31 Aralık 2019 Salı

Yeni bir yıla girerken, sevgi ve barış diliyorum.

Yeni bir yıla girerken, sevgi ve barış diliyorum.
Savaşların acıların ve felaketlerin, geçip giden koca bir yıl gibi geride kalması umuduyla.. NİCE YILLARA!




TÜMER DİYOR Kİ:

HASRETİZ YENİ YIL UMUTLARINA

Sevgili okurlar.
İnanın artık öyle bir duruma düştük ki, elimize kalemi alıp yazı yazmak istemiyoruz.
Ülkenin içerisinde bulunduğu sorunlar dağlar gibi büyüdükçe büyüyor.
Hangi birisini yazacaksın ve halkı uyandıracaksın.
Bunu yapmakta suç oluyor ve hemen hakkında takipler başlıyor.
2019 yılı da geride kaldı.
İnsan olarak, gelecek günlerimizle ilgili yeni umutlar beslemek ve güzel günler yaşamak istiyoruz.
Karanlık günlerin içerisinde yaşamak ve ruhumuzu karartmak istemiyoruz.
Negatif enerji ile hareket etmek değil, pozitif enerji ile hareket ederek, olumlu düşünceler altında, huzurlu ve mutlu bir yaşam içerisinde yaşamak bizlerinde hakkı olmalı diyoruz!..
2020 yılı girerken, aslında sevinmek değil üzülmek gerek.
Ömrümüzden bir yıl daha geçip gitti.
365 gün daha yaşlandık.
Sevinecek, gülecek ve mutluluğu yaşayacak durumda mıyız?
2020 yılında ülkemizde yaşam daha da zorlaşacak.
Aşırı dinci zihniyette olanlar, laik ve demokratik düzeni yok edebilmek için, gittikçe baskılarını arttıracaklar.
Her şey ortada.
Yapılan yolsuzluklar, satılan milli değerler, gazete ve TV. Kanallarında yayınlanmasa da sosyal medyada yayınlanmaktadır.
Yoksulluk ve işsizlik artarken, emekliler ve çalışan kesimler açlıkla boğuşurken, ülkemizde Suriyeliler dahil, birçok ülkeden akın akın insanlar sınırlarımızdan içeri girerken, gelecek günlerimiz ile ilgili nasıl olumlu düşünebiliriz?
Sevgili okurlar; bütün bu olumsuzluklara rağmen, bugün, yani 31 Aralık 2019 akşamı, her şeyi unutun ve tüm imkanlarınızı zorlayarak en güzel akşamı geçirmeye çalışın.
Çünkü bu sevinçli gününüz 2020 yılının girmesi ile son bulacak ve 1 Ocak’tan itibaren, zamların baskısı olmak üzere birçok olumsuz olaylarla yaşamımız kararacaktır.
Siyasi irade, şaşkınlık içerisindedir.
31 Aralık 2019 günü hiç olmaz ise son mutlu günümüz olsun. 
Dertten, tasadan uzak, gelecek günlerimizin güzel olacağı düşüncesi ile pozitif bir enerji yayalım ülkemize.
Olur ya bu yayılan pozitif enerji, birden gelecek günlerdeki olumsuzlukları, olumlu hale getirebilir!..
Bu iyi niyet düşüncelerimiz ile, gelecek günlerimizin çok ama çok daha iyi olmasını diler, Siyasi iradenin mantıklı düşünceler içerisinde ülkenin geleceğini karartmak değil, aydınlatmasına yönelik kararlar alması dileğiyle ULUSUMUZUN YENİ YILINI KUTLARIM.
ZEKERİYA TÜMER
31.12.2019
Ulusalhaber1881@gmail.com

1 Aralık 2019 Pazar

TÜM DÜNYA KADINLARI BİR OLUP “IIH DERSE”


TÜMER DİYOR Kİ:

TÜM DÜNYA KADINLARI BİR OLUP
“IIH DERSE”
 KADINLARA SALDIRILAR ORTADAN KALKAR!

(Spartalı erkekler pes eder ve ‘Halimiz berbat. Barış istiyoruz. Bütün şartlar kabul’ diyerek sulh ister. Kocalar karılarına, karılar kocalarına sokulur. Barış dediğin de başka nedir ki!)

Sevgili okurlar; Dünya’da kadınlara karşı şiddet gittikçe artmakta. Bunun nedeni
Erkeklerin kaba kuvvetleri ile kadınları kendilerine hizmet eden köle gibi görmeleridir.
Elbette daha birçok psikolojik ve sosyolojik sebepler de vardır.
Hal bu ki Kadının gücü erkeklerden daha fazladır. Her erkeğin mutlaka bir kadına ihtiyacı vardır. Çünkü Kadın anadır. Onda ana sıcaklığı vardır. Şefkatlidir.
Kadının yaradılışında ona verilen silah gücü erkeği pes ettirecek niteliktedir.
Kadınlara uygulanan şiddete son verilebilecek silah gene kadınların elindedir.
Bu nedenle siz kadınlara tarihten bir örnek vermek istiyorum.
Sizleri Yaradan Tanrı’nın (ALLAH’IN) sizlere bahşettiği bu silah, sizleri erkek şiddetinden koruyabilir. Bizden söylemesi.
Bu konu ile ilgili sizlere Yazar Ayşe Nur hanımın 30 Ağustos 2018 tarihinde kaleme aldığı yazıdan bir bölümü aktarmak istiyorum.

