KEM
SÖZ
SAHİBİNE AİTTİR !..
Sevgili
okurlar;
Ülkemiz 31 Mart yerel seçimlerine hızla yaklaşıyor.
2019
yılı, geçmiş yılları bizlere aratacak.
Yerel
Yönetim seçimlerine giren partiler, adaylarını hemen hemen belirlediler.
Elbette
elinde iktidarın gücünü yakalamış olan AKP diğer seçimlerde de olduğu gibi,
iktidar gücünü kullanacak ve Belediyeleri kimseye kaptırmamak için mücadele
edecek.
Muhalefet
partileri de bu gidişata dur diyebileceklerini zannettikleri bir imkânı daha
yakaladık düşüncesi ile Yerel Yönetimler seçiminde daha çok, bilhassa büyük
şehirleri başta İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Gaziantep,
Mersin, Diyarbakır, Edirne gibi şehirleri kazanmak peşinde olacaklardır.
Kazanırlarsa, iktidarı zorlayacaklar ve erken seçime gidilmesini sağlayarak,
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ülkeyi tek adamla yönetilmesini istemelerini
engellemek isteyeceklerdir.
Kavga
başladı.
Ülke
üzerindeki kara bulutlar bir türlü dağılmak istemiyor.
Gün
ışığını bize göstermemek için mücadeleler devam ediyor.
Artan
pahalılık halkı bezdirmeye başladı. Bu durum da iktidar partisinin aleyhine
gelişiyor elbette.
O da
tüm imkânlarını zorlayarak ve yeni yeni vaatler de bulunarak, halkı kendi
saflarına çekmeye, olanları da kaybetmemeye çalışıyor.
Kılıçdaroğlu
ve Akşener büyük mutabakatlarını yaptılar.
Ancak,
şu bir gerçek ki, tabandaki bir çok CHP li halen Kılıçdaroğ’luna karşı
tepkililer.
Nedeni
ise, onun Atatürk’ün çizgisinde olmadığı kanaati var.
Girdiği
her seçimi Tayyibe karşı kaybeden Kılıçdaroğlu, bu seçimi de kaybederse ne
olacak?
Burada
CHP’nin durumu o kadar çok önemli değil. Ülkenin geleceği önemli.
Yerel
seçimlerde AKP öyle veya böyle, büyük şehirleri kazanır ve gücünü arttırırsa ülkemizin
Venezuella gibi olur korkusu halkta oluşmaya başladı.
09.06.2018
tarihli yazımızda “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!” başlığı ile
yazdığımız yazıda Venezuella’da ki yönetimi ve halkın perişanlığını
anlatmıştık.
Dünyanın
en büyük petrol rezervine sahip bir ülkenin, nasıl açlık ve sefalet içerisinde
yaşadığını yazmıştık.
Bugünlerde
yeniden Venezuella gündeme geldi. Muhalefet lideri Juan Guaid kendisini başkan
ilan edince Nicolas Maduro’nun uykuları kaçmaya başladı.
Venezuela
Dünyanın en zengin petrol rezervine sahiptir.
Suudi
Arabistan’ın bile 265 milyar varil petrol revervi varken, Venezuela’nın 295
milyar varil petrol rezervi var.
Yani
ülke en az Kanada’lılar kadar müreffeh bir hayat yaşaması gerekirken, sefalet
içerisinde yaşamaktadır.
09.06.2018
de Tümer Diyor ki sayfamızdaki yazımızı okursanız sebebini anlamış olursunuz.
Linki
tıklarsanız yazıyı okuyabilirsiniz, (https://ulusal-haber1.blogspot.com/2018/06/kizim-sana-soyluyorum-gelinim-sen-anla.)
İşte
önümüzdeki yerel seçimlerin çok önemli olduğu burada ortaya çıkmaktadır.
Seçim
atmosferine girildi. Liderler ağızlarından çıkan sözlere çok dikkat etmeliler
ve toplumu gerecek sözler söylemeliler.
“Abdullah b. Amr (ra)’dan nakledildiğine göre Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahların en büyüklerinden birisi kişinin ana-babasına lanet etmesidir." “Ey Allah’ın elçisi! Nasıl olur da kişi ana-babasına lanet eder!” denilince Hz. Peygamber, “Bir adam, başka bir adamın babasına söver, o da onun babasına ve annesine söver” buyurdu.
