24 Haziran 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: "ÖN YARGILI OLMAMAK GEREK!.."

TÜMER DİYOR Kİ:
ÖN YARGILI OLMAMAK GEREK!
ZEKERİYA TÜMER & ULUSAL HABER
Takvim Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergün Dilerin "Coca Cola adayı" başlıklı yazısı gerçekten çok önemli mesajlar vermekte.
Ergun Diler, Amerika’nın en etkili ismiyle uzun uzun konuşmuş. Kiminle konuştuğunu açıklamıyor.
Ergun Diler, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Türkiye Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesinde Ricciardone’nin rol oynadığını açıklamış.
Ricciardone Beyaz Saray’da çok ama çok az kişinin bildiği bir ANKARA raporu hazırlamış. Bu rapor 2014 de yapılacak Köşk seçimleri için hazırlanmış.
Ergun Diler yazısında aynen şunu anlatıyor:
“Büyükelçi yazdığı raporda "Erdoğan 2014'ü göremez! Buna göre plan yapmak durumundayız" dedi... Ve Erdoğan'ın sağlık sorunlarını kaynağından aldığı bilgilere göre NET olarak iletti! Ve "GÜL ile yola devam edebiliriz!
Ama etrafını nefes alamayacak kadar çevirmek şartıyla" diye ekleme yapmayı da unutmadı! Aslında Ricciardone, Obama ile Erdoğan'ın arasını da açmaya çalışıyordu! Sonuçta Beyaz Saray da sağlıklı bir partner ile gitmek istiyordu! Ama Erdoğan'ın sağlık raporu sağlıksız düşünen bir kafa tarafından veriliyordu! Peki, bu bizim bilmediğimiz raporda başka nasıl bilgiler vardı!
Anlatır mısınız?
Ricciardone, ABD'ye mutlak seçilmesi gerektiği yönünde 4 isim verdi. Ali Babacan, Abdullah Gül, Kemal Derviş, Ekmeleddin İhsanoğlu... Tayyip Erdoğan'ın olmadığı bir dönemde bu 4 isim de, ABD'nin isteklerine karşı çıkamayacaktı. ABD'deki derin yapı da tüm çalışmalarını tamamladı ve Kılıçdaroğlu'nun ABD'deki ziyaretinde Ekmeleddin İhsanoğlu ismini kendisine deklare etti. Yani sizdeki muhalefetin ÇATI ADAYI dediği isim buradan verildi! İki liderin de yani Kemal Bey ile Devlet Bey'in bilgisi ve katkısı yoktu!
Onlara bir şey soran da görünmüyordu!
Kapalı zarf usulü ile işlem tamamlanıyordu! Tamam ama Ekmeleddin Bey'e nasıl karar verildi?
Tayyip Erdoğan sağ iken ne Abdullah Gül ne de Ali Babacan gibi isimler ortaya çıkıp dostluğu zedelemek isterdi! Kemal Derviş ise ilk üzeri çizilen isimdi! Geriye sadece Ekmeleddin Bey kalmıştı! Daha ilginç bir şey vardı! Ne?
Kemal Bey bir ara Kemal Derviş'e "Sizi aday göstermeyi düşünüyorum!" demişti... Ancak Derviş'in cevabı çok manidardı: CHP GENEL BAŞKANI olan birinin bu kararı almaya gücü yetmez! Ama Kemal Bey, Türkiye'de aydınlarla toplandı! Kapı kapı gezdi ve ortak aday arama tarama çalışması yaptı! Bu neydi?
Güzel soru ama cevabı kısa: Tiyatro Harika! Sohbeti biraz daha heyecanlı hale getirebilir miyiz?
Elbette! Tamam, hazırım!
Sana ilginç bir tarih daha verebilirim...
17 Aralık 2012... Yani Türkiye'yi sarsan 17 Aralık 2013'ten tam bir yıl önce. Yer New York'taki Metropolitan Müzesi...
Coca Cola sponsorluğunda bir gece düzenlendi. Coca Cola'nın ana sponsorluğundaki bu özel gecenin en özel ismi Ekmeleddin İhsanoğlu'ydu.
Resepsiyona Başkan Muhtar Kent yerine şirketin Türkiye ve Orta Asya Başkanı Galya Frayman Molinas katıldı. Çünkü Kent, İhsanoğlu'nun Köşk adayı olacağını o tarihlerde iyi biliyordu.
Onunla aynı karede fotoğraf vermemeyi tercih etti ve haklı da çıktı. Muhtar Kent, Erdoğan'la da iyi görüştüğü için mi kaçtı?
Muhtemelen! Ama sizin bilmediğiniz, daha doğrusu senin bilip de Türkiye'nin pas geçtiği konu burada halledilmişti!Neden Ekmeleddin Bey peki?
Coca Cola'nın İslam coğrafyasında güçlenmesini sağlayan isimlerden biri de kuşkusuz İhsanoğlu’dur. Coca Cola, İhsanoğlu'nun Cumhurbaşkanı seçilmesi için her türlü desteği verecektir. Bağış kampanyasında da Coca Cola geriden büyük bağışlar yapacak. Coca Cola'nın destek verdiği bir kampanyaya da dünyanın çok önemli bağışçılarının destek vereceğini söylememe gerek yok sanırım. Ekmeleddin Bey dünyanın en büyük şirketlerinin desteği ile yola çıktı!
Aklına hangi şirket geliyorsa arkada var!
Öyle böyle değil yani! Daha çok Musevi şirketler yani?
E, tabii! Onları temsil edecek biri desteği de oradan bulur! Ama bu kez çok kapsamlı destek verecekler! Yakında görürsün zaten! Ekmeleddin Bey'den devam ediyorken, Fethullah Gülen'e gelmek istiyorum! Nedir durum!
Türkiye merak içinde!
Beyaz Saray, Gülen nedeniyle Türkiye ile aranın daha fazla açılmasına taraftar değil! Ama kesin olan şu ki geri de vermeyecekler! Şu an itibariyle iade gündemde bile değil! El altından üçüncü bir ülke için start verildi! Ama unutma herkes KÖŞK seçimlerine göre pozisyon alacaktır! İşte dostumun paylaştıklarının ancak bu kadarını yazabildim!
Türkiye'de bir takım hadiseleri önceden yazmanın ne demek olduğunu çok iyi bildiğim için bazı bilgilerin zamanını bekliyorum! Önde gitmeden geride kalmamaya özen gösteriyorum! 
Çünkü burada her başarının bir cezası var!” diyerek yazısını bitiriyor.
Ben her zaman şunu söylemişimdir. Amerika Türkiye’de kimi isterse istediğini başa getirir, kimi istemezse de baştan indirir. Gerekirse yok eder.
Maalesef, yıllarca değişik yöntemlerle, bizi yönetenler yönetilmiş ve yönlendirilmiştir.
CIA Ajanları her tarafta kol gezmekteler. Siyasetçileri fikir ve düşünceleri ile yönlendirmekteler.
Halk, hiç tanımasa da, bir anda kişiye öyle bir propaganda yapılır  ki, seçilen kişi bir anda popüler olur. TV.lar, Gazeteler seçilen kişiden bol bol bahseder ve halka isterlerse sevdirir, istemezlerse sevdirmezler.  Ancak, bol para akıtılınca Medya kuruluşları insanı sevimli hale getirirler. Halk ta kuzu kuzu bunları yutar ve istenileni yerine getirir.
C.H.P. Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’da bu tuzağa düştü.
Hulki Cevizoğlu’nun dediği gibi, inşallah Ekmeleddin bey, iyi bir Müslüman ki ondan şüphemiz yok, iyi bir de Atatürkçüdür.
Laik ve demokrat bir kişiliği vardır. Onu da kendisini tanıtmaya başladığında göreceğiz.
Bilgili, kültürlü bir kişi olduğunu kimse inkâr edemez. Fizik olarak da yakışır Köşke.
Önemli olan, düşünce ve fikri ve de Köşkteki tutum ve davranışı ile yakışması.
Ergun Diler’in dediği gibi, Coca Cola ve Musevi Şirketleri ekonomik destek verirlerse, onların mutlaka sonunda bir beklentileri olacaktır. İşte bu çok önemli.
Gene de ön yargılı olmayalım ve sonucu bekleyelim. Bakalım daha neler yazılacak Ekmeleddin bey hakkında.

