Benim arzu ettiğim, MANEN, İLMEN, AHLAKEN VE FENNEN kuvvetli olmaktır.M.K.ATATÜRK
Sevgili okurlar; Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk bakın ne demiş:
"En iyi siyasetin her türlü manasıyla, en çok kuvvetli olmakta bulunduğunu kabul ederim. En çok kuvvetli olmak tabirinden amacım yalnız silahlı kuvvetler olduğunu zannetmeyin. Bilakis, asker olmama rağmen bu bence güç unsurlarını meydana getiren faktörlerin sonucudur. Benim arzu ettiğim, MANEN, İLMEN, AHLAKEN VE FENNEN kuvvetli olmaktır. Bu saydığım hasletlerden mahrum olan bir ulusun bütün efradının en son silahlarla teçhiz edildiğini düşünsek bile kuvvetli olduğunu kabul etmek doğru olmaz."M:K:Atatürk.(Minber Gazetesi'nde yap.Mülakat 17 Kasım 1918)
Yukarıdaki videoda bu sözü önemseyerek konuşmamı yaptım. İzlemenizi, beğenmenizi, paylaşmanızı ve bizlere gereken desteğin verilmesini arzu ederim.
Bundan böyle yer yer televizyonda ve youtube de yayınlanmak üzere yaptığım videoları burada da yayınlayarak sizlere ulaştırmak istiyorum.
İnşallah içerisinde bulunduğumuz sıkıntılı günleri atlatır, ülkemiz ve milletimiz güzel günler yaşar.
Birlik ve beraberliğimiz çok önemli. Ayrış mayalım, birlik olalım, devletimize güvenelim.
Sevgili Okurlar Türk Gücü Televizyonunda yaptığım Hayatın içinden programına ağırlık verdiğim için, burada bazen yazılarıma ara vermek zorunda kalıyorum.
Zaten biz ara vermesek, gazeteciler ve sosyal medya üzerindeki baskılar yazı yazanlara, yorum yapanlara ara verdiriyor.
Elbette yazıların ile, sosyal medya'da yaptığın yorumlarla kimseye hakaret etmemek, aşağılamamak gerekmektedir.
Bilhassa devletimizin içerisinde görev yapanlara çok daha dikkatli hareket etmek gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyetini temsil eden ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumlarında görev alanlar devleti temsil etmektedirler.
Özel ve Tüzel kişilere de hakaret edilmez. Terbiyesiz sözler söylenmez. Bir eleştirin varsa, yasaların sana verdiği haklar çerçevesinde eleştirini yapar, sorularını sorarsın.
Bir olayı veya bir icraatı yapan kişinin mutlaka bir bildiği vardır. Neden yaptığını sormak gerek. O da gerekçeleri ile anlatmalıdır.
Muhalefet partileri sorularını elbette soracaklardır. İktidar partisi mensupları da o sorulara usulüne göre cevap verirlerse, ortada problem diye bir şey kalmaz.
Herkesin bir amacı vardır. Bu amaç vatanın lehine, milletin lehine, ülkenin geleceği için ise, elbette güzeldir.
Bir ülke'de yaşayan kişiler, kavga ile, açlıkla boğuşarak, yoksulluk ve sıkıntı içerisinde yaşamak istemez.
Savaşı ise hiç istemez.
İşte etrafımızda olanları görüyoruz. Çocuklar yetim, kadınlar kocasız, anneler, babalar evlatsız kalıyorlar. Sıkıntı, acı, ızdırap insanların yüreklerini sızlatıyor. .
Bizler yıllardır PKK belasından neler çektik. Halen de çekiyoruz.
Bu dünya'da huzurlu yaşayamayacak mıyız?
Neden hep ben ben ben denir? Neden biz biz biz denmez?
Neden hep kimse kimseyi beğenmez?
Bir şey olunca sen kimsin, sen kimsin? Denir.
Devletin içerisinde görev alanlar o görevlere atanan kişilerdir. Mutlaka yaptıkları görevlerin sona ereceğini bilmek zorundadırlar. Kimse aynı görevde ebediyen kalmaz. Bizim ülkemizde emeklilik yaşı bellidir.
Her görevin bir süresi vardır. Görev süreni uzatabilirsin. Uzat uzat, istediğin kadar uzat. Mutlaka bir gün gelecek son bulacaktır.
Ana son ise, bu dünyadaki ömrünün bittiği andır.
Hepimizin bir sonu var. O'nu unutmamak gerek.
Geçmişi devamlı kaşımak ve geçmişteki kişileri devamlı eleştirmekle de bir yerlere varılmaz.
Geçmişteki kişiler yanlış yapmışlar ise, o yanlışları bizler yapmamalıyız. Bizlere ders olmalıdır.
Geçmiş geçmişte kalmıştır, geleceğe bakmak zorundayız.
Gelecekle ilgili planlar, projeler yapılmalıdır.
Her insan doğar, büyür, yaşlanır ve nihayet görevi bittiğinde bu dünyayı terk edip, öbür dünyasına doğru yol alır ve gider.
Ancak, doğumlar devam eder, arkadan senin yerine birileri daha gelir ve gelecektir.
Gençler yetişecek, bizlerin bulundukları görevlere onlar gelecektir.
Bu nedenle gençlere ümit vermeliyiz. Onların geleceklerini düşünmeliyiz.
Gelecek kuşaklara iyi bir dünya bırakmanın yollarını büyükler bulmalıdır.
