"Keşke ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim!.."
Dün, yani
Eylül ayının 9 günü.
Balgat
dolmuşu ile Kızılay’a geliyoruz. Genelkurmayın önünden Kızılay’a doğru
döneceğimiz kavşakta, bizim dolmuşla birlikte, birçok aracın önü kesildi ve
trafik durduruldu.
Sivil
polisler, resmi polisler yolun ortasında cirit atıyor.
Trafik
Polislerinin düüt, düüt, düdükleri hiç durmuyor. Yolun bir tarafı trafiğe
kesik, diğer tarafını açmaya çalışıyorlar.
Dolmuşun
içersinde isyanlar başladı. Arkamızda oturan bir bayan, nasıl beddua ediyor bir
bilseniz.
“Allah
sizin belanızı versin, neden bize bu eziyeti veriyorsunuz?” Diye veryansın
ediyor. Haklı, dolmuşun içi sıcak, hamamdasın sanki buram buram terliyorsun.
Yanımda
oturan 40 yaşlarında bir delikanlı; ” bu millet uyudukça daha başlarına çok şey
gelecek. Birisi geçecek, yol onun için kapandı. Halkın içine çıkmaktan korkan
devlet yöneticileri bunlar. Memleketi mahvettiler, halkın içerisine
çıkamıyorlar. İşte böyle koruma ordusu ile geziyorlar. Sıkıysa halkın
içerisinde korumasız gezsenize.” Diye görüşlerini dile getirdi.
Önden bir
vatandaş; “ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim", diye hayıflanıyor.
Bir
başkası ise; “ adamların karşısında adam gibi muhalefet yapacak kişiler yok ki,
işte gene pısırık Kılıçdaroğlu CHP nin başına seçildi. Geçmiş olsun, Tayyip
Anayasayı da değiştirir, başkan da olur. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olduktan sonra
AK Parti Davutla’da mavutlada olsa iktidara gelir.” Dedi.
Tepki
büyük, ancak yapacak bir şey yok. Sıcakta olsa, soğuk ta olsa efendilerin
geçmesini bekleyeceğiz. Çare yok.
Sol
yanımızda, Genelkurmayın ihtişamlı binası duruyor. Evvelden nasıl güvenirdik
askere. Kapının önünde dimdik duran Askerler, gönderdeki Türk Bayrağı,
gururumuzdu. Şimdi halk Askere karşı üzgün ve kırgın.
Arkamızda
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve onun karşısında T.B.M.M. lisi. Sağımızda
Emniyet.
Öyle bir
kavşakta durdurulmuş ki Dolmuş, dört tarafımızda güçlü kurumlarla çevrilmiş
durumdayız.
“Bu
durumda bizler güven içerisinde olmalıyız,” diye ben de iki laf edeyim dedim.
Halkın
tepkisini aldık elbet. Hangi güven. Güven duygumuzu yitirdik, beyim dedi
arkadan birisi.
Bu
Meclisle mi, bu Genelkurmay Başkanı ile mi? Diye her kafadan bir ses çıkmaya
başladı.
Memleket
parça parça satıldı. Tayyip Cumhurbaşkanı oldu, Çankaya’yı beğenmiyor kendisine
Ak Saray inşa etti. Atatürk’ü silmeye çalışıyorlar. Cumhuriyeti yok edip, İslam
devletini kuracaklar. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli sayesinde Başkan da olacak
Tayyip. Her tarafımız kan gölüne döndü. Işid, kızları kaçırıyor, kelleleri
kesiyor, PKK her gün olay yaratıyor, polisimizi öldürüyor. Hırsızlık, rüşvet,
saygısızlık, aldı başını gidiyor. Çocuklarımız İmam olmaya zorlanıyor. Tamam,
Din önemli. Herkes dinini bilmeli, ama dinin ahlakını bilmeli. Mademki bunlar
bu kadar Dindarlar da, neden yalan söylüyorlar, neden devletin parasını hiç
ediyorlar, neden rüşvet yiyorlar,” diye her kafadan bir ses çıktı. Ben de dedim
ki, “Bunların ispatı yok, hepsi yalan olmasın bu söylenenlerin,” dememe
kalmadı. “Beyim ne ispatı, yargı onların elinde, polis onların elinde, savcılar
ses çıkaramıyorlar, kim nasıl ispatlayacak, Allah sonumuzu hayır etsin” dedi ve
sustu.
Tam bu
sırada sirenler çaldı ve sol yanımızdan 3 tane zırhlı jeep ve 5-10 polis aracı
vız diye geçtiler. Oh be yol açıldı. Güven parkın arkasına hemencecik geldik.
Dolmuştan iniyoruz inmesine de, arkamızdaki bayan halen beddualarına devam
ediyor. Hakkımı helal etmeyeceğim, Allah sizlerin belasını verir inşallah, diye
beddua ede ede indi ve gitti.
Siyasi
İktidarların, halkın bu seslerine kulak vermesi ve halkın bedduasını değil
duasını almaları daha yerinde olmaz mı?
Siz ne
diyorsunuz, sayın okurlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder