26 Mayıs 2019 Pazar

DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYENLER Mİ, YOKSA YİYENLER Mİ DOMUZ ?


TÜMER DİYOR Kİ:

DEVLETİN MALI DENİZ,
YEMEYEN DOMUZ !

(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Slovenya ziyaretinde çok önemli açıklamalarda bulundu. Kamu kurumlarında genelde mantığın hep "devletin malı deniz, yemeyen domuz" olduğunu ifade etti.)


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Slovenya'da.
Yıl 2015, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Slovenya İş Forumunda şöyle bir söz söylemişti: “AÇIK BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM. KAMU KURUMLARININ MANTIĞI HEP ŞUDUR. DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN DOMUZ… DEVLETİN MALINI KİMSE AYNI HASSASİYETLE ELE ALMIYOR.

Sevgili okurlar, Osmanlı’dan gelen kalıtım suretiyle, devletin malını deniz görerek, kendisinin veya yakınlarının çıkarı düşünülerek, devletin kaynaklarının nasıl israf edildiğini, bu sayede kimlerin zenginleştiğini bizim söylememize gerek yok. Artık, konular Basına intikal ediyor ve devletin mallarının nasıl çarçur edildiğini herkes öğreniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan bile, devletin malını kimse aynı hassasiyetle ele almıyor, diyor. Yani Özel Sektörlerde bu hassasiyet var, devletin içerinde yok diyor.
Peki, bu söze karşılık hangi tedbirler alındı bugüne kadar? 
Bizler de onu çok merak ediyoruz doğrusu!

Neden devletin malı deniz, yemeyen domuz denmiştir. Burada eğer devletin elindeki imkanları kendi lehine kullanmaz isen, senin domuzdan farkın yok deniyor. Kullanırsan domuz olmaktan kurtulacaksın. Bu sözü böyle algılayan Devlet görevlileri Domuz olmaktan kurtulmak için Devletin mallarını hiç mi ediyorlar acaba!
Tamam, da neden bu ata sözünde Domuza benzetme söz konusu olmuştur?
Domuz cam dışında leş ve kendi pislikleri dahil her şeyi yiyebilen pis bir hayvandır. 20 sene yaşarsa da 400 yavru dünyaya getirebilir.

Ayrıca Domuz dişisini kıskanmayan ve birden fazla eşe sahip olan bir hayvandır. Domuz eti ile beslenen insanlarda kıskançlık hissinin zayıfladığı ve cinsel sorunların arttığı gözlenmiştir.
Domuz eti ile geçen trişinoz hastalığının ise bugün bile tedavisi yoktur. İnsanlara en çok zarar veren ve hastalık bulaştıran etin domuz eti olduğu da söylenmektedir.
Müslümanlıkta ise domuz eti yemek Allah tarafından yasaklanmıştır ve Kuran'ın dört ayetinde şöyle belirtilmiştir: “Açlıktan ölmek gibi yaşamsal bir zorunluluk olmadıkça, kurallarına uygun kesilmeden ve kan akıtılmadan ölmüş veya öldürülmüş, Allah'ın adı anılmadan kesilmiş hayvan etleri ile birlikte DOMUZ eti yemek haramdır”. İslam dinine göre yasaklanmıştır.
Bu Ata sözünü yanlış anlayıp, ben domuz olmaktansa, devletin malını yiyeyim diyen Devletin içerisinde görev alanlar uyarılıyor aslında.
Devlete hıyanetlik etmeyi ve devletin içini boşaltmayı alışkanlık haline getirenlere göre devletin bitmez tükenmez mal varlığı vardır. Ye yiyebildiğin kadar bitmez, tükenmez, zihniyetinin yanlış olduğunu anlamak istemeyen çıkarcılar domuza benzerler herhalde!
Devletin elindeki kaynakları israf eder, devletin parası ile lüks bir yaşam sürmeye çalışırsan, mutlaka bir gün gelir bunun vebali ve günahı altında ezilirsin. Bunu da kimsenin unutmaması gerek.
Devletin malı tükenmez ama devletin gelirleri eşit surette pay edilmez ve halka yansımaz ise, halk fakirleşir ve perişanları yaşar. Netice de Devlet  iflas edebilir. Bunu bilen dış güçler de senin Devletini ele geçirip, bağımsızlığını elinden alabilirler.
Yolsuzlukların temelinde, siyasilerin ve devleti yönetenlerin devleti bilerek istismar etmeleri yatıyor.
Toplumların refahı, devletlerin güçlü olmasına bağlıdır. Ekonomik olarak güçlü olamaz isen, devletin malı diyerek israfı arttırır ve Devlete gelen gelirleri çarçur edersen, neticede ekonomik olarak dar boğaza düşer, borç almaya kalkarsın, ya da devletin en kıymetli fabrikalarını, arazilerini yabancılara satarsın.
Bu ise çözüm yolu değildir. Osmanlı'nın çöküşü de dış güçlere borçlanması neticesinde olmuştur.
Komşudan borç aldığında, ödeyemez isen, ne olur? Komşun gelir senin kapına dayanır.
Dünya’da kaç devlette böyle bir atasözü vardır. Bu ata sözünü yanlış anlayan Devlet mensupları, yandaşlarına ihaleler de peşkeş çekerler ise, onlara hak etmedikleri rantları sağlarlar ise, usulsüzlükler, adam kayırmalar, torpille yeteneksiz kişileri iş sahibi yaparlarsa, rüşvetler alınır, yabancılara her türlü devlet malı satılır ise, herhalde bunu yapanlar DOMUZA benzetilir. Yapmayanlar benzetilemez., Vatanını, milletini koruyan kahraman Devlet Memuru olur.
Devletine hıyanet edilmemelidir. Ülkesini soyan soysuzlara karşı tedbirler alınmalıdır. Domuzlara meydan  bırakılmamalıdır.
İslam ülkesi olan ve Müslümanım diye geçinenlerin Devletin idaresinde daha da dikkat etmeleri gerekmez mi?
SON SÖZ:
DEVLETİN MALI DENİZ DE DEĞİL, YEMEYENLER DOMUZ DA DEĞİLDİR. BENCE DEVLETİN MALINI ÇARÇUR EDİP, İSRAF EDENLER VE ÇIKARINA KULLANANLAR, MENFAAT TEMİN EDENLERİN DOMUZDAN FARKI YOKTUR. 
HER SABAHIN AKŞAMI, HER AKŞAMIN BİR SABAHI OLDUĞU GİBİ, HER CANLININ DA YAŞAMININ BİR SONU VARDIR. BU DÜNYADA HİÇBİR ŞEY BAKİ DEĞİLDİR. 
NETİCEDE HERKESİN BİR SONU VARDIR. 
DEVLETİNE, MİLLETİNE ZARAR VERENLER ELBET BİR GÜN GELİR BEDELİNİ ÖDERLER.
TEMENNİMİZ  HER ŞEYİN GÜZEL OLMASI.
26.05.2019

