kendileri de şaşırdı elbet. Onlar 276 yı aşalım bize yeter diyorlardı. Ancak AK Saray 400 Milletvekili istiyordu. İnanın biraz daha zorlasalar, bu millet 400 ü de verirdi.
Muhalefet ne kadar hesap sorulmasını istedi ise de, millet ne 17-25 Aralığa ve ne de yolsuzluk, hırsızlık sözlerine inanmadı. O tek şeye inandı. Namaz kılan, oruç tutan, içkiye karşı gelen, Müslüman’ız diyenlere inandı. Karşılarındakileri de nerede ise dinsiz gördü. Bazılarını da PKK ve terörist yanlısı kabul etti.
Şimdi muhalefet kanadı dahil, herkes yorumlar yapacak. Ortadaki gerçeği değişik şekillerde ki yorumları ile saptırmaya ve kendilerini savunmaya çalışacaklar.
Gerçek şu ki, muhalefet partileri bu işi çok iyi bilmiyorlar. 
Karşılarında tek otoriter liderin gücünü tam idrak edemiyorlar.
Facebook ta, twitirde yazı yazmak, karşındakine küfretmek, hakaret etmekle bir yerlere varılmadığının farkında olsun herkes. Halkın içerisine inin. Gerçekleri görün ve yaşayın. Karşınızdakini ikna edebilme bilgi ve yeteneğini edinin. Halkın karakterini ve toplum psikolojisini iyi bilmek gerek.
Deniz Baykal, hadi şimdi de çıkıp Cumhurbaşkanı ile görüşsene.
7 Haziran’da ilk golü sen yedin.
Hayırcı Bahçeli, 7 Haziran’da Meclis Başkanını seçtir, sonra da her şeye hayır de. Ne oldu? Nerede ise barajı geçemiyordun. Şu anki milletvekili sayısını bile çıkaramayacaktın.
7 Haziranda çıkardığın Milletvekillerinin yarısını çıkarabildin. Bu başarı değil, başarısızlık.
HDP zaten 7 Haziranda tahminin üzerinde oy almıştı. Şu an gene meclise girdi. O alacağı oyu aldı. Üstelik PKK yanlısı diye de Hükümet kanadından çok saldırıya uğradı, halkta verdiği emanet oylarını geri aldı.
CHP hayaller peşinde oldu. % 30 u aştık, iktidara yürüyoruz derken % 26 lar da kaldı. CHP nin kilit oyu bu. Kılıçdaroğlu iyi bir devlet adamı. Dürüst, tutarlı olsa da CHP içersinde PKK yanlısı Milletvekilleri var diye düşünen halk, Dersim'li Kemalim diyen Kılıçdaroğlu'na ve CHP ye güven duymadı.
Saray bu tahminleri iyi yaptı. MHP ve HDP yi 3 er puan düşürtürsem, Saadet partisi de birkaç puan düşer, o oylar AKP ye kayar ve bizi iktidara getirir, diye tahminlerini yaptı ve başarıyı da yakaladı.
Cesur ve kararlı olan Recep Tayyip Erdoğan, elindeki yasal olan ve olmayan tüm hakları çok iyi kullanıyor. Son günde İpek Koza Holdinge vurduğu darbe de yerine oturdu. Paralel yapıyı bundan sonra daha da çökertecektir.
Halk oylarını PKK terörü bitsin diye verdi. Bakalım AKP ti terörü sonlandırabilecek mi? Bekleyelim görelim.
Bundan sonra AKP nin ve Davutoğlu’nun işi daha da zor. CHP nin bazı ekonomi politikasını kopyalayan AKP vermiş olduğu vaatleri yerine getirebilecek mi?
Vaatler yerine gelmez, terör hareketleri son bulmaz, halkın refahı ve huzuru sağlanamaz ise AKP bir daha ki seçimlerde umduğunu bulamaz ve iktidarı kaybeder.
İstediğini elde eden AKP artık anaları, babaları, bacıları ağlatmamalı, çocukları babasız bırakmamalı, teröre son verdirmeli, ülkeyi böldürmemeli, birlik, dirlik ve komşuları ile iyi geçinen, yurtta sulh, cihanda sulh politikasını uygulayan bir devlet yapısını yerine oturtmalıdır..
Önümüzde sıkıntılı günler çok.
Baskılar daha da artacak. Muhalefet yapmak ve Basında iktidar partisini ve sarayı eleştirmek kolay olmayacak. Bedeller çok ağır ödettirilebilir.
Herkes edepli ve saygılı olmak zorunda. Ayrışmanın ve sen benden değilsin, sen benim düşmanımsın hareketlerinden ve tavırlardan vazgeçmek zorundayız.
AKP ye oy verenlerde, CHP, MHP, HDP ye oy verenler de bu memleketin insanıdır.
Alevisi, Sünni’si, Kürd’ü, Türk’ü, Laz’ı, Çerkez’i vs. hepimiz bu ülkenin insanıyız. Bu nedenle ayrışmak değil, birleşmenin zamanı.
İktidar mensupları da bundan sonra ülkenin kalkınması ve halkın refahı için daha çok çalışmalı ve aşırı baskıdan kaçınılmalıdır.
 Anayasa’ya ve yasalara bağlı, Demokratik, Laik bir Cumhuriyet olduğumuzu dünya alemine ispat etmeliyiz. Demokrasi ve Hukukun üstünlüğü ön planda olmalıdır.
Bekleyelim ve bundan sonra neler yaşayacağımızı görelim.
1 Kasım 2015 seçimleri inşallah ülkemize ve milletimize hayırlı olur.
Bizim temennimiz budur.
