27 Mayıs 2015 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ: "ÜMİT ÜMİT HEP ÜMİT, GIDAMIZ OLDU SİMİT !..."

TÜMER DİYOR Kİ
ÜMİT ÜMİT HEP ÜMİT
GIDAMIZ OLDU SİMİT
Seçimlere 10 gün kaldı.
Seçime giren partiler çeşitli söylevlerle halka umut dağıtmaktalar.
Herkes bol keseden atıyor.
Amaç, halkın oylarını kapabilmek.
İktidar partisi elindeki imkânları seçim meydanlarında en iyi kullanan Parti. Devletin kaynağı çoook. Ye babam ye bitmez.
Elbette AKP ti elindeki bol devlet imkânlarıyla diğer partilere nazaran daha çok miting düzenliyor ve her tarafa daha çok afiş asıyor. Birde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın parti lideri gibi AKP ye destek toplantıları da işin cabası. 
Ancak, bir gerçek var ki, ne yaparsa yapsın AK Partinin oyları eriyor.
C.H.P. nin ekonomi politikası bence tuttu. Halk umutlandı. Dedikodular olmasa insanlar daha çok inanacak Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine.
Şimdi de şu yalan söyleniyor. 65 yaş üstüne belediye otobüslerinde sağlanan ücretsiz binme hakkı, AK Parti iktidardan düşerse kaldırılacakmış. Cahil kişiler inanmaya başlamışlar bile.
İktidar partisi elbette elindeki imkânların yok olmaması için çaba harcayacaktır. Bu doğaldır.
Üstelik kendilerinden hesap sorulacağını bildiklerinden, ellerindeki gücü kaybetmemek için, her türlü yola başvuracaklardır.
Vaatler arttıkça artıyor. Yapılabilecek şeylerde söyleniyor, yapılamayacaklarda.
Umut umut hep umut ta, vatandaşın gıdası da simit oldu gerçekten.
Yıllardır duyduk bu kabil sözleri ve umutlarımız yeşerir mi diye bekledik.
Adalet ve Kalkınma Partisi. İsme dikkat edin. Adalet sağlanacak ve kalkınma olacak.
Adalet şu an ne durumda? Peki, kalkınma oldu mu? Daha doğrusu kimler kalkındı, kimler kalkınmadı, halkın durumu ne vaziyette?
Seçimler yaklaştıkça liderler de sertleşiyor. Halk gerildikçe geriliyor. Bunların olmaması gerek.
C.H.Partisinin ekonomik politikaları gerçekten çok güzel. Her söylediğini gerçekleştirebilir mi onu bilemem, zaman gösterecektir. Ancak, emeklilere bayramlarda vereceği iki maaş ikramiyeyi ve kredi borçlarının faizlerini sileceği hususunu hemen gerçekleştireceğinden eminim.
C.H.P.sinin doğu ve güneydoğu illerinde toplantılar düzenlememesi eksi puan.
7 Haziran seçimlerinden sonra, hiçbir partinin tek başına iktidar olması mümkün gözükmüyor.
HDP nin barajı aşması dengeleri bozacak. Bence kesinlikle HDP Barajı aşar.
M.H.P. ve C.H.P. nin oyları yükseliyor. AK Partinin oyları ise süratle eriyor.
Vatan Partisi çok çırpınıyor, ancak barajı aşabilmesi mucize gibi geliyor bana. Keşke o da aşsa. Seçime giren diğer partiler barajın altında kalırlar. Oyları da boşa gidecek böylece. Türkiye genelinde Hangi parti çok oy almışsa ona kayacak bu oylar.
Ülkenin geleceğini karartmamak için, tüm vatandaşların çok iyi düşünüp oylarını ona göre vermelerinde yarar var.
Hayırlısı diyelim ve artık karnımızı doyurmak için simit yemeyelim.
NOT:
Bugün 27 Mayıs 2015. 
27 Mayıs 1960 da ne olmuştu? 
Asker yönetime el koymuş ve Demokrat Parti iktidarına son vermişti.  Cemal Gürsel yönetimindeki askeri darbe sonunda Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polat kan asılarak idam edilmişlerdi.
Ben 15 yaşında idim. Hatırlıyorum o yılları. Demokrat Parti hayranları bir anda ortadan kaybolmuşlardı.
Sevdikleri parti liderlerinin arkasında duramadılar. Savunamadılar.
12 Eylül 1980 de de aynısı olmuştu.
Halkın ne zaman ne yapacağını kestirebilmek mümkün değil. Güç kimde ise ondan yana olunuyor maalesef.
İnşallah bir daha bu kabil kötü günler yaşanmaz.  Her şey demokratik zemin içinde çözülür ve Halk layık olduğu idare ile yönetilir.
Zekeriya Tümer
ulusalhaber@hotmail.com

21 Mayıs 2015 Perşembe

ONLAR KONUŞUR, AK PARTİ YAPARMIŞ!... (Zekeriya TÜMER)