“Biz kadınlar savaşın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik. Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin pekala farkında idik. Çok defa köşemizden öğreniyorduk önemli işler üstüne verdiğiniz kötü kararları. İçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: ‘Bugünkü halk toplantısında barış üstüne ne karara vardınız?’ Kocamız ‘Sana ne? Sen karışma!’ der, biz de susardık. Ama ara sıra da ne kötü kararlara varıldığını öğrenir ve sorardık: “Aman kocacığım, nasıl olur, bu kadar çılgınca bir işe nasıl girersiniz?” Ama kocamız bize yukardan bakarak: “Sen elinin hamuruyla erkeklerin işlerine karışma. Cenk işi, erkek işi!” derdi. Başımızı derde sokuyordunuz, yine de bizim size öğüt vermeye hakkımız yoktu. Ama sonunda siz kendiniz başladınız bağırmaya ulu orta: ’Erkek yok mu bu memlekette?’ diye. Erkekler cevap verdi size: ’Yok, erkek yok bu memlekette!’ İşte o zaman biz kadınlar toplandık ve Yunanistan’ı kurtarmaya karar verdik. Daha bekleyebilir miydik? Söz bizim artık, susmak sırası sizde. Aklınızı başınıza toplar, öğütlerimizi dinlerseniz, işlerinizi biz yoluna koruz!”
Bu sözler tarihin en eski savaş karşıtı eseri Lysistrata’dan alınma. Lysistrata, Atina ve Sparta şehir devletleri arasında yaşanan Peloponnes Savaşlarının en hararetli yıllarında, kardeş kavgasının hüküm sürdüğü Atina’nın çöküş dönemine şahit olmuş büyük komedi ustası Aristophanes’in (M.Ö.446-386) yazdığı ‘Akharnalılar’ (Kömürcüler), ‘Eirene’ (Barış), ve Lysistrata üçlemesinin en ünlü eseri. Dilimize Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu tarafından kazandırılan tek perdelik oyun Lysistrata’nın bıktırıcı Peloponnes Savaşlarına ara verildiği Nikias Barışı’nın ardından, M.Ö.412-411 yılında Callias şehrinin Arkon’u için yazıldığı, bu yıllarda Dionysos veya Lenaea şenliğinde sahnelendiği sanılıyor.
YEMİNİMİ TUTMAZSAM...
Oyunda, Lysistrata adlı güzel kadının öncülüğünde toplanan Atinalı kadınların politik duruma müdahale ederek erkekleri savaştan vazgeçirmeye çalışmaları, esprili bir dille anlatılır. Hikayeye göre kadınlar Atina demokrasisinin sembolü olan Akropolis tepesini ve burada saklanan şehir hazinesini ele geçirirler. Ardından rakip Sparta şehir devletindeki kadınlarla iş birliği yaparlar. Planları basit ama cüretkardır: Kadınlar erkeklerini savaşa son vermeye razı etmek için cinsel grev yapacaklardır. Birlikte yemin ederler: “İster koca, ister dost, dünyada hiçbir erkeğe kendimi vermeyeceğim/Koynuma erkek girmeyecek/Açılıp saçılacağım, süsleneceğim/Erkeğim benim için yanıp tutuşacak/Yine de kendi isteğimle teslim olmayacağım/Zor kullanacak olursa/Zorluk çıkaracağım ve taş gibi katı olacağım/Bacaklarımı kaldırmayacağım/Mart kedisine dönmeyeceğim/Yeminimi tutmazsam, bu şaraptan içmek nasip olmasın/Yeminimi bozarsam, bu kâsedeki şarap su olsun!”
Sonuçta, Spartalı erkekler pes ederek “Halimiz berbat. Barış istiyoruz. Bütün şartlar kabul” diyerek sulh isterler. Yiyecek sepetleri ortaya çıkar, şaraplar açılır; kocalar karılarına, karılar kocalarına sokulur. Barış dediğin de başka nedir ki?

Bu yazıda anlatıldığı gibi, tüm Dünya kadınları bir gün tespit edip o günden itibaren bir ay kocalarına, sevgililerine IIH desinler, bakın neler olur!
Krallar, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Milletvekilleri, Hakimler, Savcılar dahil, en üst Bürokratlardan en alt bürokratlara ve en zengin iş adamlarından, en küstah ve kabadayı erkekler dize gelirler ve Kadınları koruyacak her türlü yasal, hukuksal tedbirleri alırlar.
Kadının silah gücü erkekleri dize getirir.
Üstelik her şey sizlerin kontrolünde olduğu için ve yasal hakkınızı kullandığınızdan, sokaklara da çıkmadığınız dan polis şiddetine de maruz kalmazsınız. 
İşte size acizane benim önerim.
M.Ö. ce bunu yapan Spartalı kadınlar yaptı ise sizler de yapabilirsiniz.
Bizden söylemesi.
01.12.2019

ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com


10 Kasım 2019 Pazar

Atatürk sevgisini yok etmeye kimsenin gücü yetmez.


TÜMER DİYOR Kİ:

 ATATÜRK’Ü UNUTMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Atatürk'ün vefatının 81.yılında onu anmak ve onun bizlere emanet ettiği Cumhuriyeti korumak bizlerin görevi olmalıdır. 
Atatürk kısa ömrüne o kadar çok şey sığdırmıştır ki, onu hatırlamamak ve yaptıklarını unutmak mümkün değildir.
Atatürk Türk toplumuna çağdaş, medeni bir toplum olması için önderlik yapmış büyük bir liderdir.
Atatürk’ün resimlerine baktığımızda, o’nu tenis maçı izlerken görürüz.
Yüzerken, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, ata binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken, salıncakta çocuk gibi sallanırken, hayvanları severken, çocuklarla oynarken, köylülerle konuşurken, fotoğraflarını görmek mümkündür.
Savaş meydanlarında kalbine gelen şarapnel parçasının saatine isabet ederek, Allah tarafından kurtarılmışlığı, savaştan savaşa koşturmacılığı unutulmamalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk aşık’ta olmuştur, rakı da içmiştir, dua da etmiş ve vaaz da vermiştir.
Dini bütün, Allah’a inanan, Peygamber’e saygısı olan inançlı bir kişidir.
Hasta yatağında bana yeniden üniformamı giydirtmeyin diye Fransa’ya ültimatom vermiş büyük bir liderdir.
Sofrasına birçok ülke liderlerini toplamış ve ağırlamıştır. Herkes onun ayağına gelmiş, o kimsenin ayağına gitmemiştir.
Ne acıdır ki “Anacığının evinde yiyecek kalmamış. Anacığı oğluna mektup yazmış. Para istemiş, o ise Anacığım bu para milli mücadelenin parasıdır, vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem, anacığım, şimdilik evdeki halıları satın” demiştir. Devletin malını, mülkünü, parasını korumuş, kendi şahsi çıkar ve menfaatine kullanmamış, bütün malını ve servetini de Devlete bırakmış bir liderdir.
Böyle dünya’da kaç lider vardır?
Büyük lider olabilmek o kadar kolay değildir. 
Bize uymuyor, ilgilenmiyoruz ama düzenleyip yeniden göndersinler bakarız diyerek Birleşmiş Milletler Cemiyeti Kurallarının değişmesine sebep olmuş kaç lider vardır?
Türk Sanat müziği’ne hayran olan, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla’yı dinleyen, arada kendisi de söyleyen kaç lider vardır.
Onun getirdiği alfabe ile ona hakaret etmeye çalışan kansızların çoğaldığı günümüzde, “BENİM MANEVİ MİRASIM AKIL VE BİLİMDİR”. Diyebilmiş bir Atamız var.
Hala bizlere ışık oluyor. Yol gösteriyor.
Yokluktan, varlığa dönüştürdüğü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’e dil uzatanların dilleri bir gün gelecek boğazlarını tıkayacaktır.
Atatürk’ün kurmuş olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı camilerde hutbelerde Mustafa Kemal Atatürk’e dua ettirmese de bu toplumun gönlünde Mustafa Kemal Atatürk yaşamaktadır ve işte bugün 10 Kasım 2019 da milyonlarca insan ona saygı duruşunu yaparak, dualarını etmişlerdir.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK UNUTULMAZ, UNUTMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR, UNUTTURAMAZSINIZ. SİZLERİN BUNA GÜCÜ YETMEZ.  
O BÜTÜN DÜNYACA KABUL EDİLMİŞ DÜNYA LİDERİDİR. ONUN BİZLERE BIRAKTIĞI ESERLER EBEDİYEN YAŞAYACAK VE YAŞATILACAKTIR.
TEK YOL VARDIR O DA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN YOLUDUR.



10 KASIM 2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com
E Ticaret mağazamız. https://borlu.medirevo.com.tr/


27 Ekim 2019 Pazar

29 EKİM 2019 GÜNÜ CUMHURİYETİN KURULUŞUNUN 96.YILIDIR.KUTLU OLSUN.


TÜMER DİYOR Kİ:

29 EKİM 2019 GÜNÜNÜN ÖZELLİĞİNİ
BİLMEYENLER
BU ÜLKENİN İNSANI OLAMAZLAR.

29 Ekim 1923. Cumhuriyet ilan ediliyor. TBMM sinde milletvekilleri ayakta alkışlıyorlar.

Osmanlının yok olması, Türk milletinin yeni bir yapılanmasına ve bağımsız bir devlet kurmasını gerektirmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıkışı ile başlayan mücadele, Anadoluyu işgal eden devletlere karşı bir başkaldırı olmuştur.
Osmanlının başkenti İstanbul  Mondros Mütarekesinden sonra Müttefik devletlerin işgali altına girmişti. 
İngilizlerin gizli projeleri vardı. İstanbul'u ayrı bir devlet yapmak istiyorlardı. 
Anadolu'nun birçok bölgelerine İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar girerek, Osmanlının tamamen yok olması için hazırlıklarına başlamışlardı.
Mustafa Kemal’in ana doluya geçmesi ve bağımsızlık benim karakterimdir diyen ve esareti kabul etmeyen özü Türk, iman gücü kuvvetli, inancı tam olan Mustafa Kemal kendisine yardım edecek arkadaşları ile Anadolu'nun kurtulması hareketine başlamıştır. Sivas, Erzurum, Amasya ve oradan Ankara’ya gelerek 23 Nisan 1920 de İstanbul’un dışında yepyeni bir TBMM. ni açmışlar ve bağımsızlık mücadelesine başlamışlardır.
Bu mücadelenin etrafında tüm Anadolu insanı tek vücut olmuş, düşman neticede Denize dökülerek, Anadolu kurtarılmıştır.
Ülkenin etrafında yeni yeni devletler oluşmuş, her biri ayrı bir doktrinle devlet yapılarını kurmuşlardır.
Mustafa Kemal Anadolu insanının özünü ve yapısını çok iyi bilmektedir. Türklüğün özünde bağımsızlık vardır.
Türk milleti Kurtuluş Savaşını kazanmıştır. Artık yeni bir yönetim biçiminin belirlenmesi şarttır.
Türkiye’ye yakışacak en iyi yönetim şekli günlerce düşünülmüş, tartışılmış ve neticede 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilmiştir.
Elbette Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilan edildiği tarih Milli bir Bayram olacak ve kutlanacaktır.
Bazı kişiler, hangi akla veya kime hizmet ediyorlarsa Cumhuriyetin kazanımları ile şu an yaptıkları görevi unutup, 29 Ekim Cumhuriyet bayramını kutlamak istemedikleri sosyal medyaya ve basına yansımaktadır.  Bu kişilere tek kelime söylenir, “Siz vatan hain imisiniz”
Bu ülkenin bayrağı Türk Bayrağıdır. Bu Bayrak gönderden inmeyecektir.
Cumhuriyet kolay mı kuruldu zannediyorsunuz!
1914 de başlayıp 1918 de biten Birinci Dünya Savaşında yenilen devletlerin içerisinde biz de vardık. Bu nedenle, ülkemiz, İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından paylaşılmadı mı?
Mustafa Kemal ile silah arkadaşları ve esaret istemeyen halk tek vücut olmasalar idi, bugün sizler bu görevlerinizi yapabilecek, bu topraklarda yaşayabilecek miydiniz?
Mustafa Kemal paşa “Tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir, ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır”, diyordu.
Mustafa Kemal’in önderliğinde efeler, dadaşlar, seğmenler, Antep’te, Urfa’da, Adana’da, Ege’de, yurdun hangi bölgesinde ve nihayet, Sakarya’da, Dumlupınar’da savaşıldı ve yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.
Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdu terk etti. 
Lozan Barış antlaşması ile yeni bir Türk devleti doğdu. 
Ancak bu devletin yönetim biçimi henüz belirlenmemişti. 
Zamanı geldi ve Mustafa Kemal 29 Ekim 1923 de Türkiye Cumhuriyeti Devletinin resmen kurulmasını sağladı. 
Siz, sizler, Cumhuriyet Bayramını kutlamayı kendilerine, içlerine sindiremeyenler, Cumhuriyete son vermeye çalışanlar, sizlere ne demek gerek!
Sizler Cumhuriyet sayesinde görev yapıp, karnınızı doyurmuyor, mal mülk sahibi olmuyor musunuz?
Hangi akla ve hangi kula, hangi güçlere hizmet ediyorsunuz? Kimlerin emirlerini uygulamaya çalışıyorsunuz?
Cumhuriyet yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetim şeklidir.
Ulusun yönetilmesi onların kabul ettiği ve görev verdiği temsilcilerinin çıkaracakları yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz milletindir.
Cumhuriyeti korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın görevi olmalıdır.  
Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve nitelikleri olanlar tarafından idare edilir.
Cumhuriyet, demokratik bir ülkenin simgesidir.
SON SÖZ:
Atatürk’ün cumhuriyet ile ilgili sözlerinden bir kaçını burada sizlere aktarayım.
Yeni nesil, en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.”
Not: Bizleri yetiştiren öğretmenlerimizden, bizler aldık. Şimdi ki nesil alabiliyor mu bunu sorgulamak gerek.
“Cumhuriyet düşüncesi hür, anlayışı hür, vicdanı hür nesiller ister.”
Not: Düşüncemize, anlayışımıza, vicdanımıza hükmedilmeye çalışılıyor. Demek ki, Cumhuriyet tam uygulanmıyor.
“Milletin saltanat ve hâkimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.”
Not: Ah Atam ah, şu an bu da ortadan kalktı. Türkiye Büyük Millet Meclisi hakimiyetini kaybetti. İstediğini yapamıyor.
“Cumhuriyeti kuranlar onu korumaya da muktedir olmalıdır.”
Not: Cumhuriyeti kuranların çoğu öbür tarafa gitti Atam, onlar demek ki Cumhuriyeti koruyacak iyi bir nesil yetiştirmediler ki, bugün Cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyenler ve kutlamak istemeyenler var.
“Bizce: Türkiye Cumhuriyet anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en muhterem mevkide, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir mevcudiyettir. Memleket dayanışma isteyen bir birliğe muhtaçtır. Alelade politikacılıkla milleti parçalamak, hıyanettir. “
Not: Atam, sen bugünleri nasıl görebildin. Bu söylediklerinin tam tersi mevcut şu anda.  Memleketimiz tam bir dayanışmaya muhtaç, ancak ayrıştırıldıkça ayrıştırılıyor. Ne güzel söylemişsin de biz bu sözleri anlayamıyoruz.
“Ey yükselen yeni nesil istikbal sindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu devam ettirecek sizlersiniz.”
Not: Ey yükselen yeni nesil, neredesiniz. Bakın Atamız ne diyor. Hadi Cumhuriyeti sizler devam ettirin.
“Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.”
Not: Atam, benim ve benim gibi bu vatanı seven, Cumhuriyete bağlı, Bayrağına saygılı, Dinine bağlı, Türklüğü ile övünen, Cumhuriyetçi, Laikliği savunan bir neslin de naçiz vücutları toprak olmak üzere, bazıları da oldu. İnşallah Türkiye Cumhuriyeti senin dediğin gibi ebediyen yaşar. Artık onu gelecek nesil düşünmek zorunda. Senin yolunda giderlerse yaşar, gitmezlerse şaşarlar.


