14 Nisan 2019 Pazar

DEMOKRASİNİN AYARLARI BOZULMAMALI



TÜMER DİYOR Kİ:



DEMOKRASİNİN AYARLARI
BOZULMAMALI...



Sevgili okurlar, 31 Mart Yerel seçimleri biteli 14 gün oldu.
Her yarışın bir kazananı, bir de kaybedeni olur.
Yapılan yarışmalarda, hakların yenmemesi için de Hakemler görev yapar.
Yüksek Seçim Kurulları da, siyasi seçimlerde Hakemlik görevini üstlenmişlerdir..
Üstelik Y.S.K.nun üyeleri devletin en seçkin kişilerinden seçilir ve en güven duyulması gereken Hakimler bu görevlere atanır.
Devletin memurlarının atanmalarında Siyasi İktidarlar rol oynarlar.


Adalet Hakimlerin kararları ile tecelli eder.
Halk Hakimlere güvenmek ve itimat etmek zorundadır..
31 Mart seçimlerinde kargaşa yaşanacak zannediliyordu.
Ortalık karışmadı ve seçimler ufak tefek olayların dışında, sağlıklı bir şekilde bitti..
İktidar Partisi de sevindi, muhalefet partileri de sevindi.
Kaybedenler oldu, kazananlar oldu.
İyi de,  kaybedenler halen neden kaybettiklerine inanamıyor ve kazananlara bazı Belediyeleri teslim etmiyorlar?
Nedeni basit. Çok büyük rantlar içeren bazı Belediyeler ki, bunların içerisinde İstanbul var, bir türlü
kazanan İmamoğlu'na teslim edilmek istenmiyor.
Sosyal medyada öyle şeyler dolaşıyor ki, bu metropol şehir müthiş bir kaynak.
Bu kaynak bir türlü bırakılmak istenmiyor.
Demokrasi çiğnenmek ve ayaklar altına alınmak isteniyor.
Bizler kime güveneceğiz, Hakimlere.
Devletin memurları cesur olmalı ve haksızlıklara ve de mevzuata aykırı olan hiç bir şeye göz yummamalıdır.
Devlet memurları Siyasi İktidarların istediklerini yapmaz iseler, ya sürgüne gönderilirler, ya görevden alınırlar, ya da kendilerine uyduruk raporlarla suç isnat edilebilir.
Olabilir. Gene de korkmamak gerek.
Haksızlık her zaman yapılabilir.
Ancak, Yargıyı uygulayan Hukukçular ve Hakimler mutlaka Adalet'ten ayrılmamak zorundadırlar.
Devletin yapısına zarar verilmemelidir.
Bu devlet hepimizin devletidir..
Türkiye Cumhuriyeti Devletini içten ve dıştan yıkıp parçalamak isteyen güçlerin olduğunu artık cümle alem biliyor.
Demokrasinin ayarları bozulduğu zaman, tüm toplum zararlarını görür ve çok ağır bedeller ödenebilir.
Yerel seçimlerde değişik taktikler ile seçilenlere görevi teslim etmeme düşüncesinden vazgeçilmeli, hak edenlere görevleri teslim edilmelidir.
Kin, nefret, intikam hırsından uzaklaşılmalı, hoşgörü ve sevgi ile toplum kucaklanmalı, huzurlu bir yaşama dönülmelidir.
Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek zorundayız.
Cumhuriyete sahip çıkılmalı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti güçlü, Demokratik teamüllere saygılı bir devlet olduğunu tüm Dünya'ya duyurmalıdır.
Atatürk'ün izinden ayrılınmamalı, geçmişin hayaletleri üzerine yaratılmış, ahir zaman hayaletlerinden medet umulmamalıdır.


Hür düşünce, hür zihniyet, bilim ve uygarlık, çağdaş sosyal bir toplum, güçlü bir ekonomi iyi bir eğitim sistemi ile olur.

NE MUTLU BİZLERE Kİ, DÖRT MEVSİMİ AYNI ANDA YAŞAYABİLEN CENNET GİBİ BİR ÜLKEDE YAŞIYORUZ.

KIYMETİNİ BİLELİM VE ÜLKEMİZİ BAŞKALARINA YEM ETMEYELİM.

14.04.2019
ZEKERİYA TÜMER
ulusalhaber1881@gmail.com.









3 Nisan 2019 Çarşamba

seçim,geçim,demokrasi,cumhuriyet,belediye,mustafa nevruz sınacı,tunceli,kırşehir


TÜMER DİYOR Kİ:

Mustafa nevruz sınacı ile ilgili görsel sonucu
Can dostum, Mustafa Nevruz Sınacı, Mekanın Cennet olsun.

 


SEÇİM DERDİ BİTTİ,GEÇİM DERDİ BİTMEDİ!

Sevgili okurlar, 31 Mart seçimlerinden önce acılı gün yaşadım.
Ulusal Haber İnternet Gazetemizi bu günlere getiren, siyaseti ve gazeteciliği de çok iyi bilen can arkadaşım ve sevgili dostum Mustafa Nevruz Sınacı’nın aniden kalp krizi geçirerek vefatı bizleri çok üzdü.
Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi’nin ve ileri günlerde partilileşme düşüncesi içerisinde olan çalışmaların Sekreter ya görevini de üstlenen Mustafa’nın vefatı, hareketin ilerlemesini de engelledi sayılır.
31 Mart seçimleri bizler ve ülkemiz için çok önem arz ediyordu.
Sıkıntılı günler yaşayan ülkemiz, artan ekonomik baskı altında ezilen toplum ne yapacağını şaşırmıştı!
Soğan ve Patates’in ithal edilir duruma gelmesi, insanlarımızı tedirgin etmeye, ülkenin geleceğinin karanlık günlere gebe olduğu korkusunu taşımalarına vesile olmaya başlamıştı.
Seçimler bitti. Sonuçlar henüz kesin açıklanmadı. Yeniden sayılan bazı sandık sonuçları, kazandım sanan kişilerin kaybetmelerine dönüşebilir.
Bu nedenle, seçimi kazandım Belediye Başkanlığı bende diye sevinmemek gerek.
Bu seçimlerde tek Kazanan Türkiye Komünist Partisi oldu.
Tunceli Ovacık Belediye Başkanı olan Fatih Mehmet Maç oğlu, başarılı Belediye Başkanlığı’nı Tunceli Belediye Başkanı olarak perçinledi.
Tunceli’de de çok başarılı bir Belediyecilik çalışmasını sergilerse, ileride birçok yerlerde Türkiye Komünist Partisi Belediye Başkanlıklarını alabilir.
Bu olay da şunu gösterdi ki, Türkiye Diktatörlükle idare edilmiyor, Demokrasi ile idare ediliyor.
Demokrasi hususunda bazı kısıtlamalar da yok değil. Ancak bu seçimin düşünüldüğü kadar kötü geçmemesi de Türk halkını sevindirdi.
Anadolu insanının her zaman sağ duyusu vardır.
Kırşehir’de CHP adayının kazanması çok önemlidir. Demek ki, halk körü körüne bir partiye bağlı değildir.
Menfaatin ve çıkarcılığın had safhada olması, yoksul ve sıkıntı içerisinde olan halkın bazen sağlıklı kararlar almasını engelleyebilir.
Şimdi tüm Belediye Başkanlarının, bence üretime yönelik kararlar ile bulundukları yöreyi kalkındırma çalışmaları içerisinde olmalarında yarar vardır.
Her ne olursa olsun, birlik ve beraberliğin bozulmadan ülkemizin geleceği için Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği yolda yürümemiz gerek.
Ancak, bu ülkenin Çağdaş, Medeni Devletler seviyesine çıkmasının yolu budur.
Seçimlerin hayırlı olmasını diler, can arkadaşım ve dostum Mustafa Nevruz Sınacı’nında mekânının cennet olmasını dilerim.
Unutmadık, unutmayacağız.
03.04.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

16 Mart 2019 Cumartesi

İŞTE "TÜRKİYE" TABLOSU "TÜMER DİYOR Kİ" (16 Mart 2019-IGC TV NEWS) Kültürel, Bilimsel, Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler; Kitap Okuma-Sanat Etkinliklerine Katılma-Gazete Okuma-Müze-TV İzleme-Belgesel vd.