***
2.Kasım.2015

28 Ekim 2015 Çarşamba

KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN ALSANCAK, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
KORKMA SÖNMEZ BU ŞAFAKLARDA YÜZEN AL SANCAK
Sevgili okurlar, "sözün bittiği" yerdeyiz.
Yarın, yani 29 Ekim 2015. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 92. Yılı.
3 gün sonra da 1 Kasım’da Türkiye Cumhuriyeti sandığa gidecek ve kaderini belli edecek.
Kimseye kızmaya hakkımız yok. Herkes suçu kendisinde arasın.
İnsanlar, doğar, büyür, yaşlanır ve neticede de ölürler. Devletler ise baki kalır.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Okumayan, düşünmeyen, araştırmayan toplumlar ister istemez geri kalır.
Cehalet zincirini kıramaz isen sağlıklı kararlar alamazsın.
“Efendiler, Dinsiz bir milletin idamesine, imkân yoktur. İslam dini öyle yüce bir dindir ki;” İlim Çin’de de olsa alınız” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Biz İslam olduğumuz için geri kalmadık, Yüce Dinimize ne zamanki, Hurafeler ve bidatler ilave yapıldı; o zaman gerçek İslam’dan uzaklaştırıldık, onun için bu hallere düştük. (M.Kemal Atatürk-1924)
Sevgili okurlar, bu söze itiraz edecek var mı?
Yanlışlar yaşamın içerisinde yapılabilir. Yanlışlardan ders alarak dönmek ve bir daha yapmamak erdemlik ister.
İktidar sahibi olanlar da güç vardır. Güçlü olan kişinin etrafında da yalakalar ve uşaklar çoktur. Eğer sen yalakalarının sözlerine inanırsan, hata yaparsın ve gücünü kaybedersin. Güç kaybolunca da o etrafındaki uşaklar ve yalaka takımı bir anda seni terk eder gider.
Cumhuriyetin 92 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi yenilenecek ve yeni Milletvekilleri  Türkiye’yi idare etmeye çalışacak. Yıl 2015. Aradan 92 sene geçmiş. 92 sene evvelki günler ile bu günkü günler eşit olabilir mi?
Olamaz...
Yokluğun ve yoksulluğun tavan yaptığı 1923 yıllarından bugünlere geldik.
O günlerde görev yapan Milletvekilleri son derece özveri ile çalışmışlar ve ülkemizin geleceği, halkın refahı için çaba harcamışlardır.
1 Kasım 2015 de yeni seçilecek Milletvekillerimizden de aynı şeyi beklemek hakkımızdır.
Cumhuriyet Rejimi 29 Ekim 1923’te Ankara’da ilan edilmiştir.
Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü’ne bir gece çağırdığı İsmet Paşa, Kazım Paşa ve Fethi Bey ile bir toplantı yaparak “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” demiştir. Konu üzerinde fikir birliğine varılınca Mustafa Kemal Paşa anayasada değişiklik öngören bir kanun teklifi hazırlamıştır. Hazırlanan kanun teklifince:
-Türkiye Devleti’nin hükümet şekli cumhuriyettir.
-Türkiye Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.
Bu teklif 29 Ekim 1923 tarihinde oy çokluğu ile kabul edilmiş ve Anayasa’nın birinci maddesinde, “Türkiye Devletinin hükümet biçimi, CUMHURİYETTİR” ibaresine yer verilmiştir.
Anayasamızın ilk üç maddesi değiştirilemez ve değiştirilmesi de teklif edilemez. Bu üç madde nedir?
DEVLETİN ŞEKLİ
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
CUMHURİYETİN NİTELİKLERİ
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
DEVLETİN BÜTÜNLÜĞÜ, RESMİ DİLİ, BAYRAĞI, MİLLİ MARŞI VE BAŞKENTİ
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ve ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı “İstiklal Marşı”dır. Başkenti Ankara’dır.
DEĞİŞTİRİLEMEYECEK HÜKÜMLER.
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Sevgili okurlar, neden korkuyoruz?  Korkmamıza gerek yok. Anayasamız gereken tedbiri almış.  Yanlış yapanlar, Hukukun önünde mutlaka cezalandırılır. Suçu olan ceza yer, olmayan yemez. Anayasal haklarımıza ve Hukuka güven duymalıyız.
ULUSUMUZUN 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI KUTLU OLSUN.
Ankara, 28.10.2015
Ulusalhaber1881@gmail.com

21 Ekim 2015 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ !...VİCDANININ SESİNİ DİNLE... ZEKERİYA TÜMER

VİCDANININ SESİNİ DİNLE
Sevgili okurlar, insanlar yaratılırken onlara çeşitli duygular da yüklenmiştir. Bunların içerisinde olanlardan bir tanesi de vicdandır.
Toplum içersinde yaşadığımız dönemlerde bazı kereler, olayların durumuna göre ne deriz?
“Yaa bu çok vicdanlı insan, hiç kötülük yapmıyor, insanlara hep yardım ediyor.” 
Bazılarına da, “Bu insan ne biçim bir mahlûk, adamda ne vicdan var, ne de insanlık, çok vicdansız bir insanmış” deriz.
Ruhumuzun bir özelliği olan vicdan, yaşamın içerisinde öğrendiklerimiz din ilimleri ve sorumluluk duygusunun artmasına orantılı olarak da gelişmektedir.
Yaşamımız içerisindeki olumlu ve olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu kendisin de görmeyip, başkalarında görenlerin, yani kendi sorumluluğunun farkında olmayanların vicdanları gelişmemiştir.
Ancak, insanlar şunun farkında değillerdir. Vicdan, sevsek de sevmesek de, işimize gelse de gelmese de, olaylar karşısında doğru ve yanlışın, haklı ve haksızın ayırımını yapmaya yarayan, içimizden gelen sestir. Bizim iç dünyamızdaki mahkememizin yargıcıdır.
