14 Temmuz 2019 Pazar

TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN AMERİKA’YA S-400 HAVA SAVUNMA FÜZELERİNİ ALARAK KAFA TUTUYOR.


TÜMER DİYOR Kİ:

15 TEMMUZ 2016 AKŞAMI YAPILAN VATAN HAİNİ  FETO YANLISI OLAN ASKERLERİN YAPMAYA ÇALIŞTIKLARI  DARBE GİRİŞİMİNİN 3 YILINDA TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN AMERİKA’YA S-400 HAVA SAVUNMA FÜZELERİNİ ALARAK   KAFA TUTUYOR.
Tutmak zorunda olduğunu da son derece iyi biliyor.
Nedeni ise, ülkesinde güçlü olduğunu ispatlamak zorundadır.
Son yapılan seçimler ve partisi içerisinde gelişen karışıklıklar, Cumhurbaşkanının cesaretli olması ve ülkesi için önemli kararlar almasını gerektirmektedir.
Elbette; Amerika'nın ülkemizin savunmasında rol oynayacak Rusya’dan alınacak S-400 Savunma silahlarının alınmasını istememesi, hiç Amerikayı ilgilendirmemekte olup, Türk milletini de kızdırmaktadır.
Biz ülkemizin savunmasında, ey Amerika sana mı danışacağız!
Sen ülkemize zarar veren, ordumuzun zayıflatılmasına, ülkemizin düzeninin bozulmasına sebep veren FETTULLAH GÜLEN hainini  neden teslim etmiyorsun?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu kararlılığı ile Amerika’ya kafa tutmuş gibi.
Tutmakta ta haklıdır.
Biz bağımsız bir ülkeyiz! 
Gerçi birçok sözleşmelerle göbeğimizden birilerine bağlıyız, ama gene de ülkemizin geleceğini ve düşmanlarımıza karşı tedbirlerimizi de almak zorundayız. 
Amerika ise Türkiye'nin dik başlılığına yıllardır İran'a yaptığı baskıya benzer bir baskıyı Türkiye’ye uygulamak  üzere harekete geçmiş bulunmaktadır.
Türk milletinin bu baskılara boyun eğeceğini sanmak, gaflettir.
Böyle baskılar Türk milletini daha da birleştirir  ve bizlerde Amerikan mallarını boykot ederiz.
Ancak, ülkenin ekonomik sıkıntısı da  büyüyebilir.
Burada da Türk milleti, dayanabildiği kadar bu ekonomik sıkıntıya dayanmaya çalışacaktır.
Dayanmalıyız ve de pes etmemeliyiz. 
Amerika AK Parti’yi bölme ve parçalama hareketine siyasi olarak ta yapmaya çalışıyor gibi!
2023 e kadar destek sözü verdiği Recep Tayyip Erdoğan'ı Amerika yoksa gözden mi çıkardı? 
İnanalım mı dersiniz!
Ali Babacan ve Davutoğlu’nun AK Partinin içerisinden çıkarak, yeni bir parti kurma çabaları emperyalist güçlerin yeni bir oyununa benziyor.
Ali Babacan, Tayibin tüm isteklerine hayır diyerek, cesaretle yeni bir parti kurma çalışmalarına sür'atle başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vekillerle yaptığı toplantıda yeni parti kuracakları konuşulan Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’la ilgili “SIRTIMIZDAN HANÇERLEDİLER” İfadesini kullandığı söyleniyor.

Doğrudur. İnsanoğlu çiğ süt emmiştir.
Yıllardır beraber olabilirsin. 
Acı tatlı bir çok anıların olabilir. 
Senin sayende birileri bazı mevkilere de gelebilirler. 
Ancak, öyle bir gün gelir ki o kişiler seni terk edip, senden ayrılmak zorunda kalabilirler.
Bu ayrılışların da mutlaka kendilerine göre önemli sebepleri vardır.

Ülkeyi İdare etmek kolay değildir. Bazen yanlış uygulamalar, hem ülkeye ve hem de içerisinde bulunduğun kitleye zarar verebilir. 
İdare edenin idaresinde hoşnutsuzluklar baş göstermeye ve güç kaybedilmeye başlanıldığını hisseden bazı kişiler, derhal batan gemiyi terk etme teşebbüsüne geçebilirler. 