TÜMER DİYOR Kİ:
ONLAR KONUŞUR, 
AK PARTİ YAPARMIŞ!
(Zekeriya TÜMER)
AK Partinin yollara astığı pankartlar da böyle yazılar var.
Doğru, sen ne söylersen söyle, imam bildiğini okur.
Sanki muhalefet partileri iktidarda da, onlar sadece söylüyor ama hiç bir şey yapamıyor.
Seçimlere az kaldı. 7 Haziran günü yaklaştı. 16 gün kaldı. Meydanlarda kızıştı.
Onlar Konuşur; 
AK Parti yaparmış!...
AK Parti yapar tabii. 13 yıllık İktidar döneminde neler yapmadı ki!...
Aklımıza gelenleri şöyle bir sıralayalım.
Dış Politikamız çöktü.
Mısır, Libya, Suriye, İran dâhil olmak üzere birçok Arap ülkeleri ile dostluklarımız bitti.
Yunan adalarımızı işgal etti.
Ordumuz, Ergenekon, Balyoz davaları ile çökertildi.
Tabelalardan TC Kaldırıldı.
Paralel Yapı bahanesi ile Polis, Yargı darmaduman edildi.
İşsizlik büyüdü.
Tarım bitti, çiftçi kan ağlıyor, Elma, Armut ithal eder olduk.
Emekli zor geçinir durumda.
En önemlisi, satılmadık kurum kalmadı. Bunların parası Türkiye’de mi kalıyor, yurt dışına kaçırılıyor.
Arsalar, binalar yabancılara satıldı, Türk vatandaşları mal alamaz oldu.
Böylece ekonomi çöküyor, kimsenin umurunda değil.
Koskoca AK saray yapıldı, yılların Çankaya Köşkü tarihe karıştı.
Yandaşlar ve uşaklar trilyoner oldu, halk fakirleşti.
Yandaş basın icat oldu,  hür basının sesi kesildi.
Onlar konuşur AK parti yapar. Doğru yaparlar valla.
Haklarını yemeyelim, ne yaptılar yararlı?
Hızlı trenler yaptılar. İstanbul’a 3. Köprü, 3.cü hava alanı yapıyorlar. Ağaçlar kesildi, yeşillik kalmadı.
İstanbul’un altını oyup duruyorlar ve yeraltı treni ile döşüyorlar. Bu işte getiri büyük elbet.
Başka ne yaptılar?
 Hava alanları yaptılar. Ekonomik olarak çok kalkınmış ülke olduğumuzdan Hakkâri’deki iş adamlarımız İstanbul’a rahat gelip gidebilsinler diye!
Özel uçaklar alındı, özel zırhlı arabalar alındı, her devlet görevlisi rahat etsin diye gerekenler yapıldı.
Otoban yollar yapıldı. Fabrikalar kapatıldı. İşsizlik arttı.
Üretim azaldı, tüketim arttı. İthalat artarken, ihracatta düşüş yaşandı.
Dolar yükselirken, Türk Parasının değeri düştü.
Toki yandaş Müteahhitleri zengin etmek için her yere binalar kondurdu, gökdelenler inşa edildi.
Kürt açılımı dendi, Apo ile dostluk kuruldu. Ülke bölünme aşamasına geldi.
İç ve dış düşmanlar arttı, Cumhuriyet ve Atatürk karalanmaya başladı.
Alevi ve Sünni, Kürt, Türk ayırımı yapılarak kardeş kavgası yaşanır hale gelindi.
Din suiistimal edildi, yalanlar, hırsızlıklar arttı.
Suriye’den gelen insanlar sokaklarda dilenerek, dilenci sayımız arttı.
Sevgili okurlar, daha sayacak çok şey var. Doğru, onlar konuşsun dursun, İmam bildiğini yapar.
Devlet kurumlarının çoğuna İmam atanmadı mı?
Seçimlere az kaldı. Anayasa’dan Türk kelimesinin çıkarılmasını istemiyor iseniz, Cumhuriyete ve Atatürk’e bağlıysanız, Başkanlık sisteminin gelmesinden yana değilseniz, Ordumuza, Polisimize ve Hâkimlerimize, Savcılarımıza sahip çıkmak güçlü bir Hukuk Devletinden yana olmak istiyorsanız, oylarınızı çok düşünerek verin.
Ülkemizin, birliğe ve dirliğe ihtiyacı var.
Temennimiz 7 Haziran seçimleri hilesiz, sahtekarlık yapılmadan Demokratik bir seçim olur ve  Hak eden kazanır inşallah.
Kazanan partinin de ülkemize hayırlı olması dileğimizdir.
21.05.2015
Zekeriya TÜMER
ulusalhaber@hotmail.com

11 Mayıs 2015 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: Ankara, HAYMANA İzlenimleri; "AK PARTİ KAN KAYBEDİYOR!.."

