TÜMER DİYOR Kİ: YARALILARIM VAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜMER DİYOR Kİ: YARALILARIM VAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Aralık 2014 Salı

TÜMER DİYOR Kİ: YARALILARIM VAR, KAN KAYBEDİYORLAR...

TÜMER DİYOR Kİ:
YARALILARIM VAR, KAN KAYBEDİYORLAR,
AÇILIM MIŞ, KAYBEDİLEN KANLARIN BEDELİNİ KİM NASIL ÖDEYECEK?
Sayın okurlar, hepimizin de yakından takip ettiği ve de bilindiği üzere Terörist olan PKK ile çözüm süreci bahanesi ile pazarlıklar yapılmakta ve ülkemizin bölünme ve parçalanması düşüncesi, bizleri rahatsız etmektedir.
Burada sizlere emekli bir subay olan Hakan Evrensel’in  yazmış olduğu  Güneydoğu öyküleri kitabından bir hakimin anıları ile bölümü aktarmak istiyorum.
Bugün PKK ile pazarlık masasına oturanların da okuması dileğiyle.
İbretle ve dikkatlice okumanızı dilerim.
Türk Subayı Kimdir.
Güneydoğu''nun küçük bir ilçesinde görev yapan hâkim ilçe dışındaki lojmanından görünen karakolun bir gecesini şöyle anlatır:
'Lojmanımızın balkonundan o karakol görünürdü. Yaklaşık bir aydır her istihbarat kaynağından karakolun basılacağı haberi geliyordu. Üstelik baskının şimdiye kadar yapılanlardan çok daha büyük olacağı söyleniyordu.
Yakın birliklerden timler getirildi, karakolun etrafına mayınlar döşendi, ağır silahlarla takviyeler yapıldı ve baskın beklenmeye başlandı.'
'En son gelen istihbaratta baskının saati ve baskına katılacak terörist sayısı bile veriliyordu. 22.10, beş yüz terörist. Karakol o gün basılmadı.'
'Bir gün sonra, bildirilen saatte cehennem başladı. Balkonumuzdan izlediğim dehşet dolu manzarada, daire haline gelmiş teröristlerin, dairenin ortasına, gecenin karanlığında ateşleri parıldayan silahları ateşlediklerini görüyordum. Karakolun, havan ve roket mermilerinin patladığı yerde olduğunu biliyorduk. Tam anlamıyla çember içine almışlardı. Lojmandan ayrılıp doğruca jandarmanın binasına gittik. Karakolun merkezi,  telsizle, sürekli timlerden durumlarını bildirmelerini istiyor; dış emniyette bulunan timler de bu çağrılara cevap veriyor, havan ve uçaksavar ateşi istedikleri yerleri de tarif ediyorlardı.'
'Bir süre sonra telsiz konuşmaları, timlerden birinin üzerine yoğunlaştı. Timden bir türlü cevap alınamıyordu. Üst üste, defalarca çağrı yapılıyor ancak bir türlü timle irtibata geçilemiyordu. Konuşmaları takip eden askerler timden ümitlerini kesmişlerdi. Ama bir yandan da çağrılar devam ediyordu. Bir saat kadar sonra, telsizden bitkin bir ses duyuldu: 'Yaralılarım var, yaralılarımı alın.' Tüylerimiz diken diken olmuştu. Hemen cevap verildi. 'Tamam, Suat 3, sakin olun, az sonra birlik çıkacak.'
İlk  yaralı haberi, bu saatlerdir aranan timden gelmişti. Tim komutanı konuşurken arkadan silah sesleri duyuluyordu. Herkes bu sözler üzerine yorum yapıyordu. Telsizin başındaki tim komutanlarından biri, bu timde şehit olduğundan emindi. Merkezden tekrar çağrı yapıldı. 'Suat 3, irtibatı kesme. Sakin olun!' Cevapta bir değişiklik olmadı : 'Yaralılarım var. Kan kaybediyorlar. Yaralılarımı alın!'
'Ve tam bir buçuk saat, beşer dakika arayla Suat 3 kodlu timle muhabere aynen bu sözlerle sürdü : 'Yaralılarımı alın', 'Sakin olun, geliyoruz.' Hepimiz o time kimsenin yardıma gidemeyeceğini çok iyi biliyorduk. Karakola  düşen mermi sayısında azalma olmuyor, aksine, takviye alan teröristler baskının şiddetini gittikçe artırıyorlardı. Kimsenin, değil karakolun dışına çıkmak, mevzi değiştirebilecek fırsatı dahi olmadığı apaçıktı.'
'Bir süre sonra, Suat 3''ün telsizinden hırs dolu kelimelerini işittik: 'Hemen gelip yaralılarımı almazsanız, karakola dönüp bölüğü tarayacağım.'