Gelişen gelişmeleri önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Elbette bu girişimlere karşı da AK Partili Troller çalışmalarını hızlandıracak, halkın gözünde Ali Babacan ile Ahmet Davutoğlu düşürülmeye çalışılacaktır.
Davutoğlu’nun fazla bir varlık göstereceğine inanılmıyor.
Ali Babacan ekonomik olarak daha güçlü ve genç olması, arkasında da büyük desteklerin bulunması nedeniyle, AK Parti içerisinde daha etkili olabilir ve bazı milletvekillerini kuracağı partiye çekebilir.
Etrafında genç, dinamik, ekonomiyi bilen ve para sahibi olan bir kadronun olduğu da söylenmektedir.
Çok sür'atle partileşmeye gidecekleri de gözükmektedir.
Millet İttifakı bu durumda daha güçlü olmak zorundadır.
31 Martta esen rüzgâr 23 Haziran seçimlerinde daha da büyüyerek devam etmiştir.
Bu rüzgârın, fırtınaya, kasırgaya, tsunamiye dönüştürülmesi gerektiği kanısındayız.
Bunu başarırlarsa ve Millet İttifakı’nın aldığı belediyeler çok iyi çalışır, halka şeffaflıklarını gösterirler ise, gelecek seçimlerde İktidara yürümeleri söz konusu olabilecektir.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Ancak, önümüzdeki günler çok şeye gebe olacaktır.
Ülkem insanı sıkıntılarından kurtulamayacak ve umutla gelecek günlerinin aydınlığa ne zaman kavuşacağını bekleyecektir.
Halk Rusya’dan alınacak S-400 füzelerinin yerine, keşke üretim artsa, fabrikalar kurulsa, işsizlik yok olsa, ekonomik sıkıntı olmasa diye düşünmeye başlayabilir.  

6 Temmuz 2019 Cumartesi

HER ŞEYİN BİR SONU, HER SONUN YENİ BİR BAŞLANGICI VARDIR.



TÜMER DİYOR Kİ:


HER ŞEYİN BİR SONU,
HER SONUN YENİ BİR
BAŞLANGICI VARDIR.


Toplumsal duyarlılığını yitiren toplumlar, birlik ve beraberliklerini yitirirler.
Birlik ve beraberliğini yitiren toplumlar ise, dağılmaya ve parçalanmaya mahkum olup, başkalarının boyunduruğu altında yaşamaya mecbur kalırlar.
Bağımsızlıklarından söz edilemediği gibi, esaret altında ezilmeye, köle olarak başkalarına hizmet ederek de yaşamaya mecbur kalırlar.
Cumhuriyetimizin 100 yılına yaklaşırken,  ülke insanımız toplumsal duyarlılığına yeniden kavuşuyor mesajını İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanlığı seçiminde gösterdi gibi.
Ancak, Mustafa Kemal Atatürk ve yanındaki arkadaşlarının üstün gayretleri ve ileri görüşlülüğü ile kurulan, sağlam temeller üzerine oturtulan Türkiye Cumhuriyetinin temel taşları, son dönemlerde yerinden oynatılmaya çalışılmıştır.
Amaç ne?
Hedef ne?
Yapılmak istenen nedir?
Bir binanın temeline dinamit koyarsanız Amerika’da yıkılan ikiz kuleler gibi yerle bir olur ve altında kalanlar da ezilirler.
Devletin en büyük temel taşı ordusu’dur.
Türk ordusu son 15 yılda hiçbir zaman bu kadar yıpratılmamıştır.
Ergenekon, Balyoz, Oda TV. Süreci ile başlayan Ordunun mümtaz komutan ve askerlerinin değişik bahaneler ve uydurma suçlar ile yıpratılmasını yaşadık.
Değişik bahaneler ile Kemalist ve Atatürkçü düşüncede olan ordu mensupları yıllarca hapishanelerde yaşamaya mahkûm oldular. Bazıları intihar etti, bazıları hastalanarak öldüler.
İlim, bilim adamlarımızın yanında Basının gözde isimleri de bu arada suçlandı. Hapishanelerde ömür tükettiler.
Şimdi ise suçsuz oldukları kanıtlandı. Kanıtlandı ama acılar devam ediyor ve ordu çok ama çok yıpratıldı.
15 Temmuz olayı ise tuzu biberi oldu.
Anadolu insanımızın temiz, saf, insani ve Dini duygularını istismar eden başta, (Allahın laneti üzerine olsun) Feto zihniyetli vatan hainlerinin kalkıştıkları 15 Temmuz hareketi ülkeyi tam bir kaos içerisine soktu. Ordu 3.cü darbesini yedi. Askeri okullar kapatıldı. Ordu içerisinde temizlik hareketine başlanıldı.
Elbette sadece Orduda değil, asker, polis, hukuk ve diğer birçok kamu kurum ve kuruluşlarında Feto darbesi yapıldı. Temizlik hareketi oldu.
İnsanlara kızıldığında hemen Feto suçlaması ile birçok kişi de mağdur duruma düşürüldü.
Feto zihniyetli vatan hainleri ülkeye çok zarar verdiler.
Merak etmeyin henüz bitmiş de  değil.
Feto’nun siyasi ayağını ve zamanında Gülen Hocanın dizinin dibinden ayrılmayan, ona methiyeler düzen ve halen devletin içerisinde yer alanlar temizlenmedikçe Fotocuları temizle yemezsin!
Bunların amaçları nedir?
Neden Türkiye Cumhuriyeti Devletine düşmandırlar?
Neden Türk Toplumuna değişik bahaneler ile zarar verilmek istenir?
Atatürk düşmanlığının sebebi nedir?
Demokrasi Düşmanlığının sebebi nedir?
Bunların hesabı sorulmalıdır.
Türkiye yol geçen hanına döndü.
Başta Suriyeliler olmak üzere Türkî Cumhuriyetler dahil, dünyanın her ülkesinden insanlar çalışmak ve yatırım yapmak üzere ülkemize gelmekteler.
Üretimi olmayan, fabrikaların bacası tütmeyen, hemen hemen her şeyin satıldığı bir ülkede elbette ekonomik kriz yaşanacaktır.
Buna rağmen, ülke nasıl ayakta kalıyor, buna da hayret etmemek mümkün değil!
Ancak, birçok vatandaş ve emekli gerçekten çok zor durumda, bu da bir gerçek.
İktidar partisinin büyük gemisi su almaya başladı. Dibi delindi. Okyanusa açılan geminin karaya ulaşması çok zor.
Ufak gemicikleri olanlar kurtulabilir, büyük gemi ise batabilir.
Devlet deneme, yanılma ile yönetilmemelidir.
Denenen politikaların çürük olduğu ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyetin 100 yılına yaklaşılırken, daha güçlü bir parlamento ve Demokrasi ile eski ayarlara dönülmelidir.
Hukukun üstünlüğü tecelli etmeli, ordumuz eskisinden daha da güçlü bir konuma getirilmelidir.
Polisimiz, Jandarmamız ve İstihbarat birimlerimiz ile devletin kurumlarında Milliyetçi, Atatürk ilkelerine bağlı, Cumhuriyete ve Demokrasiye saygılı kadroların yer alması sağlanmalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşunun 100 yılında, (2023 tarihinde,) Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha da güçlü olarak yoluna devam etmelidir.
Bunun tek yolu da toplumun duyarlılığını yitirmemesi, yanlış kararlara dur deme cesaretini kendinde görerek, yasal zeminlerde hakkını koruyabilmesi ve sandığa gittiğinde tek kurtuluşu olan oyunu iyi kullanabilmesinden geçer.
06.07.2019

ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com.



13 Haziran 2019 Perşembe

BİZLER TÜRK VATANDAŞI OLARAK İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ!



TÜMER DİYOR Kİ:




BİZLER TÜRK VATANDAŞI OLARAK
İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUZ!

Bizler, Çanakkale’de, Gelibolu’da, Conkbayırında, GaziAntep’de, Şanlı  Urfa’da, Erzurum’da, Kars’ta, Adana’da, Edirne’de, Ege’de, Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de, Güney’de, vatanın tümünde savaşan, kanlarını akıtan, kollarını, bacaklarını, gözlerini ve canlarını kaybeden dedelerimizin, ninelerimizin torunları olarak ülkemizde insanca yaşamak  istiyoruz.
Bizler,  birliğimizin, dirliğimizin bozulmamasını, istiyoruz.
Bizler, Müslümanız, misafirperveriz, yardım etmesini severiz.
Ancak, göçmenlere bizlerde olmayan hakların verilerek,  hakkımızın yenilmemesini, ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürülmememizi istiyoruz!
Bizler, ülkemizin topraklarının işlenmesini, üretimin artmasını, sanayimizin kalkınmasını, ekonomimizin yükselmesini,  milli gelirimizin artmasını istiyoruz.
İşsizliğin artmaması değil, azalmasını, emeklilerimizin normal şartlarda geçinebilmelerini, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmelerini  istiyoruz.
Bizler, topraklarımızın, madenlerimizin,
fabrikalarımızın, milli varlıklarımızın yabancılara satılmamasını istiyoruz.
Cumhuriyetle birlikte yeni kurulan fabrikayı M,K,.Atatürk  ile İnönü geziyor.
Osmanlının aldığı dış borçlar nedeniyle battığını, yok olduğunu bildiğimizden, aynı akıbete bizlerin de uğramamasını istiyoruz.
Ülkenin milli ve manevi değerlerine sahip çıkan, Yerli Malı Yurdun Malı, her Türk’ün kullanması gereken milli mallarımızın çoğalmasını ve onların kullanılmasını istiyoruz.
Bizler, topraklarımızın işlenmesini, yerli ürünlerimizin artmasını, saman, soğan, patates, fasulye dâhil, her türlü sebze meyve ithalatı değil ihracatının yapılmasını istiyoruz.
Saraylar, hanlar, hamamlar istemiyoruz, onlar da kim oturursa otursun, ama bizim de bir göz odalı da olsa kendi evimiz, yuvamız olsun istiyoruz.
Bizler, yakmadığımız elektriğin, kullanmadığımız suyun parasını ödemek istemiyoruz.
Bizler, borç içerisinde, yoksulluk ve sefalet içerisinde yaşamak istemiyoruz.
İç ve dış düşmanların ülkemizin bölünmesi, parçalanması için dinimizi, insanlığımızı, iyi niyetimizi kullanarak kurdukları tarikatların,  tuzakların bertaraf edilmesini, onlara yol verilmemesini ve dini kullanarak, topluma saçma sapan sözler söyleyerek, kafaların karışmasına sebep olmamalarını, bizlere zarar vermemeleri için her türlü yasal tedbirlerin alınmasını istiyoruz.
Sevr haritasında bölünen Anadolu toprakarı
Bizler, İstiklal Marşımız söylenirken, ayağa kalkmayan, Milli Marşına saygı duymayan, Bayrağımızın gönderden indirilmesine, Minarelerden Ezan sesinin susmasına, vatanın bölünüp, parçalanmasına, rıza gösterecek kadar alçalan ve keşke İstiklal savaşı kazanılmasaydı da, Cumhuriyet ilan edilmeseydi diyen zihniyette olan vatan hainlerinin bu ülkede yeri olmadığına inanıyor ve Kanunların işletilerek cezalandırılmalarını arzu ediyoruz.
Bizler, İslam dininin istismar edilmesine, ahlaki değerlerin yitirilip toplumun ahlaksızlaşmasına göz yumulmamasını ve bu yönde tedbirlerin alınmasını istiyoruz.