TÜMER DİYOR Kİ:
AK PARTİ KAN KAYBEDİYOR
8 Mayıs 2015 tarihinde Ankara 1.Bölge Bağımsız Milletvekili adayı, Makine Yüksek Mühendisi Ahmet Yalvaç’a destek vermek için Ankara’nın Haymana ilçesine Av. Yusuf Ziya Kıvanç’la beraber gittik.
Ankara’nın Haymana ilçesi şifalı suyu ile meşhurdur. 
Kışın 43-44 derece, yazın 44-45 derece de çıkan yer altı sıcak suyu ile Haymana ilçesi şifa dağıtmaktadır.
Haymana ilçesinde daha çok Kürt kökenli vatandaşlar ikamet etmektedir.
İlçeye araba ile girdiğimizde gözümüze ilk çarpan pankart HDP’nin oldu. HDP Haymana’da da sıkı bir çalışma yapmaya başlamış.
Sonra AK Parti arabasını gördük. Arkadan C.H.P.nin seçim arabası da Haymana sokaklarında geziyordu.
Cuma günleri Haymana’da Pazar kuruluyor. Bu nedenle Seçime girecek Partiler Haymana’ya gelmişler. Mümkün olduğunca kendilerini tanıtıyorlar. Bizde Bağımsız adayımıza destek vermek için Haymana’ya geldik. Bu arada da gazeteci gözü ile teşhisler ve tespitler yapmaya çalıştık.
Esnaflarla tek tek tanışma ve konuşmalarımızda şunlara şahit olduk:
Esnaf’ın çoğunluğu hangi partiye oy vereceğini açıklamamaktadır. Ancak, AK Parti’den bıktıklarını tavırları ile belli etmekteler.
İnsanlar, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eline Kur'an-ı Kerim'i alıp sallamasına tepkililer. Din bu kadar da siyasete alet edilmez, demektedirler.Bir de Kur'an-ı Kerimin pasta yapılıp yenmesini de hiç hoş karşılama maktadırlar.
Sözcü gazetesinin okunduğunu gördük. Okuyan kişinin etrafındakilerle de tartıştığına şahit olduk. AK Parti’ye oy vermek isteyene, “Bu yalancıların, dolandırıcıların, memleketi soyanların, bugüne kadar bizi yalanları ile uyutanların neresine oy vereceksin” diyordu. AK Partili olan kişi de “Bu gazete okunmaz, o ateist, dinsizlerin gazetesi, yalan yazıyor” diye inanmak istemiyordu.
Kürt olduğunu ifade eden bir bayan ve bey mağazanın önünde oturmuşlar çay içiyorlardı. Bizi görünce masalarına çay içmeye davet ettiler. Biz Kürt’üz ve AK Partiliyiz diye de peşin peşin söylediler.
Devamla da,“Biz C.H.P.ye oy vermeyiz, onlar ateist, din iman yok” diye de devam ettiler.
AK Parti olmasaydı biz şu gördüğünüz arabalara binemezdik, zamanında gaz, tuz bulamıyorduk”, diyerek 1980 öncesine gittiler.
Onlara şunu söyledim. Siz Müslüman mısınız? Dedim. Elhamdülillah, dediler. Peki Müslümanlığı kimden öğrendiniz, Kur'an-ı Kerim’i hiç okudunuz mu, mealini hiç olmazsa okudunuz mu? dedim. Cevap veremediler. Peki dedim, Müslümanlıkta yalan söylemek, iftira atmak, hak yemek, çalmak, çırpmak, var mı, dediğimiz, de. Cevap alamadım. C.H.P. Dinsiz bir parti de değildir. Oradaki insanlarda Müslüman’dır, dedim. Ama siz AK Partilisiniz, buna da saygı duymak gerek. İyi düşünün, değerlendirin ve oyunuzu ona göre verin. Hakkımızda hayırlısı ne ise o olsun, dediğimizde, onlar da hayırlısı dediler.
Haymana’da şuna şahit olduk. HDP’nin barajı aşabileceğine. C.H.P.nin halen güven duygusunu halka veremediğine, halkın çoğunlukla daha hangi partiye oy vereceğine karar veremediklerine, ancak AK Partinin oy kaybettiğine, her 10 kişiden birisinin AK Partiye sıcak baktığına, ama her an vaz geçebileceklerine şahit olduk.
Merkez Partisinin Ankara 1. Bölge Milletvekili adayları da Haymana’da kendilerini tanıtma gezisini yaptıklarına şahit olduk.
C.H.P sinin çok daha etken politika ile halka kendisini tanıtması gerek. Kemal Kılıçdaroğ’lunun yerine başkası olsa idi, daha iyi olurdu diyorlar.
Batmanlı olduğunu ifade eden birisi ise çok ilginç şeyler söyledi.
C.H.P. Doğu’da yok. Çok yanlış yapıyorlar. AK Parti orada fakir halka çok şeyler vaat ediyor ve para dağıtıyor. HDP’nin barajı aşamaması için yoğun çaba harcıyor. C.H.P.nin mutlaka Doğu illerinde Miting yapması ve politikasını anlatması gerek, dedi.
İktidar partileri hiçbir zaman gerçekleri de göremiyorlar, ya da görmek istemiyorlar. İşsizliğin ve ekmek parası kazanmanın ne kadar zor olduğunu keşke bilebilseler.
Ankara’nın Keçiören semtinde oturan 55-60 yaşlarında bir bayanın kendi el örgülerini Haymana pazarına getirerek satmaya çalıştığına şahit olduk.
Hiçbir geliri yoktu bu bayanın. Ankara’daki pazarların çoğu mafyanın elinde, diyordu. Oralarda satış yapamıyorum, tek gelir kaynağım bu. Mecburen ekmek parası kazanabilmek için, kar kış demeden pazarlarda kendi el emeğim, göz nurum malzemeleri satmak istiyorum, ona da müsaade etmiyorlar, diye sızlanıyordu.
Sosyal Hukuk Devletiyiz. Yoksulumuz yok diye barbar bağırıyoruz. Kendi vatandaşımıza yardım edemiyoruz, başkalarına yardım edebilmek için milyarlar harcıyoruz. Buna üzülmemek mümkün mü?
12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin lideri Kenan Evren’de 98 yaşında hakkın rahmetine kavuştu.
Gazetelerde ve televizyonlarda lehte konuşmalardan çok aleyhte konuşmaları ve yazılanları görüyoruz.
Darbelerin mutlaka yapılma sebepleri vardır. 12 Eylül 1980 den önce memleketin durumu nasıldı? Mahalleler bölünmüş, 15-16 yaşlarında çocuklar ellerinde silah, mahalle içerilerinde terör estiriyorlardı. Bakanlıklar basılıyor, memurlar dışarı çıkarılıyordu. Geceleri yollar kesiliyor, kadınlar sokak ortasında oynatılıyordu. Sağ ve sol çatışmalarda birçok kişi öldürülüyordu. Bu konuda yazılacak çok şey var. Askeri darbeler meşru sayılmaz. Ancak, hiç olmazsa Kenan Evren kısa sürede tekrar Demokrasiye geçti ve Anavatan Partisine iktidarı teslim etti.
Bazı şeyleri eksisi ve artısı ile değerlendirmek gerek.
Bugün çok daha iyi şartlarda mıyız?  7 Haziran Seçimlerinin sağlıklı yapılıp yapılamayacağından bile şüphe duymaktayız.
Hak ve Adaletin ayaklar altına alındığı, hâkimlerin, savcıların, askerin, polisin yaptıkları görevlerden dolayı tutuklandığı, suçlandığı, kargaşanın gittikçe arttığı bir dönem yaşıyoruz.
Sert rejimler hiçbir zaman iyi olmaz. Halk ezilir. Haklı ve haksız ayırt edilmeden birçok yanlışlıklar yapılır. Bunlara sebebiyet vermemek gerek.
Gene de Kenan Evren’e Allah’tan rahmet dileyelim, günahları ve sevapları ile öbür tarafa gitti. Hesabını orada verir. O da bizi ilgilendirmez.
Büyük usta sanatçı Zeki Alasya’yı da kaybettik. İyi bir Tiyatro ve sinema sanatçısı idi. Metin Akpınar ile ikisi topluma çok şeyler vermişlerdi.
Zeki Alasya’nın Boğazda lokantası vardı. İki kere gittim oraya. Her gittiğimizde masamıza gelmiş ve sohbet etmiştik. Alçak gönüllü ve kibar bir insandı. Allah ona da Rahmet etsin. Mekânı cennet olsun. Günahları ve sevapları ile o da gitti işte öbür tarafa.
Herkes şunu unutmasın. Bu dünya gelip geçici. Ne kadar yaşarsan yaşa netice belli. Kenan Evren 98 yaşında gitti, Zeki Alasya 72 yaşında.
İnsanları üzmek, haklarını yemek, kendi çıkarı uğruna, ülkesine ve insanlarına zarar vermek ile ebedi kimse yaşayacağını sanmasın.
Her şeyin bir sonu vardır, bu son da çok uzak değildir.
7 Haziran seçimlerinde Türk Milleti geleceğini belirleyecektir. Bu nedenle, çok önemli olan 7 Haziran seçimlerinde iyi düşünüp ona göre karar vermek gerektiğini herkesin iyi anlaması lazım.
Zekeriya Tümer
ulusalhaber@hotmail.com

4 Mayıs 2015 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: (Kemal KILIÇDAROĞLU) BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURMAN ZOR DOSTUM ZOR