20 Haziran 2014 Cuma

TÜMER DİYOR Kİ: "Bunalımda olan ülkeler içerisinde Türkiye nerede?..."

TÜMER DİYOR Kİ:
Bunalımda olan ülkeler içerisinde 
Türkiye nerede?
Birleşmiş Milletler, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi, tüm dünya ülkelerini kapsayan bir araştırma yapmış. Buna göre, dünya nüfusunun %5,6’sı depresyon hastalığının pençesinde imiş. Bu istatistikte, gelir düzeyi, cinsiyet, etnik köken ve yaşında etkisi olduğunu altına ekliyorlar.
Hangi ülkeler bunalımda imiş bakalım?
Lübnan- % 6.6 depresyonda imiş. Sakinleştirici ve uyku haplarını en fazla onlar kullanıyormuş.
Uzmanlara göre Lübnan’ın bu kadar bunalımda olmasının sebebinin ekonomik olduğu ileri sürülerek, Lübnanlıların hükümetlerine güven duymadıklarını ve çocuklarının geleceklerinden kuşku duyduklarını, söylüyorlar.
Kolombiya – % 6.8 depresyon da imiş.
Kolombiya’da depresyon oranlarının yüksek olmasının nedeninin tedavi seçeneklerinin az olması ile bağlantılı bulunuyormuş. Ülkenin siyasi sıkıntıları, savaş ve ekonomik krizleri depresyonun artmasının başlıca nedenleri imiş. Son 2 yıldır, Columbia Üniversitesi, tedavi görmek isteyenleri rahatlatmak için internetten bir tedavi programı uygulamaya başlamış.
Hollanda halkı  % 7 depresyonda imiş.
Pek çok araştırma, çocuk yetiştirmek için en ideal ülkenin Hollanda olduğunu söylüyor. Fakat son yapılan araştırma bu fikir ile çok fazla çelişiyor. Avrupa’ya göre Hollanda’da depresyon oranları hızla artıyormuş. Uzmanlar depresyon oranının artmasını, Hollanda’nın kültürü ile alakalı olduğuna inanıyormuş. Fazla özgürlük, aile yapısının bozulması başlıca nedenler arasındadır yer alıyormuş.
Fransa – %8.5 depresyon
Alaycı bir şekilde hayatı ciddiye almayan ve aşk ülkesi kabul edilen Fransa’da depresyon hızla artıyormuş. Yapılan araştırmalarda Fransızların, dünyada en fazla antidepresan kullandığı ortaya çıkmış. Uzmanlar, bunun nedeni olarak can sıkıntısını gösteriyormuş. Pek çok Fransız, ilgi alanına sahip değilmiş ve kitap okumak gibi alışkanlıklar neredeyse çok düşük seviyeye inmiş.
Ukrayna – %9.2 depresyon
Çernobil faciası ile başlayan bunalım, zamanla yaşanan siyasi istikrarsızlık, Rusya baskısı ile Ukrayna’da depresyon en yüksek seviyeye çıkmış. Ukrayna halkı geleceğine inanmıyormuş ve kötümsermiş. Bu nedenle de ülke en fazla intihar olayının yaşandığı ülke sıralamasında bile 2. Sırada yer alıyormuş..
Amerika – %9.9 depresyon
Hayret, demek ki Amerika’da da halk rahat değil.
Amerikan nüfusunu düşündüğünüzde bu yüzde çok ciddi bir oran yaratıyor. İnsanların işlerini kaybetmesi, ekonomide olan yavaşlık ve durgunluk, ücretlerin düşmesi başlıca depresyon nedeni kabul ediliyor. Fakat ülke depresyon ile mücadele etmek için kolları sıvamış. Psikiyatrik tedavi ve ilaçlar ile bu sorunun üstesinden gelmeye çalışıyor.
Amerika gider başka ülkeleri işgal eder, yakar, yıkar, öldürür, deşarj olur.
Şimdi sizler soracaksınız Türkiye de halkın depresyon oranı ne diye?
Ben sizlere soruyorum, sizce oran nedir?
Sizlerden şu cevabın geleceğine eminim. % 90 lardadır.
Dikkat ederseniz, minibüste, otobüste, vapurda, yollarda, her yerde halk kızgın, öfkeli, yüzü gülmez ve devamlı düşünce içersindeler.
En ufacık bir olayda hemen patlıyorlar ve konuşmalar, tartışmalar, derken vuruşmalar bile başlayabiliyor.
Halk nasıl bunalımda olmasın. Yukarıdaki ülkelerde olanların hepsi bizim ülkemizde var. Artısı var, eksisi yok.
Olaylar hiç bitmiyor.
Bayrağımız Askerin kontrolü olan Direkten indiriliyor. Konsolosluk görevlileri kaçırılıyor. Tır şoförlerimiz IŞİD denen Başbakanın deyimi ile unsurların elinde ölüm korkusu yaşıyor.
Kocalar kızıyor karılarını öldürüyor.
Çocuklar dağlara kaçırılıyor.
Ekonomi durgun. Yatırım yok. Gençler geleceklerinden kaygılı.
Ülkede siyasi istikrar yok. Dalgalanmalar hızla devam ediyor.
Cumhurbaşkanımız kim olacak heyecanı sarmış milleti.
Güven duygusu yok insanlarda.
Kuşku had safhada.
Kimse kimseye inanmıyor ve güvenmiyor.
Generaller hapiste çürümeye terk ediliyor.
Ülke bölünüp, parçalanma aşamasında.
Kardeş kardeşe düşman oldu. Aynı dinin mensupları, mezhep kavgasına tutuşmak üzere.
Etrafımız kan gölü oldu. Türkmen vatandaşlarımız katledilmekte.
Yazmak ve sıralamakla bitmeyen sıkıntılar ve üzüntüler içerisinde Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde yaşayan insanlar nasıl depresyon içerisinde olmasın.
Lübnan, Kolombiya, Hollanda, Fransa, Ukrayna, Amerika. Sizler halinize şükredin. Ya bizim yerimizde olsanız valla haliniz nice olur bilinmez.
20.06.2014; Zekeriya Tümer...