TÜMER DİYOR Kİ!..
"ÜLKENİN GELECEĞİ Mİ ÖNEMLİ,
YOKSA ŞAHSİ ÇIKARINIZ MI ÖNEMLİ?.."
Sevgili okurlar, yerel yönetim seçimlerine çok az bir zaman kaldı.
31 Mart’ta seçilecek yerel yöneticiler, ülkenin geleceğinde rol oynayacaklar.
Son günler yaklaşırken, meydanlarda ben, sen kavgası hiç hoş olmayan sözler söylenerek, halkı kutuplaştırmaya doğru itiyor.
74 yıllık hayatımızda bu denli bir seçim yaşamadım.
Kişileri lekelemek, kötülemek, halkın gözünde düşük düşürebilmek çabası ile suçlayarak bir yere varmak, sağlıklı sonuçlar vermez.
Ancak, 31 Mart’tan sonra Türkiye o kadar güzel bir ülke konumuna gelecek ki, herkes küçük dilini yutacak!
31 Mart seçimlerinde hiç hile yapılmayacak.
Sandık görevlileri Demokrasiye, Hukuk’a uygun sayımlar yapacak, hangi partinin adayına oy çıkmışsa, hileye, sahtekârlığa, yalana, dolana kaçmadan, sayımları yapacaklar ve hile yapmadan sayım tutanaklarını imzalayacaklar.
Elektrikler kesilmeyecek, kediler ortalarda gözükmeyecek. Magandalar rollerini oynayamayacak, güvenlik güçleri gerekli tedbirleri alacak.
İlçe seçim kurumları sandıklardan gelen oyları düzgünce tasnif edip İl Seçim Kuruluna, o da Yüksek Seçim Kuruluna gönderecek.
Yüksek Seçim Kurulu adına layık olarak sandıklardan gelen sayım neticelerini, yalansız dolansız, olduğu gibi açıklayacak.
Anadolu Ajansı, TRT. ve tüm televizyon kanalları Yüksek Seçim Kurulunun kararını bekleyecekler, seçim sonuçlarını açıklamayacaklar.
Kazanan adayları kazanamayan adaylar tebrik edecek, kazanan partiyi kazanamayan parti liderleri kutlayacak.
Sokaklarda, seçimi bizim adayımız kazandı, şimdi sizin canınıza ot tıkayacağız diyerek magandalar ellerinde tüfeklerle, tabancalarla havaya ateş etmeyecekler.
Bu ülke hepimizin, senin de adayın kazansa, benim de adayım kazansa fark etmez, hepimiz birlik ve beraberlik içerisinde ülkemize hizmet edeceğiz, diyerek, kardeşlik, birlik ve beraberlik mesajları yayınlayarak, davul zurna ile şarkılar, türküler söyleyerek şenlik içerisinde kutlamaları birlikte yapacaklar.
Enflasyon aşağı çekilecek, zamlar duracak, Belediye Başkanları zevkle, neşe ile görevlerine başlayacaklar.
Belediye Encümen üyeleri, kavga etmeden, birbirlerine saygılı olarak halkın lehine kararları alacaklar ve bulundukları Belediye hudutları içerisinde yaşayan halka doğru ve dürüst hizmetlerini sunacaklardır.
Belediye’lerde rüşvet, kayırma, işten atılma, sen ben kavgası olmayacak, tek amaç hizmet etmek olacaktır.
Yandaş Müteahhitlere işler verilmeyecek, denetim ve kontroller sağlıklı yapılacaktır.
Belediyeler, çöp fabrikaları kuracak, çöplerden elektrik üretecek, yollar ikide bir kazılmayacak, kaldırımlar sökülüp yapılmayacaktır.
Bütün sokaklara, caddelere, yol boyu meyve ağaçları dikilecek, her yer rengârenk çiçekler ile renklendirilecektir.
Sokaklar, caddeler, Ihlamur ağaçları, ceviz ağaçları, elma, armut, şeftali, kayısı, kiraz, dut, portakal, muz, limon, incir, vs. ağaçları ile donanacak, meyve veren ağaçların meyveleri yöre halkının taze taze yemeleri için Belediye elemanlarınca toplanacak, bedava halka dağıtılacaktır.
Belediyeler, sebze, meyve, üretimlerini teşvik edecek, artık saman, patates, soğan, mercimek, bulgur, buğday, pamuk, tütün vs. ithal etmeyeceğiz, ihraç etmeye başlayacağız.
Belediyeler, tüketim ve üretim kooperatifleri kuracak, halka ucuz, kaliteli yiyecekler temin edeceklerdir.
Belediyelerin öncülüğünde kurulan yapı kooperatifleri ve şirketler sayesinde yöre halkı ucuz konut sahibi olacaklar, kimse evsiz barksız, kalmayacak, kiracıların da hakları korunacaktır.
Yaşlılara huzur evleri, gençlere okul, çocuklara kreşler açılacak.
Yaşamlarının sonuna yaklaşan yaşlı insanların mutlu ve huzurlu son günlerini geçirmeleri sağlanacak, sokaklarda yoksul ve çaresiz, aç kimse kalmayacak.
Parklar, oyun alanları, yeşil alanlar çoğalacak, halkın temiz hava, bol güneş alarak sağlıklı bir yaşama kavuşmaları sağlanacaktır.
Kütüphaneler çoğalacak, okuma zevki halka aşılanacak, cahil, duyarsız, düşünmeyen toplum olmaktan kurtulup, bilgi yüklü, medeni insanlar artacaktır.
Belediyeler, Hükümetle uyum içerisinde çalışacaklar, devlet Belediyelere gereken desteği ayırım yapmadan verecek, halkın mutluluğu, huzuru için ellerinden gelen yardımı yapacaklardır.
Kin, nefret, intikam duyguları ortadan kalkacak, herkes birbirine saygılı, ahlaklı, faziletli bir toplum olunacaktır.
Yani kısaca, şu seçim atmosferinde halka tüm Belediye Başkan adayları ile onların bağlı oldukları Parti Başkanlarının vaat ettiklerinden başka çok daha iyi şeyler yapılacak, ülkemiz güllük gülistanlık, ayırım olmadan, bölünmeden, parçalanmadan, birlik ve beraberlik içerisinde yaşayacaklardır.
Belediye Başkanlarının halka kendilerini sevdirmeleri ve onların teşviki ve de çalışmaları sayesinde:
Kitap okuma oranı: % 1’de % 99 a yükselecek!
Gazete okuma oranı: %0.3 den % 80 lere yükselecek!
Müze dolaşma oranı: % 0.1 den % 70 lere yükselecek!
TV izleme oranı : % 78 den % 30 lara inecek!
Dizi izleme oranı: % 37 den, % 10 lara inecek!
Belgesel izleme oranı: % 1den % 99 a çıkacak!
Haber izleme oranı: % 32 den % 99 a çıkacak!
Evlilik programı izleme oranı: %76.1 den, % 5 lere düşecek!
Kültür-Sanat haberlerine ilgi: %0.01 den % 90 lara çıkacak!
Siyasi haberlere ilgi: % 39 dan, % 90 lara yükselecek!
Dini haberlere ilgi ki bu bilgiler daha mantıklı ve bilimsel verileceği için: % 78 den % 90 lara çıkacaktır!
Pornografiye ilgi: % 80 den, % 20 ye düşecek!
Halkın Borçluluk oranı: % 78.3 den % 10 lara inecektir!
Cehalet ortadan kalkacak, halk aydınlanacaktır.
Medeni insan olunacak, herkes eşit hak ve hukuka sahip olacaktır.
Ahlaki değerlere önem verilecek, toplum birbirine saygılı olacaktır.
Sevgili okurlar, 31 Mart’tan sonra 1 Nisan geliyor.
Bu yazdıklarımın Bir Nisan şakası olmamasını isterdim.
Hayırlı seçimler diliyor ve yorumu sizlere bırakıyorum.
18.03.2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

İŞTE "TÜRKİYE" TABLOSU (16 Mart 2019-IGC TV NEWS) Kültürel, Bilimsel, Ekonomik ve Sosyal Faaliyetler; Kitap Okuma-Sanat Etkinliklerine Katılma-Gazete Okuma-Müze-TV İzleme-Belgesel vd. (TÜMER DİYOR Kİ!.. Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER) 

2 Mart 2019 Cumartesi

SON VİRAJA GİRİLİYOR, TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ 31 MARTTA BELLİ OLACAK! "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
SON VİRAJA GİRİLİYOR,
TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ
31 MARTTA BELLİ OLACAK!

