27 Ekim 2018 Cumartesi

GENÇLER!.. CUMHURİYETİ BİZ KURDUK, ONU SİZLER YAŞATACAKSINIZ. "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: Zekeriya TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:

GENÇLER!.. 
CUMHURİYETİ BİZ KURDUK,
ONU SİZLER YAŞATACAKSINIZ.
29 EKİM 2018 Cumhuriyetin kuruluşunun 95. Yılı.
29 Ekim 1923 de Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bütün milletvekilleri Hacı Bayrama giderek dua ettiler, Sonra da Meclise gelinerek Türkiye Cumhuriyeti devletinin idare şeklinin Cumhuriyet olduğu ilan edildi ve ilk Cumhurbaşkanı da Mustafa Kemal Atatürk seçildi.
Bizler Cumhuriyet çocukları olarak yetiştik. Cumhuriyetin kazanımları ile büyüdük. Şimdi görüyoruz ki, Cumhuriyete kasteden, onu kaldırmak isteyen vatan hainlerinin mücadele içerisinde olduklarını görüyoruz.
Cumhuriyetin ne olduğunu, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere söylediği sözler ile anlatmak istiyorum.
Başka söze gerek yok.
“Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilatımız doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümet teşkilatıdır ki onun adı CUMHURİYETTİR. Artık hükümet ile millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet, millet ve millet, hükümettir.”
Sevgili okurlar, bu kadar güzel bir idare neden ortadan kaldırılmak istenir, akıl ve mantık dışı değil midir?
“GENÇLER! CUMHURİYETİ BİZ KURDUK, ONU SİZ YAŞATACAKSINIZ.”
Gençler, sizler de artık aklınızı başınıza alın. Elinizdeki cep telefonları ile meşgul olmayı bir kenara bırakın ve Atatürk’ün sizlere emanet ettiği Cumhuriyet’e sahip çıkmak için mücadele edin.
“Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.”
Gerçekten de Türk milletinin karakterine ve örf ile adetlerine en uygun idare olarak Cumhuriyet idaresinin seçilmesi çok isabetli olmuştur. Bizim karakterimizde bağımsızlık, hür irade vardır. Baskıya gelemez Türk milleti.
“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir.”
İslamiyetin temelinde de Demokrasi vardır. Bu nedenle Cumhuriyet rejimi en uygun rejimdir.
“Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.”

Yüksek ahlaki değerlere sahip olanlar Cumhuriyet ile yönetilmek isterler. Burada şunu belirtmek istemiştir Atatürk. Cumhuriyet idaresindeki devlet görevlilerinin ve devleti idare edenlerin Yüksek ahlaklı olmaları ve faziletli kişilerden seçilmeleri gerektiğini vurgulamıştır.
“Cumhuriyetimize vereceğimiz en büyük armağan, gençlerin eğitilmesi olacaktır.”
Evet, Cumhuriyete verilecek en büyük armağan gençlerin eğitilmesidir. Demek ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözünü, onun bıraktığı yerden itibaren, bugüne kadar ki dönemde Gençlerimiz iyi eğitilmemişler ki, şu an içerisinde yaşadığımız Cumhuriyet Düşmanları ile Cumhuriyetimiz tehlike içerisindedir.
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşayacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk, kendisinin bir fani olduğunu çok iyi bilmektedir. Dini bütün ve Allah’a inanan bir insan olarak, elbette bir gün gelecek benim de ömrüm bitecek ve Naciz vücudunun toprakla birleşeceğini bilmektedir. Bu nedenle, ben ölsem, toprak olsam da sizlere öyle bir eser bırakıyorum ki, sizler başkalarının kölesi olmayın, esaret altında yaşamayın, Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar yaşatın diye tembihlemiştir.
Bizler Ata’mızın bu sözlerini dikkate almalıyız ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatmanın mücadelesini yapmalıyız.
Cumhuriyete düşman olanlar, ancak eğitimle, bilgi ile yok edilebilir.
Ne mutlu bizlere ki, Laik, Demokrat Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde yaşıyoruz.
Ne mutlu bizlere ki;
TÜRK’ÜZ, DOĞRUYUZ, ÇALIŞKANIZ, YURDUMUZU, MİLLETİMİZİ, ÖZÜMÜZDEN ÇOK SEVİYORUZ.
27.10.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