Bizler vatanımızın, kalkınmasını, bölünüp parçalanmamasını, insanlarımızın kutuplara ayrılmamasını, birliğimizin, dirliğimizin, çıkarlar, menfaatler uğruna bozulmamasını istiyoruz.
Bizler, Türk Ordusuna kumpaslar kurularak zayıflatılmamasını istiyoruz.
Türk ordusunun daha da güçlendirilmesini, iç ve dış düşmanlara karşı vatanımızı koruyacak ve şu an da da korumaya çalışan yiğit ve mert Türk Ordusunun vatan evlatlarının yıpratılmamasını, azaltılması değil daha da çoğaltılmalarını istiyoruz.
Ordumuzun en güçlü silahlarla donatılması, yerli silahlarımızın üretilmesi, yabancılara muhtaç olmaktan kurtarılmamız gerektiğine inanıyor ve istiyoruz.
Bizler güvenlik güçlerimizin hiçbir zaman yıpratılmamasını, halk ile karşı karşıya gelmemelerini, toplumun refahı ve huzuru için görev yapmalarını, halkın da onlara karşı saygılı davranmalarını istiyoruz.
Bizler Hukukun üstünlüğünü, vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasını istiyoruz.
Bizler, hile ve şer odaklarının, toplumu bölme ve parçalama çalışmalarının engellenmesini istiyoruz.
Bizler, ne aldatan, ne aldatılan, nede yalanlarla, dolanlarla kandırılan olmak istemiyoruz.
Bizler, siyasi iradelerin, sen-ben diyerek toplumun ayrıştırılmasına, bölünmesine, müsaade etmemelerini istiyoruz. 
Bizler, sevgi ile hoş görü ile toplumun birbirleri ile sen ben kavgası yapmadan kucaklaşmalarını istiyoruz.
Sevelim-sevilelim-kardeşçe yaşayalım.
Devlet kademelerine işi bilen, mevzuata hâkim memurların atanmasını, torpille, akraba, eş dost atanarak işe adam değil, adama iş politikasını uygulayarak, kariyersiz, yeteneksiz, bilgisiz kişilerin kamu kurum ve kuruluşlarına atanmamasını istiyoruz.
Devletimizin güçlü olması, devlette çalışanların işlerinde bilgi sahibi olmaları, yetenekli, karakterli, kendi menfaatini değil, devletin menfaatini ön planda tutan memurlarla olabileceğine inanıyoruz.
Devletin memurlarının siyasilerin emrinde hareket etmemesini, devletin emrinde olmalarını, siyasi baskı altında çalıştırılmamalarını istiyoruz.
Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetişmesini, kindar nesiller yetişmemesini istiyoruz.
Sevginin ön plana çıkmasını, devletin vatandaşını bir baba şefkati ile kucaklamasını, onun hak ve hukukunu korumasını istiyoruz.
Terörün son bulmasını, komşumuz olan ülkelerle iyi geçinilmesini, topraklarımıza göz dikenlerin gözlerinin kör edilmesini, istiyoruz.
Bizler Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” politikasının uygulanarak, komşularımız ile iyi geçinmek istiyoruz.
Bizler emperyalistlerin baskıları altında ve onların direktifleri ile hareket edilmemesini, onlara boyun eğilmeden, kendi irademiz ile kararlar alınmasını istiyoruz.
SON SÖZÜMÜZ:
Bizler, Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda, açlık, sefalet, yoksulluk, hastalıkların bol olduğu dönemde, her türlü fedakarlığı yaparak ülkeyi on yılda kalkındıran, fabrikaları kuran, Osmanlının borçlarını ödeyen Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu bir yönetim gibi, güveneceğimiz, inanacağımız milli politikalara önem veren bir yönetimle eşit şartlarda, hukuk devleti olarak, Cumhuriyete bağlı, Laik Demokratik bir yönetimle yönetilmek istiyoruz.
Siz evet siz, sizler ne istiyorsunuz?