Hadis-i şerif, “kem söz sahibine aittir” atasözünün kaynağı olabileceği gibi, bunu açıklayan bir özelliğe de sahiptir. Kişinin başkalarına yaptığı sövgü ve hakaret, kendisi gibi nefis taşıyan ve öfkelenme potansiyeli olan muhatabı tarafından çoğunlukla hemen iade edilmekte, böylece, sövgüde hedef alınan kişi veya kişilerin muadilleri aynı hakarete maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla kötü söz sonunda sahibine dönmekte ve onun üzerinde kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, karşılığını bulmasa da kötü söz, sonuçta sahibini sorumlu kılmakta ve onun karakterini ele vermektedir. İşte sevgili peygamberimiz, başkasının ana-babasına söven kişinin, yaptığı hakaretin karşılığını aldığında, kendi anne-babasına sövmüş gibi olacağını çarpıcı bir anlatımla hatırlatmaktadır. Benzer bir anlatımı En’âm suresinin 108. ayetinde de görmekteyiz. Burada Cenab-ı Hak, “(Ey müminler!) Onların, Allah’ı bırakıp da tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler…” buyurarak, başkalarının değerlerine yapılan hakaretin sonunda kişinin kendi değerlerine yöneleceği gerçeğini açıklamaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, “Mümin çok kınayan, çok lanet eden, hayâsız, pis ve çirkin konuşan kimse değildir.” (Tirmizi, Birr, 48) buyurarak, kötü söz ve hakaretin, mümine yakışan bir özellik olmadığını vurgulamış, böylece, “elinden ve dilinden diğer insanların salim olduğu” (Buhârî, Rikâk, 26) şeklinde ifade ettiği mümin tanımına da açıklık getirmiştir. Güzel söz ve nezaket peygamber ahlakıdır. Cenab-ı Hak, elçisinin, insanlara yumuşak ve nazik davrandığını belirterek, sert ve katı kalpli olması halinde etrafındakilerin dağılıp gideceğini bildirmiştir.”
(Kaynak: http://www.sonpeygamber.info/kotu-sozun-sahibi)
Olan ülkeye olur.
“Abdullah b. Amr (ra)’dan nakledildiğine göre Allah Rasulü (sav) şöyle buyurmuştur:
“Büyük günahların en büyüklerinden birisi kişinin ana-babasına lanet etmesidir." “Ey Allah’ın elçisi! Nasıl olur da kişi ana-babasına lanet eder!” denilince Hz. Peygamber, “Bir adam, başka bir adamın babasına söver, o da onun babasına ve annesine söver” buyurdu.
Hadis-i şerif, “kem söz sahibine aittir” atasözünün kaynağı olabileceği gibi, bunu açıklayan bir özelliğe de sahiptir. Kişinin başkalarına yaptığı sövgü ve hakaret, kendisi gibi nefis taşıyan ve öfkelenme potansiyeli olan muhatabı tarafından çoğunlukla hemen iade edilmekte, böylece, sövgüde hedef alınan kişi veya kişilerin muadilleri aynı hakarete maruz kalmaktadırlar. Dolayısıyla kötü söz sonunda sahibine dönmekte ve onun üzerinde kalmaktadır. Başka bir ifadeyle, karşılığını bulmasa da kötü söz, sonuçta sahibini sorumlu kılmakta ve onun karakterini ele vermektedir. İşte sevgili peygamberimiz, başkasının ana-babasına söven kişinin, yaptığı hakaretin karşılığını aldığında, kendi anne-babasına sövmüş gibi olacağını çarpıcı bir anlatımla hatırlatmaktadır. Benzer bir anlatımı En’âm suresinin 108. ayetinde de görmekteyiz. Burada Cenab-ı Hak, “(Ey müminler!) Onların, Allah’ı bırakıp da tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak bilgisizce Allah’a söverler…” buyurarak, başkalarının değerlerine yapılan hakaretin sonunda kişinin kendi değerlerine yöneleceği gerçeğini açıklamaktadır.