22 Ekim 2018 Pazartesi

TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRKÜM, DOĞRUYUM, ÇALIŞKANIM

Sevgili okurlar, biz talebelik hayatımızın ilkokul çağlarında Andımızı okuyarak büyüdük.
8 Ekim 2013’te aniden kaldırıldı. Sebebi ne olursa olsun yanlış bir uygulama idi.
Şimdi bunu Danıştay 8. Dairesi verdiği kararla işlemin hukuka aykırı olduğuna karar vererek düzeltti.
 Elbette Türkiye üzerinde yaşayan ve kendisini Türk olarak görmekten gurur duyanlar memnuniyetlerini dile getirdiler. Türk olarak gurur duymayanlar ise tepkilerini dile getirmekteler.
Olabilir.
Öğrenci andının okutulmasına karşı çıkanların kafalarının içerisinde geçen düşünceyi anlamak istemiyoruz.
Milli olmak, milli kelimelerin söylenmesi ile pekişir. Bu nedenle andımız okullarda okutulmalıdır.
Faydası olur, zararı olmaz.
29 Ağustos 1972 tarih ve 14291 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan ilkokullar yönetmeliğinin 78 Maddesinde “ Öğrenci Andı” na aşağıdaki son bölüm eklenmiştir
“ Türküm, doğruyum, çalışkanım; yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir Ülküm yükselmek, ileri gitmektir Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”
En büyük Türk, Atatürk’ün sözlerine şöyle bir göz atalım:
Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
Ben her şeyden önce bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum. Böyle öleceğim. Türk birliğinin, bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk birliğine inanıyorum, onu görüyorum. Yarının tarihi, yeni fasıllarını Türk birliğiyle açacaktır. Dünya sükûnunu bu fasıllar içinde bulacaktır. Türk’ün varlığı bu köhne âleme yeni ufuklar açacak, güneş ne demek, ufuk ne demek, o zaman görülecek.
***
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne yedi bin senelik, en aşağı bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
***
Bir gün, ressamlar Türk’ün simasını kaybederlerse, yıldırımı alsınlar, yapıversinler.
***
Milli benliğini bulamayan milletler başka milletlerin avı olacaklardır.
***
Hayattaki yegâne üstünlüğüm, Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli’yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.
***
Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.
***
Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir.
***
Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk’tü bugün de Türk’tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır.
***
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbaline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.
***
Türk aydınlarının kendi kendisini bilmemesinden ve başka milletlerde şu veya bu sebeple üstünlük olduğunu sanarak, kendini onlardan aşağı görmesinden doğmaktadır. Bu yanlış görüşe son vermek için Türklüğümüzü bütün asaleti ve tarihi ile tanımak ve tanıtmak şarttır.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur Türkiye ne Amerikanlaşacak, ne de Batılılaşacaktır; o sadece özleşecektir.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.
***
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
***
Taş kırılır, tunç erir; ama Türklük ebedidir.
***
Türk âleminin en büyük düşmanı komünizmdir. Her görüldüğü yerde ezilmelidir.
***
Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir.
Türk milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
***
Millet sevgisi kadar büyük sevgi yoktur. Kurtuluş Savaşı’nda benim de milletime ettiğim birtakım hizmetler olmuştur zannederim. Fakat, bunlardan, hiçbirini kendime mal etmedim. Yapılanın hepsi milletin eseridir dedim. Aranacak olursa doğrusu da budur. Mazide sayısız medeniyet kurmuş bir ırkın ve milletin çocukları olduğumuzu ispat etmek için, yapmamız lazım gelen şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz. Bugüne ve yarına bırakılmış daha birçok büyük işlerimiz vardır. İlmi araştırmalar da bunlar arasındadır. Benim arkadaşlarıma tavsiyem şudur: Şahsınız için değil fakat mensup olduğumuz millet için elbirliği ile çalışalım. Çalışmaların en büyüğü budur.
***
Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.
***
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni özelliği ve büyük medeni kabiliyeti bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
***
Yeni Türk yazısı, Türk’ün yaradılıştan gelen zeka ve kabiliyetini geliştirebileceğinden yeni yazımızı tarlalarında çalışan çiftçilerimize, sürüleri başında dağlarda dolasan çobanlarımıza kadar en az bir zamanda yaymaya çalışmak hepimizin vicdan ve milli haysiyet borcudur.
Türk, Türk olduğu için asildir. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.
Milletleri yükselten bu hususa bir amil daha ilave edelim; Milletlerin kalbinde intikam hissi olmalı. Bu alelade bir intikam değil, hayatına, istikbaline, refahına düşman olanların zararlarını dermeyi hedef tutan bir intikamdır.
***
Bütün dünya bilmeli ki; karşımızda böyle bir düşman oldukça onu affetmek elimizden gelmez ve gelmeyecektir. Düşmana merhamet, aciz ve zaaftır; bu insaniyet göstermek değil, insanlık hassasının yok olduğunu ilan eylemektir.
***
Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.
***
Şu anda, büyük Türk Milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın, en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.
***
Türk, Türk olduğu için asildir. Çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.
***
Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır.
***
Türk Milleti yüzyıllardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklâli yaşamak için şart saymış bir kavmin kahraman evlatlarından ibarettir. Bu millet istiklalsiz yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
***
Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir. Çünkü Türk milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.
***
Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.
***
Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağımdır.
***
Ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı… ‘Türk’üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!’ diyelim.
Türk milletindenim diyen insan her şeyden evvel Türkçe konuşmalıdır.
Türk çetin işler başarmak için yaratılmıştır!
***
Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
***
Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz.
***
Türk milleti kurtuluş savaşından beri, hatta bu savaşa atılırken bile mahkûm milletlerin hürriyet ve bağımsızlık davalarıyla ilgilenmeyi, o davalara yardım etmeyi benimsemiştir. Böyle olunca kendi soydaşlarının hürriyet ve bağımsızlıklarına kayıtsız davranması elbette uygun görülemez. Fakat milliyet davası şuursuz ve ölçüsüz bir dava şeklinde mütalâa ve müdafaa edilmemelidir. Milliyet davası siyasî bir mücadele konusu olmadan önce şuurlu bir ülkü meselesidir. Şuurlu ülkü demek, müspet ilme, ilmî usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. O halde propagandalarda müspet usullere müracaat etmek şarttır. Hareketlerin imkân sınırları ve sıraları mutlaka hesaba katılmalıdır. Türkiye dışında kalmış olan Türkler, ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.
***
(Türk) Tarih tezi olgunlaştı. Onun üzerinde yürümek, durmadan çalışmak lâzımdır. Bazı imansızlar olabilir. Bunlar yol kesenlere benzeyebilir, aldırmayınız.
***
Vatanımıza ve bağımsızlığımıza göz dikenlere yalnız askerî yönden üstün gelmek yeterli değildir. Memleketimiz hakkında saldırgan emeller besleyecek olanların her türlü ümitlerini kıracak şekilde siyasî, idarî ve ekonomik yönden kuvvetli olmak gerekir…
Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız mücadeleyi tamamlamak ve Yüce Allah’ın milletimize yaradılıştan verdiği beceri ve yetenekleri en üst düzeyde geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarını kullanarak en iyi biçimde faydalanmak suretiyle güçsüzlük nedenlerimizi ortadan kaldırmak için bundan böyle hiçbir fırsat ve zamanı boş harcamayarak çalışmaya mecburuz…
***
Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gerekli olan şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk ancak gelecek nesillerin onuru, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir…
***
Her Türk ferdinin son nefesi, Türk milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir.
Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur.

ZEKERİYA TÜMER
22.10.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

8 Ekim 2018 Pazartesi

ÇÜRÜKLER TÜREDİ ÜLKEM GERİLEDİ ÇÜRÜKLER TEMİZLENSİN ÜLKEM RAHATLASIN "TÜMER DİYOR Kİ" Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
ÇÜRÜKLER TÜREDİ
ÜLKEM GERİLEDİ
ÇÜRÜKLER TEMİZLENSİN
ÜLKEM RAHATLASIN

Sevgili okurlar;
Ülkem nereye doğru sürükleniyor? 
Bu soruya bir çok kişinin ne cevap verdiğini tahmin ediyorum.

Bir ülke de bu kadar çürük nasıl türemiş, insanın aklı almıyor değil mi?
Mustafa Kemal Atatürk’ün çürüyen Osmanlı’dan sap sağlam bir ülkeyi kurduğu, ( Türkiye Cumhuriyeti Devleti,) canım ülkem nasıl çürüklerle dolmuş, aklın mantığın alacağı bir şey değil!

Yalancılık, dolandırıcılık, sahtekarlık, hırsızlık, soygunculuk, soysuzluk, arsızlık, yolsuzluk, ne kadar kötü şey varsa toplumun çürük meyveleri gibi içimizde.

Bilirsiniz sağlam elmaların olduğu bir sepetin içerisine bir tane çürük elma koyun, elmaların hepsi kısa zamanda çürür. Ama çürük elmaların içerisine bir tane sağlam elma koyun, çürükler düzelmez, o bir tane de çürür gider.

Çürüyen şeyler ne olur, çöpe atılır. Toprağa gömülür, ya da yakılır ki, etrafı kirletmesin diye.

Osmanlının çürüyen artıklarını denize döken ülkeyi çürük insanlardan temizleyen, sap sağlam bir Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlının borçlarını da üstlenmiş ve onları ödemiştir.

Şimdi ise, içeride de dışarıda da ülkemin borcu gırtlağımıza dayanmıştır.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin kazanımları ile büyüyen ve sonra da çürüyen bir nesil, Atatürk’e kafa tutmakta ve onun yolundan ayrılarak, kendi düzenlerini kurmaya çalışmaktadırlar.

Çürükler, sağlam olabilirler mi? Olamazlar. Sağlamları da bozarlar ve sonunda hepsi çöpe atılır gider.

Bizleri de iç ve dış düşmanlarımız çürüterek, Türk milletini çöpe atmak istemekteler.

Ekonomik kriz gittikçe büyürken, düşmanımız olan Amerika’dan transferler yaparak ekonomimizi düzeltsin diye, danışman getiriyoruz. Bütçemize müdahale ettirmeye yol açıyoruz.

Ülkemde henüz çürümeyen ve sapasağlam, dimdik ayakta kalan kişilerimiz yok değil, var. Bunlar Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda ve izinde giden, onun fikir ve düşüncelerini benimsemiş vatanına ve milletine ihanet etmeyen kişilerdir.

Bilgi ve vatan duygusu ile dopdolu olan bu kişileri çürütmek, yok etmek o kadar kolay değildir.

Yahudi lobilerinin, emperyalist güçlerin ülkemiz üzerinde oynadıkları oyunlar bilinmektedir. Sahte tarikat şeyhleri türetilmekte, onlara Din konusunda fetva verdirilerek ahlaksızca sözler sarf ettirilmektedir. Kuran-ı Kerimde ve Hadislerde yer almayan konular dile getirilmekte, önüne gelen bir şeyler söyleyerek halkın kafasını bulandırmaktadırlar. .

