27 Mayıs 2023 Cumartesi

Kavga değil, sevgi gerek.

TÜMER DİYOR Kİ:

Demokrasiye saygılı olmak,  ülkeye saygılı olmaktır. 

Sevgili okurlar, bilindiği üzere 14 Mayıs'ta Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Milletvekilleri belli oldu, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. 

28 Mayıs 2023 Pazar Günü'de Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2.ci turu yapılacak. 

İki adayımız var, birisi şu anki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ikinci adayımız CHP'sinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. 

Seçimler, demokrasinin en önemli unsurlarından biri olan seçme ve seçilme hakkının kullanılması açısından büyük bir önem taşımaktadır. 

Seçmenler, ülkenin geleceğini belirlemek için sandık başına gidecekler ve tercihlerini yapacaklardır. 

Ülkemizde ilk defa Cumhurbaşkanı seçimi için 2.ci tur seçim yapılacaktır. Şu an bu seçim bir referanduma dönüşmüş bulunmaktadır. 

Seçimi kendi lehine çevirmek isteyen adaylar, sert söylemleri ile ortalığı germiş ve halkı kutuplaşma ortamına itmişlerdir. Bunlar olmamalı idi, ancak maalesef oldu.

Seçim sonuçları, ülkenin siyasi ve ekonomik gündemini değiştirecek nitelikte. Ancak, bu sonuçların demokratik bir şekilde ortaya çıktığını ve herkesin saygı duyması gerektiğini unutmamak gerekir. 

Sandıkların güvenliğini sağlamak devletin asli görevlerindendir. Sandıklarda hiçbir zaman şaibe olmamalı, oy verenlerin kafalarında şüpheler oluşmamalı, devlete güvenilmelidir. 

Seçim sonuçlarına itiraz etmek, hukuki yollara başvurmak, seçim güvenliğini sorgulamak elbette ki herkesin hakkıdır. 

Ancak, bu haklar, seçim sonuçlarını tanımamak, şiddete başvurmak, kutuplaşmayı arttırmak için kullanılmamalıdır. 

Seçme ve seçilme hakkı, en önemli insan haklarından biridir.  Bu hakkın kullanımı ve sonuçlarına katlanımı insan onurun dandır. Dokunulamaz ve vazgeçilemez. 

Sonuçlarına herkes saygı duymak zorundadır. Saygı ve sevgi bizi birbirimize bağlar.

Seçim sonuçları, ülkenin geleceği için bir fırsat olmalıdır. Seçilenler, seçmenlerin iradesine saygılı olmalı, ülkenin sorunlarını çözmek için çalışmalı, halkın taleplerini dinlemeli ve hesap vermelidir. Seçilmeyenler ise muhalefet görevini yapmalı, iktidarı denetlemeli, alternatif politikalar üretmeli ve demokratik kurallara uymalıdır. 

Seçim sonuçlarına saygılı olmak  demokrasiye saygılı olmaktır. Demokrasiye saygılı olmak ise ülkeye saygılı olmaktır. Ülkeye saygılı olmak ise hepimizin ortak sorumluluğudur. 

28 Mayıs'ta yapılacak  Cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, herkesin seçim sandıklarının başına giderek, kimsenin baskısı altında kalmadan kendi kararları ile kalplerinin sesini dinleyerek oylarını kullanmalarını dilerim. 

Zekeriya Tümer

27.05.2023

ulusalhaber1881@gmail.com


21 Nisan 2023 Cuma

Bayram geldi de, baklava tepsileri boş.

 

TÜMER DİYOR Kİ:

BAYRAM GELDİ, HOŞ GELDİ, BAKLAVA TEPSİSİ BOMBOŞ GELDİ.

Elbette boş gelir. Acı soğanı alamayan Bayram, nasıl baklava alarak sizi ziyarete gelebilir. 

Ramazan gitti, Bayram geldi. 

Biliyorsunuz Ramazan Bayramının bir adı da şeker bayramıdır. 

Ahhh eski günler ahh. Ne güzeldi bizim çocukluğumuzun Şeker bayramları. 

Nasıl sevinirdik yarın bayram, bir kaşık ayran sana da yeter bana da yeter diye şarkılar söyler, sabahları sevinçle kalkar, babamızla bayram namazına giderdik. 

Eve geldiğimizde, gözlemeler açılmış, çaylar demlenmiş, sofra hazırlanmış evin erkeklerini beklerdi annemiz, ablalarımız. 

Güle oynaya, neşe ile kahvaltı yapılır, eller öpülür, sonra da mahallenin çocukları ile birlikte kapı kapı gezer, büyüklerimizin ellerini öper, bahşişlerimizi alır, şekerleri ceplerimize doldururduk. 

Aldığımız bahşişler ile koşarak gider bakkala, mantar, çıtıpıtıları alır, patlata patlata güler, oynardık. 

Nerdeee şimdi o bayramlar. Bayram, bu sene sen çok kötü geldin. 

Şansızsın!  Sen geldin diye sevinemiyoruz. Gülüp oynayamıyoruz. 

Yıkılan evlerimiz var, ölen anne ve babalarımız, kardeşlerimiz, çocuklarımız var. Kaldık evsiz, barksız, yuvasız, evlatsız, anasız babasız. Nasıl sevinelim? Nasıl gülüp oynayalım. 

Çadırdaki komşularımıza mı gidelim, onlardan şeker, harçlık mı alalım. Soğana muhtaç olan, bir kuru ekmeğe muhtaç olan, komşumuzdan harçlık, şeker beklenir mi? 

Ancak, gider büyüklerimizin ellerini öperiz, ölen yakınlarımızın mezarlarını ziyaret eder, göz yaşı dökeriz. 

Ahh Bayram ah. Sen çok kötü bir zamanda geldin bizi ziyaret ettin. 

Bak şimdi de 14 Mayıs'ta ülkemizde seçim var. Biz şimdi bu şartlarda seçimi mi düşünelim, yoksa geçimi mi?

Birisi diyor, ben yıllardır iktidardayım, köprüler, yollar, hava alanları, hastaneler yaptım. Bak doğal gazı da buldum. İhalar, sihalar, gemiler, otomobiller yaptım. Uzaya çıktım. Daha ne istiyorsunuz. 

Acı soğan, peynir, zeytin, et, sebze, meyve, dolar, molar arttı, arttı da ben mi yaptım. Dış güçler yapıyor. Pandomi geldi, deprem oldu, yağmurlar yağdı, fırtınalar koptu. Ne yapabilirim. Elimden geleni yapıyorum, verin bana bir 5 yıl daha, düzelteyim ülkeyi. 

Olmaz diyor, bir başkaları. Olmaz, yeter senin iktidarın. Biz geleceğiz devleti yönetmeye. Ülkeye bolluk, bereket getireceğiz. Demokrasi, hak, hukuk getireceğiz. Çocuklar aç girmeyecek yatağa. Yıkılan binalar yapılacak, halkımın cebi para dolacak, üretim artacak, her şey güzel olacak. 

Bayram, görüyorsun değil mi neler çektiğimizi. Biz yaşam mücadelesi verirken, bizi idare etmek isteyenler, birbirlerine bağırıyorlar, bazen kızıyorlar, ağıza gelmedik sözler sarf ediyorlar, sen gideceksin, ben geleceğim, hayır ben gitmeyeceğim, sizler beceremezsiniz, ben devleti yönetmeye devam edeceğim, kavgası içerisinde yaşarken, Bayram bizler baklava değil, şekere soğana muhtaç, ya sabır deyip kuru kuru büyüklerimizin ellerini öperek, bayram seni kutlamaya çalışıyoruz. 

Olsun be Bayram. Bizler Devletimize bağlıyız, her ne kadar ülkemize gelen Suriyeliler, Afganlılar, Araplar, maraplar, onlar, bunlar kadar rahat olmasak ta, ne yapalım, Devletimiz sağ olsun. 