TÜMER DİYOR Kİ:
BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURMAN ZOR DOSTUM ZOR
C.H.P. Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başbakanlık koltuğuna oturacağını zannediyor!
Zor, hem de çok zor ve de imkânsız gibi gözüküyor!..
Neden böyle düşünüyorum, diyeceksiniz?
C.H.P. seçim bildirgesini açıkladı. Halkın nezdinde de oldukça kabul gördü. 
Yani CHP İktidara doğru da yürüyor.
C.H.P.’nin tüm üyeleri de çok güzel çalışıyorlar. AK Partiye bugüne kadar oy verenler bile bu seçimlerde C.H.P.ye oy vereceklerini söylemeye başladılar.
Kılıçdaroğlu’nun bilhassa emeklilere vereceği Bayramlardaki iki ikramiye sözü de çok tuttu.
C.H.P. Başkanı Kılıçdaroğlu’nun ekonomik ağırlıklı konuşmaları ilgi çekiyor.
Söyledikleri de doğru. Kaynak falan var. Hükümetler isterlerse kaynağı bulurlar. Devlet israftan vazgeçtiği takdirde, kaynak çok…
Devletin paraları çarçur edilmezse, ekonomi de düzelir, kaynak ta bulunur.
C.H.P. Bu seçimlerde bana göre % 35 i bile aşabilir. 200 ün üzerinde milletvekili çıkarabilir.
AK Parti yavaş, yavaş oy kaybediyor. Mayıs ayında daha da kaybedeceğe benziyor. Vatandaş artık palavralara inanmıyor. Açlık ve sefalet, en önemlisi de Dinimizin istismarı vatandaşı AK Partiden uzaklaştırmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın açılış konuşmaları bahanesiyle halka hitap etmesi de halkın tepkisine neden olmaktadır. AK Parti bu gidişle % 40 ın altına düşecek gibi gözüküyor. Ancak, sandıklarda istenmeyen oyunlara tevessül edilmez inşallah.
M.H.P.’nin de oyları yükseliyor. % 22 yi aşabilirler.
H.D.P. barajı aşabilir. Türkiye genelinde seçime girmeleri onlara avantaj sağladı.
Vatan Partisi de keşke aşabilse, ancak, çok zor. İnşallah aşar diyelim.
Bu durumda Başbakan olmaya Kılıçdaroğlu en yakın.
İşte burada durum değişiyor. Kılıçdaroğlu’na kim Başbakanlık görevini verecek. Halk diyeceksiniz.
Hayır, halkın verdiği görevin uygulanabilmesi kimin elinde? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde.
Başbakana hükümet kurma görevini Cumhurbaşkanı verecek.
Sizin hiç aklınız kesiyor mu Recep Tayip Erdoğan kalkacak Kılıçdaroğlu’na,” hadi hükümeti kur ve sonra da bizlerin yargılanması için uğraş,” diyecek.
Bu mümkün mü?
C.H.P. ne kadar oy alırsa alsın, bu görevi Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu’na vermeyebilir.
Cumhurbaşkanı, bugün Anayasayı tanımayabilir, ama 7 Hazirandan sonra Anayasa’ya sığınacaktır ve elindeki tüm kozları kullanmaya çalışacaktır.
AK Parti ile hiçbir parti de koalisyon hükümetine ortak olmayabilir. 
Ancak, M.H.P. ve H.D.P. dışarıdan destek verebilirler ve AK Parti azınlık hükümetini kurabilir,  en kısa zamanda da yeniden seçime gidilebilir.
Böylece C.H.P. nin önü kesilecektir. Kılıçdaroğlu da vaatlerini yerine getiremeyecektir. 
AK Parti kurduğu azınlık hükümeti ile C.H.P.nin ekonomik politikasını uygulamaya çalışarak, “Bakın C.H.P. yapamazdı ama biz yaptık” diye halkın güvenini kazanmaya çalışabilir.
Biliyorsunuz, geçenlerde Binali Yıldırım’ki Cumhurbaşkanına en yakın kişi, ne dedi,” azınlık hükümeti kurulabilir,” dedi.
Biz de bu kanıdayız. İnşallah yanılırız ve Demokrasi’yi Cumhurbaşkanımız en iyi şekilde uygular ve herkesi şaşırtır.
Seçim yaklaştıkça tehlike büyüyor.  Meydanlarda, partililer birbirlerine belki de ağza alınmayacak kelimelerle saldıracaklar. Halkı gerdikçe gerecekler. Bunlar hiç hoş değil.
Twitter ve facebook hesaplarından bilhassa devlet büyüklerine hakaret içeren sözler söylemeyin, derhal hakkınızda dava açılır ve hapse bile girebilirsiniz. Bırakın halk kendisi gerçekleri görsün.
Gerçekten çok ilginç günler yaşıyoruz. Hâkimler kendi meslektaşlarını tutukluyorlar. Polisler kendi arkadaşlarını gözaltına alıyorlar.  Paralel yapı nasıl bir yapıymış ki ortalığı toz duman haline getirdi.
Ben her zaman Adalete güvenmişimdir. 
Mutlaka Adalet tecelli edecektir.
Devlet memurları birbirlerine kinlenmemeli. Onların görevi yürürlükteki kanun ve mevzuatları uygulamaktır. Biz de 33 sene Devlette görev yaptık. Karşımıza hangi partiden ve hangi düşünceden kim gelirse gelsin mevzuat ne ise onu uyguladık. Devletin memurları halkın verdiği vergilerle maaşlarını almaktalar. Onlar devletin memurlarıdır. Görevleri, yürürlükteki kanunları ve yönetmelikleri, yani mevzuat hazretleri neyi emrediyorsa onu uygulamaktır. Halka hizmet etmek mecburiyetindedirler. Birbirlerine karşı kin ve nefret duygularından arınmak zorundadırlar. Hükümetler gelir ve gider. Siyasi iktidarların oyuncağı olmamalıdırlar. Birbirlerine karşı kin ve nefret içerisinde olup, düşmanca tavır takınırlarsa, halka hizmet edemezler ve devlete çok zarar verirler.
A Parti iktidar olduğunda B partili diye memurları kıyıma uğratırsa, B Parti iktidara geldiğinde de A partili diye memurları kıyıma uğratır. Memur memura düşman olur. Bu durum inanın çok sakıncalıdır ve devletin çökmesine sebebiyet verebilir.
Siyasilerin ellerini Devletin memurlarının üzerinden mutlaka çekmesi gerekmektedir.
Önümüzdeki aylar ve yıllar itibari ile ülkemizde istikrarı görebilmemiz mümkün değil.
Hiç hayra alametli günler yaşayabileceğimizi ben zannetmiyorum. Çok sıkıntılı günler bekliyor bizleri.
Mutlaka seçimlere kadar sağduyulu olmamız gerek. Anadolu halkı sağduyuludur. Onlar yeri geldiğinde oyları ile gereken cevabı verirler. Geçmişte bunları gördük. Bu güne kadar iktidar olan birçok partinin, bugün ki durumları meydanda…
Ne olursa olsun, bu ülkede Demokrasi uygulanmalı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletine Tüm kurum ve kuruluşları ile sahip çıkmalıyız.
Gene de her şeyden hayır bekleyelim ve Haziran seçimlerinin ülkemize hayırlara vesile olmasını dileyelim.
04.05.2015
Zekeriya TÜMER
ulusalhaber@hotmail.com

23 Nisan 2015 Perşembe

EYY TÜRK MİLLETİ GAFLET UYKUSUNDAN UYAN VE GERÇEKLERİ GÖR ARTIK; Zekeriya TÜMER

EYY TÜRK MİLLETİ GAFLET UYKUSUNDAN UYAN VE GERÇEKLERİ GÖR ARTIK
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar, bugün 23 Nisan 2015.
Neyi kutluyoruz? 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını.
Bu bayramı çocuklara kim armağan etmiştir?
Birilerinin iki ayyaş dediği kişilerden biri.
23 Nisan 1920 de T.B.M.M. si Mustafa Kemal’in önderliğinde Hacı bayram camiine gidilerek dualar eşliğinde açılmıştır.
Neden buna ihtiyaç duyulmuştur?
Osmanlı devleti Birinci Dünya Harbinde yenik sayılmış ve ülke işgal altına alınmıştır.
12 Ocak 1920’de toplanan Meclis-i Mebus an, 28 Ocak 1920 de gizli oturum yapmış ve Misak-ı Milli kararlarını almıştı. Kararın duyulması üzerine 15 Mart’ta, İstanbul’daki itilaf kuvvetleri 150 Türk aydınını yakalattı ve ertesi gün de İstanbul şehri fiilen ve resmen askeri işgale maruz kalmıştır.
18 Mart 1920 de İngilizler, meclisin etrafını makineli tüfeklerle sararak, son Osmanlı Meclis-i Mebus anı düşman süngüsü altında zorla kapattılar.
Ülke İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar tarafından adım adım işgal edilmeye başladı.
İşte, bu şartlar altında Anadolu’da milli irade tecelli etti. Kuvay-ı Milliye ruhu ayağa kalktı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ve ona inanan insanların tek vücut olmaları sayesinde İstiklal Savaşı kazanıldı. Ya yok olacaktık, ya da İstiklalimize sahip olacaktık. Bu ruh, 23 Nisan 1920 de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bütün zor şartlara rağmen açtı. Milli iradeyi bir araya topladı.
Eyy bugün T.B.M.M. sinin Milletvekilleri, Mustafa Kemal Anadolu’da ve Ankara’da olmasaydı, sizler bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde vekil olabilecek miydiniz?
Onurlu ve şerefli görevleri yapabilecek miydiniz?
Aldığınız maaşlar ve imkânlarla bugün yaşadığınız refah düzeyini yakalayabilecek miydiniz?
Türkiye Cumhuriyetinin milletvekilleri, geçmişinize sahip çıkın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin onurunu kimselere çiğnettirmeyin.
İşte, 23 Nisan 1920, Türk Milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilan ettiği tarihtir.
Atatürk, 23 Nisan 1924’te “23 Nisan” gününün bayram olarak kutlanmasını istemiştir. 5 yıl sonra da bu bayramı Çocuklara armağan etmiştir.
Dünya’da çocuklarına bayram hediye eden ve bu bayramı bütün dünya ile paylaşan ilk ve tek ülke Türkiye’dir.
Büyük önder Atatürk’ün düşüncesinde çocuklar, milletin geleceğidir.
Ne yazıktır ki, Türk milletinin geleceği olan nesillerin bugün kafaları karıştırılmakta ve Cumhuriyetin geleceği karanlık güçlerin ellerine geçmek için çabalar harcanmaktadır.
Gönderden bayrağımız indirilmekte, ses çıkarılamamaktadır.
Bazı devlet kuruluşlarından T.C. silinmekte gene ses seda çıkmamaktadır.
Ne mutlu Türk’üm diye başlayan ve okullarda okutulan andımız kaldırılmıştır, çıt yok.
En güvendiğimiz ve Mustafa Kemalin de Türk Milletini emanet ettiği ordumuz, yıpratılmış ve zayıflatılmıştır, gene susup ses çıkaramamaktayız.
Yunan 16 adamızı işgal etmiş, bizler de tık yok.
Anayasa’dan Türk kelimesinin çıkarılması planlanmaktadır.
Anayasa’dan Türk kelimesi çıkarıldığı zaman, Türkiye Cumhuriyetinin ismi olmak üzere, nüfus kâğıtlarımızdaki T.C. pasaportlardaki T.C. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanındaki Türkiye, Başbakanlığın önündeki Türkiye ve birçok kurum ve kuruluşlardaki Türk kelimesinin yerine ne konacaktır? Türk demek Türk’üm demek suç mu olacaktır?
Askerimize Türk askeri diyemeyecek miyiz?
Türk ordusunun adı ne olacaktır.
Türk Polisinin adı ne olacaktır?
Türk Hukuk sistemindeki Türk kelimesi nereye kaldırılacaktır.
Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü v.s ne olacak, Türk ifadesinin yerine ne konacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti Türk devleti olmayacak da ne olacaktır?
23 Nisan 1920 de Türk milletinin iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin adı ne olacaktır?
Sevgili Türk anne ve babaları, Öğretmenler ve eğitmenler, çocuklarınıza Dini de, ahlakı da öğretin, ama çocuklarınıza Kuran-ı Kerim-i Pasta yapıp yedirtmeyin. Bu Müslümanlığı yeyip yok etmenin sembolüdür.
Din yok olmuyor, Türklük yok oluyor, bunu unutmayın. Hiçbir kuvvet Müslümanlığı yok edemez.
23 Nisan 1920 den beri bu ülkede Minarelerden ezan sesleri kesilmedi. Mahşere kadar da kesilmeyecektir. Okunacak ve namaz kılmak isteyenler de Camilerine gidecek namazlarını kılacaklardır.
Ama Türk milleti yok olmak tehlikesi ile karşı karşıya. İç ve dış düşmanlar Türk’ün kolunu kanadını kırmak ve sakat bırakmak peşindeler.
Bu nedenle; tarihimizin gurur dolu sayfalarının yeni nesillerce öğrenilmesi ve Türk Devletinin devamını emanet edeceğimiz yeni Cumhuriyet bekçilerinin bu bilinçle yetişmesi amacıyla 23 Nisanlar önemli birer vesile olmalıdır.
Atatürk diyor ki:
“Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”
“TARİHİMİZİ TETKİK EDİNİZ. TÜRK’ÜN ÇEKTİĞİ BÜTÜN FELAKETLER, MARUZ KALDIĞI TEHLİKELER VE MUSİBETLER HEP KENDİ ÖZ BENLİĞİNİ, MİLLİ VARLIĞINI İHMAL EDEREK NEREDEN GELDİKLERİ VE NE OLDUKLARI, HANGİ NESLE MENSUP BULUNDUKLARI BELİRSİZ BİR TAKIM KİMSELERİ KENDİLERİNE REİS TANIYARAK ONLARIN ŞUURSUZ BİR VASITASI OLMAK MEVKİİNE DÜŞMÜŞ OLMASINDANDIR.” (Kılıç Ali, Atatürk’ün hususiyetleri, s.543)
Lütfen bu sözdeki derin manayı anlamaya çalışın.
Tüm ülkemizde ve dünyada yaşayan Çocukların 23 Nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı kutlu olsun.
İyi ki varmışsın Mustafa Kemal Atatürk.
Zekeriya TÜMER
(ulusalhaber@hotmail.com)

16 Nisan 2015 Perşembe

TÜMER DİYOR Kİ!... AHLÂKLI MISINIZ, YOKSA AHLÂKSIZ MI?..

TÜMER DİYOR Kİ!...
AHLÂKLI MISINIZ, YOKSA AHLÂKSIZ MI?..
Toplumun değer yargılarına göre kişilerin davranışları değerlendirilerek o kişiye ya çok ahlaklı denir, ya da, amma da ahlaksız insan denir.
Bizdeki namus ve ahlak anlayışı daha çok kadının iki bacağı arasındadır. 
Kadına sarkıntılık yapan erkek ahlaksızdır. Bazı dindar geçinen kesimlerce de Kadın, açık, giyinirse, mini etek giyerse, sosyal ve medeni bir insan olarak erkek arkadaşı varsa, toplum içerisinde bir yer edinmişse, o kadın hakkında da pek ahlaklı diye düşünülemez.
Sosyal ve medeni görüş içerisinde olanlar ile olamayanların değer yargıları kendine göre değişir.
Beşeri ilişkiler her toplumda değişik şekillerde değerlendirilir.
Amerikan toplumunun, Japon insanının, Avrupalı veya Uzakdoğulu insanların ahlak anlayışları farklıdır.
Bizim toplumumuzun ahlaki değerleri de eskiye göre çok değişiklik arz etmektedir.
Hırsızlık yapan, yalan söyleyen, çalan, çırpan, karşısındakinin hakkını hukukunu çiğneyen, topluma zarar veren kişilere pek ahlaksız diyen çıkmaz.
En önemlisi de,  kendi çıkarı uğruna devletine ve milletine zarar veren, rüşvet yiyen, gayrimeşru kazanç peşinde koşanlara hiç ahlaksız denmez.
İslamiyet’in en önemli kurallarından biri ahlaklı yaşamaktır. Bu kuralı ihlal eden ve Peygamberimizin ahlakını öven ve onun gibi yaşamayıp tam tersini yapan, dini suiistimal ederek, Dini kendi çıkarı için kullananlara da ahlaksız denmez.
 Bürokrasi de devlet memuru olan idareciler, denetim elemanları ve müfettişlerin yaptıkları yanlış uygulamalara hiç ahlaksızlık denmez. Bu kişilerden bazıları, üstlerine yaranabilmek için her türlü sahtekârlığı, yalancılığı, mubah sayarak, haksız yere ellerine geçirdikleri kişilerin haklarını çiğneyerek, kişilerin ekmekleri ve gelecekleri ile oynarlar. Karşısındaki insana zarar vermek hoşlarına gider ve yalakalık yaparak kendi geleceklerinin daha iyi olmasını sağlamaya çalışırlar. Bu kişiler bir de ahlaktan, faziletten ve doğruluktan bahsederler.
Demek ki Ahlak; toplum içinde kişilerin benimsedikleri ve uymak zorunda bulundukları kurallar zinciridir. 
Bu kuralları kendisine göre koyar ve ahlaksız denecek uygulamayı kendine göre ahlaklı uygulamaya çevirir ve vicdanını rahatlatmaya çalışır.
Toplumlar böylece ahlaki değerleri kendisine göre değiştirir.
Bazı toplumlarda ahlaklı davranışlar, diğer toplumlarda ahlaksız davranış şeklinde de algılanabilirler.
Örneğin: İlkel kabilelerde kızların memeleri dışarıda toplum içersinde gezmelerine kimse bir şey demezken, hadi Türkiye’de gezebilsin.
 Mümkün değildir ve çok ahlaksız bir durumdur.
Bu ahlaksızdır da, rüşvet yemek, hırsızlık yapmak, devlet malını çarçur etmek, yetimin, yoksulun hakkını yemek, ahlaksızlık değildir!
Her ülkenin ve her toplumun Ahlak anlayışlarında farklılıkları böylece görürüz.
O halde, Ahlak bir fikir değildir; yaşanan duygu, hareket halinde olan düşünce, hayat olan fazilettir.
Devirlere ve insanlara göre de içeriğinde değişmeler olur.
Gerçekte ahlak, insanların mükemmel ve güzel olana yönelişidir.
Kötüden iyiye gidişin planıdır.
Kötü nedir? 
İyi nedir? 
Bunu da toplumu yönetenlerin çok iyi açıklamasında yarar vardır. Çünkü yönetilenler, yöneticilerin hareketlerini örnek alırlar.
Gerçekte ise ahlak, aslında disiplin ve nizamdır.
Ahlakın temel prensiplerinden birisi toplumda insana en uygun hareketi temin etmektir.
Bu sosyal uygunluk hangi davranışla sağlanıyorsa o hareket ahlakın sınırlarına girecek, hangi davranış zarar veriyorsa o fiil de ahlaka aykırı kabul edilecektir.
Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V.) “Ben ahlakı tamamlamak için gönderildim,” buyuruyorlar.
İslâm, sosyal hayatın devamı için gerekli her nevi dayanışmayı ahlakın sınırlarına sokmuş ve insana, sosyal bir varlık olduğunu idrak ettirmiştir.
(Bugün bunları anlayabiliyor muyuz? Peygamberin yolunda gidebiliyor muyuz?)
Bir gün Hz. Ali (K.V.) peygambere davranışlarında hâkim olan ana prensiplerin ne olduğunu sormuşlardı. Resulullah (S.A.) şöyle buyururlar. “Bilgi sermayemdir, akıl dinimin esasıdır, arzu binek atımdır. Allah, zikir arkadaşımdır, mahremiyet hazinemdir, havf (korku) refikimdir, ilim silahımdır, sabır libasımdır, kanaat ganimetimdir, tevazu medarı iftiharımdır, zevkten feragat mesleğimdir, vuzuh (açıklık) gıdamdır, doğruluk şefiimdir, mücadele itiyadımdır ve kalbimin nuru namazdır. “ demiştir.
Oscar Wilde “Dünyanın ahlaksız diye adlandırdığı kitaplar dünyaya kendi utancını gösterenlerdir.” Demiş.
Henry David Thoreau ise “Aşırı ahlaklı olmayın. Yaşam boyunca kendinizi aldatmak zorunda kalabilirsiniz. Ahlaktan yukarısını hedefleyin. Sadece iyi olmayın, iyi bir şeyler yapın.” Demiş.
“Ahlak konusunda inandığım ilke şudur; bir şeyi yaptıktan sonra kendini iyi hissediyorsan o ahlaklıdır; eğer kendini kötü hissediyorsan o gayri ahlakidir. “(Ernest Hemingway)
Mustafa Kemal Atatürk; “Türklerin aşağı yukarı hep ahlakları birbirine benzer. Bu yüksek ahlak hiçbir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın millet oluşmasında yeri çok büyüktür, önemlidir.”
1930 Afetinan M.B. ve M.K.Atatürk'ün El Yazıları s. 358
“Milli ahlâkımız uygar esaslarla ve özgür fikirlerle beslenmeli ve sağlamlaştırılmalıdır. Bu çok önemlidir; özellikle dikkatinizi çekerim. Korkutma esasına dayanan ahlâk bir erdem olmadıktan başka güvene de lâyık değildir.”
1924 (M.E.İ.S.D. 1 s. 19
(Mustafa Kemal Atatürk Türk Milletinin ahlaki değerlerinin yüksek olduğundan bahsetmiştir. Bugün bu Türk milleti nerede? Kaldı mı? İçimizde Türklüğü yok etmeye çalışan kişiler varken erdemli ve yüksek ahlaklı kişileri nerede, nasıl bulacağız.)
İyiliği gizlemek, kötülüğü gizlemekten daha üstündür. (Ebu Bekir Ferra)
Özü doğru olanın, sözü de doğru olur. (Hz. Ali (r.a)
“Sözü yanlış olan, yalan söyleyen, hile yapan o kadar çok kişi var ki, bunların özü de sözü de doğru değil.”
Güzel ahlak; bağışlayıcılık, sabır ve tahammüldür. (Hasan-ı Basri)
Kıyamet günü nereye gitmek istiyorsanız, hazırlığınızı ona göre yapınız. (Ömer bin Abdülazîz) (Radıyallahi anh)
İşte, en önemli sözlerden birisi budur. Netice de içinde bulunduğumuz ve insanca yaşayamadığımız Dünya’da misafir olduğumuzu unutuyoruz ve kıyamet günü nereye gitmemiz gerektiğini düşünemiyoruz. Hazırlıklar bu dünya için yapılıyor, öbür taraf düşünülmüyor. Hâlbuki buradaki ömrümüz çok kısa,  öbür taraftaki ömür ise sonsuz.
Gelelim bugüne.
Milletvekili seçimlerine çok az bir zaman kaldı.
Meydanlarda Siyasi Parti liderleri birbirlerini rencide edecek sözler sarf edecekler. Hakaretler, aşağılamalar, küçük düşürücü sözler söylendiğinde ahlaki değer yargıları değişime uğramaz mı?
Birde ortaya cemaat olayı çıktı. Hükümet ile cemaat arasında birbirlerine saldırmalar da devam edecektir. 
Kırıcı ve kaba sözler söylenirse bu ahlaki değerlere ters olmaz mı?
Şimdi sizlere soruyorum, bu davranışlar ahlak kurallarına uygun mu, değil mi?
Toplumun değer yargılarında ve ahlaki düşüncelerinde değişmeler söz konusu olabilir mi?
Hiç merak etmeyin olacaktır.
Türkiye'de ahlaki değerler o kadar çok değişti ki, ne Allah'ın Kitabındaki ahlak anlayışı, ne de Peygamberimizin ahlak anlayışına uyan kaldı.
Demek ki, ahlak, zamanla toplumun değer yargıları değiştikçe değişimlere uğrayabiliyor.
Allah bizleri Ahlaksız toplum olmaktan korusun.
Aminnn.
Zekeriya Tümer
e.Mail: ulusalhaber@hotmail.com

8 Nisan 2015 Çarşamba

TÜMER DİYOR Kİ!.. Parlamenter aday listeleri yüksek seçim kuruluna verildi!.. "MÜCADELE BAŞLIYOR"

TÜMER DİYOR Kİ!..
MÜCADELE BAŞLIYOR
7 Nisan 2015 Seçime girecek partiler aday listelerini Yüksek Seçim Kuruluna verdiler.
Listeye girenler memnun, açıkta kalanlar ve seçilemeyecek sırada olanlar kırgın.
Hâlihazırda Milletvekili olanlar, gene seçilecek sırada iseler, onlar çok daha memnunlardır.
Ballı kaymak Milletvekili maaşlarını alacaklar, parmak kaldırıp indirecekler.
Emekli olanlar Mecliste olamayacaklar, parmak kaldırıp indiremeyecekler ama fark etmez, onlarda ekonomik sıkıntı yaşamayacaklar.
7 Haziran seçimleri gerçekten Türkiye için bir dönüm noktası.
12 yıllık AKP İktidarı, Türkiye’nin temel taşlarını yerinden oynattı. Bu gerçeği görememek mümkün değil.
İlk önce TC. ler kalktı. Sonra okullarda okutulan Türküm Doğruyum andı kaldırıldı. PKK ile masaya oturuldu.
Öcalan hazretleri krallar hayatı yaşamaya başladı ve sayın sıfatını aldı.
Osmanlıya dönebilme çabaları hızla devam ediyor.
Türk Milletinin en çok güvendiği asker kışlasına çekildi ve sindirildi.
Polis ve MİT İçerisinde parçalanmalar oldu.
Adalet ve hukuk çiğnendi.
Anayasa tanınmaz hale geldi.
Arsalar ve devletin birçok kurumları yabancılara satıldı.
Mustafa Kemal Atatürk dâhil milli mücadele kahramanlarına saldırılar arttı.
Din elden gidiyor diyerek, halkın manevi duyguları ile oynandı.
Tarikatlar, şeyhler, müritler çoğaldı.
Bayrağımız gönderden indirildi, milli ve manevi değerlerimiz ayaklar altına alındı.
İç ve dış borç arttı.
Enflasyon durmuyor yükseliyor. Dolar devamlı artıyor. Paramızın değeri azalıyor.
Demokratik haklar kısıtlandı.
İşsizlik durmadan artıyor. Geçim şartları zorlaşıyor.
Komşularımızla kavgalıyız.
Yeni Türkiye hareketi, Türkiye’nin kalkınması hareketi değil, rejimin ortadan kaldırılması olayına dönüştü.
Yani kısaca, ülkenin sorunları çoğaldı, azalmadı.
Şimdi mücadele başlıyor.
Muhalefet partileri İktidara yüklenecek, İktidar elindeki imkânları kaybetmemek için her yola başvuracak.
Sokaklar kaynayacak, halkın beyni sulanacak.
Ticari hayat duracak, ekonomi çökecek.
Her şey 7 Hazirana endekslenecek. “Hele seçimler bir bitsin, sonra bakarız” denecek.
Temennimiz, kavgasız, yalansız, dolansız, sandıklardan oy çalınmadan dürüst, adil bir seçim yapılması.
Türk Milleti bu seçimlerle geleceğini belirleyecek.
Devletten ufak tefek yardım alanların da gerçekleri görerek oylarını vermeleri çok önemlidir.
Yüzeysel kalkınma işe yaramaz. İşsizliği önleyici yatırımlar önemlidir.
Bunları dikkate alarak oylar kullanılmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devam etmesini isteyenler oylarını ona göre versinler.
Seçime girecek bütün siyasi partilere başarılar diler, kim hak etti ise onun iktidara gelmesini arzu ederiz. (08.04.2015-Zekeriya TÜMER)

6 Nisan 2015 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ: SUS, SUS, SUS KİMSELER DUYMASIN, GÖRMESİN, OKUMASIN!...

TÜMER DİYOR Kİ:
SUS, SUS, SUS KİMSELER DUYMASIN!..
Sevgili okurlar, AK Parti hükümeti nasıl düşünüyor, hayal ettim ve yazdım.
Bu düşünceler benim tamamen hayal unsurum, eksiği vardır, fazlası yoktur eminim.
Doğru mu yanlış mı siz karar verin.
“Konuşma, görme, duyma ve yazma.”
Neden sen haber veriyorsun? 
Halkın konularla ilgili haberi olsa ne olur, olmasa ne olur.
Ülkenin hemen hemen her yerinde elektrikler kesilmiş, sana ne!
Teröristler Türkiye Cumhuriyetinin savcısının kafasına tabanca dayamışlar, sana ne!
Mutlaka halkın bunu bilmesi mi gerek?
Toplumu neden geriyorsunuz?
Neden her şeyi kötüye yorumluyorsunuz?
Neden muhalefet partilerinin ellerine koz verip, Hükümeti eleştirmelerine fırsat veriyorsunuz?
Sus kardeşim sus. 
Yazma.
Bak seçimler yaklaşıyor, zaten birçok sıkıntımız var. Bir de sizlerle mi uğraşacağız.
Bakın, sizler ne kadar muhalefet ederseniz edin, biz İç Güvenlik yasasını Meclisten geçirdik.
MİT Yasası da çıktı.
Devletin içine yuvalanmış paralelcileri de temizledik. 
Daha da temizleyeceğiz.
Haziran da 400 milletvekilini de çıkaralım, siz de görün. Anayasayı da değiştireceğiz, Başkanlık sistemini de getireceğiz.
Kardeşim Halk bizleri seviyor. 
Ne yaparsak yapalım oylar bizlere gelecek.
Siz istediğiniz kadar, ayakkabı kutularından bahsedin, 17-25 Aralık deyin, paralel yapı bizlere tuzak kursun, umurumuzda değil.
Güç bizde, devlet bizim tekelimizde. İstersek asarız, istersek keseriz, istersek satarız, size ne?
Yazmayın, eleştirmeyin ve bizi kızdırmayın.
Kaç gündür, kendi kendinize elektrik kesintisinin sebeplerini araştırıp duruyorsunuz.
Savcı nasıl öldürüldü, vücudundan kaç kurşun çıktı, doktor nasıl rapor verdi, rapor doğru mu yanlış mı, araştırıp duruyorsunuz?
Size ne kardeşim. 
Biz devletiz, araştırmak, sormak bizim görevimiz.
İşsizlik artmış, ekonomi çökmüş, dış borç artmış, yatırım yok, üretim yok, tüketim çokmuş, dolar yükseliyormuş, sana ne kardeşim.
Sen üç çocuk yap, bak sana ilk çocukta 300, ikinci de 400, üçüncü de 600 lira verecem, yeni evlenenlere altın takacam, daha ne istiyorsun.
Emekliler, C.H.P nin 2 maaş ikramiyesine kanmayın, bütçe de para yok veremez, ben 100 lira zam yapıyorum, belanı mı arıyorsun, ver oyunu bize.
Fakir halka ekmek, aş ve para veriyorum, daha ne istiyorlar ki!
Kötü mü oldu AK Saray. Işıl ışıl yanıyor, misafirlerimizi orada ağırlıyoruz, devletin parası çok, Cumhurbaşkanına istediği kadar harcama yapsın diye
Örtülü Ödeneği de çıkardık, kötü mü oldu. 
Helal olsun Cumhurbaşkanımıza istediği gibi harcasın devletin parasını, size ne!
Bak, içeri aldığımız komutanları da salıverdik, beraat da ettiler. Biz hukuk devletiyiz. Geç te olsa adalet yerini buldu, kötü mü oldu.
Biz Öcalan’la da görüşürüz, başka terör grubuyla da. Önemli olan analar ağlamasın.
Komşularımızın iç işlerine de karışırız dış işlerine de, onlara akıl vermek bizim işimiz.
Melih Gökçek “Bülent Arınç vatan hainidir” demiş, Bülent Arınç’ta “Melih Gökçek Ankara’yı parsel parsel sattı” demiş. Size ne!
AK Parti kendi içinde çözülüyormuş, Cumhurbaşkanı ile Başbakan Milletvekillerinde anlaşamıyorlarmış, size ne. 
Neden yazıyorsun, neden inceliyorsun, neden dedikodu yapıyorsun. Sus, konuşma, araştırma, yazma.
Yunan 16 adayı işgal etmiş, İran Amerika ile yakınlaşmış, Yemen de Mezhep savaşı başlamış, ülkenin çok şeyleri satılmış, size ne kardeşim.
Yalova Valisi Selim Cebiroğlu Termal Fen Lisesindeki öğretmeni kıyafetini beğenmediği için öğrencilerin önünde azarlamış. Sınıftan kovmuş. Öğretmen Halil Serkan Öz çok üzülmüş ve kendisi için düzenlenen saygı yürüyüşünde dayanamamış ve kalp krizi geçirerek ölmüş. Ölebilir. O Koskoca Yalova Valisi. Kimin Valisi. Benim Valim diye kim söylemişti. Devletin en üst yöneticisinin Valisi. Döver de söver de kendisinden yana ise severde. Vicdanı sızlıyor mu sızlamıyor mu Valinin, sana ne, neden sorguluyorsun. Sızlar veya sızlamaz. Soramazsın, eleştiremezsin.
Üniversitelerde rektör seçimleri neden yapılır ki, boş yere seçim yapıyorlar. Sen istediğin kadar fazla oy al.
Birinci ol. Hiç önemli değil. Cumhurbaşkanımız kendi istediği kişiyi rektör olarak atar. Üniversiteler boş yere seçim falan yapmayın, boşuna heyecanlanıyorsunuz. Sonunda da üzülüyorsunuz.
7 Haziran’da Milletvekili seçimi yapılacak. C.H.P. istediği kadar çaba harcasın. Farz edelim ki seçimden 1.ci parti çıkacak. Hiç önemli değil. Nasıl Üniversitelerdeki seçimlerde 1.ci olanlar rektör atanmıyorsa, C.H.P. 1.ci partide olsa, Başbakanlık görevini T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kemal Kılıçdaroğluna vermeyebilir. Bu hakkı mı hakkı.
Yani Seçimin selameti ve AK Partinin oy kaybetmemesi için, eleştirme yok, yanlışları yazmak yok. Hırsızlığı, yolsuzluğu, rüşveti, haksızlığı, hukuksuzluğu,  falan yazmak yok.
Ne mi yazın, güzel hikâyeler anlatın, yaptığımız yolları, metroları anlatın. Arsalar üzerine konan gökdelenleri, alış veriş yerlerini anlatın. Turistik tesislerimizi anlatın.
Bizleri övün, yermeyin, bizler de sizleri sıkıntıya sokmayalım. Devlet biziz, güç bizde, istersem seni cenazeye alırım, istersem almam. İstediğimi uçağıma bindirir götürürüm,
İstemediğimi götürmem. 
Aklınızı başınıza alın. Demokrasinin kılıcı benim elimde. Unutmayın.
Yoksa ya gazetenizi kapatırım, ya da içeri atarım.
Şunu iyi bilin ki, biz ne yaparsak yapalım, halk bizi seviyor, Allah dediğimiz zaman peşimizden geliyor.
Zihin fukara olunca, fikir ukala olur, derlermiş.
Hiç merak etmeyin, Zihinsel fukaralık yaşayan halkımız bizi 12 yıldır iktidar yaptı, gene yapacaktır.
7 Haziran yaklaştı, sizler birleşmedikten sonra bizi iktidardan indiremezsiniz.
Sonuç mu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Laik, Demokratik bir hukuk devletidir.
Biz yasalara saygılıyız, basın hürdür. Sandığa da saygımız vardır.
Bakın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Slovenya-Slovakya-Romanya gezisinin dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtlarken ne demiş:
“Ürkmeyelim, korkmayalım. Siz gazetecilere de çok tehditler gelebilir. Geliyordur da… Biz yıllar yılı ne tehditler aldık. Son tehditleri hep sizlerle de paylaştık. Ama biz de görevimizi yapacağız. İnönü’nün lafını unutmayın, “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadığı müddetçe başarıyı yakalayamayız”… 
(bu sözü ile kimleri kastettiğini ben anlayamadım, siz anladınız mı?)
Sevgili okurlar, ne diyorsunuz, bunlar doğru olabilir mi?