 


12 Ekim 2019 Cumartesi

TÜRK ORDUSUNUN ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ


TÜMER DİYOR Kİ:

TÜRK ORDUSUNUN ÖNÜNDE KİMSE DURAMAZ
Ey Amerika, IŞİD dâhil tüm dünyadaki terör örgütlerini besleyen, onlara silah yardımı yapan kim?
Besle, büyüt, onları kullan. Sonra da kaç git.
YPG/PYD-PKK-DEAŞ bunlara tırlar dolusu silah ve mühimmatı hangi ülkeler verdi?
Amaçlar belli.
Türk milleti sabreder sabreder neticede gereğini yapar.
Türk ordusunu zayıf düşürmek için elinizden geleni yaptınız.
Zannettiniz ki, Türk ordusu artık eski gücünde değil, bir şey yapamaz, bizde orta doğuyu şekillendiririz.
Anadolu insanı nasıl ki İstiklal savaşında tek vücut oldu, emperyalistleri Anadolu’dan kovdu ise vatan söz konusu olunca aynı duygu ile tekrar tek vücut olur.
Ordumuzun nüfusu azaldı, gücü kayboldu zannetmeyin!
Biz Millet olarak hepimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün askerleri oluveririz.
Bizim kutsal değerlerimiz, Vatan-Bayrak ve Ezan’dır.
Gönderden Bayrağımız inmeyecek, Minarelerden Ezan sesi dinmeyecek, Vatan bölünmeyecektir.
Yeri geldiği zaman Amerika’da Rusya’da vız gelir.  
Silah gücünden önemlisi iman gücüdür. Vatan sevgisidir.
Sınırlarımızda bizlere düşman olacak çalışmaları gizli gizli yürütün, bizler de susalım.
Yok öyle şey.
Türk Silahlı Kuvvetleri içte de dışta da bu ülkeyi korur.
Elbette savaş iyi bir şey değildir.
Savaşta kan vardır, şiddet vardır, acı vardır, göz yaşı vardır.
Mustafa Kemal Atatürk ne demiştir. Yurtta sulh, Cihanda sulh. Bizler sulh içerisinde yaşamak isteriz.
Ama bizleri de ezmeye, yok etmeye, hile ve şer ile vatanımızı tehlike altına sokmaya da müsaade etmeyiz.
Bu nedenle sınırlarımızı korumak amacıyla başlatılan Barış Pınar Harekâtının başarılı olması en büyük arzumuzdur.
Mutlaka zayiatımız olacaktır. Temennimiz aslan yürekli yiğit askerlerimizin burunlarının kanamadan, başarıya ulaşarak, görevlerini tamamlayarak yurda dönmeleridir.
Bu harekata karar veren ve harekatın başarılı olması için çaba harcayan tüm Siyasi İradeye ve Komutanlara da desteğimiz tam olmalıdır.
Başarı Türk Milletinin geleceği ile ilgilidir.
Destek bizden başarmak ordumuzdan.
Korkmayız, söndürmeyiz şafaklarda yüzen al sancağımızı.
Yurdumuzu alçaklara çiğnetmeyiz.
O benim milletimin yıldızı olarak ebediyen parlayacaktır.
Biz ezelden beri hür yaşadık, hür yaşayacağız.
Hangi çılgın bize zincir vuracakmış şaşarız.
Bizim iman dolu göğsümüz var.
Medeni dediklerimiz tek dişli canavarlar bizleri mi boğacaklar.
Biz korkmayız, böyle bir imanı kimse boğamaz.
Bu cennet vatanı da kimse bizden alamaz.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl;
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kahramanca şehit olan yiğit insanlarımızın ruhu şad olsun, mekânları cennet olsun.
12.10.2019
ZEKERİYA TÜMER
Ulusalhaber1881@gmail.com
SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN E TİCARET MAĞAZAMIZI ZİYARET EDEBİLİRSİNİZ.

8 Ekim 2019 Salı

Türkiye çağdaş uluslar ailesinin modern bir üyesi olmak üzere kurulmuştur.


TÜMER DİYOR Kİ:              


ÇAĞDAŞ UYGARLIĞA ÇAĞRI


Türkiye Cumhuriyeti Birinci Dünya Savaşı sonrasında çağdaş uluslar ailesinin modern bir üyesi olmak üzere kurulmuş olan bir büyük devlettir.

Orta çağ kalıntısı imparatorluklar düzeninde, çağ dışı eğilimlerin öne çıkması üzerine, dünyanın tam ortasında Anadolu yarımadasını kendileri için ana yurt olarak kabul eden Türk ulusu, Misak-ı Milli sınırlarını ilan ettikten sonra tam bağımsızlık için yeni bir mücadeleye kalkışarak zafere ulaşmış ve böylece bugünkü Türk devletinin siyasal yapılanması ortaya konulmuştur

Orta Çağ kalıntısı bir takım hurafeler ve inanç sömürüleri ile ilerlemesi engellenmek istenen Türk toplumunun, Cumhuriyet rejiminin kurucusu büyük önder Atatürk’ün açıkça dile getirdiği gibi tek inanç olarak uygarlık anlayışı ortaya konulmuştur.

Hangi tarikatı desteklediği sorusuna Türk Devletinin kurucu önderi Atatürk tek yol olarak medeniyet inancının geçerli olduğunu ifade etmiştir.
Bu nedenle; Türk ulusunun da kurucu önderinin arkasından giderek Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefine ulaşması gerekmektedir.

Dünyanın tam ortasında büyük bir devlet olarak yer alan Türkiye Cumhuriyetinin, yirmi birinci yüzyılda çağdaş uygarlık düzeyine erişerek emperyalist ülkelerin sömürü düzenini ortadan kaldırması gerekmektedir.

Güneşin doğduğunu gördüğü gibi mazlum ulusların uyanışını da gören büyük önder, kendi çağının insanları ile emperyalizme karşı başlatmış olduğu ulusal kurtuluş savaşını, bir büyük siyasal miras olarak bütün uluslara ve ulus devletlere bırakmıştır.

Zaman geçtikçe ilerleyen teknoloji ve bilimin verilerini kullanmasını iyi bilen emperyalizm her türlü ilerlemeye rağmen gerilememiş ve değişen koşullara uyum sağlayarak bütün dünya ülkelerini baskı altında tutarak her türlü sömürü girişimlerini günümüze kadar sürdürmüştür.

