14 Eylül 2018 Cuma

ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
ESTONYA FERİBOTU
SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ?

Sevgili okurlar, 
Bazen insanlarda akıl tutulması dediğimiz sendromlar olabiliyor.
Bunun bir örneği 28 Eylül 1994 yılında Baltık denizinde yaşanmıştır.
Modern deniz tarihinin en büyük kazası olarak tarihe geçmiştir.

1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu Baltık Denizinde hem de kıyıya yakın bir yerde batarken 137 kişi feribotu hemen terk ederek kurtulurken, 852 yolcu akıl tutulması yaşayarak, göz göre göre ölüme gitmişlerdir.
Konu insan davranış psikolojisi uzmanlarınca yıllarca incelendiğinde ölenlerin % 98 nin çok iyi yüzme bildiklerine rağmen, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözüne inanarak gemiyi terk etmediklerini ve böylece boğulduklarını tespit etmişlerdir.
Burada insan psikolojisinde ki beyin tutulması rol oynamıştır. 
Mantık ortadan kalkmış, hipnoz olmuşlar ve “ yok bir şey olmaz, bu gemi batmaz” psikolojisi üstün gelmiştir.
Sonuç: 987 yolcudan 137’si kurtulmuş, 852 yolcu ise gemiyle birlikte suya gömülmüşlerdir.

Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar, rahat rahat batışı izleyenler psikoloji derslerinde “Estonya Feribotu Sendromu” olarak okutulmaya başlamıştır.
Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji ilmi mantıklı bir izah getirememiştir.
Aynı olay ABD’deki ikiz kulelerin yıkılmasında da yaşanmıştır. 11 Eylül 2001 de ikiz kuleler yıkılırken güvenlik görevlilerinin telkinlerine inanan ve dışarı çıkmayıp kurtarma ekiplerini bekleyenler, enkazın altında kalmışlardır.
Bugün içerisinde bulunduğumuz ülkemiz gerçeğinde de böyle bir psikolojik travmamı geçiriyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
Ekonomik kriz gittikçe büyürken, yerli sanayimiz çökmüşken, dışa bağımlı bir ülke haline gelmişken, sanki her şey yolundaymış gibi yaşamımıza devam ediyoruz.
Sanki özgürüz, sanki insan haklarımız elimizden alınmamış, sanki işsizlik yok, sanki enflasyon büyümüyor, dolar yükselmiyor gibi günümüzü gün etmenin yollarını arıyoruz.
Bankalardan krediler çekiliyor, tatiller yapılıyor, lüks araçlara biniliyor, yemeden içmeden hiçbir şeyimiz eksik kalmıyor.
“Yok bu ülke zengindir, yok bize bir şey olmaz, daha önce de yaşadık, Katar arkamızda, dış güçler dolarla oynuyor” gibi sözler ve düşüncelerle yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz.
YOKSA ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NU BİZDE Mİ YAŞAMAYA BAŞLADIK ?
Sevgili okurlar, elbette ilk önce devlet tasarrufa gitmeli. Bunda haklısınız. Ancak bütün hepimiz de tasarrufa yönelmeliyiz. İsraftan kaçınmalı, tüketim toplumu olmaktan vazgeçmeliyiz.
Kullandığımız, yediğimiz, içtiğimiz her şey hemen hemen ithal.
Bunlara döviz ödeniyor.
İhtiyaç olmayan şeyleri almamalı ve kullanmamalıyız.
Toplu taşıma araçlarına yönelmeli, keyfi araçlarımızı kullanmamalıyız.
Devletin alacağı tasarruf tedbirlerine de destek vererek, ekonomimizin açık vermesini önlemeliyiz.
Yok bir şey olmaz demek pek akıl karı değil.
Dünya devletlerinin çoğu krizde.
Bu krizi bizler bilinçli toplum olarak aşmalıyız.
Yoksa batışımız muhteşem olur, o zaman da son pişmanlık fayda vermez.
Bizden söylemesi.
Gerisi size kalmış.

14.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Eylül 2018 Pazartesi

Yerli miyiz? Milli miyiz? Ne Olacak Halimiz?.."TÜMER DİYOR Kİ!." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
YERLİ MİYİZ? 
MİLLİ MİYİZ?
NE OLACAK
HALİMİZ?


Sevgili okurlar, yerli malı olarak neyimiz kaldı, hiç bu konuyu düşündük mü?
Milli olabilmenin özelliklerini de yitirmeye başlamadık mı?
İyi de, ülkemiz nereye doğru sürükleniyor ve ne olacak bizlerin hali?
Geleceğinden emin olamayan gençlerimiz ve bazı aileler yurtdışına gitmeye başladılar.
Bunların yerine de Suriye’den ve Afganistan’dan insanlar ülkemizi doldurmaya devam ediyorlar.
İstanbul’da bazı semtlerdeki iş yerleri Suriyelilerin ellerine geçmiş ve oralarda Arap müziklerinden başka müzik çalınmıyor.
İthal edilmeyen hiçbir ürün kalmadı.
Sabahtan akşama kadar kullandığımız her ürün ithal.
Nerede yerli mallarımız?...
Sevgili okurlar, belki bazılarınızın bilgisi olmuştur, ancak olmayanlarda olabileceği düşüncesi ile watsaptan bana gelen bilgiyi ufak değişiklikler yaparak burada yazmak istedim.
Sabahleyin sıcak yatağınızdan kalktınız, tuvalete gittiniz, tuvalet kâğıdınız ithal. Lavobaya geldiniz, kâğıt havlunuz ithal. Tıraş oluyorsunuz Gilette tıraş kreminiz ve tıraş bıçaklarınız ithal.
Kahvaltıda yediklerimiz ve içtiklerimizin çoğu ithal. Örneğin, Nutella, Lipton çayı, Nescafe.
İtalya’nın çikolata devi Ferrero Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda’yı satın alarak Türkiye’nin yerli Fındık Piyasasını yönetmeye başladı.
Ferrero Nutella İtalyan, Unilever Lipton İngiliz ve Hollanda yabancı markalarıdır.
Yörsan, Dubaili Abraaj Group’un, BİM’in pazarladığı meşhur Dost süt ve süt ürünleri ve Ülker markasıyla üretilen süt, ayran, yoğurt, peynir markaları Fransız gıda devi Groupe Lactalis’in, Margarin ve sıvı yağ sanayinin yüzde 90’ına yakını İngiliz Hollanda ortaklığı Unilever’in.
Dişlerimizi fırçaladığımız Sensitive, Colgate, Signal, Sensodyn, Wihite Now vb. diş fırçası ve macunu ithal.
Bilhassa gençlerimizin ayaklarına giydikleri Nike, Converse, Adidas, Slszenger, Salomon, Jump, vb. ithal değil mi?
Evimiz de veya işyerimizde bindiğimiz asansörler, Shindler, Kone, Valter, Otis, Siemens markalar ithal. Asansör pazarında da Çin ve Hindistan’dan sonra en büyük biziz.
Bindiğimiz arabalar, BMV, MerBenzin, mazot, LPG ithal.
Kullandığımız ve elimizden otobüste, metroda, dolmuşta, evde ve fırsat buldukça işyerinde de düşürmediğimiz, bizle bütünleşen cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız ithal ürün değil mi? I-Phone, Samsung, Huawei, LG, Asus, Sony, toshiba, HP, Lenovo, LG. vb.markalar.
Kolumuza taktığımız Raymond Swiss, Pierre Cardin, Ferrucci, Rolex, Casio, ithal.
İşyerindeki fotokopi makineleri, tarayıcılar, kağıtları ve mürekkepleri hep ithal ürünler değil mi?
Hadi bunları geçtik, ilaçlar, , Majezik, Brufen, Avreles, Apranax Forte, Aleve, Nurofen vb. aldın ithal, ya da lisanslı yabancı ürün, kullandığımız ilaçların çoğu ithal yada lisanslı ürün.
Karnımız acıktı, yemek yiyelim dedik, , Fast Food gıda Mc Donald’s, Burger King, Subway, KFC, Wendy’s, Domino's, Sbarro, vb hep yabancı,
Evde Tost yapayım dedin, Tost, hamburger, sandviç ekmeği başta olmak üzere unlu mamullerin bir numaralı ismi UNO’nun yarısı İspanyol Vedanta Equity firmasının,
Sucuk ve pastırma üreticisi Namet, Bahreynli Investcorp,tavukçu Banvit’ de Brezilyalı BRF ile Katarlı Qatar Investment Authority firmasının,
İzmirli Ege-Tav, Japon Nippon Ham Foods’un, CP Standart Tayland merkezli grubun, Patates cipsi Amerikan markası, Frito-Lay ve Pringles’ın, Ceviz ve badem Amerikan firmalarının, Sabancılar’ın Peyman’ı da artık Çin menşeili Bridgepoint’ın,
Nuhun Ankara Makarnası ve Filiz makarna İtalyan Barilla G.e.R Fratelli S.p.A. ve Japon gıda devi Nisshin Foods ve Marubeni Corporation’ın,
Cola, Fanta Amerikan şirketlerinin, şalgam, turşu suyu veya salataların vazgeçilmez sosları, limon ve nar ekşileri ile bir Türkiye klasiği olan Kemal Kükrer artık Japon Ajinomoto’nun,
Ülker Grubuna ait Çamlıca gazozu, Cola Turka, Sırma su firmaları, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Bir kahve içeyim Starbucks’a gideyim dedin ithal,
Alkollü içecekler ve tütün mamülleri tamamına yakını Amerikan şirketlerinin,
Hazır çorba, bulyon, yemek harçları, puding, krem şanti, çikolatalı sos gibi ürünlerle ünlü Bizim Mutfak da artık Japon Ajinomoto’nun,
Pizza pazarı, ciklet pazarı, zeytin yağı pazarı da Amerikalı firmaların,
İnek bizim, çayır bizim ineği biz sağıyoruz süt bizim ama sütünü şişeleyip bize satanlar, peynir yapıp bize satanlar hep yabancı, şimdi artık etler de ithal oldu, inekler de dışarıdan gelmeye başladı.
Soframız, yabancı şirketlerin kontrolünde artık. Yabancılar etimizi, sütümüzü, suyumuzu, unumuzu, yağımızı, tavuğumuzu, yumurtamızı, çayımızı, meyve ve sebzelerimizi neyimiz varsa ambalajlayıp bize satıyor.
Bir bardak su içeyim dedin bütün sular Nestle, Coca Cola, Pepsi ve Danone’ye ait. Hayat su Danone’nin, Damla su Coca Cola’nın, Erikli Nestlenin, Aqua ise Pepsi’nin, Sırma su, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Evine biraz alış-veri yapayım dedin, Balık-Norveç, Fas, İspanya'dan, Nohut - Meksika, Hindistan, ABD, Arjantin'den, Elma – Şili, Sarımsak – Çin'den, Kavun, Karpuz ve kuru soğan – İran'dan, Kuru Fasulye - ABD, Kırgızistan, Kanada, Peru, Etiyopya, Mısır, Bangladeş ve Çin'den, Kereviz – İspanya'dan, Et - Çek Cumhuriyeti, Fransa, Sırbistan, Brezilya’dan, Bezelye - Rusya Federasyonu, ABD, Kanada, Macaristan ve Almanya'dan, ithal.
Hastalandın yeni açılan şehir hastanelerine yada her zaman tedavi olduğun hastane'ye gittin MR cihazı, Röntgen, Tomografi gibi tıbbi görüntüleme cihazları, Ameliyathane ve solunum cihazları, Radyo terapi sistemleri, Fizik tedavi cihazları, işitme cihazları, optik cihazlar, protezler, ortezler vb. hep yabancı, hep ithal.
Uçağa bindin Airbus, Boeing vb ithal,
Hızlı Trene bindin Siemens, CAF vb. ithal,
Dükkan kiraları, ev kiralarının çoğu dövizle, bazı satılan binalar yine dövizle,
Yabancıların istediği gibi tam bir tüketim toplumu olduk. Döviz kurlarında en ufak bir artış olsa bunların hepsi yedek parçasıyla birlikte artıyor. Peki, o zaman TL ile aldığımız maaşlarla bu döviz ödemelerini nasıl yapacağız, nasıl geçineceğiz?
Bizler üretmez isek nasıl kazanacağız? Cari açığı ve işsizliği nasıl önleyeceğiz?
Tüm bunları önlemek için, yabancılara bağımlı olmamak için mutlaka milli sanayimizi kurmamız, ithalatı durdurmamız gerekiyor. Yoksa tüketim denizinde boğulacağız.
Artık ülkeler savaşla değil, ekonomik olarak malları ile ülkeleri ele geçiriyor. En kritik sanayi ve bankalarını ele geçiriyor.
Yurt dışından gıdalar getiriliyor.
Üretim yok. Dolar yükseldikçe Mazot ve benzin fiyatları artıyor. Ülkeye giren bütün ithal ürünlerin fiyatları artıyor.
Üstelik sen, üretim yapan fabrikalarını, Bankalarını, en önemli işletmelerini de yabancılara satmışsın. Bunlar paralarını yurt içinde mi bırakıyor, yoksa kazançlarını yurtdışına mı kaçırıyor. Kontrol edebiliyor muyuz?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verilerini açıkladı. TÜİK'in resmi internet sitesinden duyurulan verilere göre, Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 büyüdü. Diye, açıklama yapmış.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ta yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Büyüme rakamları ekonomi politikalarımızdaki temel hedeflerimizin başında gelen, ekonominin dengelenme sürecinin başladığını göstermektedir."
Yukarıda yazdıklarımızdan sonra Allah aşkına bu büyümeye inanmak mümkün mü?
Okullar açıldı, ailelerin bütçeleri yama yapılamaz hale geldi.
100 liramız 30 liraya düştü.
GERÇEKLER ORTADA İKEN YERLİLİK Mİ KALDI, MİLLİLİK Mİ KALDI, NE OLACAK HALİMİZ DİYE DE KARA KARA DÜŞÜNMEYE BAŞLADIK.
ÇARE Mİ: YERLİ VE MİLLİ SANAYİMİZİ MUTLAKA GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ. MİLLİ SANAYİSİNİ KURAMAYAN TOPLUMLAR ASLA ÖZGÜR OLAMAZ, ANCAK GELİŞMİŞ TOPLUMLARIN HİZMETÇİSİ OLURLAR.
SANAYİCİLER OLARAK DAHA ÇOK YERLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK MİLLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK İHRACAT YAPMAMIZ GEREKİYOR.
EKİM, KASIM, ARALIK AYLARI DAHA DA SIKINTILI AYLAR OLACAK.
ÜLKENİN YÖNETİM GÜCÜNÜ ELİNDE BULUNDURANLARIN ÇOK ACELE GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMASI GEREKMİYOR MU?
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

· “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

Diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.
Keşke Atatürk’ün bizlere verdiği mesajları anlayabilsek ve onun yolundan ayrılmadan ülkemizi idare etmeye çalışsak.
O zaman kurtuluşa ereriz.

10.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

28 Ağustos 2018 Salı

TÜRK MİLLETİNİN EN BÜYÜK BAYRAMI 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIDIR "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRK MİLLETİNİN 
EN BÜYÜK BAYRAMI
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIDIR


İnancı, imanı ve milli değerleri yüksek olan Türk Milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile ulusal egemenliğini, bağımsızlığını ve işgal edilmiş yurdunun bütünlüğünü korumak için yaptığı mücadeleyi kazanmıştır.

Türk İstiklal savaşı 1919-1922 yılları arasında ki mücadelenin sonucudur.
1914-1918 arasında cereyan eden I.Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Devletinin Anadolu’da bulunan toprakları da işgal edilmiştir.
Kurtuluş Savaşımızın son evresi, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 30 Ağustos’ta kazanılan zaferle sürmüştür. Savaş, 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılması ve düşmanın denize dökülmesiyle son bulmuştur.
Düşman’dan temizlenen Anadolu, yeni bir devlet yapısına da çok kısa sürede kavuşmuş, Osmanlı’nın enkazını da ortadan kaldırmış, borçlarını da ödemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, I.ci Dünya savaşının 1918 de bitmesinden sonraki gözlemlerini NUTUK'da kısaca şöyle anlatır: “Osmanlının içerisinde bulunduğu grup 1.ci Dünya savaşında yenilince Osmanlı Devleti’nin de yenildiği kabul edilir.
Ordu her tarafta zedelenmiş ve ağır şartlarda ateşkes anlaşması imzalanmıştır.
Millet fakir ve yorgun durumdadır.
Başta bulunan hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkaktır.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmıştır.
Birer bahane ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da,
Adana ilinde Fransızlar, Urfa (Şanlıurfa), Maraş (Kahraman Maraş) ta İngilizler bulunuyor.
Her tarafta yabancı subay ve memurları ile özel ajanlar faaliyette.
Nihayet, 15 Mayıs 1919’da İtilâf devletlerinin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkarılıyor.
Bundan başka; memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar, gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Türk İstiklâl Savaşı ulusal egemenlik, bağımsızlık ve yurt bütünlüğünü korumak için Türk milleti tarafından girişilmiş millî bir mücadeledir. Bu mücadele, Doğu Anadolu’da Ermeni kuvvetlerine; Güney Anadolu’da Fransızlara ve onlar tarafından yönetilen Ermenilere; Batı Anadolu’da Yunan ordusuna ve yurdun çeşitli kesimlerinde, Osmanlı Hükümeti tarafından düzenlenmiş veya kışkırtılmış gerici kuvvetlere karşı yürütülmüştür. Böylece; savaş, sadece dış düşmanlara karşı girişilmiş bir çarpışma olmayıp; aynı zamanda, bir ihtilâldir de. Bu bakımdan, kurtuluş savaşları arasında benzeri pek az olan bir örnek sayılmalıdır.
Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu esas ancak tam istiklâl ile sağlanabilir.
Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlar karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz…
Hâlbuki Türk’ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır (yeğdir).
O halde, ya istiklâl, ya ölüm!”


Son dört kelime, Millî Mücadele’nin sloganı olarak, bütün ülkeye kısa sürede yayıldı.
Ayrıca, bir noktayı daha belirtmeliyim: Türk İstiklâl Savaşı, hazırlıklar bakımından, diğer herhangi bir savaştan farklıdır. Diğer bir deyişle, ulusal stratejinin politik, ekonomik, psikolojik, askerî vb. bütün unsurları, ancak savaşın akışı boyunca düşünülmüş, plânlanmış, geliştirilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, topyekûn savaş türünde benzersiz bir örnektir.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa ve öz bu sözlerini iyi anlamak ve iyi değerlendirmek gerek.
Mustafa Kemal Atatürk, hiç kuşkusuz askeri bir dahi idi.
Bir İngiliz yazarının sözleri ile “Mustafa Kemal, kişiliğinin her yönü ile büyük bir insan idi. Tarih, O’nu Türk milletinin en şanlı evlâtlarından biri ve insanlık dünyasının gerçek bir gururu olarak sayacaktır”
Bundan başka; özgürlükleri için çalışan milletlere de bir cesaret, heyecan ve umut kaynağı olmuştur; hâlâ da öyledir.
30 Ağustos ZAFER BAYRAMI bu nedenle Türk ulusunun en büyük bayramıdır.
Düşman çizmeleri altında inleyen Anadolu halkının şahlanışının bayramıdır 30 Ağustos.
Türk milletinin onur ve şerefini kurtardığı gibi Müslümanlığın ve Müslüman devletlerin de yok edilmesinin önlenmesini sağladığı için de kutlanması gereken büyük bayramdır 30 Ağustos Zafer Bayramı.
30 Ağustos Türklüğün yok edilmesini, ana dolunun ücra bir köşesine sıkıştırılmasını önlemenin de bayramıdır.
30 Ağustos Türklerin ümmet olmaktan millet olmaya dönüşmesinin bayramıdır.
30 Ağustos Türk milletinin bağımsız, hür, laik, demokrat, çağdaş, olmasının bayramıdır.
30 Ağustos Türk milletinin, onuru, şerefi, gururu, şanı, şöhreti ve dünyaya özgür olmanın öncülüğünü, cesaret ve heyecanı aşılamanın bayramıdır.
Osmanlı’nın enkazının kaldırılmasına sebep olan 30 Ağustos Zaferi, yeni bir Türk Devletinin kurulmasına ve Osmanlı’nın eserlerini, milli ve manevi değerlerini de koruma altına almasına da sebep olan Zaferin bayramıdır.
Emperyalist güçlerin dış baskısı, içeride bulunan vatan hainlerinin düşmanlarla yaptıkları işbirliği ile Anadolu’da bulunan Türklerin de tarihten silinmesini önlemenin başarısını gösteren Anadolu halkının yaşlısı genci, kadını kızı, çocuk yaşında ki kahraman evlatları ile kahramanca savaşmasının başarısının kutlanmasıdır 30 Ağustos Zafer Bayramı.
Bu bayramın kutlanmasında kimse hasta olmamalı, rapor almamalı, dosta ve düşmana karşı birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu belirten sözler, düşünceler ve hareketlerle, hep birlikte, tüm kurumlarımız ve vatandaşlarımızla, bütünlük içerisinde; Milli bayramımız olan 30 Ağustos Zafer Bayramını bütün yurtta çok büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlamalıyız.

TÜRK MİLLETİNİN 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINI KUTLAR,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NİN İLELEBET (EBED-MÜDDET) YAŞAMASINI DİLERİM.


Zekeriya Tümer
28.08.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

20 Ağustos 2018 Pazartesi

KURBANLIK KOYUN MUYUZ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
KURBANLIK KOYUN MUYUZ?
Hayır, kardeşim, bizler kurbanlık koyun değiliz!
İşte, tatilimizi de yapıyoruz, keyfimize de bakıyoruz.
Dolar yükseliyormuş, bana ne!
Enflasyon artıyormuş bana ne!
Fasulye, mercimek, saman ithal ediyor muşuz bana ne!
İçtiğimiz sigaralardan yerli malı kalmamış, bana ne!
British Amerikan Tobacco tekel 2000 i satın almış, bana ne!
Nuh un Makarnası Ankara da Hollandalıların malı olmuş, bana ne!
Hayat suyu İsrail’in olmuş, bana ne!
Deterjanlar dâhil, yeme içme, her şey yabancıların eline geçmiş, bana ne!
Topraklarımız, gayrimenkullerimiz, madenlerimiz, fabrikalarımız, bankalarımız, kurumlarımızın çoğu yabancılara satılmış, bana ne!
Hukuk bitti diyorlar, bana ne!
Özel Şirketlerin çoğu yabancıların ortaklığına girmiş, bana ne!
Yerli malı kalmamış, yerli üretim bitmiş, yerli kurbanlık koyun, dana kalmamış...,
Bana ne, kardeşim bana ne!
CHP kongre yapamamış, İYİ Parti kendisine gelememiş, Perinsek Tayyibi destekliyormuş, Bahçeli Tayyibin sağ kolu olmuş, İnce ne yapacağını şaşırmış, siyaset tatile girmiş, bana ne!
Domates vitrinler de süs bitkisi olmuş, patates, soğan, almak zorlaşmış, emekliler bin lira, milletvekilleri 20 bin lira bayram harçlığı almış, garip emeklilerin sevinçlerinden uykuları kaçmış, bana ne!
Kurban Bayramı 9 gün tatil.
Oh beee, her şey güllük gülistanlık, böyle bir ülkede neden üzüleceksin? Doların yükselmesi, Amerikan’ın ambargosu, emperyalistlerin baskısı bizi mi yıldıracak.
Yerli malı Yurdun malı her Türk bulursa yerli malını kullanmalı!..
Yerli malı bulamaz ise ve aç kalmak istiyorsa da Amerika’yı ve ülkesinde ki tüm yabancı malları boykot etmeli.
Olabilir mi, olamaz bence!...
Saygıdeğer okuyucularım, aldırmayın siz bu sözlere. Kurbanlık koyun olmayın ve Kurban Bayramınızı elinizdeki tüm imkânlarınızı kullanarak rahat ve huzur içerisinde geçirmenin yollarını bulun.
Eylül ayı zam ayıdır.
Ekim, Kasım, Aralık ayları sıkıntılı aylar olabilir.
Bu 9 günlük Bayram tatilinizi huzur içerisinde geçirin ve moral toplayın.
Gün gelir, belki her şey çok güzel olur.
Umutlar tükenmesin.
Mübarek Kurban Bayramınızı kutlar, ülkemize ve milletimize hayır getirmesini ve inşallah bundan sonra üretim ekonomimizin canlanarak, yerli ve milli ürünlerimizi kullanmamız sayesinde dış güçlerin baskısı altında kalmaktan kurtuluruz.

Zekeriya Tümer
20.08.2016
Ulusalhaber1881@gmail.com

6 Ağustos 2018 Pazartesi

SAYIN BAY KILIÇDAROĞLU, SİZİN AMACINIZ NE?... "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
SAYIN BAY KILIÇDAROĞLU,
SİZİN AMACINIZ NE?...


Sevgili okurlar,
24 Haziran seçimlerinde de nelerin olduğunu hepimiz gördük.
Ben Mayıs ayında yazdığım yazıda Kılıçdaroğlu’na ikazımı yapmıştım.
Seçimlerin kaybedilmesinden sonra CHP Kurultaya gitmek zorunda kalacak diye.


Kılıçdaroğlu, senin amacın ne?

Bugüne kadar devamlı Tayyip karşısında yenildin. Bundan sonra da yenilmeye devam edeceksin.

Bu ülke insanı, senin namuslu, faziletli olduğunu biliyor, ancak bu onlar için o kadar önemli değil. C.H.P’sinin Atatürk çizgisinden uzaklaştığını ve sizin bu politikanızla, tutum ve davranışınızla iktidara gelemeyeceğinizi de çok iyi biliyor.

Parti içerisinde tabanınızdaki görüş ve düşünceleri size etrafınızdaki kişiler gerçekçi olarak yansıtıyorlar mı? Zannetmiyorum.

Gerçekleri bilseniz, derhal Kurultaya gider ve yeni bir yönetimin gelmesinin önünü açarsınız.

Muharrem İnce bir dip dalgası yakalamıştı. Bu dalganın C.H.P.nin içerisinde de devam etmesi gerekli. Muharrem İnce bu çalışmalarını boşa atacak insan değil. Sonuna kadar mücadele edecek.

Sizler kendi düşüncenizle mi hareket ediyorsunuz, yoksa birileri mi sizi yönetiyor veya yönlendiriyor. Şüphelenmeye başladık.

Cumhuriyet Halk Partisi bu zihniyet ve bu yönetimle iktidara gelemez. Belki de sizler iktidar olmak istemiyorsunuz!,,

Atatürk milliyetçiliğinden, Atatürk’ün düşüncelerinden, onun gittiği yoldan uzaklaşan bir CHP nin iktidar olması mümkün değildir.

Şuna çok emin olun ki, eğer Kurultayı yapmaz ve yeni bir yönetimin CHP de göreve gelmesi mümkün olamaz ise, önünüzdeki seçimlerde Belediyelerin çoğunu kaybedersiniz. Birçok CHP li sandıklara gitmez.

Sizler de ülkenin batışında rol oynamış olursunuz.

Amerika bak, nasıl kafa tutuyor. Ekonomimizin boynunu sıkarak boğmaya çalışıyor. Peki burada sizden neden doğru dürüst ses çıkmıyor.

Yahudi düşüncesi Amerika’yı da kıskaç içerisine almış, istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar.

Kılıçdaroğlu, koltuk sevdasından vaz geç ve hemen kurultay kararını al.

Partinin başında olmak o kadar önemli değildir. Önemli olan vatandır, ülkendir. Sen başarılı olamıyorsan, koltuk sevdasından vaz geçeceksin ve ülkeni düşünerek, kararlar alacaksın.

Sizler AKP yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdikçe o büyüdü ve neticede de Anayasa da değişti tek başına her şeye de hâkim oldu ve memleketi idare etmeye başladı.

Sizin tüm çalışmalarınız demek ki halkın gözünde bir hiç olarak görüldü. Gerçekleri görün artık. Dürüst ve namuslu insan olmak bazı şeyleri başarmakta rol oynamıyor.

CHP yeniden Atatürk çizgisine gelmeli ve iktidara yürümelidir.

Bundan başka çıkar yol yok.

06.08.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

21 Temmuz 2018 Cumartesi

C-umhuriyet nerede?, H-alk nerede?, P-arti nerede?.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
C-umhuriyet nerede?
H-alk nerede?
P-arti nerede?


24 Haziran seçimlerinin sonucunda, kimlerin kazançlı, kimlerin çok şeylerini yitirdiklerini zaman içerisinde daha iyi anlayacağız.
Cumhurbaşkanı (Başkan) Recep Tayyip Erdoğan, seçim konuşmalarında kısa ve öz açıklamalarda bulunmuştu.
Ne demişti: "Hedefimiz ülkemizi önümüzdeki dönemde 2 kat daha büyütmektir. Ekonomide dünya sıralamasında ilk 10'a girmek istiyoruz." diyen Erdoğan, "Gelin Türkiye'yi 2023 hedeflerine hep birlikte ulaştıralım. Güçlü meclis güçlü hükümet güçlü Türkiye vaat ediyoruz." ifadelerini kullanmıştı.
13 Temmuz’da da; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi üyeleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesinin ardından yapılacak ilk kabine toplantısı öncesinde Hacı Bayram Camisi'ne gelerek cuma namazını kılarak ilk Meclisin açıldığı binaya girerek orada konuşmasını yaptı ve sonra da muhteşem AK Sarayı’na geçti.
Hacı Bayram ziyareti ve ilk Meclisten işe başlamasının mutlaka çok derin bir manası vardır.
Mustafa Kemal Atatürk’te ilk meclisi açarken aynı yolu izlemişti.
Cumhurbaşkanı burada şu mesajı vermiş olabilir.
“Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ün bırakmış olduğu yoldan yürüyerek ülkeyi 2023 de Güçlü Türkiye yapacağım, inancı ile yola çıkıyorum”, demiş olabilir.
Ya da, şunu demek te istemiş de olabilir:” Mustafa Kemal Atatürk, sen de ilk meclisi Hacı Bayram Veli hazretlerini ziyaret ederek açtın, ben de aynı şekilde yeni döneme başlıyorum. Ben kendi fikir ve düşüncelerimle yep yeni bir Türkiye yaratacağım. Sen kurdun bu Cumhuriyeti ben de kendi yöntemlerimle yaşatacağım” da demek istemiş olabilir.
Önemli olan ülkenin kalkınmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk 10 yılda çok şeyleri başardı. Fabrikalar kuruldu, Osmanlının borçları ödendi, Devrimler yapıldı, çağdaş modern bir Türkiye’nin temelleri atıldı.
Tek yetkili olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde hiçbir engel kalmamıştır. Başarılı olup olmamak onun elindedir. Artık karşısında muhalefet de yok. CHP kendi derdine düştü.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Meclis zaten hikâye bir meclis. Yetkileri elinden alınmış, içi boş durumdadır.
Cumhuriyet Halk Partisi her seçimden sonra karışıyor.
CHP’yi Muharrem İnce sarsmaya başladı. Ne var ki, Muharrem İnce’nin 24 Haziran seçimlerine kadar ki performansı, fıss diye söndü.
Şimdi şımarık çocuklar gibi, ben tek başıma % 31 oy aldım, CHP nin başına benim gelmem gerek, diye ortalığı karıştırmaya başladı.
AK Parti’nin de istediği buydu.
Kılıçdaroğlu, devamlı kaybetmeye alıştı. Bu alışkanlığını bırakmamak istiyor. “Yaa bırakın, ben kaybettikçe Tayyip kazanıyor, ne güzel ülkenin ağır yükü onun omuzlarında, bana ne ben neden bu yükü üstüme alayım, muhalefet ve Parti Başkanlığı bana yeter de artar”, diyerek hayatından memnun olduğunu belli ediyor.
Sayın okurlar, şans ibresi her zaman Recep Tayyip Erdoğan tarafına doğru yönelmiştir. Elbette bu şans bir gün dönebilir. Belli olmaz belki de ülkeyi çok iyi yönetir ve herkese mutlu-huzurlu-müreffeh bir hayat yaşatır. Ya da tersi olabilir. Sabırla beklemek gerek.
FETO Denen baş belası olan örgütle ancak Recep Tayyip Erdoğan baş edebilir. Onların kökünü kazımak o kadar kolay değildir. Cumhurbaşkanı bizlerden daha çok onları tanıdığından, bu lanetli Terör örgütünü mutlaka çökertecek tek kişi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandır.
Ülkeyi tek başına yönetmek o kadar kolay değildir. Sana bağlı, sadık ve kendi çıkarını düşünmeyen, ülkenin menfaatini düşünen kadroların etrafında olması gerekmektedir.
Biz emekli olduktan sonraki ticari hayatımızda ekmek verdiğimiz çok kişiden ihanete uğradık. İnsanoğlu maalesef çok nankör oluyor. Ne zaman ne yapacağı belli değil.
81 milyonluk bir ülkede her çeşit insan var. Senin fikrinde, düşüncende imiş gibi içine sokulurlar, sonra da sana ihanet ederler. Şu an herkese her yerden tuzaklar kurulabilir. Çok dikkat etmek zorundayız.
Bu vatan hepimizindir. Birlik ve beraberlik içerisinde Devletimize sahip çıkmak zorundayız.
Kötü insanlarla işimiz olmamalıdır. Kalleş devletlere karşı da uyanık olmak zorundayız.
CHP Mutlaka Atatürk’ün çizgisine gelerek Atatürk’ün yolundan ve izinden giderek içini temizlemelidir.
Mustafa Kemal Atatürk, Dünya lideridir ve bir dehadır. Onun sözlerini iyi değerlendirmek gerek. Bıraktığı mirasa kim sahip çıkarsa o kazanır.
Meclis’te herkes çok önemli yeminler etti. Bu yeminler de verilen sözler tutulmalıdır.
SON SÖZ: 
Ben, sen olmamalıdır. Benden olmayan ezilsin, benden olan yaşasın denmemelidir. Dinimiz, imanımız, ahlaki değerlerimiz ile oynanmamalı, aydın Türk Gençliği yetiştirilmelidir.
Temel yapılar kapatılarak bir yerlere varılamaz. Kötü yönetiliyor ise, kötü yöneticileri değiştirip, iyi ve kaliteli yöneticileri iş başına getirmek daha yararlı olur. En önemlisi de Devlet dairelerindeki rüşvetin ve israfın önüne geçilmelidir.
Mutlu yarınları görmek hepimizin dileğidir.
***
21.07.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

9 Temmuz 2018 Pazartesi

VERİLEN SÖZLER, YAPILAN YEMİNLER UNUTULMAMALI VE YERİNE GETİRİLMELİDİR. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
VERİLEN SÖZLER İLE YAPILAN YEMİNLER UNUTULMAMALI VE
MUTLAKA YERİNE GETİRİLMELİDİR...

Sevgili okurlar, 24 Haziran’da Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptık.
Öyle veya böyle oylar sayıldı, birileri kazandı, birileri kaybetti.
Milletvekili seçilenler T.B.M.M.sinde yeminlerini yaptılar ve görevlerine başladılar.
Şimdi sıra Cumhurbaşkanında.
Cumhurbaşkanımız Anayasadan aldığı yetki ile hemen hemen tüm yetkileri üzerinde toplamış ve en üst görevde bulunan tek adam olarak, ülkeyi yönetmeye talip olmuştur.
Bundan sonra alacağı kararlar, yapacağı hizmetler, onu bağlamaktadır. Kimleri hangi göreve getirecek, kimleri görevlerinden alacak, onun bileceği şeydir.
Bütün Türkiye’nin ve Türkiye üzerinde yaşayan kişilerin vebali, günahı onun üzerindedir.
Çok ama gerçekten çok zor bir görevi üstlenmiş, her şeyi üzerine alarak mesuliyet ve ağır bir yükü omuzlarının üzerine almıştır.
Allah yardımcısı olsun deriz.
Bu ağır yükün altından başarı ile çıkmasını temenni ederiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yani 9 Temmuz 2018 itibari ile T.B.M.M. nde yemin edecek ve halka sözünü verecektir.
İŞTE CUMHURBAŞKANI’NIN EDECEĞİ YEMİN:
MADDE 103- Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde and içer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Bu and içme olarak geçse de, bir nevi yemindir ve Büyük Türk Milleti huzurunda namus ve şerefi üzerine söz vermektir.
Çok önemli hususlar içermektedir. Burada verilen tüm sözlerin tutulması gerekmektedir ki, bizler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yemine sadık kalacağını ve aynen yerine getireceğine inanmalı ve o’na güvenmeliyiz.
(Bakın İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, ııı,45,46) ne diyor: Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, zamanla yapacağına ya da yapmayacağına yemin eden kimse, ettiği yeminini mutlaka yerine getirmelidir. (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, 45, 46).
Ayrıca; Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, verilmiş sözlerin yerine getirilmesi için şöyle buyrulmaktadır: “Yeminlerinizi koruyunuz.” (Maide, 5/89), “Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl, 16/91) .
“Yalan yere yemin etmek dinimizdeki en büyük günahlardan biridir“ (Al-i İmran 3/77; Nahl 16/91, 94, 95; Buhari, Eyman 16; Müslim, İman 220).
SON SÖZÜMÜZ:
Şunu çok iyi bilmemiz gerek. Bu dünya kimseye baki değildir, bugün varız, yarın ne olacağımız belli değildir. Bu dünyanın bir de öbür tarafı var. Ahrette hesap verme var. Onun için, herkesin iyiliği veya kötülüğü kendisine ait olacaktır. Bunu da unutmamamız gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve çalışma arkadaşlarına başarılar diler, verdikleri sözlerde durarak, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmalarını dileriz.
Bizler de Devletimize, milletimize, yöneticilerimize gerekli desteği vermek, yardımcı olmak zorundayız.
Bu ülke bizim, başka gidecek yerimiz yok. Bu nedenle, bölünmemeli, parçalanmamalı, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın koşullarını bulmalıyız.
Bunu da unutmayalım.

Zekeriya Tümer
09.07.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

3 Temmuz 2018 Salı

İÇİMİZ SIZLIYOR İÇİMİZ "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER "Siz şeytan mısınız, nasıl bir menfur melanetsiniz?. Allah sizlerin ve sizlere yardım eden, sizleri koruyan ve kollayanların belasını versin."


TÜMER DİYOR Kİ:
İÇİMİZ SIZLIYOR İÇİMİZ!..

Dedelerin, babaların, ninelerin, annelerin, kardeşlerin, komşuların, insan olan insanların içi sızlıyor, yürekleri yanıyor, burkuluyor, kalplerinde ki acı dinmiyor.
Siz insan mısınız?
İnsan olamazsınız!
Hayvansınız desek hayvanlara hakaret etmiş oluruz.
Siz şeytan mısınız, nasıl bir menfur melanetsiniz?.
Allah sizlerin ve sizlere yardım eden, sizleri koruyan ve kollayanların belasını versin.
İki yavru daha ısdırap, acı içerisinde öldürüldü.
Bu ne ilk ne de son.

Daha önce de birçok masum, melek yüzlü, gül kokulu yavrular adice, vahşice, alçakça ve kalleşçe öldürüldüler.
Bizleri 16 yıldır hangi siyasi iktidar yönetiyor.
Dine-imana, ahlâk ve adalete önem verdiğini söyleyen bir siyasi parti!...
Dinimizde böyle vahşetin cezası nedir?
Kesinlikle kısas ve mutlak surette ölüm.
Müslüman olan biri veya en alt tabakadan insan böyle adice, aşağılık, namussuzca, şerefsizce ve hunharca bir yola başvurabilir mi?
Sen Din adamı kisvesinde, Televizyonlara çıkıp, sosyal medyada ahkâmlar keser, 7-9 yaşında kız çocuklarının evlenmelerinden, kadınların cinselliğinden başka şey konuşmaz isen, işte böyle alçaklar, melek yavruların hayatlarına son verirler, yakınlarını ve insan olan insanların yüreklerini sızlatırlar.
Leyla’lar, Eylül’ler ve bugüne kadar öldürülen çocuklar.
Sadece bunlar mı, vahşice saldırıya uğrayan ve sonra da hunharca öldürülen genç kızlarımız, kadınlarımız.
Leyla’nın, Eylül’ün annesinin, babasının ve yakınlarının içlerindeki acı diner mi? Ölünceye kadar acı içerisinde yaşayacaklar.
Onların resimlerine, giysilerine baktıkça, onları kokladıkça yürekleri sızlayacak, gözlerinden yaşlar akacak. Dinmez bu acı. Dindiremezsiniz.
Bu şerefsizleri asmak bile yetmez, dilim dilim kesmek gerek. İran gibi sokaklarda boynuna ip bağlayıp sokaklarda gezdirmek, gerek.
Bebeklerimiz, çocuklarımız, evlatlarımız, onlardan kıymetli ne olabilir.
Onları korumak, kollamak, onları iyi yetiştirmek, hayata hazırlamak bizlerin, hükümetin, devletin görevi olmalıdır.
Eyy anneler, babalar ve çocuklar ile gezmeye çıkan büyükler.
Bırakmayın çocuklarınızın ellerini. Onları devamlı gözlemleyin. Takip edin.
Çocuğundan biri kaybolunca feryat edip ağlamak çare olmaz.
Dikkat edin anneler, babalar dikkat, dikkat, dikkat.

03.07.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com
ŞU HABERE BAKIN 
VE YORUMUNU SİZ YAPIN!...
Küçüğün rızasıyla olmuş!...

AKP'li 6 vekilin Meclis'e taşıdığı "Tecavüzcülere af" yasası ile ilgili Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'dan peş peşe skandal açıklamalar geldi. Bozdağ "Bunlar tecavüzcü değil. Bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş olan kişiler değil. Tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler." dedi.
İşte çok tartışılan önergeye imza atan vekiller
AKP milletvekilleri Mehmet Muş (İstanbul), Ramazan Can (Kırıkkale), Hacı Bayram Türkoğlu (Hatay), Halis Dalkılıç (İstanbul), Mücahit Durmuşoğlu (Osmaniye) ve İlyas Şeker (Kocaeli), dün akşam TBMM Genel Kurulunda çok tartışılan bir önerge verdi.
“Cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir neden olmaksızın 16/11/2016 tarihine kadar işlenen cinsel istismar suçunda, mağdurla failin evlenmesi durumunda, Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesindeki koşullara bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hüküm verilmiş ise cezanın infazının ertelenmesine karar verilir. Zamanaşımı süresi içinde evliliğin, failin kusuruyla sona ermesi halinde fail hakkındaki hüküm açıklanır veya cezanın infazına devam olunur. Bu fıkra uyarınca fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına veya cezanın infazının ertelenmesine karar verilmesi durumunda, suça azmettiren veya işlenişine yardım edenler hakkında kamu davasının düşmesine veya infazın ortadan kaldırılmasına karar verilir.” şeklindeki önerge CHP ve MHP milletvekillerinin ‘tecavüz ettiği çocukla evlenene af getiriyor' eleştirileriyle büyük tepki gördü.
ÖZGÜR ÖZEL: KORKUNÇ BİR DURUM
Genel Kurul'da söz alan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, önergenin korkunç bir durum olduğunu belirterek, “Biz, yoklama istemek suretiyle bu meselenin hiç olmazsa oylamasının önümüzdeki günlere kalmasını sağlamak ve Meclisin kapanmasını temin etme noktasındayız. AKP’li kadın milletvekillerinin vicdanlarına sesleniyoruz” dedi.
ERKAN AKÇAY: GECE YARISI SÜRPRİZİ
MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay da vicdanların sızlamayacağı bir düzenlemenin uzlaşı içinde yapılması gerektiğini belirterek, “Hükûmetin, iktidar grubunun bu, bir nevi gece yarısı sürpriz önergeyle gelmemesini beklerdik. Keşke bu, dün veya daha önce gelmiş olsaydı, biraz daha bunu değerlendirme fırsatımız olacaktı. Fakat bu, son dakika sürpriz önergesi olmuştur. Kabul etmeyeceğimizi ve bu tasarının tümüne de ret oyu vereceğimizi ifade etmek istiyorum” diye konuştu.
MHP’li TAŞLIÇAY: BİNLERCE SAPIĞIN ARASINA 4 BİN HASTALIKLI ZİHNİYET DAHA GÖNDERİYORUZ
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Başdanışmanı ve Kadın Kolları Genel Koordinatörü Nevin Taşlıçay,”Gün geçmiyor ki tacizciye-tecavüzcüye bir kolaylık sağlanmasın bu ülkede. Gün geçmiyor ki, kaç yaşında çocukla evlenilebileceği beyanında bulunan zihniyet televizyonlarda boy göstermesin. Bir tarafta kadına şiddet diğer tarafta çocuk istismarı. Şimdi ise başka bir trajedi. Sanki binlerce taciz, tecavüz vakası engellenebilmiş gibi dışarıdaki binlerce sapığın arasına hapiste olan 4 bin hastalıklı zihniyeti daha gönderiyoruz” ifadelerinde bulundu.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise yaptığı konuşmada, önergeyi savunarak şunları söyledi: “Şu anda cezaevlerinde pek çok kişi var, bu yönde tutuklanmış ve hüküm giymiş kişi. Düğün yapılmış, dernek yapılmış, gelmişler, hediyeleri takmışlar, resmen evlenmişler; medeni kanun anlamında değil, yani halk arasında kabul şeklinde söyleyelim…
"KÜÇÜĞÜN RIZASI VAR"
Bu 2005’te yürürlüğe giren ceza kanunu uygulamasındaki bu geçiş döneminde yaşanan sıkıntılar nedeniyle şu anda 16 yıl hapis cezasıyla karşı karşıya olan insanlar var. Bunlar tecavüzcü değil. Bunlar cinsel istismar suçunu zorla işlemiş olan kişiler değil. Tamamen ailelerin ve küçüğün de rızasıyla yapılmış işler. Ancak bizim kanunumuzun yeni düzenlemesinde rızayı kaldırdık. Yani burda yargılama yapılırken mahkemeler rızanın varlığına bakmıyor. Sadece yaşı küçükse ve tarafların geleneklerine göre böyle bir evlilik yapıp yapmadığına da bakmıyor doğrudan 16 yıl ceza veriyor. Böyle bir uygulama var. İşte bu uygulamadan kaynaklanan ortaya çıkmış yaş küçüklüğünde evlendirilmiş mağdur edilmiş kadınlarımız var. Hem bunların doğurduğu çocuk ve ya çocuklar var. Onlar da ayrı bir mağdur. Öte yandan erkek de aileler bunu zorladığı için o da hapiste 16 yıl. Annelerin babaların yaptığı yanlışlığın büyük cezasını hem kadın çekiyor hem erkek çekiyor. Ve bu darama bizim Türkiye’de sessiz kalmamız doğru değil

30 Haziran 2018 Cumartesi

YÖNETİYORMUYUZ, YÖNETİLİYORMUYUZ?.. "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı - Yazar, ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:

YÖNETİYORMUYUZ,
YÖNETİLİYORMUYUZ?..

Sevgili okurlar, biz Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayanlar olarak dışa bağımlı mı yaşıyoruz, yoksa içe bağımlı mı olarak yaşıyoruz?

Bizleri yöneten kadrolar, birilerinden icazet alarak yönetiliyorlar mı, yoksa tamamen kendi iradesi ile kararlar vererek bizleri yönetiyor mu?

Devlet kurmak ve devleti yönetmek o kadar kolay olmasa gerek.

Kararlar alınır, yasalar çıkarılır, devleti yönetecek kadrolar oluşturulur, milletin hizmetini yapacak kişiler görevlere atanır.

Bu kadar büyük bir teşkilatı yönetmek, yönlendirmek, herhalde kolay olmasa gerek.

Senin göreve getirdiğin bir kişi hata yaparsa, onun bedelini bile ödemek sana düşer. Nedeni, yetkili sensin, sen onu göreve getirdin.

16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişikliği referandumunda evet denildi ve Anayasa değiştirildi.

Ülkenin başı olan Cumhurbaşkanına geniş yetkiler verildi ve tek adamın yönetmesinin yolu açıldı.

24 Haziran 2018 de de Cumhurbaşkanlığını seçimini Recep Tayyip Erdoğan % 50 barajını aşarak kazandı.

Gerçekten işi çok zor şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Ülkenin geldiği durum belli.

Dışarıdan gelen baskılar, içeride de ne söylediğini bilmeden sözler söyleyen ve halkı gerim gerim geren yöneticiler.

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan Soylularla mı uğraşsın, Soysuzlar la mı? Herkes artık her şeyin sorumlusu olarak o’nu suçlayacak.

Bu da bana göre haksızlık. Ancak, bu kadar yetkiyi kendisinde toplamak da iyi olmadı. Yetkilerin dağıtılması gerek. Denetim mekanizması iyi çalışırsa yöneten yöneticiler bilerek kolay kolay yanlış yapamaz. Adalet tepesine biner.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a şimdi akıl vermek isteyenler, ona yağ çekip göreve gelmek isteyenler, devletin kaynaklarından yararlanmak isteyen uyanıklar, etrafında fıldır fıldır döneceklerdir.

Gerçekten çok zor işi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Şu an kimse onun yerinde olmak istemez herhalde.

Zaten Muharrem İnce’de gerçekten istemedi ki, hemen sesini kesti ve ortadan kayboldu.

Allah yardımcısı olsun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın.

Sorunlar çok.

Önümüzdeki günlerde gerçekten çok büyük sıkıntılar yaşanacak.

Yetki sahipleri iyi idare edebilmek için en ufacık bir eleştiri ve kafa tutmada, karşısındakine derhal ceza verecektir.

Ceza uygulamaları her geçen gün artacaktır. Hapishaneler dolup taşacaktır.

Bunu bilen M.H.P. lideri Devlet Bahçeli onun için af çıkarma peşinde olmasın.

Bahçeli Hükümet içerisinde yer almayacağını söylüyor. Akıllı adam.

Bunca sıkıntı varken neden görev alsın ki! Sorumluluklara ortak olmak istemiyor. Kendince de haklı olabilir. Kafasına yatan kararlara evet der, yatmayanlara da hayır der. Olur biter. Sıkıntıyı Recep Tayyip Erdoğan göğüslesin.

Cumhuriyetin, Demokrasinin ayarları ile oynandı. Buna herkes de göz yumdu.

Şimdi ağlamanın ve sızlamanın hiç yeri değil.

Hatalar düzeltilebilir. Tek kişinin vereceği kararlar isabetli olduğu takdirde, onu uygulayacak yöneticilerde namuslu ve devletini, memleketini, milletini düşünen insanlar olduğu takdirde, dış baskılara milletçe karşı durduğumuz ve Devlete destek olduğumuz zaman, bu ülke kendini çabuk toparlar ve kalkınmış bir ülke haline gelebilir.

Bunun tersi olursa da çok ağır bedeller ödeyebiliriz.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan gitmeye çalışılsın, onunla uğraşılmasın.

Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği ve bize ışık tuttuğu sözlere dikkat edin. Onun gibi iradeli ve kararlı olmamız, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmamız gerek.

Ne dinimiz ne de Atatürk suiistimal edilmemelidir.

Cumhuriyetçi ve Demokrat görüşlerden ayrılmamak gerek.

Hadi hayırlısı!...


30.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

28 Haziran 2018 Perşembe

ZÜĞÜRT TESELLİSİ -"TÜMER DİYOR Kİ!." - Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ZÜĞÜRT TESELLİSİ...
Bırakın hikâyeyi, bal gibi mağlup oldunuz ve de teslim oldunuz.
Cesur yürekli Türk Kadını, ne demişti: “Otururum Y.S.K.nın önüne kalkmam, beni jiletle kazımak zorunda kalırlar.”
İnce ne demişti: “50 bin Avukat cübbelerinizi hazır tutun, 24 Haziran’da sizi Y.S.K.nun önüne çağırabilirim.”
Ne oldu, tıssss. Ses yok.
Siz karşınızdaki Recep Tayyip Erdoğan’ı hafife aldınız herhalde. Kesti sesinizi, çıkaramaz hale geldiniz.
5-6 ay sonra bakın daha neler olacak. Gücü tamamen elinde toplayan Recep Tayyip Erdoğan, tek adamlığının hakkını öyle bir verecek ki, herkesin dudakları uçuklayacak.
9. kez mağlubiyet yaşayan Kılıçdaroğlu, halen koltuğunu bırakmak istemiyor.
Ben daha önce de yazdım. İnce kaybederse senin yüzünden kaybeder.
24 Haziran seçimlerine hazırlanırken, hangi illerde açık hava toplantıları düzenledin. Bütün yükü Muharrem İnce’ye bıraktın.
O tek başına fırtınalar estirdi.
Dip dalgayı yarattı.
Yarattı da dip dalga, dalga kıranı aşamadı.
İYİ Parti meclise girdi. İyi de oldu.
HDP’de kendi gücü ve biraz da C.H.P. tabanından aldığı oyla girdi.
Meclis olsa ne olacak olmasa ne olacak.
Anayasa değişti ve tüm yetkiler Cumhurbaşkanında.
M.H.P. de yanında olduktan sonra, eski tas eski hamam devam eder.
Şimdi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükümeti kursun, bürokrat kadroyu atasın. İstediği gibi düzeni kursun, ondan sonra göreceksiniz ne tedbirler alacak. Ülkeyi ya tam manasıyla kalkındıracak, ya da yerin dibine sokacak. Vebali günahı, bundan sonra ona ait.
Feto ve PKK ile mücadelesinde başarılı olur, ekonomiyi canlandırır, üretimi arttırır, emeklilerin rahat yaşayabilmeleri için gereken tedbiri alır, işsizliğe çare bulur, sanayiyi geliştirir, dışa bağımlılıktan kurtarırsa ülkeyi, bir daha kimse indiremez Recep Tayyip Erdoğan’ı.
En önemlisi de etrafına Atatürkçü bürokratları alır, belli yerlere onları getirirse, devletin gücü daha da artar. Rüşvet yemeyen, hırsızlık yapmayan, devleti suiistimal etmeyen, sağlam kişiler göreve geldiğinde, çok çabuk her şey düzelir.
Başarılı olmak veya olmamak artık kendi elinde. Vebali ve günahı ile tek lider oldu.
Siz muhalefet başarılı mı olacaksınız zannediyorsunuz. Olamazsınız.
Atatürk’ün çizgisinden uzaklaşan C.H.P. mücadeleye devam diyor. Bundan sonra Cumhurbaşkanı adayımız Muharrem İnce diyor.
Allah Allah, sanki yeniden seçim olacak.
Herhalde bunlar Recep Tayyip Erdoğan ölürse Cumhurbaşkanı adayımız hazır diye avunuyorlar.
Bırak koltuğu Muharrem İnce’ye. İstanbul’a Belediye Başkanı adayı yapsan belki daha iyi olur.
2023 e kadar Cumhurbaşkanınız koltukta. Gümbür gümbür idare edecek.
Boş yere Başarsızlık beklemeyin R.T.E. den. O başarısız oldukça oyları artıyor.
Halk mı seviyor da oy veriyor, ya da o kendisi mi ayarlıyor da oyları alıyor, hiç önemli değil. Seçim bitiyor, YSK'lı açıklama yapmadan kendisi şu kadar oy aldım deyip, kazandığını açıklıyor. Sonra da YSK'lı aynı oranı açıklıyor iş bitiyor. Sizler de kuzu kuzu kabul etmek zorunda kalıyorsunuz. İşinize gelirse.
Cesaretiniz varsa itiraz edin. Hiç önemli değil. İtirazlarınızda zaten kabul görmüyor.
C.H.P. içerisinde çok acele yenilenme yapmaz, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olamaz ise, sizler hayal peşinde koşarsınız.
Cesaretiniz, kararlılığınız Mustafa Kemal Atatürk’e benzemeli. O Apoletlerini sökerek, halkın içerisine girdi, güven kazandı, halkı ve muhaliflerini bile etrafında topladı, düşmanı yurttan kovdu, hanedanlığa son verdi, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurdu.
Gereken devrimlerini yaptı, ülkeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarttı, dünya liderlerini ayağına getirdi, elini öptürdü, diz çöktürdü.
Sizlerde bu yetenek ve cesaret, kararlılık var mı?
Koltuk sevdası içerisindesiniz. 9 Kere mağlubiyet yaşa, halen koltuğu bırakma, sonra da başkalarını diktatörsün sen diye suçla.
İyi adam olmak, dürüst insan olmak işe yaramıyor. Halkın güveni çok önemli. Bu halk bir kere sevmedi mi, benimsemedi mi, bir daha zor sever, benimser.
Recep Tayyip Erdoğan kendini belli kesimlere sevdirdi, benimsetti. Onun için ölüme gidecek etrafında birçok insan var, senin var mı Kılıçdaroğlu.
Muharrem İnce de meydanlarda yaptığı toplantılar da sevgi ve sempati kazanmıştı. Ancak, şu an inanın bunu o da yitirdi. Herkes “o da fos çıktı, “ demeye başladı.
Apoletleri sökemedi. Kapatılan askeri okullar açılamadı, bölünen üniversiteler birleştirilemedi, arabanın beyni yapılamadı, saray yetenekli gençlere tahsis edilemedi, yazlık saray engelli ailelerin dinlenebilecekleri yer olamadı verilen sözler, vaatlerin yerine getirilmesi mümkün olamadı. Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir yiğidi, bir yiğit bir ülkeyi kurtaramadı.
Belki 5-10 sene sonra gerçekleştirir Muharrem İnce seçimlerde verdiği sözleri!
Meral Akşener’de eski değerini yitirmeye başladı.
Akşener’de bol keseden çok vaatlerde bulundu.
İşin kötüsü İnce Milletvekili bile değil. Hiç olmazsa orada kürsüye çıkıp eleştirilerini yapabiliyordu. Şimdi ondan da mahrum kaldı.
Akşener de Milletvekili olamadı. Ama o İYİ Partinin Başkanı. İnce’ye göre daha avantajlı. İYİ Parti Başkanı olarak eleştirilerini yapabilir. Bakalım ne zaman sesleri tekrar yükselecek, şu an ondan da ses seda yok.
En tutarlı Karamollaoğlu ama, o da Meclise giremedi.
SON SÖZÜMÜZ:
Cumhuriyet Halk Partisi çok acele olağanüstü kongreye gidip, durumunu değerlendirmeli, içini temizlemeli, gerçek Atatürkçü çizgiye gelmeli, Atatürk’ün siyasi, ekonomik, dünya görüşlerinden ilham alarak halkın karşısına çıkmalıdır.
CHP'si ne ortanın solu, ne de ortanın sağı olamaz. Olabileceği Atatürkçü ve Atatürk Milliyetçiliğidir.
Bunları yapamayan C.H.P. hayal peşinde koşmasın milleti de uyutmasın. Mağlup olmaktan da vaz geçsin artık.

28.06.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com