29 Ağustos 2021 Pazar

Zafer Bayamı kutlu olsun.


TÜMER DİYOR Kİ:

 

TARİH YAZILAN DESTANLARI UNUTMAZ

 

30 Ağustos bir kahramanlık destanıdır.

Yok olan bir ulusun, şahlanarak yeniden doğuşudur.

Ümmet olan halkın, millet oluşudur.

Bağımsızlığın, hürriyetin, hukukun, insanlığın temelidir.

İşgal altındaki Anadolu 30 Ağustos 1922 de Başkumandanlık Meydan Savaşını kazanıp, Yunanı denize dökmese idi; bizler bugünkü şartlarda yaşayabilecek miydik?

Bir ulusun doğduğu, vatanın düşmanlardan temizlendiği, düşmanlarının denize döküldüğü bu günü kutlamamak akla ve mantığa sığacak bir şey değildir!

Mustafa Kemal Atatürk’ün Allah'ın sevgili kulu olarak Türk Milletinin başına geçip, hem Türklüğü ve hem de İslami yeti kurtardığını, ülkeyi başarılı bir şekilde yönettiğini, ekonomik kalkınma sağladığını, bizim kaynaklarımızdan okuyarak anlayamıyorsanız, size burada bir büyük elçinin yazdıklarını yayınlayacam. 

Okuyun ve Atatürk’e dil uzatmaktan vaz geçin!...

Atatürk bu milletin kırmızı çizgisidir.

İster beğen, ister beğenme, ancak, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız olan Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatamaz, hakaret edemezsiniz.

Bu Türklüğe, vatan sevgisine, Bayrak sevgisine, insanlığa ve Müslümanlığa sığmaz.

Sizlerin hakaretleri, aşağılamaları ne Mustafa Kemal Atatürk’ü küçültür, ne de bu ulusun Atatürk sevgisi yok olur.

Türk kimliğini taşıyanlar, bu kimliği sizlere veren Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Dünya devletleri Türkiye Cumhuriyetini tanıyorsa, bu tanıma Atatürk sayesinde olmuştur.

Sizler cebinizde TC. Pasaportu taşıyorsanız, o pasaport Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti sayesinde verilmiştir.

Devletin Tüm resmi Kadrolarında görev alanlar, özel ve tüzel kurumlarda, şirketlerde,  vakıflarda, derneklerde vs. çalışanlar, bu imkanı size Mustafa Kemal Atatürk sağladı. 

Hala mı inkar  ediyorsun?

Şimdi aşağıdaki yazıyı dikkatlice okumanızı tavsiye ederim.

İngiltere Büyükelçiliği Ankara,

25 Kasım 1938

Aziz Lordum,

1. Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

2. Bu belgeye ek olarak, Büyükelçiliğimiz Müsteşarı tarafından hazırlanan ve Kemal Atatürk'ün geçmişteki kariyerini içeren belgeyi sizlere sunma onuru yanında, bu yazımda, Atatürk'ün yaptığı işleri övmekten çok, onun kişiliği ve bu ülke insanına ne ifade ettiği konusuna değinmeye çalışacağım.

Hiç şüphesiz toplum bilimciler ve tarihçiler onun çalışma hayatı ve yaptıklarıyla ilgilenip ayrıntılı bir çalışma yapacaklardır.

Ancak bunların çok azı, Atatürk'ün gerçek kimliğini öğrenmeden hazırlanacaktır ki onu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.

3. Bu bilginin toplanmasında, ben belki de ayrıcalıklı bir konuma sahiptim.

Her ne kadar, rahmetli Cumhurbaşkanı ile çok nadir karşılaşmış olsam da bu görüşmeler diğer diplomatik temsilciliklerin kine nazaran daha sık ve daha uzun olmuştur.

Bütün bunlar bir yana, görevimin ilk günlerinden itibaren Atatürk beni bir dost gibi görmüş, benimle görüşmekten memnun olmuş, görüşme fırsatı doğduğunda bundan hoşnut kalmış, karşılıklı konuşmalarımız esnasında ilgi ve dikkati asla azalmamıştır.

Galiba onun yeteneklerini ortaya çıkartan becerikli yaklaşımlarım vardı, bu yüzden olsa gerek görüştüğümüz konu hakkındaki fikirlerine ya da o konuyla ilgili sunduğu sonuca karşı çıktığımda benim bu tavrıma direnmezdi.

Dolayısıyla, kendi özel kimliğini bana, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inanıyorum.

4. Doğrudan edinilen tecrübelerimi sağlayan kişisel görüşmelerimiz dışında, onu çok yakın dostlarından ve hatta aramızdaki dostluğu gördükten sonra benimle onun hakkında konuşmaya hiç çekinmeyen Kabine'deki bazı Bakanlardan da birçok kez dinleme fırsatım oldu.