10 Haziran 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: YAZIKLAR OLSUN, YUH BE, YUH!...

TÜMER DİYOR Kİ:
YAZIKLAR OLSUN; YUH BE, YUH!..









Bu vatanın, Türk Milletinin en büyük ve en kıymetli asil ve şanlı Türk Bayrağımızı nasıl gönderden indirtebilirsiniz?

Hiç kendini değil de vatanını düşünen bir vatan evladı yok muydu?
Üstte bulunan askerlerden birkaçı koşarak engel olamazlar mıydı?
Yuh be, yuh!...
Dikkat!
Siz Diyarbakır 2.ci Hava Kuvvet Komutanlığı, sizler orada çok tehlikedesiniz.
Askeri kapılardan, duvarlardan kimse elini kolunu sallayarak içeri giremezken, bu insanlar sizin kapınızdan rahatlıkla içeri girebiliyorlarsa, gece yatak odanıza bile girerler ve sizleri öldürürler.
Aman dikkat!...
Türk Askeri cesaretini mi kaybetti.
Ne oluyor?
Bu tehlikeli gidiş hiç hayra alamet değil.
Askerim, Polisim, Jandarmam ve ey Türk Milleti, birlik ve beraberlik olmanın zamanı gelmedi mi?
Şimdi, bir haber:
(Bayrak indirmede 2 güvenlik görevlisi görevden uzaklaştırıldı
Diyarbakır 2'nci Hava Kuvvet Komutanlığında direkteki Türk bayrağının bir gösterici tarafından indirilmesiyle ilgili İçişleri Bakanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığınca soruşturma başlatıldığı, 2 güvenlik görevlisinin görevden uzaklaştırıldığı bildirildi.)
Bu kadar mı?
Günah keçisi aranacak ve birileri yanacak.
Bence, kapıdaki askerden, içeride bulunan ve bu olayı görüp te müdahale de bulunmayan herkes suçlu.
Bir milletin namusu, şerefi, onuru, gururu ayaklar altına alınacak, sizler sus pus ve korkarak bunu seyredeceksiniz.
Atatürk’ü hatırlayın. İzmir de ayaklarının altına serilen Yunan bayrağını nasıl kaldırtmıştı. Düşmanının Bayrağına nasıl saygılı davranmıştı.
Bizim anlı, şanlı Türk Bayrağımız Ermenilerin ve PKK lıların ayakları arlında çiğneniyor, yırtılıyor, yakılıyor ve Türk Askeri, Türk Polisi ve Türk Milleti susuyor.
Ne oldu bizlere, ne oldu Allah aşkına. Üzerimize ölü toprağı mı serpildi. Ne oldu.
Vatan bölünecek, bayrağımız gönderden indirilecek, kuzu kuzu bunları kabul mü edeceğiz.
Uyan be milletim, uyan.
Gerçekleri 
görün 
artık!...
Siyasi ikbal uğruna, bu kabil namussuzluklara ve ahlaksızlıklara, vatan hainliğine göz yumulmamalı.
Başta Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, Genel Kurmay Başkanlığı ve Türk Milleti olmak üzere artık bu kabil olaylara göz yumulmamalı ve gereği yapılmalıdır.
Türkiye’m ışığın hiç sönmesin.
Bayrağımız sonsuza kadar gökyüzünde dalgalansın.
Aminnn…
10. 06. 2014

28 Mayıs 2014 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: İnsanlar musibet ve belaları kendi elleriyle hazırlarlar.

TÜMER DİYOR Kİ:
İnsanlar musibet ve belaları kendi elleriyle hazırlarlar.
Son zamanlarda felâketlerle, felâketlerin verdiği acı ve ızdıraplarla dolu günler geçiriyoruz.
Bilinçlenmemiş toplumlar, kendi geleceklerinin planlarını yapamazlar.
Gerçekleri herkesin görebilmesi mümkün değildir.
Nedeni ise araştırma ve soruşturma yapamadıklarındandır.
Fakir olan kişiler, yoksulluklarını nasıl giderebileceklerini düşüneceklerine, Allah’a sığınarak, Allahtan yardım beklerler.
Ya da; zenginlerin kendilerine yapacakları yardımlarla geçinmeye çalışırlar.
Siyasi iktidarlar da bunu çok iyi kullanır ve fakir halka, bilhassa seçim zamanlarında yağ, şeker, kömür gibi değişik şeyler vererek kandırır ve oylarını alırlar.
Bazı kişiler, Soma’da olduğu gibi zavallı insanların sırtından milyonlar kazanıp, son derece
Lüks hayat yaşarken, zavallı işçiler yerin dibinde karalar içerisinde bir lokma ekmeğin mücadelesini verirler.
Bir kaza neticesinde de toprağın altında hayatlarını kaybederek, öbür tarafa göçüp giderler.
“Kader” denir. “Kadere karşı gelinmez, her insan kaderini yaşar” derler.
Günahkâr mıdır ki bu insanlar acı ve ızdırap içersinde bu dünyada yaşamlarını sürdürürler.
Milyonlarla oynayan insanlar Allahın sevgili kulları mıdır ki, bu dünyada müreffeh hayat yaşarlar?
İnsanlar, gerçekleri göremez ve kendi hakkını, hukukunu savunamaz ve koruyamazsa her zaman birileri tarafından suiistimal edilmeye mahkûmdurlar.
Eflatun’un dediği gibi; “Musibetler Allah’ın oku, hedef ise insandır.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Dünya dar-ül meşakkattir.” Buyurarak, dünyada rahat, huzur ve gerçek saadetin olmadığını vurgulamışlardır.
MUSİBET VE BELALARIN SEBEBİ NEDİR? 