Bekleyelim 14 Mayıs'ı. Cumhuriyetimizin 100.cü yılında neler yaşayacağız, daha neler göreceğiz bekleyelim sabırla. Bayram sen hiç bitmeyeceksin. İki ay sonra tekrar geleceksin. Belki o zaman geldiğinde  yüzümüz güler. Ne dersin? Senin de umudun var mı, güler mi yüzümüz!

Gene de umutlar yitirilmesin. Bayramlar kutlansın. Devletimiz sağ olsun. Bayrağımız gönderden inmesin, ezanlar minarelerden susmasın, ülkemiz felaketler yaşamasın, her şey güzel olacak inşallah.

Bayramınız kutlu, yaşamınız mutlu olsun sevgili okurlar. 

Zekeriya Tümer

21.04.2023

ulusalhaber1881@gmail.com


17 Mart 2023 Cuma

Dost bildiğimiz düşmanlara dikkat!

TÜMER DİYOR Kİ: 

Dost bildiğimiz düşmanlara Dikkat edelim!

Sevgili dostlar,  zaman su gibi akıp giderken, halen birçok kişilerimiz gerçekleri göremiyoruz. 

Acaba neden?

Okuma ve araştırma alışkanlığını yitiren toplumlar, elbette zekalarında herhangi bir gerileme olmasa da, bilgi kaybına uğrarlar, gerçekleri de göremezler. 

6 Şubat 2023 Depremi ülkemizi yasa boğdu. 

Farkındaysanız, her gün ülkemizin değişik yerlerinde devamlı deprem olmakta. 

Anladık, elbette ülkemiz deprem kuşağında. Etrafımızda fay hatları var. Kızarmış, her an patlamaya hazır. 

İyi de, bu kadar bilgiye sahip olan bizler, neden evlerimizi sağlam yapmıyoruz? Neden fay hatlarının geçtiği yerlere yapıyoruz? Neden bu konutları yapan başta Müteahhit olmak üzere, Mühendisler, denetleyenler, inşaatlarda  çalışan işçiler yeterli titizliği göstermiyor?

Bugün Cuma. Bir çok kişi camilere Cuma namazlarını kılmaya gidecekler.  Camiler'de hocalar da kürsüye çıkıp halka nasihatler  verecek. 

Biliyor musunuz bir Prof. arkadaş geçenlerde yaşadığı bir olayı anlattı bana. Cuma namazına gitmiş. Cami hocası mükemmel İngilizce bildiğini, öyle bir kanıtlamış ki, Prof. arkadaş hayretler içinde kalmış. 

Kürsü'de sanki oturan halk İngiliz, Hoca başlamış İngilizce konuşmaya. Halka İngilizce bir şeyler anlatıyor. Arada sırada Hocalar sureler okurken, Arapça okurlar, onu da kimse anlamaz, ancak, Türkçe'sini Hoca hazretleri hemen açıklar. Bu hoca efendi İngilizce konuşmuş, sonra da tercüme etmemiş.

Prof. arkadaş şaşırmış. Hocam neden İngilizce konuştunuz diye sorduğunda, arada Camiye namaz kılmaya yabancılar da geliyor, bu nedenle demiş.

Olabilir mi, bilmiyorum, belki olabilir!

Kültürlü ve yabancı dili bilen bir cami Hocamızın olduğunu da öğrenmiş olduk. 

Bugün Cuma, depremde bir çok evlerin yıkılmasına, bir çok canların yok olmasına sebebiyet veren, o evleri çürük yapan, çalan, rüşvet yiyen, haksız kazanç elde edenler, sizler Cuma namazına gidip af dileyin  desek de, Allah sizlerin işlediğiniz günahları affeder mi acaba!

Vicdanınız sızlıyor mu? Hiç zannetmiyorum!

Haarb teknolojisi o kadar gelişmiş ki, kim bilir daha bizim bilmediğimiz neler var. Ülkemizdeki depremi yaratan ve kızarmış olan Fay hatları ile oynanmış olmasın? Bunları araştırmak gerek. Birçok kişi de benim gibi aynı şüpheleri taşıyor. Düşmanlarımız dışımızda çok, o düşmanların içimizde de elbette kolları vardır. 

Gerçek şu: Ülkemiz deprem kuşağında. Bu depremler mutlaka zamanı gelince olacak. Doğa kendisine yapılan yanlışları affetmez. Yağmur'da yağacak, Kar'da yağacak, rüzgar da esecek. Netice de güneş de açacak. 

Bizler bunlara karşı gereken tedbirleri almak zorundayız. 

Şunu hiçbirimiz unutmayalım. Bir Korona çıktı dediler, bütün dünyayı maske takmaya mecbur bıraktılar. Tüm insanları aşı olmaya zorladılar. Bunlar nasıl oldu? Bizleri kimler yönetiyor?

İnsanlık sonunu mu hazırlıyor? Gelişen teknoloji, bilim, doğanın dengesini mi bozuyor?

Bir de inancımız yönünden bakalım. Ülkemiz üzerinde dolaşan bu kara bulutlar, bu felaketlerin sebebi, acaba, bir yerlerde çok yanlışlar mı yaptık? Allah bizleri mi cezalandırıyor? 

"NİTEKİM BİRÇOK MEMLEKET VARDIR Kİ, O MEMLEKET (HALKI), ZULMETMEKTE İKEN, BİZ ONLARI HELAK ETTİK. ŞİMDİ O ÜLKELERDE DUVARLAR,(ÇÖKMÜŞ OLAN) TAVANLARIN ÜZERİNE YIKILMIŞTIR. NİCE KULLANILMAZ HALE GELMİŞ KUYULAR VE (ISSIZ KALMIŞ) İHTİŞAMLI SARAYLAR VARDIR."(el-Hacc,45)

"BAŞINIZA GELEN HERHANGİ BİR MUSİBET, KENDİ ELLERİNİZLE İŞLEDİKLERİNİZ YÜZÜNDENDİR. (BUNUNLA BERABER, ALLAH, ÇOĞUNU DA AFFEDİYOR."(eş-Şura.30)

Buyurun bak Allah açık ve seçik söylemiş. Kendi ellerinizle kötü evler yaparsanız, musibet gelir, evler çöker, zavallı masum insanlar ölür. Gene de Allah diyor ki, çoğunuzu affederim.

Hadi günahkarlar bugün Cuma gidin Cuma namazına da belki Allah sizleri affeder, ama ben dahil, orada evlerini, canlarını, mallarını, evlatlarını kaybedenler hiçbir zaman sizleri affetmeyeceğiz, hakkımızı da helal etmeyeceğiz. 

İçimizdeki ve dışımızdaki düşmanlarımızı bilelim, tedbirlerimizi alalım, seçim seçim diyerek, ayrış mayalım, birlik ve beraberliğimizi bozmayalım, gelecek günlerimiz inşallah iyi olur. 

17.03.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com

5 Mart 2023 Pazar

Yeter artık bıktırdınız

 TÜMER DİYOR Kİ:

YETER ARTIK BIKTIRDINIZ

6 Şubat 2023 de doğal afet mi, yoksa birileri tarafından zaten ısınmış, kızarmış, pişmiş, kırılmaya hazır faylardan birisinin son gelişen teknoloji ile kırılması sağlanarak Güneydoğu ilimizde deprem yaratılması mı, binlerce kişinin ölmesi, milyarlarca zarara uğranılması, binlerce evin yıkılması, annelerin babaların evlatsız, evlatların anne ve babasız kalmasına üzülmek dururken, neler konuşuyoruz!

Konuşmaya da başladık.

6 lı Masanın bel kemiklerinden sayılan Akşener'in tam seçime yaklaşıldığı bir anda söyledikleri sözler ile 6 lı masadan ayrılma hareketi. 

Neyse ki 07.03.2023 tarihinde ikna edilerek yeniden 6'lı masaya dönerek, Cumhurbaşkanlığı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu seçmeleri, ortalığı yumuşattı gibi.