5. Atatürk'ün müstesna ve takdire şayan bir şahsiyet olduğunu söylemek pek bir şey ifade etmeyebilir.

Ancak gerçekten müstesna ve takdire şayan bir kişiydi, neden bu niteliklere sahip bir şahsiyet olduğunu açıklamaya çalışmalıyım.

6. Sanırım bunu temelde "çift karakterlilik" olarak açıklayabiliriz. Bu ülkede nefret uyandıran ve yasaklanan H.C.Armstrong 'un Grey Wolf (Bozkurt) adlı kitabını okuyan çoğu insan, çok yetenekli; inatçı bir enerjiye sahip ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ahlak dışı ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adamın portresiyle karşılaşmaktadır.

Bu tesbiti doğrular görünecek kanıtları toplamak hiç de zor olmayacaktır ancak şahsen ben, bir insanın bu şekilde tanıtılmasını tamamıyla yanıltıcı buluyorum.

Gözle görülen bir dizi kural dışılığı sadece ayrı karakterlilikle anlatabileceğime inanıyorum.

Sadece şu veya bu savaşı kazanarak, şu veya bu kanunu çıkararak, harf devrimi yaparak ya da fes giyilmesini yasaklamak veya ülkeyi laik kılarak değil yüzyıllarca acı çekmiş, ruh karartıcı yönetimler yaşamış bir ırkın dehasına güvenerek, sadece artık kölelik çekilmemesi gerektiğine inandığı için çok sayıda kuvveti harekete geçirip -bir insanın büyüklüğünün ve sıra dışı görüşünün kanıtı sadece iyiliği ile ölçülebilir-

on beş yıl gibi kısa bir sürede bu insan bir çok iyi şey yapmıştır.

Gerisi ayrıntıdan ibarettir;

sadece dedikoducu zihniyetin üzerinde duracağı ancak bir tarihçinin gerektiği kadarını vereceği ayrıntılar.

7. Atatürk'ün dinamik enerjisi üzerinde durmama gerek yok.

Bu enerjinin dayanılmaz gücü, Türk ırkının tarihinde şimdiden

önemli bir sayfa olarak yer almıştır.

Ancak ben, pek bilinmeyen bir başka özelliğine değinmek istiyorum:

Bu da, Atatürk'ün doğuştan gelen, belki de farkında olmadan tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneğiydi 

8. Atatürk'ün bütün kişiliğinde veya en azından mevcut şeklinde, bazı çelişkilerle karşılaşılmaktadır.

İddia edilen acımasızlığı, onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi, vatandaşlarına duyduğu sevgiyle uyuşmamaktadır.

Tensel günahlar ve geçici ilişkilere duyduğu varsayılan zevklere karşın toplumda kadının rolü kavramı, halk devrimlerinde en çarpıcı savunmayı ortaya koyduğu kadın hakları ve önemiyle bağdaşmamaktadır.

Zira bir iki sene içinde çok eşliliği yasal olarak ortadan kaldırmış ve istedikleri takdirde harem kadınlarına bile devletin liberal mevkilerinin açık olduğunu ortaya koymuştur.

(Kimi zaman toplum içinde de olsa) Özel hayatını tanımlayan ve göz ardı edilmiş resmiyeti, giyiminin kusursuzluğu, olağanüstü tavırları ve resmi görevlerdeki asaleti ile garip bir çelişki yaratmaktadır.

Sadece birkaç büyük adam daha rahat ve daha güvenli hissetmenizi sağlayabilir;

sanırım yok denecek kadar azı da gerektiğinde sizi bu kadar rahatsız hissettirebilir.

9. Atatürk, Batı'da "yes-men" ve uzun süredir Türkiye'de "evet efendimci" olarak bilinen tarzdan hoşlanmıyor, bu tür insanları aşağılıyordu.

Ahmak ve dalkavuklara tahammülü yoktu.

Aslında belki de en çok sömürücüleri sevmez, açgözlüleri hor görürdü.

Bir insanın onun için çalışıyor olması fikrine hoş bakmazdı.

Kendisi zaten ülkesi, ırkı ve insanları için yaşıyor, onlar için düşünüp onlar için çalışıyordu. Diğerleri bu şekilde davranmıyorsa görevlerini yerine getiremedikleri kanısına varıyordu.

10. Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak.

Bunun yanlış olacağı kanısındayım.

Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi ancak gerçek bir diktatör değildi.

Ne yazık ki ben, şimdiye kadar onu anlatabilecek diktatör kelimesine ait bir tanımımız olduğuna inanmıyorum.

Ancak Hitler ve Mussolini'nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi.*

Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz.

Doğru ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu.

Olayların gidişi, Atatürk'ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir.

Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil.

Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik,

başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır.