Geçmişimize şöyle bir baktığımızda toplumların hangi kötü insanların ellerinde zulümler içerisinde yaşadıklarını görürüz.
Zalimleri, firavunları, katilleri, canileri, hırsızları, vicdansızları, bozguncuları toplumlar kendi elleriyle yetiştirirler.
Toplumun duyarsızlığı, ilgisizliği, bana neciliği, görevlerini ihmal etmesi sonucu kötülükler çoğalır ve toplum çöker.
Allah hiçbir topluma ısmarlama zalim, firavun, katil, cani, vicdansız, hırsız ve bozguncu vermez. Allah 
koruyucu ve esirgeyicidir.
Musibet ve belaları insan ve toplumlar kendi elleriyle hazırlarlar.
Başlarına bu kabil insanlar geldiğinde de pişman olurlar ama iş işten geçmiştir.
Atatürk Diyor ki:
“Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.
Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklalden mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık sayılamaz.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. 

Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevi, hususi ve resmi hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. 
Bence bu millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.
Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim.
 Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.
Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” 
Atatürk, tam bağımsız olmayan milletlerin başkalarının kölesi olmaya mahkûm olacağını vurgulamıştır.
Bugün tam bağımsız mıyız?
Egemenlik milletin elinde midir?
Yoksa iç ve dış düşmanların baskısı altında özgürlüğümüz elimizden mi alınıyor?
Uyan be milletim, uyan. Senin önünde iki ışık var.
Birincisi, Kuranı-Kerim ve Peygamberimiz.
İkincisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ve düşünceleri…
Bunları çok iyi okumalı ve anlamalıyız.
27.05.2014

20 Mayıs 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: "EN SON VE EN BÜYÜK RÜTBE VATANDAŞ OLMAKTIR!..."

TÜMER DİYOR Kİ:
VATANDAŞ
Mustafa Nevruz SINACI

KAYSERİ'DE
EN SON VE EN BÜYÜK RÜTBE "VATANDAŞ" OLMAKTIR!...
 Zekeriya TÜMER
İnsanlar, Devlet kademelerinde görev aldıklarında, bulundukları mevkiinin hep aynı kalacağını zannederler.
Görevler birileri tarafından verilir ve birileri tarafından da alınır.
Her ne olursan ol. Hangi görevde bulunursan bulun, her şeyin bir sonu vardır.
Başbakan olabilirsin, Cumhurbaşkanı olabilirsin, Bakan, Milletvekili, Müsteşar, General olabilirsin.
Hepsinin son bulacağı bir zaman gelir ve sen en üst rütbeye gelirsin de bu rütbenin en son ve en üst olduğunu anlayamazsın.
Çünkü şu an ki bulunduğun görev senin başını döndürmüştür.
Burada sizlere kıssadan hisse bir hikâye anlatmak istiyorum.
 Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali.
Vakti zamanında bir kasabaya Tuğgeneral rütbesinde bir paşa ziyarete gelir.
Kasabanın tek caddesinin bir köşesinden Kasabaya girer.
Paşayı gören esnaf, paşanın önünde eğilir, selam verir ve "buyurun paşam, bir çayımızı, kahvemizi için" diye ikramda bulunmak isterler.
Paşa "sağ olun" diye sohbet ederek yürümesini sürdürür.
 Memnundur Paşa herkesin önünde eğilip selam vermesine.
Yürürken sokağın ortasına oturmuş, nevalesini açmış yemeğini yiyen bir vatandaşın önüne gelir.
Yerde oturan Bektaşi hiç istifini bozmaz, ayağa kalkmaz, selam vermez.
 Buna sinirlenen paşa, hemen geri adımını atar ve adamın önünde dikilir.
Sorar Bektaşi'ye. "Be adam beni tanımadın mı, neden ayağa kalkıp selam vermiyorsun" der.
 Adamcağız şöyle kafasını kaldırır ve "siz kimsiniz" der.
Paşa, "tanımadın mı ben paşayım" der.
 Adam, olabilir, rütbeniz ne diye sorar.
Paşa, "Tuğgeneralim" diye cevap verir.
Adam devam eder, “ ee sonra ne olacaksın.”
 Paşa, sinirlenir ve ne olacağım, Tümgeneral der.
 Adam, “ee daha sonra,” der. Paşa saymaya başlar. Korgeneral, Orgeneral, olacağım der.
Bektaşi,” eee paşam, en son rütben ne olacak onu bana söyle, “der.
Paşa çıldırır, sinirlenir, “be hey adam, ne ola cam, en son emekli olup vatandaş ola cam,” der.
Bektaşi ısrarla sorar, “yani en son rütben vatandaş olman mı,” der.
 Paşa da “evet, en son emekli ola cam vatandaş ola cam,” der. Anladın mı diye de sorar.
Bektaşi hiç istifini bozmadan paşaya kafasını kaldırır ve şöyle hitap eder: "Paşa paşa, daha sen tuğgeneralsin, sonra tümgeneral, sonra korgeneral, sonra orgeneral olacaksın, en sonunda da vatandaş rütbesine geleceksin. Senin önünde o kadar çok sene var ki, vatandaş olabilmen için, ben ise daha senin yıllar sonra erişeceğin rütbedeyim, ben şu an vatandaşım, ben senden büyüğüm, ben sana değil sen bana selam vermelisin" der.
Paşa şaşırır ve “valla doğru söylüyorsun,” der, tak asker selamını verir ve uzaklaşır.
Bunu bizi yönetenlere, vatandaşa gaz sıkanlara, Halkı tekmeleyenlere, Tokat atanlara, dediğim dedik, astığım astık, benden büyük kimse yok diye böbürlenenlere atfediyorum.
Hangi görevde, hangi rütbede olursanız olun, neticede en son geleceğiniz nokta vatandaş olmaktır.
Neticede vatandaş olacaksınız, bunu unutmayın. En büyük rütbe budur.
 Bizler de devlete yıllarca hizmet ettik. Şimdi neredeyiz. Vatandaşız.
 Sizde olacaksınız.
Devletin omurgasını oluşturan kurumlarda görev yapanlar, sonunda emekli olup vatandaş olacaklarını unutmamalı.
Şu an ki görevleri vatandaşa hizmet etmektir, vatandaşa çile çektirmek, eziyet etmek değildir.
Vatandaşı korumaları ve adaletli davranmaları gerekir.
En büyük rütbe vatandaş olmaktır.
Demek ki; İlk önce en büyük rütbeye sahip olan vatandaşa selam vermek ve saygı göstermek gerek.
Yalan mı?