Bütün söyledikleri sözlerin içeriğinde Atatürk Düşmanlığı ve kadın-kız ile olan ilişkiler yer almaktadır.

Cahil insanları ayrıcalıklı olan bazı din adamları akıllıca kullanılıyorlar ve istedikleri gibi yönlendiriliyorlar.

Devletimizin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığının bunlara müsaade etmemesi gerekmektedir.

En büyük tehlike budur.
Yurt dışından bilhassa İsrail’den İthal edilen ürünler ve gene ithal edilen tohumların içerilerine yerleştirdikleri topluma zarar veren maddeler ile toplumu hasta ve duygusuz bir hale getirdiklerini, bilim adamlarımız yer yer açıklamaktadırlar.

Türkiye’de yetişmiş ekonomistler ve ilim, bilim adamları varken, yabancıların peşinde koşmak sağlıklı olamaz.

Tarım ülkesi olduğumuz bir ülkede saman ithal etmemiz bizim ayıbımızdır.

Madenlerimiz ve ormanlarımız, göllerimiz, nehirlerimiz ve kendi iç denizimiz ile kalkınamayan bir ülke de, demek ki bir şeyler eksik.

1923 ile 1938 arasındaki istikrarlı büyümeden neden ders alınmıyor?

Bugün içerisinde bulunduğumuz teknoloji dahil, yoksul ve fakir, üstelik bugünkü kadar yetişmiş elemanı olmayan bir ülke, kalkınmış, fabrikalar kurulmuş, toplumun refah düzeyi artmaya başlamış, Osmanlı’nın borçları bile ödenmiş iken, bugün devamlı geri gitmemizin sebeplerini bilerek tedbirler almanın zamanı gelmedi mi?

Üretim neden yapılmıyor?

Bir ülkede üretim yapamaz ve tüketim toplumu haline gelirseniz, netice de dışa bağımlı olmak zorunda kalırsınız ve dış güçler de sizin içinize sızarak, sizi çürütürler.

Kimsenin kimseye güvenmediği bir toplum olduk.

İş ahlakı kalmadı.

Ne terör bitti, ne de ekonomi canlandı.

Ne olacak bizim halimiz diye garip vatandaş düşünürken, ülkenin zenginleri fabrikalarını yurtdışına taşıma çabasındalar.

Bir çok fabrika yurtdışına taşındı bile.

Yabancı firmalar da Türkiye’ye Danışmanlık yapabilmek için sıradalar. Şubeler kurarak, yurtdışına kaçan zenginlerimize danışmanlık hizmeti sunma peşindeler.

Ülkem zengininin gittiği ülkede, oturma müsaadesi, şirket kurma müsaadesi, iş yapabilme imkanlarını sağlama izinleri vs. gibi işlemlerde yardımcı oluruz diyerek, zenginlerimizin ülkem den dışarı kaçmalarına yardımcı olmaktalar.

Boşalan ülkeme yerleşmek isteyen yabancılara ne dersiniz?

Yurt dışı Fonlar ki bunların parasal hiçbir sıkıntıları yoktur. Kamu oyuna da yansıyan bu fonların arkalarında dünyanın en zengin iş adamları ve devlet adamlarının paraları olduğu söylenmiştir.

Bu fonların bazı temsilcileri de ülkeme sızmışlardır.

Ülkenin ekonomik sıkıntı içerisinde olduğunu bilen yabancılar, sıkıntıda olan iş adamlarımızın mallarını ucuza kapatma veya işyerlerine ortak olma çabasını gösterirken, gayrimenkul ile verimli arazileri de alabilme peşinde koşmaktalar

Ekonomik kriz nedeniyle ülkeye döviz girdisi de bu şekilde sağlanmak istenmektedir.

Ancak, asıl amacın, para sıkıntısı olmayan yabancıların dolaylı yollarla ülkeme yerleşme çabası içerisinde olmalarıdır.

Karadeniz’de Katar arsalarının m2 si kendi ülkelerinden fazla hale gelmiş bulunmaktadır. Ayrıca Türkiye’de birçok şirketleri almış veya ortak olmuşlardır. Türkiye nerede ise küçük Katar’ın olacaktır.

İsrail ve diğer emperyalist ülkeler de Güneydoğu, Ege, Akdeniz, İç Anadolu bölgelerinden en kıymetli arazilerimizi satın aldıkları da unutulmamalıdır.

Türkiye yabancı sermaye ülkesi haline gelmiştir.

Satılmayan hiçbir şeyimiz nerede ise kalmayacaktır.

Ülkelerin işgalleri artık paranın gücü ile olmaktadır.

Bunu unutmamak gerek. Bir gün gelir yabancıların boyunduruğu altında çalışmak zorunda kalırsınız. Osmanlı’nın yıkılış sebebi yabancılardan alınan borçlar ve onlara tanınan imtiyazlardır. Tarih tekerrür etmek üzeredir.

Yoksulluk azalacağına artıyor, zenginler ayrıcalıklı sınıf haline gelirken, toplumun bazı kesimlerinde suç oranı artıyorsa, o toplumda çürümeler artıyor demektir.

Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

Çürüyoruz beyler çürüyoruz. Bizleri çürütüp yok etme çabasında olanlara karşı aşı üretmeliyiz. İçimizdeki çürükleri başkaları değil biz temizlemeliyiz.

08.10.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

14 Eylül 2018 Cuma

ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
ESTONYA FERİBOTU
SENDROMU’NUMU YAŞIYORUZ?

Sevgili okurlar, 
Bazen insanlarda akıl tutulması dediğimiz sendromlar olabiliyor.
Bunun bir örneği 28 Eylül 1994 yılında Baltık denizinde yaşanmıştır.
Modern deniz tarihinin en büyük kazası olarak tarihe geçmiştir.

1980 yılında Almanya Mayer Werft tersanesinde inşa edilen Estonya Feribotu Baltık Denizinde hem de kıyıya yakın bir yerde batarken 137 kişi feribotu hemen terk ederek kurtulurken, 852 yolcu akıl tutulması yaşayarak, göz göre göre ölüme gitmişlerdir.
Konu insan davranış psikolojisi uzmanlarınca yıllarca incelendiğinde ölenlerin % 98 nin çok iyi yüzme bildiklerine rağmen, gemi kaptanının “panik yapmayın dünyanın en güçlü feribotundasınız” sözüne inanarak gemiyi terk etmediklerini ve böylece boğulduklarını tespit etmişlerdir.
Burada insan psikolojisinde ki beyin tutulması rol oynamıştır. 
Mantık ortadan kalkmış, hipnoz olmuşlar ve “ yok bir şey olmaz, bu gemi batmaz” psikolojisi üstün gelmiştir.
Sonuç: 987 yolcudan 137’si kurtulmuş, 852 yolcu ise gemiyle birlikte suya gömülmüşlerdir.