Zekeriya Tümer
Ulusalhaber881@gmail.com.

19 Mayıs 2019 Pazar

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.



 TÜMER DİYOR Kİ:

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ
YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.

Sevgili okurlar, son 16 senedir, neler yaşadığımız ve hangi sözleri duyduğumuzu tekrarlamama gerek yok.
19 Mayıs 2019.
Atatürk’ün Samsuna çıktığı günün 100.cü yılı.
Bugünün mana ve önemini idrak edenler, Devlet erkanı da dahil Samsun’da buluştular.
Ne güzel değil mi?
Keşke devamı da gelebilse!
Birinci Dünya Harbinin bitişinden itibaren, Osmanlı’nın parçalanmasını ve yok edilmesini isteyen Emperyalist güçler son Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar.
Mondros ve Sevr anlaşmaları hayata geçirilmeye başladı.
İstanbul dâhil ülkenin birçok il ve ilçeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmeye başladı.
Yunan Askerleri İzmir'de
Osmanlı tabası olan halk ümmetti.
Emperyalist güçler amaçlarına erecekleri sevincini yaşamakta idiler.
Padişahım çok yaşa diyen bir milletten kahramanlık beklenemezdi.
Askerin silahları alınmış, halk yorgun, bitkin, çaresiz.
Padişah dâhil, Hükümet edenlerin çoğunluğu, Amerikan Mandası, İngiliz Sömürgesi olmaya niyetli.
Vatanını düşünmeyen, kendisini düşünen hainler ortalarda gezinmekte.
Tüm Dünyanın ve Osmanlının son padişahı ve vezirleri dâhil, birçok vatan hainlerinin tahmin edemeyecekleri Türkoğlu Türk Mustafa Kemal’i unutmuşlardı.
İçinde yıllardır bir ateş yanıyordu Mustafa Kemal’in.
Çünkü o daha çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın çöküşünü hissetmiş, “bu vatanı ben kurtara cam” diye düşünmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal’de Allah tarafından verilen ön görüş ve sezgi gücü vardı.
Osmanlı batıyor ve parçalanıp yok olacaktı. İstanbul’da durmanın âlemi yoktu.
Padişah’tan aldığı 9.Ordu Müfettişliği görevini alarak 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.
Samsun’dan ülkenin üzerini kaplayan kara bulutlar, doğan güneşle birlikte dağılacak, yok olacaklardı.
Ümmet olan bir halk yığını, Millet olmak için harekete geçti. Önderleri Mustafa Kemal onlara güven verdi.
Bitmiş, tükenmiş dedikleri Anadolu insanları, kadını, kızı, genci, ihtiyarı, çocuklar bile şahlandı ve ülkeden tüm düşmanları kovdular. İzmir’den Yunanlılar denize döküldüler.
Tüm Dünya şaşırmış, doğan güneşin parlaklığı altında gözleri kamaşmış, kulakları sağır olmuştu.
Osmanlı bitmiş, yerine 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni bir devler kurulmuştu.
1923 de ülke fakirdi. Okuma oranı çok düşük, kaliteli eleman sayısı yok denecek kadar azdı.
Anadolu’nun her yerinde değişik hastalıklar baş göstermiş, ilaç yok. Doktor yok, hemşire yoktu. Ebe sayısı çok azdı. Her doğan iki çocuktan biri ölüyordu.
Osmanlı’nın borcu da yeni kurulan devletin boynuna yüklenmişti.
Köylü karasabanla tarlasını sürmek zorunda idi. Traktör yoktu. Öküzü olmayanlar da tarlasını süremiyorlardı.
Üretim yok, halk Millet olmuştu ama fakir ve yoksuldu.
Ancak, Devletin başında bir dahi yönetici vardı.
Nasıl ki, yok olmakta olan bir ülkeyi kurtarmışsa, fakir ve yoksul olan bu milleti de müreffeh seviyeye getirecekti.
Aldığı tedbirler ve uygulanan politikalar ve de yapılan yenilikler ile çok kısa sürede, 15 yıl gibi bir zaman içerisinde, fabrikalar çoğaldı, dış borçlar ödendi, uçak bile ihraç etmeye başladık.
Atatürk, bağımsızlığın temelinin milli ekonomi ile mümkün olacağını biliyordu.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferlerin kalıcı olmayacağını, biliyordu. (1923, İzmir, a.g.e, C. II, s.111)
Köylü milletin efendisi olmalıydı. Köylü desteklenmeli, üretim artmalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomisi çöken bir milletin başka devletlerin boyunduruğu altına gireceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle de Ekonomiye çok önem vermiş, 15 yılda ülkenin kalkınmasını sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek ekonomik ve gerekse milli eğitim dâhil, iç ve dış politikalarını iyi anlayabilseydik ve uygulanabilse idi, herhalde bugün, soğan, patates, et dâhil, saman ithal eder duruma düşmez idik.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor.
Cumhuriyet kolay kazanılmamış ve bugünlere de kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyete sahip olan bir ülkede olduğumuz için bunun kıymetini bilmemiz gerek.
Kurtuluş savaşında bu ülkenin temelleri sağlam atılmıştır. Bu sağlam temeller üzerinde yükselmek mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Demiştir.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere, bizlerin görevi Cumhuriyeti yaşatmak ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktır.
Bu nedenle de iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberliğimizi bozmamamız gerek.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
 “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Tek yol vardır o da Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
 Bunu kimse unutmasın.
19.05.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com


5 Mayıs 2019 Pazar

RAMAZAN GELDİ HOŞ GELDİ BAKLAVA TEPSİSİ BOŞ GELDİ!