Şimdi yeni bir oluşum ve yeni bir hareket başladı. Millette heyecan da başladı. 6 başkan ile iki Belediye Başkanı eğer Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilirse, Cumhurbaşkanı yardımcıları olacaklar. Devleti hep birlikte yönetecekler. Hayırlısı diyelim. 

Neyse ki, ortalık büyük çalkantılara gebe olmadan, Akşener'in geri dönüşü durumu yumuşattı. Şimdi artık herkes yeni konuları konuşmaya başlayacak. 

Ana acılarımız unutulmamalı. Güneydoğu depremi gerçekten çok büyük bir olay. Ateş düştüğü yeri yakar. Deprem olayı ülkemizde bugüne kadar yaşanan, hatta dünya da yaşanan en büyük felaketlerden birisi. 

Resimlere bakmaya insanın yüreği dayanmıyor. Minik yavruların gözlerindeki acılar, yaşlı dedelerin evlatlarını, torunlarını kaybetmesi ve o acıyı nasıl derinden yaşadığının resmine bile insan bakamıyor. 

Tüm malını, işini servetini ve canlarını kaybeden insanların acıları ile ilgilenmek, onlara yardımcı olabilmek gerekirken, neler konuşulmaya başlandı. 

Duyarsız, duygusuz, bencil, çıkar peşinde koşan bazı ev sahiplerine, nakliyecilere, ürün satanlara ne demek gerekir? Zam üstüne zam yapma yarışındalar. İnsafa gelin beyler insafa. 

Tüm ülkenin psikolojisi bozuldu. Yer yer sarsıntılar başka bölgelerde de halen devam ediyor. Herkes tedirgin. Korku ülkeyi kapladı. Morale ihtiyacı olan insanlarımız, geleceklerinden kuşku içerisine düştüler. 

Bütün bunları bir kenara bırakalım, seçimleri mi düşünelim!

Seçimleri o parti mi, bu parti mi, şu parti mi kazanacak. Cumhurbaşkanı kim olacak. Kılıçdaroğlu'mu kazanır, Tayyip'mi?

Yorumlar peş peşe yapılacak. Kazanır mı, kazanamaz mı, kim kazanır, yok bu kazanamaz, hayır şu olsa daha iyi, yok yok bu aday daha iyi, hadi canım sen bir şey bilmiyorsun, o aday kazanamaz, en iyisi şu aday. İşte önümüzdeki günlerde her yerde, her mekanda bunlar konuşulacak, yazılacak, söylenecek.

Ortalığı birden karıştıran, sonra da durultan İyi Parti Başkanı Meral Akşener Demokratik istekler sonunda, 6 liderden beşinin onay verdiği Kılıçdaroğlu'na kendisi de onay vererek altıda altı oy ile Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanlığı adayı oldu.

Henüz karşısında gerçekten kim olacak o tam belli değil. Recep Tayyip Erdoğan'mı olacak, yoksa bir başkası mı?

Politikayı ve Siyaseti çok iyi bilen Recep Tayyip Erdoğan, öyle kolay kolay pes etmez ve son anda çok değişik bir taktik uygulayabilir. 

Bekleyelim ve görelim. Önümüzdeki günler hararetli geçecek. İnşallah başka depremler olmaz. Ekonomi gittikçe kötüye gitmez.

Ev sahipleri kiraları durduk yerde devamlı yükseltmezler. 

Ülkemizin geleceğinin iyi olması en büyük dileğimizdir.

Birlik ve beraberliğimizi de hiç bir zaman bozmamak gerek. 

07.03.2023

Zekeriya Tümer

ulusalhaber1881@gmail.com. 


16 Şubat 2023 Perşembe

Atatürk ve Cumhuriyet 6.cı bölüm.

 TÜMER DİYOR Kİ:

"Öğretmenler"


Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıtıdırn

6.CI bÖLÜM:

"ÖĞRETMENLER;

Yeni nesli, Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. 

Eserin değeri, sizin beceri ve özveriniz, derecesiyle uygun bulunacaktır. Cumhuriyet düşünsel, biçimsel, bedensel açıdan güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli bu özellikler ve yetenekte yetiştirmek elinizdedir. Seçkin görevinizin yerine getirilmesine yüksek çabalarla kendinizi vereceğinizden asla kuşkuya düşmem. Sizin başarılarınız, Cumhuriyetin başarıları olacaktır. 

Arkadaşlar, yeni Türkiye'nin birkaç yıla sığdırdığı askersel, siyasal, yönetsel devrimlerin saygıdeğer öğretmenler, sizin toplumsal ve düşünsel devrimdeki başarılarınızla doğrulanacaktır. Hiçbir zaman akıllardan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizlerden "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister."

"Zannederim ki, Ankara Hukuk Mektebi ile Cumhuriyet hukukunu yalnız görünüş ve söz biçimi ile değil, fakat bilinçli ve anlayışlı içeriği ile, yasalarıyla ve hukuk ustalarıyla açıklayacak ve savunacak önleme kalkışmış bulunuyoruz 

Cumhuriyet Türkiye'sinde eski kurallar düzeni, eski hukuk yerine yeni kurallar düzeni ve yeni hukukun getirilmiş bulunması bugün kuşkuya düşülemeyecek bir olgudur. Bu oldu bitti sizin kitaplarınızda ve yasalarınız da belirlenecek ve açıklanacaktır. 

(Devamı ÖĞRENCİLER, İLE DEVAM EDECEKTİR. Prof.Dr.Anıl Çeçen'in Atatürk ve Cumhuriyet kitabının 78.ci sayfası.)

6 Şubat 2023 Pazartesi

Ülkeme geçmiş olsun.

 TÜMER DİYOR Kİ:

ÜLKEME GEÇMİŞ OLSUN.

Sevgili okurlar, bugün 6 Şubat 2023.

Hepimiz büyük üzüntü içerisindeyiz.  Güneydoğu'da Hatay'dan başlayarak, Malatya'ya kadar on ilimizde büyük bir deprem sarsıntısı ile hepimiz büyük üzüntüye  düştük. 

2023 de umutlarımız artsın diye dualar ederken, 2023 yılı hiç iyi gelmedi. 

2023 de seçim yapılıp, yeni bir hükümetin kurulması ile ülke ekonomisi toparlanır, yeni hamleler ile yeni kişiler ile, ülkemiz kalkınır ve rahat bir yaşam içerisine girebilirmiyiz diye ümitlenirken, bugün yaşadığımız deprem olayı tüm ülkeyi üzüntüye boğdu. 

Durup dururken, bu on ili kapsayan deprem nasıl oldu? 

Herkes şimdi bunun yorumunu kendisine göre yapacaktır. 

Buralardan geçen faylar kırıldı, deprem meydana geldi. 

Ben yaşamım boyunca çok deprem gördüm. Ancak, depremler bölgesel olurdu, şimdi bu deprem çok büyük alanı  ve Güneydoğu bölgesindeki illerimizi kapsıyor. 

İllerin ilçeleri, köyleri ne durumda, zamanla bunlar öğrenilecek. Ekonomik sıkıntı yaşanırken, Depremin verdiği zararla, bir kat daha artacaktır. 

Yemen iç savaşında da görev alan ABD donanmasına ait savaş gemisi USS Nitze, gemisi ilk önce Dolmabahçe açıklarında demirlemişti. Gemiye, denizcilik teamüllerinin dışında, Türk bayrağından daha büyük bir ABD bayrağı çekilmesi ve ABD Büyükelçisinin gemide verdiği fotoğraf "Türkiye'ye tehdit olarak yorumlanamaz mı?

Bu geminin ne işi vardı da geldi Türkiye'ye?

Peki Türkiye'de 9 Konsolosluk neden geçici olarak kapatıldı?

Bu hareketlerin ardından, deprem aniden neden Güneydoğu illerimizi kaplar şeklinde oldu?