Feribotun su aldığını ve yan yatmaya başladığını görmelerine rağmen son saniyeye kadar, rahat rahat batışı izleyenler psikoloji derslerinde “Estonya Feribotu Sendromu” olarak okutulmaya başlamıştır.
Halen o insanların davranış şekillerine psikoloji ilmi mantıklı bir izah getirememiştir.
Aynı olay ABD’deki ikiz kulelerin yıkılmasında da yaşanmıştır. 11 Eylül 2001 de ikiz kuleler yıkılırken güvenlik görevlilerinin telkinlerine inanan ve dışarı çıkmayıp kurtarma ekiplerini bekleyenler, enkazın altında kalmışlardır.
Bugün içerisinde bulunduğumuz ülkemiz gerçeğinde de böyle bir psikolojik travmamı geçiriyoruz diye düşünmeden edemiyorum.
Ekonomik kriz gittikçe büyürken, yerli sanayimiz çökmüşken, dışa bağımlı bir ülke haline gelmişken, sanki her şey yolundaymış gibi yaşamımıza devam ediyoruz.
Sanki özgürüz, sanki insan haklarımız elimizden alınmamış, sanki işsizlik yok, sanki enflasyon büyümüyor, dolar yükselmiyor gibi günümüzü gün etmenin yollarını arıyoruz.
Bankalardan krediler çekiliyor, tatiller yapılıyor, lüks araçlara biniliyor, yemeden içmeden hiçbir şeyimiz eksik kalmıyor.
“Yok bu ülke zengindir, yok bize bir şey olmaz, daha önce de yaşadık, Katar arkamızda, dış güçler dolarla oynuyor” gibi sözler ve düşüncelerle yaşamımıza devam etmeye çalışıyoruz.
YOKSA ESTONYA FERİBOTU SENDROMU’NU BİZDE Mİ YAŞAMAYA BAŞLADIK ?
Sevgili okurlar, elbette ilk önce devlet tasarrufa gitmeli. Bunda haklısınız. Ancak bütün hepimiz de tasarrufa yönelmeliyiz. İsraftan kaçınmalı, tüketim toplumu olmaktan vazgeçmeliyiz.
Kullandığımız, yediğimiz, içtiğimiz her şey hemen hemen ithal.
Bunlara döviz ödeniyor.
İhtiyaç olmayan şeyleri almamalı ve kullanmamalıyız.
Toplu taşıma araçlarına yönelmeli, keyfi araçlarımızı kullanmamalıyız.
Devletin alacağı tasarruf tedbirlerine de destek vererek, ekonomimizin açık vermesini önlemeliyiz.
Yok bir şey olmaz demek pek akıl karı değil.
Dünya devletlerinin çoğu krizde.
Bu krizi bizler bilinçli toplum olarak aşmalıyız.
Yoksa batışımız muhteşem olur, o zaman da son pişmanlık fayda vermez.
Bizden söylemesi.
Gerisi size kalmış.

14.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

10 Eylül 2018 Pazartesi

Yerli miyiz? Milli miyiz? Ne Olacak Halimiz?.."TÜMER DİYOR Kİ!." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ: 
YERLİ MİYİZ? 
MİLLİ MİYİZ?
NE OLACAK
HALİMİZ?


