27 Ekim 2014 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "EY TÜRK GENÇLİĞİ NEREDESİN?"

TÜMER DİYOR Kİ:
EY TÜRK GENÇLİĞİ NEREDESİN?
Sevgili Türk Gençliği, sizler bizlerin ve bu ülkenin geleceğisiniz.
Teknolojinin geliştiği çağımızda,  cep telefonları ve bilgisayarların siz gençlerimizin beyinlerini dumura uğrattığına şahit oluyoruz.
Hâlbuki internet dünyadaki bilgileri ayağınıza getirmekte ve bilmediğiniz çok şeyleri öğrenebilme imkânını sizlere sunmaktadır.
İstenildiği takdirde, sosyal medya büyük bir güç haline gelebilmektedir.
Bakırköy’de sohbet ettiğim bir genç bana şu itirafta bulundu:
“Amca, biz gençler, elimizde cep telefonları ve bilgisayarlarla ya müzik dinliyor, ya oyun oynuyor, ya da boş sohbetler yapıyoruz. Bizler sizler kadar bilinçli değiliz. Ülkemizin sorunları bizleri fazla ilgilendirmiyor, konular hakkında da fazla bilgimiz yok, öğrenmeye merakta etmiyoruz,”  dedi. “Sizler bizlerden daha duyarlısınız. Biz gençleri cep telefonları ve bilgisayarlar duyarsız hale getirdi,” diye de gerçekleri ifade etti.
Gençler, gelecek sizlerin. Eğer ülkenin sorunlarını bilmez, geçmişinizi araştırmaz iseniz geleceğinizi şekillendiremezsiniz.
Fazla yorum yapmayacağım.
29 Ekim 1923 gününe kolay gelinmedi. Arşivleri araştırdığınızda nasıl o günlere gelindiğini ve hangi acıların çekildiğini görürsünüz.
Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetildi.
Padişah, şah, kral, hakan, imparator, sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine “mutlakıyet” denir.
Mutlakıyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız tek bir kişidedir. Demokrasiden söz edilemez.
Padişah’a yardımcı olunması için,  meclis kuruldu. Meşrutiyet uygulanmaya çalışıldı. Ancak, burada da son karar gene Padişah’a aitti. O, evet demedikçe hiçbir şey yasalaşamazdı.
Osmanlı Devletinde 1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet ilan edildi.
1914 de 1. Dünya Savaşı başladı. Dört yıl süren savaşın sonunda koskoca Osmanlı Toprakları, savaşta yenik sayılması nedeniyle İngiltere, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi devletler tarafından işgal edildi.
Parçalanan ve yok olma ile karşı karşıya kalan Osmanlı devletinin içinden çıkan Mustafa Kemal Atatürk, cesareti, bilgisi ve üstün yeteneği ile Anadolu insanına şevk verdi, ümit verdi ve etrafına topladığı insanlarla, kurtuluş savaşını verdi. Osmanlı yıkıldı, yerine yeni bir devlet kuruldu ve düşmanlar da Anadolu topraklarını terk ettiler.
Eğer Mustafa Kemalin önderliğinde bu başarı elde edilmeseydi, bugünleri görmemiz mümkün olabilir miydi? 
Dört bir tarafı düşmanla işgal edilmiş bir ülkede esaret altında yaşayan bir milletin ne dini, ne de namusu, şerefi kalırdı. Bunları unutmamak gerek. Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun yanında bulunan silah arkadaşları ile kuvayı milliye ruhu ile düşmana saldıran Anadolu insanına şükran borçluyuz. 
Kurulan yeni devlet Anadolu insanının liderinin etrafında kenetlenmesi ile adım adım başarı elde etti. 29 Ekim 1923 de Türkiye Devleti’nin yeni yönetim biçimi Cumhuriyet, yeni ismi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” olarak belirlendi. Mustafa Kemal kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Halk da Cumhuriyetin ilanını sevinç ve coşku ile karşılamıştır.
Cumhuriyette, Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi, egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus, kendini yönetme yetkisini, kendilerine temsil eden milletvekilleri aracılığı ile kullanır. Cumhuriyet yönetiminde, yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler, yasaları tasarlar ve yöneticileri ulus adına denetler. Ulus, seçimle yöneticileri seçebilir.
Sevgili gençler, Cumhuriyetin özü bu. 
Bilindiği üzere, birçok kurum ve kuruluşlarda tabelalardan T.C. kaldırıldı.
Bugünkü yönetimin iyi veya kötü olup olmadığı icraatları ile değerlendirilmelidir. Bilinçli gençlik ancak değerlendirebilir.
Bugün Cumhuriyetin 91. Yılını kutlayacağız. 2023 de Cumhuriyetin 100. Yılını aynı heyecan ve coşkun duygularla kutlayabilecek miyiz, ben görebilecek miyim, bilemiyorum.
Sıkıntılar biliniyor.  91 yılın sonunda Dünya ile ekonomik ve çıkar savaşları devam ediyor. Teröristler ön plana çıkıyor, gerçek vatanseverler yargılanıyor. İçeride kargaşa, sınırlarımızda tehlike büyüdükçe büyüyor. Yani kısaca, çok sıkıntılı günler içerisine girdik ve girmeye devam ediyoruz. Bakalım ne zaman çıkabileceğiz?
Sevgili gençler; Mustafa Kemal Atatürk 20 Ekim 1927 tarihinde siz gençlere seslendi. İleri görüşlülüğü ve üstün zekâsı ile siz gençlere ikazlar yapmıştır. Lütfen içinize sindirerek okuyun ve Atatürk’ün ne demek istediğini iyi kavrayın.
Yaşar Nuri Öztürk, sitemizin Yazarlar bölümünde diyor ki; Kur’an ve Nutuk mutlaka okunmalı, gerçekleri orada görmeli insan diyor. Ben İstiklal Marşını ve peygamberimizin Hadislerini ve de Mustafa Kemal’in Türk Milleti ve insanlık için söyledikleri sözlerin okunmasını talep ediyorum. Bu takdirde gerçekleri görebilir insanlar.
Bu ülke sizlere emanettir, emanete hıyanet etmeyin ve sahip çıkın. 
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan herkese kutlu olsun
Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi
"Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk
20 Ekim 1927"