Şu anda yaşadığımız ülkemizde kimsenin inkar edemeyeceği bir hayat pahalılığını yaşamaktayız.
Bu bir gerçektir.
Peki ama bu gerçeğe çare bulacak kimdir?
O gerçekte Devleti yönetenlerdir. Devleti yönetenler bu çareyi bulmak zorundadırlar.
Mutlaka onlar da bir şeyler düşünüyorlardır. Yoksa kimse, ülkesinin kötü duruma düşmesini istemez. Halkının sefalet içerisinde yaşamasını istemez.
İnşallah bu günler geçer. Daha berbat günler yaşamayız.
Gelen gideni aratır derler ya, bunları yaşamayız ve gelenler gidenlerin yaptıkları hataları yapmazlar ve gelecek günler güzel olur inşallah diyelim.
Bugün büyük milli bayramımızı coşku ile kutlamamız gerek.
Bu bayram her yıl 19 Mayıs tarihinde kutlanan resmi ve milli bayramdır.
Bugün 1919’da Mustafa Kemal Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmıştır.
19 Mayıs 1919 tarihi Türk Milleti için son derece önemli bir gündür.
Neden mi?
Ülkenin itilaf devletleri tarafından işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşının başladığı gün kabul edilir bugün.
Atatürk bu bayramı Türk Gençliğine armağan etmiştir.
Uzun yıllar “Gençlik ve Spor Bayramı” adıyla kutlanan bu bayram, ilk defa 1926 yılında Gazi Günü adı altında Samsun’da kutlanmıştır.
24 Mayıs 1935’te Atatürk günü adı altında resmiyet kazanmıştır.
19 Mayıs, 20 Haziran 1938 tarihinde “Gençlik ve Spor Bayramı”adını almıştır.
12 Eylül Darbesi ile yönetime gelen Kenan Evren zamanında 1981 yılında “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi.
Sevgili Gençler, bugün Atatürk'ü anmak ve onun sizlere emanet ettiği Gençlik ve Spor Bayramını bütün milli benliğimiz, milli duygularımız, milli hislerimiz ve tüm kalbimizle, beynimizle milli şuurumuzla kutlamamız gerekmektedir.
Ancak, ne yazıktır ki, milli bayramlarımızı yıllardır istediğimiz gibi kutlayamamaktayız!
Milli Bayramlar, toplumun milli duygularının dile getirildiği, toplumu milli duygu ve düşüncede birleştirdiği bayramlardır.
Milli benliğini kaybeden, milli duyguları yok olan milletler başkalarının avı olmaya mahkumdurlar.
Bu nedenle Milli Bayramlar çok önemlidir.
Bizim gençliğimizde Liseli Gençler, Polis Akademisi öğrencileri, Harp Okulu talebeleri başta olmak üzere tüm gençlerimizin Spor Gösterileri ile birleştirerek kutladıkları bayramlar çok muhteşem bir şölen olarak kutlanırdı.
Ey Türk Gençliği Vatansever olmak demek Atatürk'ü sevmek demektir.
Biz vatanımızı da, Mustafa Kemal Atatürk'ümüzü de canı gönülden sevmekte ve onun yolunda, onun bizlere tuttuğu ışığı söndürmeden, bizlere emanet ettiği Türkiye Cumhuriyeti Devletini sonsuza kadar yaşatabilmek amaç ve gayesi ile yola çıkmış bulunmaktayız.
Sevgili Türk Gençliği, yazımı Mustafa Kemal Atatürk’ün sizlere söylediği bir söz ile bitirmek istiyorum.
“Sayın Gençler, hayat mücadeleden ibarettir. Bundan dolayı hayatta yalnız iki şey vardır: Galip olmak, mağlup olmak.
Size, Türk gençliğine terk edip bıraktığımız vicdani emanet, yalnız ve daima galip olmaktır ve eminim daima galip olacaksınız.
Milletin yükselme gerek ve şartları için yapılacak şeylerde, atılacak adımlarda asla tereddüt etmeyin,.
Milleti o yükselme aşamasına götürmek için dikilecek engellere hep birlikte mani olacağız.
Bunun için dimağlarınıza, irfanlarınıza, bilginize icab ederse bileklerinize, pazularınıza, bacaklarınıza müracaat edecek, fakat neticede mutlaka ve mutlaka o gayeye varacağız.
Bu millet, sizin gibi evlatları ile layık olduğu olgunluk derecesini bulacaktır. “ demiş ve en sonunda da şunu söylemiştir.
“Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” Diyerek son sözü; “MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR”. olmuştur.
TÜM GENÇLERİMİZİN 19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINI KUTLAR, GELECEK GÜNLERİMİZİN HAYIRLARA VESİLE OLMASINIDİLERİM.
Sevgili
okurlar, savaşın ne kadar kötü bir şey olduğu bir kere daha ortaya çıktı.
Mustafa
Kemal Atatürk boşuna söylememiş, “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” diye.
Devleti
idare edenler, kendilerini kahraman yapabilmek için her yola başvurmaktalar.
Ukrayna’nın
kısa tarihine baktığımızda, Ortaçağ’dan itibaren toprakları Lehistan, Rusya,
Osmanlı arasında bölünülmüştü. Ukrayna, Rusya ve Osmanlı arasında imzalanan
Karlofça Anlaşması’ndan sonra büyük oranda Rus hakimiyetine girmiştir. Sonra ki
dönemde ülke 3 kere bağımsızlığını kazanmaya çalışmıştır. Bunlardan ilki 1917
de gerçekleşmiş, ancak Kızıl Ordu ayaklanmayı bastırmıştır. Bu olaydan sonra
Ukrayna, Sovyet Rusya'nın egemenliği altına girmiştir.