20.05.2014

15 Mayıs 2014 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ: "ACI DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR"

TÜMER DİYOR Kİ!..
ACI DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR
Soma'da, acıların en büyüğü yaşandı...
Eşini, çocuklarını kimseye muhtaç etmemek için, yerin 2 bin metre altında çalışarak para kazanmak isteyen Madencilerimize Allahtan Rahmet, geride bıraktıkları eşlerine, çocuklarına, anne ve babaları ile akrabalarına sabır diliyoruz.
Şehitler ölmez, vatan bölünmez, sloganı aklıma geliyor.
İçimden Madenciler ölmez, madenlerimiz yabancılara satılmaz, diye bir slogan da benim aklıma geliyor.
Kim ölmez, öldü be kardeşim, öldüler.
Dünyanın en zor mesleklerinden biri Maden’de çalışmak.
Yerin dibine iniyorsun.
 Zaten, orada çalışmaya giderken, içinde canlı canlı mezara girme hissi uyanır insanda.
Yerin altına inerken, ölümü göze alarak iniyorsun.
 Aldığın ücret peki değiyor mu, bu kadar büyük risk altında çalışmaya?
Sen Madenci kardeşim, sen o yerin dibinde canını feda ederek çalışırken, elin adamı yerin üstünde rüşvet alarak, sahtekârlık yaparak, milleti ve devleti dolandırarak milyonları götürüyor.
 Birde bunlar utanmadan kendilerini dünyanın en namuslu insanları gibi savunurlar.
Sen Madenci kardeşim, senin mekânın İnşallah cennettir. Öyle olduğunu da sanıyorum.
Sen, ölümle her an karşı karşıya mücadele ederek, alnının gerçek teri ile helal lokma yedin, yedirdin.
Sen cennetlik olmayacaksın da namussuzlukla para kazananlar mı olacak!
Üzülme sen Madenci kardeşim. Geride, sensiz yaşayacak bir eş, minik yavrular, anneni, babanı, kardeşini bıraktın. Onlar senin acın ile ölünceye kadar yanacaklar. Ama sen onlara şan ve şöhret bıraktın. Haramla kazanılan mal, mülk bırakmadın. Namuslu ve ahlaklı, faziletli bir yaşamının hatıralarını bıraktın.
Üzülme sen Madenci kardeşim. Sizlerin sayesinde 3 gün ülkede yas ilan edildi. Sizler 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutlayamadınız ama bizlerde sizlerin sayesinde kutlayamayacağız.
Size üzülen devletimiz, 19 Mayıs Bayramını iptal etti. Yas tutuyoruz sevgili Madencim, Yas.
Sizler toprağın altında gömülürken, o tertemiz ruhlarınızın, yerin dibinden süzülerek göğe yükseldiğini hissediyorum.
Yukardan sizler için yapılan çalışmaları ve telaşları belki gülerek, belki de ağlayarak seyrediyorsunuz.
Bizim kaderimiz buymuş, diyorsunuz.
Sen sevgili Madenci kardeşim, senin kaderin madenci olmakmış ta, seni orada çalıştıranlar, senin sırtından milyonlar kazanırken, senin hayatını çok garanti altına almamışlar gibi geliyor bana.
Şimdi madenci kardeşim, İnşallah seni çalıştıran ve senin sırtından milyonlar kazanan şirket ailene gereken tazminatı öder.
Devlet gereken yardımı yapar. Eşini, çocuklarını kimseye muhtaç etmeden yaşamaları için gereken tedbirleri alır.
Zaten, siz Madenciler, emekli olsanız bile, ömrünüz diğer işlerde çalışanlar kadar uzun olmuyor. Ciğerleriniz de vücudunuzun değişik yerlerinde hastalıklar meydana çıkıyor.
Dünyanın en tehlikeli ve en zor işini yapıyorsunuz.
Tertemiz, hak edilen bir para kazanıyorsunuz.
Üzülme sen Madenci kardeşim, üzülme.
Senin ölümüne sebep olanlar üzülsün.
Sen ölmedin, sen kalbimizde yaşayacaksın, seni hep anacağız, unutmayacağız.
Sen şehitsin.
Şehitler ölmezmiş.
Mekânınız cennet olsun Madenci kardeşlerimiz.
Allah geride bıraktıklarınıza da sabır versin.
15.05.2014

3 Mayıs 2014 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: "Türkler Ermenilerin kökünü kazımışlar, hadi canım sende!.."