Sevgili okurlar, herkesin çok iyi bildiği gibi, Türkiye halkı akıl tutulması yaşıyor.
Gerçekleri görmemezlikten gelmeye çalışan büyük bir kitle var.
Türkiye üzerinde yaşayanlar sadece Türk’ler değil.
Kimlerin yaşadıklarını herkes gibi sizler de biliyorsunuz?
Yıllardır, İsrail’den ithal edilen tohumlar kullanıldı. Bu tohumlardan çıkan sebzeleri, meyveleri yemenin bedeli olmasın bu akıl tutulmasının sebebi.
Ülkemize ithal edilen ve her yerde yiyecek satan yabancı ürünlerin içlerinde kullanılan maddeler bizleri böyle pasif hale getirmiş olmasın?
31 Mart Türkiye’nin kader günü.
Muhalefet partilerinin bu kaderi değiştirebileceklerine inanmak istiyoruz.
İnanıp inanmadığımızı, seçim sonuçlarında göreceğiz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatında tek bir soruya cevap veremediğini biliyor musunuz?
Atatürk ömründe tek bir soruya cevap veremedi.
Soru şuydu:
Mustafa Kemal, Mersin şehrini gezerken, gördüğü büyük binalar dikkatini çeker ve orada bulunan eşrafa sorar.
-Bu köşk kimin?
Cevap, Kirkor’un.
-Ya şu koca bina kimin?
Cevap, Yargo’nun.
-Ya şu?
Cevap, Solomon’un.
Mustafa Kemal sinirlenir ve sorar.
-Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz?
Atatürk bir an gerçekleri göremez ve düşünemez, zanneder ki, ümmet ve Müslüman olan halk, tembel tembel otururken, Müslüman olmayan Ermeni ve Yahudi kökenli insanlar çalışmışlar ve büyük binalar, köşkler içerisinde lüks hayat yaşıyorlar. Bizim halk ise fakir olarak yaşamaya devam ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ü görmeye gelen ve etrafında toplananların arasından bir köylünün gür sesi duyulur.
Atatürk’e seslenerek, der ki:
-Biz Yemen’de, Tuna boylarında, Balkanlarda, Arnavutluk dağlarında, Kafkaslarda, Çanakkale’de, İstiklal savaşında savaşıyorduk Paşam!
Atatürk susar ve cevap veremez. Bu hatırasını etrafındakilere anlatırken de “Hayatta cevap veremediğim yegâne insan bu aksakallı ihtiyar olmuştur” demiştir.
Şimdi ise bizlerin gerçekten cevap bulamadığımız sorular var?
Bu Şeker fabrikası kimin? İsrail’in.
SÜMERBANK kimin? İngiltere’nin.
SEKA kimin? Yunanistan’ın.
PETKİM kimin? Amerika’nın.
TÜPRAŞ kimin? Amerika’nın.
Limanlar kimin? Yunanistan’ın.
16 Ada nerede? Yunanistan’da işgal etti.
Bankalar kimlerin? Katar’ın, Yunan’ın, İngiliz’in, Hollanda’nın, Rus’un, Çin’in, İtalya’nın. Fransa’nın, Kazak’ın, Lübnan’ın, Kuveyt’in.Vs.
Peki verimli topraklarımızın bir kısmı, binalarımız, otellerimiz, işletmeler, fabrikalar kimlere satıldı. Yabancılara.
Ey millet, sana soruyorum, 
Saman’ı neden ithal ediyoruz?
Et’i neden ithal yiyorsun? Patates, Soğan neden ülkende kalmadı. Domates’i neden ucuz yiyemiyorsun? Tüm sebze meyve, dâhil Un, Şeker, Pamuk neden ithal edilir hale geldi?. Fasulye, Nohut ithal ediyoruz.
Yahu hiç ürettiğimiz bir şey kalmadı mı bizim? Neden?
Ey Türk halkı, sizler neredesiniz, ne iş yapıyorsunuz?
Yabancılar, ülkemize yerleşiyor, topraklarımızı, fabrikalarımızı, bankalarımızı, binalarımızı alıyor, üretim onlara geçiyor, yiyecek, içecek onlardan geliyor, peki onlar bunları alırken, sizler ne yapıyorsunuz ?
Ey Türk halkı hangi cephelerde savaşıyordunuz da bunları kaybettik, kaybediyoruz.
Mersin’deki sakallı dedemin söylediği gibi hadi bizler de mantıklı bir şey söyleyelim.
Söyleyemiyoruz değil mi? Utanma, arlanma, duygumuzu da yitirdik.
Amerika’nın ve Nato’nun Türkiye’nin kaç yerinde askeri üsleri olduğunu biliyor musun?
Şehit kanları ile sulanan Anadolu toprakları verimsiz, üretemez, bir hale gelirken, yabancı üsler ve fabrikalar ile ülke işgal edilirken, yiyeceğimiz, içeceğimiz, yabancıların ellerine geçerken, bizler nere’de savaşıyoruz.
PKK ile, Suriye hudutları içerisinde, savaşıyor, FETO ile mücadele ediyoruz, diyenleriniz çıkabilir.
İyi de, bunlar sebep olabilir mi?
Düşün be düşün Milletim, geleceğini iyi düşün.
31 Mart, Türkiye’nin geleceğinin dönüm noktası olacaktır.
Düşün, hem de çok düşün ve kararını ona göre ver.
Gelecek günlerin aydınlık olsun, karanlık olmasın.
Bölünme, parçalanma, bir bütün ol ve ülkeni terk etme, Topraklarına, fabrikalarına, kurumlarına sahip çık.
1 Nisan’da geçen sene yazdığım yazımda belirttiğim bir Türkiye olmak istiyoruz.
Linkini veriyorum, isterseniz okuyun. Belki moraliniz düzelir.
https://ulusal-haber1.blogspot.com/2018/04/mujde-mujde-tumer-diyor-ki-bir-nisan.html
02.03.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

28 Ocak 2019 Pazartesi

KEM SÖZ SAHİBİNE AİTTİR "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
KEM SÖZ
SAHİBİNE AİTTİR !..