II. Dünya savaşı sırasında Ukrayna topraklarının neredeyse tamamı Nazi Almanyası
tarafından işgal edildi. Nazi katliamları Ukrayna’da en şiddetli şekilde
kendini gösterdi. Savaş boyunca ülkede partizan savaşları boy gösterdi. Savaşta
5 milyon Ukraynalı hayatını kaybetti. Ülkede 700 şehir ve 28 bin köy harap
oldu.
Ukrayna
1986 yılında tarihin en büyük nükleer felaketlerinden biri olan Çernobil
faciasını yaşadı.
Ukrayna,
24 Ağustos 1991 tarihinde Sovyetler Birliğinden ayrıldı.
Putin
Ukrayna’nın Avrupa Birliğine girmesini istememektedir. Elbette istemez.
Burnunun dibinde Amerika’nın ve Avrupa’nın bir bahane ile gelerek yerleşmesini
istemez. Silahların kendisine doğrultulacağını tahmin etmektedir Putin.
Putin
eski Rusya’ya dönme niyetinde. Kazakistana asker sokmadı mı?
1990
dan sonra bağımsızlıklarını ilan eden Rusya hakimiyetindeki tüm devletleri
teker teker bir bahane ile tekrar kendisine bağlamak istemektedir.
Bunu
nasıl yapacak. Devletleri yönetenleri kendisine bağlı kişileri seçerek. Şu an
da da Ukrayna’da yapmak istediği bu.
Bir
yandan Amerika, bir yandan Rusya Dünyanın başına bela olmaya devam etmekteler.
Çin
ve Hindistan’da yakında ortalığı karıştırmak isterlerse kimse şaşırmasın!
Dünya’da
huzurlu yaşamak haram oldu.
Savaşta
kan vardır, acı vardır, gözyaşı vardır. Kendi menfaatleri uğruna ortalığı kan
gölü haline getirmek isteyenler, tarihe lanetli kişiler olarak geçeceklerdir.
İnşallah,
kısa sürede Ukrayna’da hayat normale döner.
Hayatın içinden programında yayınlanan konuşmamı burada da yayınlamak istedim.
Her gün akşam saatlerinde 21.00 de, gündüz de saat 15.00 de benim HAYATIN İÇİNDEN programımı izleyebilirsiniz.
Okumak bazen okuyucularıma zor geliyor. Beni dinlemek daha kolay oluyor. Televizyonda canlı olarak aynı anda yüzlerce kişi izliyor. Elbette bu izleme yüzlerce değil binlerce olmalı.
Bizler https://www.turkgucu.tv nda, Türkün Gücünü Mustafa Kemal Atatürk'ün Türklük konusundaki görüş ve düşünceleri içerisinde, tarihin derinliklerinden bugüne kadar ki Türkün yaşamları konularında yayınlar yapmaktayız.
Elbette, bu konularda bilimsel araştırma yapan uzman kişilere yer verilmektedir.
Tek yol vardır; Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu.
Ancak, gerçekten Mustafa Kemal Atatürk'ü iyi anlayabildik mi, iyi anlatabildik mi?
Atatürk'ün bizlere söylemiş olduğu sözleri, yaptığı çalışmaları, iktisadi, ticari, siyasi konular dahil, bir çok konularda ki çalışmalarını iyi tahlil edip, genç kuşaklara anlatılabilse idi, herhalde bugün bugünleri yaşamazdık.
Başta Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz ve Osmanlı devletimiz, geçmişteki Türk Devletleri ve bugün Dünyamız üzerinde bulunan Türk Cumhuriyetleri ile birlikte Türkün gücü Dünyaya duyurulmak istenmektedir.
Birliğimizin, dirliğimizin bozulmaması için geçmişimizi bilmek ve geleceğimizi de şekillendirmek zorundayız.
Biz kimiz, nereden geldik nereye gidiyoruz?
Gelişen yeni dünyada konumumuz ne olmalı?
Son yüzyılın büyük dahisi ve lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere ışık tutan görüş ve düşüncelerini, bizlere yol gösteren sözlerini, yaptığı icraatları ve bizlerin geleceği için söylemiş olduğu sözleri iyi anlamalı ve anlatmalıyız.
Tek yol vardır, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu. Onu iyi anlamalı ve anlatmalıyız.
Bu nedenle bizleri izleyin, takip edin, gereken desteğinizi verin.
YouTube de yayınlanan videolarımızı izleyin, beğenin, abone olun ve paylaşın.
Başarılı yayın yapmak sizlerin sayesinde olur.
Bizlere destek veren herkese teşekkür eder, ilgi ve alakalarınızı bekleriz.
Sevgili okurlar. Büyük umutlarla beklediğimiz zamlar belli oldu.
Doların iniş ve çıkışları herkesi çok rahatsız etmişti. Aniden yükselen doların birden düşmesi de bir nebze olsun insanlarımızı sevindirmişti.
Doların yükselmesi ile artan piyasadaki ürünlerin etiket fiyatları düşen dolarla inişe geçecek ümidi de bir türlü gerçekleşmedi.
Üstelik her yıl olduğu gibi Ocak ayı zamları peş peşe geldi.