16 Ekim 2014 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ: BU NASIL ÇÖZÜM SÜRECİ?

TÜMER DİYOR Kİ:
BU NASIL ÇÖZÜM SÜRECİ?
PKK’nın yıllardır başlattığı terör hareketini son buldurmak için AKP Hükümeti bir çözüm süreci başlattı.  Nasıl bir çözüm sürecidir, ben anlayamadım, sizden anlayan varsa bizlere izah etsin!
Çözüm süreci devam ediyor derken, PKK, yol kesmeye, kimlik kontrolü yapmaya, polisimizi, askerimizi öldürmeye, araçları yakmaya, binaları ateşe vermeye, insanları, çocukları kaçırmaya devam ediyor.
Üstelik şimdi şehirlere indiler.
Kobani bahanesi ile her yerde terör estirmeye başladılar.
Bu nasıl bir çözüm sürecidir? Ne zaman başladı, ne zaman de bitecek kimsenin bildiği yok.
Akil insanlar denen birileri görevlendirildi de ne oldu?
Ülkeyi kargaşa içersine sokmaya kimsenin hakkı yok.
12 yıldır AKP ti adım adım istediklerine kavuştu.
Tayyip Cumhurbaşkanı olmak arzusu içerisinde idi ve de oldu.
2023 e kadar da Türkiye’nin başında olacağına dair emareler var.
Güzel, istediklerinize kavuştunuz.
Yandaşlarınızı milyarder de yaptınız.
Orduyu, yargıyı, polisi de istediğiniz şekle soktunuz.
Vatandaşlar üzgün ve süzgün, ne yapacaklarını bilemez bir hale geldi.
Kimsenin yüzü gülmüyor.
Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Haremlik, Selamlık ayırımları da oldu.
İlk okullarda ilk önce elif harfi öğretilerek çocuklara okuma yazma da öğretilmeye başladı.
Bizim gibi namusu ile emekli olanlar, zamanında rüşvet ve çıkar peşinde olmayanlar 70 yaşlarına, 80 yaşlarına gelmelerine rağmen, aç kalmamak için mücadele ediyorlar ve emekliliğin tadını çıkaramıyorlar.
İşsizlik de alabildiğince artıyor.
Gençler, geleceklerinin planını yapamıyorlar ve karamsar halindeler.
Yani kısaca, amacınıza ulaştınız mı AKP.li Milletvekilleri?
Yoksa, biz havaalanları yaptık, Gökdelenleri diktik, Yeşil alanları talan ettik, devletin birçok kurumunu sattık, yandaşlarımızı zengin ettik, metroları yaptık, yolları yaptık diyerek Yeni Türkiye’yi yarattığınızı düşünerek, mutlu mu oluyorsunuz?
Gerçekler acıdır ve gerçekler de ortadadır.
Emperyalist güçler, Osmanlı devletini eninde sonunda nasıl parçalayıp yok etti iseler, şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’ni bölme ve parçalama peşindeler.
Işid denen azgın teröristleri kim besliyor, kimler silah, cephane veriyorlar? Bunların hepsi oyun.
Türkiye ekonomik olarak kalkınmasın, rahat ve huzur yüzü görmesin diye iç ve dış düşmanlar ellerinden geleni yapıyorlar.
Bir gün, gazetelerde ve Televizyonlarda insanın sinirlerini bozmayan, ölüm ve kandan başka güzel bir haber okuyabiliyor muyuz?
İnsanlarımızın sinir sistemleri bozuldu. Millet kafayı yedi. Yollarda kendi kendine konuşan insan sayısı arttı.
En ufacık bir olayda herkes birbirleri ile hemen kavgaya hazır hale geldiler.
İktidar partisi de muhalefet partileri de, artık gerçekleri görmeliler ve birlikte ülkenin geleceği için çaba harcamalılar.
Bayrak gönderden indiriliyor, Atatürk’ün heykelleri parçalanıyor, kafası top yapılarak oynanıyor, be hey gafiller buna nasıl göz yumarsınız!
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları ve de o zamanki insanların vatan sevgisi olmasaydı, bizler bugünleri nasıl görecektik.
Uyan be milletim uyan, gerçekleri gör artık.
Uyanın beyler uyanın. Bizim bu vatandan başka vatanımız yok. Burada doğduk, burada öleceğiz.
Bizleri bölmeye, parçalamaya, yok etmeye çalışanlara fırsat vermeyelim.
Bayrağımıza, dilimize, dinimize, örf ve adetlerimize, ülkemize, milli ve manevi değerlerimize sahip çıkalım.
İç ve dış düşmanların oyunlarına gelmeyelim.
Birinci vazifemiz Türk İstiklalini ve Türk Cumhuriyetini korumak ve kollamak olsun.
Bizlerin kimseye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.
Ne mutlu bizlere ki, Atalarımız bizlere böyle güzel bir ülke emanet ettiler.
Bu emanete hıyanet edenlerin Allah Cezalarını verir inşallah.

8 Ekim 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: EMPERYALİST GÜÇLER AMACINA YAKLAŞIYOR.

TÜMER DİYOR Kİ:
EMPERYALİST GÜÇLER AMACINA YAKLAŞIYOR.
Mübarek Kurban bayramını geride bıraktık.
Kurbanların bazıları dualarla kesildi, bazıları da katledildi.
Işid’in insanları zorla öldürdüğü gibi kaçan kurbanlıklar yakalanınca acımasızca kelleleri kesildi.
Eh hayırlısı olsun, çok sevaplar kazanılmıştır herhalde!
Bayramı mutlu ve huzurlu kutladık mı? Hayır.
Ülkemiz iç ve dış kargaşalarla karşı karşıya.
Suriye ve Irak’la ilgili teskere meclisten geçti. Askerimiz Suriye sınırına yığınak yapmaya başladı.
Emperyalist güçlerin tarih boyunca planladıkları ve amaçlarına ulaşmak istedikleri düşüncelerine Türkiye sayesinde mi gerçekleştirilmek isteniyor.
Beşer Esad’ı deviremediler.
Umdukları olmadı.
Işid diye acımasız terör grubunu ortaya çıkardılar ve Irak ile Suriye üzerinde katliamlar yaptırtıyorlar. Şimdi de o’nu yok etmeye çaba harcanıyor.
Nasıl yok edeceksin, havadan bombalayarak mı?
Bir avuç terörist grubunu yıllarca biz yok edemedik. Şimdi Işid yok edilecek, nasıl?
Hükümet TBMM sinden Teskere ile aldığı yetkiye istinaden Türk Askerini, (pardon Türkiye askerini, onlar öyle söylüyor,)  Suriye sınırlarından içeri sokacak, Işid’i yok edecek. Asıl amaç ise Esad’ı devirmek. Ancak, bu başarı mı olacak, yoksa başarısızlık mı olacak, bekleyip göreceğiz.
Buna Rusya, Çin ve İran müsaade edecek mi? Bizim askerimiz oraya girerse, orta doğuda savaş patlar.
Emin Çölaşan, Sözcüde bugün her zamanki gibi güzel konulara değinmiş ve şu soruyu soruyor Hükümete:
“Esad’a karşı yapılacak bir askeri harekâtın parası nereden karşılanacak? Dökülecek Mehmetçik kanlarının hesabını kim verecek?
Durup dururken sergilenen bu saldırganlık Türk ve dünya kamuoyuna nasıl anlatılacak?
Suriye’nin müttefiki olan, Lazkiye Limanı’nda çok büyük bir deniz üssü bulunan Suriye’yi her açıdan destekleyen dünya devi Rusya’nın tavrı ne olacak?
Yine Suriye’nin müttefiki olan bir başka dev, Çin Halk Cumhuriyeti ne diyecek? Herhalde “Madem Türkiye böyle istedi, o halde biz de Esad’ı feda edelim” demeyecekler.”
Doğru söylüyor. Rusya, Çin ve İran Esad’a destek olmasalardı, Batı Esad’ı bugüne kadar yer bitirirdi.
Bugün Esad’dan da destek alınması bekleniyor da bizimkilerin böyle bir amacı yok. Esad sanki Türkiye’ye zarar vermiş gibi düşman ilan edildi.
Birleşmiş Milletler, Kobani'nin IŞİD'in eline geçmesi durumunda katliam işlenebileceği uyarısı yaptı.
İyi de Türkmenler katledilirken nerede idin. Işid, kafalara kurşun sıkarken, kelleleri keserken, çocuk yaşta kızların ırzına geçerken, ey Batı neden sesiniz çıkmadı.
Bunlar hep taktik. Asıl amaç, Güneydoğu’da Kürt devletinin oluşması. İsrail’in güçlendirilmesi.
Fırsatı yakalayan içerideki teröristler de ortalığı yakıp yıkmaya başladılar. Sebep, Kobani.
Adana'da IŞİD'i protesto eylemine katılan HDP'li Buldan, "Kobani düşmemiştir. Kobani düşerse çözüm süreci biter" diye konuşmuş.
Yaa sizlerle zaten masaya oturan da kabahat. Sizin amacınız, barış falan değil ki!
KCK'dan şoke eden açıklama: Yaşam şansı tanımayın
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Kobani için yaptığı çağrıda "Bu saatten itibaren milyonlar sokaklara akmalı, sınır insan seline dönüşmelidir" demiş.
Türkiye içerisinde eylem yapacağınıza, gidin Kobani’de savaşın. Türkiye’yi karıştırmakla Işid’i durduramazsınız.
Elbette, hiçbir insanın ölmesine gönüller razı olmaz. Bu işe dur demek gerek. Ama nasıl?
İçişleri Bakanı Efkan Ala, Türkiye’nin çeşitli illerinde yaşanan şiddet olaylarına ilişkin olarak, “Şiddet bir çözüm yöntemi değildir. Şiddet misliyle karşılık bulur. Derhal bu akıl dışı tutuma son verilmelidir” demiş.
Yıllardır şiddet eylemini uygulayan PKK ile neden şiddetten vaz geçtiniz de şimdi Terörist diye ilan ettiğiniz PKK ile masaya oturup, barış yapmaya çalışıyorsunuz?
Herhalde Işid ile de masaya oturup barış anlaşması yapılmak istenecek gibi geliyor insanın aklına. Olabilir mi? Ne dersiniz?
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan PKK da Işid de terörist gruplar diye valla dünyaya ilan etti. Helal olsun. Demek ki, zamanı gelince gerçekler söylenebiliyor.
Türkiye oyuna gelmemeli’
CHP Lideri Kılıçdaroğlu Kobani eylemleriyle ilgili, ''Bütün vatandaşlarıma sakin olun diyorum. Herkes sağduyu içinde hareket etsin'' demiş.
Güzel söylemiş. Sağ duyulu hareket edenler Türk’ler. Daha doğrusu Türk olduğunu bilenler. Diğerleri, yakıp yıkmakla meşguller.
Türklerin sesi soluğu kesildi, sessiz ve sakin gelişmeleri bekliyorlar. Bakalım ne zaman onların sesi çıkacak.
MHP ye de saldırı başladı. Amaç onları da sokağa dökmek.
Ulusal Haber sitemizin Yaşamın İçinden sayfasında Serdar Gür’ün yazmış olduğu “Türkü öldürünüz, kanı helaldir” “Türkü öldür, baban olsa da” yazısında Arapların bize ne kadar dost olduğunu okumanızı isterim.
Tarih boyunca Araplar Türk Milletine dost olmamışlardır.
Biz ise halen Ortadoğu sevdası ile macera aramaktayız.
Elbette asıl amaç başka, zamanla bunları göreceğiz.
Emperyalist güçler adım adım orta doğuya yerleşecekler ve Ortadoğu’da yeni sınırlar belirlenecek ve yeni komşularımız olacak.
Bunları yakın zamanda göreceğiz.
Temennimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, Yurtta Sulh, Cihanda Sulh, içersinde yaşamak.
Mümkün olacak mı dersiniz?