TÜMER DİYOR Kİ:

RAMAZAN GELDİ HOŞ GELDİ
BAKLAVA TEPSİSİ BOŞ GELDİ

Sevgili okurlar, bu tekerlemeyi geceleri davul ve zurna ile Ramazan ayı boyunca mahalleliyi uyandıran kişiler söylerlerdi.
Artık, geceleri mani söyleyerek, Oruca kalkmamızı isteyen  davulcularımız yok.
Gerçi, bu sene hakikaten Baklava tepsileri boş gelir.
Bu denli yüksek fiyatta satılan baklavaları kim alabilir ki!

Evvelden Baklava, şeker ve türlü türlü tatlılar üreten endüstriyel firmaların önünde uzun kuyruklar oluşurdu.
Hadi şimdi bulabilirseniz bulun o uzun kuyrukları.
Ramazan ayına,  bereket ve bolluk ayı derler.
Soğanın ve patatesin, etin, hele ki sivri biber ile domatesin bu denli pahalı olması durumunda, fakirin sofrası nasıl bollaşacak?
Zenginler, Ramazan ayı boşunca mükemmel sofralarda oruçlarını açarlar, (Ben oruçlu olduklarına da pek inanmıyorum ya) sofralarda bir kuş sütü eksiktir. Her türlü yiyecek ve içecek vardır.
BU SOFRADA BİR KUŞ SÜTÜ EKSİK.
YAZIK.
Ziyafetler Ramazan ayı boyunca verilir. Amaç sevap kazanmak mı, yoksa gösteriş mi, bunu anlamak ta mümkün değildir!
Halbuki lüks otellerde ve lüks lokantalarda bu ziyafetler verilene kadar fakir, fukaranın sofralarına bir dirhem et girmesi için onlara yardım edilse kötü mü olur?
İmamı Sadık (a.s.) diyor ki: Allah, orucu zengin ile fakir eşit olsunlar diye farz kıldı.
Nasıl olacak?
Buradaki sözün manası aslında çok derindir.
Yani herkes gün boyu oruç tutarak, aç kalırsa,  zenginler açlığın ne demek olduğunu anlar, fakir zaten aç olduğundan, fakirin aç kaldığında, neler yaşadığını hisseder ve belki fakire yardım eder diye düşünülerek söylenmiş bir söz olabilir.
Afrika'da, Filistin'de, Afganistan’da ve dünyanın birçok ülkesinde ve de ülkemizde o kadar aç ve sefil insanlar var ki, zaten onlar yıl boyu oruç tutmaktalar.
Sebze kuyruğunu unutmayalım
Orucun asıl amacı, insanların israftan kaçınarak tasarrufa yönlendirmesidir.
Eğer her aile bir ay boyunca israfını önler ise o ailenin bütçesinde artış olur. Bunu ülke geneline yaydığımızda, ülke de olağanüstü bir bolluk olur.
Bir ay boyunca az yiyeceksin, az tüketeceksin,  çatlayana kadar yemeyeceksin, pahalı yiyeceklere para harcamayacaksın.
Bunları yapın. Yapabilirseniz, bir ay sonra  aile bütçesinde biraz da olsa rahatlama görebilirsiniz.
Ülke de ise bir ay boyunca az tüketim olacağından, soğan’da, patateste, ette bollaşacak.
Belki de bundan sonra ithalata lüzum kalmayacak.
Ne dersiniz, olabilir mi?

Asıl yapmamız gerek israftan kaçınmak, nefsimize yenilmemektir.
Oruç tutun ki sıhhatli (sağlıklı) olasınız. Resulullah (s.a.v)
Oruç bağışıklık sistemini yeniliyor, zararlı hücreleri yok ediyor, kalbi dinlendiriyor. İslam dininin en önemli ibadetlerinden olan orucun sağlığa faydalarını Japon bir bilim adamı ispatladı. Orucun insan sağlığına iyi geldiğini ortaya koyan çalışmasıyla Japon Biyolog 2016 Nobel Tıp Ödülü'ne layık görüldü…
Oruç ruhu arındırırır, insanı kötülüklerden alıkoyar. İnsan psikolojisine faydaları da saymakla bitmeyen orucun vücut sağlığına da birçok olumlu etkisi var. Japon biyolog Yoshinori Ohsumi’nin bir çalışması, oruç tutanların vücudundaki sağlıklı hücrelerin zararlı hücreleri yok ettiğini de ortaya koydu.
Japon bilim adamı şimdi bulmuş.
Peygamberimiz 1450 sene evvel Oruç’un sağlık yönünden faydalı olduğunu söylemiş.

Oruç sabrın yarısıdır. Resulullah ( s.a.v.)
Ey gençler, sizden kimin gücü yeterse evlensin; çünkü bu, gözün haramdan sakınmasını ve iffetin korunmasını sağlar. Kimin evlenmeye gücü yetmezse; oruç tutsun; çünkü oruç, cinsel arzuları kontrol etmede çok faydalıdır. Resulullah (s.a.v)
Peygamberimiz azgın, seks düşkünü, sapık, ahlaksız ve namussuz insanları yola getirmek için bu sözü söylemiş.
Gençler evlenin, kadına, kıza, çocuklara, sarkıntılık etmeyin, diye tembihlemiş.
Evlenemiyorsanız da oruç tut, nefsine hakim ol, sapıklıktan uzak dur, demiş.
Müslümanım diyen bir ülkede
tacizcilere göz yumulur mu?

Şu an ülkemizde bir sürü sapık türedi. Gazetelerden okuyor, TV.lerden izliyoruz. Bu sapıklara 365 gün oruç tutturmak gerek. Sapıklıkların-dan başka türlü kurtulamazlar herhalde!..