Sevgili okurlar; 
Ülkemiz 31 Mart yerel seçimlerine hızla yaklaşıyor.
2019 yılı, geçmiş yılları bizlere aratacak.
Yerel Yönetim seçimlerine giren partiler, adaylarını hemen hemen belirlediler.
Elbette elinde iktidarın gücünü yakalamış olan AKP diğer seçimlerde de olduğu gibi, iktidar gücünü kullanacak ve Belediyeleri kimseye kaptırmamak için mücadele edecek.
Muhalefet partileri de bu gidişata dur diyebileceklerini zannettikleri bir imkânı daha yakaladık düşüncesi ile Yerel Yönetimler seçiminde daha çok, bilhassa büyük şehirleri başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Gaziantep, Mersin, Diyarbakır, Edirne gibi şehirleri kazanmak peşinde olacaklardır. Kazanırlarsa, iktidarı zorlayacaklar ve erken seçime gidilmesini sağlayarak, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ülkeyi tek adamla yönetilmesini istemelerini engellemek isteyeceklerdir.
Kavga başladı.
Ülke üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmak istemiyor.
Gün ışığını bize göstermemek için mücadeleler devam ediyor.
Artan pahalılık halkı bezdirmeye başladı. Bu durum da iktidar partisinin aleyhine gelişiyor elbette.
O da tüm imkânlarını zorlayarak ve yeni yeni vaatler de bulunarak, halkı kendi saflarına çekmeye, olanları da kaybetmemeye çalışıyor.
Kılıçdaroğlu ve Akşener büyük mutabakatlarını yaptılar.
Ancak, şu bir gerçek ki, tabandaki bir çok CHP li halen Kılıçdaroğ’luna karşı tepkililer.
Nedeni ise, onun Atatürk’ün çizgisinde olmadığı kanaati var.
Girdiği her seçimi Tayyibe karşı kaybeden Kılıçdaroğlu, bu seçimi de kaybederse ne olacak?
Burada CHP’nin durumu o kadar çok önemli değil. Ülkenin geleceği önemli.
Yerel seçimlerde AKP öyle veya böyle, büyük şehirleri kazanır ve gücünü arttırırsa ülkemizin Venezuella gibi olur korkusu halkta oluşmaya başladı.
09.06.2018 tarihli yazımızda “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” başlığı ile yazdığımız yazıda Venezuella’da ki yönetimi ve halkın perişanlığını anlatmıştık.
Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip bir ülkenin, nasıl açlık ve sefalet içerisinde yaşadığını yazmıştık.
Bugünlerde yeniden Venezuella gündeme geldi. Muhalefet lideri Juan Guaid kendisini başkan ilan edince Nicolas Maduro’nun uykuları kaçmaya başladı.
Venezuela Dünyanın en zengin petrol rezervine sahiptir.
Suudi Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol revervi varken, Venezuela’nın 295 milyar varil petrol rezervi var.
Yani ülke en az Kanada’lılar kadar müreffeh bir hayat yaşaması gerekirken, sefalet içerisinde yaşamaktadır.
09.06.2018 de Tümer Diyor ki sayfamızdaki yazımızı okursanız sebebini anlamış olursunuz.
İşte önümüzdeki yerel seçimlerin çok önemli olduğu burada ortaya çıkmaktadır.
Seçim atmosferine girildi. Liderler ağızlarından çıkan sözlere çok dikkat etmeliler ve toplumu gerecek sözler söylemeliler.
“Abdullah b. Amr (ra)’dan nakledildiğine göre Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahların en büyüklerinden birisi kişinin ana-babasına lanet etmesidir." “Ey Allah’ın elçisi! Nasıl olur da kişi ana-babasına lanet eder!” denilince Hz. Peygamber, “Bir adam, başka bir adamın babasına söver, o da onun babasına ve annesine söver” buyurdu.
Hadis-i şerif, “kem söz sahibine aittir” atasözünün kaynağı olabileceği gibi, bunu açıklayan bir özelliğe de sahiptir. Kişinin başkalarına yaptığı sövgü ve hakaret, kendisi gibi nefis taşıyan ve öfkelenme potansiyeli olan muhatabı tarafından çoğunlukla hemen iade edilmekte, böylece, sövgüde hedef alınan kişi veya kişilerin muadilleri aynı hakarete maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla kötü söz sonunda sahibine dönmekte ve onun üzerinde kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, karşılığını bulmasa da kötü söz, sonuçta sahibini sorumlu kılmakta ve onun karakterini ele vermektedir. İşte sevgili peygamberimiz, başkasının ana-babasına söven kişinin, yaptığı hakaretin karşılığını aldığında, kendi anne-babasına sövmüş gibi olacağını çarpıcı bir anlatımla hatırlatmaktadır. Benzer bir anlatımı En’âm suresinin 108. ayetinde de görmekteyiz. Burada Cenab-ı Hak, “(Ey müminler!) Onların, Allah’ı bırakıp da tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler…” buyurarak, başkalarının değerlerine yapılan hakaretin sonunda kişinin kendi değerlerine yöneleceği gerçeğini açıklamaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, “Mümin çok kınayan, çok lanet eden, hayâsız, pis ve çirkin konuşan kimse değildir.” (Tirmizi, Birr, 48) buyurarak, kötü söz ve hakaretin, mümine yakışan bir özellik olmadığını vurgulamış, böylece, “elinden ve dilinden diğer insanların salim olduğu” (Buhârî, Rikâk, 26) şeklinde ifade ettiği mümin tanımına da açıklık getirmiştir. Güzel söz ve nezaket peygamber ahlakıdır. Cenab-ı Hak, elçisinin, insanlara yumuşak ve nazik davrandığını belirterek, sert ve katı kalpli olması halinde etrafındakilerin dağılıp gideceğini bildirmiştir.”
(Kaynak: http://www.sonpeygamber.info/kotu-sozun-sahibi)
Olan ülkeye olur.
İktidara yakın ve yağ çekmeye çalışan bazı kendini bilmezler ise, ellerindeki yağlı ekmeği kaybetmemek için, kendilerinden olmayanlara hakaret içerikli  sözler sarf ederek, ortalığı germemeliler.
Olan ülkeye olur.
Bizlerin her ne olursa olsun, bu ülkemizden başka gidecek yerimiz yok.
Zenginlerin çoğu mallarını alarak başka ülkelere kaçmaya başladılar. Kendileri gitmiyorlar ise, çocuklarını gönderiyorlar. Bir beyin göçü de var ülkemizde. Bunlar hiç hoş olmayan şeyler.
Sevgili okurlar; basın’ın ne hale geldiğini yazmama gerek yok.
En ufacık bir eleştiride iktidar partisi yanlıları “vay sen bunu nasıl yazarsın, bu yazıda neden Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun”, diyerek, davalar açılmakta, insanlar tutuklanmaktadır.
Ben de Cumhurbaşkanı’na hakaret edilmesine kızıyorum ve tasvip etmiyorum.
Nedeni ise, kim ne derse desin Türkiye Cumhurbaşkanı olan kişi’ye saygı duymuyorsan, makamına karşı saygılı olmak zorundasın. Ne olursa olsun o kişi Türkiye’yi temsil eden en üst makamda oturmaktadır. O Makama saygı duyulmalı ve hakaret içeren sözler söylenmemelidir.
Sadece Cumhurbaşkanına değil, kimseye hakaret edilmemeli, kişilik haklarına saldırılmamalı, çirkin sözler söylenmemelidir. Bunu herkesin yapması gerek.
Bizler eleştiriye karşı da dayanıklı olmak zorundayız. İnsanların fıtratında vardır, kendini beğenir başkasını beğenmez. Hele ki görevlerde olanlar, her şeyi ben bilirim, başkası benden iyi bilemez dememelidir. Eleştirilere karşı da sabırlı olmak gerek.
Makamlar gelip geçicidir. Kimse oturduğu koltukta ebedi kalmamıştır.
İktidarlar da gelip geçicidir.
Önemli olan toplumun yararına, ülkenin yararına bir şeyler yaparak kendin için değil halkın için çalışmak ve ülkene huzur ve refahı getirmektir.
Ülkenin bölünmezliğini korumak, iç ve dış düşmanlara karşı göğsünü gerebilmektir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı Devleti’nin devamı sayılır. İsmi değişmiş, rejimi değişmiş, Çağdaş Demokrat ve Laik bir Cumhuriyet olarak, halkın idaresi ile yönetilebilen bir statü getirilerek Mustafa Kemal Atatürk ve onun arkadaşları tarafından kurulmuştur.
Tek adamlık değil, halkın iradesi ile gelen yöneticilerin ülkeyi yönetmesi istenmiştir.
Birlik ve beraberliğimizi bozmadan, kavga etmeden, Demokratik düzen içerisinde, oylar çalınmadan, hile yapılmadan, suiistimallere göz yumulmamalı ve Adaletli bir Yerel Yönetim seçimi yapılarak, ülkemizin düze çıkması sağlanmalıdır.
Hakkımızda hayırlısı!..
28.01.2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