İnsan ister istemez düşünüyor. Teknoloji çok gelişmiş durumda. Duyduklarımıza göre Gelişmiş ülkelerdeki teknoloji sayesinde, istediği ülkede istediği depremi yapabilme özellikleri olduğu söylenmektedir. Yer altındaki hassas fay hatları zaten uzaydan çekilen fotoğraflarla tespit edilebilmektedir. Bu faylardan bir bölümü verilen sinyaller ile kırıldığı taktirde, o fay boydan boya nereye kadar uzanıyorsa, kırılır ve o bölgelerde deprem olabilir. 

İnsan işte bu nedenle şüpheler içerisinde kalıyor?

Ülke içerisindeki kaos ve ekonomik sıkıntıların artması, büyük bunalımlara sebebiyet verilmesi mi planlanıyor?

Emperyalist güçler ülkemizi bir bahane ile işgal mi etme peşindeler?

İnsanın aklına bunlar geliyor.

Sevgili okurlar, bugünler bizler için sıkıntılı günler. Ancak, biz zorda kaldığımızda, hepimiz birlik oluruz ve zorda kalanlara yardımcı oluruz. Şu an Deprem bölgesine bütün vatandaşlar olarak gerekli yardımı yapmak zorundayız. 

Devletimizin yanında olmalı ve gerekli yardımı yapmalıyız. 

Bizim ülkemiz büyüktür ve milletimiz de güçlüdür. Zor günlerde birlik ve beraberlik içerisinde olmayı iyi biliriz ve karşımızdaki düşmanı ezmeyi de çok iyi biliriz. 

Siyasilerimiz ve muhalefet partileri de iktidar partileri de bu zor günlerde bir ve beraber hareket etmeli, kesinlikle bölünmemeli, birleşilmelidir. 

Depremde ölenlere Allahtan rahmet diler, biran önce depremden zarar gören vatandaşlarında yeniden eski imkanlarına kavuşmalarını dileriz. 

06.02.2023

ulusalhaber1881@gmail.com



13 Ocak 2023 Cuma

Atatürk ve Cumhuriyet

 TÜMER DİYOR Kİ:

Sevgili okurlar; bilindiği üzere, toplumumuz artık çok fazla okumamakta, önemli konu içeren videoları izlememekte.

Bu nedenle ben okurlarım sıkılmasın, ancak sıkılmadan okuyabilsin diye burada sizlere çok önemli konuyu her gün bir sayfa ekleyerek yazmak istedim. 

PROF.DR.ANIL ÇEÇEN’İN TİTİZLİKLE YAPMIŞ OLDUĞU ÇALIŞMANIN NETİCESİNDE YAZMIŞ OLDUĞU ATATÜRK VE CUMHURİYET ADLI KİTABINDAN ALINTILAR YAPARAK ATATÜRK'ÜN CUMHURİYET İÇİN SÖYLEDİKLERİNİ BURADA SİZE DE ANLATMAK İSTEMEKTEYİM.  

Nedeni ise, son zamanlarda Cumhuriyetin kazanımlarını içlerine sindirememiş olan kişilerin Cumhuriyete olan saldırılarıdır. 

ATATÜRK’ÜN CUMHURİYET İÇİN SÖYLEDİKLERİ   (Sayfa 67)

Kendi içinde ulusal bir giz olarak sakladığı “Cumhuriyet” düşüncesinin, Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki konuşmalarında görülmesini doğal karşılamak gerekir. Ne var ki, cumhuriyet ülküsü gençliğinden ve bu ülkü için yola çıktığı günden beri her zaman içinde yaşamış, düşüncelerinin ve yaptıklarının dayanağı dahası temel amacı olmuştur. 

Çeşitli anılar ve olayların gelişmesinde Atatürk’ün davranışları bu gerçeği kanıtlamaktadır. 

Bulgar Türkolog Manolot anılarında, Atatürk’ün daha İkinci Meşrutiyet döneminden önce, saltanatın yıkılmasının gerektiğinin ve yerine cumhuriyet rejiminin getirilmesinin zorunluluğunu savunduğunu açıklamaktadır. 

Daha Selanik’teyken kendisinde gelişen bu düşünce, zaman zaman Atatürk’ün bazı konuşmalarında dile gelmiştir. 

Çok açık olmakla  beraber, onun sözleri incelendiği zaman, en büyük hedefinin çağdaş bir cumhuriyet devleti kurmak olduğu kolayca anlaşılmaktadır. 

Gençliğinde ve savaş yılları konuşmalarındaki dolaylı anlatım, Cumhuriyet kurulduktan sonra açık anlatıma dönüşmüştür. Onun her söylevinde Cumhuriyetle ilgili bir parça bulmak olasıdır. 

Daha Selanik'teyken kafasının içinde Cumhuriyet düşüncesini bir hedef olarak taşıyan Mustafa Kemal, bunu ulusal bir giz olarak zamanı gelene kadar saklamasını bilmiştir. 

Bir yandan yakın çevresini ve arkadaşlarını Cumhuriyet düşüncesi doğrultusunda uyarmış  ve eline olanak geçtikçe onları da cumhuriyetçilik doğrultusunda bilinçlendirmeye çalışmıştır.

 Savaştığı cephelerde beraber bulunduğu arkadaşlarından, onun cumhuriyetçi düşüncelerini öğrenebiliyoruz. 

Özellikle Atatürk'ün Halep'te bulunduğu sıralarda, cumhuriyetçi tutumu biraz daha kesinlik kazanmaktadır. 

Atatürk'ün daha işin başlangıcında Cumhuriyet için yola çıktığı ve tüm yaptıklarını bu hedefe ulaşmak amacıyla adım adım gerçekleştirdiği Mazhar Müfit Kansu'nun defterlerinde görülmektedir. 

Erzurum Kongresi sırasında Atatürk, Mazhar Müfit'in yeni bir hükümet biçimi aranması gerektiği konusundaki sorusunu yanıtlarken: "Açıkça söyleyeyim: Şekli hükümet zamanı gelince Cumhuriyet olacaktır" der. 

Yola çıkarken bu düşüncede olan Atatürk'ün, Cumhuriyetçilik anlayışını belirleyebilmek için öncelikle onun Cumhuriyetle ilgili konuşmalarına bakmak gerekir. 

Onun sözleri bir bakıma Türkiye'de Cumhuriyetçiliğin temel belirleyici kaynağını ve çerçevesini oluşturmaktadır. 

Öncelikle Büyük Söylev'de Cumhuriyetle ilgili olarak şu bölümler yer almıştır:

"İçinde bulunduğumuz o günlerde Osmanlı Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son olarak, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi kavramını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. 

Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? O halde sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?

Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan kısıntısız, koşulsuz, bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak. 

İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur. Bu kararın dayandığı en sağlam düşünüş ve mantık şuydu:

Temel ilke Türk ulusunun onurlu ve şererefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. 

Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz. 

Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. 

Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı yönetici getirmeleri hiç düşünülemez. 

Oysa Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. 

Öyleyse, ya bağımsızlık ya ölüm, işte gerçek kurtuluşu isteyenlerin parolası bu olacaktı."

"Başarı için pratik ve güvenilir yol, her evreyi zamanı geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu buydu. 

Ben de böyle yaptım. Ancak tuttuğum bu pratik ve güvenilir başarı yolu yakın çalışma arkadaşım olarak tanınmış kişilerden kimileriyle aramızda zaman zaman görüşlerde, davranışlarda yapılan işlerde beliren temelli ve ikinci derecede anlaşılmazlıkların, kırgınlıkların ve sırasında ayrılıkların da nedeni ve açıklaması olmuştur. 

Ulusal savaşa birlikte başlayan yolculuklardan kimileri, ulusal hayatın bugünkü cumhuriyete ve cumhuriyet yasalarına kadar uzayan gelişmelerinde, kendi düşünme ve ruh yeteneklerinin kavrama sınırı bittikçe bana direnmeye ve karşı çıkmaya başlamışlardır. 

Bu noktaları, aydınlanmanız için kamuoyunun aydınlanmasına yararlı olmak için, sırası geldikçe birer birer göstermeye çalışacağım. 