TÜMER DİYOR Kİ:
Türkler Ermeni’lerin kökünü kazımışlar, hadi canım sende!
Bugünlerde gene gündemden düşmemeye başladı Ermeni Soykırımı iddiaları.
Neymiş efendim; Türkler Ermenilerin kökünü kazımışlar. Hadi canım sende.
Şu soruyu ne Devlet büyükleri ne de Televizyondaki tartışmacılar hiç sormuyorlar.
Birinci Dünya harbi başladığında, bütün Batı devletleri Osmanlı’nın soyunu kurutmak için harekete geçmediler mi?
Üstellik Osmanlı Devleti üzerinde yaşayanlar, öz be öz Türk evlatlarıydı.
Osman Bey adındaki bir zatı muhteremin kurduğu Türk Devletine Osmanlı İmparatorluğu adı verilmişti.
Bu topraklar üzerinde yaşayan nesil ise öz be öz Türk vatandaşları idi.
Türklerden intikam almak için bütün güçleriniz ile üzerimize saldırmadınız mı?
Eğer Çanakkale geçilseydi, ne olacaktı halimiz.
Türklerin soyunu kurutmayacak mı idiniz?
Harp esnasında ölüm vardır, kan vardır, gözyaşı vardır.
Adı üstünde harp ediyorsun. Galip gelenler sevinir, mağlup olanlar yerinir.
Biz Türk milleti, başka ülkelerin üzerinde savaşmadık. Kendi topraklarımızı ve kendi benliğimizi, namusumuzu, şerefimizi kurtarmak için savaştık.
Daha önceleri, bu topraklar üzerinde kardeş kardeş yaşayan Ermeni-Rum ve diğer azınlıklar, bu savaş esnasında neden birbirlerine düşman oldular.
Türkler mi istedi, bu düşmanlığı?
Hayır.
Türk yurdu düşman işgali altına girdiğinde, düşmanla birlik ve beraberlik yapanlar Ermeni ve Rumlar değil miydi?
Elbette bunların hepsini aynı kategoriye koyamazsın. Elbette hepsi bu düşmanlığı ve çirkinliği sergilemediler. Türklerle kardeş gibi yaşamanın ne zevkli olduğunu bilenler, yapmadılar. Ancak, aynı bir Abdullah Öcalan gibi birisinin ortaya çıkarak, tüm Kürt kardeşlerimizi kışkırtarak, birçoğunu kendi saflarına çektiği gibi, o dönemde de Ermeni ve Rum çeteciler, birçok kişileri yanlarına çektiler ve Düşmanla iş birliği yaparak, masum Türkleri katletmeye ve Türk yurduna hâkim olmaya çalışmadılar mı?
Bunları kim inkâr edebilir?
Elbetteki bu düşmanca davranışlar, iki toplum arasında birbirlerine karşı kin ve nefret hislerinin artmasına ve düşman bir tavır takınılmasına sebebiyet vermiştir.
Türklerin kahramanlığı ve Allaha sığınarak, ülkelerini ve yurtlarını savunmaları neticesinde kazandıkları Mustafa Kemal Önderliğindeki zaferleri, düşmanlarını korkuttu ve beraber yaşadıkları topraklar üzerinden birçoğunun göç etmesine sebebiyet verdi.
Eğer tersi olsa idi ve bizler savaşı kaybetse idik. Ermeniler işgal ettikleri topraklar üzerinde bir tek Türk bırakacaklar mı idi?
Asıl soy kırımı onlar yapacaklardı. Kıbrıs’ta bunun örneklerini görmedik mi?
208 Türk'ün yaşadığı Lefkoşe'nin Mathiati köyündeki vahşet,
Gibbons'un Ayvasıl (Ayios Vasilios) köyü katliamı, Muratağa, Sandallar ve Atlılar Katliamı.
Bir İngiliz askeri, Kıbrıs'ta Yunanlılar tarafından öldürülmüş Türklere bakarken görülüyor. (Solda)
Öldürülen Türklerin gömüldüğü toplu mezardan bir görüntü. (Altta)
Kafkaslarda Ahıska Türklerine uygulanan, Kırım Türklerine uygulanan soykırımlara ne demeli.
Daha  dün dağlık Karabağ’da Ermeni zulmü ve hocalı katliamını yapanlar, binlerce masum Azeri kardeşlerimizi kadın, çocuk demeden vahşice katledenler Ermeni’ler değil mi? (25-26 Şubat 1992)
Resim ermeni katliamı ile ilgili...
Bırakın beyler, bırakın, bu geçmişteki safsata işleri.
Buyurun gelin, beraberce kardeş kardeş yaşayalım.
Türkün soyunda asalet vardır, hoş görü vardır, insanlık vardır.
Bizler her zaman bağrımızı yabancı insanlara açmışızdır. 500 yıl kardeşçe yaşadığımızı ispatladık, gene ispatlarız.
Bu topraklar hepimize yeter.
Çalışmak istiyorsan, üretken olmak istiyorsan, Türkiye Cumhuriyeti Toprakları üzerinde bizlerle gene kardeşçe yaşayabilirsiniz.
Kaçıp giden biz değiliz.
Savaşta, kaybedenler elbette geri çekilecekler ve korkarak kaçacaklardır. Bunlar her zaman olmuştur ve olacaktır.
Türkler, bugün Yunanistan’da ezilmiyorlar mı? Balkanlarda asimile edilme çalışmaları yapılmadı mı?
Haçlı seferleri ile Türkleri ve Türk yurtlarını yok etme çabalarını sizlerin ataları göstermediler mi?
Geçmiş geçmişte kalmıştır.
Kan davası güdülerek bir yerlere varılamaz.
Bu topraklar üzerinde kimsenin soyu kırılmadı.
Savaşın özelliği öldürmektir. Güçlü olan karşısındakini ezer.
Bizleri ezmeye, yok etmeye, tarihten silmeye çalışanlar, Türk milletinin gücü karşısında kaçıp gittiler. Çünkü biz vatanımızı koruduk. Onlar ise bizi yok etmeye vatanımızı almaya geldiler.
Ataları ve kökü bu topraklarda olduğunu iddia edenler, düşmanla işbirliği yapacaklarına, topraklarını savunsalardı, düşmanla savaşsaydılar, Türk Milleti ile beraber olsalardı, Türk milletini arkadan hançerlemeselerdi, halen bu topraklarda yaşıyor olurlardı.
Diplomatlarımızı öldürmediniz mi?
Devamlı Türk Milletine düşmanca davranacaksınız, sonra da ikide bir kalkıp temcit pilavı gibi Türkler bizden özür dilesin diyeceksiniz. Özür dilemesi gereken birisi varsa o da siz Ermeni’lerdir.
Atalarımız, hata yaptı, sizlere ihanet etti, diye, Siz Türk Milletinden özür dileyin.
Geçmişi devamlı irdeleyerekten bir yerlere varamazsınız.
Bu düşmanca tutum ve davranışlarınıza devam ederseniz;
Türkün hoşgörüsünü, sabrını taşırır ve milliyetçi duygularını kabartırsınız.
Başka bir işe yaramaz bu yaptıklarınız.
Türk milleti asildir, Türk milleti sabırlıdır, Türk milleti cesurdur. Bunu unutmayın.
03.05.2014

