23 Nisan 2025 Çarşamba

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.

 TÜMER DİYOR Kİ:

Bugün günlerden 23 Nisan 2025.

Evet, bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı.

23 Nisan 1920, Osmanlı Devletinin son elinde kalan toprakları işgal edilmiş, İstanbul’da bulunan hükümet çalışamaz duruma gelmiş, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurtuluş hareketi başlamış ve Anadolu’nun ortasında bulunan Ankara’da milli iradenin temsil edildiği ve ülkenin yönetiminde halkın söz sahibi olduğu bir kurum olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül ettirilmiş ve Kurtuluş Savaşı’nın meclisi olarak görevine başlamıştır.

Bu tarih, ulusal egemenliğin simgesi haline gelmiştir. Atatürk, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Sözüyle, halkın iradesinin her şeyin üstünde olduğunu vurgulamıştır. Böylece, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla birlikte, yönetim halkın eline geçmiştir. Söz halkın ve milletindir. Artık millet kendi kaderini kendisi belirleyecektir. Halk ümmet değil, millet olmuştur. Tek kişinin tebaası değil, onun dediğine boyun eğerek, her şeyi kabul etmesi söz konusu olmayacak, düşmana karşı birleşerek halk kendi kaderini kendisi belirleyecekti.

23 Nisan 1920 de törenle açılmış olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş savaşı sırasında Türkiye’nin bağımsızlığı için stratejik kararlar almış ve ulusun bir araya gelmesine öncülük etmiştir. Bu süreçte, milletin tüm kesimlerinden temsilciler bir araya gelerek, ülkenin kurtuluşu için mücadele etmiştir.

Kurtuluş savaşının başarı ile sonuçlanmasından sonra düşman askerleri Anadolu’yu terk etmiş ve 29 Ekim 1923 tarihinde de laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlı Türk devletinin yerine resmen kurulmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk Türk Gençliğine güvenmiş ve çocuklara büyük önem vermiştir. Gelecek onlarındır. Bu nedenle; 1929 yılında Atatürk, bu tarihi günü çocuklara ithaf ederek, 23 Nisan’ı “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak ilan etmiştir. Bu, çocukların geleceğin teminatı olduğu inancını göstermektedir.

Dünya Üzerindeki İlk Çocuk Bayramı

23 Nisan, dünya üzerinde kutlanan ilk ve tek çocuk bayramı olma özelliğine sahiptir. Bu durum, Türkiye’nin çocuklara verdiği önemi ve onların gelecekteki rolünü ön planda tutma çabasını yansıtır.

Ancak, maalesef parantez içerisinde şunu söylemekten de vaz geçemeyeceğim. Acaba, bugün bu şartlarda çocuklarımıza bu güveni verebiliyor ve yetiştirebiliyor muyuz. Eğitim sistemimiz ve ailelerin çocuklarının geleceği için aldığı kararlar yeterli mi? Bunu da sorgulamak gerek?

Atatürk, çocukların ülkenin geleceği olduğunu ve onlara yatırım yapmanın, toplumun ilerlemesi için şart olduğunu düşünüyordu. Çocukların eğitimine ve sağlığına önem verilmesi gerektiğine inanıyordu.

Çocuklara, ulusal egemenlik ve bağımsızlık bilincini aşılamak amacıyla bu günü onlara ithaf etti. Bu genç nesillerin milli değerlere sahip çıkmasını sağlamak içindi.

Atatürk, Türkiye’nin modernleşme sürecinde, toplumun her kesiminin, özellikle de çocukların, bu değişime aktif katılımını teşvik etmek istedi. Çocuklar, gelecekte toplumu yönlendirecek bireylerdir.

Atatürk, Eğitim sisteminin, çocukların potansiyelini açığa çıkarması gerektiğine inanıyordu. Onlara yönelik bir bayram düzenleyerek, eğitimin önemini vurgulamak ve çocukların kendilerini geliştirmelerini teşvik etmek istedi.

Atatürk, çocuklara duyulan sevginin ve saygının toplumun temel taşlarından biri olduğuna inanıyordu. Bu bayram, çocukların toplumda nasıl bir yerleri olduğunu hatırlatmak amacıyla da önemliydi.

Atatürk, 23 Nisan’ı çocuklara ithaf ederek, onların gelecekteki rollerine ve önemine dikkat çekmiş, aynı zamanda milli bilincin ve eğitimin ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır. Bu yaklaşım, Türk toplumunun çocuklara verdiği değeri ve onlara duyulan güveni pekiştirmiştir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın Türkiye’de kutlanma şekli zamanla çeşitli evrimler geçirmiştir.

1979 yılında, UNESCO tarafından 23 Nisan’ın uluslararası çocuk bayramı olarak kutlanması önerildi. Bu, Türkiye’nin dünya genelinde çocuk hakları ve konusundaki duyarlılığını arttırdı.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın dünya genelinde tanınmasını sağlamış, Türkiye’nin çocuklara ve onların haklarına verdiği önemi uluslararası ptalformlarda daha belirgin hale getirmiştir. Bu sayede, bayram sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde bir kutlama ve farkındalık günü olarak da yerini almıştır.

23 Nisan Bayramının kutlanması, çocukların eğitime ve toplumsal hayata aktif katılımlarını teşvik etmeli, çocukların özgürce ifade edebildiği, yeteneklerini sergilediği etkinliklerle dolu bir gün olmalı, kendilerini geliştirmeleri için iyi bir fırsat imkânı sunmalıdır.

Bu bayram, sadece bir kutlama değildir, aynı zamanda çocukların dünyadaki en önemli varlıklar olduğunun, onların mutluluğunun ve refahının öncelikli bir hedef olması gerektiğinin hatırlatılmasıdır. Tüm dünyada kutlanan tek çocuk bayramı olma özelliği taşıyan 23 Nisan, dostluk, kardeşlik ve sevgi duygularını pekiştirir.

Unutmayalım ki, her çocuk, bir gelecektir. 23 Nisan, sadece bir bayram değil, aynı zamanda bir hatırlatmadır. Çocuklar, geleceğimizin teminatıdır. Onlara sağlıklı, mutlu ve eğitimli bir şekilde büyümeleri için hepimize büyük görevler düşmektedir.

Bu nedenle, 23 Nisan’ı kutlarken, çocuklarımızın hayalelerine sahip çıkmalı ve onlara daha güzel bir dünya bırakmak için çaba göstermeliyiz.

TÜM ÇOCUKLARIN 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN.

23 Nisan 2025

Zekeriya Tümer

Ulusalhaber1881@gmail.com

18 Nisan 2025 Cuma

Finlandiya'da yayınlanan "TURAN" Gazetesi

TÜMER DİYOR Kİ:

Atatürk ve Türkiyat Enstitüsü: Kültürel Birleşmenin Temelleri

Giriş

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerini atarken, uluslararası ilişkilerin ve kültürel etkileşimlerin önemine büyük bir vurgu yapmıştır. Bu bağlamda, Finlandiya'da yayımlanan "TURAN" gazetesinin finansmanını devlet bütçesinden sağlamak gibi inisiyatifler, Atatürk'ün vizyonunu ve stratejik düşüncesini yansıtan önemli bir örnektir. Gazete, Atatürk’ün ölümüne kadar yayın hayatına devam etmiş, sonrasında ise devlet desteği kesilmiştir. Bu gazetenin yayınlanmış olan birer nüshaları Ertuğrul Zekai Öktem’in özel arşivinde saklanmaktadır.

Ülküler ve Sorumluluklar

Atatürk, 29 Ekim 1933'te genç bir doktorun sorusu üzerine, ülkülerin devlet tarafından açıklanmadığını, millet tarafından yaşandığını belirtmiştir. Ülkü, gözle görülmeyen ama vicdanlarda var olan bir güçtür. Bu bağlamda Atatürk, devlet başkanı olarak sorumlulukları olduğunu ve bu nedenle bazı konularda açıkça konuşamayacağını ifade etmiştir. Bu anlayış, onun liderlik anlayışının temel taşlarından birini oluşturmaktadır.

Geçmişten Günümüze Devletler ve Milletler

Atatürk, tarihteki büyük imparatorlukların çöküşüne dikkat çekerek, bugünkü dostlukların da geçici olabileceğini vurgulamıştır. Sovyet Rusya'nın günümüzdeki dostu olmasına rağmen, gelecekteki belirsizliklerin farkında olarak Türkiye'nin her zaman hazırlıklı olması gerektiğini belirtmiştir. Bu hazırlığın, manevi köprüleri sağlam tutmakla mümkün olacağını ifade etmiştir. Dil, inanç ve tarih bu köprülerin temel unsurlarıdır.

Azerbaycan ile Kardeşlik Bağları

Atatürk, Türkiye dışındaki Türk devlet ve topluluklarına büyük bir önem vermekteydi. Azerbaycan elçisi İbrahim Abilof’a söylemiş olduğu sözler, onun Türkçülüğe ve Türk Birliğine verdiği önemi göstermektedir:

“Azerbaycan Türklerinin dertleri kendi dertlerimiz ve sevinçleri kendi sevinçlerimiz gibi olduğu için, onların muratlarına nail olmaları, hür ve müstakil olarak yaşamaları bizi pek ziyade sevindirir. Türk’ün saadeti ve mazlumların halası yolunda Azerbaycan Türklerinde kanını dökmeğe amade bulunduklarına dair olan beyanatınız, istilacılara karşı Türk’ün ve mazlumların kuvvetini artıran pek kıymettar bir sözdür.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt: 2, s. 21)

Atatürk, Azerbaycan bayrağını bizzat elleriyle göndere çekmiş ve bu anı şöyle ifade etmiştir:

“Bugün Azerbaycan’ın istiklalini temsil eden bayrağı çekerken, ellerim bir takım hissiyat ve teessürat ile müteharrik olduğunu duyuyorum. Filhakika bayrağı çeken benim ellerimdi. Fakat ellerimi tahrik eden bugünkü bayramda manen müşterek olan bütün Türkiye halkının hakiki ve samimi kardeşlik hissiyatı idi.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt: 2, s. 23-24)

Kültürel Yakınlaşma ve Türkiyat Enstitüsü

Atatürk, dil ve tarih üzerinden bir kültürel yakınlaşma hedeflemiştir. Bu bağlamda, “Dil Encümenleri” ve “Tarih Encümenleri” gibi kuruluşların kurulması gerektiğini savunmuştur. Türkiye’nin, başka toplumlarla dil ve tarih bakımından daha yakın bir ilişki kurması için çalışmalara girişilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Türkiyat Enstitüsü'nün kurulması, bu hedeflerin hayata geçirilmesi açısından büyük bir adımdır. Atatürk, kültürleri bütünleştirme çabalarının, açıkça ifade edilmeden, dolaylı yollarla gerçekleştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu, yanlış anlaşılmalara yol açmamak adına önemli bir stratejidir.

Sonuç

Atatürk'ün vizyonu, sadece Türkiye'nin değil, aynı zamanda Türk dünyasının da geleceğini şekillendirmeye yönelik bir perspektife sahiptir. Kültürel birliğin ve yakınlaşmanın sağlanması, gelecekteki istikrar ve barış için hayati bir öneme sahiptir. Bu nedenle, Atatürk'ün başlattığı bu süreç, günümüzde de önemini korumakta ve Türk milletinin uluslararası alanda daha sağlam adımlar atmasını sağlamaktadır.

Bu konuşmanın kaynağı ise İhsan Sabri Çağlayangil'den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras ve Hikmet Bayur tarafından doğrulanmıştır. Detaylı bilgi için bkz. Atatürk'ün Sofrası, İsmet Bozdağ, İstanbul, s. 11-26.


Kaynak: Arslan Küçükyalçın'ın aktardığı yazı. Görsel için: Turan Dergisi (Nevzat Torun'a teşekkürler).

Olay; İhsan Sabri Çağlayangil’den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras, Hikmet Bayur tarafından doğrulanmıştır. (Atatürk’ün Sofrası; İsmet Bozdağ, İstanbul, s.11-26, İsmet Bozdağ Atatürk’ün Avrasya Devleti, s.30.31.32) den nakil Yusuf Koç-Ali Koç, Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, sayfa 51-52 Ankara 2005)

Bu yazı araştırmacı yazar Ömer Faruk Yılmaz tarafından tarafıma gönderilmiş, Arslan Küçükyalçın'ın aktardığı yazıdır. Kaynaklar yazının içeriğinde de gösterilmiştir. 

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Arslan Küçükyalçın'ın aktardığı yazı:     Atatürk Finlandiya’da yayın yapan “TURAN“ isimli bir gazete çıkarttırmış ve bizat el altından bu gazetenin finansını devlet bütçesinden sağlamıştır. Bu gazete Atatürk’ün ölümüne kadar yayınlanmış, Atatürk’ün ölümünden sonra devlet bütçesinden ayrılan tahsisata son verildiğinden yayın hayatına son vermiştir. Bu gazete Rusça, Fince ve Türkçe dâhil dört dilde yayın yapmakta ve çoğunluğu Rusya’da dağıtılmaktaydı. Bu gazetenin yayınlanmış olan birer nüshaları Ertuğrul Zekai Öktem’in özel arşivinde saklanmaktadır. 

 1933 yılının 29 Ekiminde Gazi Mustafa Kemal Paşa, bir genç doktorun sorusu üstüne bu fikri – saklanması kaydı ile- açıklamıştır!

Ülküler, devlet tarafından açıklanmaz; Millet tarafından yaşanır! Nasıl, bakarken, gözlerimizi görmüyor, onunla her şeyi görüyorsak, Ülkü de onun gibi, farkında olmadan vicdanlarımızda yaşar ve her şeyi ona göre yaparız. Ben, Devlet Başkanıyım! Sorumluluklarım vardır! Bu sorumluluklarım altında konuşamam! Bu konuda genç arkadaşlarımla ayrıca konuşacağım.

Dr. Zeki’ye “Siz şöyle bu tarafa geçin“ dedi ve Atatürk, salonu dolduran alkışlar arasında kalktı; Dr. Zeki’yi de yanına alarak Genel Müdür Odası’na geçti. Oturdular. Atatürk’ün arkasında, duvarda bir Türkiye haritası vardı. Karşısında oturan Dr. Zeki’ye:

-Benim arkamdaki haritayı görüyor musun? Dedi

-Evet Paşam.

-O haritada, Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var; Onu da görüyormusun?

-Evet, görüyorum, Paşa hazretleri.

-Hah, işte o ağırlık benim omuzlarımın üstündedir. Omuzlarımın üstünde olduğu için, ben konuşamam!

-Düşün bir kere… Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Daha dün, bunlar vardılar… Dünyaya hükmediyorlardı! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bu gün ne kaldı? Demek hiç bir şey, sür-git değildir. Bugün, “ölümsüz“ gibi görünen nice güçlerden, ileride belki pek az bir şey kalacaktır. Devletler ve Milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar. 

Bugün dostumuz, ama yarın

Bu gün Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir… Devlet olarak bu dostluğa ihtiyacımız var! Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir! Bugün, elinde sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından sıyrılabilirler… Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir!

İşte o zaman Türkiye, ne yapacağını bilmelidir!

Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir özü bir kardeşlerimiz vardır. Onları arkalamaya hazır olmalıyız!

“Hazır olmak“ yalnız o günü susup beklemek değildir; hazırlanmak lazımdır… Milletler, buna nasıl hazırlanırlar? Manevi köprüleri sağlam tutarak! Dil, bir köprüdür; inanç bir köprüdür; tarih bir köprüdür! Bugün biz, bu toplumlardan dil bakımından, gelenek, görenek, tarih bakımından ayrılmış, çok uzağa düşmüşüz! Bizim bulunduğumuz yer mi doğru, onlarınki mi? Bunun hesabını yapmakta fayda yoktur! Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz; Bizim onlara yaklaşmamız gerekli.

Bunları kim yapacak?

Elbette Biz! Nasıl yapacağız?

İşte görüyorsunuz, “Dil Encümenleri“, “Tarih Encümenleri“ kuruluyor.

Dilimizi, onun diline yaklaştırmaya, Tarihimiz ortak payda haline getirmeğe çalışıyoruz. Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. Bir sevgi parlayacak aramızda; tıpkı bir vücut gibi, kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. Ortak bir dil amaçladığımız gibi, ortak bir tarih öğretimimiz olması gerekli… Ortak bir mazimiz var, bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi, Orta Asya’dan başlattık! Bizim çocuklarımız, orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli…

İşte bunu sağlamak için de “Türkiyat Enstitüsü“ nü kurduk kültürlerimizi, bütünleştirmeğe çalışıyoruz! Ama bunlar, açıktan yapılmaz! Adı konarak yapılacak işlerden değildir. Yanlış anlaşılabildiği gibi, savaşlara da …