(Sevgili okurlar; yukarıda söylenen sözlere dikkat etti iseniz, Mustafa Kemal Atatürk'ün en yakın arkadaşlarının dahi Cumhuriyete karşı çıktıklarını ve önemini anlayamadıklarını okumuşsunuzdur. İşte bugün de aynısı var. Demek ki, bizler Atatürk'ün görüş ve düşüncelerini tam hazmedememiş, anlayamamış, anlatamamışız. 

İşte ben bu nedenle, burada bu sözlere yer vermek istedim. )

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Devamı 2.BÖLÜMDE

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ATATÜRK VE CUMHURİYET

2.BÖLÜM.

Bu son sözlerimi özetlemek gerekirse diyebilirim ki, ben ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini bir ulusal giz gibi içimde taşıyarak, yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundayım. 

Şimdi baylar, ilk iş olmak üzere bütün orduyla ilişki kurmak gerekliydi. 

“Bağımsızlığa ulaşıncaya değin, bütün ulusla birlikte özveriyle çalışacağıma kutsal inançlarım adına ant içtim. Artık ben Anadolu’dan hiçbir yere gidemem. “

(Sevgili okurlar; Atatürk'ün nedenli kararlı olduğunu ve halkını canından çok sevdiğini, bu sözleri ile belirtmektedir. Ayrıca kuvvetli bir dini inancı olduğu da bellidir. Çünkü inancı üzerine ant içmiş ve bu yeminini de sonuna kadar mücadele ederek kanıtlamıştır. Bunları iyi anlamak gerek.)

“Hükümet kurmakla ilgili bir öneride bulunmadan önce duyguları ve görüşleri dikkate almak zorunluluğu vardır. Bu zorunluluğa uymakla birlikte asıl amacı saklı tutan önerimi yazılı olarak meclise sundum. Bazı karşı görüşler ileri sürüldü ise de kısa bir tartışma sonunda kabul olundu. Bu önergeyi bugün gözden geçirecek olursak orada temel ilkelerin saptanmış ve ortaya konmuş olduğunu görürler. 

Bu ilkeleri izin verirseniz burada belirterek sayacağım:

1-Hükümet kurmak zorunludur. 

2-Geçici  olduğu bildirilerek bir hükümet başkanı tanımak ya da bir padişah vekili ortaya çıkarmak uygun değildir. 

3-Mecliste beliren ulusal istencin yurt alın yazısına doğrudan doğruya el koymasını kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir güç yoktur. 

(Sevgili okurlar; Atatürk daha ilk günlerde bile yetkilerin tek elde değil, T.B.M.M.nde toplanmasını ön görmüştür. Tartışılarak kararların alınmasından yanadır.)

 4-Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplamıştır. 

Meclisten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükümet işlerine bakar ve Meclis başkanı bu kurulun da başkanıdır. 

Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman Meclisin düzenleyeceği yasaya uygun olan durumunu alır. 

Baylar, bu ilkelere göre kurulan hükümetin niteliği kolaylıkla anlaşılabilir. Böyle bir hükümet ulusal egemenlik temeline dayanan halk hükümetidir. CUMHURİYETTİR.

Böyle bir hükümetin kuruluşunda ilke, kuvvetler birliği kuramıdır. Zaman geçtikçe bu ilkelerin kapsadığı kavramlar anlaşılmaya başladı. İşte o zaman tartışmalar ve olaylar birbiri ardından sürüp gitti. “

“Yemek yenirken yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz” dedim. Orada bulunan arkadaşlar hemen düşüncemi benimsediler. Yemeği bıraktık, hemen o dakikada yapılacak işler için kısa bir program düzenledim ve arkadaşları görevlendirdim. Düzenlediğim programın ve verdiğim önergenin uygulanışını göreceksiniz. 

Baylar görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilanına karar vermek için Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı çağırmayı ve onlarla görüşüp tartışmayı gerekli görmedim. 

Çünkü onların öteden beri ve doğal olarak bu konuda benim gibi düşündüklerinden kuşkum yoktu. Oysa o sırada Ankara’da  bulunmayan kimi kişiler, hiçbir yetkileri yokken kendilerine bilgi verilmeden, düşünceleri ve uygun görüp görmedikleri sorulmadan cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını gücenme ve ayrılma nedeni saydılar.”  (DEVAMI 3.BÖLÜMDE)

(Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıntıdır. )

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ATATÜRK VE CUMHURİYET

3.cü bölüm.


Cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine ise, Atatürk Meclis’te şunları söylüyordu:

Son yıllarda ulusumuzun gösterdiği yetenek ve anlayış, kendisi için kötü sanıda bulunanların ne denli aymaz ve ne denli irdelemeden uzak görünüşe önem veren kimseler olduğunu pek güzel gösterdi. Ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. Türkiye Cumhuriyeti dünya devletleri arasındaki yerini yaraşır olduğunu başaracağı işlerde gösterecektir. 

(Sevgili okurlar; Cumhuriyetin ilanından sonraki olumlu gelişmeler, Cumhuriyete karşı çıkanları utandırmıştır. Cumhuriyeti anlayabilenler, uygar insan olabilmeyi de bilmelidirler. )

Arkadaşlar, bu yüce kuruluşu meydana getiren Türk ulusunun son dört yıl içinde kazandığı utku, bundan sonra birkaç kat olmak üzere görülecektir. 

Ben gördüğüm bu güven ve inana yaraşır işler görebilmek için pek önemli saydığım bir noktadaki gereksinmeyi bildirmek zorundayım. O gereksinme, Yüksek Meclisin bana karşı olan sevgisini, güvenini ve yardımını sürdürmesidir. Ancak böylelikle ve Tanrının yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi bir biçimde yapabileceğimi umarım. 

(Sevgili okurlar, buradaki söze dikkat edin. Hem meclisin güvenine ihtiyacı olduğunu söylüyor, hem de kuvvetli bir inancı olduğundan Tanrının yardımına muhtaç olduğunu belirtiyor. Bunlar olduğu taktirde kendisine verilecek görevleri iyi bir biçimde yapabileceğini vurguluyor. Bunları da yapmadı mı? Yaptı. )

Her zaman sayın arkadaşlarımın ellerine  içtenlikle ve sıkıca yapışarak onların varlıklarından kendimi bir an bile ayrı görmeyerek çalışacağım. Her zaman ulusun sevgisine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve utkulu olacaktır.”

“Bu belirsizlik, Meclis ve Meclis hükümeti bulunmakla birlikte devlet başkanlığının, padişahlık kaldırıldıktan sonra, Halifelikte belirdiği düşünce ve inancında bulunanları, cumhuriyetin ilanı gününe değin umut içinde yaşattı. 

Buna göre Rauf Bey’in, en doğru olduğunu ileri sürdüğü hükümet biçiminde halifeyi devlet başkanı olarak da gördüğü kuşku götürmez. İşte Cumhuriyetin ilanı üzerine, Rauf Bey’i ve kendisi gibi düşünenleri kaygıya ve çoşkuya sürükleyen gerçek neden, devlet başkanlığı makamına Cumhurbaşkanının getirilmiş olmasıdır. Gerçekten Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır denildikten sonra, halifeye verilecek kimliği ve yetkiyi sağlamak için uğraşan ve onun okşayıcı sözlerini Tanrı vergisi sayarak kıvrananların umut kırıklığına uğramaları ve üzülüp kaygılanmalarını olağan görmek gerekir.”

(Sevgili okurlar; dikkat ederseniz, ne kadar zor bir mücadele'den sonra Mustafa Kemal Atatürk hedefine ulaşmıştır. Bütün amacı da ülkesi ve milletidir. Bunu anlamak gerek.)

“Cumhuriyeti elbette benimseyenler de, isteyenler de vardır. Benimseyenler, niçin ve ne gibi inançlara ve düşüncelere dayanarak, cumhuriyeti kurduklarını, karşıtlarına anlatarak inançlarının ve yaptıkları işlerin yerindeliğini tanıtlamak isteseler de, onları bilerek yaptıkları bu direnmeden vazgeçirebilecekleri kabul olunur mu?