2 Ekim 2014 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ: Türk olmak, herkese nasip değildir.

TÜMER DİYOR Kİ:
Türk olmak, herkese nasip değildir.
Tarih boyunca Türk Milleti büyüklüğünü ve yüceliğini ispat etmiştir.  Burada Özden dergisinde yayınlanan Merhum Abdulkadir Duru’nun Türklükle ilgili sözlerini sizlerle paylaşmak istedim.
YÜREKTEN!..
Abdülkadir DURU; ÖZDEN
Ey Türk: Amacın güven kazanmaksa; namerdin karşısında mertliğini kale gibi, sahtekârın karşısında dürüstlüğünü pırlanta gibi, riyakârın karşısında gururunu dimdik tutmasını biliyorsan yiğitsin!
Atalarından kalan yüce değerlere tırpan vurmaya kalkanların bileklerine kelepçe isen, zalimin yüreğine burgu gibi, mazlumun yüreğine “Bir gül bahçesine girercesine” girmeyi biliyorsan, dost gönüllere taht kurmuş isen yiğitsin!
Maddenin şatafatına insanlığın katresini, kürkün saltanatına tevazuun zerresini, koltuğun debdebesine nefse güvenmenin inancını değişmez isen… Küçükten şefkati, büyükten hürmeti esirgemiyor, ayıya dayı demeden geçiyorsan köprüleri yiğitsin!
Bakma bulanık suda balık avlamaya kalkanlara! Bakma kuru ile birlikte yaşı yakanlara! Bakma karanlığa kurşun sıkanlara! Bakma yükselmek için omuzlara çıkanlara!... Herkes adımını yanlış atsa da, sen doğrulara yönelip vakur adımlarla yürümesini biliyorsan yiğitsin!
Ekonomik oyunlara gelmiyorsan, araştırıcı, geliştirici güdümlerini aktifleştirip sıfırdan imkânlaşmayı başarıyorsan yiğitsin!
Dilin susup elin konuşuyorsa, yalnızlara arkadaşlığı, bezgine gayreti, ezilmişe diriliği, küsküne barışmayı öğütlüyorsan yiğitsin!
Ellerinde gayretin izleri, yüreğinde milletinin sevgisi dolu ise yiğitsin!,
Amaçlanmışsan milletini dünyaya örnek ve öncü etmeye; milli şahsiyet iddiası güdüp milletinin üstünlüğünü dünyaya kabul ettirmeye, yiğitsin!
Bu yücelik sana senden gelmiştir. Ataların, dedelerin yiğitlik pınarından kana kana içmiştir. Sanma ki, iş bitmiş vakit geçmiştir. İşte o geçen zamanı geri döndürebilecek iddiada isen yiğitsin!...
***
İslâm coğrafyasında ve dünyanın pek çok ülkesinde "İnsanların koyun gibi boğazlandığı" günümüzde; Kurban Bayramı'nı kutlamak, her ne kadar içimizden gelmese de!, Bu kutsal sevinci yaşamak, paylaşmak ve yaşatmak adına: "Kurban Bayramınızı kutlar" Türk ve İslâm âleminin gerçekleri görmesini dileriz. 
ULUSAL HABER

22 Eylül 2014 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "Yaşamın bu kadar zor olduğunu bilsen bu dünyaya gelir miydin? Yaşam bir savaştır."