Byron demiş ki: 
“Vicdan azabı, insanın içinde bir cehennemdir.”
İnsanlar toplum içerisinde yaşarken, iş hayatı dâhil, diğer yaşamı içerisinde başkalarına zarar verecek uygunsuz işler yapar ise, vicdanı mutlaka sızlayacaktır. Bu yara hiçbir zaman kapanmaz. “Hiçbir suçlu da kendi vicdanında beraat edemez.”(juvenal)
Zalim olanlar da vicdan aramak biraz zordur. İç dünyalarında vicdani rahatsızlıklar duysalar da o rahatsızlıklarını gizleyecek yollar ve yöntemler bularak yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar.
Birinin kalbini kırmak isteyen insan, kesinlikle vicdanını susturacak bir sebep bulur; ama sonra vicdanı onu susturur.(François-Marie Arouet Voltaire)
İnsanları katleden, haksız yere öldüren, kendi çıkarı uğruna başkalarına zarar veren insanlar, ne dini bilgilerle ne de toplumun kendilerine verdikleri ahlaki değerlerle mücehhez kılınmamış kişilerdir.
Teröristlerin ve canlı bombaların yaptıkları katliamlarda, o insanlarda vicdan muhasebesi aramak safdillik olur.
Özel olarak eğitilmiş ve bilgilendirilmiş olan bu insanların içerilerinde bulunan vicdan duygusu söküp alınmıştır.
Vicdanı olmayan kişiden medet ummak kadar yanlış bir hareket olamaz. Vicdansız olanlar, kendilerinden başkasını düşünmezler.
Bu vicdansızlık, ferdi olarak insanlarda yaşanırken, devletler de de yaşanır.
Kendi vatandaşının burnu kanasa, ona karşı şefkatli olan ve üzülen devletler, başka ülkelerdeki insanların öldürülmelerine, aç ve sefil olmalarına karşı kayıtsız kalırlar, üstelik gidip kendileri de katliamlara katılırlar.
Mohandas Karamçand Gandi demiş ki:” Bizi yok edecekler şunlardır: ilkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.”
Doğru söylemiş.
Mustafa Kemal’de bu nedenle muallimlere şöyle seslenmiş: “Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, nesiller ister.” Diyerek kaliteli nesiller yetiştirilmesini istemiştir.
Bugün dünyada ve de ülkemizde nefret, işkence, adam öldürme vicdan azabı çekmeden yapılır hale gelmiştir
Yıllardır, Filistin halkına İsrail devleti tarafından yapılan zulüm. Suriye’de ki akan kan ve gözyaşları, ülkemizde ise 40 seneye yaklaşan bir zaman içerisinde eşkıya çeteleri ve teröristler tarafından masum vatandaşlarımızın dökülen kanları.
Bunları yapanlarda vicdan aramak mümkün mü?
Aslında vicdan insana iyi ve kötü yönünü gösterir. 
Doğru ve yanlışı değerlendirir.
Kim ne yaparsa yapsın vicdanından kurtulamaz. Kötülük yapan insan, ölünceye kadar vicdanının sesini duyar ve vicdanı onu mahkûm ederek, rahat ve huzur içerisinde yaşamasını engeller. Para, mal, mülk, iktidar sahibi de olsa vicdanının sesinden kurtulamaz.
Sevgili okurlar, önümüzdeki hafta Pazar günü seçim var. Ülke geleceğini oyları ile belirleyecek.
Tüm halkımızın ellerini vicdanlarının üzerine koyarak, oy verecekleri partiyi iyi seçmeleri ve oylarını o’na göre sandığa atmaları gerek.
Sonradan vicdan azabı çekmemek için seçime katılan tüm siyasi partilerin programlarını, vaatlerini, görüş ve düşüncelerini iyi değerlendirmeleri, buna göre de kararlarını vermelerinde yarar vardır.
Her şeyin güzel olması, sevgi ve dostlukların yok olmaması, ülkemizin geleceğinin çok daha iyi olması dileğimizdir.
21.10.2015
Zekeriya Tümer

12 Ekim 2015 Pazartesi

SUÇLULUK DUYGUSU YAŞANIYOR MU?, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
PATLAYICI MADDE İNFİLAKINDA SADECE İNSANLAR ÖLMEZ, KOLLAR, BACAKLAR KOPAR, GÖZLER KÖR OLUR.
SUÇLULUK DUYGUSU YAŞANIYOR MU?
 Sevgili okurlar; Adli Tabip Kriminal psikiyatri ve psikoloji uzmanı Dr.Joseph Erdem “Bir patlamanın anlatılmayan anatomisi” ile ilgili yazısında diyor ki:
“ Patlayıcı madde infilakında sadece insanlar ölmez. Kollar, bacaklar kopar, gözler kör olur. İşitme kayıpları, süregen ve geçici hafıza kayıpları ve travmalar da olur.
1 tnt gücündeki patlamada bile 350-400 metre kare çevredeki bütün kuşlar ciğerleri patlayarak ölür. Aynı etki, patlamaya 100-200 metre yakındaki sokak kedi ve köpeklerine de olur. Etrafta kırılan camını bile değiştirecek, parası olmadığı için kaç gece soğukta yatacak evler olur.
Patlamanın ilk blast etkisi ses hızındadır. Patlamaya yakınlık oranınca ilk önce akciğer, dalak, bağırsak, östeki borusu gibi içinde basınç olan organlar patlar. Sonra yaklaşık 3000 derece alevi ile sizi kavurur. En son şarapnel parça etkisiyle yaralar. Bütün bunlar saniyenin yarısında olur.