7 Ocak 2019 Pazartesi

HOŞ GELDİN 2019 "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
HOŞ GELDİN 2019!..
Ey 2019, sen de 2018 gibi misafirsin. 
Sakın bunu unutma.
Bir yıl sonra, tüm dünyada yaşayan insanlar 2018 in gidişini nasıl kutladılarsa, seni de "2020 geliyor, hadi sana da güle güle 2019" diye kutlayarak gönderecekler.
Bak 2019, benim ülkemin huzurunu kaçırma.
Mart ayında yerel yönetimleri kimlerin yöneteceğini belirlemek için tüm ülkemde seçimler var. 
Sakın bunu fırsat bilerek ortalığı karıştırma!
İktidar partisi ile muhalefet partilerini birbirleri ile kavgaya tutuşturma.
Gerek iktidar partisi mensuplarına, gerekse muhalefet partisi mensuplarına seçimi kaybetme korkusu ile karşılarındakilere ağır sözler söyletme. Kavgaya dönüştürme seçimleri.
İnsanları ben, sen, o, diye bölme.
Biz bölünmek istemiyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamak istiyoruz.
Seçim olacak diye neden aynı ülkede yaşayan insanlar birbirlerine düşman olsunlar?
Neden birbirlerine kötü sözler söylesinler?
Ülkeyi, Belediyeleri kim yönetirse yönetsin. Milletin umurunda değil. Onların tek istediği karınları doysun.
Cumhuriyet’miş, Demokrasi imiş umurlarında değil.
Zammış, enflasyon muş aldırdıkları yok.
Evet, tek aldırdıkları oldu o da alışverişlerde marketlerde verilen poşetlerden para alınması. İşte bu çok ağırlarına gitti milletin.
Bak sana söylüyorum 2019. Sen bu ülkede de misafirsin. Misafirliğini bil. Edebinle otur, ye iç, gez dolaş, kar yağdır, yağmur yağdır, güneşi kızdır, ama insanları kızdırma.
Kızan insan sinirlerine hâkim olamaz. O zaman da ya karşısındakini çeker vurur, ya da kafasını kırar, ya da tokadı yapıştırır.
Yapma 2019, yapma bunu bize.
Sakin sakin misafirliğini bil ve edebinle otur.
Bak kaç gün geçti.
Her gün 365 günden bir gün eksiliyor.
Nasıl ki, doğan insanın ömründen her geçen gün bir gün eksiltiyorsa, senin de 365 günün devamlı eksiliyor ve neticede 31 Aralık 2019 günü senin de misafirliğin bitecek ve çekip gideceksin.
Bizler 2019 yılının huzurlu ve güven ortamında geçmesini, istiyoruz.
Hür, Hükümran, Demokratik ve laik, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet devam etmesini, kardeşin kardeşe düşman olmadan, "adalet, barış güvenlik ve huzur içinde" yaşamasını itiyoruz.
2019 misafirliğinde bizlere yardım et. Akıl ver, bilgilendir bizleri. Ülkemin kalkınması için ne yapılması gerekirse onun yapılması için yol göster bizlere.
Üreten bir toplum olabilmemiz için gökten bereket yağdır, topraklarımızdan verimli mahsuller fışkırsın.
Her şeyi ithal etmeyelim, ihraç edelim.
2019 komşularımızla bizleri kavgaya tutuşturma.
Türk yurdu olan Anadolu topraklarını emperyalist güçlere yem etme.
Böldürtme, parçalatma bizleri.
2019 merak etme, sen de çok çabuk gelip gideceksin.
İnşallah ülkeme zarar vermeden, sakin sakin oturur, çayını, kahveni içer, sonra da çekip gidersin.
Başkaca söyleyecek sözümüz olsa da zaten söyleyemiyoruz.
Şimdi kışı yaşatıyorsun 2019. Sonra baharı, sonra yazı, sonra sonbaharı yaşatacaksın. 31 Aralık 2019 son günün olacak ve sen de yerini 2020 ye bırakıp gideceksin.
Hadi hayırlısı diyelim ve sakin sakin 2019 un gitmesini bekleyelim.
***
07.01.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

24 Aralık 2018 Pazartesi

GÜZEL GÜNLER YAŞAMAK İSTİYORUZ "Tümer Diyor ki!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
GÜZEL GÜNLER
YAŞAMAK
İSTİYORUZ!.. 
Sevgili okurlar, 
Çok az kaldı 2018 e veda etmeye.
Zaman su gibi akıp giderken, geriye gidiş değil, hep ileriye doğru gidiş söz konusu...
Zaman ileriye doğru akıp gidiyor.
Zaman ileriye doğru akıp giderken, bazı toplumlar geriye dönüş içerisinde çaba harcıyorlar.

Bunu da anlayabilmek mümkün değil!
Her geçen saniye, dakika, saatler, günler ve yıllar ömrümüzden bir parça almakta ve bizi sona yavaş yavaş yaklaştırmaktadır.
Bizler yeni yıla girerken eğleniyor ve mutlu olmaya çalışıyoruz. Bilmiyoruz ki, koskoca bir yıl daha ömrümüzden geçti ve gitti.
Adım adım ölüme doğru yaklaştığımızı neden düşünemeyiz? 
Hz. Mevlana’nın şu sözü çok hoşuma gidiyor.
Diyor ki Mevlana: “Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim… Zamanı öğrendim, yarıştım onunla, zamanla yarışılmayacağını, zamanla öğrendim..”

Evet, sevgili okurlar, doğduğumuz andan itibaren, her geçen zaman hayatımızın biraz daha kısalması demektir.
Zamanla da yarışılmaz.
Saatin yelkovanı hep ileriye doğru gidiyor. Gece, gündüzü, gündüz geceyi kovalıyor. Bizler de bu vakitler içerisinde verilen görevlerimizi yerine getiriyoruz.
Gözlemlenebilir evrende bir toz taneciğinden daha küçük yer kaplayan dünyamızın, bilim insanlarının yaptığı araştırmaya göre yaklaşık olarak 4,5 milyar yaşında olduğu söyleniyor. Evrenin kaç yaşında olduğu ise bilinmiyor. Demek ki, bugüne kadar 4,5 milyar yıl geçmiş ve bu zaman zarfında insan dâhil, birçok canlılar yaşamışlar sonra da yok olup gitmişler.
Şu an Dünya üzerinde yaşayan insan sayısının da 7,5 milyar olduğu tahmin ediliyor.
Her gün birileri doğarken, birileri de ebedi dünyalarına göç ediyorlar. Yani ölüm dediğimiz anı yaşıyorlar, bu dünyadaki yaşamları son buluyor.
2018 yılı biterken, 2019 yılı girerken, bütün insanlar, sanki çok önemli bir gelecek bulmuşlar gibi sevinç çığlıkları atarak, yeni girecek yılda, daha umutlu, daha mutlu bir yaşam yaşayacaklarını sanarak neşeleniyor ve mutlu olmaya çalışıyorlar!
Ülkem insanı karamsarlıktan kurtulabilmenin yollarını arıyor.
2019 yerel seçimleri yaklaşırken, ülkenin gerçek sorunlarından uzaklaşılmakta, sen ben kavgası yapılmaktadır. 
İktidar partisi haklı olarak elindeki imkânları kaybetmemek için çaba harcarken, muhalefet partileri ise İktidarın elindekileri alabilme çabasındalar.
Yerel seçimler Türkiye’nin kaderini belirleyecek diye propagandalar yapılmaktadır.
Bu sözleri daha önce de duyduk. Anayasa seçimleri dâhil, birçok seçimlerde Türkiye’nin kaderi belirlenecek, herkes aklını başına alsın dendi, neticede de Türkiye’nin kaderi belirlendi.
Akıp giden zamana uymaz ve her geçen anın değerini iyi bilemez isek, kaderimizi yaşarız.
Emperyalist güçlerin Dünya üzerinde oynadıkları oyunu iyi idrak edemez ve bu güçlerin ülkemiz üzerinde de hangi tezgâhları kurarak, genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkma, bölme, parçalama, sömürme, politikalarını anlayamaz isek, 2019 yılı dâhil, gelecek yıllarımız çok büyük sıkıntılar içerisinde geçmeye mahkûmdur.
Osmanlı devletinin nasıl yıkıldığını bilemez ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin nasıl, hangi şartlarda kurulduğunu iyi idrak edemez isek, geleceğimizin sıkıntılı günlere gebe olacağını bilmemiz gerek.
Demokratik, laik, Türkiye Cumhuriyeti şu an Dünya’da en iyi yönetim şekli olduğu için, etrafımızdaki ülkelerden akın akın yabancılar, ekonomik sıkıntı içerisinde yaşamamıza rağmen, bizim ülkemize gelmekteler.
Türkî Cumhuriyetlerden, Rusya’dan, Çin’den, Afganistan’dan, Afrika ülkelerinden, Suriye’den, Arap ülkelerinden insanların bazıları gayrimenkul almak, yatırım yapmak için, bazıları da çalışmak, rahat bir ülkede yaşamak için ülkemize gelmekteler.
İstanbul dâhil birçok şehirlerimizin belli kesimlerinde yabancılar yerleşmiş, lokantalarını ve iş yerlerini açmış, sokakları işgal etmiş, yaşamlarını kendi ülkelerinde yaşar gibi yaşamaya başlamışlardır.
Türk nüfusu gittikçe azalmaya, iş yerleri kapanmaya, işsiz kalmaya, maddi sıkıntılar içerisine düşmeye başlamışlardır.
2019 yılında keşke, umutlar yok olmasa, insanlık kendine gelse ve önündeki yaşayabileceği hayatı daha mutlu ve huzurlu yaşayabilse.
Sevgili okurlar, bu mümkün mü?
2019 yılında ülkemizi ne bekliyor?
Önümüzdeki günler bizlere umut ışığı verebiliyor mu?
İnsanlığın çirkinleştiği, birbirlerini öldürmek ve yok etmek, haklarını ellerinden alarak, sömürmek, köleleştirmek için çaba harcandığı bir dünyada nasıl mutlu ve huzurlu bir yaşam süreceğiz!
Sevgili okurlar, gene de şöyle bir oh çekelim. 2018 i geride bıraktık.
Oh be ömrümüzden bir sene daha geçti. 2019 da geçer. 2019 yılında ölmez sağ kalırsak, 2020 yi de neşe ile kutlarız, diyerek teselli bulalım ve gelecek günlerimizin iyi olmasını dileyelim.
Zamanı durduramayız ve geleceğimizi ne kadar şekillendirmeye çalışsak da, o kendi kendini şekillendirir, ya bizi mutlu eder, ya da mutsuz.
Yapmamız gereken, umutla, azimle, kararlılıkla, birlik ve beraberlik içerisinde, içerideki ve dışarıdaki düşmanlarımızın bizleri mutsuz etmelerine engel olmaktır.
2019 yılında mutlu ve huzurlu olmak dileğiyle, hepinizin yeni yılını kutlar, sağlıklı, huzurlu bir yaşam dilerim.