Bilhassa oruçlu iken çirkin, kötü söz söylemeyin! Birisi size sataşırsa, ona “Ben oruçluyum” deyin! (Buhari)
Bu sözü de bizim Siyasetçiler uygulamalı. Oruç tutan milletvekillerinin bu söze çok dikkat etmeleri gerek.
Ramazan ayı boyunca inşallah başta Diyanet İşleri Başkanlığı

olmak üzere, diğer tarikat şeyhleri, olur olmadık sözlerle insanların akıllarını karıştırmazlar.
TÜM MÜSLÜMANLARIN VE MÜSLÜMAN OLAN TÜRK’LER’in  Ramazan ayını kutlarım.
Halkımızın,  Dini vecibelerini yerine getirirken, ilim ve bilimden de uzaklaşmadan birlik ve beraberlik içerisinde, kavga etmeden, bölünüp, parçalanmadan yaşamını sürdürmesini ve doğru yoldan ayrılın mamasını, yalansız, dolansız bir hayat yaşamasını da ALLAH’TAN DİLERİM.

06.05.2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com








22 Nisan 2019 Pazartesi

CHP İMAMOĞLU İLE PUANLARINI ARTTIRIYOR


TÜMER DİYOR Kİ:



CHP İMAMOĞLU İLE PUANLARINI ARTTIRIYOR

Evet, sevgili okurlar.

Gerçek bu.



CHP İstanbul Belediye Başkanlığını kazanan İmamoğlu ile güç kazandı.
CHP’nin İstanbul Belediye Başkanlığına aday gösterdiği Ekrem İmamoğlu, ilk önceleri halkın gözünde yüksek puanı olmayan birisi idi.
İstanbul halkında , “Eyvah, CHP İstanbul’u gene AKP ye kaptıracak” korkusu yaşanmadı değil.
Ancak, İmamoğlu’nun genç yaşına rağmen olgun davranışı, olumlu mesajları, güler yüzü ve güven verici bir yapısı, halkın çok çabuk sempatisini kazanmasına sebep oldu.

Artık, İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya gibi CHP’nin kazandığı büyük şehirler ve İlçeleri bundan sonraki seçimlere CHP yi iktidara taşıyabilirler.
Belediyelerdeki hizmetlerin açık ve şeffaf olması, yandaşlara kazanç sağlamanın önünün kesilmesi, israflara dur denilmesi, Belediyelerin tüketimden çok üretim Belediyeciliği anlayışına geçmesi halinde, gerçekten çok önemli gelişmeler olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti kim ne derse desin, hukuk devletidir. Laik, Demokrat, Hukuk devleti olmaktan da vaz geçmeyecektir.
Siyasi irade, ne kadar güçlü olursa olsun, devletin belli kademelerinde istediğini yaptırabilir. Tüm devlet kademelerini ele geçirmek o kadar kolay değildir.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temeli sağlam atılmıştır. Cumhuriyetin kazanımları ile yetişmiş çok aydın üretken, yapıcı, geleceği görebilen, ilim ve bilim adamlarımız vardır.
Türkiye’nin Dünya üzerindeki konumu, dış güçlerin iştahını kabartmaktadır.
Dost diye kimseye güvenemeyiz.  Güvenmemeliyiz.
Anadolu’nun verimli toprakları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri güçlü devletlerin iştahını kabartmaktadır.
Yabancı güçlerin ülkemiz üzerindeki düşüncelerini iyi anlayabilmemiz gerek.
Seçim atmosferinde üst akılın devreye girmesi ile ortalık karışmadan seçimler yapıldı.
17 günlük gecikme ile İstanbul neticede İmamoğlu’na teslim edildi.
Seçimden evvel parti liderlerinin bazılarının çok sert konuşmaları olmasına rağmen, ortalık gerilmedi ve sabırla seçimler neticelendi.
DİKKAT!
CHP sokağa dökülmeye çalışılıyor.
Daha seçimin sıcaklığı soğumadan, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na, Ankara’nın Çubuk Kazasında şehit cenazesinin kaldırılması esnasında yapılan saldırı, birilerinin seçimde yapamadığını, seçim sonucunda yapma teşebbüsü içerisinde olduklarını düşündürmektedir.
Dünya bültenindeki yayına göre Türkiye’de kaç tane Amerika üssü bulunduğunu biliyor muyuz?
İşte Türkiye'deki ABD üsleri: 
İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Adana, Malatya ve Ankara’da birden fazla yabancı askeri tesisin olduğu ve Türkiye’nin yedi bölgesinden sadece Karadeniz Bölgesi’nde ABD ve NATO’ya bağlı askeri üslerin bulunmadığı da yine göze çarpanlar arasında.
1 - İNCİRLİK ÜSSÜ, 2- İZMİR HAVA ÜSSÜ, 3 - ŞİLE ÜSSÜ, 4 - KONYA , 5 – BALIKESİR, 6 – MUĞLA, 7 – ANKARA,
Ankara-Ahlatlı-bel, Amasya-Merzifon, Bartın, Çanakkale, Diyarbakır-Pirinçlik, Eskişehir, İzmir-Bornova, İzmit, Kütahya, Lüleburgaz, Sivas-Şarkışla, İskenderun, Ordu-Perşembe, Rize-Pazar, Erzurum, Van-Pirreşit ve Mardin’de NATO’ya bağlı Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri (CAOC6) bulunmaktadır.
Ankara, Karamürsel, Sinop, Hakkari, Hatay, Erzurum Kargapazarı; dinleme üsleri.
Ankara Cevizlibağ, Elmadağ, İstanbul, İzmir; dinleme ve harekat merkez üsleri.
Adana-Hatay Toroslar; CIA, Gladio eğitim üssü.
Tekirdağ Çorlu Havaalanı; Lojistik destek üssü.
Konya; AWACS erken uyarı uçakları bu üste.
Gaziantep-Batman Havaalanı; Lojistik destek amaçlı havaalanları. Heronların üssü.
Sabiha Gökçen Havaalanı; Lojistik destek havaalanı.
Mersin Taşucu Limanı; Limanda liman ve helikopter pisti var.
İskenderun Limanı; Türkiye’nin en geniş konteynır alanına sahip bulunuyor.
Adana İncirlik; Nükleer bombaların yer aldığı, ABD’nin bölgedeki tek harekat üssü.
Diyarbakır; Hava üssü, NATO askeri var.
Şırnak-Silopi; Lojistik depolama yeri.
Mardin; İncirlik Üssü’ne ve İskenderun’a gelen ABD asker ve teçhizatları için geçiş yeri.
Şanlıurfa; yakıt ikmal üssü.
Türkiye’de NATO’nun ve Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) bağlı askeri üsler ve askeri mevcudiyet haritası:
Ülkemizin ne şekilde yabancılar tarafından üstlendiğini öğrenmek isteyenler, İnternet de araştırabilirler.
Gerçekler bu şekilde iken, ülke içerisinde kargaşa çıkarmak pek akıl karı değildir.
Allah göstermesin ülkemiz bir iç savaşa doğru sürüklenirse, yabancıların bu üsleri kullanarak ülkemizi işgal etmeleri an meselesi olabilir.
Aklımızı başımıza alalım ve birlik ve beraberliğimizi hiç ama hiç bozmayalım. Bizim bu ülkeden başka gidecek yerimiz yok. Demokrasi de seçimler olur, bir taraf kazanır öbür taraf kaybeder. Halk bazen bir onu bir bunu dener.
Son sözümüz: Birliğimizi, dirliğimizi, huzurumuzu, bozmayalım. Ülkemizin bölünmesine, parçalanmasına sebebiyet vermeyelim.
Bu dünya hiç birimize kalmayacak, ama Türkiye Cumhuriyeti ebedi yaşayacaktır.
ZEKERİYA TÜMER
22.04.2019
Ulusalhaber1881@gmail.com