 Atatürk'ten sonraki Cumhurbaşkanı seçiminin sessizce hallolması ve ölümünden sonra kurduğu rejimin sakince sürmesi bir kriterse evet başarılı olmuştur.

11. Atatürk'ün idrak gücünde esrarengiz bir yön vardı;

küçük şeylere önem vermeyiş veya sinsi olamayışında üstün bir yön bulunuyordu; konsantrasyon gücü olağanüstüydü; şefkat ve ilgi bekleyen bilinçaltının etkileyici yanı belki de şuurlu amacının buz gibi dimdikliğinin bir başka parçasıydı.

12. Müslüman olarak doğmuş, ancak yobazlık karşıtı bir kişi olmuştu, doğruluğu sevmiş, günahtan nefret etmişti;

işini iyi bilen, istidat sahibi bir askerdi, savaştan nefret ederdi.

Bağımsızlığı elde ettiği andan itibaren barışın peşinde koşmuş ve barış ortamını sağlamayı başarmıştı.

Türkiye'nin kaderini elleri arasına aldığından beri, Kemalist Cumhuriyet'in dostluk elini uzatmadığı ve aralarında Osmanlı

Imparatorluğu'nun düşmanlarının da bulunduğu tek bir komşusu dahi yoktur.

Uzatılan dostluk eli çoğunlukla tutulmuş ve sarf edilen çabalar sonunda ülkelerarası sürtüşme azaltılarak, doğunun bu bölgesinde daha geniş kapsamlı barış, dikkat çekici bir biçimde sağlanmıştır.

13. Kemal Atatürk yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirmekten asla vazgeçmemişti.

Hastalığının şiddetlendiği anlarda ölüme çok yakınlaşmış olsa bile, korku asla ne yüreğine ne beynine yerleşmeyi başaramamıştı.

O, Türk Milleti'ne hizmet ederken öldü.

Ölüm bile büyük zaferini ondan çalmayı başaramamıştır.

İnsanlara hayatlarını, onur ve şereflerini ve insanca yaşama yolunu vermiş, belki de bütün bunlardan daha önemlisi bu haklarına sahip çıkmalarını sağlayacak bağımsızlığı tattırmıştır 

Lordum, en derin saygılarımla, sizin en sadık ve en mütevazı hizmetkarınız olduğumu bildirmekten şeref duyarım.

*Percy Loraine*

ŞİMDİ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINIZI KUTLAR, GELECEK NESİLLERİN LAİK, DEMOKRAT TÜRKİYE CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIKMASINI DİLERİM.

29.08.2021

Zekeriya TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com


31 Temmuz 2021 Cumartesi

VATAN HAİNLERİ İŞ BAŞINDA

TÜMER DİYOR Kİ:

DİKKAT DİKKAT DİKKAT

VATAN HAİNLERİ İŞ BAŞINDA

 

Sevgili okurlar:

Aniden başlayan yangınlar, ülkemizin kalbine hançeri soktu.

Bu yangınlar sıcaktan değil, özel planlanmış ve ülkeyi yakmaya, yıkmaya çalışanlar tarafından tezgahlanmış yangınlar olabileceği şüphesi gün be gün artmaktadır. 

Doğaya zarar veren, Ağaçlara, orada yaşayan canlılara, masum insanların malına, mülküne zarar verenler insan olamazlar. 

Sosyal medya’da çok tehlikeli tahrik mesajları ve yayınları yapılıyor.

Korona, morona derken, daha büyük tehlike yangınla başladı. 

Fazla bir şey yazmama gerek yok. Görünen köy kılavuz istemez.

Bizleri bölmeye, parçalamaya, yok etmeye çalışan iç ve dış düşmanlarımızın yıllardır devam ettiği çalışmaları bilmekteyiz. 

1980 den önce de yaşadık biz bu olayları.

Aman, aman, bu ülkede yaşayan tüm insanlarımız.

Değişik din ve mezhepte olan, değişik inanç sahibi olan insanlarımız.

Değişik Etnik kökende olanlar.

Değişik Partilerde olan ayrı ayrı siyasi görüş ve düşüncede olanlar.

Fikren, zikren, düşünce ve mantık olarak ayrı ayrı kategoride olanlar.

Değişik özel ve tüzel yerlerde çalışanlar, görev alanlar.

Velhasıl, doğumuz, batımız, güneyimiz, kuzeyimiz.

Akdeniz bölgesinde, Karadeniz Bölgesinde, Doğu’da, Güney Doğuda, Batıda, Ege’de, Trakya’da yaşayan tüm vatandaşlarımız.

Vatanımıza, bayrağımıza, dinimize, dilimize, sahip çıkmanın vakti geldi.

Birlik olalım. Tahriklere kapılmayalım.

Vatan hainlerine imkan yaratmayalım. 

Fırsat vermeyelim. 

Devletimize, polisimize, askerimize, jandarmamıza, güvenlik güçlerimize desteğimizi verelim.

