Güncel Haber, Objektif_Realist Yorum, Milli Analiz, Tarafsız İnceleme, Bağımsız Araştırma,
29 Mart 2025 Cumartesi
Bayram geldi hoş geldi
Bayramın Gölgesinde: Ekonomik Zorluklar
Bayram, sevinçle kutlanan, ailelerin bir araya geldiği, dostlukların pekiştiği özel bir gündür. Ancak bu yıl, bayram neşesi birçok insan için gölgelenmiş durumda.
"Bayram geldi, hoş geldi, baklava tepsisi boş geldi" ifadesi, bu durumun en somut bir ifadesidir. İnsanların yüzlerindeki gülümsemenin yerini, ekonomik koşullar nedeniyle kaygı almış durumda.
Bütçe açık verdi; harcamalar, gelirleri aşarak birçok ailenin belini büküyor. "Cep delik, cepken delik" sözü, herkesin cebindeki paranın hızla eridiğini, harcamaların artık kontrol edilemediği bir hal akışını anlatıyor.
Emekli maaşları da "eridikçe eridi"; Birçok emekliyi, bayram ikramiyesi bile sevindiremedi. Bayram ikramiyesi üç binden dört bine çıktı çıkmasına da, daha emeklinin cebine girmeden eridi gitti.
Dolar ve altın fiyatları yükselirken, paramızın alım gücü azaldı ve temel gıdaların fiyatları ikiye katlandı
Pahalılık her alanda kendini gösteriyor. Soğan, patates, domates, peynir, zeytin, yağlar derken, temel gıda maddeleri dahi lüks hale geldi. Artık "ateş yakamaz, yemek pişirilemez oldu" demek, sıradan bir ifade değil; birçok evin gerçekliğini yansıtır oldu. Durmadan artan fiyatlar ve peş peşe gelen zamlar yaşam koşullarını zorlaştırılıyor ve bu da bayram coşkusunu gölgede bırakıyor.
Bir de İmamoğlu ortaya çıktı; ortalık karıştı. Halk ne yapacağını, neye, kime inanacağını şaşırdı, televizyonları izlerken, umutlar tükendi ve bayram sevinci kursağımızda kaldı.
Bahar geldi, çiçekler açtı, ağaçlar yeşerdi, çiğdemler çıktı, kuşlar cik cik öterken Bayram sevinci yaşanan olaylar nedeniyle hüzne dönüştü. Gençler sevdikleri ile el ele gezemez oldu, acılar artarken, gözler yaşlarla doldu, ananın, babanın yüreği sızladı.
Sonuç olarak, bayramların en güzel görünümü olan paylaşma ve bir araya gelme duygusu, bu yıl ekonomik sıkıntılar ve yaşanan hoş olmayan olaylar nedeniyle zedelenmiş durumda.
Ancak yine de umutlar yitirilmemeli, Bayramlar sevinçle kutlanmalı, eş, dost, akraba ziyaret edilmeli, yaşlıların elleri öpülmeli, gönülleri alınmalı, çocuklar sevindirilmeli.
Bu zor günler mutlaka geçecek ve ülkemizde huzur ve barış yerini alacak, haksızlıklar son bulacak, suçlular cezalandırılacak, demokrasi rayına oturacaktır. Devletimiz güçlüdür, bu ülke bir bütündür, halkımız duyarlıdır.
Gelecek günlerimizin ve bayramların daha güzel geçmesi dileğiyle TÜM ÜLKEM İNSANININ RAMAZAN BAYRAMINI KUTLAR SAĞLIKLI VE MUTLU YARINLAR DİLERİM.
29.03.2025
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com
31 Aralık 2024 Salı
Tümer Diyor ki: Yeni yıla girerken umutlar tükenmesin
TÜMER DİYOR Kİ:
TÜMER DİYOR Kİ: UMUTLAR TÜKENMESİN
2024’ü çile ve acılarla geride bırakıp, 2025’e girerken ben de mutlu bir akşam geçirmek istiyorum. Siz istemez misiniz? Bu Noel kutlaması falan değil, dünyanın ekseninde dönerek 365 günü tamamlayıp, yeni bir 365 güne başlamanın sevinci. Bu sevinci yaşamak istiyorum gerçekten.
Hepinizin , “Tümer bey, amca, dayı, dede, arkadaşım, dostum, elbet ben de isterim ama nasıl?” diye dediğini duyar gibiyim. Çocuklarım aç, hanıma hediye alamadım, çocuklarıma da alamamanın üzüntüsü beni kahrediyor. Asgari ücret artmış diyorlar, ama asgari geçim parası nerede? Emekliler yaşam savaşı verirken, hakkın, hukukun ayaklar altına alındığı bir dönemde yeni bir yıla umutla girmeyi nasıl düşünebilirim?
Eskiden ne güzeldi kutlamalar. Fakirdik, yoksulduk ama mutluyduk. Hindi kızartamasak da tavuk kızardığında bile sevinçle karşılıyorduk. Şimdi soframızda tavuk da yok. Portakal, mandalina, elma, armut da yok. Çerez dersen, hiç yok! Bir kadeh rakı içeyim dersen, imkansız.
Eskiden parası olan gazinolarda, eğlence merkezlerinde eğlenirdi. Biz gidemezdik ama saatin 24:00 olmasını beklerdik. Neden mi? Dansöz çıkacak diye. Televizyonda Emel Sayın, Zeki Müren gibi sanatçıların şarkı söylediğini dinlemek bile mutlu ederdi. Bazen de kendimiz çalar, kendimiz oynardık. Konu komşu bir araya gelir, tombala oynar, fır döndü çevirir, lokma tatlısını yer, kahkahalarla güler, eğlenirdik. Yılda bir kere de olsa stresimizi atardık. Şimdi nerdee!..
Yarın ne yapacağım, nasıl iş bulacağım, bu parayla çocuklarımı nasıl geçindireceğim, kiramı, elektrik, su, doğalgazı nasıl ödeyeceğim? Bunları düşünmekten gülmeyi, eğlenmeyi unuttuk.
Tabii belli kesimler bu akşamı öyle eğlenceli sofralarda geçirip, tıka basa yiyerek, dans ederek kutlayacaklar ki, bizler de gazetelerden, televizyonlardan ağzımızın suyu aka aka seyredeceğiz. Biz tombala bile oynayamayacağız.
Bir yıl daha yaşlandık, 8.760 saat, 525.600 dakika,
31.536.000 saniye geçti. Boş ver, Tümer amca. Biz yeni yılı kutlamayalım. Kim
nasıl kutlarsa kutlasın. Sonuçta hepimiz öbür tarafa çıplak gideceğiz. Yine de
şunu diyelim: 2025 yılı inşallah ülkemiz, milletimiz ve dünyamız için hayırlı
olur.
Belki küçük bir şeyle mutlu olabiliriz.
Kesinlikle, küçük şeylerle bile yeni yıla umutla
girebiliriz. Belki bir dostla sohbet etmek, aileyle bir araya gelmek ya da en
sevdiğimiz bir yemeği hazırlamak bile yeter. Önemli olan ruh halimiz ve
sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman. Umut her zaman yanımızda, yeter ki ona
odaklanalım. 2025'in hepimize güzellikler getirmesini umalım!
Sevdiklerimizle geçirdiğimiz zaman, hayatımızdaki en değerli
anlardan biridir. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu anladığımızda, o anları daha
çok değerli kılmak istemeliyiz. Küçük sohbetler, birlikte yapılan basit
aktiviteler bile bize mutluluk katıyorsa bunları yapalım. Sevdiklerimizle olan
bağlarımız, zorluklar karşısında bize güç vermeli. Her anı değerlendirmek ve
sevdiklerimizle güzel anılar biriktirmek, hayatın tadını çıkarmanın en iyi
yolu.