14 Nisan 2019 Pazar

DEMOKRASİNİN AYARLARI BOZULMAMALI



TÜMER DİYOR Kİ:



DEMOKRASİNİN AYARLARI
BOZULMAMALI...



Sevgili okurlar, 31 Mart Yerel seçimleri biteli 14 gün oldu.
Her yarışın bir kazananı, bir de kaybedeni olur.
Yapılan yarışmalarda, hakların yenmemesi için de Hakemler görev yapar.
Yüksek Seçim Kurulları da, siyasi seçimlerde Hakemlik görevini üstlenmişlerdir..
Üstelik Y.S.K.nun üyeleri devletin en seçkin kişilerinden seçilir ve en güven duyulması gereken Hakimler bu görevlere atanır.
Devletin memurlarının atanmalarında Siyasi İktidarlar rol oynarlar.


Adalet Hakimlerin kararları ile tecelli eder.
Halk Hakimlere güvenmek ve itimat etmek zorundadır..
31 Mart seçimlerinde kargaşa yaşanacak zannediliyordu.
Ortalık karışmadı ve seçimler ufak tefek olayların dışında, sağlıklı bir şekilde bitti..
İktidar Partisi de sevindi, muhalefet partileri de sevindi.
Kaybedenler oldu, kazananlar oldu.
İyi de,  kaybedenler halen neden kaybettiklerine inanamıyor ve kazananlara bazı Belediyeleri teslim etmiyorlar?
Nedeni basit. Çok büyük rantlar içeren bazı Belediyeler ki, bunların içerisinde İstanbul var, bir türlü
kazanan İmamoğlu'na teslim edilmek istenmiyor.
Sosyal medyada öyle şeyler dolaşıyor ki, bu metropol şehir müthiş bir kaynak.
Bu kaynak bir türlü bırakılmak istenmiyor.
Demokrasi çiğnenmek ve ayaklar altına alınmak isteniyor.
Bizler kime güveneceğiz, Hakimlere.
Devletin memurları cesur olmalı ve haksızlıklara ve de mevzuata aykırı olan hiç bir şeye göz yummamalıdır.
Devlet memurları Siyasi İktidarların istediklerini yapmaz iseler, ya sürgüne gönderilirler, ya görevden alınırlar, ya da kendilerine uyduruk raporlarla suç isnat edilebilir.
Olabilir. Gene de korkmamak gerek.
Haksızlık her zaman yapılabilir.
Ancak, Yargıyı uygulayan Hukukçular ve Hakimler mutlaka Adalet'ten ayrılmamak zorundadırlar.
Devletin yapısına zarar verilmemelidir.
Bu devlet hepimizin devletidir..
Türkiye Cumhuriyeti Devletini içten ve dıştan yıkıp parçalamak isteyen güçlerin olduğunu artık cümle alem biliyor.
Demokrasinin ayarları bozulduğu zaman, tüm toplum zararlarını görür ve çok ağır bedeller ödenebilir.
Yerel seçimlerde değişik taktikler ile seçilenlere görevi teslim etmeme düşüncesinden vazgeçilmeli, hak edenlere görevleri teslim edilmelidir.
Kin, nefret, intikam hırsından uzaklaşılmalı, hoşgörü ve sevgi ile toplum kucaklanmalı, huzurlu bir yaşama dönülmelidir.
Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek zorundayız.
Cumhuriyete sahip çıkılmalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü, Demokratik teamüllere saygılı bir devlet olduğunu tüm Dünya'ya duyurmalıdır.
Atatürk'ün izinden ayrılınmamalı, geçmişin hayaletleri üzerine yaratılmış, ahir zaman hayaletlerinden medet umulmamalıdır.


Hür düşünce, hür zihniyet, bilim ve uygarlık, çağdaş sosyal bir toplum, güçlü bir ekonomi iyi bir eğitim sistemi ile olur.

NE MUTLU BİZLERE Kİ, DÖRT MEVSİMİ AYNI ANDA YAŞAYABİLEN CENNET GİBİ BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ.

KIYMETİNİ BİLELİM VE ÜLKEMİZİ BAŞKALARINA YEM ETMEYELİM.

14.04.2019
ZEKERİYA TÜMER
ulusalhaber1881@gmail.com.









3 Nisan 2019 Çarşamba

seçim,geçim,demokrasi,cumhuriyet,belediye,mustafa nevruz sınacı,tunceli,kırşehir


TÜMER DİYOR Kİ:

Mustafa nevruz sınacı ile ilgili görsel sonucu
Can dostum, Mustafa Nevruz Sınacı, Mekanın Cennet olsun.

 


SEÇİM DERDİ BİTTİ,GEÇİM DERDİ BİTMEDİ!

Sevgili okurlar, 31 Mart seçimlerinden önce acılı gün yaşadım.
Ulusal Haber İnternet Gazetemizi bu günlere getiren, siyaseti ve gazeteciliği de çok iyi bilen can arkadaşım ve sevgili dostum Mustafa Nevruz Sınacı’nın aniden kalp krizi geçirerek vefatı bizleri çok üzdü.
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi’nin ve ileri günlerde partilileşme düşüncesi içerisinde olan çalışmaların Sekreter ya görevini de üstlenen Mustafa’nın vefatı, hareketin ilerlemesini de engelledi sayılır.
31 Mart seçimleri bizler ve ülkemiz için çok önem arz ediyordu.
Sıkıntılı günler yaşayan ülkemiz, artan ekonomik baskı altında ezilen toplum ne yapacağını şaşırmıştı!
Soğan ve Patates’in ithal edilir duruma gelmesi, insanlarımızı tedirgin etmeye, ülkenin geleceğinin karanlık günlere gebe olduğu korkusunu taşımalarına vesile olmaya başlamıştı.
Seçimler bitti. Sonuçlar henüz kesin açıklanmadı. Yeniden sayılan bazı sandık sonuçları, kazandım sanan kişilerin kaybetmelerine dönüşebilir.
Bu nedenle, seçimi kazandım Belediye Başkanlığı bende diye sevinmemek gerek.
Bu seçimlerde tek Kazanan Türkiye Komünist Partisi oldu.
Tunceli Ovacık Belediye Başkanı olan Fatih Mehmet Maç oğlu, başarılı Belediye Başkanlığı’nı Tunceli Belediye Başkanı olarak perçinledi.
Tunceli’de de çok başarılı bir Belediyecilik çalışmasını sergilerse, ileride birçok yerlerde Türkiye Komünist Partisi Belediye Başkanlıklarını alabilir.
Bu olay da şunu gösterdi ki, Türkiye Diktatörlükle idare edilmiyor, Demokrasi ile idare ediliyor.
Demokrasi hususunda bazı kısıtlamalar da yok değil. Ancak bu seçimin düşünüldüğü kadar kötü geçmemesi de Türk halkını sevindirdi.
Anadolu insanının her zaman sağ duyusu vardır.
Kırşehir’de CHP adayının kazanması çok önemlidir. Demek ki, halk körü körüne bir partiye bağlı değildir.
Menfaatin ve çıkarcılığın had safhada olması, yoksul ve sıkıntı içerisinde olan halkın bazen sağlıklı kararlar almasını engelleyebilir.
Şimdi tüm Belediye Başkanlarının, bence üretime yönelik kararlar ile bulundukları yöreyi kalkındırma çalışmaları içerisinde olmalarında yarar vardır.
Her ne olursa olsun, birlik ve beraberliğin bozulmadan ülkemizin geleceği için Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda yürümemiz gerek.
Ancak, bu ülkenin Çağdaş, Medeni Devletler seviyesine çıkmasının yolu budur.
Seçimlerin hayırlı olmasını diler, can arkadaşım ve dostum Mustafa Nevruz Sınacı’nında mekânının cennet olmasını dilerim.
Unutmadık, unutmayacağız.
03.04.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

16 Mart 2019 Cumartesi

İŞTE "TÜRKİYE" TABLOSU "TÜMER DİYOR Kİ" (16 Mart 2019-IGC TV NEWS) Kültürel, Bilimsel, Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler; Kitap Okuma-Sanat Etkinliklerine Katılma-Gazete Okuma-Müze-TV İzleme-Belgesel vd.