13.06.2019

ZEKERİYA TÜMER
Ulusahaber1881@gmail.com








3 Haziran 2019 Pazartesi

BAYRAM BAYRAM DEDİKLERİ ŞEKER LOKUM YEDİKLERİ




 TÜMER DİYOR Kİ:




BAYRAM BAYRAM DEDİKLERİ
ŞEKER LOKUM YEDİKLERİ


Sevgili okurlar, hemen ilk aklımıza gelen ne?
Nerede o eski bayramlar!..
Doğru, artık bayramların ne tadı kaldı ne tuzu.
Artık akide şekeri de yenmiyor, lokum da yenmiyor.
Camilere siyaset girdi, Bayramlara da siyaset bulaştı.
Bayramdan sonra her şey güzel mi olacak, yoksa daha güzel mi olacak?

(iMAMOĞLU'DA YAŞLI AMCA'YA SARILMIŞ, SEVGİ İLE KUÇAKLIYOR.
ÜZÜLME DEDECİĞİM, 23 HAZİRANDA HERŞEY GÜZEL OLACAK, DİYE TESELLİ EDİYOR.
BİNALİ YILDIRIM'DA ONDAN AŞAĞI KALMIYOR. O DA DEDE'YE SARILMIŞ, ÜZÜLME DEDE, 23 HAZİRAN'DA İSTANBUL BİZİM, İSTANBUL BUNDAN SONRA DAHA GÜZEL OLACAK, DİYOR. 
BİZLERDE BAYRAMDAN SONRA BAKALIM, HANGİSİ KAZANACAK VE HANGİSİNİN DEDİĞİ OLACAK DİYE MERAKLA BEKLİYORUZ. )

 Bayram sevinç ve neşe ile bir araya gelerek kutlama, eğlenme ve mutlu olabilme günüdür.
İslam dininde Ramazan ve Kurban olmak üzere iki bayram vardır. Arapça’da idü’l-adha şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin 2. Yılından itibaren kutlanmaya başlanmış ve Ramazan bayramını Şeker Bayramı olarak Kurban Bayramını da Kurban keserek, fakir ve fukaraya et dağıtarak kutlanması adet haline gelmiştir.
Ahhh, nerede o eski Bayramlar?
Evet nerede?
Bulamayız, o eski Bayram tadını yaşayamayız, yaşamamız da artık mümkün değil.
Bayramın sabahı, evin babası, dedesi camiye gider, bayram namazını kılar, fırından sıcak sıcak ekmekleri alır eve gelirdi.
Sofra hazırlanmış,  çoluk çocuk,  bayramlıklarını giymiş Baba’yı- dedeyi beklerlerdi.
Eller öpülür, harçlıklar alınır, zevkle, neşe ile kahvaltı yapılırdı.
Ayrı bir rengi vardı eski Bayramların.
Sevinçle, coşku ile yaşanan bir havası vardı.
Daha çok çocuklar sevindirilirdi. Bayramlarda onlara alınan elbiseler, ayakkabılar çocukları mutlu ederdi.
Annelerin, babaların, dedelerin, ninelerin, teyzelerin, halaların, amcaların, dayıların, komşuların elleri öpülür, harçlıklar alınır, gönüller hoş edilirdi.
Hayat yaşamayı,  vefa hatırlamayı, dostluk paylaşmayı, özel günler ise hatırlamayı bilenler için vardır.
Dostluğu ve sevgiyi paylaşmak kadar güzel bir şey var mıdır?
Aşımızı, ekmeğimizi, soframızı, hüznümüzü, acımızı, sevincimizi, paylaşmak ne kadar güzeldir.
Birlik ve beraberlik içerisinde olmak, kardeşçe ve dostça sıcak bir şekilde yaşamak varken, ayrışmanın, düşman olmanın kime ne faydası olacaktır!
Kalbimiz huzur dolu olursa, gözlerimizde sevinç parıltıları oluşur.
Bayramlarda en güzel anıları paylaşmak, en güzel hatıraları tazelemek insana huzur ve mutluluk vermez mi?
Bayramlar umutla beklenir.
O gün sevinmek, mutlu olunmak istenir.
Hoşgörünün hakim olduğu, küskünlerin barıştığı, sevginin ve mutluluğun paylaşıldığı gündür Bayramlar.
İnsanın ömründe ırmaklar vardır, sularında hayaller yüzdürür, sevdiklerinden ayrı olursa, bayramları hüzne dönüşür.
Bayram’da hep bir arada olunmalı, kederler bırakılmalı, mutlu olunmalı, tüm yürekler sevinçle dolmalı, umutlar gerçek olmalı.
Acılar unutulmalı, gözyaşları dinmelidir.
Bayramlar, bereket olmalı, umut olmalı, özlemler giderilmeli, küskünler barışmalı, kötü sözler söylenmemeli, sevenler bir araya gelmeli, Rahmet ve Şefkat dolu günlerin gelmesi için dua edilmelidir.
Nerede o eski bayramlar.
Yok.
İnternetin, cep telefonlarının olduğu bir dünya’da, komşu ziyaretleri yerine mesajlar atılır ve bayramınız kutlanır.
Deniz, güneş ya kaçarsa!
Aman bu bayram tatilini boşa geçirmeyelim, hadi denize, güneşe gidelim.
Amannn, nasıl olsa, annemin babamın, dedemin, ninemin, ellerini çok öptüm, sonra gene öperim, ama tatile bir daha gidemem, ben tatile gideyim, deyip gidersin.