Sevgili Peygamberimiz, “Mümin çok kınayan, çok lanet eden, hayâsız, pis ve çirkin konuşan kimse değildir.” (Tirmizi, Birr, 48) buyurarak, kötü söz ve hakaretin, mümine yakışan bir özellik olmadığını vurgulamış, böylece, “elinden ve dilinden diğer insanların salim olduğu” (Buhârî, Rikâk, 26) şeklinde ifade ettiği mümin tanımına da açıklık getirmiştir. Güzel söz ve nezaket peygamber ahlakıdır. Cenab-ı Hak, elçisinin, insanlara yumuşak ve nazik davrandığını belirterek, sert ve katı kalpli olması halinde etrafındakilerin dağılıp gideceğini bildirmiştir.”
(Kaynak: http://www.sonpeygamber.info/kotu-sozun-sahibi)
Olan ülkeye olur.
İktidara
yakın ve yağ çekmeye çalışan bazı kendini bilmezler ise, ellerindeki yağlı
ekmeği kaybetmemek için, kendilerinden olmayanlara hakaret içerikli sözler sarf ederek, ortalığı germemeliler.
Olan
ülkeye olur.
Bizlerin
her ne olursa olsun, bu ülkemizden başka gidecek yerimiz yok.
Zenginlerin
çoğu mallarını alarak başka ülkelere kaçmaya başladılar. Kendileri gitmiyorlar
ise, çocuklarını gönderiyorlar. Bir beyin göçü de var ülkemizde. Bunlar hiç hoş
olmayan şeyler.
Sevgili
okurlar; basın’ın ne hale geldiğini yazmama gerek yok.
En
ufacık bir eleştiride iktidar partisi yanlıları “vay sen bunu nasıl yazarsın,
bu yazıda neden Cumhurbaşkanına hakaret ediyorsun”, diyerek, davalar açılmakta,
insanlar tutuklanmaktadır.
Ben
de Cumhurbaşkanı’na hakaret edilmesine kızıyorum ve tasvip etmiyorum.
Nedeni
ise, kim ne derse desin Türkiye Cumhurbaşkanı olan kişi’ye saygı duymuyorsan,
makamına karşı saygılı olmak zorundasın. Ne olursa olsun o kişi Türkiye’yi
temsil eden en üst makamda oturmaktadır. O Makama saygı duyulmalı ve hakaret
içeren sözler söylenmemelidir.
Sadece
Cumhurbaşkanına değil, kimseye hakaret edilmemeli, kişilik haklarına
saldırılmamalı, çirkin sözler söylenmemelidir. Bunu herkesin yapması gerek.
Bizler
eleştiriye karşı da dayanıklı olmak zorundayız. İnsanların fıtratında vardır,
kendini beğenir başkasını beğenmez. Hele ki görevlerde olanlar, her şeyi ben
bilirim, başkası benden iyi bilemez dememelidir. Eleştirilere karşı da sabırlı
olmak gerek.
Makamlar
gelip geçicidir. Kimse oturduğu koltukta ebedi kalmamıştır.
İktidarlar
da gelip geçicidir.
Önemli
olan toplumun yararına, ülkenin yararına bir şeyler yaparak kendin için değil
halkın için çalışmak ve ülkene huzur ve refahı getirmektir.
Ülkenin
bölünmezliğini korumak, iç ve dış düşmanlara karşı göğsünü gerebilmektir.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti Osmanlı Devleti’nin devamı sayılır. İsmi değişmiş, rejimi
değişmiş, Çağdaş Demokrat ve Laik bir Cumhuriyet olarak, halkın idaresi ile
yönetilebilen bir statü getirilerek Mustafa Kemal Atatürk ve onun arkadaşları
tarafından kurulmuştur.
Tek
adamlık değil, halkın iradesi ile gelen yöneticilerin ülkeyi yönetmesi
istenmiştir.
Birlik
ve beraberliğimizi bozmadan, kavga etmeden, Demokratik düzen içerisinde, oylar
çalınmadan, hile yapılmadan, suiistimallere göz yumulmamalı ve Adaletli bir
Yerel Yönetim seçimi yapılarak, ülkemizin düze çıkması sağlanmalıdır.
Hakkımızda
hayırlısı!..
28.01.2019
ZEKERİYA
TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com