TÜMER DİYOR Kİ!..
"ÜLKENİN GELECEĞİ Mİ ÖNEMLİ,
YOKSA ŞAHSİ ÇIKARINIZ MI ÖNEMLİ?.."
Sevgili okurlar, yerel yönetim seçimlerine çok az bir zaman kaldı.
31 Mart’ta seçilecek yerel yöneticiler, ülkenin geleceğinde rol oynayacaklar.
Son günler yaklaşırken, meydanlarda ben, sen kavgası hiç hoş olmayan sözler söylenerek, halkı kutuplaştırmaya doğru itiyor.
74 yıllık hayatımızda bu denli bir seçim yaşamadım.
Kişileri lekelemek, kötülemek, halkın gözünde düşük düşürebilmek çabası ile suçlayarak bir yere varmak, sağlıklı sonuçlar vermez.
Ancak, 31 Mart’tan sonra Türkiye o kadar güzel bir ülke konumuna gelecek ki, herkes küçük dilini yutacak!
31 Mart seçimlerinde hiç hile yapılmayacak.
Sandık görevlileri Demokrasiye, Hukuk’a uygun sayımlar yapacak, hangi partinin adayına oy çıkmışsa, hileye, sahtekârlığa, yalana, dolana kaçmadan, sayımları yapacaklar ve hile yapmadan sayım tutanaklarını imzalayacaklar.
Elektrikler kesilmeyecek, kediler ortalarda gözükmeyecek. Magandalar rollerini oynayamayacak, güvenlik güçleri gerekli tedbirleri alacak.
İlçe seçim kurumları sandıklardan gelen oyları düzgünce tasnif edip İl Seçim Kuruluna, o da Yüksek Seçim Kuruluna gönderecek.
Yüksek Seçim Kurulu adına layık olarak sandıklardan gelen sayım neticelerini, yalansız dolansız, olduğu gibi açıklayacak.
Anadolu Ajansı, TRT. ve tüm televizyon kanalları Yüksek Seçim Kurulunun kararını bekleyecekler, seçim sonuçlarını açıklamayacaklar.
Kazanan adayları kazanamayan adaylar tebrik edecek, kazanan partiyi kazanamayan parti liderleri kutlayacak.
Sokaklarda, seçimi bizim adayımız kazandı, şimdi sizin canınıza ot tıkayacağız diyerek magandalar ellerinde tüfeklerle, tabancalarla havaya ateş etmeyecekler.
Bu ülke hepimizin, senin de adayın kazansa, benim de adayım kazansa fark etmez, hepimiz birlik ve beraberlik içerisinde ülkemize hizmet edeceğiz, diyerek, kardeşlik, birlik ve beraberlik mesajları yayınlayarak, davul zurna ile şarkılar, türküler söyleyerek şenlik içerisinde kutlamaları birlikte yapacaklar.
Enflasyon aşağı çekilecek, zamlar duracak, Belediye Başkanları zevkle, neşe ile görevlerine başlayacaklar.
Belediye Encümen üyeleri, kavga etmeden, birbirlerine saygılı olarak halkın lehine kararları alacaklar ve bulundukları Belediye hudutları içerisinde yaşayan halka doğru ve dürüst hizmetlerini sunacaklardır.
Belediye’lerde rüşvet, kayırma, işten atılma, sen ben kavgası olmayacak, tek amaç hizmet etmek olacaktır.
Yandaş Müteahhitlere işler verilmeyecek, denetim ve kontroller sağlıklı yapılacaktır.
Belediyeler, çöp fabrikaları kuracak, çöplerden elektrik üretecek, yollar ikide bir kazılmayacak, kaldırımlar sökülüp yapılmayacaktır.
Bütün sokaklara, caddelere, yol boyu meyve ağaçları dikilecek, her yer rengârenk çiçekler ile renklendirilecektir.
Sokaklar, caddeler, Ihlamur ağaçları, ceviz ağaçları, elma, armut, şeftali, kayısı, kiraz, dut, portakal, muz, limon, incir, vs. ağaçları ile donanacak, meyve veren ağaçların meyveleri yöre halkının taze taze yemeleri için Belediye elemanlarınca toplanacak, bedava halka dağıtılacaktır.
Belediyeler, sebze, meyve, üretimlerini teşvik edecek, artık saman, patates, soğan, mercimek, bulgur, buğday, pamuk, tütün vs. ithal etmeyeceğiz, ihraç etmeye başlayacağız.
Belediyeler, tüketim ve üretim kooperatifleri kuracak, halka ucuz, kaliteli yiyecekler temin edeceklerdir.
Belediyelerin öncülüğünde kurulan yapı kooperatifleri ve şirketler sayesinde yöre halkı ucuz konut sahibi olacaklar, kimse evsiz barksız, kalmayacak, kiracıların da hakları korunacaktır.
Yaşlılara huzur evleri, gençlere okul, çocuklara kreşler açılacak.
Yaşamlarının sonuna yaklaşan yaşlı insanların mutlu ve huzurlu son günlerini geçirmeleri sağlanacak, sokaklarda yoksul ve çaresiz, aç kimse kalmayacak.
Parklar, oyun alanları, yeşil alanlar çoğalacak, halkın temiz hava, bol güneş alarak sağlıklı bir yaşama kavuşmaları sağlanacaktır.
Kütüphaneler çoğalacak, okuma zevki halka aşılanacak, cahil, duyarsız, düşünmeyen toplum olmaktan kurtulup, bilgi yüklü, medeni insanlar artacaktır.
Belediyeler, Hükümetle uyum içerisinde çalışacaklar, devlet Belediyelere gereken desteği ayırım yapmadan verecek, halkın mutluluğu, huzuru için ellerinden gelen yardımı yapacaklardır.
Kin, nefret, intikam duyguları ortadan kalkacak, herkes birbirine saygılı, ahlaklı, faziletli bir toplum olunacaktır.
Yani kısaca, şu seçim atmosferinde halka tüm Belediye Başkan adayları ile onların bağlı oldukları Parti Başkanlarının vaat ettiklerinden başka çok daha iyi şeyler yapılacak, ülkemiz güllük gülistanlık, ayırım olmadan, bölünmeden, parçalanmadan, birlik ve beraberlik içerisinde yaşayacaklardır.
Belediye Başkanlarının halka kendilerini sevdirmeleri ve onların teşviki ve de çalışmaları sayesinde:
Kitap okuma oranı: % 1’de % 99 a yükselecek!
Gazete okuma oranı: %0.3 den % 80 lere yükselecek!
Müze dolaşma oranı: % 0.1 den % 70 lere yükselecek!
TV izleme oranı : % 78 den % 30 lara inecek!
Dizi izleme oranı: % 37 den, % 10 lara inecek!
Belgesel izleme oranı: % 1den % 99 a çıkacak!
Haber izleme oranı: % 32 den % 99 a çıkacak!
Evlilik programı izleme oranı: %76.1 den, % 5 lere düşecek!
Kültür-Sanat haberlerine ilgi: %0.01 den % 90 lara çıkacak!
Siyasi haberlere ilgi: % 39 dan, % 90 lara yükselecek!
Dini haberlere ilgi ki bu bilgiler daha mantıklı ve bilimsel verileceği için: % 78 den % 90 lara çıkacaktır!
Pornografiye ilgi: % 80 den, % 20 ye düşecek!
Halkın Borçluluk oranı: % 78.3 den % 10 lara inecektir!
Cehalet ortadan kalkacak, halk aydınlanacaktır.
Medeni insan olunacak, herkes eşit hak ve hukuka sahip olacaktır.
Ahlaki değerlere önem verilecek, toplum birbirine saygılı olacaktır.
Sevgili okurlar, 31 Mart’tan sonra 1 Nisan geliyor.
Bu yazdıklarımın Bir Nisan şakası olmamasını isterdim.
Hayırlı seçimler diliyor ve yorumu sizlere bırakıyorum.
18.03.2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

İŞTE "TÜRKİYE" TABLOSU (16 Mart 2019-IGC TV NEWS) Kültürel, Bilimsel, Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler; Kitap Okuma-Sanat Etkinliklerine Katılma-Gazete Okuma-Müze-TV İzleme-Belgesel vd. (TÜMER DİYOR Kİ!.. Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER) 

2 Mart 2019 Cumartesi

SON VİRAJA GİRİLİYOR, TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ 31 MARTTA BELLİ OLACAK! "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
SON VİRAJA GİRİLİYOR,
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ
31 MARTTA BELLİ OLACAK!