Devir değişti, zaman eski zaman değil.
Bayrammış, seyranmış, hepsi hikâye.
Bunca, sıkıntı, bunca dert, bunca olumsuzluklar içerisinde yaşayan toplumda Bayram sevinci nasıl olsun!..
Gene de umutlarımızı yitirmeyelim ve inşallah bayramdan sonraki günlerimizin iyi olacağı ümidi ile Tüm Türk Milletinin bayramını kutlayalım ve birlik-beraberlik-dostluk-kardeşlik içerisinde, (yalancılardan, sahtekarlardan, vatan hainlerinden, kötülüklerden uzak), güzel günler yaşamamızı ALLAH’TAN dileyelim.
TÜM TÜRK ULUSUNUN BAYRAMI KUTLU, YARINLARI MUTLU OLSUN.












03.06.2019

Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com.


26 Mayıs 2019 Pazar

DEVLETİN MALI DENİZ, YEMEYENLER Mİ, YOKSA YİYENLER Mİ DOMUZ ?


TÜMER DİYOR Kİ:

DEVLETİN MALI DENİZ,
YEMEYEN DOMUZ !

(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Slovenya ziyaretinde çok önemli açıklamalarda bulundu. Kamu kurumlarında genelde mantığın hep "devletin malı deniz, yemeyen domuz" olduğunu ifade etti.)


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Slovenya'da.
Yıl 2015, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Slovenya İş Forumunda şöyle bir söz söylemişti: “AÇIK BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM. KAMU KURUMLARININ MANTIĞI HEP ŞUDUR. DEVLETİN MALI DENİZ YEMEYEN DOMUZ… DEVLETİN MALINI KİMSE AYNI HASSASİYETLE ELE ALMIYOR.

Sevgili okurlar, Osmanlı’dan gelen kalıtım suretiyle, devletin malını deniz görerek, kendisinin veya yakınlarının çıkarı düşünülerek, devletin kaynaklarının nasıl israf edildiğini, bu sayede kimlerin zenginleştiğini bizim söylememize gerek yok. Artık, konular Basına intikal ediyor ve devletin mallarının nasıl çarçur edildiğini herkes öğreniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan bile, devletin malını kimse aynı hassasiyetle ele almıyor, diyor. Yani Özel Sektörlerde bu hassasiyet var, devletin içerinde yok diyor.
Peki, bu söze karşılık hangi tedbirler alındı bugüne kadar? 
Bizler de onu çok merak ediyoruz doğrusu!

Neden devletin malı deniz, yemeyen domuz denmiştir. Burada eğer devletin elindeki imkanları kendi lehine kullanmaz isen, senin domuzdan farkın yok deniyor. Kullanırsan domuz olmaktan kurtulacaksın. Bu sözü böyle algılayan Devlet görevlileri Domuz olmaktan kurtulmak için Devletin mallarını hiç mi ediyorlar acaba!
Tamam, da neden bu ata sözünde Domuza benzetme söz konusu olmuştur?
Domuz cam dışında leş ve kendi pislikleri dahil her şeyi yiyebilen pis bir hayvandır. 20 sene yaşarsa da 400 yavru dünyaya getirebilir.