GENE DE UMUTLARIMIZI YİTİRMEYELİM. 2025 YILINDA DAHA ÇOK
ÇALIŞALIM VE BAŞARILI OLMAYI BAŞKALARI YAKALAMIŞSA SİZLERDE YAKALAYABİLİRSİNİZ.
2025 YILINIZ KUTLU YAŞAMINIZ MUTLU OLSUN.
13 Eylül 2024 Cuma
TÜMER DİYOR Kİ: TOPLUM NASIL ÇÜRÜR, BÖYLE ÇÜRÜR.
TÜMER DİYOR Kİ:
HAYATIN İÇİNDEN
ASIL SUÇLU SİZLERSİNİZ!
SOSYAL MEDYADAN TARAFIMA GÖNDERİLEN PROF.DR. SEMERCİ’NİN
YAZDIĞI YAZI DİKKATİMİ ÇEKTİ.
GERÇEKTEN BU KONU ÇOK ÖNEMLİ. HEMEN HEMEN BÜTÜN ANNE VE
BABALAR KENDİ YETİŞTİRDİKLERİ ÇOCUKLARA KIZARLAR.
SEN ADAM OLMAZSIN. SANA SAÇIMI SÜPÜRGE YAPTIM, YEMEDİK
YEDİRDİK. HİÇ BİRŞEYDEN SENİ MAHRUM ETMEDİK. NANKÖR. SEN ADAM OLMAZSIN VS.
SÖYLENİP DURURLAR
ÇOCUKTA NE DER, TEK KELİME. BEN KENDİM İSTEMEDİM BU DÜNYAYA
GELMEYE. SİZ GETİRTTİNİZ. DOĞURMASAYDINIZ. BANA BAKMAYA MECBURSUNUZ.
ŞİMDİ PROFOSÖRE GELEN ŞİKAYETLERİ İNCELEYELİM. BAKALIM ANNE
VE BABALAR ÇOCUKLARINDAN NASIL ŞİKAYET EDİYORLAR.
MADDE 1- 32 YAŞINDAKİ OĞLU İÇİN ANNE ŞİKAYET EDİYOR.
OĞLU İÇİN KONUŞUYOR. “DOĞRU DÜRÜST OKUMADI AMA OKULU BİTTİ.”
ÇOCUK OKUMUŞ İŞTE. OKULUNU BİTİRMİŞ, DİPLOMASINI ALMIŞ. DOĞRU DÜRÜST OKUMADI
DEMEKLE NEYİ KASTEDİYORSUN. DOKTOR MU OLMASINI İSTİYORDUN, MÜHENDİS Mİ, NE
İSTİYORDUN? SEN ÇOCUĞUNUN NEYE MEYİLLİ OLDUĞUNU, İÇİNDEKİ DUYGULARI, ÇOCUĞUNUN
KABİLİYETİ HANGİ YÖNDE OLDUĞUNU TESPİT EDİP ONU MU DESTEKLEDİN, YOKSA KENDİ
ZEVKİN VE ARZUN OLSUN DİYE ÇOCUĞU YOK ŞU OKULA GİT, YOK BU OKULA GİT, YOK ŞU
MESLEĞİ SEÇ, YOK BU MESLEĞİ SEÇ DİYE Mİ ZORLADIN. SANA ANNEN BABAN BÖYLE Mİ
YAPTI DA SEN DE ÇOCUĞUNA AYNI ŞEYLERİ UYGULUYORSUN.
ANNE DEVAM EDİYOR. “ŞİMDİ DE İŞ BEĞENMİYOR. BULDUĞUMUZ
İŞLERE YORUCU, BANA YAKIŞMAZ, BU PARAYA ÇALIŞILIR MI’ GİBİ GEREKÇELERLE GİTMİYOR.
BÜTÜN GÜN EVDE. ‘ONU GETİR, BUNU AL’ ŞEKLİNDE EMİRLER VERİYOR. YAPMAK
İSTEMEDİĞİMİZDE ‘BENİ DOĞURDUNUZ, YAPMAK ZORUNDASINIZ, ÇOCUĞUNUZ DEĞİLMİYİM?’
DİYOR. DİRENİRSEK ÜSTÜMÜZE YÜRÜMEYE BAŞLIYOR. ARTIK KORKUYORUZ. NE YAPABİLİRİZ.
YA ŞÜKRET Kİ EVDE. BU GENÇ DELİKANLI, SİGARA İÇECEK, KIZ
ARKADAŞLARI OLACAK, ONLARLA BİRYERLERE GİDİP OTURACAK, HERGÜN ONA OKKALI
HARÇLIK VERMELİSİNİZ, GEÇMİŞTE VERDİNİZ ZATEN ONU TEMBELLİĞE SİZ ALIŞTIRDINIZ.
TABİİ BEĞENMEZ BU ÇOCUK HER İŞİ. NİYE BEĞENSİN. OKULUNU SİZ SEÇTİNİZ. BU OKULU
BİTİRİRSEN BU MESLEK İYİ, DEDİNİZ, YA DA ÇOCUK HERHANGİ BİR ÜNİVERSİTE
BİTİRSİNDE HANGİSİ OLURSA OLSUN, DEDİNİZ. AMACINIZ ETRAFA AKRABALARA, KONUYA
KOMŞUYA HAVA ATMAK. BAK BENİM OĞLUM ÜNİVERSİTEYDE OKUYOR DİYE BÖBÜRLENMEK. ÇOCUĞUNUZUN
HANGİ MESLEĞE MEYLİ VAR, HİÇ İNCELEDİNİZ Mİ, YADA ÇOCUKKEN BİRİLERİNİN YANINA
VERİP, ÇALIŞMA HAYATININ NASIL OLDUĞUNU ANLAMASI İÇİN ÇABA HARCADINIZ MI?
ELBETTE OKULUNU BİTİREN ÇOCUK KENDİNİ DEV AYNASINDA GÖRÜYOR VE BİTİRDİĞİ OKULA
GÖRE BİR İŞE GİRMEK İSTİYOR. İŞ YOK. HEMEN HEMEN HERKES YÜKSEK OKUL MEZUNU YA
DA ÜNİVERSİTE MEZUNU. HER YIL KIYAMET KADAR GENÇ OKUL BİTİRİYOR. BİTİRDİLKERİ
OKULA PARALEL İŞLER VAR MI YOK. ÜLKENİN DURUMU BELLİ. BASİT DEDİĞİMİZ MESLEKLER
YOK OLDU. HERKES ÜNİVERSİTE MEZUNU OLARAK EFENDİ OLDU. EVDE AMPULÜ
DEĞİŞTİREMEYEN BİR NESİL BÖYLECE YETİŞTİ. BU ÇOCUK TA İŞ BEĞENMEZ. ADAM
ÜNİVERSİTE BİTİRMİŞ. KARİYER SAHİBİ OLMUŞ. KENDİNİ ÖYLE HİSSEDİYOR. BEĞENMEZ
HER İŞİ. SEN ONA GEÇMİŞTE BUNLARI ANLATTIN MI? ÇOCUĞUN PARA KAZANMANIN ÇEŞİTLİ YOLLARI OLDUĞUNU
ANLATTIN MI? EĞİTTİN Mİ? ÜLKENİN İÇİNDE BULUNDUĞU KOŞULLARA GÖRE HAREKET
ETTİNİZ Mİ? ETMEDİNİZ.