En ufak şüpheli olayı hemen devletimiz yetkililerine bildirelim.

Sosyal medya’da tahrik vari haberleri ve bilgileri paylaşmayalım.

Kurtlar puslu havayı sever.

Vatan hainleri de provokasyonları sever.

Şu an da provakatif hainler iş başındalar.

Her kim ki provakatif söylem ve eylemlerde bulunuyorsa, onlara sertçe cevaplarınızı verin ve asla hiçbir surette inanmayın ve derhal yetkililere şikayetlerinizi yapın.

MEVZU BAHİS VATANSA GERİSİ TEFERRUATTIR.

VATAN SEVGİSİ, RUHLARI KURTARAN EN KUVVETLİ RÜZGARDIR.”M.K.Atatürk

BU VATAN BİZİM, BAŞKA GİDECEK TOPRAĞIMIZ YOK.

ALLAH VATANIMIZA ZARAR VERMEYE ÇALIŞANLARI KAHRETSİN.

 

Zekeriya TÜMER

31.07.2021

Ulusalhaber1881@gmail.com.

 

27 Temmuz 2021 Salı

Bilimin açıklayamadığı kuvvetli güç sevgidir.

 TÜMER DİYOR Kİ:

SEVGİ IŞIKTIR-SEVGİ YER ÇEKİMİDİR-

SEVGİ KUVVETTİR.

SEVGİ TANRIDIR, TANRI SEVGİDİR.

SEVGİ İÇİN YAŞARIZ VE ÖLÜRÜZ. 

20.Yüzyılın büyük dehalarından olan ALBERT EİNSTEİN (14 Mart 1879-16 Nisan 1955)

Kızı Lieserl'e bıraktığı mektuplarından birinde şöyle yazmaktadır:

"...Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor. Evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı."

EİNSTEİN bilimin bile tespit edip açıklayamadığı bir gücün varlığından bahsediyor. Bu gücün evrendeki her canlı ve cansızın arkasında olduğunu söylüyor. 

BU GÜÇ NEDİR?

*Bu evrensel güç SEVGİDİR.* diyerek EİNSTEİN, sevginin olağanüstü bir güç kaynağı olduğunu belirtiyor. EİNSTEİN devamla.

"Bilim insanları, evren için birleşik bir kuram ararken, görülmeyen en kuvvetli evrensel gücü unuttular.

*SEVGİ IŞIKTIR, ONU ALIP VERENLERİ AYDINLATAN*

*SEVGİ KUVVETTİR, ÇÜNKÜ BİZDEKİ EN İYİYİ ÇOĞALTIR VE İNSANLIĞIN KÖR BENCİLLİKLERİNDE TÜKENMEMESİNE İZİN VERİR.*

*SEVGİ İÇİN YAŞARIZ VE ÖLÜRÜZ.*

*SEVGİ TANRIDIR VE TANRI SEVGİDİR.*

Bu güç her şeyi açıklar ve yaşama anlam katar. Bu bizim için çok uzun süredir göz ardı ettiğimiz bir çelişkidir.

Çünkü belki insanın evrende kendi özgür iradesiyle kullanamayacağı tek enerji olduğu için sevgiden korkuyoruz." demiştir EİNSTEİN.

(SENİ SEVİYORUM) kelimesinin çok büyük bir enerji yükü ile karşısındakini etkilediği de bilinmektedir. 

Evet sevgili okurlar: 

Sevgisiz bir yaşam düşünülemez. 

Evren yaratılırken, TANRI (ALLAH) evreni sevgi ile yaratmıştır. Sevgi ile yaratılmasa idi, Evren bu evrendeki dünyamız bu kadar uyumlu ve güzel olabilir miydi?

Sevgi'de büyük bir enerji gücü vardır. Bunu bilim tanımlayamamıştır.  Nasıl ki Ruhun ne olduğu henüz tam olarak bilinemiyorsa da Sevgi'nin de tanımı tam olarak yapılamamaktadır. 

Çünkü bilim, somut deliller ve bilimsel kanıtlar ister. 

Halbuki sevgi de bilimsel kanıt vardır. Elle tutamazsın, gözle göremezsin, ama içindeki duyguyu hissedersin. 

Ancak, sevgi'de büyük bir enerji gücünün olduğu ve seven insanların, sevgi uğruna her şeyi yapabildikleri de kanıtlanmıştır. 

Rüzgarı elle tutabiliyor muyuz? Görebiliyor muyuz? Hayır. 

Ama rüzgarın serinliğini hissedebiliyoruz. Kuvvetli estiğinde, gücünü de fark edebiliyoruz. 

Fırtına, kasırga, tayfun, tsunami çıktığında o güçün neleri yaptığına insanoğlu şahit olabiliyor. 