Ayrıca Domuz dişisini kıskanmayan ve birden fazla eşe sahip olan bir hayvandır. Domuz eti ile beslenen insanlarda kıskançlık hissinin zayıfladığı ve cinsel sorunların arttığı gözlenmiştir.
Domuz eti ile geçen trişinoz hastalığının ise bugün bile tedavisi yoktur. İnsanlara en çok zarar veren ve hastalık bulaştıran etin domuz eti olduğu da söylenmektedir.
Müslümanlıkta ise domuz eti yemek Allah tarafından yasaklanmıştır ve Kuran'ın dört ayetinde şöyle belirtilmiştir: “Açlıktan ölmek gibi yaşamsal bir zorunluluk olmadıkça, kurallarına uygun kesilmeden ve kan akıtılmadan ölmüş veya öldürülmüş, Allah'ın adı anılmadan kesilmiş hayvan etleri ile birlikte DOMUZ eti yemek haramdır”. İslam dinine göre yasaklanmıştır.
Bu Ata sözünü yanlış anlayıp, ben domuz olmaktansa, devletin malını yiyeyim diyen Devletin içerisinde görev alanlar uyarılıyor aslında.
Devlete hıyanetlik etmeyi ve devletin içini boşaltmayı alışkanlık haline getirenlere göre devletin bitmez tükenmez mal varlığı vardır. Ye yiyebildiğin kadar bitmez, tükenmez, zihniyetinin yanlış olduğunu anlamak istemeyen çıkarcılar domuza benzerler herhalde!
Devletin elindeki kaynakları israf eder, devletin parası ile lüks bir yaşam sürmeye çalışırsan, mutlaka bir gün gelir bunun vebali ve günahı altında ezilirsin. Bunu da kimsenin unutmaması gerek.
Devletin malı tükenmez ama devletin gelirleri eşit surette pay edilmez ve halka yansımaz ise, halk fakirleşir ve perişanları yaşar. Netice de Devlet  iflas edebilir. Bunu bilen dış güçler de senin Devletini ele geçirip, bağımsızlığını elinden alabilirler.
Yolsuzlukların temelinde, siyasilerin ve devleti yönetenlerin devleti bilerek istismar etmeleri yatıyor.
Toplumların refahı, devletlerin güçlü olmasına bağlıdır. Ekonomik olarak güçlü olamaz isen, devletin malı diyerek israfı arttırır ve Devlete gelen gelirleri çarçur edersen, neticede ekonomik olarak dar boğaza düşer, borç almaya kalkarsın, ya da devletin en kıymetli fabrikalarını, arazilerini yabancılara satarsın.
Bu ise çözüm yolu değildir. Osmanlı'nın çöküşü de dış güçlere borçlanması neticesinde olmuştur.
Komşudan borç aldığında, ödeyemez isen, ne olur? Komşun gelir senin kapına dayanır.
Dünya’da kaç devlette böyle bir atasözü vardır. Bu ata sözünü yanlış anlayan Devlet mensupları, yandaşlarına ihaleler de peşkeş çekerler ise, onlara hak etmedikleri rantları sağlarlar ise, usulsüzlükler, adam kayırmalar, torpille yeteneksiz kişileri iş sahibi yaparlarsa, rüşvetler alınır, yabancılara her türlü devlet malı satılır ise, herhalde bunu yapanlar DOMUZA benzetilir. Yapmayanlar benzetilemez., Vatanını, milletini koruyan kahraman Devlet Memuru olur.
Devletine hıyanet edilmemelidir. Ülkesini soyan soysuzlara karşı tedbirler alınmalıdır. Domuzlara meydan  bırakılmamalıdır.
İslam ülkesi olan ve Müslümanım diye geçinenlerin Devletin idaresinde daha da dikkat etmeleri gerekmez mi?
SON SÖZ:
DEVLETİN MALI DENİZ DE DEĞİL, YEMEYENLER DOMUZ DA DEĞİLDİR. BENCE DEVLETİN MALINI ÇARÇUR EDİP, İSRAF EDENLER VE ÇIKARINA KULLANANLAR, MENFAAT TEMİN EDENLERİN DOMUZDAN FARKI YOKTUR. 
HER SABAHIN AKŞAMI, HER AKŞAMIN BİR SABAHI OLDUĞU GİBİ, HER CANLININ DA YAŞAMININ BİR SONU VARDIR. BU DÜNYADA HİÇBİR ŞEY BAKİ DEĞİLDİR. 
NETİCEDE HERKESİN BİR SONU VARDIR. 
DEVLETİNE, MİLLETİNE ZARAR VERENLER ELBET BİR GÜN GELİR BEDELİNİ ÖDERLER.
TEMENNİMİZ  HER ŞEYİN GÜZEL OLMASI.
26.05.2019

Zekeriya Tümer
Ulusalhaber881@gmail.com.

19 Mayıs 2019 Pazar

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.



 TÜMER DİYOR Kİ:

MUSTAFA KEMAL SEVGİSİNİ
YOK, ETMEYE KİMSENİN GÜCÜ YETMEZ.