TÜMER DİYOR Kİ:
Yaşamın bu kadar zor olduğunu bilsen bu dünyaya gelir miydin?
Yaşam bir savaştır.
Savaş kendini koruma ve karşısındakini ezmedir.
Savaşta kan vardır, hırs vardır, kin ve intikam vardır. Hâkim olma, hüküm altına alma, emri altındakini ezme politikası vardır.
Savaşta acı vardır, gözyaşı vardır.
Gülmek sevinmek savaşı kazanırsan vardır.
O da acı ve buruk bir gülme ve sevinmedir.
Dünyaya ilk geldiğin andan itibaren yaşam mücadelesi başlamıştır.
İlk savaşın ananın memesine sarılma ile başlar. Ananın memesinde süt var mı yok mu umurunda değildir. Ananın memesi acısa da sen karnını doyurmak için yaygarayı basar ve memeyi sömürmek için savaşırsın ananla.
Sonra yavaş yavaş açlığını gidermek ve yaşamını devam ettirebilmek için başka mücadelelerin içersinde yuvarlanıp gidersin.
Zaman bir su gibi akıp yılların nasıl geçtiğini anlayamadan gelirsin bugünkü günlere.
Yaşın her gün biraz daha ilerler.
Mesuliyetin ve sorumluluğun artmıştır.
Yaşamını sürdürebilmek için büyük mücadelelerin içersinde olmak zorundasındır.
Mücadele ve kavgacı yanını daha da arttırmalısın.
Yoksa ezerler ve seni arkandan hançerlerler.
Af yoktur. İyi niyet hoş görü sana kayıptan başka bir şey vermez. Kimse babanın oğlu değildir.
Üstelik öyle bir yaşamın içersine girildi ki kimse kimseyi af etmiyor.
Dünyanın düzenini insanlar değiştirdi. Gaddar, vefasız ve acımasız oldu dünya1...
Her şey boş.
Bir uğraş içersinde bocalayıp duruyorsun.
Acıları çektikçe olgunlaşır ve tecrübe kazanırsın.
Gene de yıkılmamak ve ayakta durmak gerek. Yıkıldığın zaman seni kimse ayağa kaldırmaz.
‘Bu bitmiş, bundan bir hayır gelmez ‘derler ve bir tekmede onlar atar.
Sarsıl ama yıkılma...
İnişler ve çıkışlar her zaman vardır. Her yokuşun bir inişi. Her inişin bir çıkışı vardır.
Dünyada her şeyin bir zıttı vardır.
Beyazın zıttı siyah. Güzelin zıttı çirkin. İyinin karşıtı kötülük, gibi.
Zıtlıklarla yaşamak zorundasındır.
Savaşın içersinde olduğunu unutma.
Ticari hayatta hata yapmamak gerek. Hataların telafisi çok zor olur.
Arabanın direksiyonunda bir saniye dalgınlık yapıp hataya düştüğünde durumun vahametini düşün. Kazaya sebebiyet verirsin ve telafisi mümkün olmayan hasarlara uğrarsın.
İşte iş hayatı da böyle. Hata yaptığında telafisi mümkün olmayan hasarlar oluşabilir.
Çok çalışmak ve işinin başında olmak gerek. Hep artıya geçebilmek için mücadele etmelisin. İşini geliştirmek ve daha çok para kazanabilmenin yollarını bulmalısın.
Bekleyerek ve kenara çekilerek bir yere varamazsın.  Moral her şeyin üzerindedir.
Bazen sıkıntılar üst üste gelir. Ummadığın anda hiç beklemediğin olaylar yaşarsın.
Olabilir...
Beterin beteri vardır.
Bu nedenle tevekkül etmelisin. Zaman her şeyi bertaraf eder.
Zaman durmuyor devamlı yürüyor. Bu nedenle de zaman içersinde her şey oluşur.
Yeter ki sen kararlı, azimli ve güçlü ol.
Panik yaşamak insanın hayatını karartabilir. Sabırlı olmak gerek. İnsan ne yaşaması gerekiyorsa onu yaşıyor. Kaderi değiştirmek insanın cüz’i iradesinin dışındadır.
Bir kere şunu unutmamak gerek. İnsanoğlu dünyaya rahat etmek için gelmiyor. Mücadele etmek için geliyor. Kiminle mücadele edecek. Kendi kendisi ve etrafındakilerle. Yaşaması için bu şart. Oturup dururken sana kimse ekmek vermez. Herkes senden bir parça koparabilmek için mücadele eder. Bu yaşamın kuralıdır.
Kuralları sende dikkatlice uygula.
Karşındaki insanları dost olarak fazla algılama.
Menfaat bittiğinde dostluklarda biter.
Dünya’ da ki yaşam içersinde dostluklar hep menfaat üzerine kurulmuştur.
Kader birliği yaptığın en yakın insanın bile eğer istediklerini vermez isen sana sırtını dönecektir. Derhal sana cephe alır ve seni motive edeceğine yıpratma politikasını uygular. Sen sıkıldıkça o sadist ruhunu tatmin eder. Memnuniyet yaşar.
Bu dünya, daha doğrusu şuan ki dünya düzeni para üzerine kurulmuştur.
Para para para..
Demek oluyor ki yaşamak için paraya ihtiyaç var.
Peki, para durup dururken kazanılır mı? Kazanılmaz. Çaba harcamak ve mücadele etmek gerek.
Bir kere yapacağın işin sistemini oturtmak gerek.
Sistem kurulmalı. Düzen kurulmalı.
Disiplinli ve çalışanlar birbirlerine karşı saygılı olmalı.
İş kapasitesini arttırmak için mücadele edilmelidir.
Durduğun yerde sana iş gelmez.
İşi kovalayacaksın. İş kaçar. Neden kaçar? Çünkü senin yaptığın işi yapan başkaları da var. Alternatif çok. Sen aranan bursa kumaşı değilsin. Bu nedenle işi kovalayacaksın.
En önemlisi de gelir ve gider hesabını iyi yapmaktır.
Gider geliri aşarsa her zaman eksiye düşer ve batarsın.
Gider az gelir çok olmalıdır.
Bunun hesabını iyi yapmak gerek bu dengeyi kuramadığın zaman bu işten vaz geçeceksin.
Batarsın ve kimsede sana üzülmez.
Değer ve kıymet bilmelisin.
Hak yememeli ve hep ben dememelisin.
Kimse kimseden fazla akıllı değildir.
Her zaman karşındakini kendinden daha akıllı gör.
İşin tek alternatifli olmasın. Daima birkaç alternatif kafanda bulunsun. Birinde başarısız olursan hemen öbürünü devreye sokarsın.
Sıkılmak ve bıkkınlık duymakla bir yere varamazsın.
Yaşanacak yaşanır.
İyi veya kötü dediğin bir yaşam her zaman yaşanacaktır.
Kader denilen bir olgu vardır.
Kaderi değiştirmek mümkün müdür?
Kurallar zinciri sen ananın karnında oluşmaya başlarken konmuştur.
Bir doğanın kuralları vardır, birde dünyada yaşayan canlıların koydukları kurallar vardır.
Doğanın koyduğu kuralları sen değiştiremezsin. Buna ne senin ne de bir başkasının gücü yeter. Bu kuralı bozmaya çalışan insanoğlu her zaman felaketlerle karşılaşmak zorunda kalmıştır.
Bazı temel yasaları senin değiştirmen mümkün değildir. Örneğin suyun kaynama noktasını. Madenlerin moleküllerini. Erime sıcaklıklarını, yoğunluklarını gibi.
Yaradılışındaki özellikleri de değiştiremezsin. Kalbinin çalışmasını, beyninin yapısını, böbreklerin çalışması gibi.
Değiştirebileceğin şeylerde vardır.
Aklını, mantığını, kullanman. Arkadaşını, işini ve eşini seçmen. Gerçi bunlarda da yer yer kader rol oynar.
Bazen ben çok akıllı hareket ederim hataya düşmem dersin, fakat yanılır ve hata üzerine hata yaparsın. Burada önemli olan yaptığın işten yeni bir tecrübe kazanman.
Ananın karnından dünyaya geldiğin andan itibaren senin yaşam savaşın başlamıştır ve artık yaşamını edindiğin tecrübelerle renklendirmen ve şekillendirmen gerekmektedir.
İyi bir gözlemci ve araştırmacı olmalısın.
Etrafındaki başarılı insanların nasıl başarıya ulaştıkları konusunda iyi bir gözlem yapmalı ve onları incelemelisin. Kendi tecrüben yeterli olmuyorsa başkalarının tecrübelerini değerlendirmelisin.
En önemlisi de nedir bilir misin?
Gerçeklerdir.
Gerçeklerden kaçmamalısın.
Gerçekler bazen çok acı olabilir. Yüzüne bir şamar gibi inebilir.
Ancak gerçek budur. Kabul etmek zorundasın.
Gerçekleri karşına alıp ona göre kendini ayarlamak zorundasın.
Kendi kendinle de hesaplaşmalısın.
Şu anki yaşına kadar edindiğin tecrübeni, bilgini, başarını ve başarısızlığını eline bir kağıt kalem alarak değerlendirmelisin.
Hadi şimdi eline kâğıdı ve kalemi al ve geçmişinde yaşadıklarını değerlendir. Hatalarını tespit et. Ondan sonra da aynı hataları bundan sonra yapmama kararı al ve harekete geç
Başaracaksın, başarmalısın, yılma ve mücadelene başla.
Mutlaka hedefine ulaşacaksın. Korkma, yürü ve engelleri bir bir aş.
İşte sen busun. Dik duran ve kendine güvenen, başaracağım deyip başaran insan sensin.
Şimdi şu an kararını ver ve uygulamaya başla. Kısa zamanda göreceksin ki hedefine ulaşmışsın.
Başarılar dilerim.