EVDE OTURAN ERKEK ADAM DA, EVDE BULUNAN KIZKARDEŞİNE DE,
ANNESİNE DE HÜKMEDER. ERKEK YA, BANA HİZMET EDİN DER. NE DE OLSA ERKEK HOBİSİ
VARDIR. BABADAN, DEDEDEN, GENLER GEÇMİŞTİR.
YAPMAK İSTEMEDİĞİNİZDE KOLAY YOLU SEÇERLER ÇOCUKLAR. KENDİ
ZEVKİNİZ İÇİN BENİ DOĞURMASAYDINIZ, BANA BAKMAK ZORUNDASINIZ DERLER VE
ÇIKARLAR. ELBETTE BAZI ŞEYLERİ İDRAK EDEMEZLER, ETSELERDE İŞLERİNE GELMEZ.
EVLİLİK DE BİR KADER İŞİDİR, ÇOCUKLARIN DÜNYAYA GELMESİ DE. HER CANLI DİŞİ
DOĞURUR. YAVRULARI KÜÇÜKKEN ONLAR İÇİN KORUYUCU MELEK OLUR. HAYVANLARA BAKIN.
KÜÇÜKKEN YAVRULARINI NASIL KORURLAR. AMA ONLAR BELLİ YAŞA GELİNCE BIRAKIRLAR
KENDİ YAŞAMLARINI KENDİLERİ İDAME ETTİRSİN DİYE ONLARI YALNIZ BIRAKIRLAR. ANCAK
ONLARA DA KENDİ YAŞAMLARINI İDAME ETTİRECEK TECRÜBEYİ DE VERİRLER. PEKİ İNSAN
OLAN ANNE VE BABA BUNLARI KENDİ ÇOCUKLARINA VERİYOR MU? VERSE İDİ BU 32
YAŞINDAKİ DELİKANLI MUTLAKA BİR İŞ BULUR, ÇALIŞIRDI. AVRUPA İNSANLARINA
KIZIYORUZ, ÇOCUKLARINI 18 YAŞINDAN SONRA HAYATIN İÇİNE SOKTUKLARI İÇİN. YA BİZ
ANNE VE BABALAR BÖYLE MİYİZ. HELE BİRDE BABA İYİ KAZANIYOR, DURUMLARI İYİ İSE,
ÇOCUĞU EL BEBEK, GÜL BEBEK BÜYÜTÜRLER VE AÇLIĞIN, YOKLUĞUN NE OLDUĞUNU O ÇOCUK
ANLAMAZ. BURADA KABAHAT ÇOCUKTA DEĞİL. ANNE VE BABALARDA.
ANNE DİYOR Kİ, DİRENİRSEK ÜSTÜMÜZE YÜRÜYOR. KABAHAT KİMDE.
AHLAKI, TERBİYEYİ, SAYGIYI VEREBİLSEYDİNİZ, BUNU YAPAR MIYDI? AMAN ÇOCUK
ÜZÜLMESİN, AMAN, AĞLAMASIN, AMAN AMAN. DEDİNİZ VE ÇOCUĞU BÖYLE YETİŞTİRDİNİZ.
SEN KENDİN ANNE VE BABANA BU SAYGISIZLIĞI YAPABİLDİN Mİ? YAPTIN MI? YAPTIYSAN
ZATEM ÇOCUĞUN SENDEN ÖĞRENMİŞTİR. YAPMADI İSEN BU SAYGIYI VEREMEMİŞSİN
DEMEKTİR. SUÇLU SENSİN!
PROFOSÖRE BİR BAŞKA ANNE BENZER ŞEYLER ANLATMIŞ. BUNUN
ÇOCUĞU 16 YAŞINDA OĞLAN. TAM HORMONLARININ ZİRVE YAPTIĞI DÖNEM. TEHLİKELİ BİR
YAŞ.
ANNE DİYOR Kİ, “ÇOCUK ÖZEL ŞOFÖRLE OKULA GİDİYOR, HAFTALIK
HARCAMASI ASGARİ ÜCRETTEN FAZLA, KREDİ KARTI İLE İSTEDİĞİNİ ALABİLEN, BUNLARI
AZ GÖREN, OKULUNU NASILSA PARA İLE BİTİRECEĞİNE İNANAN. BABASININ İŞİNİN ONU
BEKLEDİĞİNİ, BU NEDENLE GENÇLİĞİNİ. ÇALIŞARAK GEÇİRMESİNİN ANLAMSIZ OLDUĞUNU
SÖYLEYEN, SABAHLARA KADAR BARLARDA GEZEN, KIZDIĞI ZAMAN KENDİSİNE KÜFÜR EDEN,
EL KALDIRAN BİR ÇOCUK.
BUYURUN ALLAH AŞKINA. ANNE ÖVÜNEREK BUNLARI ANLATIYOR. YA
SEN KENDİ ELLERİNLE PSİKOPAT YARATMIŞSIN. BELANIZI BULMUŞSUNUZ. BÖYLE O KADAR
ÇOK AİLE VAR Kİ, BU ÇOCUKLARDA KABAHAT YOK. ONLARI BU HALE GETİREN SİZLERSİNİZ.
İŞ Mİ YAPTIĞINIZI ZANNEDİYORSUNUZ? ÇOCUĞU 16 YAŞINA KADAR PARAYA BOĞMUŞSUNUZ.
ÇOCUK SİZİN VERDİKLERİNİZİ ALDI. BU ÇOCUKTAN BAŞKA NE BEKLEYEBİLİRSİNİZ. DAHA O
EN İYİ ARABA İSTEYECEK, ARABASI İLE KIZLARA HAVA ATACAK. GEZMEYİ TERCİH EDECEK.
HİÇ KÜÇÜKKEN BABASI ONU ALIP İŞ YERİNE GÖTÜRDÜ MÜ. ÇIRAK OLARAK BİR YERE VERİP,
BİR BAŞKA PATRONUN EMRİNDE ÇALIŞMASINI SAĞLADI MI. HERŞEYİNİZ OLSA DA ARADA
BUGÜN YEMEK YOK, SOĞAN EKMEK YİYELİM DEDİNİZ Mİ? ÇOCUK AÇLIK NEDİR BİLİYOR MU? BABASININ
HANGİ ZORLUKLARLA PARA KAZANDIĞINI ANLATTINIZ MI? GERÇİ ŞU AN ÇOK KOLAY PARA
KAZANAN, MİLYONLARLA, MİLYARLARLA OYNAYAN ÇOK BABALAR VAR. BU BABALARIN EVLATLARI
DA BÖYLE OLUR.
PROFOSÖRE BİR BABA DA, 14 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUNUN KENDİSİNİ
YARALADIĞINI AĞLAYARAK ANLATIYOR VE BENZER BİR ÖYKÜYÜ AKTARIYOR.
ANNE VE BABALARIN HEPSİNİN SON CÜMLESİ HEMEN HEMEN BENZERDİR
DİYOR PROFOSÖR DR.Bengi Semerci. “DOĞDUĞUNDAN BERİ BİR DEDİĞİNİ İKİ ETMEDİK,
KORUDUK, SEVDİK, HİÇBİRŞEYİNİ EKSİK BIRAKMADIK, NİÇİN BÖYLE OLDU?”
BU SORUYU KENDİNİZE SORMANIZ GEREK.
ELBETTE ZENGİN VE VARLIKLI ÇOCUKLARIN BAZI AVANTAJLARI OLUR.