Terörizm amaçlı bir patlamadan en çok ölen insan sayısından bahsedilir. Ancak asıl etkisi ölü sayısından çok arkada kalanlarda görülür. Patlama ile ölenlerin yakınlarındaki travmalar, patlamadan sağ ya da yaralı çıkmış insanların o can pazarında parçalanmış insanları gördüğünde yaşadığı travmalar, hayat boyu ruhi ve bedensel sakat kalanlardan kimse bahsetmez. Hele o kadar insanın öldüğü bir bombalamada sokakta kaç kuş, kedi, köpek öldü kimse saymaz.
Ancak bir patlamanın kimsenin bahsetmediği gerçeğinde bunlarda vardır. 
Kolu kopmuş 15 yaşında bir kızdan kime ne? 
Kaç kuş mu ölmüş?...
Otopsi için patlamada parçalanmış çocukları morgda elimizde iğne iplikle birleştirirken ne hissederiz, kimse bilmez.
Televizyonda sadece ölü, yaralı sayısı duyarsınız ki o da yalan dolandır.
En çok size anlatılmayan detaylara bakın. Asıl bomba o detaylarda saklıdır.”
Evet, sayın okurlar. Gerçekten Adli Tabip Kriminal psikiyatri ve psikoloji uzmanı Dr.Joseph Erdem’in söyledikleri doğru.  Yıllar boyu yaşanacak acıları unutmak, o acıları yaşayanlar için mümkün değildir.
Ancak, bazı kişiler çok çabuk unuturlar ve geçmişi hatırlamazlar bile.
Ölenler ölmüşlükleri ile kalanlar da acıları ile kalırlar.
10 Ekim 2015 Cumartesi günü, Lanetli gün olarak tarihe geçti.
Teröristlerin amacı bellidir. Onlar kan ile beslenirler. Masum insanların canlarına kastetmekle, amaçlarına ulaşacaklarını sanırlar.
Devlet güçlü olduğu müddetçe, eşkıya kılığındaki insanlar amaçlarına ulaşamazlar. Netice de tek tek yok olup giderler.
Devletlerin istihbarat birimleri çok önemlidir. Teknolojinin çok geliştiği dünyamızda, artık saklı ve gizli hiçbir şeyin olamayacağı da aşikârdır.
Eğer, bazı olaylarda ihmalkârlık varsa, o durumda gizli talimatların verilmesi söz konusu olabilir.
Ankara’da ki patlama gerçekten çok vahim bir olaydır.
Ben senin başkentinde bile can alırım, diyebilen terörist grubun arkasında güçlü bir destek olmasa buna cesaret edemezdi.
Bir gece önce bazı kişiler tarafından atılan twitlerde bombanın patlayacağı bildirilmesine rağmen çok ciddi tedbirlerin alınmaması elbette herkesi tedirgin etmiş ve şüpheye düşürmüştür. Acaba? soruları peşi peşine insanları düşünmeye sevk etmiştir.
Saldırıdan 3 gün önce de ihbar geldiği söylenmektedir.
Neden gereği yapılmadı?
Bu durumda devleti yönetenlerden en üsttekilerden en alt birime kadar herkes vebal altındadır.
Ölenler öldü ama, yaralananların ve yakınlarının içleri ölünceye kadar sızlayacak ve travma yaşayacaklardır.
Tüm ulus ise, bu acı ile bir kere daha üzülmüş ve kahrolmuştur.
Başka ülkelerden birinde bu yaşanılan vahşet yaşansa idi, herhalde birileri mutlaka istifa ederdi. Biz de ise kimsenin umurunda değil. Koltuk sevdası o kadar büyük ki, her şeyin üstünde tutuluyor.
Çok yazık.
Emek, barış ve demokrasi şehitlerini unutmayacağız ve unutturmayacağız. Gencecik insanları kaybetmenin acısını bu millet unutmayacaktır. Tarihe, yönetenlerle birlikte kara bir leke olarak geçecektir.
Bunu kimse unutmasın!
Bu olaylar AKP partisinin oylarının artmasına değil, süratle azalmasına sebebiyet vermektedir.
Demir taş’tan Davutoğlu’na: Bize parmak sallayarak konuşmak haddine değil, diyerek konuşmasından sonra, birçok kişinin HDP ye oy vereceğine şahit olmaktayız.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kararlı ve olumlu tavrı CHP’nin oylarının artmasına sebebiyet vermektedir.
Yani bu gidişle, AKP nin 1 Kasım’da iktidara gelmesi hayal olmaya doğru gidiyor.
Türk milleti baskıya gelemez.
Baskı her zaman ters teper.
AKP yanlısı bazı kişilerin tutarsız konuşmaları ise, halkta daha da çok tepkiye sebep olmaktadır.
Emek, Barış ve Demokrasi uğruna kaybettiğimiz evlatlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına da başsağlığı ve sabır dilerken, 1 Kasım seçimlerinde ülkemize Barışın ve demokrasinin gelmesini dileriz.
12.10.2015
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Ekim 2015 Cumartesi

12 EYLÜL’DEN EVVELKİ GÜNLERE Mİ DÖNÜLÜYOR?, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
12 EYLÜL’DEN EVVELKİ GÜNLERE Mİ DÖNÜLÜYOR?...
Sevgili okurlar, her gün olay yaşamaktan bıktık.
7 Haziran seçimini içine sindiremeyenlerin sayesinde geldiğimiz durum ortada.
Ne olurdu sanki 7 Haziran seçiminden sonra koalisyon hükümeti kurulsa idi.