10 Eylül 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: "YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER"

YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER
"Keşke ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim!.."
Dün, yani Eylül ayının 9 günü.
Balgat dolmuşu ile Kızılay’a geliyoruz. Genelkurmayın önünden Kızılay’a doğru döneceğimiz kavşakta, bizim dolmuşla birlikte, birçok aracın önü kesildi ve trafik durduruldu.
Sivil polisler, resmi polisler yolun ortasında cirit atıyor.
Trafik Polislerinin düüt, düüt, düdükleri hiç durmuyor. Yolun bir tarafı trafiğe kesik, diğer tarafını açmaya çalışıyorlar.
Dolmuşun içersinde isyanlar başladı. Arkamızda oturan bir bayan, nasıl beddua ediyor bir bilseniz.
“Allah sizin belanızı versin, neden bize bu eziyeti veriyorsunuz?” Diye veryansın ediyor. Haklı, dolmuşun içi sıcak, hamamdasın sanki buram buram terliyorsun.
Yanımda oturan 40 yaşlarında bir delikanlı; ” bu millet uyudukça daha başlarına çok şey gelecek. Birisi geçecek, yol onun için kapandı. Halkın içine çıkmaktan korkan devlet yöneticileri bunlar. Memleketi mahvettiler, halkın içerisine çıkamıyorlar. İşte böyle koruma ordusu ile geziyorlar. Sıkıysa halkın içerisinde korumasız gezsenize.” Diye görüşlerini dile getirdi.
Önden bir vatandaş; “ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim", diye hayıflanıyor.
Bir başkası ise; “ adamların karşısında adam gibi muhalefet yapacak kişiler yok ki, işte gene pısırık Kılıçdaroğlu CHP nin başına seçildi. Geçmiş olsun, Tayyip Anayasayı da değiştirir, başkan da olur. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olduktan sonra AK Parti Davutla’da mavutlada olsa iktidara gelir.” Dedi.
Tepki büyük, ancak yapacak bir şey yok. Sıcakta olsa, soğuk ta olsa efendilerin geçmesini bekleyeceğiz. Çare yok.
Sol yanımızda, Genelkurmayın ihtişamlı binası duruyor. Evvelden nasıl güvenirdik askere. Kapının önünde dimdik duran Askerler, gönderdeki Türk Bayrağı, gururumuzdu. Şimdi halk Askere karşı üzgün ve kırgın.
Arkamızda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve onun karşısında T.B.M.M. lisi. Sağımızda Emniyet.
Öyle bir kavşakta durdurulmuş ki Dolmuş, dört tarafımızda güçlü kurumlarla çevrilmiş durumdayız.
“Bu durumda bizler güven içerisinde olmalıyız,” diye ben de iki laf edeyim dedim.
Halkın tepkisini aldık elbet. Hangi güven. Güven duygumuzu yitirdik, beyim dedi arkadan birisi.
Bu Meclisle mi, bu Genelkurmay Başkanı ile mi? Diye her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Memleket parça parça satıldı. Tayyip Cumhurbaşkanı oldu, Çankaya’yı beğenmiyor kendisine Ak Saray inşa etti. Atatürk’ü silmeye çalışıyorlar. Cumhuriyeti yok edip, İslam devletini kuracaklar. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli sayesinde Başkan da olacak Tayyip. Her tarafımız kan gölüne döndü. Işid, kızları kaçırıyor, kelleleri kesiyor, PKK her gün olay yaratıyor, polisimizi öldürüyor. Hırsızlık, rüşvet, saygısızlık, aldı başını gidiyor. Çocuklarımız İmam olmaya zorlanıyor. Tamam, Din önemli. Herkes dinini bilmeli, ama dinin ahlakını bilmeli. Mademki bunlar bu kadar Dindarlar da, neden yalan söylüyorlar, neden devletin parasını hiç ediyorlar, neden rüşvet yiyorlar,” diye her kafadan bir ses çıktı. Ben de dedim ki, “Bunların ispatı yok, hepsi yalan olmasın bu söylenenlerin,” dememe kalmadı. “Beyim ne ispatı, yargı onların elinde, polis onların elinde, savcılar ses çıkaramıyorlar, kim nasıl ispatlayacak, Allah sonumuzu hayır etsin” dedi ve sustu.
Tam bu sırada sirenler çaldı ve sol yanımızdan 3 tane zırhlı jeep ve 5-10 polis aracı vız diye geçtiler. Oh be yol açıldı. Güven parkın arkasına hemencecik geldik. Dolmuştan iniyoruz inmesine de, arkamızdaki bayan halen beddualarına devam ediyor. Hakkımı helal etmeyeceğim, Allah sizlerin belasını verir inşallah, diye beddua ede ede indi ve gitti.
Siyasi İktidarların, halkın bu seslerine kulak vermesi ve halkın bedduasını değil duasını almaları daha yerinde olmaz mı?
Siz ne diyorsunuz, sayın okurlar?  