Tamam asgari ücret arttı, emekli maaşlarına zam geldi. Çalışanların maaşları arttı.
Ancak, Doğal gaz, elektrik, otobüs, dolmuş, metro zamları da peş peşe geldi.
Kiralarda düşüş yok. Ev sahipleri kiracılarını çıkmaya zorlamaktalar.
İhracatımız artmış. Güzel sevindik. Peki İthalatımız ne durumda?
Elbette devletin belli bir gücü var. O gücün üzerine çıkamıyor. Ne yaparsak yapalım, emekliler bir oh diyemiyorlar.
Biliyormusunuz asıl para emeklilere lazım. Yıllarını çalışarak geçirmiş 65 yaşını aşmış kişilerin durumlarını aslında şöyle görmek gerek.
Bu kişilerin çocukları büyümüştür. Onları okutmuş, artık evlenme çağına gelmişlerdir. Bazıları ise evlenmişlerdir. Evlenen çocuklarına yardım eder emekliler. Çünkü onlar geçinemezler, belki de işsizdirler.
Torunları olmuştur, onlara yardım ederler. Ev sahibi değil ise, zaten kira vermekten canları burnundadır.
Adım adım yaşları ilerlemekte ve yaşlandıkça hastalıkları artmakta olduğundan, doktor ve ilaç paraları artmaktadır.
Tatil yapmak isteseler, imkanları elvermez, tatil yapamazlar.
Emekli olanların yükleri inanın daha fazladır. Bunun için en yüksek maaşı emekliler almalıdırlar ki, çocuklarına, torunlarına yardım edebilsinler. Fırsat bulduklarında da tatil yapabilsinler.
Onların ömürleri sür'atle azalmaktadır. Biraz rahat etmek, onların da mutlu ve huzurlu son günlerini geçirmek hakları değil midir?
Aldıkları emekli maaşı ile geçinemeyen emeklilerin çoğu, ek iş yaparak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Belki bir gür gelir, bizim emeklilerimiz de Avrupa standardındaki emeklilerin durumuna çıkar.
Ümit ümit hep ümit gıdamız oldu simit, dedik, dün simitçiden bir simit aldım. Kaç lira diye sordum, 3 lira. Artık simit yemek de öyle kolay değil.
Emekli zamları açıklandı, buna da şükür deyip, yaşamın şartlarına uyarak hayatımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
2021
senesinin son günü. Bugün akşam yeni bir yıla girmenin sevincini yaşamak
isteyecek insanlar.
Fakir’in
ve orta gelirlinin sene de bir gün eğlenmeyi düşlediği gün bugün.
Zengin
olanların zaten her zaman eğlenebilme
imkanları var. Onlar istedikleri zaman en pahalı kulüplerde, restoranlarda,
otellerde, kendi özel mekanlarında eğlenebilirler.
Sevgili okurlar sizi geçmişe götürerek bugünlere gelmek istiyorum. İlk önce de 1987-88 yılında TRT de sanatçıların yılbaşı kutlamaları videosunu buraya koymayı düşündüm. İzleyelim.
1987 1988 TRT Yılbaşı Kutlamaları Zeki Müren , fatma Girik v s YouTube
Fakir
ve orta gelirli insanlar, ancak sevdikleri dost ve arkadaşları ve de komşuları , akrabaları ile çoluk çocukları, torunları ile bir araya gelerek
eğlenebilirler.
Çocukluğumdaki,
gençliğimdeki yılbaşı günlerini nasıl kutlardık.
O günleri düşledim.
Ne güzel ve mutlu günlerdi.
Ankara'nın Çankaya semtinde Çevre Sokakta, bahçeler içerisindeki küçük ama sıcak
gecekondulu evimizde samimi ve içten duygularla yeni yılın gelişini umutlarla kutlardık.
Her gelecek yıl yeni umutlar besler, güzel günleri hayal ederdik.
Komşular,
kardeşler, enişteler, yeğenler hep birlikte doluşurduk küçücükevimize.
Dışarıda bir metre kar. Her taraf
bembeyaz. Bahçede kocaman bir Kardan adam. Gözlerinde kömür, burnunda havuç,
boynunda atkı, kafasında bere.
Kok kömürlü soba gürül gürül yanar, evin içerisi sıcacık olurdu. Zaten insanlarımız sıcak ve samimi idi. Kimse kimsenin arkasından konuşmaz, kimse kimsenin dedikodusunu yapmazdı.
Rahmetli
annem, sabah kalkar hamurunu yoğurur, başlardı lokma dökmeye. O bir yandan
kızartır, tepsiye koyar, ben de tepsiden gizli gizli alır yerdim. Şekersiz şekersiz
yerdim. Annem farkında olurdu da hiç ses çıkarmazdı. Gene sıcak yağın
içerisine lokmaları dökmeye ve kızartmaya devam ederdi.
Rahmetli Babam da nasıl becerirdi bilemiyorum ama, pişmaniye yapardı. Şeker kaynatılır, sonra unla karıştırılır, saatlerce uğraşırdı babam. Neticede valla bal gibi pişmaniye yapar, zevkle yerdik.
Doğal gaz yoktu, şimdiki ocaklar yoktu. Gaz ocağı vardı. Pompalar pompalar ateşin hızını arttırır üzerindeki tencere kaynardı.
Kömür sobasının üstünde de istediğini kaynatır, kestaneleri patlatır, ekmekleri kızartırdık.