29 Nisan 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: "GERÇEKLER ACIDIR"., Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
GERÇEKLER ACIDIR.
Zekeriya TÜMER
Son günlerde yaşanılan olayları hepimiz Basından izliyoruz.
Türk Milletinin bazı kesimleri huzursuz, bazıları ise durumlarından memnunlar.
Huzursuz olanlar, Başbakanın ülkeyi sert bir rejime götürme çabası içersinde olduğunu sananlar.
Diğer kesim ise, Başbakanımız Müslüman bir insan, Başbakanımıza güveniyoruz,  o bizi nasıl idare ederse etsin, biz memnunuz diyenler.
MİT Yasası değişti. Herkes korkmaya başladı. Korkunun ecele faydası yoktur.
Milli İstihbarat Teşkilatı çalışanlarına büyük yetkiler verildi.
Bildiğimiz kadarıyla Jandarma’nın da İstihbarat birimi vardır. Polisinde.
Gazetelerde de İstihbarat birimleri vardır.
Birçok kurumlarda da istihbarat birimleri vardır.
Bunların görevleri bilgi toplamaktır.
MİT de öyle idi.
Şimdi, yetkileri çok daha genişledi ve Başbakanın dışında da kimseye sorumlu değiller.
Mutlaka Hükümetin ve Başbakanın bir bildiği var!
Başbakan halka hitaplarında devamlı ne diyor. (Onların inine gireceğiz. Onları oradan çıkaracağız.)  Kim bunlar? Gülen ve taraftarları.
Neden bunu söylüyor ve neden bu kadar kızgın.
 Malum.
Devleti dinlediler ve bizleri kamuoyuna ifşa ettiler diye.
Yani, toplumu rahatsız eden bilgilerin ortaya çıkarılması.
 Bu bilgilerin kamuoyuna yansıtılması.
Kimse kimseyi dinleyemez ve ifşa edemez.
Devlet ise  istediğini dinler.
Suçluları yakalamanın çok değişik yöntemleri vardır. Devlet suçluları yakalamak için her türlü yöntemi kullanır, kullanmaya da hakkı vardır.
Ancak, özel kişiler bunu yapamaz. Bilgileri ifşa edemez
Devletin içerisindeki bazı bilgiler gerçekten çok önemli ve gizlidir. Bu bilgileri herkesin bilmemesi gerekir.
Genelkurmayın kozmik odasındaki bilgilerin incelenmesinden sonra yaşanılan olaylar malum.
 Casuslar neden görev yaparlar.
 O kimsenin bilmemesi gereken bilgileri bularak, kendi lehlerine kullanmak için her türlü yolu denerler.
Bond filmlerini izleyenler bunu bilir.
Suç işlemez isen kimseden korkmana gerek yok.
Devlet bir bütündür. Devlet hepimizin devletidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kolay kurulmuş bir devlet değildir.
Yok olan bir ulus, ayağa kalkmış, şahlanmış, düşmanlarını topraklarından kovmuş ve Mustafa Kemal’in önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur.
Elbette bu devlet, tüm kurumları ile ayakta kalmalı ve kendisini korumalıdır.
Nasıl koruyacak?
İstihbaratı, askeri, polisi, jandarması, hukuku, yasaları ve de Anayasa’sı ile.
Bu koruma yapılırken de halkını ezmemeli, halkının Anayasal ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan hususlara dikkat etmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yıkılmaması, yok olmaması için de gereken tedbirleri almalıdır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı son günlerde mükemmel Hukuk dersi vermeye başladı.
Demek ki, o da bir şeylerden rahatsız oldu.
Anayasa Mahkemesi önemli bir kurum.
Haksızlığa uğrayanın en son başvuracağı yer.
 Davaları en ince noktasına kadar inceleyen ve insan haklarına değer veren bir kurum.
Gerçekler ortada.
Bizleri içten ve dıştan yıkmaya çalışanların olduğunu herkes biliyor.
Türkiye’nin Dünya devletleri içersindeki konumu önemli.
Türkiye Cumhuriyeti hem Müslüman ve hem de Laik Demokratik bir hukuk devletidir.
Ülkemizde kargaşa yaratarak, ortalığı germeye kimsenin hakkı yok.
Dinler insanlara doğru yolu göstermek için gelmiştir.
Hukuk ta kaynağını Dinlerden, örf ve adetlerden alır.
Hukuk olmazsa, toplumda güven duygusu yitirilir.
Hâkimlere, Savcılara ve Mahkemelere güven duymamız gerek.
Hak ve adalet olmadığı takdirde, toplumda panik yaşanır.
Son söz: 
Toplumu parçala, böl ve yut düşüncesinde olanlara fırsat vermemeliyiz.
Türkiye Cumhuriyeti kimliğini taşıyan herkesin, birlik ve beraberlik içerisinde yaşaması için gereken tedbirlerin alınmasında yarar görmekteyiz.
29.04.2014

24 Nisan 2014 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramını zoraki de olsa kutladık.

TÜMER DİYOR Kİ:
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve çocuk Bayramını zoraki de olsa kutladık.
Devlet erkânı Anıtkabire Atatürk’ün huzuruna çıktı ve çelengini koydu.
Sitemizde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının tarihçesi Yaşam sayfamızda yayınlandı.
Geçmişini unutan geleceğini şekillendiremez.
Osmanlı Devletinin sonunun geldiği bir dönemde, Mustafa Kemal cesareti ve zekası ile Türk Milletinin umudu oldu ve Ankara’da 23 Nisan 1920 de Hacı bayram’da kılınan namaz ve dualarla İstanbul hükümetine ve dış düşmanlarına rağmen bugünkü T.B.M.M.sini açtı.
Yokluğun ve sıkıntıların olağanüstü olduğu bir dönem.
Türk milleti Padişah saltanatını kale almadı, alanlar oldu ise de onlar da ya satılmış insanlardı ya da çaresiz olanlardı.
İstiklal savaşını, açlık, yokluk ve sefalet içerisinde analar, bacılar, dedeler, çocuklar ve yiğit Türk gençliği birlik ve beraberlik içerisinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının önderliğinde canlarını ortaya koyarak savaşı kazandılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasını sağladılar. 
Türk Milleti esaret altında yaşayan ve bunu kabul edecek bir millet değildir.
Yeri geldiğinde, önündeki tüm engelleri bir bir aşar ve İstiklal’ini kimseye kaptırmaz.
Hürriyetine ve bağımsızlığına düşkün bir millettir.
Despot ve baskıcı rejimlerden hoşlanmaz.
Hem dinine ve hem de hukuka saygılıdır.
Bunu bilen Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyetini kurmuş, halkın iradesine önem vermiş ve Türk Milletine Demokrasiyi armağan etmiştir.
O dönemde ne yapılması gerekiyorsa o yapılmıştır.
Yokluğa rağmen ülke kalkınma hamlesi yapmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 1938 de vefatından sonra, İkinci Dünya Harbi patlamış, Mussolini ve Hitler dikta rejim anlayışları ile dünyayı kan gölüne çevirmişlerdir.
İsmet İnönü bu kargaşa döneminde Cumhurbaşkanı olarak hükümetin başı idi.
İstiklal harbindeki sıkıntıları yaşamış, askerin sefalet ve perişan halini biliyordu.
Bu nedenle, ordu aç kalmasın diye tedbirler almıştır. Halk aç kalabilirdi, ancak ordu aç kalmamalı idi.
Büyük siyasi ustalığı ile de Türkiye’yi savaşa sokmadı.
İnönü istese demokrasiye geçmez ve iktidarını devam ettirebilirdi.
1946 yılında Demokrasiye geçiş adımını attı ve 1950 de de iktidarı Demokrat Partiye teslim etti.
Karşı muhalifler, gerçekleri ortaya koymadan hep İnönü dönemindeki halkın karne ile ekmek, tuz, şeker, yakıt aldıklarını dile getirerek CHP nin tekrar iktidara gelmesini hep engellediler.
Gerektiğinde dini kullandılar. Sanki CHP liler Müslüman değildi.
1960 Türk Silahlı Kuvvetlerinin Darbesi, 12 Mart Muhtırası, 12 Eylül 1980 Evren darbesi, 28 Şubat gizli darbesi, bizleri bugünlere getirdi.
AK Parti 2003 yılından bu yana iktidar.
CHP Türkiye’nin Demokrasiye geçtiği dönemden bu yana uzun süreli iktidar olamadı.
Ancak, CHP kökü çok derinler de olan partidir. Atatürk’ün kurduğu bu Partinin özü nedir?
Cumhuriyet Halk Partisidir. Halkın Cumhuriyetine bağlı olduğunu simgeler.
Şimdi, T.C. nin Cumhurbaşkanlığı için mücadele edilmektedir.
Geçmişte Atatürk’ü eleştiren, Laik düşünceye karşı çıkan kişiler nasıl buram buram Atatürk kokan Cumhurbaşkanlığı Köşkünde Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı olmaya heves etmekteler, benim aklım ve mantığım almıyor.
Yoksa yanıldıklarını mı kabul ettiler, yanlış yolda olduklarını mı anladılar.
 Bilemiyorum. Keşke öyle olsa.
23 Nisan 2014 günü Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 94.cü yılında
TBMM Başkanı Çiçek, Anıtkabir özel defterine şunları yazdı:
"Aziz Atatürk, İlk Başkanlığını yaptığınız Türkiye Büyük Millet Meclisinin 94'üncü açılış yıl dönümünde huzurunuzda bulunmanın heyecanını yaşıyoruz. Öncülüğünüzde açılan Meclisimiz düşmanı ülkemizden kovmuş, Cumhuriyetimizi kurmuş ve milletimize onurlu bir tarih bırakmıştır. TBMM olarak bugün de ülkemizin gelişmesi, kalkınması ve bize hedef olarak gösterdiğiniz muasır medeniyet düzeyinin üzerine çıkması için çalışıyoruz. Milli mücadelemizde gösterdiğiniz büyük ruh, kalkınma idealiniz ve büyük başarılarınız bize daima ilham vermektedir. Ülkemiz hedeflerini gerçekleştirecek, daha kalkınmış ve modern bir ülke olacaktır. Milli egemenlik anlayışını güçlendirmek, daha demokratik, çoğulcu ve özgürlükçü bir ülke haline gelebilmek temel amacımızdır. Yaptıklarınız ve milletimize bıraktıklarınız için daima minnet ve şükran duyuyor, daha büyük işler yapmak için kendimizde heyecan hissediyoruz.
Aziz ruhunuz şad olsun."
Çok güzel ifadeler edilmiş.
Atatürk’e bağlılık ve onun yolunda gitme taahhüdü verilmiş.
Başbakan ve CHP lideri, Bahçeli ve diğerleri de konuşmalarında bazı gerçeklere değindiler.
Şimdi, 1 Mayıs var önümüzde. Ortalık gerildikçe geriliyor.
Ağustosta Cumhurbaşkanlığı seçimini etkileyecek tavırlar ortaya konmaya devam edecek.
Halk gerildikçe gerilecek.
Kutuplaşmalar ve bölme hareketleri siyasi kadrolarca körüklenmemeli.
23 Nisan 1920 şartlarını unutmayın. Konuşmak değil yapmak önemli.
Bu millet istiklaline ve cumhuriyetine sahip çıkacaktır.
Türk Gençliği, Atatürk’ün Ey Türk Gençliği hitabesindeki mana ve duyguyu anlayın.
Bu ülke size emanettir.
Bizim tavsiyemiz herkesin dolduruşa gelmemesi, ülkede kargaşa yaratılmaması ve Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde muasır medeniyetler seviyesine çıkma mücadelesinin verilmesidir.
24 Nisan 2014