Hepimiz şok olmuştuk. Hemen tabur komutanı devreye girdi. Hemen hemen aynı sözcüklerle tim komutanına sakin olma çağrısı yaptı. Ama işe yaramıyordu. Tim komutanı 'Yaralılarımı alın!' dışında başka bir şey demiyordu. Tabur komutanının da telsizi bırakmasıyla, bir saat kadar daha tim komutanından ses çıkmadı. Birer dakika arayla yapılan yoğun çağrılara cevap vermedi. Hepimiz tim komutanının da şehit olduğunu düşünüyorduk. İçim burkuluyor, başım dönüyor, tanık olduğum bu anlardan nefret ediyordum. Telsizin başına tim komutanının okuldan devre arkadaşı geldi. Son bir ümitle eline mikrofonu alıp, cevap beklemeden, telsizin kodlarını da kullanmadan, konuşmaya başladı : 'Devrem ben Hüseyin. Geçmiş olsun devrem. Biraz daha dayan olur mu? Bak destek timleri yola çıktı. Sana doğru geliyorlar. Devrem aman pes etme olur mu?'
'Telsizin mandalını bırakıp beklemeye başladı. Hepimiz Motorola marka, duvara monteli telsiz cihazının hoparlör kısmına gözlerimizi dikmiş bekliyorduk. Ve konuştu : 'Devrem, bölük komutanı nerde?' Hepimiz derin bir 'Oh!' çektik. Telsizden, 'İzinde devrem' yanıtı verildi. Suat 3, artık tükenen bir sesle konuşmayı sürdürdü: 'Ne olur yaralılarımı alın. Bende  yaralıyım.'
'O ana kadar kendisinin de yaralı olduğunu söylememişti. Hepimiz donup kalmıştık. Telsizin başındaki devre arkadaşı da bu sözü üzerine mikrofonu fırlattı ve odadan çıktı. Ben kapının hemen eşiğinde ayakta duruyor, duyduklarım ve gördüklerimle bir tarihe tanıklık ettiğimi düşünüyordum. 'Ben de yaralıyım' dan sonra yine ses kesildi. Sabaha kadar hiç konuşmadı Yüzlerce kez yapılan çağrılara cevap vermedi. Artık onun şehit olduğuna ben  de inanmıştım.'
'Gün ağarırken hepimiz yorgun düşmüş, telsizden yapılan 'Suat 3, Konuşan Suat, Cevap ver!' çağrısından bıkmış halde bir köşede yığılmışken, birden telsizin mandalına basıldığını fark ettik. Telsizden silah sesleri geliyordu. Ve on on beş saniye sonra hayatım boyunca unutamayacağım bir İstiklâl Marşı dinlemeye başladım. Mandala sürekli basıldığı için bütün telsizlerin konuşma imkânı durmuştu.'
'Çatışmanın altında yaralı bir tim komutanının, makamıyla söylediği İstiklâl Marşı'nı dinliyordum. Gözlerim dolmuştu. O ana kadar duyduğum en güzel İstiklâl Marşı''ydı. Birinci dörtlüğü bitirdi. İkinci dörtlükte sesi çatallaştı. Kelimeler uzadı. Ama marşı söylemeyi bırakmadı. Bozuk bir ses tonuyla, kendini zorlayarak okumaya devam etti. Marşı bitirdiğinde, ben de bitmiştim. Hemen orayı terk ettim.'
'Bir daha onun sesini hiç duymadım. Toplam 22 şehidin verildiği o baskın gecesinde, vücuduna saplanmış 7 merminin acısıyla söylediği İstiklâl Marşı''nı ruhuma işleten tim komutanının ölmediğine ise hâlá inanamıyorum.'
Hâkimin anıları burada sona eriyor. İşte benim Türk subayından anladığım budur. Vücudunda yedi mermi olduğu halde makamı ile İstiklâl Marşı söyleyen  adamdır.
YİĞİTLER ÖLMEZ VATAN DA BÖLÜNMEZ
Bu vatan uğruna ne şehit kanları akıtıldı, bunu biliyor musunuz vatanı bölmeye çalışan pislikler.
Doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Zazası, Alevisi, Sünnisi, Tüm Anadolu insanı, birlik oldular, beraber oldular ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılması için canlarını feda ettiler.
Halen uyanmadınız mı?
Bu ülkeyi bölmeye, parçalamaya sen çapulcu sen, senin gücün yeter mi?
Seni kandıranları, senin sırtına basarak para kazananları halen anlayamadın mı?
Şehitler ve Yiğitler ölmez, bu vatan da bölünmez.
Ateş düştüğü yeri yakar.
Elbet yüreklerimiz sızlayacak, elbet genç evladımızın genç yaşında yaşamının baharında pis bir kurşuna hedef olarak şehit olması yakacak yüreklerimizi.
İste sekte isteme sekte gözlerimiz dolacak, içimiz sızlayacak.
Ama şunu bilin ki, sizler hiçbir zaman başarılı olamayacak ve kendi mezarlarınızı kendiniz kazacak, öbür dünyada da ebedi acılar içersinde yaşayacaksınız.
Ey Türk Gençliği,
Ülkemiz hıyanetlere maruz kalsa da. İçte ve dışta düşmanlarımız olsa da.
Gaflet, dalalet ve hıyanet içersinde olanlar bulunsa da.
Senin muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Yiğitler ölmez vatan da bölünmez.
Allah'ın izni ve Türk milletinin sağduyusu ile buna inşallah kimsenin gücü yetmeyecektir.