Sevgili okurlar, yerli malı olarak neyimiz kaldı, hiç bu konuyu düşündük mü?
Milli olabilmenin özelliklerini de yitirmeye başlamadık mı?
İyi de, ülkemiz nereye doğru sürükleniyor ve ne olacak bizlerin hali?
Geleceğinden emin olamayan gençlerimiz ve bazı aileler yurtdışına gitmeye başladılar.
Bunların yerine de Suriye’den ve Afganistan’dan insanlar ülkemizi doldurmaya devam ediyorlar.
İstanbul’da bazı semtlerdeki iş yerleri Suriyelilerin ellerine geçmiş ve oralarda Arap müziklerinden başka müzik çalınmıyor.
İthal edilmeyen hiçbir ürün kalmadı.
Sabahtan akşama kadar kullandığımız her ürün ithal.
Nerede yerli mallarımız?...
Sevgili okurlar, belki bazılarınızın bilgisi olmuştur, ancak olmayanlarda olabileceği düşüncesi ile watsaptan bana gelen bilgiyi ufak değişiklikler yaparak burada yazmak istedim.
Sabahleyin sıcak yatağınızdan kalktınız, tuvalete gittiniz, tuvalet kâğıdınız ithal. Lavobaya geldiniz, kâğıt havlunuz ithal. Tıraş oluyorsunuz Gilette tıraş kreminiz ve tıraş bıçaklarınız ithal.
Kahvaltıda yediklerimiz ve içtiklerimizin çoğu ithal. Örneğin, Nutella, Lipton çayı, Nescafe.
İtalya’nın çikolata devi Ferrero Türkiye’nin fındık devi Oltan Gıda’yı satın alarak Türkiye’nin yerli Fındık Piyasasını yönetmeye başladı.
Ferrero Nutella İtalyan, Unilever Lipton İngiliz ve Hollanda yabancı markalarıdır.
Yörsan, Dubaili Abraaj Group’un, BİM’in pazarladığı meşhur Dost süt ve süt ürünleri ve Ülker markasıyla üretilen süt, ayran, yoğurt, peynir markaları Fransız gıda devi Groupe Lactalis’in, Margarin ve sıvı yağ sanayinin yüzde 90’ına yakını İngiliz Hollanda ortaklığı Unilever’in.
Dişlerimizi fırçaladığımız Sensitive, Colgate, Signal, Sensodyn, Wihite Now vb. diş fırçası ve macunu ithal.
Bilhassa gençlerimizin ayaklarına giydikleri Nike, Converse, Adidas, Slszenger, Salomon, Jump, vb. ithal değil mi?
Evimiz de veya işyerimizde bindiğimiz asansörler, Shindler, Kone, Valter, Otis, Siemens markalar ithal. Asansör pazarında da Çin ve Hindistan’dan sonra en büyük biziz.
Bindiğimiz arabalar, BMV, MerBenzin, mazot, LPG ithal.
Kullandığımız ve elimizden otobüste, metroda, dolmuşta, evde ve fırsat buldukça işyerinde de düşürmediğimiz, bizle bütünleşen cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız ithal ürün değil mi? I-Phone, Samsung, Huawei, LG, Asus, Sony, toshiba, HP, Lenovo, LG. vb.markalar.
Kolumuza taktığımız Raymond Swiss, Pierre Cardin, Ferrucci, Rolex, Casio, ithal.
İşyerindeki fotokopi makineleri, tarayıcılar, kağıtları ve mürekkepleri hep ithal ürünler değil mi?
Hadi bunları geçtik, ilaçlar, , Majezik, Brufen, Avreles, Apranax Forte, Aleve, Nurofen vb. aldın ithal, ya da lisanslı yabancı ürün, kullandığımız ilaçların çoğu ithal yada lisanslı ürün.
Karnımız acıktı, yemek yiyelim dedik, , Fast Food gıda Mc Donald’s, Burger King, Subway, KFC, Wendy’s, Domino's, Sbarro, vb hep yabancı,
Evde Tost yapayım dedin, Tost, hamburger, sandviç ekmeği başta olmak üzere unlu mamullerin bir numaralı ismi UNO’nun yarısı İspanyol Vedanta Equity firmasının,
Sucuk ve pastırma üreticisi Namet, Bahreynli Investcorp,tavukçu Banvit’ de Brezilyalı BRF ile Katarlı Qatar Investment Authority firmasının,
İzmirli Ege-Tav, Japon Nippon Ham Foods’un, CP Standart Tayland merkezli grubun, Patates cipsi Amerikan markası, Frito-Lay ve Pringles’ın, Ceviz ve badem Amerikan firmalarının, Sabancılar’ın Peyman’ı da artık Çin menşeili Bridgepoint’ın,
Nuhun Ankara Makarnası ve Filiz makarna İtalyan Barilla G.e.R Fratelli S.p.A. ve Japon gıda devi Nisshin Foods ve Marubeni Corporation’ın,
Cola, Fanta Amerikan şirketlerinin, şalgam, turşu suyu veya salataların vazgeçilmez sosları, limon ve nar ekşileri ile bir Türkiye klasiği olan Kemal Kükrer artık Japon Ajinomoto’nun,
Ülker Grubuna ait Çamlıca gazozu, Cola Turka, Sırma su firmaları, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Bir kahve içeyim Starbucks’a gideyim dedin ithal,
Alkollü içecekler ve tütün mamülleri tamamına yakını Amerikan şirketlerinin,
Hazır çorba, bulyon, yemek harçları, puding, krem şanti, çikolatalı sos gibi ürünlerle ünlü Bizim Mutfak da artık Japon Ajinomoto’nun,
Pizza pazarı, ciklet pazarı, zeytin yağı pazarı da Amerikalı firmaların,
İnek bizim, çayır bizim ineği biz sağıyoruz süt bizim ama sütünü şişeleyip bize satanlar, peynir yapıp bize satanlar hep yabancı, şimdi artık etler de ithal oldu, inekler de dışarıdan gelmeye başladı.
Soframız, yabancı şirketlerin kontrolünde artık. Yabancılar etimizi, sütümüzü, suyumuzu, unumuzu, yağımızı, tavuğumuzu, yumurtamızı, çayımızı, meyve ve sebzelerimizi neyimiz varsa ambalajlayıp bize satıyor.
Bir bardak su içeyim dedin bütün sular Nestle, Coca Cola, Pepsi ve Danone’ye ait. Hayat su Danone’nin, Damla su Coca Cola’nın, Erikli Nestlenin, Aqua ise Pepsi’nin, Sırma su, Japon DyDo Drinco Grubu’nun,
Evine biraz alış-veri yapayım dedin, Balık-Norveç, Fas, İspanya'dan, Nohut - Meksika, Hindistan, ABD, Arjantin'den, Elma – Şili, Sarımsak – Çin'den, Kavun, Karpuz ve kuru soğan – İran'dan, Kuru Fasulye - ABD, Kırgızistan, Kanada, Peru, Etiyopya, Mısır, Bangladeş ve Çin'den, Kereviz – İspanya'dan, Et - Çek Cumhuriyeti, Fransa, Sırbistan, Brezilya’dan, Bezelye - Rusya Federasyonu, ABD, Kanada, Macaristan ve Almanya'dan, ithal.
Hastalandın yeni açılan şehir hastanelerine yada her zaman tedavi olduğun hastane'ye gittin MR cihazı, Röntgen, Tomografi gibi tıbbi görüntüleme cihazları, Ameliyathane ve solunum cihazları, Radyo terapi sistemleri, Fizik tedavi cihazları, işitme cihazları, optik cihazlar, protezler, ortezler vb. hep yabancı, hep ithal.
Uçağa bindin Airbus, Boeing vb ithal,
Hızlı Trene bindin Siemens, CAF vb. ithal,
Dükkan kiraları, ev kiralarının çoğu dövizle, bazı satılan binalar yine dövizle,
Yabancıların istediği gibi tam bir tüketim toplumu olduk. Döviz kurlarında en ufak bir artış olsa bunların hepsi yedek parçasıyla birlikte artıyor. Peki, o zaman TL ile aldığımız maaşlarla bu döviz ödemelerini nasıl yapacağız, nasıl geçineceğiz?
Bizler üretmez isek nasıl kazanacağız? Cari açığı ve işsizliği nasıl önleyeceğiz?
Tüm bunları önlemek için, yabancılara bağımlı olmamak için mutlaka milli sanayimizi kurmamız, ithalatı durdurmamız gerekiyor. Yoksa tüketim denizinde boğulacağız.
Artık ülkeler savaşla değil, ekonomik olarak malları ile ülkeleri ele geçiriyor. En kritik sanayi ve bankalarını ele geçiriyor.
Yurt dışından gıdalar getiriliyor.
Üretim yok. Dolar yükseldikçe Mazot ve benzin fiyatları artıyor. Ülkeye giren bütün ithal ürünlerin fiyatları artıyor.
Üstelik sen, üretim yapan fabrikalarını, Bankalarını, en önemli işletmelerini de yabancılara satmışsın. Bunlar paralarını yurt içinde mi bırakıyor, yoksa kazançlarını yurtdışına mı kaçırıyor. Kontrol edebiliyor muyuz?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verilerini açıkladı. TÜİK'in resmi internet sitesinden duyurulan verilere göre, Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 5,2 büyüdü. Diye, açıklama yapmış.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ta yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Büyüme rakamları ekonomi politikalarımızdaki temel hedeflerimizin başında gelen, ekonominin dengelenme sürecinin başladığını göstermektedir."
Yukarıda yazdıklarımızdan sonra Allah aşkına bu büyümeye inanmak mümkün mü?
Okullar açıldı, ailelerin bütçeleri yama yapılamaz hale geldi.
100 liramız 30 liraya düştü.
GERÇEKLER ORTADA İKEN YERLİLİK Mİ KALDI, MİLLİLİK Mİ KALDI, NE OLACAK HALİMİZ DİYE DE KARA KARA DÜŞÜNMEYE BAŞLADIK.
ÇARE Mİ: YERLİ VE MİLLİ SANAYİMİZİ MUTLAKA GELİŞTİRMEK ZORUNDAYIZ. MİLLİ SANAYİSİNİ KURAMAYAN TOPLUMLAR ASLA ÖZGÜR OLAMAZ, ANCAK GELİŞMİŞ TOPLUMLARIN HİZMETÇİSİ OLURLAR.
SANAYİCİLER OLARAK DAHA ÇOK YERLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK MİLLİ ÜRETİM, DAHA ÇOK İHRACAT YAPMAMIZ GEREKİYOR.
EKİM, KASIM, ARALIK AYLARI DAHA DA SIKINTILI AYLAR OLACAK.
ÜLKENİN YÖNETİM GÜCÜNÜ ELİNDE BULUNDURANLARIN ÇOK ACELE GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMASI GEREKMİYOR MU?
Mustafa Kemal Atatürk Türkiye İktisat Kongresini açış konuşmasında;

· “Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun
iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır.”

Diyerek, çok önemli bir mesaj vermiştir.
Keşke Atatürk’ün bizlere verdiği mesajları anlayabilsek ve onun yolundan ayrılmadan ülkemizi idare etmeye çalışsak.
O zaman kurtuluşa ereriz.

10.09.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

28 Ağustos 2018 Salı

TÜRK MİLLETİNİN EN BÜYÜK BAYRAMI 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIDIR "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı, Gazeteci-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
TÜRK MİLLETİNİN 
EN BÜYÜK BAYRAMI
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIDIR


İnancı, imanı ve milli değerleri yüksek olan Türk Milleti, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile ulusal egemenliğini, bağımsızlığını ve işgal edilmiş yurdunun bütünlüğünü korumak için yaptığı mücadeleyi kazanmıştır.

Türk İstiklal savaşı 1919-1922 yılları arasında ki mücadelenin sonucudur.
1914-1918 arasında cereyan eden I.Dünya savaşından yenik çıkan Osmanlı Devletinin Anadolu’da bulunan toprakları da işgal edilmiştir.
Kurtuluş Savaşımızın son evresi, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 30 Ağustos’ta kazanılan zaferle sürmüştür. Savaş, 9 Eylül 1922’de İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılması ve düşmanın denize dökülmesiyle son bulmuştur.
Düşman’dan temizlenen Anadolu, yeni bir devlet yapısına da çok kısa sürede kavuşmuş, Osmanlı’nın enkazını da ortadan kaldırmış, borçlarını da ödemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, I.ci Dünya savaşının 1918 de bitmesinden sonraki gözlemlerini NUTUK'da kısaca şöyle anlatır: “Osmanlının içerisinde bulunduğu grup 1.ci Dünya savaşında yenilince Osmanlı Devleti’nin de yenildiği kabul edilir.
Ordu her tarafta zedelenmiş ve ağır şartlarda ateşkes anlaşması imzalanmıştır.
Millet fakir ve yorgun durumdadır.
Başta bulunan hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkaktır.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmıştır.
Birer bahane ile İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da,
Adana ilinde Fransızlar, Urfa (Şanlıurfa), Maraş (Kahraman Maraş) ta İngilizler bulunuyor.
Her tarafta yabancı subay ve memurları ile özel ajanlar faaliyette.
Nihayet, 15 Mayıs 1919’da İtilâf devletlerinin uygun bulması ile Yunan ordusu da İzmir’e çıkarılıyor.
Bundan başka; memleketin her tarafında Hıristiyan azınlıklar, gizli veya açıktan açığa kendi özel emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devleti bir an önce çökertmeye çalışıyorlar.