Sevgide, fırtınaya, kasırgaya, tayfuna, hortuma, tsunamiye  dönüştüğünde, seven insanın neleri feda ettiğini görebiliriz ve şahit olabiliriz. 

Sevgi öyle bir güçtür ki, sevginin enerjisini vahşi hayvanlara uyarladığında, o vahşi yaratıkların uysallaştığını ve sana sevgi ile yaklaştığını da görebilirsin. 

Doğayı, insanları, hayvanları sevmeyen insan kötülük yapabilir. Seven insan ise kötülük yapamaz.

Seven insan sevgiyi yüreğinde hisseder. 

Yürek ay gibidir, vakti gelince tutulur. Bunu da kimse engelleyemez. 

Seven insan yüreğinin sesini dinler. Aklının ve mantığının sesi kaybolur. 

Sevgi doğanın ikinci güneşidir. 

Sevdiğin şey uğruna canını bile feda edebilirsin. 

İki kişi birbirini seviyorsa, içlerindeki en büyük korku, birbirlerini kaybetmek korkusudur. 

Ayrılıklar küçük sevgileri öldürür, ama büyük sevgileri güçlendirir. 

En çok sevdiğin insana herkesten çok kızarsın. 

Gönül almayanı bilmeyene de ömür emanet edilemez. 

Bu çok güçlü duyguyu yüreğinde, içinde,  benliğinde hisseden kimseyi bundan vazgeçirebilmek mümkün müdür? 

Değildir. 

Kimse vaz geçiremez. 

Seven insana ne kadar baskı yaparsan yap, içindeki ateşi söndüremez sin. O ateş ömür boyu, ölünceye kadar kor alev gibi içini yakar. 

Hayır, hiç bir güç bunu yok edemez. 

O halde, neden sevginin gücünü bir türlü idrak edemiyoruz?

Her sevginin kendisine has özelliği vardır. 

Evinize bakmak için aldığınız kediyi,köpeği, kuşu, balığı da seversin. 

Evindeki çiçekleri, eşyayı da seversin. 

Bahçendeki meyve ağaçlarını da seversin. 

Güneşi, ayı, yıldızları, ormanı, dağları, yazı kışı, ilkbaharı, sonbaharı da seversin. 

İnançlarına göre, Tanrıyı, (ALLAH'I) Peygamberleri, erenleri, evliyaları da seversin. 

Anneni, babanı, kardeşini, akrabalarını, arkadaşlarını da seversin. 

Çocuklarını ayrı bir duygu ile seversin. 

Anne ve babanın çocuklarına karşı duydukları sevgi de çok derin bir sevgidir. 

Bu sevgiyi hemen hemen tüm canlılarda görebilirsin. 

Bir tavuğun yavruları için Kartala kafa tuttuğuna şahit olabilirsin. 

Bir Geyiğin bile, yavruları için Aslana karşı koyduğunu görebilirsin. 

Yavrusu için canını feda eden anne ve babaya şahit olabilirsin. 

Vatan sevgisi çok yüce bir sevgidir. Vatanı uğruna gözünü kırpmadan düşmana karşı savaşa gider ve gözünü kırpmadan şehitlik mertebesine erişirsin. 

Sevdiğin ne olursa olsun, kim olursa olsun, onun kılına zarar gelmemesi için çırpınırsın. Onu korur ve kollarsın. 

Sevdiğin şeye zarar verildiğinde çok üzülürsün. Ağlarsın, yüreğin sızlar. Kaybettiğinde acısı ömür boyu içini sızlatır. Anılarını unutmazsın, devamlı iç dünyanda yaşatırsın. 

Sevgide evrensel bir enerji vardır. Bunu öğrendiğimiz zaman, sevginin her zorluğa, engele karşı gelebileceğini, her şeyin ötesine geçebileceğini anlayabileceğiz. 

Çünkü sevgi hayatın en özlü kısmıdır. Mutluluğun, huzurun anahtarıdır. 

Sevgiyi yok edersen, sevmekten vazgeçersen. yaşamının bir anlamı kalmaz.

Ancak, sevginin gücü çok büyüktür. Yüreğinin içerisinde, tüm benliğinde hissettiğin sevgiyi yok edebilmekte mümkün değildir. 

Sevdiğin insanla bir anlaşmazlığa düştüğünde, sorunları duygularınla değil, aklın ve mantığınla, sevdiğin şeye zarar vermeden çözmeye çalışmak en akılcı yol olmalıdır. 

Ön yargılı olmak son derece sakıncalıdır. 

Kimse kimsenin hayatına ipotek koyamaz. 

Yaşanacak yaşanır ve herkes kendi hayatından sorumludur. 

ALLAH TÜM İNSANLARI SEVGİDEN MAHRUM ETMESİN. 