OLMALI DA. ANCAK ANNE VE BABALAR BU AVANTAJLARI KULLANDIRIRKEN ONUN HER
İSTEDİĞİNE DE EVET DEMEMELİ. ÇOCUĞU PARAYA, OYUNCAKLARA BOĞMADAN ORTA HALLİ BİR
İNSAN GİBİ HAREKET ETMELİLER.
ÇOCUKLARA HAYAT DERSİ VERİLMELİ. BUNLARI SADECE ANNE VE
BABALAR DEĞİL EĞİTMENLERDE YAPMALILAR.
PROFOSÖR DR.BENGİ SEMERCİ DİYOR Kİ: ANNE VE BABALARIN
ÇOCUKLARINA ZAMANI GELMEDEN ALINANLARIN VE İZİN VERİLEN DAVRANIŞLARIN, ONLARIN
GELİŞİMİNE VE TOPLUMA NASIL ZARAR VERECEĞİ OLMALIDIR. DOĞRU SÖYLÜYOR.
BENGİ SEMERCİ DİYOR Kİ: “ÇEVREYE VE KENDİNE ZARAR VERİCİ
DAVRANIŞLARIN OLMASI, HERKESİN KENDİSİNE BORÇLU OLDUĞUNU DÜŞÜNEN VE BU NEDENLE
İSTEKLERİNİN HEMEN VE EKSİKSİZ YERİNE GETİRİLMEİNİ
İSTEYEN, YAPILMADIĞI ZAMAN SALDIRGANLAŞAN,
EMEK SARF ETMEYEN, SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEYEN KİŞİLERİ 18 YAŞIN
ALTINDALARSA ‘DAVRANIM BOZUKLUĞUYLA, ÜSTÜNDE İSE ‘ANTİSOSYAL KİŞİLİK
BOZUKLUĞUYLA TANIMLIYORUZ.
YAYGIN OLARAK BİLİNEN ADI İLE BU KİŞİLERE ‘PSİKOPAT’
DİYORUZ.
DİYOR PROFOSÖR. Devamla
da son yıllarda bu sorunlarla ilgili başvuruların gittikçe arttığından
bahsediyor.
“sorumsuz ve doyumsuz çocuk” nasıl oluyor ANNE VE BABA BUNLARI NASIL BU HALE GETİRİYOR.
PROF.ER.BENGİ SEMERCİ’NİN TEŞHİSİNE BİR BAKALIM.
“DOĞDUĞUNDAN BERİ BİR DEDİĞİ İKİ EDİLMEYEN, HER İSTEDİĞİNE
KAVUŞAN, İSTEĞİNİN YAŞI İLE UYUMLU OLUP OLMADIĞINA BAKILMAYAN, EMEK SARF
ETMEDEN, DEĞERİNİ BİLMEDEN ALINANLARI, YAPILANLARI HAK GÖREREK YETİŞEN BİR ÇOCUĞUN; SORUMLULUK SAHİBİ, DOYUMLU, ÇALIŞARAK
KAZANMANIN ERDEMİNE İNANAN, BİR ŞEYLERİ ELDE ETMEK İÇİN EMEK SARFETMESİ GEREKTİĞİNİ
BİLEREK ÇALIŞAN BİR BİREY OLMASINI BEKLEMEK MÜMKÜN MÜ?
AVRUPALI VE AMERİKALI AİLELERİ ‘ÇOCUKLARINA BAKMIYORLAR,
YAZLARI ÇALIŞMALARINI İSTİYORLAR’ DİYE KÖTÜLEYENLERİN DÜŞÜNCELERİNİ GÖZDEN
GEÇİRMELERİNDE YARAR VAR.
ÇOCUKLARIMIZI SEVMEKLE ONLARI DOĞRU YETİŞTİRMEK ARASINDAKİ
FARKI ANLAMAMIZA YARDIMCI OLUR, DİYE
DAHA ÖNCE DE YAYINLADIĞI ‘GELECEĞİN PSİKOPATLARINI YETİŞTİRME’ YOLLARINI TEKRAR
YAZMIŞ.
BAKIN BURASI ÇOK ÖNEMLİ . EĞER SİZLER ÇOCUKLARINIZI
GELECEĞİN PSİKOPATI YAPMAK İSTİYORSANIZ ŞU ŞEKİLDE DAVRANMAYA VE ÇOCUKLARINIZI
YETİŞTİRMEYE DEVAM EDİN.
-DAHA KÜÇÜKKEN ÇOCUĞA İSTEDİĞİ HER ŞEYİ VERMEYE BAŞLAYIN! BU
ŞEKİLDE O, HERKESİN ONUN GEÇİMİNİ SAĞLAMAK ZORUNDA OLDUĞUNA İNANACAKTIR.
- KÖTÜ SÖZLER SÖYLEDİĞİ ZAMAN GÜLÜN! BÖYLECE O KENDİSİNİN AKILLI
OLDUĞUNA İNANACAKTIR.
- ONA DÜŞÜNMEYİ VE BEYNİNİ KULLANMAYI HİÇ ÖĞRETMEYİN! 21
YAŞINA GELİNCE KENDİ KARARLARINI,KENDİSİ VERSİN
DİYE BEKLEYİN!
-YERDE BIRAKTIĞI HER ŞEYİ KALDIRIN; KİTAPLARINI,
AYAKKABILARINI, KIYAFETLERİNİ..
ONUN İÇİN HER ŞEYİ SİZ YAPIN Kİ O, BÜTÜN SORUMLULUKLARINI
BAŞKALARINA YÜKLEMEYE ALIŞSIN!
-
ONUN GÖZÜNÜN ÖNÜNDE SIK SIK KAVGA EDİN Kİ AİLE
BİR GÜN PARÇALANIRSA ÇOK FAZLA ÜZÜLMESİN.
-
-ONA İSTEDİĞİ KADAR HARÇLIK VERİN Kİ HİÇBİR
ZAMAN KENDİ PARASINI KAZANMANIN NE OLDUĞUNU ÖĞRENMESİN,
-
YİYECEK, GİYECEK VE KONFORLA İLGİLİ BÜTÜN
ARZULARINI YERİNE GETİRİN Kİ, İSTEDİKLERİNE ULAŞMAK İÇİN ÇALIŞMAK GEREKTİĞİNİ
ÖĞRENMESİN.
-
KOMŞULARA, ÖĞRETMENLERE, POLİSLERE KARŞI DAİMA
ONUN TARAFINI TUTUN Kİ, ONLARIN HEPSİNE KARŞI PEŞİN HÜKÜMLERİ OLUŞSUN.
-
BÜTÜN BUNLARI VE BENZERLERİNİ YAPARAK
YETİŞTİRDİĞİNİZ ÇOCUĞUNUZ BİR GÜN SUÇ İŞLERSE, KENDİSİNDEN ÖZÜR DİLEYİN! AMA
ONU FELAKET DOLU BİR HAYATA HAZIRLADIĞINIZ İÇİN KENDİNİZE TEŞEKKÜR ETMEYİ İHMAL
ETMEYİN! DİYOR Prof.Dr.Bengi Semerci.
-
Evet sevgili anne ve babalar. Olay çok vahim. Şu
an ülkemizde neler oluyor gözler önünde.