24.12.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Aralık 2018 Pazartesi

TÜMER DİYOR Kİ "2019 DA UMUTLAR SÖNMESİN" Gazeteci-Araştırmacı-Yazar, Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
2019 DA
UMUTLAR SÖNMESİN 
Zekeriya TÜMER
Sevgili okurlar. 2018 yılını geride bırakmak üzereyiz.
2019 yılına girerken, gelecek günlerden umutlu musunuz?
Ben şu sesleri duyar gibiyim:
“Umudumuzu yitirdik. Geleceğimizden korkuyoruz.”
“Çocuklarımızın ve torunlarımızın gelecek günlerde nasıl bir yaşam içerisinde olacaklarını kestiremiyoruz.”
“Bu nedenle, çocuklarımızı yurtdışlarına gönderiyor, orada geleceklerini aramalarını istiyoruz.”
Evet, sevgili okurlar. Çoğu aile tedirgin. Sokaklarda, sosyal medyada hiç iç açıcı sözler söylenmiyor.
2019 da Yerel Yönetimlerin seçimleri var. Mart ayının sonunda yapılması düşünülüyor.
Sizce bu seçim yapılacak mı?
İktidar partisi ve muhalefet partileri harıl harıl aday belirliyorlar ve seçimde kazanabilecekleri şehirlerin hayallerini kurmaya başladılar bile.
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin, Bursa, Eskişehir, Diyarbakır, Edirne, vs. gibi şehirler önemli.
Peki, gerçekten sizce seçim yapılabilecek mi?
Hadi yapıldı diyelim, sağlıklı bir seçim olacak mı?
İktidar partisi, son dönemlerdeki doların artması ve piyasalardaki dalgalanmalar, işsizliğin artması, enflasyonun fakiri daha fakir yapması nedenlerinden dolayı yıprandı ve yıpranmaya da devam ediyor.
Bu durumda, sizce İktidar’ı sıkı sıkıya yakalamış ve 16 yılda devamlı başarılı olduklarını söyleyerek, tüm kurum ve kuruluşları himayelerine almış bir iktidar kolay kolay, sahip olduğu nimetleri bırakır mı?
Bırakacağını kim söylüyor?
Bir gerçek var ki, AK Parti Recep Tayyip Erdoğan sayesinde iktidar’da ve İktidar’dan da gitmek istemiyor.
Kim ne derse desin, AK Partinin iktidar olma başarısı Recep Tayyip Erdoğan’ın tutarlı, kararlı ve istediğini elde etmenin yollarını iyi kullanmasına bağlıdır.
Üstelik en çok saldırılan, en çok hakkında söylentiler dolaşan kişi olarak, başarısızlıkla suçlanan Recep Tayyip Erdoğan, ne hikmetse hep başarılı oluyor!
Her girdiği seçimi, öyle veya böyle kendi lehine çevirebilen bir siyasi parti ile baş edebilmek herhalde kolay olmasa gerek.
Muhalefeti istediği yöne çekebilen, kendisine hakaret edenleri diskalifiye edebilen, bazılarını yanına alarak, onurlandıran ve sesini kısan, güçlü bir lider görünümü veren kişi ile baş edebilmek herhalde o kadar kolay değildir.
Kılıçdaroğlu, çırpındıkça çırpınıyor, ancak her seçimde de kaybediyor. Kaybedersem giderim diyor, maalesef koltuk tatlı bir türlü bırakıp gidemiyor.
Mart ayındaki yerel seçimlerde de hayallerini kurmaya başladılar. 
Zor dostum zor. 
Gene kazanamayacaksınız.
Zaten seçimlerin yapılıp yapılmayacağı da meçhul.
2019 yılı bugünlerimizi aratacak. Sıkıntılı günler yaşanacak.
Nedeni ise, ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar ve kurulan tezgâhlar.
Son 16 yılın tek adamı Recep Tayyip Erdoğan, iktidarı kolay kolay bırakmaz.
Bıraktırmazlar da!

Yerel seçimlerden sonra daha da güçlenir ve istediğini yapar.
Muhalefetin beceriksizliği, halkın halen gerçekleri görememesi, Suriyeli vatandaşların 1.ci sınıf vatandaş olmaları, Türklerin ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmelerini bile göremeyen vatandaş, 2019 yılında da uyumaya devam edebilir.
Cumhuriyet, Demokrasi, Laik bir Türkiye hayali belki çok daha iyi gerçekleşebilir, belki de ruhuna Fatiha okunabilir.
Gene de bizler çok karamsar olmayalım. Her çıkışın bir inişi, vardır.
Anadolu Erenler Evliyalar diyarıdır. Mutlaka doğru yol bulunacaktır.
Bu dünya kimseye baki değildir. Kimler geldi kimler geçti. Önemli olan iyi bir iz bırakabilmektir.
Yunus Emre’ler, Mevla’nalar, Hacı Bektaş’lar, Yesevi’ler, Hacı Bayramlar, iktidar mı idiler? Halkı Padişahlar gibi yönettiler mi? Onlar gönül dostları idi ve gönüllerin sultanı oldular. Ölümsüzlüklerini bugün de devam ettiriyorlar, yarın da ettirecekler.
Padişahlar, diktatörler, güçlü iktidar sahipleri unutulur, ancak gönülleri fethedenler unutulmaz.
Bunlardan birisi de kimdir bilir misiniz?
Son yüzyılın dâhisi, İslamiyet’in ve Türklüğün yok olmasını engelleyen Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Anadolu’nun Emperyalist güçler tarafından işgal edildiği bir anda, seçilmiş bir kişi olarak görevlendirilmiştir. Anadolu düşmandan temizlenmiş, yepyeni güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. 
Atatürk gönülleri fethetmiş, başarıları ile de halkın gönlüne taht kurmuştur.
Kimse unutturamaz ve unutturulması da mümkün değildir.

2019 yılında Siyasi İktidarlar Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alır ve onun yolunda giderlerse, ülkemiz dış baskıların altında ezilmez, kalkınan, refah ve mutlu bir ülke konumuna gelebiliriz.
Bizden söylemesi.
Halk kendi geleceğini kendisi belirler. Belirleyemeyen milletler, başkalarının himayesi altında yaşamaya mahkûm olurlar.
Açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten, esaret altında özgürlüklerini yitirmekten dolayı da şikâyet etmeye hakları olamaz.
2018 e kadar uyuyan Türk milleti, inşallah 2019 da uyanır da ülkelerinin bölünüp, parçalanmamasını önler, emperyalistlere karşı mağlup olmaz.
Şunu kimsenin unutmaması gerek; ülkemizin verimliliği dünyadaki büyük şirketlerin ve büyük devletlerin, yani emperyalistlerin iştahını kabartmaktadır.
Ayrıca, Dünya’da kökleri Türk olan Devletlerin birleşmesinden ve Türklerin birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarından korkmaktadırlar.
Türk düşmanlığı tarih boyunca devam etmiştir ve edecektir de.
Ülkeni terk ederek, başka devletlerin himayesi altında yaşamaya çalışmak, ülkende kazandığın gelirlerini başka ülkelere taşımak Türk’ün karakterine uymamaktadır.
Allah göstermesin, 3.Dünya savaşı çıktığında, yabancı ülkelerdeki Türkler ilk kıyıma uğrayacak kişilerdir.
Bunun örnekleri 2.Dünya savaşında Kanada’da yaşanmıştır. Bunu da unutmayın.
Ülkemiz içerisinde birlik ve beraberlik içerisinde, yaşamanın, yollarını mutlaka bulmalıyız.
Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkılmalı ve Demokrasi’den uzaklaşılmamalı.
Kavga değil barıştan yana olunmalı.
Ülkem insanı değişik siyasi oyunlarla bölünmemeli, parçalanmamalı.
Bu nedenle 2019 yılında Türk Dünyasının derin uykusundan uyanarak, birlik ve beraberlik içerisinde emperyalist güçlere karşı mücadele etmelerinin yılı olması dileğimizdir.