3 Eylül 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: MACERAPERESTLERİN ÜTOPYASI: YENİ TÜRKİYE HAYALİ!...

MACERAPERESTLERİN ÜTOPYASI:
YENİ TÜRKİYE HAYALİ!...
AKP Yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Yeni Türkiye sloganını telaffuz etmeye başladı.
12 yıllık iktidarları döneminde eskittikleri Türkiye’yi nasıl Yeni Türkiye yapacaklar çok merak ediyorum.
Yeni Türkiye ile neyi kastettikleri de, doğrusu merak konusu.
Bu konuyu AKP nin yeni Başkanı ve atama Başbakanımız Davut oğlu açıklasa da biz de merakımızı gidersek.
23 Nisan 1920 de TBMM’nin açılmasıyla egemenliğin kişi ve zümreye ait olmayıp millete ait olduğu tüm dünyaya ilan edilmişti.
Ancak, rejimin adı resmen konamamıştı.
Kurtuluş savaşı kazanılmış, demokrasinin önündeki en büyük engel Saltanat Makamı kaldırılmıştı.
Artık rejimin de adının konmasının zamanı gelmişti.
Mustafa Kemal Paşa gerekli Anayasa değişikliğini hazırlayarak meclis gündemine sundu. 29 Ekim 1923 de TBMM’nin yasayı kabul etmesi ile Cumhuriyet kabul edildi ve ilk Cumhurbaşkanı olarak da Mustafa Kemal paşa oy birliği ile seçildi.
29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin ilanı ile Osmanlı devleti son bulmuş ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu.
Bugün 12.ci Cumhurbaşkanı olarak halkın oyları ile seçilen AKP Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan köşke çıkmış bulunmaktadır.
12 yıldır Türkiye’yi yöneten Tayyip hayalini kurduğu amacına kavuşmuş bulunmaktadır.
Herhalde, hayalinde şimdi bambaşka bir Türkiye yatıyor. Bunu da yeni Türkiye olarak eski izleri yok ederek, yenileştirmek mi istiyor, henüz anlayabilmiş değiliz.
Biz de halk olarak çok şeyler arzu ediyoruz.
Gelin hep birlikte yeni Türkiye’mizi biz hayal edelim.
İlk önce Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanını hayal edelim.
Öyle mükemmel bir Cumhurbaşkanı seçmiş olsun ki Türk halkı. Bu Cumhurbaşkanı 75 Milyon insanımızı, Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü, Zaza, Ermeni, Rum, Sünni, Alevi, diye ayırım gözetmeden herkesi kucaklasın.
Ne özel uçağı, ne de zıhlı aracı olsun. Halkın bindiği uçağa, halkın bindiği araca binsin. Etrafında binlerce koruması olmasın, halkın arasında rahat rahat korkmadan dolaşsın, halkın çoşkun sevgisiyle karşılaşsın.
Kendisini, ailesini, çocuklarını, yandaşlarını düşünmesin, halkın refahı, huzuru, mutluluğu, rahat yaşaması için gereken çalışmaları yapsın.
Başbakan, Bakanlar, Milletvekilleri, hepsi ülkenin kalkınması, halkın huzur ve güven içerisinde yaşaması için çaba göstersinler.
Komşularımız ile düşman değil dost olalım. Kavga etmeyelim, güzel ticari ilişkiler kuralım. Barış içerisinde yaşayalım. Biz onlara, onlar bizlere komşuluk ilişkisi içersinde rahatça gidip gelelim.
Ülkenin iç ve dış borçları olmasın. Halkın milli geliri yükselsin, sosyal hakları verilsin, sıkıntı içerisinde yaşamayan toplum olsun.
Hastanelerde rehin kalınmasın. Vatandaşlarımız, iyi ve kaliteli hastanelerde, kaliteli doktorların sevgi dolu kucaklarına, ellerine teslim olsunlar.
Sanayi gelişsin, her yere fabrikalar kurulsun, bacaları tütsün. Üretim artsın. İşsizlik yok olsun. Kimse işsiz ve parasız kalmasın.
Tarım ürünlerimiz bollaşsın, dışarıdan sebze ve meyve ithal etmeyelim, biz ihraç edelim.
Hayvancılığımız gelişsin sağlıklı et-süt, yoğurt, peynir yiyelim. Et ithal etmeyelim. Biz ihraç edelim.
Havayolları, Demiryolları ve kara yollarımız güvenli olsun. Herkes trafik kurallarına uysun, birbirine saygılı davransın.
Emeklilerimiz, geçim derdinde kıvranıp durmasınlar, aldıkları ikramiye ile bir ev ve araba alabilsinler, Avrupa da emekli olanlar gibi, dünyayı dolaşma imkânına kavuşsunlar, rahat ve huzur içerisinde yaşamlarının son bulmasını beklesinler.
Herkes birbirine güvensin. Hırsızlık, rüşvet, yolsuzluk, çıkar uğruna başkalarının haklarını çiğneme, devletin kasasını boşaltma olmasın.
Anarşi, terör, öldürme, bölme, parçalama gibi olaylar olmasın. Herkes geceleri rahat ve huzur içerisinde uyusun.
Adalet-Hukuk herkese eşit olsun. Toplum, yasalara, hâkimlere, savcılara, polisine, askerine, jandarmasına güven duygusu beslesin. Devletinden korkmasın.
Türk Bayrağı gönderden indirilmesin, her yerde dalgalansın. Camilerden Ezan sesi eksilmesin, dinimiz suiistimal edilmesin, halk gerçek dinini öğrensin, kandırılmasın.
Kimsenin, dinine, inancına, mezhebine, milliyetine karışılmasın, T.C. Kimliğini taşıyan herkes, birlik, beraberlik içersinde kardeşçe yaşasın.
İktidar partileri ile muhalefet partilerinin birbirlerine bağırıp, çağırmamalarını, mecliste yumruklaşmamalarını, ülkenin ileri gitmesi ve kalkınması konusunda birlik ve beraberlik içerisinde kararlar almalarını hayal etmek isteriz.
Çocukları, milli ve manevi duygular içersinde yetişen, geçmişini unutmayan, Cumhuriyete, Demokrasi’ye bağlı, gençler olarak yetiştirilen bir Türkiye.
Cumhurbaşkanımız Mecliste ettiği yemine, yani şu yemine:“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma,Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”
Dediği yemine Sadık kalarak, emrindeki kişilerin de sadık kalmalarını sağlamasını arzu eden bir yeni Türkiye hayal etmek isteriz.
Siz de böyle bir Türkiye’de huzur ve mutlu yaşamak istemez misiniz?
Haydi AKP Yeni Türkiye’yi bu şekilde oluştur, var mısın?
ZEKERİYA TÜMER

28 Ağustos 2014 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ: "AYNAYA BAK KENDİNİ GÖR, BAŞKASINDAN FARKIN VAR MI?"