Türk İstiklâl Savaşı ulusal egemenlik, bağımsızlık ve yurt bütünlüğünü korumak için Türk milleti tarafından girişilmiş millî bir mücadeledir. Bu mücadele, Doğu Anadolu’da Ermeni kuvvetlerine; Güney Anadolu’da Fransızlara ve onlar tarafından yönetilen Ermenilere; Batı Anadolu’da Yunan ordusuna ve yurdun çeşitli kesimlerinde, Osmanlı Hükümeti tarafından düzenlenmiş veya kışkırtılmış gerici kuvvetlere karşı yürütülmüştür. Böylece; savaş, sadece dış düşmanlara karşı girişilmiş bir çarpışma olmayıp; aynı zamanda, bir ihtilâldir de. Bu bakımdan, kurtuluş savaşları arasında benzeri pek az olan bir örnek sayılmalıdır.
Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır.
Bu esas ancak tam istiklâl ile sağlanabilir.
Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlar karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz…
Hâlbuki Türk’ün haysiyet, izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır (yeğdir).
O halde, ya istiklâl, ya ölüm!”


Son dört kelime, Millî Mücadele’nin sloganı olarak, bütün ülkeye kısa sürede yayıldı.
Ayrıca, bir noktayı daha belirtmeliyim: Türk İstiklâl Savaşı, hazırlıklar bakımından, diğer herhangi bir savaştan farklıdır. Diğer bir deyişle, ulusal stratejinin politik, ekonomik, psikolojik, askerî vb. bütün unsurları, ancak savaşın akışı boyunca düşünülmüş, plânlanmış, geliştirilmiş ve gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, topyekûn savaş türünde benzersiz bir örnektir.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa ve öz bu sözlerini iyi anlamak ve iyi değerlendirmek gerek.
Mustafa Kemal Atatürk, hiç kuşkusuz askeri bir dahi idi.
Bir İngiliz yazarının sözleri ile “Mustafa Kemal, kişiliğinin her yönü ile büyük bir insan idi. Tarih, O’nu Türk milletinin en şanlı evlâtlarından biri ve insanlık dünyasının gerçek bir gururu olarak sayacaktır”
Bundan başka; özgürlükleri için çalışan milletlere de bir cesaret, heyecan ve umut kaynağı olmuştur; hâlâ da öyledir.
30 Ağustos ZAFER BAYRAMI bu nedenle Türk ulusunun en büyük bayramıdır.
Düşman çizmeleri altında inleyen Anadolu halkının şahlanışının bayramıdır 30 Ağustos.
Türk milletinin onur ve şerefini kurtardığı gibi Müslümanlığın ve Müslüman devletlerin de yok edilmesinin önlenmesini sağladığı için de kutlanması gereken büyük bayramdır 30 Ağustos Zafer Bayramı.
30 Ağustos Türklüğün yok edilmesini, ana dolunun ücra bir köşesine sıkıştırılmasını önlemenin de bayramıdır.
30 Ağustos Türklerin ümmet olmaktan millet olmaya dönüşmesinin bayramıdır.
30 Ağustos Türk milletinin bağımsız, hür, laik, demokrat, çağdaş, olmasının bayramıdır.
30 Ağustos Türk milletinin, onuru, şerefi, gururu, şanı, şöhreti ve dünyaya özgür olmanın öncülüğünü, cesaret ve heyecanı aşılamanın bayramıdır.
Osmanlı’nın enkazının kaldırılmasına sebep olan 30 Ağustos Zaferi, yeni bir Türk Devletinin kurulmasına ve Osmanlı’nın eserlerini, milli ve manevi değerlerini de koruma altına almasına da sebep olan Zaferin bayramıdır.
Emperyalist güçlerin dış baskısı, içeride bulunan vatan hainlerinin düşmanlarla yaptıkları işbirliği ile Anadolu’da bulunan Türklerin de tarihten silinmesini önlemenin başarısını gösteren Anadolu halkının yaşlısı genci, kadını kızı, çocuk yaşında ki kahraman evlatları ile kahramanca savaşmasının başarısının kutlanmasıdır 30 Ağustos Zafer Bayramı.
Bu bayramın kutlanmasında kimse hasta olmamalı, rapor almamalı, dosta ve düşmana karşı birlik ve beraberlik içerisinde olduğumuzu belirten sözler, düşünceler ve hareketlerle, hep birlikte, tüm kurumlarımız ve vatandaşlarımızla, bütünlük içerisinde; Milli bayramımız olan 30 Ağustos Zafer Bayramını bütün yurtta çok büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlamalıyız.

TÜRK MİLLETİNİN 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMINI KUTLAR,
TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NİN İLELEBET (EBED-MÜDDET) YAŞAMASINI DİLERİM.


Zekeriya Tümer
28.08.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com

20 Ağustos 2018 Pazartesi

KURBANLIK KOYUN MUYUZ? "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
KURBANLIK KOYUN MUYUZ?
Hayır, kardeşim, bizler kurbanlık koyun değiliz!
İşte, tatilimizi de yapıyoruz, keyfimize de bakıyoruz.
Dolar yükseliyormuş, bana ne!
Enflasyon artıyormuş bana ne!
Fasulye, mercimek, saman ithal ediyor muşuz bana ne!
İçtiğimiz sigaralardan yerli malı kalmamış, bana ne!
British Amerikan Tobacco tekel 2000 i satın almış, bana ne!
Nuh un Makarnası Ankara da Hollandalıların malı olmuş, bana ne!
Hayat suyu İsrail’in olmuş, bana ne!
Deterjanlar dâhil, yeme içme, her şey yabancıların eline geçmiş, bana ne!
Topraklarımız, gayrimenkullerimiz, madenlerimiz, fabrikalarımız, bankalarımız, kurumlarımızın çoğu yabancılara satılmış, bana ne!
Hukuk bitti diyorlar, bana ne!
Özel Şirketlerin çoğu yabancıların ortaklığına girmiş, bana ne!
Yerli malı kalmamış, yerli üretim bitmiş, yerli kurbanlık koyun, dana kalmamış...,
Bana ne, kardeşim bana ne!
CHP kongre yapamamış, İYİ Parti kendisine gelememiş, Perinsek Tayyibi destekliyormuş, Bahçeli Tayyibin sağ kolu olmuş, İnce ne yapacağını şaşırmış, siyaset tatile girmiş, bana ne!
Domates vitrinler de süs bitkisi olmuş, patates, soğan, almak zorlaşmış, emekliler bin lira, milletvekilleri 20 bin lira bayram harçlığı almış, garip emeklilerin sevinçlerinden uykuları kaçmış, bana ne!
Kurban Bayramı 9 gün tatil.
Oh beee, her şey güllük gülistanlık, böyle bir ülkede neden üzüleceksin? Doların yükselmesi, Amerikan’ın ambargosu, emperyalistlerin baskısı bizi mi yıldıracak.
Yerli malı Yurdun malı her Türk bulursa yerli malını kullanmalı!..
Yerli malı bulamaz ise ve aç kalmak istiyorsa da Amerika’yı ve ülkesinde ki tüm yabancı malları boykot etmeli.
Olabilir mi, olamaz bence!...
Saygıdeğer okuyucularım, aldırmayın siz bu sözlere. Kurbanlık koyun olmayın ve Kurban Bayramınızı elinizdeki tüm imkânlarınızı kullanarak rahat ve huzur içerisinde geçirmenin yollarını bulun.
Eylül ayı zam ayıdır.
Ekim, Kasım, Aralık ayları sıkıntılı aylar olabilir.
Bu 9 günlük Bayram tatilinizi huzur içerisinde geçirin ve moral toplayın.
Gün gelir, belki her şey çok güzel olur.
Umutlar tükenmesin.
Mübarek Kurban Bayramınızı kutlar, ülkemize ve milletimize hayır getirmesini ve inşallah bundan sonra üretim ekonomimizin canlanarak, yerli ve milli ürünlerimizi kullanmamız sayesinde dış güçlerin baskısı altında kalmaktan kurtuluruz.