Akşam
olunca, komşular ellerinde,kucaklarında meyveler ve evlerinde yaptıkları yemekler ile birlikte tek tek gelirlerdi.
Kestaneler, mısırlar patlatılmış, çocukların önlerine konurdu.
Kendi beslediğimiz Hindi kesilmiş güzelce kızartılmış, içi iç pilavla doldurulmuş, sofraya getirilir, koca bir sininin içerisine konurdu.
Neşe ile yemekler yenirdi.
Sonra başlanır tombala, fırdöndü, at yarışı
gibi değişik oyunlar oynanmaya.
Tombalada her sayının çekilişinde heyecan yaşanır, kim çinko yapacak, kim tombala yapacak merakla beklenirdi. Arkadan 1.ci Çinko diye birisi bağırdığında tüm kafalar oraya çevrilir, çinko yapan sevinir, yapmayanlar belki ikinci çinko'yu ben yaparım heyecanı ile tekrar torbadan çekilecek sayıları beklemeye başlardı.
Tombala biterdi, ortaya bir tepsi konur, herkes etrafına dizilir, fırdöndü çevrilirdi sıra ile. Ufak bir para ile oynanır. Önemli olan heyecan yaratmaktır. Çeviren dikkatle izler, bir koy gelirse, beş kuruş daha koyar, hepsini al gelirse, tepsideki paraların hepsini alır, sevincinden çoşardı.
Kağıtlarda at yarışları oyunları vardı. Onlar tahmin edilir, sonra da su ile üzeri ilaçla kapatılmış olan yerler silinir, altından çıkan sayılar okunur. tahmin edenler kazanır, edemeyenler kaybederdi.
Ufak paralarla oynanan oyunlarda büyüklerin kazandıkları paralar oyun sonunda toplanır, hesaplanır, kaç tane çocuk varsa onlara eşit şartlarda harçlık olarak pay edilir, çocuklar sevindirilirdi.
Değişik oyunlar sergilenir, kahkahalar ile gülünülürdü.
1969 yılına kadar Televizyon yoktu.
Radyo dinlenir, türküler ve oyun havaları çalarsa, kalkılır
oynanırdı.
Televizyonun yayın hayatına başlaması ile eski yılbaşı eğlenceleri yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. Gene toplanılıyor ama, televizyondaki eğlence programları seyredilmeye başlanılıyor, eskisi gibi tombala, fırdöndü oyunları çok az oynanıyordu.
1970
yılında rahmetli ağbim, sendikacı idi. Görev yaptığı sendikanın Bağlı bulunduğu Türk İş Sendikası onu Amerika’ya
göndermişti.
Dönüşünde Almanya'ya uğramışlar, oradan aldığı 56 ekran küçük üstünden antenli televizyon
getirmişti.
Kurduk televizyonu.Bütün komşular bu sefer televizyondaki eğlence programlarını seyretmek için yılbaşı eğlencesine bize gelmeye başladılar.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumundan siyah beyaz yapılan televizyon yayını tek kanal idi. Başka kanal yoktu. Tüm eğlence programları TRT Televizyonundan yapılırdı. Saat tam 24.00 ü gösterdiğinde dansöz çıkar yeni yıla öyle girilirdi.
Nesrin Topkapi ve
Yonca Evcimik TRT Nostalji Yılbaşı Programı 1983
Herkes
dansözü seyretmek için nerede ise Televizyonun içerisine girecek gibi
bakarlardı.
Yıllarca bu alışkanlık devam etti. TRT Televizyonu saat tam 24.00 ü çaldığında Dansöz erkanda görülürdü.
TRT YILBAŞI KLASİĞİ
DANSÖZ SHOW
Hadi şimdi de çıkarsın bakalım TRT. Biraz zor. Biraz değil,
imkansız!..
Demek ki 1970-80- lerde daha mı hoş görülü idik ne?
Sanatçıların eserlerini dinleyebilmek onları yakından görebilmek için gazinolara gitmek gerek. Oralara herkesin gitmesi mümkün değil. Geçimini zor şartlarda sürdüren halkın gazinolara gitmeyi bırak önünden bile geçebilmeleri imkansız.
Bu nedenle Televizyonun yayına girmesi ile sanatçıları yılbaşı gecesinde ekranda gören halk özlemlerini gidererek mutlu olmaya başlamışlardır.
Bir çok sanatçı da bu sayede meşhur olmuştur. Özel Televizyon kanallarının çoğalması sayesinde ise, daha çok sanatçının Televizyonlara çıkması sağlanmış, halkta tanımadığı bir çok sanatçıyı bu sayede tanıma fırsatını bulmuştur.
1970 yıllarında TRT de yılbaşı gecesi sahneye çıkanlar Bedia Akartürk-Gesi bağları, Neşet Ertaş-Halime Kız, Zülfü Livaneli-Leylim Ley, Ayten Alpman-Ben Varım, Semiramis Pekkan-Bana yalan söylediler, Barış Manço-Sarı Çizmeli Mehmet Ağa şarkıları ile ilk çıkanlardandı.
Zeki Müren'i Televizyonda seyretmenin ise ayrı bir zevki vardı. Değişik orijinal kostümleri, mükemmel sesi ve söylediği şarkılar ile izleyicileri mest etmiştir. Emel Sayın, Gönül Akkor, Gönül Yazar, Nilüfer, Ajda Pekkan, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Nesrin Sipahi, Sezen Aksu, Cem Karaca, Adnan Şenses, Yaşar Özel, Seçil Heper, Erol Evgin vs. ilk aklımıza gelenler.