1 Kasım’da yapılacak seçimde değişiklik mi olacak? Olmayacağı belli.
İktidardan gitmemek ve kendilerinden hesap sorulmasını istememek uğruna, ortalığı kargaşa durumuna sokmanın kimseye faydası olmaz.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin düzenlediği Birleşik Haziran Hareketi’nin ve siyasi partilerin de destek verdiği Ankara’daki Barış mitinginde iki büyük patlama yaşandı. Patlama Ankara tren garı kavşağında gerçekleşti. İçişleri Bakanlığı patlamada 86 kişinin öldüğünü 126 kişin de yaralandığını açıkladı.
Yaralılardan da ölenler olduğu takdirde ölü sayısı artacaktır.
Çocuklarını arayan anne, feryat ediyor, “çocuklarımı bulamıyorum, çocuklarımı bulamıyorum” .
Yaralılar ve ölenler yollarda. Olay felaket.
Bir hiç uğruna pisipisine hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet,  Ölen ve yaralananların yakınlarına da başsağlığı ve acil şifalar dileriz.
Olaylar olduktan sonra, hemen acil toplantılar düzenlenir, her kafadan da bir ses çıkar.
Yaaa siz toplansanız ne olur, toplanmasanız ne olur. Ölenler öldü, yaralananlar yaralandı.
 O toplantılar daha önce yapılmalı ve gereken tedbirler alınmalı idi.
 Suruç’ta 32 gencimiz öldü gitti.
Her gün askerimiz, polisimiz eşkıya tarafından tuzaklar kurularak öldürülüyorlar.
Polis ve istihbarat birimleri nasıl bu bombanın farkında olamadı, onu da anlamak mümkün değil!
2015 yılının sonuna yaklaşıyoruz. Şer güçler gittikçe amaçlarına ulaşıyorlar.
Sevgili okurlar, gerçekler ortada.
13 yıldır iktidarda olanların ülkeyi ne hale getirdikleri meydanda.
İktidardan gitmemek uğruna ve yandaşlarına sağlanan menfaatlerin devam etmesi için, illa hükümet ben olacağım, benden başkasına hayat hakkı yok diye direnmenin faydası değil zararı ortaya çıkmaya başladı.
Buyurun AKP zihniyetinin ifadesi. AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık “HDP ye seçim kazandırmak için bomba patlatıyorlar. Diyarbakır’dan sonra şimdi de Ankara’da yaptılar bu alçaklığı. Bu PKK’nın işi” ifadelerini kullanmış. 
Sayın Milletvekili’ne sormak gerek. Madem bu kadar iyi bilgiye sahipsiniz, neden tedbiri almadınız.
Olaydan 11 saat önce, gece Bombanın patlayacağına dair twit atılmış. Hükümet sizsiniz. Nasıl olayı fark edip gereken tedbiri almadınız?
Etrafta bu kadar polis varken, iki canlı bomba nasıl oraya girdi ve istediği gibi bombayı patlattı.
Teröristlerin büyük şehirlere sızdıkları defalarca söylendi. Açılım süreci içerisinde rahat rahat her yerde yapılandılar.
  İstanbul dâhil büyük şehirlerde ki toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, demek ki çok daha iyi tedbirler almak gerek.  Toplantıyı düzenleyen kuruluşlar da kendi tedbirlerini almalılar, başka çaresi yok bu işin.
Her olayı oya tevdi etmeye çalışmak da yanlış değil mi?
Her parti lideri ağzından çıkanı kulağı duymalı ve ortalığı daha çok karıştırıcı sözlerden sakınmalıdırlar.
Ülke kan gölü haline geldi. Şakası yok. Gidişat her gün kötüye gidiyor. 2015 yılı biterken şer odakları ülkeyi daha da karışıklığa doğru götürüyorlar.
Kim ne derse desin, şu an iktidarda olan ve ülkenin tam tepesinde görev yapan Cumhurbaşkanının ülkenin başında olup, terörü son buldurmak için gereken tedbirlerin alınmasını sağlamalıdırlar.
Halkın sağduyusu meydanda. 
Halk gereken sabrı gösteriyor. 
Ülkedeki terör olaylarının artması, iktidar partisine oy kaybettirmektedir.  Vatandaşlarla görüşmelerimizde buna şahit oluyoruz.
Her ne olursa olsun, tehlikeli günler yaşıyoruz. 
Bu nedenle millet sağduyulu olup, birlik ve beraberlik içerisinde olmak zorundadır.
Milletin tek istediği, rahat ve huzurlu, ekonomik sıkıntı çekmeden, teröre kurban olmadan barış içerisinde yaşamak.
Çok mu şey isteniyor?
Zekeriya Tümer
Ankara, 10.10.2015

6 Ekim 2015 Salı

3.DÜNYA SAVAŞI MI ÇIKACAK?... Zekeriya TÜMER & TÜMER DİYOR Kİ!..

TÜMER DİYOR Kİ!...
3. DÜNYA SAVAŞI MI ÇIKACAK
Sevgili okurlar, basını takip ediyorsanız Dünyadaki karışıklığın farkındasınızdır.
Suriye’deki olaylar iki süper güç olan devletleri karşı karşıya getirmeye başladı.
Amerika Başkanı Obama ile Rusya Devlet Başkanı Putin buluştular ve konuştular.
Masanın üstünde kavga ederken, masanın altında el sıkışır onlar.
Rusya, Suriye’de üstlerini oluşturdu ve 50 uçakla Terörist grupları bombalamaya başladı.
Teröristleri öldürüyorum derken sivillerin de öldüğü söyleniyor. Türkmen köylerini de bu arada vuruyorlarmış.
Amerika’da Türkiye’deki İncirlik, Diyarbakır üstlerinden kaldırdığı uçaklar ile o da Suriye’de bir yerleri bombalıyor.
İran ölen hacılarının intikamını almaya yemin ediyor.
Irak’ta Şii’ler ile Sünni’ler birbirlerini öldürmeye devam ediyorlar
İsrail ise Filistinlilere baskısını sürdürmekte. Masum insanları fırsat buldukça öldürmekte.