ÇOCUKKEN İYİ TERBİYE ALMAMIŞ, ÖRF VE ADETLERİNİ BİLMEYEN VE BİRDE BAĞNAZ
FİKİRLERLE KAFASI DOLU OLARAK YETİŞMİŞ PSİKOPATLARIN ÇOCUKLARA TECAVÜZ
ETTİKLERİNE, KENDİ PSİLİKLERİNİ ÖRTMEK İÇİN GENCECİK YAVRULARI ÖLDÜRDÜKLERİNE,
KIZLARA, KADINLARA SALDIRDIKLARINA, DÖVÜP, SÖVDÜKLERİNE, ÖLDÜRDÜKLERİNE ŞAHİT
OLDUĞUMUZ GİBİ, KOLAY YOLLARDAN PARA KAZANANLARI, HALKI DOLANDIRANLARI DA
GÖRÜYORUZ.
-
TOPLUM NASIL ÇÜRÜR, BÖYLE ÇÜRÜR.
-
BURADA ANNE VE BABALARA ÇOK İŞ DÜŞÜYOR.
-
BENİM GENÇLİĞİMDE HİÇ BÖYLE ŞEYLER OLMAZ, BU GENÇLİK
NEREYE GİDİYOE DİYE GENÇLERİ DE SUÇLAMAK YANLIŞ. O GENÇLERE GELECEĞİ BIRAKAN
BİZLERİZ. BAYRAK YARIŞINI HATIRLAYIN. YARIŞTA BAYRAK ELDEN ELE GEÇER VE BİTİŞ
ÇİZGİSİNE KADAR TAŞINIR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK NE DEMİŞ. MUASSIR MEDENİYET
SEVİYESİNE ÇIKILACAK, DEMİŞ. BENİM NACİZ VÜCUDUM ELBET BİRGÜN TOPRAK OLACAKTIR,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR DEMİŞ. PEKİ BU SÖZÜ NASIL TUTACAĞIZ,
GELECEK GENÇLERİN DİYORUZ. BİZ GENÇLERE NASIL TESLİM EDECEĞİZ Kİ, ONLARDA
ONLARDAN SONRA GELENLERE TESLİM ETSİNLER.
-
BAKIN 21 YAŞINDA BİR GENCİN YAZMIŞ OLDUĞU
MEKTUBU DA BURADA SİZLERE OKUMAK İSTİYORUM.
-
İNŞALLAH VU VİDEO İZLENİR, BEĞENİLİR VE ABONE
OLUNUR. MERAK ETMEYİN HEPSİ ÜCRETSİZ. HİÇBİR ÜCRET ALINMIYOR. SADECE DESTEK
OLMUŞ OLUYORSUNUZ.
-
EVET ŞİMDİ SİZE 21 YAŞINDAKİ GENCİN İBRET
ALINMASI GEREKEN MUHTEŞEM YAZISINI OKUYORUM.
-
“BEN 21 YAŞINDA BİR ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİSİYİM.
YAZILARINIZI FIRSAT BULDUKÇA OKUYORUM. (BİR GAZETECİNİN YAZIARINI OKUMAKTA VE
ONA HİTABEN YAZMIŞ BU YAZIYI)
-
“GENÇLİK NEREYE GİDİYOR?”
30 Ağustos 2024 Cuma
30 Ağustos zafer bayramı kutlu olsun.
Bizler, Türk ulusu, 30 Ağustos'un mana ve önemini idrak eden, bizlere hürriyetimizi kazandıran, esaretten kurtaran, bugünleri yaşamamıza vesile olan başta Mustafa Kemal Atatürk ve onun silah arkadaşları ile, vatanı için, bizlerin geleceği için canını feda eden yiğit ve cesur insanlarımızın kıymetini bilen, onlara minnet borcu olduğunu idrak edenlerin bayramı 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI. KUTLU OLSUN.
Bugün, Türk milletinin tarih sahnesinde kazandığı iki büyük zaferin yıl dönümünü gururla anıyoruz.
26 Ağustos 1071'de Sultan Alparslan komutasında kazanılan Malazgirt Zaferi ve yine 26 Ağustos 1922'de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde başlatılan ve 30 Ağustos'da zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz. 9 Eylül 2022 de de İzmir'den Yunan askerinin denize dökülmesi ve İzmir'in kurtarılması.
İstiklal Savaşının önemini idrak edemeyenler maalesef halen içimizde haince milli kahramanlarımıza dil uzatmaktalar. Elbette bu bayramlar onların bayramı olamaz.
Gençler, çocuklar ulu önder Mustafa Kemal'in "ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR. İLERİ" sözünü hatırladınız mı? Büyük komutan olmak öyle kolay değildir. Kararları isabetli olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk mağlubiyeti kabul etmeyen, kazanmayı hedefleyen büyük komutandı. 26 Ağustosu ise neden seçmiştir. Malazgirt Zaferinin kazanıldığı günü seçmiştir. Yeni bir zafer de bugün kazanılmak üzere başlamıştır.
Atatürk, Nutuk'ta düşmanları yurdumuzdan atmak için savaşa nasıl hazırlandıklarını anlatır.
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal, Batı Cepheleri komutanı İsmet Paşa ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak Paşa büyük bir gizlilik içerisinde Büyük Taarruz'un planını hazırlarlar.
26 Ağustos 1922 tarihinde Türk ordusu taarruza geçmek için karar alır. Osmanlı Padişahı İstanbul'da oturmaktadır ve koskoca Osmanlı İmparatorluğu bitmiş, tükenmiş ve Anadolu'nun bir çok yerleri işgal edildiği gibi İstanbul'da İngiliz, Fransız, İtalyan birlikleri tarafından işgal edilmiş bir durumdadır. Padişah ve etrafındakiler Mustafa Kemal'in başarılı olup olamayacağını merakla beklemektedirler.
Mustafa Kemal, Fevzi Çakmak, İsmet Paşa ve diğer kurmaylar savaşı yönetmek üzere Kocatepe'ye gelirler. Yüreklerinde ve kafalarında tek düşünce vardır. Vatanı kurtarmak. İnançlıdırlar, kararlıdırlar. Askerlerine güvenmektedirler.
26 Ağustos günü sabaha karşı Afyonda topçu bataryaları düşman siperlerini dövmeye başlar. Yunan ordusu panik içindedir. Şaşkınlık yaşar.
Sonra piyadeler harekete geçer. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının titiz planları ile Büyük Taarruz başarılı bir şekilde ilerler. Düşman şaşkın, bozguna uğratılması an meselesidir.
30 Ağustosa kadar süren bu taarruz ile düşman kaçmaya başlar. Dumlupınar'da son darbe ile Yunan Orduları İzmir'e doğru kaçmaktadır. Kaçarken de gene kalleşliklerini yapmaktadırlar. Her yeri yakıp yıkmaktalar.
"ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR. İLERİ" ALLAH ALLAH sesleri yeri göğü inletmektedir. Ayağı çıplak, karnı aç, üstü perişan askerlerimizin yüreklerinde Vatan sevgisi coşmuş, düşmanın üzerine bütün güçleri ile saldırmaktadırlar.
Bu şahlanışın önünde kimse duramaz. Yunan askerleri çil yavrusu gibi darma duman olmuşlar, sağa sola kaçmaktan başka çare bulamamaktalar.
İzmir'e kadar çekilen Yunan askerleri İzmir'de 9 Eylül'de denize dökülmüşlerdir.
Bu destanı yazan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yanında Türk milletinin öz evlatları vatanları uğruna canlarını feda ederek, Anadolu'yu düşman askerlerinin çizmeleri altında ezilmekten kurtarmışlardır.