Zeki Müren - Gitme
Sana Muhtacım (1984 Yılbaşı)
Tiyatro Sanatçıları da kısa parodiler ve skeçler ile halkı güldürmüşlerdir.
Zamanla Televizyon her eve girdi. Herkesin bir tane siyah beyaz televizyonu olmaya başladı. Artık Yılbaşı geceleri komşular gelmiyor, en yakının olan çocukların ve ailede kim varsa onlarla kutlamalar yapılıyordu.
1983 yılbaşı programından
Eski neşe kalmamış, eski oyunlar oynanmamaya başlamış, Televizyondaki eğlence programları seyredilmeye başlanmıştı.
1980 den sonra siyah beyaz yayınlar kendisini renkli yayınlara bırakmaya başladı.
Daha ileri senelerde ilk önce Star Televizyonunun yayına girmesi ve sonra da peş peşe diğer özel kanalların devreye girmesi ile artık Yılbaşı eğlenceleri eski havasını kaybetti.
Gelişen teknoloji ve internetin de hayatımıza girmesi ile yılbaşı eğlenceleri artık evlerde Televizyon izlemek, İnternette gezinmeye dönüşmüş, böylece yılda bir de olsa akrabalarla da , komşunla da, çocuklarınla da yılbaşı gecesini beraber geçirmek tarihe karışmıştır.
Zaten eskisi gibi Televizyonlarda renkli programlarında yapılmaması yüzünden, yeni yılın heyecanı kalmadı.
En önemlisi de şu son günlerde yaşadığımız Doların iniş ve çıkışları ile, hayat pahalılığının süratle artması, ekonomik baskılar, zorluklar, insanların gelirlerinin azalması, elbette çoğumuzda neşeli bir şekilde yeni yılı kutlamamıza engel olmaktadır.
2021 Aralık ayının son on günlük döneminde yaşananlara ne demek gerek?
Doların yükselişini bahane edenler etiketlerdeki ürünlerin fiyatlarını devamlı yükseltmişlerdi. Dolar düştü, etiket fiyatları düşmedi.
Bırakın gıda maddeleri dahil, önemli tüketim maddelerindeki ucuzlamayı, her gün gene zam üstüne zam gelmekte.
Faizlerin düşmemesi, Türk parasının dolara endekslenmesi, ekonominin kolay kolay düzelemeyeceği şüphesi vatandaş da tedirginlik yaratmaktadır.
Asgari ücret arttı, ancak işten çıkarılmalar arttı.
Emeklinin gözü alacağı maaşa gelecek zamda.
Çalışan kesim de maaşlarına zam beklemekteler.
Ani bir süprizle iyi bir zam gelse de yeni yılı zevkle kutlasalar.
Bugün bir kasabın kapısında köy hindisi geldi ilanını görünce, gireyim sorayım bakayım fiyatını diye, girdim kasaba. Hindiler yolunmuş, camlı buzdolabında kuzu kuzu yatıyorlar. Sordum fiyatının ne kadar olduğunu. Kilosu 75 lira dediler. Bir hindi kaç kilo gelir dedim. 4-5 kilo geliyormuş. Yani bir hindi almak istersen 4 kilo gelse 300 lira, beş kilo gelirse 375 Türk lirası vereceksin. Aman bu hindiler bize göre değil, deyip hemen kaçtım.
Böyle
bir yılbaşı olsa ne olur olmasa ne olur. İçin buruk, dışın sevinse de, içinde
ki sıkıntılar, acılar, eski günlerin özlemi seni mutlu edemiyor. Ancak, yapacak
başka bir şey de yok.
Eskiden
kartpostallar vardı. Rengarenk, onları doldurur, Postahaneye gider, kuyruğa
girer, o kartpostalları sevdiklerine gönderirdin. Bazılarında ne güzel şiirler,
yazılar yazılırdı. Sende içinden gelen
en güzel duygularını o kartpostalların arkasına yazar gönderirdin.
Şimdi
öyle mi, elinde telefon watsaptan at mesajı olsun bitsin.
Çocuklar
anne ve babalarını ziyaret edemezler, birlikte bir yılbaşı günü beraber olalım,
birlikte yeni yılın gelişini kutlayalım demezler. Diyemezler. Çünkü onların da
her biri bir başka şehirde olabilir.
Büyük sanatçı Zeki Müren'den yılbaşı kutlama mesajını da dinleyelim bakalım.
Ne
yapalım, geçmiş geçmişte kaldı. Geçmişte birlikte neşe ile kutladığımız, yakınlarımızın çoğunu kaybettik. Yaşam devam ediyor. Çark dönüyor. Gene Güneş doğuyor. Gece de oluyor, gündüzde, bahar da geliyor, kış da.
Sevgili
okurlar, hepimiz gelecekten gene de ümitli olmaktan vaz geçmeyelim. Pozitif enerji
salalım etrafımıza. Mutlaka dalgalanan denizler durulur, esen rüzgar kesilir.
Kış da biter, yaz da son bulur.
İstanbul dahil tüm dünyadaki geçmiş yıllara ait kutlamalar nasılmış.
İSTANBUL ve Dünyada
2021 Yılbaşı Kutlamaları - Dünyanın En Yüksek Gökdeleninde Havai Fişek Gösterisi
Herkesin
gelecek günlerinin mutlu, huzurlu, sağlıklı olması dileğiyle, yeni yılınızı
kutlarım.