Libya, 3-4 parçaya bölündü, kargaşa devam ediyor.
Mısır halen kendine gelemedi.
Dünyanın gözü Orta Doğu’da.
Biz ise her gün şehitler vermeye devam ediyoruz. Bazı bölgelerimizde sokağa çıkma yasağı ilan edip, terörist avlamaya çalışıyoruz.
Bir taraftan da hem içeride hem de dışarıda PKK’nın bulunduğu yerleri bombalıyoruz.
Türk Askeri yaşamış olduğu travmayı atlattı ve toparlanmaya başladı.
Bence Amerika ve Rusya bu nedenle ellerini çabuk tutup, Orta Doğu’yu şekillendirip, kendilerine gelir kapısı açma telaşındalar.
Batının uzun vadeli amacı belli. 
Bunu artık herkes biliyor.
İsrail’i güçlendirmek ve Suriye, Irak ve Türkiye’de İsrail’e destek olacak bir Kürt devleti oluşturmak.
Türkiye’deki gerçek Kürtler ile Irak ve Suriye’deki Kürtler arasında fark vardır.
Türkiye’de bulunan Kürt kardeşlerimiz bu ülkenin maddi ve manevi değerlerine sahip çıkar.
Ancak, Kürt’üm diyen ama aslında Ermeni tohumu olanlar, PKK’nın yaptıklarını desteklerler.
Irak ve Suriye’dekilerin çoğu da Ermeni ve Yahudi tohumlarıdır.
Kuzey Irak’ta bulunan Barzani hâkimiyetindeki Kürtler misyonerler tarafından Hıristiyanlaştırılmaya çalışılmaktadır.
Türkiye 1 Kasım seçimlerinden sonra , istikrarlı bir Hükümet kurma aşamasına gelirse, Orta Doğu’da Amerika ve Rusya istediklerine sahip olamazlar.
Çok şey değişir.
Ancak, ülkemizdeki istikrarsızlık böyle devam ederse, inanın Türkiye’yi de zayıflatıp, parçalanması için, dış güçler ellerinden geleni yapacaktır.
Orta Doğu’da savaş daha da kızışacak ve ülkeler Suriye başta olmak üzere, Irak, Filistin, Ürdün, Lübnan bölgelerine de sıçrayacaktır. Türkiye de bundan nasibini alacaktır.
3.dünya savaşı belki bütün dünyayı kapsamayacak, lakin Orta Doğu’yu kasıp kavuracaktır.
Müslüman’ım diye geçinen ülkeler, batının sömürgesi olma durumuna geleceklerdir.
Çin ve Japonya’da devreye girerse, işte o zaman olayın niteliği değişir ve savaşın alanı da büyür.
Afganistan yıllardır kendine gelemedi. Pakistan’da da teröristler kol geziyor.
Afrika’da, Nijerya’da terör estirilmekte.
Sevgili okurlar, farkındaysanız, kalkınmamış, geri kalmış, kültürünü geliştirmemiş, toplumlar karışıklık içerisindeler. Teröristler daha çok Müslüman ülkelerin bünyelerinde yeşeriyor. Avrupa ve Amerika, İngiltere, Avustralya, Japonya, Çin, Rusya gibi devletlerde, Işid gibi terör grupları yok.
Elbette onlarda da bazı münferit olaylar oluyor.
Fakat Müslüman ülkelerdeki gibi değil. 
Üstelik bunlar burunlarını Müslüman ülkelerin iç işlerine de sokuyorlar.
Laik, Demokrat ve Müslüman ülke olan Türkiye Devleti, tüm dünyanın gözünde.
Son yüzyılın en güçlü lideri olan Mustafa Kemal’in kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de zayıflatmak ve parçalamak istemekteler.
İnanın, Türk milletinin son günlerde milli şuurunun canlanması, Kuvay-ı Milliye ruhunun gittikçe ortaya çıkması, hem içerideki, hem de dışarıdaki düşmanları korkutmaya başladı.
Hele ki, 1 Kasım seçimleri sonucunda halk gerçekleri görerek, iyi bir seçim yapar, oylarını dikkatli kullanır ve de sandıklara sahip çıkarlarsa, herhalde güçlü bir Hükümet iş başına gelir.
Bugüne kadar ülkeye zarar verenlerin yargılanmaları için Türkiye Savcıları Temiz Eller Operasyonu’na başlarlar ise, işte Türkiye Cumhuriyeti’ni o zaman kimse yıkamaz ve yıkmaya da teşebbüs edemezler.
Türk Halkı olarak, kesinlikle, Ordumuza, Polisimize, Tüm Emniyet Güçlerimize, Hâkimlerimize, Savcılarımıza, Devletin omurgasını teşekkül ettiren memurlarımıza güvenmeliyiz. Herkes zamanı gelince gerçekleri görecek ve gerekeni yapacaklardır.
Bu ülke sahipsiz değildir.
Ülkeye zarar verenler kimlerse, elbette zamanı gelince bunun bedelini ödeyeceklerdir.
Milli ve yerli bir parlamento oluşması dileğiyle, NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.
*
Ankara: 05 Ekim 2015
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com
***
LÜTFEN DİKKAT!.. YORUM EKLEMEK İÇİN (AŞAĞIDAKİ) "Hiç yorum yok" YAZISINI TIKLAYINIZ...

3 Ekim 2015 Cumartesi

KAFALAR DÜZELMEDİKÇE ÜLKE DÜZELEMEZ; Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
KAFALAR
DÜZELMEDİKÇE 
ÜLKE DÜZELEMEZ!..