Zekeriya Tümer
20.08.2016
Ulusalhaber1881@gmail.com

6 Ağustos 2018 Pazartesi

SAYIN BAY KILIÇDAROĞLU, SİZİN AMACINIZ NE?... "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı-Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ:
SAYIN BAY KILIÇDAROĞLU,
SİZİN AMACINIZ NE?...


Sevgili okurlar,
24 Haziran seçimlerinde de nelerin olduğunu hepimiz gördük.
Ben Mayıs ayında yazdığım yazıda Kılıçdaroğlu’na ikazımı yapmıştım.
Seçimlerin kaybedilmesinden sonra CHP Kurultaya gitmek zorunda kalacak diye.


Kılıçdaroğlu, senin amacın ne?

Bugüne kadar devamlı Tayyip karşısında yenildin. Bundan sonra da yenilmeye devam edeceksin.

Bu ülke insanı, senin namuslu, faziletli olduğunu biliyor, ancak bu onlar için o kadar önemli değil. C.H.P’sinin Atatürk çizgisinden uzaklaştığını ve sizin bu politikanızla, tutum ve davranışınızla iktidara gelemeyeceğinizi de çok iyi biliyor.

Parti içerisinde tabanınızdaki görüş ve düşünceleri size etrafınızdaki kişiler gerçekçi olarak yansıtıyorlar mı? Zannetmiyorum.

Gerçekleri bilseniz, derhal Kurultaya gider ve yeni bir yönetimin gelmesinin önünü açarsınız.

Muharrem İnce bir dip dalgası yakalamıştı. Bu dalganın C.H.P.nin içerisinde de devam etmesi gerekli. Muharrem İnce bu çalışmalarını boşa atacak insan değil. Sonuna kadar mücadele edecek.

Sizler kendi düşüncenizle mi hareket ediyorsunuz, yoksa birileri mi sizi yönetiyor veya yönlendiriyor. Şüphelenmeye başladık.

Cumhuriyet Halk Partisi bu zihniyet ve bu yönetimle iktidara gelemez. Belki de sizler iktidar olmak istemiyorsunuz!,,

Atatürk milliyetçiliğinden, Atatürk’ün düşüncelerinden, onun gittiği yoldan uzaklaşan bir CHP nin iktidar olması mümkün değildir.

Şuna çok emin olun ki, eğer Kurultayı yapmaz ve yeni bir yönetimin CHP de göreve gelmesi mümkün olamaz ise, önünüzdeki seçimlerde Belediyelerin çoğunu kaybedersiniz. Birçok CHP li sandıklara gitmez.

Sizler de ülkenin batışında rol oynamış olursunuz.

Amerika bak, nasıl kafa tutuyor. Ekonomimizin boynunu sıkarak boğmaya çalışıyor. Peki burada sizden neden doğru dürüst ses çıkmıyor.

Yahudi düşüncesi Amerika’yı da kıskaç içerisine almış, istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar.

Kılıçdaroğlu, koltuk sevdasından vaz geç ve hemen kurultay kararını al.

Partinin başında olmak o kadar önemli değildir. Önemli olan vatandır, ülkendir. Sen başarılı olamıyorsan, koltuk sevdasından vaz geçeceksin ve ülkeni düşünerek, kararlar alacaksın.

Sizler AKP yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdikçe o büyüdü ve neticede de Anayasa da değişti tek başına her şeye de hâkim oldu ve memleketi idare etmeye başladı.

Sizin tüm çalışmalarınız demek ki halkın gözünde bir hiç olarak görüldü. Gerçekleri görün artık. Dürüst ve namuslu insan olmak bazı şeyleri başarmakta rol oynamıyor.

CHP yeniden Atatürk çizgisine gelmeli ve iktidara yürümelidir.

Bundan başka çıkar yol yok.

06.08.2018
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com

21 Temmuz 2018 Cumartesi

C-umhuriyet nerede?, H-alk nerede?, P-arti nerede?.. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Araştırmacı-Yazar, ZEKERİYA TÜMER


TÜMER DİYOR Kİ:
C-umhuriyet nerede?
H-alk nerede?
P-arti nerede?