CUMHURİYET TARİHİMİZDEKİ KARA BİR LEKE UNUTULMAMALI, UNUTTURMAMALIYIZ
sesli dinleyebilirsiniz
23
ARALIK 1930 MENEMEN OLAYI
Ülkemizde
şu an yaşanan ekonomik krizler geçmişte yaşanmış çirkin, alçakça, vatana ihanet
edilen olayları unutturdu.
Doların hızla yükselirken, aniden inmesi, yeni yıla girerken vatandaşın zam beklentileri, hainliğin yüz karası MENEMEN OLAYI’nı unutturdu.
Yeni
nesil bunun idrakini tam anlayamayabilir.
Biz de unutulmaması için kısa ve öz
olarak bu olaydan bahsetmek ve hatırlatmak istedik.
Mustafa
Kemal Atatürk ne diyor: “Biz dine saygı gösteririz ve düşünceye de muhalif
değiliz. Biz sadece din işlerini, ulus, devlet ve dünya işleriyle karıştırmamaya
çalışıyor, kasti ve fiili dinci hareketlerden sakınıyor ve müsaade etmiyoruz.
Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.”
Ülkenin
kalkınmasını istemeyen, sadece kendi çıkar ve menfaatlerini düşünen, okumamış,
bağnaz ve köhne düşünceler içerisinde kalmış, sadece Dinsel kalıp içerisinde
kendisini kilitlemiş olan kişiler, cennete gide cem düşüncesi ile olmadık kötü
şeylere sebep olabilir.
23
Aralık 1930 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, yurt gezilerinden birisini
yaparken, İzmir’in Menemen ilçesinde, şeriat rejimine geri dönülmesi iddiasıyla
gerici ve kanlı bir irticai olayın meydana geldiği haberini aldı.
Cumhuriyetin
ilanından sonraki ikinci büyük ve ciddi bir dinci ayaklanmaydı.Yapılan kısa bir araştırma neticesinde olayın
arkasında İngilizlerin olduğu öğrenildi.
Olayı
yaratan kişi Giritli Derviş Mehmet adında bir meczuptur.
Gücünü
dışarıdan alan Derviş Mehmet, kendisini mehdi ilan ederek, etrafına topladığı
ve kendisine inanmalarını sağladığı birkaç arkadaşıyla birlikte ayaklanma
hareketine karar vermişti.
Amaç,
yeniden şeriat düzenini getirmek ve Atatürk’ün ilke ve Devrimlerini ve
Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktı.
23
Aralık 1930 günü gece yarısından sonra toplandıkları köylerden çıkarak sabahın
erken saatlerinde Menemene gelmişlerdi.
Sabah
namazını kıldıkları camide, yeşil bezden yapılmış sözde şeriat bayrağını açmış,
camideki 15-20 kişiyi de silah zoru ile yanlarına alıp, dışarıdaki
arkadaşlarıyla birlikte tekbir getirerek yürüyüşe geçmişler.
Attıkları
sloganlarda “Şapka giyen kâfirdir. Din elden gidiyor. Saltanatı ve Hilafeti
geri getireceğiz” sözleriyle halkı galeyana getirmeye çalışmışlardır.
Halk
şaşkın, ne olduğunu anlamaya çalışırken, Derviş Mehmet kalabalığa, Menemen’in
etrafının 70 bin kişilik şeriat ordusu tarafından sarıldığını söyleyerek, “Daha
ne duruyorsunuz? Gelin Yeşil Sancak altında toplanalım ve Şeriat isteyelim!”
diye bağırmaya başlamıştır.
Halktan
bazı kişiler bu çağrıya kulak verirken, bazıları da şaşkın şaşkın bakmaya
başlamıştır.
Olayı
duyan İlçe Jandarma Bölük Komutanı, 24 yaşında bir öğretmen olan ve askerliğini
Yedek Subay olarak yapan Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ı, komutasındaki bir
takım askerle birlikte durumun ayrıntısını öğrenmek amacıyla asilerin olduğu
yere göndermiştir.
Cesur
ve vatansever olan Kubilay, Derviş Mehmet ve adamlarından silahlarını bırakmalarını
istemiştir. Gözünü kan bürümüş olan insanlıktan nasibini almamış asiler, sözlü
uyarıya silahla cevap vererek, Kubilay’ı yaralamışlar ve onu korumaya çalışan
iki bekçiyi de öldürmüşlerdir.
Bununla
yetinmeyen meczup Derviş Mehmet ve beraberindeki yobaz takımı, yaralı bir halde
hemen oradaki caminin merdivenlerine kadar ulaşabilmiş olan Asteğmen Kubilay’ın
yanına gitmişler, bağ-bahçe işlerinde kullanılan ve testere ağızlı kör bir
bıçakla Kubilay’ın başını vücudundan keserek ayırmışlardır. Sonra da Kubilay’ın
kesik başını elindeki yeşil bezin bağlı olduğu sopanın tepesine bağlamış ve
ilçe sokaklarında dolaştırmaya başlamışlardır.
Elbette
olay çabukça duyulmuş ve yakındaki bir karargahtan hemen olay yerine takviye
kuvvet gönderilerek, “Teslim Ol” çağrısı yapılmıştır. Çağrıya silahla cevap
verenlerin üzerine açılan ateş sonucu Giritli Meczup Derviş Mehmet ve birkaç
arkadaşı vurulmuş, kaçanlar da kısa sürede yakalanmışlardır.