Sevgili okurlar, 1 Ekim 2015 Perşembe günü saat 13.00 de T.B.M.M’lisi açıldı ve kapandı.
Meclis sıraları hemen hemen boştu.
CHP, MHP ve HDP milletvekilleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tepki göstererek mecliste bulunmadılar.
Milletin vekili olan, kanun yapıcı Milletvekilleri her ne olursa olsun, saygıda kusur etmemelidirler.
Cumhurbaşkanını beğen veya beğenme, konuşmalarını dinle ve ona göre de hareket edersin.
Kim ne derse desin, Kasımpaşalı Recep, aynı İslam köylü Süleyman gibi geldi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst resmi mevkisi olan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturdu.
Devleti en yüksek kademede temsil eden kişi.
Makama saygılı olmak gerek.
Cumhurbaşkanlığı makamına yapılan hakaret, Türkiye Cumhuriyetine yapılmış olur.
Elbette bu makamda oturan kişinin de tam bir devlet adamı olarak çok ciddi, demokrat ve eşit davranması gerek.
Tarafsız ve bölücü değil, birleştirici bir tavır sergileyerek herkese eşit mesafede olmalıdır. Vatandaşını ve Türkiye Cumhuriyetinin milli ve manevi değerlerini korumalıdır.
1 Kasım seçimleri de çok istikrarlı geçmeyecek gibi.
AKP ti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı muhalefet partilerine kaptırmamak için, bulundukları görevin kendilerine verdiği devlet yetkilerini, kendi lehlerine sonuna kadar kullanmaya çalışacaklardır.
Bunu sadece onlar yapmıyor ki!
Bizde bir partinin başkanlığına oturan her kişi, o koltuğu kaybetmemek için, muhaliflerini bertaraf ederek, koltuktan düşmemek için, her türlü çabayı gösteriyorlar.
Sonra da kürsüye çıkıp, Demokrasiden, hak ve hukuktan bahsediyorlar.
Ekim ayı siyasi hareketlilikle geçecek. Ağzı olan konuşacak.  Siyasi vaatler peşi peşine kürsülerde halka anlatılacak.
Ekonomi şu an kim ne derse desin çökmüş bir vaziyette. Fakir ve orta gelirli halk, inim inim inlemekte.
Küçük esnaf satış yapamamakta.
Bunlara bizzat şahit oluyoruz.
İktidar hırsı, ülkeyi kaosa sürüklemekte.
Merak etmeyin terör sadece Doğuda değil, her yerde. PKK lı olmayanlar da terör estirmekte.
Evine ekmek götüremeyen bir baba’dan çok şey isterseniz, o da sinirlerine hâkim olamaz ve evde terör estirir.
Okullar açıldı, çocuklarını okula gönderen veliler, okulun isteklerini ve çocuğunun arzu ettiklerini karşılayamaz, alamaz ise sinir krizleri geçirir ve evde terör estirir.
Borcunu ödeyemeyen kişilerin üzerine illa bu borcu ödeyeceksin diye saldırırsanız, o insan da kafayı yer ve ya intihar eder, ya da terör estirir.
En önemlisi de, sizden yana olmayan Gazetecileri, yazarları veya bir başka kişiyi beğenmeyip, sizi eleştirdi diye kızarsınız ve kabadayılığınızı ele alır, saldırır döver veya öldürmeye teşebbüs ederseniz terör estirmiş olursunuz.
Otobüsün frenleri tutmaz, şoför durakta duranların üzerine otobüsü sürer ve masum vatandaşların ölmelerine ve yaralanmalarına sebebiyet verirse, işte o da terör estirmiş olur.
Yollarda kurallara uymayarak araba ve motosiklet sürenler de trafik terörü estirirler. PKK’dan daha çok ölümlere sebebiyet verirler. Duble yollar falan da işe yaramaz.
Sevgili okurlar, gerçek şu. Türkiye’de yaşayan hemen herkesin sinirleri bozuldu. Asabi gerginlik had safhada. En ufacık bir harekette insanlar patlıyor ve birbirlerine saldırıyorlar.
13 yıldır iktidarda olan AKP’ ti diyor ki, gelin 78 milyon omuz omuza olalım. Birlik ve beraberlik içerisinde hareket edelim.
Kürt sorunu ile PKK sorununu birbirinden ayıralım, Milli ve yerli Milletvekilleri seçelim, vs. diyor.
Şunu sormak gerek, 78 milyon nasıl omuz omuza olacağız?
AKP ‘li olanlar ile olmayanlar birbirlerine şu an düşman oldular. Alevi, Sünni, ayırımı yapıldı, Kürt, Türk birbirine düşman haline getirildi. Bunları nasıl ortadan kaldıracağız?
İktidar partisi kendisinden olmayan memurları, işçileri kıyıma uğratırken, haklarını gasp ederken, sürgüne gönderip, haklarında uydurma soruşturmalar açarken, nasıl birlik ve beraberlik sağlanacak?
İktidar ve muhalefet partililer birbirlerini nerede ise düşman gibi görmekteler. İşler kaba kuvvete bile dökülmeye başladı.
Siyasilerin ağzından güzel sözler duymak çok zorlaştı. Birbirlerine bağırarak, kızarak, kavga eder şeklinde hoş olmayan sözler söylenirken, nasıl birlik ve beraberlik sağlanacak?
Başta, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Demokrasi’ye, Cumhuriyetin değerlerine, milli ve manevi değerlerimize saldırılırken, nasıl barış içerisinde yaşayacağız?
Bütün iş siyasilere düşmektedir. Ülkenin gidişatının ne hallerde olduğu ortadadır. Gerçekleri görmeyen gözler kördür.
Amerika ve Rusya bir oldu. Suriye’de iki ülkenin uçakları belli terör gruplarını bombalamaya başladı.