24 Haziran seçimlerinin sonucunda, kimlerin kazançlı, kimlerin çok şeylerini yitirdiklerini zaman içerisinde daha iyi anlayacağız.
Cumhurbaşkanı (Başkan) Recep Tayyip Erdoğan, seçim konuşmalarında kısa ve öz açıklamalarda bulunmuştu.
Ne demişti: "Hedefimiz ülkemizi önümüzdeki dönemde 2 kat daha büyütmektir. Ekonomide dünya sıralamasında ilk 10'a girmek istiyoruz." diyen Erdoğan, "Gelin Türkiye'yi 2023 hedeflerine hep birlikte ulaştıralım. Güçlü meclis güçlü hükümet güçlü Türkiye vaat ediyoruz." ifadelerini kullanmıştı.
13 Temmuz’da da; Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Binali Yıldırım ve Cumhurbaşkanlığı Kabinesi üyeleriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmesinin ardından yapılacak ilk kabine toplantısı öncesinde Hacı Bayram Camisi'ne gelerek cuma namazını kılarak ilk Meclisin açıldığı binaya girerek orada konuşmasını yaptı ve sonra da muhteşem AK Sarayı’na geçti.
Hacı Bayram ziyareti ve ilk Meclisten işe başlamasının mutlaka çok derin bir manası vardır.
Mustafa Kemal Atatürk’te ilk meclisi açarken aynı yolu izlemişti.
Cumhurbaşkanı burada şu mesajı vermiş olabilir.
“Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu büyük lider Mustafa Kemal Atatürk’ün bırakmış olduğu yoldan yürüyerek ülkeyi 2023 de Güçlü Türkiye yapacağım, inancı ile yola çıkıyorum”, demiş olabilir.
Ya da, şunu demek te istemiş de olabilir:” Mustafa Kemal Atatürk, sen de ilk meclisi Hacı Bayram Veli hazretlerini ziyaret ederek açtın, ben de aynı şekilde yeni döneme başlıyorum. Ben kendi fikir ve düşüncelerimle yep yeni bir Türkiye yaratacağım. Sen kurdun bu Cumhuriyeti ben de kendi yöntemlerimle yaşatacağım” da demek istemiş olabilir.
Önemli olan ülkenin kalkınmasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk 10 yılda çok şeyleri başardı. Fabrikalar kuruldu, Osmanlının borçları ödendi, Devrimler yapıldı, çağdaş modern bir Türkiye’nin temelleri atıldı.
Tek yetkili olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde hiçbir engel kalmamıştır. Başarılı olup olmamak onun elindedir. Artık karşısında muhalefet de yok. CHP kendi derdine düştü.
Bekleyeceğiz ve göreceğiz.
Meclis zaten hikâye bir meclis. Yetkileri elinden alınmış, içi boş durumdadır.
Cumhuriyet Halk Partisi her seçimden sonra karışıyor.
CHP’yi Muharrem İnce sarsmaya başladı. Ne var ki, Muharrem İnce’nin 24 Haziran seçimlerine kadar ki performansı, fıss diye söndü.
Şimdi şımarık çocuklar gibi, ben tek başıma % 31 oy aldım, CHP nin başına benim gelmem gerek, diye ortalığı karıştırmaya başladı.
AK Parti’nin de istediği buydu.
Kılıçdaroğlu, devamlı kaybetmeye alıştı. Bu alışkanlığını bırakmamak istiyor. “Yaa bırakın, ben kaybettikçe Tayyip kazanıyor, ne güzel ülkenin ağır yükü onun omuzlarında, bana ne ben neden bu yükü üstüme alayım, muhalefet ve Parti Başkanlığı bana yeter de artar”, diyerek hayatından memnun olduğunu belli ediyor.
Sayın okurlar, şans ibresi her zaman Recep Tayyip Erdoğan tarafına doğru yönelmiştir. Elbette bu şans bir gün dönebilir. Belli olmaz belki de ülkeyi çok iyi yönetir ve herkese mutlu-huzurlu-müreffeh bir hayat yaşatır. Ya da tersi olabilir. Sabırla beklemek gerek.
FETO Denen baş belası olan örgütle ancak Recep Tayyip Erdoğan baş edebilir. Onların kökünü kazımak o kadar kolay değildir. Cumhurbaşkanı bizlerden daha çok onları tanıdığından, bu lanetli Terör örgütünü mutlaka çökertecek tek kişi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğandır.
Ülkeyi tek başına yönetmek o kadar kolay değildir. Sana bağlı, sadık ve kendi çıkarını düşünmeyen, ülkenin menfaatini düşünen kadroların etrafında olması gerekmektedir.
Biz emekli olduktan sonraki ticari hayatımızda ekmek verdiğimiz çok kişiden ihanete uğradık. İnsanoğlu maalesef çok nankör oluyor. Ne zaman ne yapacağı belli değil.
81 milyonluk bir ülkede her çeşit insan var. Senin fikrinde, düşüncende imiş gibi içine sokulurlar, sonra da sana ihanet ederler. Şu an herkese her yerden tuzaklar kurulabilir. Çok dikkat etmek zorundayız.
Bu vatan hepimizindir. Birlik ve beraberlik içerisinde Devletimize sahip çıkmak zorundayız.
Kötü insanlarla işimiz olmamalıdır. Kalleş devletlere karşı da uyanık olmak zorundayız.
CHP Mutlaka Atatürk’ün çizgisine gelerek Atatürk’ün yolundan ve izinden giderek içini temizlemelidir.
Mustafa Kemal Atatürk, Dünya lideridir ve bir dehadır. Onun sözlerini iyi değerlendirmek gerek. Bıraktığı mirasa kim sahip çıkarsa o kazanır.
Meclis’te herkes çok önemli yeminler etti. Bu yeminler de verilen sözler tutulmalıdır.
SON SÖZ: 
Ben, sen olmamalıdır. Benden olmayan ezilsin, benden olan yaşasın denmemelidir. Dinimiz, imanımız, ahlaki değerlerimiz ile oynanmamalı, aydın Türk Gençliği yetiştirilmelidir.
Temel yapılar kapatılarak bir yerlere varılamaz. Kötü yönetiliyor ise, kötü yöneticileri değiştirip, iyi ve kaliteli yöneticileri iş başına getirmek daha yararlı olur. En önemlisi de Devlet dairelerindeki rüşvetin ve israfın önüne geçilmelidir.
Mutlu yarınları görmek hepimizin dileğidir.
***
21.07.2018
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com

9 Temmuz 2018 Pazartesi

VERİLEN SÖZLER, YAPILAN YEMİNLER UNUTULMAMALI VE YERİNE GETİRİLMELİDİR. "TÜMER DİYOR Kİ!.." Gazeteci, Araştırmacı - Yazar: ZEKERİYA TÜMER

TÜMER DİYOR Kİ!..
VERİLEN SÖZLER İLE YAPILAN YEMİNLER UNUTULMAMALI VE
MUTLAKA YERİNE GETİRİLMELİDİR...

Sevgili okurlar, 24 Haziran’da Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini yaptık.
Öyle veya böyle oylar sayıldı, birileri kazandı, birileri kaybetti.
Milletvekili seçilenler T.B.M.M.sinde yeminlerini yaptılar ve görevlerine başladılar.
Şimdi sıra Cumhurbaşkanında.
Cumhurbaşkanımız Anayasadan aldığı yetki ile hemen hemen tüm yetkileri üzerinde toplamış ve en üst görevde bulunan tek adam olarak, ülkeyi yönetmeye talip olmuştur.
Bundan sonra alacağı kararlar, yapacağı hizmetler, onu bağlamaktadır. Kimleri hangi göreve getirecek, kimleri görevlerinden alacak, onun bileceği şeydir.
Bütün Türkiye’nin ve Türkiye üzerinde yaşayan kişilerin vebali, günahı onun üzerindedir.
Çok ama gerçekten çok zor bir görevi üstlenmiş, her şeyi üzerine alarak mesuliyet ve ağır bir yükü omuzlarının üzerine almıştır.
Allah yardımcısı olsun deriz.
Bu ağır yükün altından başarı ile çıkmasını temenni ederiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yani 9 Temmuz 2018 itibari ile T.B.M.M. nde yemin edecek ve halka sözünü verecektir.
İŞTE CUMHURBAŞKANI’NIN EDECEĞİ YEMİN:
MADDE 103- Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde aşağıdaki şekilde and içer: “Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
Bu and içme olarak geçse de, bir nevi yemindir ve Büyük Türk Milleti huzurunda namus ve şerefi üzerine söz vermektir.
Çok önemli hususlar içermektedir. Burada verilen tüm sözlerin tutulması gerekmektedir ki, bizler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yemine sadık kalacağını ve aynen yerine getireceğine inanmalı ve o’na güvenmeliyiz.
(Bakın İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, ııı,45,46) ne diyor: Yerine getirilmesi mümkün ve mubah olan bir şeyi, zamanla yapacağına ya da yapmayacağına yemin eden kimse, ettiği yeminini mutlaka yerine getirmelidir. (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, 45, 46).
Ayrıca; Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, verilmiş sözlerin yerine getirilmesi için şöyle buyrulmaktadır: “Yeminlerinizi koruyunuz.” (Maide, 5/89), “Allah adına yaptığınız ahitleri yerine getirin. Allah’ı kefil tutarak kuvvetlendirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl, 16/91) .
“Yalan yere yemin etmek dinimizdeki en büyük günahlardan biridir“ (Al-i İmran 3/77; Nahl 16/91, 94, 95; Buhari, Eyman 16; Müslim, İman 220).
SON SÖZÜMÜZ:
Şunu çok iyi bilmemiz gerek. Bu dünya kimseye baki değildir, bugün varız, yarın ne olacağımız belli değildir. Bu dünyanın bir de öbür tarafı var. Ahrette hesap verme var. Onun için, herkesin iyiliği veya kötülüğü kendisine ait olacaktır. Bunu da unutmamamız gerekmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve çalışma arkadaşlarına başarılar diler, verdikleri sözlerde durarak, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmalarını dileriz.
Bizler de Devletimize, milletimize, yöneticilerimize gerekli desteği vermek, yardımcı olmak zorundayız.
Bu ülke bizim, başka gidecek yerimiz yok. Bu nedenle, bölünmemeli, parçalanmamalı, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamanın koşullarını bulmalıyız.
Bunu da unutmayalım.

Zekeriya Tümer
09.07.2018
Ulusalhaber1881@gmail.com