26.07.2021

ZEKERİYA TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com

20 Temmuz 2021 Salı

BAYRAMINIZ KUTLU, YAŞAMINIZ MUTLU OLSUN SAYIN OKURLARIM.

TÜMER DİYOR Kİ:

UYYY KURBAN OLAYIM SANA DAAA!

 

Kurban'ı Dinsel açıdan ele aldığımızda, aslında sadece Dinsel de değil, inançsal anlamda ele aldığımızda; bir buyruğun veya bir adağın yerine getirilmesi inancıdır.

İslamiyette, Allah rızası için, ibadet niyeti ile belirli günlerde cins, yaş ve vasıflarını dinimizin emrettiği ve tespit buyurduğu hayvanlardan birini kesmektir. Kurban, koyun, keçi, deve, sığır gibi hayvanlardan oluşur.

Kurban hemen hemen bütün dinlerin ana temalarından birini teşkil ettiği gibi çeşitli dillerde  bu kavramı ifade eden kelimelerin kök anlamlarında da kullanılır.  

Değişik toplumlarda, cahiliye dönemlerinde ve değişik inançlarda Tanrıya, ya da kutsal sayılan şeylere kurbanlar kesilirdi. Bunlar bazen insanlar da olabilirdi.

Japon dini Şintoizm’de kurban, tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak ve günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu.

Eski Çin’de tanrılara ve ölen ataların ruhlarını onları memnun etmek ve ilahi lütuflar elde etmek amacıyla evcil olan veya olmayan hayvanlar kurban edilirdi.

Önceleri yaygın olan insan kurbanına Konfüçyüz’le birlikte son verilmiştir.

Hinduizm’de kurban insanları kurtuluşa götüren yollardan biri olarak kabul edilmiştir.

Brahmanlar döneminde, kozmik gücü meydana getirdiğine inanılan ve yaratılışın sırrı, kainatın devamının anahtarı olarak kabul edilen kurban merasimi rahiplerin nezaretinde gerçekleştirilirmiş.

Mabed ibadetlerinin ortaya çıkışı ve Budizm, jainizm gibi yeni dinlerin muhalefeti sebebiyle (Hiçbir canlıyı öldürmemek) prensibi ve tenasüh inancı gereği artık canlı yaratıklar kurban edilmemektedir.

Yahudilikte Tanrı’ya bağlılığın bir işareti olarak Kurban ibadetinin tarihi Hz.İbrahim’e kadar götürülmektedir.

Onun döneminde, sığır, davar, kumru, güvercin gibi hayvanlar Tanrı’ya sunulurdu.

Hz. İsa zamanındaki kurban uygulamaları Ah-i Atik’e dayandırılmak taysa da sonradan Hıristiyanlık’ta İsa’yı merkezileştiren farklı bir kurban anlayışı geliştirilmiştir.

KURBAN KELİMESİ TÜRKÇE'MİZDE  DEĞİŞİK ŞEKİLLERDE VE VECİZ ANLAMLARDA DA KULLANILMAKTADIR.

Kişilerin durumuna göre, ya da gelişen ve yaşanan ortamlara göre KURBAN kelimesi kullanılmaktadır. Örneğin:

Yıllardır görmediği bir gencin büyüdüğünü gören, dayı, amca vs. “VAYY ASLAN GİBİ OLMUŞSUN, KURBAN OLSUN SANA …) derler.

 “Anan sana Kurban olsun yavrummm.”

“Kurbanlık koyun gibi bekleyip duruyorlar.”

“Muhakkak bir ihanete kurban gitmiştir.”

“Bizi Kurbanlık Koyun mu zannediyorlar”

“Bütün milleti Kurbanlık koyuna benzettiler.”

“Kurbaaan, nerede kaldın, sabahtan beri seni bekliyorum.”

“Çatma Kurban olayım çehreni ey nazlı hilal”

“Bu kızlar, kadınlar, beyaz kadın ticaretine kurban oldular.”

“Çocukları kurban seçtiler.”

“Gençlerimiz terörün Kurbanı oldular.”

Senin gibi adama kız verecem haaa, Ulan sana kızımı kurban ederim de vermem. Der, anne, baba da!

Kız bavulunu alır ve kaçar sevdiceğine, anne ve babasını sevdiği adama kurban eder.

Bunlar da olabiliyor.

BİRDE ŞARKILARDA GEÇEN KURBAN KELİMESİNE BAKALIM:

-          Bu can senden ayrılamaz kurban olduğum yar,

-          Çapkın edasına kurban olduğum,

-           O seven gönlüne kurban olduğum,

-          Yalan yeminine kurban olduğum

-          O tatlı nazına kurban olduğum,

-          Seni yaradana kurban olduğum,

-          Yaradana kurban, yaradana yaradana

-          Güzel naslarına kurban olduğum,

-          Bakışından süzülen işvene kurban olayım.