Asker sevk etmeye ve güçlü silahları Suriye’ye indirmeye başladılar. Türkiye kendi içerisinde hem iktidar olabilme mücadelesi verirken ve hem de PKK terörü ile boğuşurken, dış güçler Orta doğuyu şekillendirme hareketini hızlandırdılar.
Şakası yok bu gidişatın. Bu kargaşa Türkiye’ye de sıçrayacaktır.
Cumhurbaşkanımız Kürt sorunu ile PKK sorununu ayırmamız gerek diyor.  Demek ki Kürt sorunu da var.
Nasıl var, bunu düşünmek gerek. Şu anda Kürt olan Milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde değil mi? Kürt olan Müsteşar, Genel Müdür, devlet görevlisi yok mu? İş adamları dâhil, her branşta eşit şartlarda yaşayan, aynı haklara sahip Kürt vatandaşlarımız yok mu? Nasıl Kürt sorunu var, ben anlayamadım doğrusu.
PKK sorunu var. O bir terör hareketi. Amaçları belli. Beslendikleri kaynak belli. Kürtlerin hakkını hukukunu korusalar, vatandaşlarını öldürmezler,  masum vatandaşları ve polisimizi, askerimizi öldürmezler. Onların niyetleri başka. Elbette bu sorunu çözmek gerek.
Sevgili okurlar, gerçekler ortada.
Ülkemizin istikrara kavuşması gerçekten bu şartlarda çok zor.
Bu nedenle, 1 Kasım seçimlerinde herkesin çok iyi düşünüp oylarını ona göre vermesi ve sandıklara sahip çıkması gerek.
İstikrarlı, güvenli ve ülkesinin geleceğini düşünen bir hükümetin başa gelmesi şart.
Yoksa, çoook sıkıntılar yaşayacağız, çook.
Bunlara hazırlıklı olun derim.
Ülkemizin iç ve dış şer güçlerden kurtulması en büyük dileğimizdir.
***
Ankara, 2 Ekim 2015

28 Eylül 2015 Pazartesi

ŞAŞIRMAMAK MÜMKÜN MÜ? Neye üzülüyorum biliyor musunuz?,, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
ŞAŞIRMAMAK 
MÜMKÜN MÜ?
Neye üzülüyorum biliyor musunuz?
Farkındayım, aslında sizler de benim üzüldüğüm, şaşırdığım ve kızdığım şeylere, üzülüyor, kızıyor ve şaşırıyorsunuz.
Babalarımız ve annelerimiz bizlere büyürken hangi öğütleri verirler.
Çoğunlukla, aman yalan söylemeyin, sakın başkasının malına göz dikmeyin, arkadaşınızın bir şeyini almayın, hırsızlık, soysuzluk, arsızlık yapmayın, iyi insan olun, derler.
Çalış ve alnının teriyle kazan, kimseye muhtaç olma derler.
Dürüst ol, namuslu ol, çalma, çırpma, diye tembih ederler.
Dinimiz, dinimiz de bunların üzerinde durmaz mı?
Peygamberimiz, din adamları da ısrarla dürüstlüğün, namuslu yaşamanın, hak yememenin, kendi çıkarın uğruna başkalarının hakkını yememeyi v.s söylemezler mi?
Peki, kardeşim ben şunu anlayamıyorum!
Bunları bile bile neden tersi yapılır.
Bu dünyada yaşamak için en önemli kaynak, paradır. Her şeyi para ile satın alabilirsin. Paran yoksa, hiçbir şeye sahip olabilmen mümkün değildir.
Tamam bu doğrudur.
Tek bedava olan havadır. Onu da kirlettik. Temiz hava alabilmek istersen işte o zaman hava almak için de para gereklidir.
Evet,  para olmazsa bir şey yapmak mümkün değildir. Elbette para kazanmak için uğraş vermeliyiz.
Tamam da, çok para kazanabilmek için mutlaka sahtekar, yalancı, dolandırıcı mı olmak gerekiyor?
Maalesef evet.
İşte ben buna üzülüyorum.
Etrafıma bakıyorum, haram yemeyen, başkasının hakkını yemeyen, dürüstçe çalışan insanların zengin olmaları mümkün değil.
Devlet memuru da olsan, esnaf ta olsan, ticaret de yapsan çok para kazanamazsın namuslu isen.
Üstelik namussuzlar seni bulurlar ve sana zarar da verirler.
Normal bir devlet memurunun aldığı aylık bellidir. Aldığı bu maaşı ile zor geçinir. Mal mülk sahibi olması mümkün değildir.
Esnaf ta, terazisini bozmaz ve her malı doğru tartar ve aşırı fiyatlarla satmazsa malını, ancak geçimini sağlar.
Şimdi şöyle etrafımıza bir bakalım. Kimler nasıl çok para kazanıyor.
İnceleyin, araştırın. Gerçekleri göreceksiniz.
İşte ben bunlara şaşırıyorum. Bu insanlar öbür dünyayı düşünmüyorlar mı? Düşünmüyorlar. Düşünseler, toplumun hakkını yemezler. Ülkeyi kaosa sokmazlar. İktidar olma hevesi içerisinde, ülkem insanına zarar vermezler.
Bizleri kim yarattı?
ALLAH.
Bizleri yaratan Yüce ALLAH’TAN ne saklanabilir?
Sana şah damarından daha yakın olan, senin tüm düşüncelerini ve yaptıklarını, yapacaklarını bilmez mi?
Bu dünyada yaptığın namussuzlukların hesabını öbür tarafta sana sormayacak mı?
Ben dürüst toplum, namuslu iktidar, adaletli hukuk,  istiyorum.
Ya siz siz ne istiyorsunuz?
28.09.2015
Zekeriya Tümer