ANKARA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ANKARA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: "YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER"

YAŞAMIN İÇİNDEN KESİTLER
"Keşke ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim!.."
Dün, yani Eylül ayının 9 günü.
Balgat dolmuşu ile Kızılay’a geliyoruz. Genelkurmayın önünden Kızılay’a doğru döneceğimiz kavşakta, bizim dolmuşla birlikte, birçok aracın önü kesildi ve trafik durduruldu.
Sivil polisler, resmi polisler yolun ortasında cirit atıyor.
Trafik Polislerinin düüt, düüt, düdükleri hiç durmuyor. Yolun bir tarafı trafiğe kesik, diğer tarafını açmaya çalışıyorlar.
Dolmuşun içersinde isyanlar başladı. Arkamızda oturan bir bayan, nasıl beddua ediyor bir bilseniz.
“Allah sizin belanızı versin, neden bize bu eziyeti veriyorsunuz?” Diye veryansın ediyor. Haklı, dolmuşun içi sıcak, hamamdasın sanki buram buram terliyorsun.
Yanımda oturan 40 yaşlarında bir delikanlı; ” bu millet uyudukça daha başlarına çok şey gelecek. Birisi geçecek, yol onun için kapandı. Halkın içine çıkmaktan korkan devlet yöneticileri bunlar. Memleketi mahvettiler, halkın içerisine çıkamıyorlar. İşte böyle koruma ordusu ile geziyorlar. Sıkıysa halkın içerisinde korumasız gezsenize.” Diye görüşlerini dile getirdi.
Önden bir vatandaş; “ellerim kırılsaydı da bu partiye oy vermeseydim", diye hayıflanıyor.
Bir başkası ise; “ adamların karşısında adam gibi muhalefet yapacak kişiler yok ki, işte gene pısırık Kılıçdaroğlu CHP nin başına seçildi. Geçmiş olsun, Tayyip Anayasayı da değiştirir, başkan da olur. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli olduktan sonra AK Parti Davutla’da mavutlada olsa iktidara gelir.” Dedi.
Tepki büyük, ancak yapacak bir şey yok. Sıcakta olsa, soğuk ta olsa efendilerin geçmesini bekleyeceğiz. Çare yok.
Sol yanımızda, Genelkurmayın ihtişamlı binası duruyor. Evvelden nasıl güvenirdik askere. Kapının önünde dimdik duran Askerler, gönderdeki Türk Bayrağı, gururumuzdu. Şimdi halk Askere karşı üzgün ve kırgın.
Arkamızda Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve onun karşısında T.B.M.M. lisi. Sağımızda Emniyet.
Öyle bir kavşakta durdurulmuş ki Dolmuş, dört tarafımızda güçlü kurumlarla çevrilmiş durumdayız.
“Bu durumda bizler güven içerisinde olmalıyız,” diye ben de iki laf edeyim dedim.
Halkın tepkisini aldık elbet. Hangi güven. Güven duygumuzu yitirdik, beyim dedi arkadan birisi.
Bu Meclisle mi, bu Genelkurmay Başkanı ile mi? Diye her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Memleket parça parça satıldı. Tayyip Cumhurbaşkanı oldu, Çankaya’yı beğenmiyor kendisine Ak Saray inşa etti. Atatürk’ü silmeye çalışıyorlar. Cumhuriyeti yok edip, İslam devletini kuracaklar. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli sayesinde Başkan da olacak Tayyip. Her tarafımız kan gölüne döndü. Işid, kızları kaçırıyor, kelleleri kesiyor, PKK her gün olay yaratıyor, polisimizi öldürüyor. Hırsızlık, rüşvet, saygısızlık, aldı başını gidiyor. Çocuklarımız İmam olmaya zorlanıyor. Tamam, Din önemli. Herkes dinini bilmeli, ama dinin ahlakını bilmeli. Mademki bunlar bu kadar Dindarlar da, neden yalan söylüyorlar, neden devletin parasını hiç ediyorlar, neden rüşvet yiyorlar,” diye her kafadan bir ses çıktı. Ben de dedim ki, “Bunların ispatı yok, hepsi yalan olmasın bu söylenenlerin,” dememe kalmadı. “Beyim ne ispatı, yargı onların elinde, polis onların elinde, savcılar ses çıkaramıyorlar, kim nasıl ispatlayacak, Allah sonumuzu hayır etsin” dedi ve sustu.
Tam bu sırada sirenler çaldı ve sol yanımızdan 3 tane zırhlı jeep ve 5-10 polis aracı vız diye geçtiler. Oh be yol açıldı. Güven parkın arkasına hemencecik geldik. Dolmuştan iniyoruz inmesine de, arkamızdaki bayan halen beddualarına devam ediyor. Hakkımı helal etmeyeceğim, Allah sizlerin belasını verir inşallah, diye beddua ede ede indi ve gitti.
Siyasi İktidarların, halkın bu seslerine kulak vermesi ve halkın bedduasını değil duasını almaları daha yerinde olmaz mı?
Siz ne diyorsunuz, sayın okurlar?