-          Kaşına, gözüne, bakışına kurban olayım.

Bu dünyayı, bu kainatı, insanları, hayvanları, bitkileri, yaradana Kurban olayım.

Yani bir gerçek var ki, bu dünya’da yaşayan herkes Kurban. İşte Korona denen virüs de insanları Kurbanlık koyun gibi avlıyor, kimse doğru dürüst bir şey yapamıyor.

AZİZ TÜRK MİLLETİNİN BU MÜBAREK KURBAN BAYRAMINI KUTLARKEN, BİRLİĞİMİZİN, DİRLİĞİMİZİN BOZULMAMASINI, HAK VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNÜN DEVAM ETMESİNİ, YOKSULUN, ÇARESİZİN, MAZLUMUN AÇ VE AÇIK KALMAMASINI, BOLLUK VE BEREKETİN ARTARAK, İNSANCA, DOSTÇA, KARDEŞÇE MUTLU VE HUZURLU KURBAN EDİLMEDEN YAŞAMAMIZI YÜCE ALLAH'TAN DİLERİM.

BAYRAMINIZ KUTLU, YAŞAMINIZ MUTLU OLSUN SAYIN  OKURLARIM.

20.07.2021

Zekeriya Tümer

Ulusalhaber1881@gmail.com

20 Haziran 2021 Pazar

AH BABA VAH BABA

TÜMER DİYOR Kİ:

AH BABA, VAH BABA


Bugün 20 Haziran 2021. 

Babaların günü imiş bu gün. 

Anneler günü, sevgililer günü, aşıklar günü vs. 

Aslında, Dedeler, Nineler, Dayılar, Amcalar, Ablalar, Ağbiler, Teyzeler, Halalar, komşular, arkadaşlar, günü gibi günler olsa da, 365 günün her gününü değişik şekillerde kutlasak. 

Dünya'nın, insanların sevgiye, hoş görüye, iyiliğe ihtiyacı olan bir dönemde yaşıyoruz. 

Hele ki, şu son günlerde ülkemizin buna daha çok ihtiyacı var. 

Biz ne babalar gördük bu güne kadar. Halen de bazı babalar var ki, ortalığı ne güzel karıştırıyorlar. 

Babaların babası, ne oturaklı adam. Tam bir baba, dendiği zaman insanın koltukları kabarır. 

Ya sen de tam bir Şam babasısın, derlerse de iş kötü.

Şam babası demek: Evine, çoluk çocuğuna karşı sorumluluk duygusu gelişmemiş, hayırsız baba, demektir. 

Baba olabilmen için ilk önce evlenmen gerek. Evlendikten sonra da çocuk sahibi olman gerek. 

Babanın sorumluluğu çok fazladır.

Baba, annenin, çocukların, hatta anne, baba ve akrabalarının sorumluluk duygusunu hisseder. 

Baba çalışmak, gecesini gündüzüne katarak çalışmak ve ailesine bakmakla sorumludur. 

Para getirir ve ailesini rahat ettirirse iyi babadır. Sıkıntılara sokarsa kötü babadır. 

Baba tatil yapmaz, yaptırır. 

Gençliğini, sağlığını, eşi ve çocukları için feda eder. Birazcık kendisine zaman ayırıp gezmeye çıksa, sorumsuz adam olur. 

Evde kalsa tembel olur. 

Anne çocuklara kızar, bak seni akşam gelince babana söyleyeceğim, sen görürsün, der, baba çocukların gözünde vahşi baba olur. 

Baba annesinin sözünü dinlerse ana kuzusu, karısının sözünü dinlerse kılıbık olur. 

Baba her zaman  çocuklarının kendisinden iyi olmasını ister. Zaten çocuklar belli bir yaşa geldiklerinde, 

-Ya baba, sen de hiç bir şey bilmiyorsun, derler. 

Babaları öldükten sonra da, "Keşke babam sağ olsaydı da ona danışsaydım" derler. 

Babalar ağlamaz. Babalar yorulmaz. Babalar hasta bile olamazlar. Babalar hep çalışmak, çalışmak, çalışmak zorundadır. 

Babaların sevgisi çok büyüktür. Çocukların kılına zarar gelse, yüreği sızlar. İçi kan ağlasada göz yaşlarını tutar, belli etmez. 

Baba tatil yapmaz, çocuklarına ve eşine tatil yaptırır, kendisi yapmaz. 

Bazı babalar çocukları çok rahat etsin diye, çalarlar, rüşvet yerler, devletin malı deniz, yemeyen domuz diyerek, devleti soyarlar, her türlü pisliği yaparlar, böyle babalar mı iyidir sizce, yoksa namusu ile para kazanarak, çocuklarına haram para yedirmeyen baba mı iyidir?

Ne dersiniz?