Sevgili okurlar, herkesin çok iyi bildiği gibi, Türkiye halkı akıl tutulması yaşıyor.
Gerçekleri görmemezlikten gelmeye çalışan büyük bir kitle var.
Türkiye üzerinde yaşayanlar sadece Türk’ler değil.
Kimlerin yaşadıklarını herkes gibi sizler de biliyorsunuz?
Yıllardır, İsrail’den ithal edilen tohumlar kullanıldı. Bu tohumlardan çıkan sebzeleri, meyveleri yemenin bedeli olmasın bu akıl tutulmasının sebebi.
Ülkemize ithal edilen ve her yerde yiyecek satan yabancı ürünlerin içlerinde kullanılan maddeler bizleri böyle pasif hale getirmiş olmasın?
31 Mart Türkiye’nin kader günü.
Muhalefet partilerinin bu kaderi değiştirebileceklerine inanmak istiyoruz.
İnanıp inanmadığımızı, seçim sonuçlarında göreceğiz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında tek bir soruya cevap veremediğini biliyor musunuz?
Atatürk ömründe tek bir soruya cevap veremedi.
Soru şuydu:
Mustafa Kemal, Mersin şehrini gezerken, gördüğü büyük binalar dikkatini çeker ve orada bulunan eşrafa sorar.
-Bu köşk kimin?
Cevap, Kirkor’un.
-Ya şu koca bina kimin?
Cevap, Yargo’nun.
-Ya şu?
Cevap, Solomon’un.
Mustafa Kemal sinirlenir ve sorar.
-Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz?
Atatürk bir an gerçekleri göremez ve düşünemez, zanneder ki, ümmet ve Müslüman olan halk, tembel tembel otururken, Müslüman olmayan Ermeni ve Yahudi kökenli insanlar çalışmışlar ve büyük binalar, köşkler içerisinde lüks hayat yaşıyorlar. Bizim halk ise fakir olarak yaşamaya devam ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ü görmeye gelen ve etrafında toplananların arasından bir köylünün gür sesi duyulur.
Atatürk’e seslenerek, der ki:
-Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlarda, Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale’de, İstiklal savaşında savaşıyorduk Paşam!
Atatürk susar ve cevap veremez. Bu hatırasını etrafındakilere anlatırken de “Hayatta cevap veremediğim yegâne insan bu aksakallı ihtiyar olmuştur” demiştir.
Şimdi ise bizlerin gerçekten cevap bulamadığımız sorular var?
Bu Şeker fabrikası kimin? İsrail’in.
SÜMERBANK kimin? İngiltere’nin.
SEKA kimin? Yunanistan’ın.
PETKİM kimin? Amerika’nın.
TÜPRAŞ kimin? Amerika’nın.
Limanlar kimin? Yunanistan’ın.
16 Ada nerede? Yunanistan’da işgal etti.
Bankalar kimlerin? Katar’ın, Yunan’ın, İngiliz’in, Hollanda’nın, Rus’un, Çin’in, İtalya’nın. Fransa’nın, Kazak’ın, Lübnan’ın, Kuveyt’in.Vs.
Peki verimli topraklarımızın bir kısmı, binalarımız, otellerimiz, işletmeler, fabrikalar kimlere satıldı. Yabancılara.
Ey millet, sana soruyorum, 
Saman’ı neden ithal ediyoruz?
Et’i neden ithal yiyorsun? Patates, Soğan neden ülkende kalmadı. Domates’i neden ucuz yiyemiyorsun? Tüm sebze meyve, dâhil Un, Şeker, Pamuk neden ithal edilir hale geldi?. Fasulye, Nohut ithal ediyoruz.
Yahu hiç ürettiğimiz bir şey kalmadı mı bizim? Neden?
Ey Türk halkı, sizler neredesiniz, ne iş yapıyorsunuz?
Yabancılar, ülkemize yerleşiyor, topraklarımızı, fabrikalarımızı, bankalarımızı, binalarımızı alıyor, üretim onlara geçiyor, yiyecek, içecek onlardan geliyor, peki onlar bunları alırken, sizler ne yapıyorsunuz ?
Ey Türk halkı hangi cephelerde savaşıyordunuz da bunları kaybettik, kaybediyoruz.
Mersin’deki sakallı dedemin söylediği gibi hadi bizler de mantıklı bir şey söyleyelim.
Söyleyemiyoruz değil mi? Utanma, arlanma, duygumuzu da yitirdik.
Amerika’nın ve Nato’nun Türkiye’nin kaç yerinde askeri üsleri olduğunu biliyor musun?
Şehit kanları ile sulanan Anadolu toprakları verimsiz, üretemez, bir hale gelirken, yabancı üsler ve fabrikalar ile ülke işgal edilirken, yiyeceğimiz, içeceğimiz, yabancıların ellerine geçerken, bizler nere’de savaşıyoruz.
PKK ile, Suriye hudutları içerisinde, savaşıyor, FETO ile mücadele ediyoruz, diyenleriniz çıkabilir.
İyi de, bunlar sebep olabilir mi?
Düşün be düşün Milletim, geleceğini iyi düşün.
31 Mart, Türkiye’nin geleceğinin dönüm noktası olacaktır.
Düşün, hem de çok düşün ve kararını ona göre ver.
Gelecek günlerin aydınlık olsun, karanlık olmasın.
Bölünme, parçalanma, bir bütün ol ve ülkeni terk etme, Topraklarına, fabrikalarına, kurumlarına sahip çık.
1 Nisan’da geçen sene yazdığım yazımda belirttiğim bir Türkiye olmak istiyoruz.
Linkini veriyorum, isterseniz okuyun. Belki moraliniz düzelir.
https://ulusal-haber1.blogspot.com/2018/04/mujde-mujde-tumer-diyor-ki-bir-nisan.html
02.03.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com