Dünya nüfusunun yüzde birinin aşırı zengin olması ve de geride kalan yüzde doksan dokuzunun işsizlik, açlık ve sefalete mahkum edilmesi, çağdaş uygarlık düzeyi açısından kabul edilemez olumsuz bir durumdur.

Bütün dünya ülkelerinin ve halklarının bugünün dünyasında ortaya çıkan böylesine çarpık bir durumu benimsemesi hiçbir biçimde kabul edilemez bir olumsuz durumdur.

Bu nedenle, ekonomi ve piyasa türküleriyle sürekli kılınmak istenen kapitalist sömürü düzenine acilen son verilmesi gerekmektedir.

Demokrasi görünümünde kapitalist sömürü düzeni ile kapitokrasi rejimi kurarak zenginleri dünyanın patronu durumuna getiren, halk kitlelerine açlık ve sefaleti ekonomi adına dayatan böylesine bir çöküş insanlığın yeni yüzyıldaki kaderi olamaz.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde zengin batılı emperyal ülkelerin çıkarları doğrultusunda ekonomik düzeni batılı emperyalist imparatorluklara bağlama senaryolarının iflas ettiği bu aşamada, gene eskisi gibi emperyalistlerin desteğinden yarar uman bazı yeni girişimlerin, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yeni bir umut olarak sunulması yolu ile ortaya çıkartılmak istenen göstermelik alternatif arayışlarına, artık Mustafa Kemal’in ülkesinde dur diyecek bir uygarlık hareketine ihtiyaç vardır.

Hiçbir emperyal merkezden destek beklemeden, Türkiye'nin kendi yolunu çizmesi gerektiği bir noktaya gelinmiştir.

Gelinen yeni aşamada, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş model ve ilkeleri ile birlikte kurucu ayarlarına dönerek oluşturulacak tam bağımsız bir çağdaş uygarlık hareketinin, Türk halkının ulusal çıkarları doğrultusunda örgütlenmesi gerekmektedir.

Böylesine kutsal bir görevi üstlenmek isteyen Türk vatandaşlarını, çağdaş uygarlık hareketini desteklemeye çağırıyoruz.

NOT: Hayatını Atatürk’e ve Atatürk’ün fikir ve düşüncelerine adamış, bu konuda kitaplar yazmış Prof.Dr. Anıl Çeçen ve arkadaşlarının duyarlılıkları ile kaleme alınmış olan yukarıdaki yazıda belirtildiği gibi,Türk Milleti’nin ÇAĞDAŞ UYGARLIĞI YAKALAMASI gerektiğine inananların  
çalışmalara destek vermeleri gerekmektedir. 
ÇAĞDAŞ UYGARLIĞI YAKALAMANIN TEK YOLU VARDIR, O YOL MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ÇİZDİĞİ YOLDUR.



1 Ekim 2019 Salı

23 Haziran 2019 da İstanbul’da ilk depremi sen yapmasaydın, bugünlerde İstanbul böyle sallanmazdı



TÜMER DİYOR Kİ:

AH İMAMOĞLU BÜTÜN SUÇ SENDE!