AYNAYA BAK KENDİNİ GÖR, BAŞKASINDAN FARKIN VAR MI?
İnsanlar, kendi kabahatlerini görmezler, başkalarını eleştirirler.
Yaptığı işlemlerde yanlışlar olduğunda onları düzeltme yerine, dolaylı şekilde savunma mekanizmalarını devreye sokarlar.
Güreşen kişinin sırtı mindere yapışır, tuş olur. Ayağa kalktığında gücünü sorgulamaz, karşısındakinin hile yaparak kendini tuş ettiğini savunur.
Koltuk sevdalısı olan politikacılar ise koltuklarını bırakmamak için her türlü çareye başvururlar.
Neden bırakılmaz o koltuk?
Devletin idari kademesinde isen hiç bırakmak istemezsin.
Şimdi herkes Tayyip Erdoğan’ın üzerine yükleniyor.
Usulsüzlük yapıyor, kanunları çiğniyor, hak ve hukuk tanımıyor, diye saldırılıyor üzerine.
Tayyip Erdoğan’ı bu makamlara kim getirdi? Kimler aracı oldu? Kimler bu makama gelmesi için dolaylı desteğini verdi?
Tayyip Erdoğan bu gücü kimlerden aldı? Amerika’dan mı, Gülen cemaatinden mi, yoksa Halktan mı bu gücü aldı?
Herkes, başını iki elinin arasına alsın ve düşünsün.
Erdoğan, inanın hepinizden zeki ve kurnaz. Elindeki gücü kaybetmemek için tüm tedbirleri alıyor.
Çok iyi bir danışman ekibi var. Onları maddi olarak doyuruyor.
Paranın satın alamayacağı kişi yoktur. Herkesin bir değeri vardır, onu verirsen satın alabilirsin.
Maddi imkânlar, maneviyatı yıktı.
Erdoğan’a maddi bağlı olanların yanında manevi bağlı olanları da görüyoruz. Bu elbette ki büyük bir gücün oluşması demektir.
Gücü yakalayan, o gücü kaybetmemek için her türlü yola başvurur.
Güçlü olan kendine göre halkı iyi yönettiğini sanır, taraftarları da o’na gereken desteği verirler.
Muhalifleri ise, ne yaparsa yapsın beğenmezler ve devamlı eleştirirler. Haklı oldukları durumlar da yok değildir. Ancak, güçlü kişi bunları kale almaz. Ben ne dersem o olacak, hepiniz benim emrimdesiniz, ben gücümü halkımdan alıyorum, diyerek kimseyi takmaz.
Halk, çok yanlış yönetildiği ve milli-manevi değerleri yok edildiği, çoğunluk yoksul ve çaresiz bir vaziyete düştüğü zaman, kim ne kadar güçlü olursa olsun, sona doğru gider. Halk istediği anda, kendini kötü yöneten kişiden kurtulmasını bilir. Mutlaka her şeyin bir sonu vardır. Halkına zarar veren yöneticilerin akıbetleri hiçbir zaman sağlıklı olmamıştır. Sonları çok kötü bitmiştir. Allahın adaleti her zaman yeri geldiğinde tecelli eder. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste, ata sözünü unutmamak gerek.
Şimdi size soruyorum: Siz Kılıçdaroğlu, siz Bahçeli sizler koltuğunuzu kaybetmemek için gereken tedbirleri almıyor musunuz? Sıkı sıkı sarıldığınız koltuktan ayrılmamak için çaba harcamıyor musunuz? Siz Partinizi ve Partinize gönül verenleri ve de tüm Türk Milletini ne kadar düşünüyorsunuz? Karşınızda ki tehlikeyi gördüğünüzü söylüyorsunuz, hangi tedbiri alıyorsunuz? Bugüne kadar kaç kere galip geldiniz, kaç kere mağlup oldunuz.
AK Parti 12 yılda sizleri ve partinizi kaç kere tuşa getirdi? Aslında AK Parti getirmedi, Tayyip Erdoğan getirdi. Siz ise halen bahaneler uydurmaya ve koltuğunuzdan ayrılmamaya çalışıyorsunuz.
Merak etmeyin hepiniz aynısınız.
Siz de iktidarı yakalasanız, koltuğu bırakmamak için tüm çabanızı gösterirsiniz. Şimdi yaptığınız gibi.
Öz eleştiriye açık olun. Başaramıyorsanız veya başarılı olamıyorsanız, bırakın o koltuğu ve başarılı olacak gelsin.
Tehlikenin büyüklüğünü görüyoruz,  diyorsunuz. İyi de tek adam olmuş olan Tayyip Erdoğan’ı ve Ak Partiyi bu tutum ve davranışınızla mı yeneceksiniz?
Sizin gücünüz az, güreşin taktiklerini öğrenememişsiniz. Karşınızdaki sizden daha çok oyun biliyor, bu nedenle siz onu yenemezsiniz.
O’nun karşısına güreşin tüm taktiklerini bilen ve uygulayacak kişiyi çıkarın.
Halk’a güvenmeyin. Halk kim güçlü ise onun yanında yer alır. Halka umut dağıtan kazanır. Sizler umut dağıtmıyor, karşınızdakini eleştirerek, onu mağdur duruma düşürüyorsunuz ve de halk mağdurun yanında oluyor.
Kişiyi suçlarken, delilleri ortaya koymak gerek. Deliller karartılıyor, yok ediliyor, diye bağıracağınıza, kararttırmayın, yasal tedbirler mutlaka vardır, bulun ve ispatlayın.
C.H.P. Atatürk’ün kurmuş olduğu bir parti. Ancak Atatürk gibi düşünemiyor. Atatürk’ü iyi tanıyın ve onun gibi düşünün. Atatürk, başarıyı nasıl elde etmiş, halkın nasıl umudu olmuşsa, siz de olun.
 Bakın Tayyip halkın maneviyatına nasıl hükmediyor. Kadının biri diyor ki; Tayyip kocanı boşa dese hemen hiç durmaz boşarım, diyor. Tayyip Erdoğan’ın bu denli fanatikleri var. Bunu başarmak öyle kolay değildir. Nasıl yaptı, insanları ve Partisinin tüm milletvekillerini nasıl kendisine tabii kıldı, bunlar kolay olmasa gerek. Öyle veya böyle yaptı mı yaptı. Kimi kullandı ise kullandı. Bu denli fanatikleri var mı var.
Sizin var mı?
Gönülleri fethetmek o kadar kolay değildir.
Gönülleri fethedin.
Son günlerde Atatürk Büstlerine saldırı arttı. 
C.H.P. sen herkesten çok sesini çıkarmalısın. Hani nerede o ses?
Rolünü iyi oynayan aktör alkış alır. Siz rolünüzü iyi oynayamadınız.
Aynaya bir kere daha bakın ve kendi kendinizi sorgulayın. Suç kimde?
2002 yılına kadar devleti yöneten siyasi kadroların çoğu suçlu değil mi?
O zamanlar iyi yönetilse idik, Bankaların içleri boşaltılmasaydı, ülke kalkınsa, PKK son buldurulsa idi, bugünlere gelinir miydi?
Herkes çok iyi düşünmeli ve kendi için değil ülkesi için yararlı kararlar almalı. Tehlike büyük.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarını çok büyük sıkıntılı günler bekliyor. Etrafımız kan gölü halinde. Tek tek toprak kaybediyoruz. Dış Borç azalmıyor artıyor. Ekonomi çöküyor. İşsizlik artıyor. Halk umudunu yitiriyor. Tek yitirmeyen, AK Partiye gönül verenler.
Tayyip Erdoğan, çoğu kişinin kalbine de girdi. Erdoğan diyorlar, başka şey demiyorlar. Netice de de gönüldaşlarını Cumhurbaşkanı köşküne de göndermediler mi, gönderdiler.
28 Eylül’de yeminini de edecek, Anıtkabir’e de çıkacak, büyük bir ihtişamla Cumhurbaşkanı Köşküne de oturacak. Eninde sonunda Türkiye Cumhuriyetinin en üst makamına çıktı mı çıktı. Beğenmediğiniz, devamlı eleştirdiğiniz, kişi bağırsanız da çağırsanız da istediği emeline kavuştu. Bundan sonra ne olur, onu da Allah bilir.
Siz halkın umudu olamazsanız, beğenmediğiniz Tayyip Başkan da olur, merak etmeyin.
Yeni Türkiye deyip duruyor AK Parti. Bu ne demek? Türkiye Cumhuriyeti eskidi, biz yenisini işte kuruyoruz, diye her tarafa afişlerini asmışlar.
Tabii ki nasıl kuracaklarını ben de çok merak ediyorum.
Beğenmedikleri Türkiye Cumhuriyeti sayesinde bugünleri yaşadıklarını nasıl unuturlar, hayret etmemek mümkün değil elbette.
Elbette, lider liderliğini kaybetmemek için kendine uşaklık edecek kişileri etrafına toplar ve elindeki yasal olan olmayan güçlerini kullanmaya çalışır.
Gücü olan indirebilirse indirir. İndiremiyorsan, başaramıyorsan, sus ve çek git. Ortalığı karıştırmayın.
Son sözümüz, CHP ye. Kılıçdaroğlu’na. Siz gerçekten başarılı bir bürokratsınız. Temiz bir geçmişiniz var. Düzgün karakteriniz var. Elbette sizi de sevenler var. Ancak, bunlar yeterli olmuyor. Siz bugüne kadar AK Parti ve Tayyip Erdoğan karşısında başarılı olamadınız. Bunu inkâr etmeyin. Eğer gerek siz  ve gerekse MHP Lideri Bahçeli ile CHP ve MHP bu kadroları ile genel seçimlere giderse sizlere geçmiş olsun, ülkeme de geçmiş olsun, dememiz gerekir.
Ancak, AK Parti kendi içerisinde dağılır, parçalanır, bölünürse, şansınız olabilir. Tek vücut olup, parçalanmadan, dağılmadan seçime giderlerse, birde 365 Milletvekili çıkarırlarsa eh hepimize geçmiş olsun.
Gelecekte, ne Cumhuriyet kalır, ne de Demokrasi.
Bu nedenle kendinizi iyi eleştirin ve başarılı olamadınız, olamayacaksanız, direnmeyin.
Partinizi ve ülkenizi düşünüyorsanız, koltuğunuzu başaracak kişiye teslim edin.
Halkın sesine kulak verin. Koltuk sevdasından vazgeçin.
Bizden söylemesi...