Elbette cumhuriyetçiler, ellerinden gelirse ülkelerini herhangi bir yolla, ayaklanma ile, devrimle ya da kamuca beğenilecek başka yollarla gerçekleştirirler. Bu ülkü devrimcilerin ödevidir. Buna karşı, direnmeler, yaygaralar ve geriletici girişimler de, karşıtların yapmaktan geri durmayacakları davranışlardır. Cumhuriyetin ilanında, Rauf Bey ve benzerlerinin yaptıkları gibi.”

“Baylar, bu yazıların anlamı ve bu düşüncelerin amacı bugün kolaylıkla anlaşılmaktadır. Yarın daha açık olarak anlaşılacaktır. 

Gelecek kuşakların, Türkiye'de Cumhuriyetin ilanı günü ona hiç acımadan saldıranların başında 'Cumhuriyetçiyim' diyenlerin yer aldığını gördükleri zaman şaşacaklarını hiç sanmayınız. Tersine, Türkiye'nin aydın ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek inanışlarını irdeleyip saptamakta hiç güçlük çekmeyeceklerdir. 

Onlar kolaylıkla anlayacaklardır ki, başında çürümüş bir padişah soyunun halife sanıyla, yerleşip kalmasını zorunlu kılan bir devlette, Cumhuriyet ilan olunsa bile yaşatılamaz."

(Sevgili okurlar; bu son sözlere çok dikkat etmek gerek. Gelecek günlere de işaret etmektedir.) (DEVAMI 4.BÖLÜMDE)

(Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıntıdır. )


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ATATÜRK VE CUMHURİYET

DEVAMI YARIN: 4.BÖLÜM


Baylar, padişahlıktan cumhuriyete geçebilmek için herkesin bildiği üzere bir geçiş dönemi yaşadık. bu dönemde iki düşünce ve görüş birbiriyle durmadan çarpıştı. O düşüncelerden biri padişahlığın sürdürülmesiydi. Bu düşünceyi benimsemeyenler belliydi. Öbür düşünce padişahlığa son vererek cumhuriyeti kurmaktı. Bu bizim düşüncemizdi. Bu düşüncemizi açıkça söylemekte ilk zamanlar sakınca görüyorduk. Ancak düşüncemizi saklı tutup elverişli bir zamanda uygulayabilmek için padişahlığı tutanların düşüncelerini yavaş yavaş uygulama alanından uzaklaştırmak zorundaydık. Yeni yasalar yapıldıkça, özellikle Anayasa yapılırken, padişahçılar padişah ve halifenin hak ve yetkilerinin açıkça belirtilmesi için üsteliyorlardı. Biz bunun zamanı gelmediğini ya da gereği olmadığını söyleyerek o yanı kapalı bırakmayı yararlı görüyorduk. 

Devletin yönetimini, cumhuriyetten söz etmeksizin, ulusal egemenlik ilkelerine uygun olarak, her gün cumhuriyete doğru yürüyen bir biçimde derleyip toparlamaya çalışıyorduk. 

Büyük Millet Meclisinden daha büyük makam olmadığını durmadan aşılayarak padişahlık ve halifelik makamları olmaksızın da devletin yönetilebileceğini kanıtlamak gerekliydi. Devlet başkanlığından söz etmeksizin onun görevini edimli olarak Meclis Başkanına gördürüyorduk. Meclis başkanlığı görevini yapan ise ikinci başkandı. Hükümet vardı ama, Büyük Millet Meclisi hükümeti sanını taşıyordu. Hükümeti belli yöntemlere göre kurmaktan çekiniyorduk. Çünkü padişahçılar hemen padişahın yetkisini kullanması gerektiğini ortaya atacaklardı. 

"Cumhuriyet sözcüğünü söylemekten bile çekinenlerin, cumhuriyeti daha doğduğu gün boğmak isteyenlerin kurdukları partiye 'Cumhuriyet'  hem de ilerici cumhuriyet adını vermeleri içten gelme ve inanılır bir davranış sayılabilir mi?..Cumhuriyetçi ve ilerici oldukları sanısını vermek isteyenlerin, yine bu bayrakla ortaya atılmaları dinsel bağnazlığı çoşturarak, ulusu cumhuriyete, ilerlemeye ve yenileşmeye karşı kışkırtmak değil miydi?"

"Sonunda elbette Cumhuriyet başarı kazandı. Ayaklananlar yok edildi. Ama cumhuriyet düşmanları büyük kötülüklü düzenlerin son evresine geçtiler. Alçakça son bir girişim yaptılar. Bu da İzmir'de cana kıyma girişimidir. Cumhuriyet mahkemelerinin ezici eli bu kez de cumhuriyeti, cana kıyıcıların elinden kurtarmayı başardı."

"Baylar bu söylevimle ulusal varlığı sona ermiş sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç yüzyıllardan beri çekilen yıkımların yarattığı uyanıklığın ve bu sevgili yurdun her köşesini sulayan kanların karşılığıdır. Bu sonucu Türk gençliğine kutsal bir armağan olarak bırakıyorum.(DEVAMI 5.BÖLÜMDE)

(Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıntıdır. )


&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

ATATÜRK VE CUMHURİYET

DEVAMI YARIN, 5. bölüm.

"EY TÜRK GENÇLİĞİ"

Birinci ödevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır. 

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyen kötü kişiler bulunacaktır. Bir gün bağımsızlığını cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, ödeve atılmak  için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin. Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar bütün dünyada benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha aıcıklı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda iş başında bulunanlar aymazlık ve sapkınlık içinde olabilirler, üstelik hayınlık da yapabilirler. Daha kötüsü iş başında bulunan kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde ezgin ve bitkin düşmüş olabilir. 

Ey Türk geleceğinin gençliği, işte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda vardır."

"Bugünkü hükümetimiz, devlet örgütümüz doğrudan doğruya ulusun kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet örgütü ve hükümetidir ki, onun ismi CUMHURİYETTİR.  Artık hükümet ile ulus arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet ulustur ve ulus hükümettir. Artık hükümet ve hükümet üyeleri kendilerinin ulustan ayrı olmadıklarını ve ulusun efendi olduğunu tamamen anlamışlardır. "

"CUMHURİYET ERDEMLİLİK AHLAKINA DAYANAN BİR YÖNETİMDİR. CUMHURİYET ERDEMDİR. SULTANLIK KORKU VE BASKIYA DAYANAN BİR YÖNETİMDİR. CUMHURİYET YÖNETİMİ ERDEMLİ VE NAMUSLU İNSANLAR YETİŞTİRİR. SULTANLIK KORKUYA, BASKIYA DAYANDIĞI İÇİN KORKAK, SEFİL, ALÇAK İNSANLAR YETİŞTİRİR. ARADAKİ FARK BUNLARDAN MEYDANA GELMEKTEDİR."

"Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. 

Bundaki başarıyı Türk ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve  beraber olarak azimle yürümesine borçludur. 

Fakat yaptıklarımı asla yeterli görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en gelişmiş ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkaracağız."

"Efendiler, yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağdaş,tüm anlam ve biçimiyle uygar bir sosyal toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin asıl ilkesi budur. Bu gerçeği kabul etmeyen düşünceleri dağıtmak zorunludur. Şimdiye kadar ulusun zihnini bulandıran, uyuşturan bu düşüncede bulunanlar olmuştur. Herhalde düşüncelerde var olan boş inançlar olgunca terk edilecektir. Onlar çıkarılmadıkça, zihinlere gerçek nurlarını aşılamak olanaksızdır. Efendiler ve ey ulus iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şelhler, dervişler, müritler, mansıplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak insan olmak için yeterlidir."