Hepsine ALLAH'TAN RAHMET, MEKANLARININ CENNET OLMASINI DİLERİZ. Bence zaten hepsi cennettedir. Çünkü onlar vatanları uğruna Şehit olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyetinin temelleri bu gelişmelerden sonra atılmıştır. İstiklal savaşının kazanılması ile Anadolu'nun işgal altındaki tüm toprakları ve İstanbul da düşmanlardan temizlenmiştir. Bundan sonra da Osmanlı Devletinin yerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.
En önemlisi de nedir biliyor musunuz? Osmanlı döneminde Türk kimliği yok olmuştu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile birlikte Türk kimliği ortaya çıkmış ve NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE sözü söylenir olmuştur.
Bugün bu Türk kimliğinin tekrar yok edilmek istenmesinin manasını ise anlamak mümkün değildir!
Hadi siz gelin de bu muhteşem zaferi kutlamayın.
NİCE 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMLARINA.
HEPİMİZİN BAYRAMI KUTLU OLSUN.
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com
24 Mart 2024 Pazar
siz dünyanın kahrını çekmeyin
TÜMER DİYOR Kİ:
SİZ DÜNYANIN KAHRINI ÇEKMEYİN, BIRAKIN DÜNYA SİZİN KAHRINIZI ÇEKSİN!..
Sevgili okurlar, dünyanın varoluşunu tam manası ile bilebiliyor muyuz?
Bilim adamlarının tespitleri ne derece doğrudur?
Gökyüzü incelendikçe, derinleşme artıyor ve sonsuzluklar karşımıza çıkıyor.
Binlerce yıl değil, milyon yıllar gelmiş geçmiş. Doğa kendi kendini yenilemiş.
Dünya dediğimiz ve üzerinde biz insanlar ve hayvanların yaşadığı bir gezegen var.
İyi de, bu gezegene bugüne kadar kimler geldi ve kimler gitti.
Yazıtlar, kitabeler, işaretler ve daha yakınlarda, deri üzerine, kağıt üzerine yazılanlardan geçmişle ilgili bilgilere ulaşabiliyoruz.
Sorarım sizlere, bu güne kadar Dünya denen gezegenin üzerinde yaşayan bu insanlar şimdi neredeler?
Birçok medeniyetler gelmiş ve sonra yok olmuş.
Gelenler gidiyor da, dünya dönmesine devam ediyor. Gece oluyor, sonra gündüz. Hep ileri doğru bir gidiş var, hiç geriye doğru bir gidiş yok.
Bir bahane ile dünyaya geliyorsun, büyüyorsun, yaşlanıyorsun ve netice, netice hep aynı. Son belli.
Gerçek şu ki; Dünyaya gelen ne olursa olsun, ister insan, ister hayvan, isterse böcek, sinek ve bitki olsun, ister denizde, isterse karada, isterse havada yaşasın, hepsinin ömrü sınırlı.
Doğup birkaç saat, birkaç gün veya bir kaç ay-yıl yaşasın. Netice de yaşadığını sandığı bu dünyadan eninde sonunda zamanı gelince, dünyayı terk ederek, ebedi alem denilen veya öyle zannettiğimiz bir başka mekana geçip gidilecektir.
Özetle, bu yaşadığımız mekan bize geçici bir mekandır ve misafir olduğumuzu unutmamamız gerek.
O halde, sınırlı bir zaman sürecinde ki yaşamımızda dert çekmek, üzüntü içerisinde yaşamak mı güzel, yoksa huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmek mi güzel!..
Elbette, sıkıntısız, dertsiz, tasasız bir yaşam güzel.
Peki böyle yaşam mümkün mü?
Çok zor. Yaşam bir savaştır ve bu savaşta, kan vardır, acı vardır, üzüntü vardır. Savaşı kazansan bile içinde gene de bir burukluk vardır.
Tamam, kabul ediyoruz, yaşam zor. Yaşamak zor. Bilhassa ekonomik sıkıntı içerisinde olanlara daha da zor.
Paranın icat edilmesinden sonra, delikli demirin icadından sonra, menfaatçiliğin, çıkarcılığın, bencilliğin arttığı bir zaman içerisinde üzülmeden, acı çekmeden, dertsiz, tasasız yaşamak elbette zor.
Ancak, böyle bir yaşamı değiştirmek ve yaşamının birazda huzurlu olabilmesi ise kendi elimizde.
O halde ne yapmamız gerek?
Tek yapılacak kısa yoldan şu düşünceye sahip olabilmek.
SİZ DÜNYANIN KAHRINI ÇEKENE KADAR, BIRAKIN DÜNYA SİZİN KAHRINIZI ÇEKSİN.
Oh be rahatladım. Neden ben dünyanın kahrını çekeyim. Bundan sonra hiçbir şey umurumda değil, bırakıyorum tüm yaşamımı dünyanın kollarına, o benim kahrımı çeksin.
Ben nasıl olsa öyle veya böyle öbür tarafa gideceğim. Böylece de bu yaşadığım dünyadan kopacam.
Onun için ben dünyanın kahrını çekmekten vazgeçiyorum, dünya benim kahrımı çeksin bundan sonra.
Haydin gelin, hep birlikte bunu başaralım, bırakalım bundan sonra biz dünyanın kahrını çekene kadar, dünya bizim kahrımızı çeksin.
NE DERSİNİZ?
24.03.2024
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com
21 Ocak 2024 Pazar
Türkiye'nin birleştirici gücü yörem.tv
linki tıklarsanız tv.yi izleyebilirsiniz.
27 Aralık 2023 Çarşamba
2024 yılı hayırlı olsun.
TÜMER DİYOR Kİ:
2024 seni kutlamak içimden gelmiyor!
Sevgili dostlar, sizlerin içinden; 2024 yılına giriyoruz, yeni yılda umutlarımız var, gelecek günlerimiz aydınlık olacak, refah, kalkınmış, huzur dolu bir ülkede yaşayacağız. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği aydınlık olacak düşüncesi geçiyor mu?
Ahh o eski yeni yıllar nerede! Nerede umutla bekleyişler!
Yeni yıla girerken sevinmenin yerine üzülmek gerek!
Neden mi?
Nedeni çok basit. Ömrümüzden bir 365 gün daha azaldı. Yani hep kaybettik, kazanmadık.
Size bununla ilgili hemen kısa bir hikaye anlatayım.
Zamanın birinde, İstanbul'da Eminönü'nde karşılıklı iki mağaza.
Birisi Mişon'un mağazası, karşısındaki de Mehmet emminin mağazası. İkisi de esnaf. İkisi de kumaş satıyor.
Mişon'un mağazasına akşama kadar müşterinin birisi giriyor, birisi çıkıyor. Bizim Türk Mehmet ağa ise, ancak günlük masraflarını karşılayacak kadar satış yapıyor.
Akşam olunca mağazaların kapıları kapatılırken, Mişon " hay Allah bugün de zarar ettik", diyor ve mağazanın kapısını kapatıyor.
Bu söz bizim Mehmet ağa'nın dikkatini çekiyor. Her gün aynı sözü söylüyor ve mağazasının kapısını kapatıyor Mişon. Kendi kendine düşünüyor. Yahu adam akşama kadar para basıyor, müşterilerin birisi geliyor birisi gidiyor, gene de her akşam "bugün de zarar ettik" diyor, bu nasıl iştir. Ben bunu ona soracam diyor ve bir gün Mişon mağazısının kapısını kapatırken soruyor.
-Komşu, her gün kapını kapatırken, "Hay Allah bugün de zarar ettik" diyorsun. Sen bizden çok kazanıyorsun, ne zararı, zarar eden biziz, sen hep kar ediyorsun. Neden böyle söylüyorsun," diyor.