10.12.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

17 Kasım 2018 Cumartesi

ATAM GELECEĞİMİZDEN KORKUYORUZ "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ATAM GELECEĞİMİZDEN KORKUYORUZ

Sevgili okurlar, yandaki resme dikkatle bakmanızı isterim.
Küçük kızın Atası’na bakışındaki manâyı dikkatle incelemek ve anlamak gerek.
O mini minnacık masum, saf ve mazlum, meleksi kızın küçücük yüreğinde, içinde hayranlığın yanında bir korku, endişe yatıyor.
Sanki geleceğinden, yaşamının zor şartlar altında geçeceğinden korkuyor.
Atası’na yalvaran gözlerle bakıyor'..
Minik yavru: “Atam, kurtar bizi, biz modern bir ülkede, rahat ve huzur içerisinde yaşamak istiyoruz” der gibi, yalvaran gözlerle bakıyor Atası’na!
Gelecek korkusu sardı ülkem insanını.
Çocuklar, gençler, anneler, babalar tedirgin.
Türkiye Cumhuriyetini kuran Mustafa Kemal Atatürk ve onun yanında yer alan, omuz omuza mücadele eden silah arkadaşlarına dil uzatan, hakaret eden bir toplum, başkaları iktidardan düştüğünde, elindeki gücü kaybettiğinde ona da aynı şeyi yapmazlar mı?
Dünya’nın kabul ederek, ülkelerinde Atatürk’ün fikir ve düşüncelerini uygulamaya çalışan ülkeler Mustafa Kemal Atatürk’ü anlarlarken, bizlerin anlayamamasına hayret etmemek mümkün değil!
1923 ve 1938 arasında uygulanan Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarını ve sıfır geliri olan bir ülkenin nasıl ayağa kalktığını lafla değil, bilgi ve belgelerle incelemek ve değerlendirmek gerek.
Anneler, babalar. Sizlere çok büyük görevler düşmektedir.
Okullarda okutulmayan Mustafa Kemal Atatürk’ü sizler çocuklarınıza iyi anlatmalısınız.
Ancak bu anlatımlar, basit ve yüzeysel olmamalıdır. Onun fikir ve düşüncelerini, vatan sevgisini, topluma verdiği mesajları ve bu ülke için nasıl özverili, çalıştığını, Türk Gençliğine hitabesini ve onun içeriğindeki düşünce ve duyguları iyi anlatmalısınız.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYEN sözün ne manaya geldiğini iyi anlatmalısınız.
Anadolu Türk yurdudur. Yapılan kazılarda 15 bin yıl evvelinden Anadolu’da yaşamış Türk varlığının kanıtları bulunmuştur.
Anadolu erenler, evliyalar diyarıdır.
Medeniyetin ve uygarlığın beşiğidir Anadolu.
Yer altında servetler yatmaktadır. Bu ülkenin toprakları verimlidir.
4 mevsimi aynı anda yaşayabilirsiniz.
Dağlarımız ovalarımız, nehirlerimiz, göllerimiz, kendimize ait olan bir denizimiz vardır. Bunların hepsinden bereket fışkırmaktadır. Önemli olan bu bereketi değerlendirebilmektir.
Siyasi iktidarlar, kendi çıkarını değil, ülkenin çıkarını düşünerek hareket ettikleri takdirde, bu ülke insanı ekonomik krize maruz kalmaz.
Bağnaz düşünceler altında, toplumu geriye götürmek değil, ileriye götürmek için Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan ve izinden giden İktidarlar, ülkeyi Çağdaş, kalkınmış, müreffeh bir ülke konumuna getirirler.
İslamiyet bütün dinlerin en tekâmül etmiş olduğu, dindir.
Dinler insanlara iyi ahlakı öğretir. İnsanın insana zulmünü önler, izin vermez.
Anneler, babalar. Çocuklarımızı iyi ahlaklı yetiştirirken, ülkesine, milletine, vatanına, bayrağına, örf ve adetlerine bağlılığı da öğretmeliyiz.
SON SÖZÜMÜZ:
Mevlana Celalettin Rumi’nin çok beğendiğim ve insanlara çok önemli mesaj verdiği şu şiirini sizlerin de bilmesini istedim.
SONSUZ BİR KARANLIĞIN İÇİNDEN DOĞDUM,
IŞIĞI ĞÖRDÜM, KORKTUM, AĞLADIM.
ZAMANLA IŞIKTA YAŞAMAYI ÖĞRENDİM.
KORKTUM.
GÜN GELDİ SONSUZ KARANLIĞA UĞURLADIM SEVDİKLERİMİ.
AĞLADIM.
YAŞAMAYI ÖĞRENDİM.
DOĞUMUN, HAYATIN BİTMEYE BAŞLADIĞI AN OLDUĞUNU;
ARADAKİ BÖLÜMÜN, ÖLÜMDEN ÇALINAN ZAMANLAR OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
ZAMANI ÖĞRENDİM.
YARIŞTIM ONUNLA.
ZAMANLA YARIŞILMAYACANI,
ZAMANLA ÖĞRENDİM…
İNSANI ÖĞRENDİM.
SONRA İNSANLARIN İÇİNDE
İYİLER VE KÖTÜLER OLDUĞUNU.
SONRA DA HER İNSANIN
İÇİNDE İYİLİK VE KÖTÜLÜK
BULUNDUĞUNU ÖĞRENDİM.
SEVMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA GÜVENMEYİ.
SONRA DA GÜVENİN
SEVGİDEN DAHA KALICI OLDUĞUNU.
SEVGİNİN;
GÜVENİN SAĞLAM ZEMİNİ ÜZERİNE KURULDUĞUNU ÖĞRENDİM.
İNSAN TENİNİ ÖĞRENDİM.
SONRA TENİN ALTINDA BİR RUH BULUNDUĞUNU,
SONRA DA RUHUN ASLINDA
TENİN ÜSTÜNDE OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
EVRENİ ÖĞRENDİM.
SONRA EVRENİ AYDINLATMANIN YOLLARINI ÖĞRENDİM.
SONRA EVRENİ AYDINLATABİLMEK İÇİN, ÖNCE ÇEVRENİ
AYDINLATABİLMEK GEREKTİĞİNİ ÖĞRENDİM.
EKMEĞİ ÖĞRENDİM.
SONRA BARIŞ İÇİN, EKMEĞİN BOLCA ÜRETİLMESİ GEREKTİĞİNİ,
SONRA DA EKMEĞİ HAKÇA ÜLEŞMENİN, BOLCA ÜRETMEK
KADAR ÖNEMLİ OLDUĞUNU ÖĞRENDİM.
OKUMAYI ÖĞRENDİM.
KENDİME YAZIYI ÖĞRETTİM.
SONRA,
VE BİR SÜRE SONRA YAZI,
KENDİMİ ÖĞRETTİ BANA.
GİTMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA DAYANAMAYIP DÖNMEYİ,
DAHA DA SONRA KENDİME RAĞMEN GİTMEYİ.
DÜNYAYA TEK BAŞINA MEYDAN OKUMAYI ÖĞRENDİM GENÇ YAŞTA.
SONRA, KALABALIKLARLA BİRLİKTE YÜRÜMEK GEREKTİĞİ FİKRİNE VARDIM.
SONRA DA ASIL YÜRÜYÜŞÜN, KALABALIKLARA KARŞI OLMASI GEREKTİĞİNE İNANDIM…
DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA KALIPLAR İÇİNDE DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENDİM.
SONRA SAĞLIKLI DÜŞÜNMENİN KALIPLARI YIKARAK DÜŞÜNMEK OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
NAMUSUN ÖNEMİNİ ÖĞRENDİM EVDE…
SONRA YOKSUNDAN NAMUS BEKLEMENİN,
NAMUSSUZLUK OLDUĞUNU.
GERÇEK NAMUSUN, GÜNAH ELİNİN ALTINDAYKEN,
GÜNAHA EL SÜRMEMEK OLDUĞUNU ÖĞRENDİM…
GERÇEĞİ ÖĞRENDİN BİR GÜN.
VE GERÇEĞİN ACI OLDUĞUNU.
SONRA KARARINDA ACININ, YEMEĞE OLDUĞU KADAR, HAYATA DA LEZZET KATTIĞINI ÖĞRENDİM.
HER CANLININ ÖLÜMÜ TADACAĞINI,
AMA SADECE BAZILARININ HAYATI TADACAĞINI ÖĞRENDİM…
BEN DOSTLARIMI NE KALBİMLE NE DE AKLIMLA SEVERİM.
OLUR YA;
KALP DURUR,
AKIL UNUTUR.
BEN DOSTLARIMI RUHUMLA
SEVERİM.
O NE DURUR, NE DE UNUTUR…