18 Ağustos 2014 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "İÇ HESAPLAŞMANIN ZAMANI GELDİ"

TÜMER DİYOR Kİ:
İÇ HESAPLAŞMANIN 
ZAMANI GELDİ
C.H.P ve M.H.P. kendi içerisinde hesaplaşmalı.
Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde C.H.P de M.H.P. de hezimete uğradıklarını inkâr etmemeliler.
Biz  7 Temmuz 2014 tarihinde yazdığımız (Merakla beklenen gün geldi ve Cumhurbaşkanı adayları belirlendi,) başlıklı yazımızda; C.H.P. nin ve M.H.P. nin. Ne AK Partiyle ve ne de Tayyip Erdoğan’la baş edemeyeceklerini yazmıştık.
Nedeni ise; Ne kadar dürüst, bilgili, uluslar arası nüfusu olan kişi olursa olsun Ekmeleddin beyi Türkiye’de tanıyanların az olması.  Üstelik babası hakkında çıkan yazılar. Babasının Atatürk’e karşı olması.
Ne C.H.P. lideri Kılıçdaroğlu ve ne de M.H.P. lideri Bahçeli’nin  kendi içlerinde tartışmadan ve kurullarının onayını almadan Ekmeleddin beyi Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermeleri hem kendi içlerinde ve hem de çoğu ulusalcılarca hoş karşılanmamıştır.
Atatürk’ü seven birçok genç, oy vermeye gitmemiştir. Seçim sonuçları ortadadır.
AK Parti hele ki Tayyip Erdoğan kendisini eleştirenlere karşı hiç hoş davranmıyor ve tahammül edemiyor. Hemen gereken tedbiri alıyor ve yakınından uzaklaştırıyor. Ya da devletin gücünü kullanarak kişiye gerekli cezanın verilmesi için gerekeni yaptırtıyor.
Şimdi bakıyoruz, muhalefet kanadı da aynı pota’da. O da kendilerini eleştirenlere karşı acımasız olmaya başladılar.
Halk TV.yi kim yönetiyor, kimleri işine gelmediği için kovuyor.
Hulki Cevizoğlu bağıra bağıra gerçekleri söylemişti. Neden hoşunuza gitmedi.
Biz de söyledik, Ekmeleddin İhsanoğlu piyon olarak sunuldu ve gerçek Laik, Demokrat ve Atatürk’ü seven bir liderin ortaya çıkarılması önlendi.
C.H.P. kendisini çok yenilemeli. Hedefini, amacını iyi belirlemeli.
Bu ülkede kim ne derse desin, Laik, Demokrat, Cumhuriyete saygılı, Atatürk Devrimlerine bağlı, ülkesini herkesten çok seven, dinine, örf ve adetlerine de bağlı büyük bir kitle var. Onlar, aydınlığı isteyen, ileri devletler düzeyine ülkelerinin çıkmasını arzu eden kitledir.
Pırıl pırıl gençlerimiz var. Göğüslerine Mustafa Kemal imzasını kazıtmışlar, ruhlarına Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini işlemişler. Bu gençleri saflarınıza çekmeniz gerek.
Onlar, araştırmacı, okuyan ve sağlıklı düşünen gençler. Kimse merak etmesin, bu gençler, dinlerine de bağlıdır. Tek karşı oldukları Dinin siyasete alet edilerek suiistimal edilmesi. Gösteriş için namaz kılınması, oruç tutulması. Vicdanlarında, insanlık ve milli duyguları o kadar kuvvetli ki, onları anlamanız öyle kolay değildir.
Çarşı olaylarında gördünüz.
Bu gençler, gerektiğinde ülkeleri için seve seve canlarını feda edebilirler.
Son sözümüz, C.H.P.nin kendini çok ama çok yenilemesidir. Bunu yapamaz ve genel seçimlerde AK Parti tekrar kazanırsa, hepinize ve hepimize geçmiş olsun demek gerekir. 

13 Ağustos 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ!...

12. Cİ CUMHURBAŞKANI HAYIRLI OLUR İNŞALLAH
Öncelikle “Tümer diyor ki” adlı sayfa ve köşemizde (Merakla beklenen gün geldi ve Cumhurbaşkanı adayları belirlendi) başlığı ile yayınlanan yazımı bir kez daha “dikkatle” okumanızı tavsiye ederim.
Bu yazımda Ekmeleddin beyin piyon olarak seçildiğini ve Tayyip Erdoğan’ın elindeki imkânlarla kimsenin başa çıkamayacağını belirtmiştim.
Öyle veya böyle neticeye bakmak gerek.
Sonuç belli oldu ve ülkeyi 12 yıldır yöneten AK Parti, Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan’ı, buram buram Atatürk kokan Cumhurbaşkanlığı köşküne gönderdi!..
Tebrik eder ve bu makama lâyık olmaya çalışmasını, kıymetini bilmesini dileriz.
Bu Yüce Makam, ülkeyi ayrıştırma, bölme, parçalama Makamı değil; Birleştirme ve ülkeyi “kuvvet, adalet, istikrar, insicam ve uhuvvetle” geleceğe hazırlama makamıdır.
Recep Tayip Erdoğan; “Tek Dil, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Marş, Tek Millet ve Tek Başkent” şuuru içinde 75 Milyonu “adalet, eşitlik ve hakkaniyetle” kucaklamak ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhur Başkanı olmak zorundadır.
Elbette yeni Cumhurbaşkanımız, bugüne kadar ki tecrübelerini bu makamda layık olduğu biçimde kullanacaktır. Geçmişinde dil uzattığı iki sarhoş dediği sözleri geçmişte bırakacak, o gün öyle idi, ancak bugün bu sözler unutuldu diyerek, geçmişi silecek ve daha yapıcı ve olumlu düşüncelerle ülkeyi idare etme yoluna gidecektir.
Elbette “Başarılı bir Cumhurbaşkanı” olmasını isteriz.
Ancak başarı: “Demokrasi, adalet, mutlak dürüstlük, eşitlik ve uzlaşma kültürü” ile kaimdir.  
Görevi güç.
Karşısında kendisine karşı olan büyük bir kitle var.
Sandığa gitmeyenlerin sayesinde geldiğini unutmamalı.
Bu nedenle, daha dikkatli olmalı ve toplumu birleştirici çabalar göstermelidir.
Neyse Ekmeleddin bey de siyasete Cumhurbaşkanı adayı olarak adım atmış oldu.
Türkiye tanıdı.
Belki bundan sonra köşke Tayyip’ten sonra o çıkar.
Ülkemiz sürprizlerle dolu bir ülke. Ne zaman, neyin nasıl olacağını takip etmek mümkün olamıyor.
Bizi biz mi yönetiyoruz, yoksa birileri mi yönetiyor, anlayamadık gitti.
Son sözümüz, her şeyin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması.
Tebrikler Recep Tayyip Erdoğan.
Cumhurbaşkanımız olarak sizi Milli Bayramlarımızda inşallah selamlarız.