Mişon gülüyor ve evet komşu, bugün de zarar ettim. Çünkü bugünde akşam oldu ve ömrümden bir gün daha eksildi, diyor.
Evet dostlar, 2023 yılı da geride kaldı ve bizler de ömrümüzden 365 gün daha kaybettik ve zarar ettik. Şimdi 2024 yılına gireceğiz, bunun neresine sevinelim. Her geçen gün kaybediyoruz.
2023 yılı zaten acılar ile dolu geçti. 6 Şubat 2023 de 11 ilimizi kapsayan çok büyük depremin olmasının üzerinden bir yıl geçti, halen yaralar sarılmadı. Acılar devam ediyor. Biz kendi acılarımızı unutuyoruz, şimdi de Siyonist İsrail'in Filistin halkına Gazze'de uyguladığı soykırım saldırılarında ölen çocuklara, yaşlılara, gençlere, insanlara üzülüyoruz.
Türk milleti yufka yürekli. Dünyanın neresinde bir zalimlik olsa, zulüm olsa üzülür, ağlar. Bazen de yas bile ilan eder. Bayrakları yarıya indirir.
En büyük üzüntümüz de son günlerde üst üste gelen acı haberler. Genç evlatlarımızın, askerlerimizin vatanları uğruna pisi pisine PKK ve terör örgütlerince öldürülmeleri.
Her gün olmasa da genç askerlerimizin zaman zaman ölüm haberleri tek tek de olsa geliyor. Bunlara alıştı millet. Ancak, birden çok kişinin ölüm haberi gelince, o daha büyük üzüntü oluyor.
Hep garipler öldürülüyor, neden zengin çocukları ölmüyor, diye söylemler yapılıyor.
Boş söylemler. Nedeni gayet basit!
Zenginlerin çocukları nasıl askerlik yapıyorlar?
Onlar paralı, sözleşmeli asker olurlar mı?
Göz göre göre, sözleşmeli asker olup, ölümü göze alarak askere giderler mi?
Elbette fakir, iş bulamayan, çaresiz insanların evlatları, hem vatan sevdası ile hem de para kazanmak amacı ile bile bile sözleşmeli personel oluyor ve askere gidiyor.
Askerlikte de risk çok fazladır. Görevler ağırdır. Maalesef terörle mücadele etmek de kolay değildir. Ne kadar tedbirli olursan ol, şehit olmak mümkün olabiliyor.
Devlette mutlaka birileri görev yapacaktır. Yaptıkları görevler de kutsaldır. Kimse evladının ölmesini istemez. Acıyı yaşayan bilir. Allah kimseye bu acıyı tattırmasın.
Ölenler üzerinden de siyaset yapmamak gerek. İkbal uğruna şehitler siyasiler tarafından kullanılmamalı. Acıyan yürekler tekrar acıtılmamalı!
İnsanın ağrına giden, pisi pisine öldürülmeleri. Vatanın topraklarını savunma durumunda geçmişte İstiklal savaşında, Çanakkale'de ölen evlatlarımız için de yürekler yanmıştır. Lise talebeleri bile askere giderek, şehit olmuşlardır. Ancak, o günkü şartlar vatanın işgali idi, bu nedenle kadınımız, erkeğimiz, çocuklarımız, hep birlikte vatan için savaşmışlar ve canlarını ortaya koymuşlar, bugünkü yaşadığımız ülkemizi bizlere bırakmışlardı.
Bugün emperyalistlerin destek verdiği PKK denen terör örgütü ile uğraşırken genç evlatlarımız pisi pisine öldürülmekteler.
İşte insanın içi bunun için sızlıyor!
Amerika başta olmak üzere İsveç ve diğer bir çok batı ülkelerinin de destek verdiği bilinmekte olan terör örgütleri yüzünden genç evlatlarımızın öldürülmelerine elbette yürekler dayanmıyor, üzülüyoruz.
Bizlere üzülmek yaraşır. Şimdi 2024 geliyor diye nasıl sevinelim? Bir sebep var mı?
Halkın geçim gücü gittikçe azaldı, kiralar aldı başını gidiyor, kirada oturanlar perişan, ev sahipleri ise kiraları arttırıp, kiracısını evden çıkarabilmek için her çareye başvuruyor. Çare bulunamıyor. Açlık sınırı yükseldi, gençlerin ümitleri kalmadı, ülkeden kaçan kaçana.
Emeklilerin durumu daha da perişan. Sanki emeklilerin yaşama hakkı yok. Aldıkları maaş ile geçinmeleri gittikçe zorlaşıyor. Onlarda kira veriyor, onlarda yemek içmek zorundalar.
Asgari ücret Ocak'ta artacak, emekli maaşları artacak, çalışanların maaşları artacak. Güzel artsın, artsın da zamlar yapılmasa! Zamlar yapılıp, fiyatlar durmadan arttıktan sonra, yapılan zamların hiçbir kıymeti kalmıyor ki! Dolara endeksli yaşayan bir ülkede, dolar arttıkça, paranın değeri düşüyor, alım gücü azalıyor. Önemli olan buna çare bulabilmek.
Siyasilerimiz sağ olsunlar, sert üslupları ile, ortalığı gerdikçe geriyorlar, vatandaşı birbirlerine düşman ediyorlar.
Vatandaşın sinirleri gergin, her an en ufacık bir olayda, kavga ediliyor, hatta yaralanmalar, öldürmeler bile olabiliyor.
Dolar yükseldikçe yükseliyor, faizler bir türlü aşağı çekilemiyor, ürünlerin fiyatları da her gün arttıkça artıyor, zamlar yağmur gibi yağıyor.
2024 yılında daha da zamlar gelecek. Hadi şimdi siz gelin de 2024 yılı geldi, yeni yılda mutlu olacağız diye sevinin ve 31 Aralık gecesi 2023 sana güle güle, 2024 hoş geldin diye sevinin.!
2024 yılının üçüncü ayında Belediye seçimleri var. Çok önemli bir seçim. Ülkenin belki de kaderini belirleyecek bir seçim. İktidar partisi ve ortağı olanlar kaybettikleri Belediyeleri alabilmek için müthiş bir mücadele içerisine girecekler. Kaybettikleri belediyeleri geri aldıkları taktirde, 2024 yılında bakalım hangi gelişmeleri göreceğiz ve şahit olacağız.
Gerildikçe gerilmeyelim, bölündükçe bölünmeyelim, bu önemli!
Umutlarımız tükenmemeli, gelecek günlerimiz daha iyi olmalı, ömrümüz tükenirken, biraz huzur, biraz mutlu, kimseye muhtaç olmadan yaşamak hakkımız olmalı, öyle değil mi?
Zengin ile fakir arasında uçurum kalkmalı, Devletimiz güçlü olmalı.
2024 yılı, hadi sen bizlere şans getir, uğur getir. Her gün ömrümüzden bir gün alsan da, yaşamımız mutlu ve huzurlu olsun. Ülkemde kavga olmasın, barış olsun. Kalkınmış, müreffeh, mutlu, huzurlu bir ülke olsun. Hadi 2024 bunları bizlere sağla.
Gene de biz diyelim ki; 2024 yılı tüm dünya için ve ülkemiz için hayırlı olsun. Barış ve kardeşlik öne çıksın. Savaşlar son bulsun. İnsanca bir yaşam dünyaya hakim olsun.
Olur mu dersiniz! Belki olur, ben göremeyebilirim de, belki yeni doğacak, arkadan gelen yeni nesiller görebilir.