(Sevgili okurlar, bu bölümü dikkatlice okudu iseniz, buradaki derin manaları anlamışsınızdır. Mustafa Kemal Cumhuriyetin önemini çok iyi anlatmış, gençlerin emanetine bırakmıştır. Ancak, Atatürk'ün vefatından bu yana Türk Gençliği ne kadar Cumhuriyete sahip çıkmıştır. Bugünkü nesil ne kadar çıkabilecektir. Bunu da düşünmek gerek. Son paragrafa dikkat etti iseniz, Efendiler, ey ulus diyerek, Türkiye Cumhuriyetinin kimlerin ülkesi olamayacağını, en gerçek tarikatın uygarlık tarikatı olduğunu vurgulamıştır. Uygar milletlerin kalkınmış milletler olacağını, kendisinin de Türkiye Cumhuriyetini uygar milletlerin seviyesine çıkarmak için mücadele edeceğini, söylemektedir. Ne var ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün ömrü buna yetmemiştir. Yetmemiştir de, ondan sonrakiler neden bu yolu tam manası ile takip etmemişlerdir. İşte bunu düşünmek gerek!,)

-----------------------------------------------------------------------------

Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıntıdır. 

&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&&

Devamı 6. Bölüm

"Öğretmenler"


Kaynak:

Prof.Dr.Anıl Çeçenin Atatürk ve Cumhuriyet adlı 5.ci baskısı yapılmış kitabından alıntıdır. 


31 Aralık 2022 Cumartesi

TÜMER DİYOR Kİ: 

MÜJDELER OLSUN

BUNDAN SONRA RAHATIZ.!

Sevgili okurlar, bugün 31 Aralık 2022.

2022 senesinin son günü. Bugün akşam yeni bir yıla girmenin sevincini yaşamak isteyecek insanlar.

Fakir’in ve orta gelirlinin sene de bir gün eğlenmeyi düşlediği gün bugün. 

Zengin olanların  zaten her zaman eğlenebilme imkanları var. Onlar istedikleri zaman en pahalı kulüplerde, restoranlarda, otellerde, kendi özel mekanlarında eğlenebilirler.

https://youtu.be/25Z5n-ej-bc

Sevgili okurlar. Büyük umutlarla beklediğimiz zamlar belli oldu. 

Asgari ücrete güzel zam geldi. Geldi de, ürünlere zam gelmese daha iyi olacak. 

Bakalım emekli maaşlarına ne kadar zam gelecek. Çalışanların maaşları ne olacak?

Kiralarda düşüş yok. Ev sahipleri kiracılarını çıkmaya zorlamaktalar.

Mahkemelerde ev sahibi kiracı dava dosyaları ve icra dosyaları arttıkça artmakta!

Biliyormusunuz asıl para emeklilere lazım. Yıllarını çalışarak geçirmiş 65 yaşını aşmış kişilerin durumlarını aslında şöyle görmek gerek. 

Bu kişilerin çocukları büyümüştür. Onları okutmuş, artık evlenme çağına gelmişlerdir. Bazıları ise evlenmişlerdir. Evlenen çocuklarına yardım eder emekliler. Çünkü onlar geçinemezler, belki de işsizdirler. 

Torunları olmuştur, onlara yardım ederler. Ev sahibi değil ise, zaten kira vermekten canları burnundadır. 

Adım adım yaşları ilerlemekte ve yaşlandıkça hastalıkları artmakta olduğundan, doktor ve ilaç paraları artmaktadır. 

Tatil yapmak isteseler, imkanları elvermez, tatil yapamazlar. 

Emekli olanların yükleri inanın daha fazladır. Bunun için en yüksek maaşı emekliler almalıdırlar ki, çocuklarına, torunlarına yardım edebilsinler. Fırsat bulduklarında da tatil yapabilsinler. 

Onların ömürleri sür'atle azalmaktadır. Biraz rahat etmek, onların da mutlu ve huzurlu son günlerini geçirmek hakları değil midir?

Aldıkları emekli maaşı ile geçinemeyen emeklilerin çoğu, ek iş yaparak yaşamlarını sürdürmektedirler. 

Belki bir gün gelir, bizim emeklilerimiz de Avrupa standardındaki emeklilerin durumuna çıkar.

Ümit ümit hep ümit gıdamız oldu simit, dedik, dün simitçiden bir simit aldık. Kaç lira diye sorduk, 5 lira. Eh en ucuz çay'da 5 lira. 

https://youtu.be/25Z5n-ej-bc

 

Artık simit yemek de çay içmek de öyle kolay değil. 

Sevgili dostlar. Bundan sonra sıkılmayın, üzülmeyin, kızmayın, panik olmayın. 

2023 yılında Cumhuriyetimiz 100 yaşında. Biliyorsunuz yüz yaşı geçen insanda yeniden süt dişleri çıkarmış. Cumhuriyetimizde yüz yaşını aştığı için yeniden gümbür gümbür doğacak. 

Türkiye'nin tapusu olan Lozan anlaşması'da yüz yaşına bastı. 

Artık söylendiğine göre bazı maddeleri tam manası ile lehimize dönüyormuş. Sevinelim, üzülmeyelim. 

2023 yılında güzel bir seçim olacak, her şey rayına oturacak.

Her şey güzel olacak.

Bana çok önemli müjdeli haberler geldi.

Enflasyon düşüyor. Pahalılık ortadan kalkıyor.

Ekmek ucuzluyor, sebzeler, meyveler, et, süt, yumurta her şey çok ama çok ucuzluyor.

Benzin su kadar ucuz oluyor, mazot, gaz, elektrik, su zamları ortadan kalkıyor.

Savaş bitiyor. Ukrayna seviniyor.

Muhalefet, iktidar el ele, kol kola ülkenin geleceği için, halkın geleceği için birleşip, kararlar alacaklarmış.

Artık ayrışma yok, kavga yok, birlik var, beraberlik var.

Bundan sonra herkesin yüzü gülecek.

Ev sahiplerine tedbirler getiriliyor, kiralar iniyor.

İthalat azalıyor, ihracat artıyor. 

Yerli malları çoğalıyor, yerli malı yurdun malı, her Türk bunu kullanmalı. 

https://youtu.be/25Z5n-ej-bc

 

Tarımımız artıyor, sanayimiz gelişiyor. 

Oh be bundan sonra yaşam çok daha güzel. Sevinelim, gülelim, oynayalım.

Haydi bugün hiçbir şey düşünmeyelim, 2022 yılına güle güle diyelim, 2023 yılına hoş geldin diyerek eğlenelim, tombala oynayalım, fırdöndü çevirelim, sevgiyle kucaklaşalım. 

Ne dersiniz?

Tüm ulusumuzun, milletimizin, yeni yılını kutlar, mutlu, huzurlu yarınlar dilerim. 

https://youtu.be/25Z5n-ej-bc

 

31.12.2022

Zekeriya Tümer


29 Ekim 2022 Cumartesi

Cumhuriyetin 99.cu yılı kutlu olsun.

TÜMER DİYOR Kİ:

EY TÜRK GENÇLİĞİ! BİRİNCİ VAZİFEN TÜRK İSTİKLALİNİ, TÜRK CUMHURİYETİNİ İLELEBET MUHAFAZA VE MÜDAFAA ETMEKTİR. ......MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET, DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.." EKİM 1927.M.K.ATATÜRK

29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramı neden kutlanır?

29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu tarihtir. 

Büyük Millet Meclisinde yapılan bir anayasa değişikliğiyle Türkiye'nin yönetim biçimi Cumhuriyet olarak belirlenmiştir. O gün 101 pare top atışıyla kutlanması aynı gün meclis tarafından belirlenmiştir. 

Ülkemiz Misakı milli hudutları içerisinde bölünmez bir bütündür. Bu hudutlar içerisinde yaşayan ve Türk kimliği taşıyan herkesin ortak yurdu olup, yurttaşlık bağı ile tüm halkımız birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. 

Türk ulusu, geçmişten gelen kazanımları ile özgürlüğü ve barışı sever. Cumhuriyet idaresi ise, bu topraklar üzerinde yaşayan herkese özgürlük ve barışı getirmiştir. 