23 Haziran 2019 da İstanbul’da ilk depremi sen yapmasaydın, bugünlerde İstanbul böyle sallanmazdı!
26 Eylül 2019 da 5,7 büyüklüğünde sallanan İstanbul’un tek sorumlusu Ekrem İmamoğlu.
İmamoğlu gene ucuz kurtuldu. Eğer binalar yıkılsa, insanlar ölse idi, vay halineydi İmamoğlu'nun.
Bizim çok bilmiş din ulemaları ve ona inananlar, bütün suçu İmamoğlu'nun üzerine atarlardı.
İzmir’de deprem olsa, bahane hazır. “Çok içki içiyorlar ondan”, denir.
Bodrum’da olsa, orada da hazır, “kimin kiminle ne yaptığı belli değil. Herkes çıplak. Edep kalmadı, hayâ kalmadı, deprem olur tabii”, denir.
Biz ne depremler gördük. 5,7 değil 8,7 bile olsa Vız gelir.
Binalar yıkılırmış, insanlar altında kalır ölürmüş, olabilir. 
Kaderleri böyle der geçeriz.
Ülkem de her gün deprem oluyor.
Sapık bir okul müdürü çıkıyor, kızlarla erkeklerin aynı merdiveni kullanmalarından hoşlanmıyor.
Din hocası geçinen dinden imandan uzak birisi çıkıyor, Müslümanlıkta olmayan, akıl ve mantığa sığmayan sözleri söyleyerek, milletin aklını karıştırıyor.
Birisi çıkıyor, “iğfal edilen çocuklar bizim çocuklarımız, size ne oluyor" diyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Diyanet işleri Başkanından öyle sözler duyuyoruz ki, şaşırıp kalıyoruz. 
Din uleması zannedilen adamın biri çıkıyor, Alevi kızlarla evlenilmez, diyor.
Çocuk yurtlarında tecavüzler alabildiğine artıyor, sosyal medya çalkalanıyor, kimseden çıt çıkmıyor. Çocukların anne, baba ve akrabaları bile suskun. 
Neden?
Önüne gelen Din bezirganları sakallarını okşayarak  konuşuyor, İslam Dini hakkında ahkam kesiyorlar, toplumu gerdikçe geriyorlar. 
Bir kereden bir şey olmaz diyen devlet adamlarına rastlıyor ve hayrete düşüyoruz.  
Toplumun ahlak ve namusu ile oynayarak milleti dejenere etmenin, küçük çocukların geleceklerini karartmanın, ailelerin boyunlarını önlerine eğdirmenin kime faydası olacak. 
Ahlaksız bir toplum mu yaratılmak isteniyor, anlamak mümkün değil! 
Namus sadece cinsellik değildir.
Hak yememektir, yalan söylememektir. Güçlü iken güçsüzü ezmemektir. Herkesin çocuğuna, kızına, kadınına göz koymamaktır.
Namus, hile yapmamak, devletin malını çarçur etmemek, rüşvet yememektir.
Allah'ım  aklımıza sahip çık.
Biz çıldırmak üzereyiz. 
Benim ülkem böyle şeylere layık değil. 
Namuslu ve dürüst toplumlar ayakta kalırlar, namussuz ve şerefsiz toplumlar yıkılır gider. 
Bu söylenen sözler, yapılan terbiyesizlikler, çocuklara, kadınlara yapılan cinsel tacizler, Müslümanlığa zarar veriyor. 
Emperyalist zihniyet yüzyıllardır Türkleri yok etmek istemektedir. Türk milletini bu şekilde yok etmeye mi çalışıyorlar? 
Müslümanlıktan, dinden imandan soğutmaya mı çalışılıyor, anlamak mümkün değil! 
Önüne gelen bir söz söylüyor, ülkede deprem yaratılıyor.
Bilende konuşuyor, bilmeyende.
Asıl depreme sebebiyet verenler bu sapık düşüncede olanlar olmasın!
Ergenekon, Balyoz en son da FETO depremini yaşadık.
Ordu depremi oldu. Hukuk depremi oldu. Devlet içerisinde değişiklikler yapıldı, onların depremi oldu.
Belediyelerdeki depremler felaket.
Saymakla bitmiyor.
Bazı bölgelerde bazı kesimlerde ve Suriye vatandaşlarında, doğu bölgesinde, bir kadın, iki kadın, üç kadınla evleniliyor, çocuk sayısı 5-10-20-30 bile olabiliyor. 
Zavallı Türk aileleri, geçim derdinde olduklarından, çocuklarını iyi eğitim verebilme korkusu ile  ya bir ya da iki çocuk ile yetiniyorlar. 
10 yıl, 20 yıl sonra Anadolu’da böyle giderse Türk nüfusu çok azalacak, Kürt ve Suriye nüfusu katlayarak büyüyecek.
Sonucu ben söylemeyeyim, herkes düşünsün.
10 yıl, 20 yıl sonra dengeler bozulacak ve ülke daha büyük kaoslar içerisine düşebilecektir. 
Her gün yaşadığımız zam olayları zaten garip vatandaşın bütçesinde müthiş depremler yaratıyor. 
Her gün her an, her dakika, her saniye deprem yaşıyoruz. 
Metroda, otobüste, dolmuşta, sokakta aniden yakalana bilirsin depreme.
Sinirler gergin, moraller  bozuk, gelecek korkusu milletin içine sinmiş, yarınlardan umudunu kesmiş, geçim derdi emekliyi de çalışanı, çalışmayanı da korkuturken, bir de deprem korkusu ile panik yaşamayalım. 
Son yıllarda yaşadığımız depremleri yazmakla bitmez. 
Her gün, her an ve her dakika zaten zam depremini yaşıyoruz. Alıştık. 
Depremleri tek tek sıralamaya kalkışırsak, sayfalar yetişmez.  
En iyisi mi biz kısa keselim ve tüm depremlerden ve ahlaksız, kötü insanlardan Allah ülkemizi ve bizleri korusun diyelim. 
Biz Müslümanız, inançlıyız. Allah'a sığınarak çare bulmaya alışmış bir milletiz. 
Akıl ve Bilim maalesef bizlerden uzak. 
Tesellimiz ve inancımız sayesinde bu günleri yaşıyoruz. 
Yapacak bir şey yok!..
Çare bulanlar olursa, bizlerinde haberi olsun. 
30.09.2019
ZEKERİYA TÜMER


30 Ağustos 2019 Cuma

KADINLARIMIZ DÖVÜLMESİN, ÖLDÜRÜLMESİN



TÜMER DİYOR Kİ:

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI
KUTLANIRKEN
KADINLARIMIZ DÖVÜLMESİN, ÖLDÜRÜLMESİN
        
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, canlarını ortaya koyarak, kazandıkları 30 Ağustos Zafer Bayramından sonra, 29 Ekim 1923 de kurdukları
Türkiye Cumhuriyeti Devletini bizlere bırakmışlardır.
Osmanlı döneminde de kadınlara hiçbir hak ve özgürlük hakkı tanınmamışken, Mustafa Kemal Atatürk 1930 da çıkarılan Belediye Kanunu ile kadınlara Belediyelerde aday olabilme hakkını vermiş ve sonraları çıkarılan kanunlarla bu haklar genişletilmiştir. Nihayet 5 Aralık 1934 de Anayasa ve Seçim Kanununda yapılan yasa değişikliği ile kadınların ilk kez oy kullanabilmesinin ve aday olabilmesinin önü açılmıştır.
Türkiye;  Fransa ve İtalya’dan 11, Romanya’dan 12, Bulgaristan’dan 13, Belçika’dan 14, İsviçre’den ise 36 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanımıştır.
Medeniyeti yakalayan Türkiye, Medeniyetsizleşmemelidir!
Dünya’da yaratılan her şey karşılıklı ve çift yaratılmıştır. Kadın=Erkek’tir.
Siz kadınları hor gören ve kadınları ikinci sınıf vatandaş haline sokarak, sadece onları evinizin hizmetçisi ve sizin seks köleniz olarak gören siz beyinsiz erkekler, hiç şunu düşündünüz mü?
Kadın olmasa idi, sen dünyaya gelebilecek miydin?
Sen kadını döverek, kadını öldürerek, aslında ananı dövmüş, kız kardeşini öldürmüş oluyorsun.
Erkek evlendiği zaman, ekseriya oğlan çocuğum olsun diye özenir. Oğlan olmayıp ta Kız çocuğu dünyaya geldiğinde ise, onu o kadar sever ki, iyi ki kız evladım olmuş der.
Kadınlar anadır.
Dünyaya seni getirirken ne kadar eziyet çektiğini idrak edebiliyor musun?
Sen minicik bir yavru olarak dünyaya gözlerini açtığında, hemen ilk işin annenin memelerine saldırarak onun bünyesinin ürettiği süt ile besleniyorsun.
Sen hasta olduğunda, geceleri sabaha kadar bekleyen annedir. O uyumaz, yemez, yedirir.
İnsanlar dahil, bütün canlıların dişileri yavrularını korur. Onun için canlarını feda edebilirler.
Dünya’da kadınlar olmasa idi, erkekler nasıl dünyaya geleceklerdi?
Dünyada kadınlar olmasa idi, dünya güzel olur muydu?
Müslüman’ım diyen, bazı şeyhler, şıhlar, hocalar’ın Müslümanlıkla ilgi ve alakası olmayan safsata sözlerine kanarak, kadınları hor görmek ve onların fiziksel zayıflıklarından istifade ederek, dövmek, öldürmek insanlık dışıdır.
Mustafa Kemal Atatürk Kadınların değerini, annesine olan sevgisi ve saygısı ile çok iyi bilmiştir.
Biraz sizlerde insan olun, insanca hareket edin ve kadınlara şiddet uygulamaktan vaz geçin.
Çoğu erkek, yumurta kırıp yiyemez. Kadın olmasa, aç kalırsın. Pislik içerisinde yaşarsın. Kadının elini değdiği yerde güller açar.
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlanırken, bundan böyle kadınlara da şiddet uygulamaktan vaz geçilsin.
Kadınlarımıza sahip çıkalım. 
Onlar olmasa idi, biz erkekler dünyaya gelemezdik.
Cennet anaların ayakları altındadır sözünü unutmayın.
Yobazlıktan, bağnaz düşüncelerden, uzaklaşılmalı, medeni insan gibi hareket ederek 
30 Ağustos Zaferi ile bizlere laik, demokratik, Türkiye Cumhuriyetini emanet eden Mustafa Kemal Atatürk gibi kadınlara saygılı olmamız gerektiği kanısındayım. 
Zekeriya TÜMER

6 Ağustos 2019 Salı

GAFLET, DALALET, HIYANET HEPSİ BİR ARADA


TÜMER DİYOR Kİ:

GAFLET, DALALET, HIYANET
HEPSİ BİR ARADA
Eyyy bizleri duymak istemeyenler!
Sizlere seslenmek mecburiyetindeyiz.
Ne istiyorsunuz bize hayat veren, oksijen veren ağaçlarımızdan?
Ne istiyorsunuz, bereketli topraklarımızdan?
Karadeniz’e Katarlılar yerleşti.
Ovalar, Yaylalar, satıldı.
Binalar,  Fabrikalar satıldı.
Sata sata bitiriyoruz ülkemizi, neden?
Amaç Ne?
Altın’ı yiyemeyiz. Petrol’ü yiyemeyiz.
Ama oksijene, sağlıklı suya, organik yiyeceklere ihtiyacımız var.
TC. Kaldırıldı.
Türk’üm Doğruyum, Kaldırıldı.
Ordu çökertildi.
Yargı’ya güven kalmadı.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarda.
Nerede Adalet ve nerede Kalkınma?
Kaz dağlarına dokunmayın.
O dağlar, oksijen yatağı.
Ağaçlarımıza dokunmayın, madenlerimizi satmayın.
Bizleri yabancılara kul etmeyin.
Bu ülkeyi Araplaştırmayın.
Biz Türk milletiyiz, öyle kalmak istiyoruz.
Emperyalist güçlerin oyununa gelmeyelim.
Onların gayesi belli. 
Böl, parçala, yut.
Onlar bizim iyiliğimizi istemezler.
Tüm Belediyelere sesleniyorum.
Sizler, inadına her yeri meyve ağaçları ile donatın.
Yollar, sokaklar, bahçeler, dağlar, taşlar o yörede hangi meyve ağacı yetişiyorsa onları dikin.
Halk dalından koparsın meyve yesin.
Üretime yönelin.
Şirketler kurun, fabrikalar kurun.
Yörenizdeki işsizliği önlemenin çok yolu var.
Üretime yönelik çok şey yapılır.
Uyan eyyy milletim uyan.
Gaflet, dalalet, hıyanet sardı her yanımızı.
Bize oksijen lazım, su lazım, sebze, meyve lazım. Doğanın güzellikleri lazım.


Dağlarımızdaki Ormanlarımızın yok olması demek, ekolojik dengenin bozulması demektir. 
Kaz Dağının andında bak ne deniyor:
Ağaçların ayakları yok kaçmaya…
Elleri yok dövüşmeye…
Dilleri yok sövmeye…
O halde…
Kaz dağlarımızı biz savunacağız biz…
Bu dağlarda durursa kalbim bir gün…
Düştüğüm yere gömün…
Yüreğim dağ çiçeklerindedir…
*****************************************************
06.08.2019
Zekeriya Tümer
Ulusalhaber1881@gmail.com