Cumhuriyetimiz yüz yaşını doldurdu, eskidi diyorlar, ikinci yüzyılda yeni nesiller olacakmış, ülke de kalkınacakmış, öyle söyleniyor!
Hadi hayırlısı....
27.12.2023
Zekeriya Tümer
ulusalhaber1881@gmail.com
26 Aralık 2023 Salı
Benim manevi mirasım İLİM VE AKILDIR
Atatürk'ü iyi anlamalıyız. Ayrıca da anlatmalıyız. Bugüne kadar Atatürk'ün fikir ve düşüncelerini çok iyi anlatamadık ve anlayamadık.
Ben de bu konuda elimden geldiğince video kayıtları yaparak, yorumlarımla Atatürk'ü anlatmaya çalışacam. Bugüne kadar çok yazdık, anlattık. Cumhuriyet'e ve Atatürk'e borcumuzu hiç olmazsa bu şekilde ödememiz gerek.
Atatürk düşmanları gelecek nesiller yetiştirmek için çok küçük yaşta çocukları bünyelerine alarak eğitiyorlar. Neden Atatürk'çü düşünceyi savunanlar bunu yapmıyorlar? Dünyanın kabul ettiği ve fikir ve düşünceleri ile topluma ışık saçtığı bir dünya liderine neden tam manası ile sahip çıkılmıyor?
Tek yol var, Mustafa Kemal Atatürk'ün yolu. Bu yolda yürümek gerek. Ülkemizin kalkınmış, müreffeh bir ülke olması buna bağlı.
3 Aralık 2023 Pazar
sevgiliye mektup
Dünyadaki hayatımız doğum ile başlar, ölüm ile biter.
Bu zaman zarfı içerisinde bebeklik, çocukluk, gençlik, orta yaşlılık ve yaşlılık dönemlerini yaşarız.
Bu yaşam içerisinde aşklar, sevgiler yaşanır. Sevinçlerin yanında, üzüntüler ve acılar da yaşanır.
Güzel duygular seline kapılırsın, aşkı yaşarsın. Bu aşk bazen mısralarda şiir, şarkı, hikaye, roman, olarak dile getirilir.
Şunu kimse unutmasın, aşkın yaşı yoktur. Sevgi herkese lazımdır. Sevin, sevilin ve aşkı her yaşta da olsa yaşamaya çalışın.
Neyse biz bırakalım içinde bulunduğumuz dünyanın kötü tarafını, aşkın duygularını dile getirelim yazdığımız sevgiliye mektup ile:
NOT: Bu yazımı birkaç gün evvel yazmış ve yayınlamıştım. Bugün yani 05.12.2023 günü Ankara'dan bir haber aldım. Vefat haberi. Yaş 23-24. Bir aşk yaşanmıştı. Gerçek bir aşk. Bu yazılar o aşkların eseri idi. Farkına varmadan bu yazıyı yazmışım. Şimdi ise bu yazımı aşkı bana yaşatan, sevginin en güzel duygularını gençliğimde bana yaşatan Nesrin'e armağan ediyorum bu yazımı. Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.
Bu kitaba ben senin için başladım. Bu sayfalardaki acılar, heyecanlar, şüphe ve ıstıraplar sana hiç de yabancı değildir.
Çünkü onları sen yarattın. Ve günün birinde böyle olmasını da sen istedin.
Senin yarattığın şeyleri ben ancak kelimelerin kalıplarına dökmekle yetindim. Onlara kendimden bir şeyler katabilecek kadar bir gönül huzuru içinde olsaydım, duyduğum sevginin ve yaşadığım heyecanın ilahi güzelliğini aynen terennüm etmeye muvaffak olur ve belki de bir şaheser yaratırdım. Fakat sen kalbinin billur kadehine doldurduğun sevgini, bana şüphelerin zehriyle karıştırarak verdin.
Tertemiz ve arı bir sevgiyle sarhoş olsaydım, bu sayfalardaki sayıklamalarım, daha düzgün, daha güzel olurdu herhalde… Bu yüzdendir ki, bu satırlar, benim değil, senin eserin.
Bu sayıklamaların daha ne kadar devam edeceğini sorarsan sana şu cevabı veririm.
-Daha ne kadar yaşayacağımı bilmiyorum ki…
Beni satırlarımla ve mısralarımla değil; satırlara ve mısralara gömülen duygularımla oku,
Hani ben ağlamam diyordun? Ne bu? Ne bu gözlerinde parıldayan? Sevgi mi, ıstırap mı, özleyiş mi, pişmanlık mı? Hani ben üzülmem diyordun? Ya kirpiklerindeki damlalar?.. Ya bakışlarındaki duman?
Sevginin ıstırabında bile bir zevk olduğunu sende mi öğrendin yoksa.
Ağlama sevgili kraliçem…
Yolların gurbete girdiği yerde yolcular ağlamaz…
Mesafelerin ardında kalan gözyaşları çoktan kurumuştur.
Bana bir şeyler vermek istiyorsan kalbini ver… Bana acımak istiyorsan kendine acı… Bana yaklaşmak istiyorsan gözlerini sil.. Ve doğan yıldızlara bakarak günahlarımızı affetmesi için tanrıya dualar et.
Sana ne kadar nefret ve kinimden bahsedersem, seni o kadar sevdiğimi anla. Ve sözlerime asla inanma kadınım..
Aşkın nefret ve kinle karışık olduğunu, sen gene benden daha iyi bilirsin.
Saçlarını omuzlarında demet demet dağıt… Alnındaki iri ter damlalarını mendilinle sil.
Titreyen parmaklarımı sıcak avuçlarında tut. Ve siyah gözlerini bulutlu gözlerime dikerek bana (Evet) de kadınım..
Niçin hala sessiz, sedasız oturuyor; ve neden bana bir şeyler söylemek istemiyorsun? En azılı düşmanlar gibi karşımda fırıl fırıl dönen akrep ve yelkovan, biraz sonra veda kampanasını çalacak. Son şarkımızın zamanı hala gelmedi mi!
Kalbini kıracak bir şey söylemedim ki.. Bana niçin darıldın?
Saadetini çalanlar seni anlayabilselerdi, ne kendi saadetlerine suikast yaparlar, ne de başkalarının saadetinin katili olurlardı.
Tanrı, bütün kadınları senin gibi yaratsaydı, dünya rüyasında bile göremeyeceği bir sulha kavuşurdu. .. Ve tanrının yarattığı bütün erkekler, sevdiklerini, seni sevdiğim kadar sevselerdi dünya yüzünde aklı başında bir erkek kalmazdı…
Kör gözleri sivri uçlu hançerler ne zaman oyacak, bilmiyorum.
Mademki birbirini tanımamış iki yabancı olacaktık… O halde niçin beni sevdin? Ve dudakların dudaklarıma neden sadakat mührünü bastı? Mademki yaşamış olmamla, doğmamış olmam arasında hiçbir fark yoktu… Ey, bir anlık sevgine beni kurban eden anam.. Niçin doğurdun bu ıstırap çocuğunu?,,,
Şafak vakti yatağında sessiz sessiz uyuyan genç kızların rüyalarını dolduran hayaller ne kadar güzeldir, bilir misin?
ELİNLE KURDUĞUN MABEDİ YIKTIN
SANMIŞTIM SEVDİĞİM AŞKA LAYIKTIN
BİR ZAMANLAR ARZU İLE KARŞIMA ÇIKTIN
ŞİMDİ ÇIKSANDA BİR, ÇIKMASANDA BİR