17.11.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

5 Kasım 2018 Pazartesi

Ahlâksızlardan, Yalancılardan, Nitelikli Sahtekâr ve Dolandırıcılardan Bıktık. "TÜMER DİYOR Kİ!.." -AHLAKİ DEĞERLERİ ÇÖKEN BİR MİLLETİN HAYAT DAMARLARI ÇATLAR VE DEVLETİN ÇÖKMESİNE SEBEP OLUNUR., Gazeteci, Araştırmacı, Yayıncı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
Rusya'da Atatürk anma günleri düzenleniyor.
Biz ise uyuyoruz.
AHLÂKSIZLIKLARDAN, YALANCILARDAN,
SAHTEKÂRLARDAN, BIKTIK.
"AHLAKİ DEĞERLERİ ÇÖKEN BİR MİLLETİN
HAYAT DAMARLARI ÇATLAR VE DEVLETİN
ÇÖKMESİNE SEBEP OLUNUR."

Ülkem, güzel ülkem, ülkemin güzel insanları, neredesiniz?
Arıyorum, bulamıyorum sizleri.
Atamızın bize yadigâr bıraktığı Cumhuriyet, Demokrasi, hak- hukuk, adalet nerede, nerede bunlar?
Arıyoruz bulamıyoruz!
Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım.
Hani nerede bu Türkler?
Yok mu oldular, yoksa azınlıkta kalıp, sesleri mi kesildi!..
Elhamdülillah Müslüman’ım diyen, gerçek Müslümanlar, neredesiniz?
İslamiyeti suiistimal ediyorlar.
Önüne gelen din konusunda, ahkâm kesiyor.
Ahlaksız, faziletsiz, soysuz, terbiyesiz kelimelerle sanki Kuranı Kerim’de varmış gibi sözler söylüyorlar.
İlgisi alakası olmayan sözlerle toplumun beynini sulandırıyorlar.
Nerede gerçek Din adamlarımız, nerede?
Bunlara neden cevap verilmiyor?
Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ü arar olduk.
“Allah ile aldatanlar” kitabı ne güzel bir kitap. Herkes okumalı.
Önüne gelen yalan söylüyor.
Herkes bir birini kandırmaya çalışıyor.
Ben kazanayım, başkası geberirse gebersin, düşüncesi arttı.
Çalayım, çırpayım, köşeyi döneyim, denmekte.
Saygı, sevgi, hoşgörü, iyi niyet ortadan kalktı.
Devlet vatandaşın yanında değil, karşısına geçti.
İşsizlik arttı, fiyatlar yükseldi, borç gırtlağa dayandı.
Vahhabi zihniyetli Suudiler Kaşıkçı cinayeti ile ülkeme tuzak kurmaya kalkışarak, geçmişin intikamını mı almaya çalışıyorlar acaba?
Amerika benim istediğimi yapacaksın diye baskı yapar, ekonomik baskı artar, Dolar yükselir, Devlet ne yapacağını şaşırır.
Vehhabi zihniyeti ile emperyalist zihniyet birleşmiş Türkiye’den intikam peşindeler.
Millet’in beyni dumura uğramış, uyuşmuş, uyumakta, gerçeği görememekte.
Eğitim politikamız çökmüş. Çökmesinin baş sebebi ise 27 Aralık 1949 da, yani İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde yapılan anlaşma ile Fulbright Eğitim Komisyonu kurulmuş, Türk çocuklarının eğitimi resmen Amerikalılara teslim edilmişti. Komisyon 8 üyeden oluşuyor, 4 ü Türk dördü Amerikalı. Komisyonda ki oylamada oylar eşit olursa Ankara’daki Amerikan Büyükelçisinin oyu ile kararın neticesi belli oluyor. Buyurun Milli Eğitimimizin kimlere bırakıldığı. Atatürk’ün çizgisinden çıkılmış, bugüne kadar da yerli bir Milli Eğitim Politikası uygulanmamış. Halen de uygulanmıyor. Uyanmamızın zamanı gelmedi mi? Atatürk’ün Milli Eğitim Politikasını uygulamanın zamanı gelmedi mi?
Üretim durmuş, tüketim artmış. Adalet sarsılmış, ordumuz zayıflatılmış, halk uyuşturulmuş, uyuşturucu patronları dışarı çıkarılmıştır.
Küçük erkek çocuklar bademlenmekte, kız çocukları iğfal edilmekte.
Bir kereden bir şey olmaz denmekte, suçlular serbest bırakılmakta.
Hırsızlık, soygunculuk, yalancılık, sahtekârlık, rüşvet, artmakta, doları olan krallar gibi yaşamakta, vatandaş asgari ücretle geçinmeye çalışmakta.
Suriyeliler iş yerleri açmakta, her türlü muafiyet uygulanmakta, ülkem insanı iş yerlerini kapatmakta. Türkler ikinci sınıf vatandaş durumuna düşmüş, Suriyeliler birinci sınıf muamelesi görmekte.
Neden? Amaç ne?
Sus ve konuşma dendiği için millet susmakta, konuşanlar hapishanelerde çürümekte.
Neden?
Nereye gidiyoruz beyler, nereye!...
Amacınız ne?..
Neden bu denli ahlaksız, faziletsiz bir toplum olduk?
Ne yapılmak isteniyor?
600 Milletvekilinin Meclisteki görevleri ne?
Milletin vekilleri, rahat yaşarken, milletin aslı sıkıntı içerisinde bocalamakta!
600 Milletvekilinin milletin dertleri ile ilgilenmeleri gerekmez mi?
Yeni devlet kurulmaya çalışıldığı söyleniyor, kimse nedenini sorgulamıyor?
Milli bayramlar, bir bahane ile kutlanmamakta, milli duygular köreltilmeye çalışılmakta. Neden?
Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin 4 ay süren saha çalışması sonucu hazırlanan raporda:
Türkiye’de belli başlı 30 tarikatın mevcut olduğu ve bunların 400 kolunun bulunduğu, sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürüldüğü, yazılmakta!...
Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese olduğu, büyük şehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğunun ise bilinemediği belirtilmektedir.
Raporda tarikat okullarındaki öğrenci sayısının 210 bin dolayında olduğu yazılmış.
4 binin üzerindeki özel yurdun 2 bin 480’i nin bir tarikata bağlantılı olduğu, tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bin olduğu, bu yurtlarda kalan öğrenci sayısının 225 bini bulduğu iddia ediliyor.
Devletin, eğitimden kademe kademe çekildiği belirtilerek, 2012 yılından bugüne kadar devlete ait 4 bin 22 ilkokulun kapatıldığı, raporda belirtilmektedir.
Bilim, ilim yolunda ilerlememiz gerekirken, çocuklarımızın tek düze eğitilerek, bilim ve ilimden uzaklaştırılması sağlanmak isteniyor demek ki!
Atatürk’e iftira atanlara da burada 1930 yılında Atatürk Türkiye’sinde İmam Hatip Diplomasında 1928-1929 dönemi hangi derslerin okutulduğuna bakmalarını isterim:

Fazla söze gerek yok. Türkiye Cumhuriyeti devleti Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu prensipler içerisinde, O’nun ilke ve inkılâplarına bağlı olarak AHLAKLI-FAZİLETLİ-DÜRÜST-NAMUSLU-ÇALIŞKAN-MİLLİ VE MANEVİ DEĞERLERİNE BAĞLI, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ ÖN PLANDA olarak "ANDIMIZ" doğrultusunda yaşamalı ve yaşatılmalıdır.

05.11.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com.