Olayı
duyan Mustafa Kemal, olaydan duyduğu üzüntü üzerine yayımladığı demecinde,
mürtecilerin Kubilay’ı katlederken gösterdikleri vahşet karşısında, halktan
bazılarının alkış tutmasının, cehaletle değil insanlıkla ilgili bir husus ve
bunun da utanılacak bir durum olduğunu söylemiştir.
Orduya
Baş Sağlığı dileyen Mustafa Kemal, “Büyük ordunun genç subayı ve Cumhuriyetin
aydın öğretmen topluluğunun kıymetli üyesi Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın
temiz kanı ile Cumhuriyet canlılığını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.” Sözleriyle
tepkisini dile getirmiştir.
Elbette
suçlular cezalarını çekmişler. Bir kısmı İdam edilirken, bazıları da hapis
cezası alarak suçlarının cezalarını çekmişlerdir.
Şu
hususu hiçbir zaman unutmamamız gerekmektedir. “Atatürkçü Düşünceye, Atatürk
ilke ve Devrimlerine, Laik Cumhuriyete ve dolayısıyla da Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin bütünlüğüne kasteden gerici ve bölücü hareketlerin tamamının
emperyalizmden güç almakta olduğu unutulmamalıdır.”
Mustafa
Kemal Atatürk’ün 28 Ekim 1923 günü Fransız Gazeteci Maurice Pernot ile yaptığı
söyleşisinde dile getirdiği;
“İslamiyet,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ideolojisi değil, aksine Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının inanç sistemidir, dinidir.” Sözlerini hatırlamamız
gerekmektedir.
Mustafa
Kemal Atatürk'e göre, devrimcilerin her zaman bu tip hareketlere hazır olması
kaçınılmaz gerekliliktir.
Cumhuriyet
Rejimi adına hayatını veren Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın adı 26 Aralık
1934’de Menemen’de açılan bir anıtla ölümsüzleştirilmiştir.
Kalkınmış,
müreffeh, çağdaş bir ülke olmak istiyorsak, bu gibi olaylardan uzak durmalı,
ilim ile, bilim ile, teknoloji ile, ülkemizin kalkınmasını sağlamalıyız.
NOT:
(Kaynak:
Cengiz Önel tarakçıoğlu’nun Doğumundan Ölümüne Atatürk adlı kitabından)
Yükselen
doların karşısında eriyen Türk lirası biz emeklilerin maaşlarını eritti, yok
etti!
Yıllarımızı devlete hizmet ederek geçirdik. Bütün amacımız çalışmak, çocuklarımızı yetiştirmek, sonra da ömrümüzün son kalan döneminde emekli olarak rahat ve huzur içerisinde kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek.
Evet, sevgili okurlar. Genel olarak hep böyle düşünülür. Ancak, elbette bu düşünceler istenildiği gibi gerçekleşmez.
Ülkemizin içerisinde bulunduğu durumlar malum. Anlatmaya gerek yok. Bugüne kadar bir çok iktidarlar geldi ve geçti. Biz şu an yaşadığımız durumları, inanın yıllarca önce de yaşadık. Hep yaşadık.
1965 yıllarındaki filmleri izleyin. 1970-75-80-85-90-95-2000-2005-2010-2015-2020 yıllarındaki filmleri, tiyatro sanatçılarının canlandırdıkları oyunları izleyin.
Hep hayat pahalılığı, hep işsizlik, hep enflasyon ve emeklilerin çilesi. Gündemler her zaman aynı.
Alıştık artık!
Dolar yükseliyormuş, yükselir. Dış güçler olduğu müddetçe yükselir. Maaşlar eriyormuş, erir kardeşim erir!
Yaşam devam eder. Bir kısım kişi çöplükten yiyecek toplar, bazı kesimler ise, dolar milyarderi olmaya devam ederler. Kapitalist düzenin işi bu. Bu düzen böyle gelmiş böyle gider.
Eleştiriler bitmez. Muhalefet İktidarı eleştirir. Sen bu işi beceremiyorsun diye veryansın eder. İktidar kendini savunmaya çalışır. Sen daha beceriksizsin, sen iktidar olsan hiç beceremezsin, der.
Yani herkes birbirine bir şeyler söylerler.
Netice!..
Netice de yoksul yoksulluğuna devam eder, zengin zenginliğine zenginlik katar.
Biz de yıllarca bu durumlara alıştık. Bu nedenle yolumuzu değiştirmeye başladık.
https://hayatboyu.tv/ yi yayın hayatına koyduk ve orada Hayatın İçinden programı ile okuyucularıma daha yakın olmaya başladık.
ulusalhaber-ulusalajans internet haber sitemizde Tümer Diyor ki sayfasında yıllardır yazılarımı okuyorsunuz. Okumaya devam da edeceksiniz.
Ülkemiz dünyanın en güzel konumunda olan bir yerde. Mutlaka iyi bir yönetim, iyi bir idari kadro iş başına gelecektir. Dış güçlere karşı birlik ve beraberlik içerisinde direneceğiz ve bu ekonomik krizden çıkacağız.
Umutlar yitirilmemeli. Moraller bozulmamalı. Her karanlığın bir aydınlık dönemi vardır. Her yokuşun bir inişi, her inişin bir çıkışı da vardır.
Her şey güzel olacak, her şey güzel olacak.
2022 yılı tüm ulusumuza hayırlı olması dileğiyle, sağlıcakla kalın.