Sevgili okurlar, son 16 senedir, neler yaşadığımız ve hangi sözleri duyduğumuzu tekrarlamama gerek yok.
19 Mayıs 2019.
Atatürk’ün Samsuna çıktığı günün 100.cü yılı.
Bugünün mana ve önemini idrak edenler, Devlet erkanı da dahil Samsun’da buluştular.
Ne güzel değil mi?
Keşke devamı da gelebilse!
Birinci Dünya Harbinin bitişinden itibaren, Osmanlı’nın parçalanmasını ve yok edilmesini isteyen Emperyalist güçler son Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar.
Mondros ve Sevr anlaşmaları hayata geçirilmeye başladı.
İstanbul dâhil ülkenin birçok il ve ilçeleri, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edilmeye başladı.
Yunan Askerleri İzmir'de
Osmanlı tabası olan halk ümmetti.
Emperyalist güçler amaçlarına erecekleri sevincini yaşamakta idiler.
Padişahım çok yaşa diyen bir milletten kahramanlık beklenemezdi.
Askerin silahları alınmış, halk yorgun, bitkin, çaresiz.
Padişah dâhil, Hükümet edenlerin çoğunluğu, Amerikan Mandası, İngiliz Sömürgesi olmaya niyetli.
Vatanını düşünmeyen, kendisini düşünen hainler ortalarda gezinmekte.
Tüm Dünyanın ve Osmanlının son padişahı ve vezirleri dâhil, birçok vatan hainlerinin tahmin edemeyecekleri Türkoğlu Türk Mustafa Kemal’i unutmuşlardı.
İçinde yıllardır bir ateş yanıyordu Mustafa Kemal’in.
Çünkü o daha çocukluğundan itibaren Osmanlı’nın çöküşünü hissetmiş, “bu vatanı ben kurtara cam” diye düşünmeye başlamıştı.
Mustafa Kemal’de Allah tarafından verilen ön görüş ve sezgi gücü vardı.
Osmanlı batıyor ve parçalanıp yok olacaktı. İstanbul’da durmanın âlemi yoktu.
Padişah’tan aldığı 9.Ordu Müfettişliği görevini alarak 16 Mayıs’ta Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan ayrıldı ve 19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı.
Samsun’dan ülkenin üzerini kaplayan kara bulutlar, doğan güneşle birlikte dağılacak, yok olacaklardı.
Ümmet olan bir halk yığını, Millet olmak için harekete geçti. Önderleri Mustafa Kemal onlara güven verdi.
Bitmiş, tükenmiş dedikleri Anadolu insanları, kadını, kızı, genci, ihtiyarı, çocuklar bile şahlandı ve ülkeden tüm düşmanları kovdular. İzmir’den Yunanlılar denize döküldüler.
Tüm Dünya şaşırmış, doğan güneşin parlaklığı altında gözleri kamaşmış, kulakları sağır olmuştu.
Osmanlı bitmiş, yerine 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti olarak yeni bir devler kurulmuştu.
1923 de ülke fakirdi. Okuma oranı çok düşük, kaliteli eleman sayısı yok denecek kadar azdı.
Anadolu’nun her yerinde değişik hastalıklar baş göstermiş, ilaç yok. Doktor yok, hemşire yoktu. Ebe sayısı çok azdı. Her doğan iki çocuktan biri ölüyordu.
Osmanlı’nın borcu da yeni kurulan devletin boynuna yüklenmişti.
Köylü karasabanla tarlasını sürmek zorunda idi. Traktör yoktu. Öküzü olmayanlar da tarlasını süremiyorlardı.
Üretim yok, halk Millet olmuştu ama fakir ve yoksuldu.
Ancak, Devletin başında bir dahi yönetici vardı.
Nasıl ki, yok olmakta olan bir ülkeyi kurtarmışsa, fakir ve yoksul olan bu milleti de müreffeh seviyeye getirecekti.
Aldığı tedbirler ve uygulanan politikalar ve de yapılan yenilikler ile çok kısa sürede, 15 yıl gibi bir zaman içerisinde, fabrikalar çoğaldı, dış borçlar ödendi, uçak bile ihraç etmeye başladık.
Atatürk, bağımsızlığın temelinin milli ekonomi ile mümkün olacağını biliyordu.
Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferlerin kalıcı olmayacağını, biliyordu. (1923, İzmir, a.g.e, C. II, s.111)
Köylü milletin efendisi olmalıydı. Köylü desteklenmeli, üretim artmalıydı.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomisi çöken bir milletin başka devletlerin boyunduruğu altına gireceğini çok iyi biliyordu.
Bu nedenle de Ekonomiye çok önem vermiş, 15 yılda ülkenin kalkınmasını sağlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün gerek ekonomik ve gerekse milli eğitim dâhil, iç ve dış politikalarını iyi anlayabilseydik ve uygulanabilse idi, herhalde bugün, soğan, patates, et dâhil, saman ithal eder duruma düşmez idik.
Artık aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor.
Cumhuriyet kolay kazanılmamış ve bugünlere de kolay gelinmemiştir.
Cumhuriyete sahip olan bir ülkede olduğumuz için bunun kıymetini bilmemiz gerek.
Kurtuluş savaşında bu ülkenin temelleri sağlam atılmıştır. Bu sağlam temeller üzerinde yükselmek mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk; “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.” Demiştir.
Bu sözlerden anlaşılacağı üzere, bizlerin görevi Cumhuriyeti yaşatmak ve ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaktır.
Bu nedenle de iç ve dış düşmanlarımıza karşı birlik ve beraberliğimizi bozmamamız gerek.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki:
 “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
“İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”
Tek yol vardır o da Mustafa Kemal Atatürk’ün yoludur.
 Bunu kimse unutmasın.
19.05.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com