Cumhuriyet etnik kökeni ne olursa olsun tüm yurttaşlarını Türk Ulusu çatısında birleştirmiştir. 

Osmanlının yüzyıllarca topraklarında yaşayan azınlıklara nasıl haklar vermiş ise, Cumhuriyette tüm etnik kökenli vatandaşlarını Türk Kimliği altında birleştirerek onlara, devletin her kademesinde görev vermiştir. 

https://www.youtube.com/watch?v=kvafCEs0laU&t=10s

Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti toplumsal barışın en önemli güvencesidir. 

Bu nedenle ülke bütünlüğümüzü bozmaya çalışanlar, ulusal birliğimizi bozamayacaklar ve bizler tüm vatandaşlarımızla Cumhuriyetimizi sonsuza kadar koruyacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. 

Bize en uygun olan yönetim Cumhuriyettir. 

Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet ile ilgili hangi sözleri söylemiştir:

"Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir."(1933)

"Çağdaş bir Cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir."(1931)

"Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır." (1926)

"Türk Milleti’nin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir." (1924)

"Az zamanda çok büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. "(1933)

"Cumhuriyet, Türk Milleti’nin refah ve yükselmesi yolunda asırların görmediği başarılara erişti. Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyet’in gelecek evlatları, bizden daha çok refaha kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır." (1933)

https://www.youtube.com/watch?v=kvafCEs0laU&t=10s

"Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur." 1936 (Atatürk’ün S.D. I, S. 372)

Sevgili okurlar; Türk Gücü Televizyonunda Hayatın içinden programında  Cumhuriyeti beğenmeyenlere karşı yaptığım konuşmanın videosunu aşağıda sizlere sunuyorum. İzlemenizi, beğendiğiniz taktirde, beğen tuşuna basmanızı ve abone olmayanların da abone olarak bizlere destek vermenizi arzu eder, hepinizin Cumhuriyet Bayramını kutlarım. 

https://www.youtube.com/watch?v=kvafCEs0laU&t=10s




28 Ağustos 2022 Pazar

Gerçek Zafer Bayramı 30 Ağustos'ta kutlanmalı

 TÜMER DİYOR Kİ:

GERÇEK ZAFER BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
Sevgili okurlar; 
Salı  günü 100.cü yılını kutlayacağımız 30 Ağustos Zafer Bayramı Türk Milletinin en güzel bayramı olarak kutlanmalı. 
Bütün evlerin camları, balkonları, sokak direkleri bayraklarla donatılmalı.
Halk coşku ve sevinçle bu bayramı kutlamalı. 
İç ve dış düşmanlarımıza karşı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içerisinde olduğunu, ülkemizi kimsenin işgal edemeyeceğini, bölünüp parçalanmayacağımızı bir kere daha 30 Ağustos Zafer Bayramında göstermeliyiz.
Neden mi?
Nedeni açık ve seçik belli değil mi?
1.Dünya savaşı sonunda koskoca denen Osmanlı İmparatorluğu çöktü, yok oldu. Osmanlının elinde kalan son topraklar da düşman devletler tarafından işgal edildi.
Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşmasıyla yurdumuz tamamen elimizden alınıyor, vatanımızda hür ve bağımsız olarak yaşama hakkımız son buluyordu.
Birinci Dünya savaşı imzalanan Mondros Mütarekesi ile son bulduğunda (30 Ekim 1918), mütareke imzalanmadan önce Osmanlı padişahlarından olan 5.Mehmet ölmüş, yerine 6.Mehmet (Vahdettin) geçmişti. (4Temmuz 1918) Mütarekeden sonra İttihat ve Terakki partisinin ileri gelenleri ülkeden kaçtılar. İtilaf devletleri İstanbul’a girdi.
Şimdi ülkenin durumuna bakalım:  
Osmanlı İmparatorluğu ne duruma düşmüş. Osmanlı’nın elinde kalan tek Anadolu kimler tarafından işgal edilmiş. İtilaf devletleri İstanbul’da.  İstanbul işgal altında. Düşman çizmeleri yolları çiğniyor. Düşman gemileri boğaza ve limanlara yerleşmiş.
19 Nisan 1919 Kars’ı Ermeniler işgal etmiş. 20 Nisan 1919, Ardahan’a Gürcüler yerleşmiş. 20 Nisan 1919, Antalya’ya İtalyanlar girmiş. 24 Nisan 1919; Yunanlılar İzmir’e çıkmış. 15 Mayıs 1919; Urfa, Antep, Maraş ve Adana ise Fransızlar tarafından işgal edilmişti.
Şaşkın Osmanlı Hükümeti bu durumda ne yapmayı planlıyordu? Planı düşmanlarla işbirliği yapıp, ya İngiliz, ya da Amerika mandası olmanın peşinde idiler.
Türk milletinin bu durumu kabul etmesi elbette mümkün değildi.
Hele ki, Türk milletinin öz be öz bir evladı vardı. Çocukluğundan beri, Osmanlı’nın yıkılışına tahammül edemeyen, yanlışlıkları görebilen, ileride bu ülkeyi ben kurtaracağım diye planlar yapan, Çanakkale kahramanı asker, Mustafa Kemal ülkesinin düşmanlar tarafından işgal edilmesini kabul etmesi mümkün olmayan yiğit bir kumandandı.
İşte bu kumandan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Anadolu halkı ile kucaklaştı. Onlara önder oldu. Güç verdi, şevk verdi Kurtuluş savaşını başlattı.
30 Ağustos 1922 tarihi Zafer destanının yazıldığı gündür. Türk milletini esir almak isteyen, ülkesini işgal ederek Türk milletini yok etmeye çalışan emperyalistlere karşı, kadınıyla, çocuğuyla, genci, ihtiyarı ve ordusu ile birlikte verdiği, bağımsızlığını, onurunu, şerefini kurtardığı gündür.
26 Ağustos 1922 de başlayıp 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in Başkumandanlığında zaferle sonuçlanan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni kutlamak herkesin hakkı olmalıdır. Bu bayram her şeye bedeldir. Çok ama çok görkemli bir şekilde kutlanmalıdır.
Büyük taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra da Yunan orduları 9 Eylül 1922’de İzmir’den denize döküldü ve İzmir’de Yunan işgalinden kurtarılarak, ülke düşmandan temizlendi.
Osmanlı’yı çökerterek, yok ederek, Türk milletinden yüzyılların intikamını almak isteyen emperyalistlere verilen son derstir 30 Ağustos Zafer Bayramı.
Şunu da hiçbir zaman unutmamalıyız. Eğer, 30 Ağustos Zafer ile sonuçlanmasa idi, bugün ne minarelerimizde Ezan sesi duyabilirdik, ne de Türk Bayrağımız Gökyüzünde dalgalana bilirdi. Belki Türk Milleti tamamen yok olmazdı! Ancak, Anadolu’nun küçük bir yerinde, özgürlüğünden yoksun, başkalarının kölesi olarak yaşardı. 
Bu nu da hiçbir zaman unutmayalım.
Hain düşmanların, haksızca ve alçakça işgallerine “dur” diyen ve vatan evlatlarının, genç, yaşlı, kadını, kızanı, çocuklarıyla mücadele eden, kanlarıyla sulanan Anadolu toprakları üzerinde yaşayan bizler 30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamayacak mıyız?
Elbette bütün ihtişamı ile kutlayarak, tüm dünyaya birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu, ülkemizi ne olursa olsun, kimsenin işgal etmesine, bölüp parçalanmasına müsaade etmeyeceğimizi, LAİK VE DEMOKRAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN SONSUZA KADAR devam etmesi için mücadele edeceğimizi, Bayrağımızın Gönderden indirilemeyeceğini, Minarelerimizden Ezan seslerinin susturulamayacağını, tüm dünyaya ispat etmeliyiz.
TÜM ULUSUMUZUN 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINI KUTLAR, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN SONSUZA KADAR YAŞAMASINI DİLERİM.
28.08.2022
Zekeriya Tümer