15 Nisan 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ; DEMOKRAT MISINIZ?...

TÜMER DİYOR Kİ;
DEMOKRAT MISINIZ?...
Her ferdin içinde bir özlem vardır. Demokrat olmak ve Demokrasi ile yönetilmek.
Özgür olmak.
Kanunlar önünde eşit muameleye tabi tutulmak.
Haklarının çiğnenmemesi ve herkes gibi insanca yaşamak.
Etrafımıza baktığımızda bir sürü Demokrat görürüz!
Bu kadar çok Demokrat varken, Demokrat aramak bizim neyimize.
Arasak da acaba bulabilecek miyiz?
Yaşanılan koşullarda ve uygulanan kanunlar içersinde Demokrat insanlara kaç kişimiz rastladı, merak ediyorum doğrusu!
Demokrat ve Demokrasi günümüzde sık sık kullanılır.
 Peki ama nedir bu terimler.
Demokrasi: Halkın kendi kendisini yönetmesi sistemine dayanan bir yönetim şeklidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhuriyet yönetimi ile birlikte demokrasiyi benimsemiş bir hukuk devletidir.
Demokrasi de halk kendini yönetecek kişileri belli bir süre için seçer. Temsili demokrasi ile yönetilen halk, istediği zaman seçtiği yöneticiyi değiştirebilir.
Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi ile idare edilen bir ülkedir. O halde Demokrat düşünce de olan çok vatandaşımız da olmalıdır.
‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’  Sözünden yola çıkılmış halkın egemenliği söz konusu olmuştur.
Demokrasinin iki temel ana prensibi vardır.
Eşitlik ve özgürlük.
Ne kadar eşitiz ve ne kadar özgürüz? Sizlere soruyorum.
Kanunlar, Tüzükler, Yönetmelikler en güzel şekilde yapılmak istenir.
Yapılırda!...
Peki, bunları uygulayanlar yazılanları tam uygularlar mı?
Yoksa keyfi mi davranırlar?
Keyfilik diz boyudur.
Bu insanlar şimdi söyleyin bana Demokrat mıdır?
Sorarsan, ‘Ben Demokrat bir insanım, Demokrasiden de yanayım’ diye böbürlenirler.
Eşitlik.
Hangi eşitlik?
Kimi fakir, kimi zengin. Kiminin işi var kimi işsiz ve aç.
Önümüzde seçim var.
Partiler kendi içlerinde Demokrat davranamazken, iktidara geldiklerinde Demokrat davranmalarını nasıl bekleriz!
Milletvekili adaylarını kim nasıl belirleyecek, artık bunu herkes biliyor.
Parti Başkanının dediğinden dışarı çıkılamazken, nasıl Demokrat olunur?
Demokrasinin asıl önemli özelliği ise özgürlüklerin ve azınlık haklarının güvence altına alınmış olmasıdır.
O yüzden demokrasilerde çoğunluğun azınlığa hükmetmesi gibi bir durum çok yoktur. Demokrasilerin iyi işleyebilmesinin şartı kuvvetler ayrılığı ilkesinin hayata geçirilmiş olmasıdır.
 Başka türlü herkesin kanun önünde eşitliği veya özgürlükler korunamayabilir.
Bence Demokrat Kime denir? 
Seçilerek, halkın Milletvekili olarak Meclise giren, ancak iş yapmayan, ülkeyi kaosa sürükleyen, kendi ve yandaşlarının menfaatlerini ön planda tutan, ülkeyi işsizliğe, yoksulluğa iten. Ülke topraklarını tek tek satan, halkın geleceğini karartan, seçimlerde bol bol vaatlerle gelip, söylediklerinin tam tersini yapan politikacıları seçimlerde sandığa gömecek gücü olan ve demokrasiyi destekleyen kişiler, bence Demokrat kişilerdir.
Siz ne diyorsunuz?
15.04.2014