Bence BABA GİBİ BABA, ÇOCUKLARINA MİRAS OLARAK :

DÜRÜSTLÜĞÜ, NAMUSLULUĞU, ŞEREFLİ LİĞİ BIRAKMALIDIR. 

Sevgili okurlar, siz ne dersiniz? 

Namuslu Baba nın bıraktığı miras mı iyidir, yoksa namussuz babanın bıraktığı miras mı iyidir?

ŞEREFLİ VE NAMUSLU BABALARIN BABALAR GÜNÜ KUTLU OLSUN. 


31 Mart 2021 Çarşamba

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

TÜMER DİYOR Kİ:

BAHAR GELDİ BAHAR

HER ŞEY GÜZEL OLACAK

 

-          2020 yılını cehenneme çeviren, binlerce kişinin ölümüne sebep olan Covid 19 (Korona) bulunan aşılar sayesinde kısa sürede yok olacak. İstediği kadar mutasyona uğrasın, ülkem insanı bağışıklık sistemini güçlendirdi, vız gelir tırıs gider. Bundan sonra kimse Korona’dan ölmeyecek. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Hükümete yeni bakanlar atandı. Merkez Bankası yenilendi. Dövizler artacak, dolar düşecek, Türk Parası kıymetlenecek. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Ekonomi canlanacak, faizler düşecek, piyasa ucuzlayacak, halkın satın alma gücü artacak, açlık ortadan kalkacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Köprülere köprüler eklenecek, Kanal İstanbul açılacak, gemiler geçecek, ülkeme para akacak, boğaz kurtulacak, Marmara temizlenecek. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Fabrikaların bacaları tütecek, işsizlik son bulacak, yatırımlar artacak, yabancı sermaye yurda akın edecek, ülkem kalkınacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Eskiyen kanunların yerine yenileri konacak, Anayasa yeniden düzenlenecek, hak-hukuk, yerine oturacak, haksızlık önlenecek, herkese eşit davranılacak, kimse mağduriyet yaşamayacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          İstanbul Sözleşmesi de ne imiş. Onun yerine Kadınlarımızı koruyan daha iyi yasalar yürürlüğe girecek, kadınlar baş tacımız olacak, analarımız, bacılarımız, kadınlarımız öldürülmeyecek, dövülmeyecek, sövülmeyecek. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Tarikatlar, şeyhler, müritler vatan için, bayrak için, Allah yolunda, Atatürk’ün çizdiği yolda, ülkelerinin selameti için, toplumun ahlaklı olabilmesi için, dualar edecek, çalışacaklar, toplumu uyaracaklar. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Topraklarımız ekilecek, biçilecek, ürünlerimiz çoğalacak, ithalat duracak, ihracat artacak, halk sağlıklı beslenecek Korona’ya karşı bağışıklık sitemleri güçlenecek, hasta olmayacaklar. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Anneler çocuklarına, çocuklar anne ve babalarına, dedeler, nineler torunlarına, sarılacak, eller öpülecek, saygıda kusur edilmeyecek. Korona da yok olacak, hastalıklarda ortadan kalkacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          İktidar ile muhalefet el ele verecekler, birlikte fikir birliği yapacaklar, uyum içinde, kavga etmeden, birbirlerine hakaret etmeden, kardeşçe, dostça, el birliği ile ülkemizin Aya, Merih’e, uzaya gitmesi için çalışacaklar. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          PKK başta olmak üzere tüm terör örgütleri silah bırakacak, ortalık terörden arınacak. Halk rahat ve huzur bulacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          ABD’nin Katolik yeni Başkanı Joe Biden Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak özür dileyecek. (Aman kusura bakma, işlerimin çokluğundan, başkan olmanın sarhoşluğundan seni unuttum, arayamadım. Kusura bakma, özür dilerim), diyecek. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Akdeniz, Ege Denizi hâkimiyeti bizim elimize geçecek. Kimse bize karşı sert çıkışlar yapamayacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Askerimiz, Polisimiz, Jandarmamız, MİT’imiz eskisinden daha da güçlü olacak, düşmanlar korkularından seslerini çıkaramayacaklar. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Milli şuur artacak, düşman bizden korkacak. 

Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

-          Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bayrağı gönderden inmeyecek, minarelerden ezan sesleri dinmeyecek, laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacak.

-          Bahar geldi bahar, her şey güzel olacak.

Ş     A     K     A         Ş       A       K       A        Ş     A       K     A

-          N     İ     S    A    N         B     İ      R   R  R!

Sevgili okurlar, gönlümüzden hep güzel şeyler olması geçiyor.

Her şey güzel olsun, mutlu ve huzurlu bir ülkede yaşayalım istiyoruz.

Yaşayabilir miyiz?

Ölmeden bu günleri görebilir miyiz?

Ne dersiniz?

01,04,2021

Zekeriya TÜMER

ulusalhaber1881@gmail.com